ABDULAZİZ BAYINDIR: Geçen hafta biliyorsunuz savaş esirleri ile alakalı ayeti okumuştuk. Ve mezheplerin o ayet ile ilgili görüşlerini ortaya koymuştuk. Ve çok enteresan, çok açık ayetin hükmü hiç ilgisiz bir tarafa çekilerek savaş esirleri köle yapılmıştı. Geçen haftaki ister şii olsun ister sünni olsun bu mezheplerin aşağı yukarı ortak oldukları konuyu Cessas’tan kısaca okuyayım. Tekrar zihnimiz tazelenmiş olsun. Bu, Ahkamul Kur’an. Ebu Bekir El Cessas. Hanefi mezhebinin en tepedeki kitaplarındandır. Ahkamul kuran demek kuranın hükümleri demektir. Yani insanların günlük hayatları ile ilgili ayetleri kurandan seçip burada açıklamalarını yapmış. Hicri 370 yılında vefat etmiş bu zat. MUHAMMED, 4.. Ayet: “Fe iza lekıytümüllezıne keferu fe darber rikab: kafirlerle savaşta karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun”, “hatta iza eshantümuhüm: onları tamamen etkisiz hale getirinceye kadar boyunlarını vurmaya devam edin”. Etkisiz hale getirdinizmi “fe şüddül vesaka: o zaman bağı sıkı tutun” yani esir alın “fe imma mennem ba’dü ve imma fidaen: onfan sonra karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakırsınız”. Esirler için iki seçenek veriyor kuran. Üçüncü bir seçenek yok. Ya karşılıklı fidye alarak serbest bırakırsınız yada karşılıksız fidye almadan serbest bırakırsınız. Mesela Mekke’de olduğu gibi şehre girersiniz, tamamen karşı tarafın savaşacak hali kalmazsa bu defa esir alma diye bir şey de söz konusu olmaz. Çünkü ayet diyor ki; “hatta tedaal harbü evzaraha: esir alın ki o harp ağırlıklarını bıraksın” yani o insanlar bir daha savaşma ihtiyacı duymasınlar. Serbest bıraktığınız zaman o insanların gönüllerini de al ış olursunuz. Öteden beri insanların esirlere öteden beri nasıl davrandığı belli. Zaten biliyorsunuz kuranda esirlerle ilgili çok sayıda ayet var. Onlardan bir tanesi İnsan suresinde olan İNSAN, 8.. Ayet: “Ve yut’ımunetta’ame ‘ala hubbihi: istekleri olmasına rağmen yiyeceklerini yedirirler”, “miskiynen ve yetiymen ve esiyren: çaresiz kalmış kişiye, yetime ve esire” yedirirler kendi ihtiyaçları olmasına rağmen. Bedir esirleri Medine’ye doğru gelirken, bu esirler, Müslümanların kendilerine bulunduğu davranıştan çok etkilenmişlerdi. “Bunlar hurma yiyorlar, bize buğday ekmeği veriyorlar”. Belki Türkiye’de yaşayanlar için bu biraz tuhaf gelebilir ama o bölgede yaşayanlar için buğday ekmeği çok iyi bir yiyecek. Hurma her tarafta var ama buğday yok. Hayret ediyorlar yani. Bir de Medine’ye geldikleri zaman Resulullah bir kısmını karşılıksız serbest bıraktı, bir kısmından fidyeler alındı, bir kısım okur yazar olanlar da bir takım öğrencileri okuttu, bazı kimselere yazı yazmayı okumayı öğrettiler, onlar da ona karşılık serbest bırakıldılar. O esirlerin tamamı serbest bırakıldı. Çünkü bu ayette dolayı. İşte öyle bir şey yapılıyor ki bu insanları Müslümanlara karşı içlerinde büyük bir sevgi oluşuyor ve kısa bir süre sonra da Mekke fethedildi. İşin esası buyken bakın burada Ahkamul Kuran diyor. Mesela ben talebelik günlerimi hatırlıyorum. Bizim okulda okuduğumuz kitaptır talebeyken aldığım. Bu kitaplardan ben bitirme ödevini hazırlamıştım. Tabi o zaman gözümüzde çok farklıydı. Çünkü hiç yanlış olacağına ihtimal vermiyorduk ki bunların. Kesinlikle kurana yüzde yüz uyarlar diye şartlanmışlığımız vardı. Şimdi şuraya bakar mısınız? Ayetten iki tane kelime almış. Muhammed suresinin 4.ayetinden. Diyor ki; “fe imma mennem badu fe imma fidaen: bundan sonra ya karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakırsınız”. Bunu açıklamaya bakın: “fe cealallahu nebiyye vel muminine fil usara fil hıyar: Allah, nebiyi ve müminleri esirler konusunda serbest bıraktı”. İki şeyden birini tercihte serbest değil mi? “İnşau kateluhum: isterlerse esirleri öldürürler”. Esirlerin öldürülmesi savaşı bitirir mi? O anda yapmayabilirsiniz ama ilk fırsatta öcünüzü alırsınız. Çünkü insanların içinde şey olur. “Ve inşau estabeduhum: isterlerse köle ve cariye yaparlar”. Ayette var mı bu? Bu kitabın adı Ahkamul Kur’an, ayeti yazıyor ve açıklamasını koyuyor. Okuyan da zannediyor ki Allah’ın şeyi budur. Biz genellikle Yahudi ve Hristiyanları tenkitte son derece kahramanlık gösteririz ama kendimize sıra gelince bir dakika orada dur. Peki bu İslam alemi niye yerlerde sürünüyor? Peki bu kitaplara canla başla sarılan insanlar ki bu Hanefi mezhebinin aynı ifadeler Hambeli mezhebinde de var. Kelimeler aynı. Aynı hükümler Maliki’de var, aynı hükümler Şafi’de var, aynı hükümler Şia’da var. Şimdi siz bunları kimseye bırakmıyorsunuz, bizim ulemamız şöyledir böyledir diyorsunuz, ondan sonra da İşid’i tenkid ediyorsunuz. Bunlar niye aldıkları esirleri köle ve cariye yapıp satıyorlar diye. Biraz sonra göreceksiniz bu esir almakla kalmıyor, bu ulema cariyelerin odalık olarak kullanılacağına da fetva veriyorlar ve bu konuda da hiç kimsenin şüphesi yok. Son derece eminler. Ve Resulullah’ı da kendileri için suç ortağı ilan ediyorlar. Şimdi onu göreceğiz. Bu konuda önce Hanefi mezhebinden başlayalım isterseniz. Fatih Orum, Hanefi mezhebi.
FATİH ORUM: Hanefi mezhebinin temel kaynaklarında savaş sonucunda elde edilen bu esirlerin köleleştirilmesi hususunda hiç şüphe yok. Yani işte bu “fe imma mennem badu ve imma fidaen” ayetinin mensuh olduğu konusunda neredeyse icma var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu ayeti aynı zamanda nesh etmiş oluyor. Yani yürürlükten kaldırmış oluyorlar bu ayeti. Peki nesh eden ne?
FATİH ORUM: Nesh eden ayet olarak da Tevbe suresindeki “faktulûl muşrikîne haysu vecedtumûhum” ayetiyle bu artık nesh edilmiştir deniliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Geçen haftada konuşmuştuk Tevbe suresinin 5.ayetini olarak bütün mezhepler uluslararası ilişkilerde insanı ilişki içerisinde yani iyi ilişkileri emreden ayetlerin tamamını nesh edilmiş kabul ederler. Yani yürürlükten kalkmış kabul ederler. 200’ün üzerinde ayet yürürlükten kalkmış kabul edilir. Onu bizim Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabında ve sitemizde de görürsünüz. O ayetleri bir tek ayetin nesh etme imkanı yok. Yıllarca önce Amerika’dan yayın yapan bir televizyonu dinliyorum. Evangelistler’in bir televizyonu var adını unuttum. Çünkü belki 20 senedir dinleyemiyorum. Ramazanın son haftasında. Orada bir papaz var. Bir de haham konuk etmiş bir akşam. Papaz zaten sürekli çıkıyor televizyona. Papaz hahama sordu dedi ki; “bu Müslümanlara biz çok iyi davranıyoruz. Adamlar cami yaptırıyorlar, İslam araştırmaları merkezi yaptırıyorlar” bir sürü şeyler saydı. “Peki yarın idare bunların eline geçse bize ne yaparlar?”. O dedi ki; “ben size göstereyim” dedi. Elinde Kur’an’ın İngilizce bir meali vardı açtı. Tevbe suresinin 5.ayeti. “Bak, ‘haram aylar çıkınca o müşrikleri nerede bulursanız öldürün’. Onlara göre sen de ben de müşrikiz” dedi. Zannediyor ki ramazan haram ayıdır “bayrama bir hafta kaldı, bu kitap onlara bir hafta sonra bizi nerede görürlerse öldürme emri veriyor”. O adamın bu söylediği söz geleneğe yüzde yüz uygun. Şimdi bu insanlar, Avrupa’daki ve Amerika’daki benim bildiğim kadarıyla İslami araştırma merkezleri tamamen Yahudilerin kontrolü altında. Ben öyle biliyorum. Aksini bilenler varsa söylerse memnun olurum. Bu mevcut gelenekteki yapıyı çok iyi tahlil ettikleri için ona göre oluşturulan bir İşid var. Ve bütün dünyaya işte İslam bu diye gösteriyorlar ki çok doğru gerçekten. Şu anda yaşanan İslam İşid’in ortaya koyduğu İslamdır. Dünyada çünkü alternatifsiz tek bir din kaldı o da İslamiyet. İslam da budur diye gösteriyorlar. Bizimkiler hem gelenekten taviz vermiyorlar hem İşid’e karşı çıkıyorlar, böyle bir şey yok diyorlar. Peki yoksa sen konuşmada bir kitaptan çıkar da göster bakalım biz de görelim olmadığını. Değil mi? Biz de görelim yani. Bütün dünyaya bir gösterin bakalım. Geçen hafta da burada Erdem Bey okumuştu İşid ile ilgili yazıyı. 126 tane ilim adamı gönderiyor, efendim neymiş: Birleşmiş Milletler kaldırmış köleliği, bundan sonra artık köle almak harammış! Böyle bir dine kim İslam der? Allah aşkına bu ne biçim bir din? Bir Hristiyan der mi ki Birleşmiş Milletler şunu kaldırdı, artık bundan sonra şöyle der mi ya? İslam Ansiklopedisi’nde de öyleymiş diyor Yahya. Oku istersen.
YAHYA ŞENOL: Bugün fark ettim. Diyanet’in çıkardığı İslam Ansiklopedisi’nin 11.cildinde sayfa 385, Esir maddesi var orada. Orada esir kadınlarla alakalı ne yapılır onlara anlatırken diyor ki en sonunda yani Müslümanlar diyor esir kadınları köleleştirme konusunda hak sahibidirler. Fakat sonuna şöyle bir açıklama koymuş. Diyor ki; “İslam’ın arzuladığı bir hedef olarak bugün kölelik müessesesi ortadan kalktığı için”..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bunun kadar iğrenç bir söz olmaz. İslam efendim aslında köleliği kaldırmak istiyormuş da! Sizde hiç Allah korkusu yoksa da akıl da mı yok Allah aşkına ya. Hiç kafanız çalışmıyor mu? Müslüman olmak bir başka şey ama biraz da akıllı olur insan. Allah kuranda “bugün sizin dininizi tamamladım diyecek, ondan sonra da İslam arzu ediyormuş da kaldıramıyormuş köleliği!
YAHYA ŞENOL: “İslam’ın arzuladığı bir hedef olarak bugün kölelik müessesesi ortadan kalktığı için savaş esirlerinin köle statüsüne geçirilmesi artık söz konusu değildir. Bu durumda İslami hükümlere göre esir kadınlarla cinsel ilişkide bulunmak da hiç bir şekilde meşru sayılmaz”. Ama 100 yıl öncesine kadar meşru idi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 100 yıl öncesine kadar meşru, bugün kalktı. Kim kaldırmış? Ya dini böyle algılayan insanlara C. Hakk yine az ceza veriyor gerçekten. Bu hocalar yatsın kalksın dua etsinler ki sokaktaki Müslümanlar var da onların sebebine yaşıyorlar. O sokaktaki saf, samimi insanlar olmasa herhalde bunları C. Hakk çok ağır bir şekilde cezalandırır. Ne kadar iğrenç bir şey yani. Ben zannediyordum sadece İşid’e giden o mektuptur. Kaynağı da varmış, İslam Ansiklopedisi’ne koymuşlar.
FATİH ORUM: Alım satımıyla ilgili sorun yok Hanefi mezhebinde. Alınır satılır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Köle nedir onlara göre?
FATİH ORUM: Maldır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Köle ile şunun arasında bir fark yok. Şunu alıp satıyorsan köleyi de alıp satarsın. Böyle söylüyorlar. Yani ganimet malıdır diyorlar. Peki Allah ne diyor? Çok açık ayet ya. Daha ne olsun. “Efendim bizim ulema efendilerimiz kurana yüzde yüz uymuşlardır”. Tamam uymuş olabilirler ama onları nakleden kitaplar uymamış. Bunu kim ne zaman yazmışsa yazmış. Bugün insanlar bu kitaplardaki dini din kabul ediyorlar. Onlar gelmiş geçmişler. Çok doğru da yapmış olabilirler. Biz bilemiyoruz. Ama şu anda din olarak anlatılan bu.
FATİH ORUM: İkinci olarak da bu kölelerle nikahsız ilişki konusunda da Hanefi mezhebinde gayet açık herhangi bir sıkıntı yok. Yani onlarla nikahsız ilşkiye girilebilir. Bunun delili olarak da muhtelen diğer mezheplerde de olan ayet Muminun suresinin 5.ayetinde MUMİNUN, 5.. Ayet: “Vellezıne hüm li fürucihim hafizun”, MUMİNUN, 6.. Ayet: İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanühüm” bu ifade kullanulıyor. Hatta ben şeyde rastladım El Bahrur Raik, İbni Nuceym’in şöyle bir ifadesi var. Bu ayeti delil getirerek diyor ki; “reculun lehu erbau nisfetin ve elfu cariyetin ve erade iyyeşteliye cariyetel uhra felamehu laraculun yuhafu aleyhil kufr”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İyi yapmışsın. Ben onu İbni Abidin’de bulmuştum. Getirmek hiç aklıma gelmedi. Diyor ki; “bir adamın 4 tane karısı 1000 tane de cariyesi olsa, bir tane daha cariye almak istese, birisi dese ki “ayıp ayıp yaa”, adamın kafir olmasından korkulur diyor. Niye? Çünkü helali haram sayıyormuş. Çünkü helal bir iş yaptığı için ayıplıyormuş onu. Görüyor musunuz? Ben bu ibareti görmüştüm de İbni Abidin’de. Onu çıkardım aslında. İyi oldu. Buraya getirmeyi unutmuştum.
FATİH ORUM: Yani herhangi bir nikah akdi gerekmeksizin kendileriyle ilişkiye girilebileceği net bir şekild..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nikah akdi gerekmeksizini bırakın da nikah yaparsa geçerli mi? Nikah yaparsa nikah geçersizdir. Çünkü bu kendi malım, kendi malımı kendime nasıl satarım kardeşim. Bu su seninse, kendine saysan böyle bir alış veriş olur mu? Onun için diyor ki nikah akdi olursa geçersiz bir akittir. Yani olmamış sayarsınız diyor. Delil olarak aldıkları?
FATİH ORUM: Müminun suresi 5.ayeti. Bir de belki bir detay olarak diğe4 kadınlarla olan bir takım kurandaki yasakların hiç birinin cariyeler hususunda geçerli olmadığı. Mesela hayız durumuna bakılmadığı, bakılmaması gerektiği. Onların sadece hür kadınlar için geçerli olan kayıtlar olduğuna dair ifadeler var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben onu bilmiyordum. İlk defa duyuyorum bunu.
Cariyelerle ilişkiye Müminun suresinin 6 ve 7.ayetlerini delil getiriyorlar. Esas 6.ayet delil getiriliyor. İsterseniz sadece delilleri şey yapalım.
YAHYA ŞENOL: O zaman delilleri hepsinin aynı. Bu ayet. Görüşler de aynı aslında.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Farkı yok aynı. Çünkü size söylüyorum ya: bunlar tek merkezden oluşturulmuş mezheplerdir. Onun için görüşler farklı olamaz ki.
YAHYA ŞENOL: Geçen haftanın ufak bir hatırlatması olsun diye ifade edeyim. Şafi mezhebinin de görüşünün Hanefi mezhebinden bir farkı yok. Diyorlar ki savaş sonucu elde edilen esirler konusunda eğer alınan esirler erkekse ve ergenlik çağına girmişlerse devlet başkanı bu konuda serbesttir. İster onları ayette belirtildiği gibi fidye alarak serbest bırakır isterse yine ayette belirtildiği gibi fidye almaksızın serbest bırakır. İsterse öldürür isterse de köleleştirir. 4 şey konusunda maslahat neyi gerektiriyorsa, Müslümanların faydası neyi gerektiriyorsa o şekilde davranır diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tek taraflı kararıyla. İnsan hayatı ne kadar değerli görüyormusunuz? İsterse öldürür.
YAHYA ŞENOL: Fakat alınan esir eğer çocuksa veya kadınsa yaşına bakılmaksızın bunlar köleleştirilirler. Tek hüküm budur Şafi mezhebinde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diğerleri de aynı. Eğer esirler kadın ve çocuk ise otomatikman köle olur. Erkek ise
YAHYA ŞENOL: 4 tane seçenekten hangisini isterse. Müslümanların maslahatı neyi gerektiriyorsa onu yapar. Kadınlar köleleştirildikten sonra..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kadınların fidye verilip de geri verilmesi diye bir şey söz konusu değil.
YAHYA ŞENOL: Hatta deniyor ki mesela Şafi mezhebinde; İslam ordusu bir yere girdi, karı koca iki kişiyi esir amdı. Evliler yani. Bu durumda o karı koca birlikte esir düşenlerin nikahları derhal bozulur ve kadın tekrar cariye olarak alınır. Evli bırakılmaz yani onlar. Delil? Biraz sonra belki hepsini tek tek göreceğiz. Müminun suresi 5 ve 6.ayetler. Nisa suresi 3.ayet ve bir de Nisa suresinin 24.ayeti. Tek tek göreceğimiz için sadece isim olarak söyleyeyim geçeyim. Ama daha çok bunlar “ya ne yapalım uygulama böyleydi” savunmasına geçiyorlar. Resulullah da almıştı, ashab da aldı. Esas dayanakları bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’a iftira atarak yaptıkları büyük bir sapıtma var. Ki bu meallerin, tefsirlerin hepsinde o saptırmayı göreceksiniz. Şu anda Türkçe olarak meallerde göreceksiniz. Onu da inşallah vakit yeter de bu derste anlatırız.
YAHYA ŞENOL: Bir “efendinin” cariyesi ile nikah yapması caiz değildir. Nikahsız ilişkiye girer onunla.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nikah caiz değildir diyor görüyor musunuz?
YAHYA ŞENOL: Başka birinin cariyesi ile ancak nikah yapabilir. Kendi mülkiyetine ait bir cariye ile nikah olmaz. Ve köle ve cariyeler fıkıhtaki diliyle mutekavvim mal yani alınıp satılması caiz olan hukuki bir mal statüsündedir. İstenildiği gibi alınır, satılır, hediye edilir, hibe edilir, bağışlanır veya miras olarak da devredilebilir. Bir kişi öldüğü zaman cariyeleri, köleleri mirasçıları arasında paylaştırılır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Delil olarak neyi getiriyorlar?
YAHYA ŞENOL: Mal olmasını.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kim mal demiş bunlara. Biz dedik oldu.
YAHYA ŞENOL: Uygulamayı buna delil getiriyorlar
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hep böyle. İcma derler tabi Hristiyanların konsil kararları gibi. Ama tek farkla. Hristiyanlar konsil kararlarını nerede, kiminle aldıklarını yazarlar. Bizimkilerde kimlerle icma yaptıkları belli değildir.
YAHYA ŞENOL: Bir de belki Şafi mezhebinin dışına çıkarak şeyi söyleyebilirim hani takibi kolay olsun diye. Biraz önce Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin esir maddesine atıfta bulunduk ya. 11.ciltte idi. Bir de 26.ciltte ‘Köle’ maddesi var. Orası okunursa bu söylediklerimiz orada görünür. Orada 26. cildin 241.sayfasında konumuzla alakalı şu bilgiler yer alıyor: “efendinin cariyesini istifra etmesi yani odalık olarak kullanması, nikahsız olarak ondan yararlanması onun hakıkı, köleninde vazifesi olarak kabul edilmiştir İslam hukukunda”. Sahibin hakkı, cariyenin görevidir bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhalif bir görüş var mı? Yok. Hem size hem de ekranları başında olanlara şunu söyleyeyim: bir hüküm ki Diyanet’in çıkardığı İslam Ansiklopedisi. Bütün kitaplar öyle. Diyanet Ansiklopedisi başka bir şey yazmamış, aktarmış sadece. Bakın bütün İslam uleması bu konuda ittifak ediyor. Cariyenin görevi sahibine cinsel yönden kendisini kullandırması, efendinin de hakkı. Nikah kıysa geçerli değil. Az önce dediğim gibi o mal benimse bu suyu kendime satmam diye bir şey olur mu? Niye satmam diyorum? Çünkü maalesef bu mantıkta nikah satışa benzetilir. Fıkıh kitaplarında bunu böyle yaparlar. Nikahı satışa benzetirler, amınan mihri de bedele benzetirler. O mihir çok afedersiniz biraz belki ayıp ama bilmek zorundasınız, o mihir kadının cinsel organından yararlanma karşılığı sayılır. Ve derler ki; cariyenin vücuduna sahip olduğu için adam, akde gerek yok. Ama karısının da cinsel organına. Kadının erkekten yararlanma hakkı yok erkek kadından yararlanacak. Bu mantık üzerine kurulmuştur sistemde. İttifak etmiş olmaları çok mühim, biraz sonra ayetleri okuduğumuz zaman göreceksiniz ki kurana aykırı bir din oluşmuştur. Sürekli söylüyoruz. Sünni ve Şii bütün mezheplere uygun. Neredeyse yüzde 80 belki daha fazla konu var ama yüzde yüz kurana aykırı. Resulullah’ın uygulamasına aykırı. Bu aykırı yapıya herkes din diye sarılıyor, yanlışları ortaya çıkardığımız zaman diyorlar ki şimdiye kadar kimse bilmiyordu da siz mi biliyorsunuz? Güzel de bu kuran da şimdiye kadar vardı. O zaman şunu söylesin ilim adamları: şu ayete yanlış mana verdiniz desin değil mi? Yapacakları odur, başka bir şey değil.
YAHYA ŞENOL: Burada bir de ilginç bir husus var ansiklopedide. Hani istifraş efendinin hakkı kölenin de vazifesi diyor. Ondan sonra sanki bunu temellendirmek için şöyle devam ediyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İstifraş, odalık kullanmak demek. Kelime de iğrenç bir kelime. Firaş, yatak demektir. İstifraş, onu yatak gibi kullanıyor demektir. O cansız bir varlık gibi sanki. Afedersiniz plastik bebekler yapıyorlar ya şimdi. Kelime bile çok rahatsız edici.
YAHYA ŞENOL: Diyor ki bunu temellendirirken ansiklopedide: “bunu yasaklayan bir anlayışın, köleliğin kabul edilip uygulandığı bir sistemde çözüm üretmediği ve fiilen geçerliliğe sahip olmadığı dikkate alınmalıdır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yasaklayan var mıymış böyle bir anlayıştan bahsediyor?
YAHYA ŞENOL: Olsa işe yaramayacak diyor. “Evli veya özellikle bekar birisi tarafından satın alınan ve onunla aynı evde yaşamasına izin verilen cariyenin, efendisinin cinsel isteklerine karşı direnebileceğini ve bu hususta konulacak bir yasağın hukuk sistemi tarafından etkili bir tarzda kontrol edilebileceğini düşünmek fazla da gerçekçi değildir. Köleliğin yaygın bir biçimde uygulandığı toplumlarda bu tür bir ilişki biçimi sürekli var olmuştur” diyor. İslam ne yapmış bunun söylediğine göre? Gelmiş bunu sadece hukuki bir kontrol altına almış.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne diyorlar orada: İslam ne yapsın hazır bulmuş kucağında bir çocuk, resmileştirmiş. Ya kardeşim bu Allah’ın dini olmaz. Bu ancak tarihselcilerin dediği gibi miladi 7.asırda Muhammed’in Mekke ve Medine’deki ortama göre yapmış olduğu bir uyarlama olur. Ondan sonra Fazlurrahman’ın da dediği gibi onların ağababalarıdır Fazlurrahman. Onun da dediği gibi; “Mekke ve Medine toplumundan Muhammed’in içine doğan şeyler vahiy oluyor”. Meleğin getirdiği değil. Melek diye bir şey yok. Ne meleği ne Cebraili! Sizi aldatmak için söylüyorlar haşa. Yani bu ne biçim bir anlayıştır ne biçim bir mantıktır. Ama hiç farketmiyor ki yani Fazlurrahman bunu hiç olmazsa açıkça söylüyor. Ama bu kitaplar sanki kurana uyuyormuş gibi ayeti yazıyor oraya, sizi rahat bir şekilde aldatıyor. Siz zannediyorsunuz ki kurana uyuyor. Resulullah’a ait olduğunu söylediği bir söz yazıyor, siz zannediyorsunuz ki o doğru. Siz de Müslüman olarak diyorsunuz ki bu adamlar niye yalan söylesin ki, niye yanlış yapsınlar ki. Tıpkı cinlerin Resulullah’ın kuran okuyuşunu dinlemesinden sonra Cin suresindeki sözleri gibi CİN, 5.. Ayet: Ve enna zanenna en len tekulen’insu velcinnu ‘alellahi keziben: biz zannederdik ki insanlar ve cinler Allah’a karşı yalan söylemezler”.
Bitti mi? O zaman Hambeli’ye bakalım. Hambeli mezhebinin diğer mezheblerden bir farkı yok diyor. Ben bazı alıntılar yapacağım. İbni Kudame vardır. Şurada kitabı var El Muğni. Toplam 14 cilt. El Muğni dediğiniz zaman akan sular durur İslam aleminde. Bu, esasen Hambeli mezhebinin çok önemsediği bir kitaptır. Onun için Cemal Bey bundan almış alıntı olarak. Ama Şafi, Malikiler de son derece önemserler. Hanefiler de. Çünkü bütün mezhepleri buraya almıştır delilleri ile birlikte aldığını idda ederek almıştır. İddia ederek diyorum, çünkü içinde o kadar çok bildiğimiz şeyler var ki onları hiç açmayalım. Demiş ki; “odalık olarak kullanılacak cariye sayısı sınırlı değildir”. Yani 1000 taneymiş, 10 bin taneymiş, olabilir hiç önemli değil. Sınırı yok bu işin. Tabi buna hanımlar karşı çıkacağı için onu da siz gayet iyi biliyorsunuz. Hanımların fıtratına ters düşeceği için, biraz sonra ayletlerde göreceğiz erkeklerin de fıtratına ters düşer ama alıştıktan sonra normal karşılanır. Hele din caiz görmüş dedin mi kadına ne diyor; “karşı çıkarsan kafir olursun”. Kafir olursa ne olur? O da cariyeye dönüşür. İbni Abidin’de bu var. Bir de tabi talak sistemini kuranın tamamen dışına çıkarmışlar ehli sünnet mezheplerinin tamamı. “Sen bu konuda bana karşı çıkarsan boşsun”. Ne yapsın zavallı kadın susacak. Yutkunup yutkunup duracak. Sanki dinde bu varmış gibi. Ondan sonra ne diyecek: “böyle Allah’ın dini olur mu diyecek bunalıma girecek. Böyle Allah’ın dini olurmu diye yüksek sesle söylese sen kafir oldun, hadi sende cariyeye dönüştün. En iyisi içinde tutacak, siz bu piskolojiyi varın hesap edin. El Mudevvenetul Kubra, İmam Malik’in kendi eseridir. Sahnun diye bilinen Onun bir talebesi nakletmiştir. Kendi yazmamış, toplamış O görüşlerini. Hocasından naklen yazıyor. İmam Malik’in kendi kitabıdır. Geçen hafta da İmam Şafi’nin kendi kitabından okumuştuk görüşlerini. 3.cild 306.sayfasında diyor. İmam Malik demiş ki; “esir Yahudi yada Hristiyan olursa yada satın almış olursa bir yerden-çünkü mal ya-onunla nikahlanması caiz değildir”. Kendi malını kendine nasıl satar yani. Az önce de söyledim ya nikahı da satışa benzetiyorlar. Nikahlanması söz konusu olamazmış. “Bir erkek kölesi var ise onunla da evlendiremez” diyor. Yani kendi cariyesini kendi erkek kölesiyle de evlendiremez. Diyor ki; “zımmi statüsünde olan bir Yahudi ya da Hristiyanla ilişki nikahla olmaz, ancak mülkiyetle olur”. Yani hiç nikaha gerek olmadan onunla ilişkiye girmiş olur diyor. Diyor ki; “ehli kitabın dışında birisi olursa yani müşriklerle evlenme konusunda ne cariye olarak ne de nikahlı olarak ilişkide bulunulamaz”. Herkesin görüşü bu. Yani Yahudi ve Hristiyan kadınlarla evlenilebilir. Yahudi ve Hristiyan cariyelerle de nikaha gerek kalmadan ilişkiye girilebilir ama Yahudi ve Hristiyan olmayan diğer müşrik kadınlarla evlenilemez ama hiç bir Müslüman kadın, Yahudi ve Hristiyan erkekle evlenemez. Bunu söylerler. Bu konuda da bizim sitede görürsünüz “Gayrımüslimlerle Evlenme’ diye bir yazımız vardır. Bu da hiç bir delili olmayan ama bazı ayetleri kendi keyiflerine göre sağa sola çekerek ele almaya çalıştıkları bir konudur. Hiç tavsiye edilmez Bakara 221’de ama evliliklerine de müdahale edilmez. Yani bir Müslüman kadının bir ateist kocası olabilir. Yada bir müslüman erkeğin ateist karısı olabilir. Tavsiye edilmez ama aileleri devam eder.
Şimdi delillere geçelim. Hepsinin de delilleri Muminun 6.ayet. O zaman bu ayeti önce size Diyanet’in mealinden okuyayım. Bu sure Mekke’de indirilmiştir. Bir de Mearic suresi var, aynı ifadeler orada da var. Namaz ne zaman farz kılınmıştır? Nasıl anlatıyorlar bize? Miraçta. Bu, miraçtan önce indirilmiş bir sure. Mearic de öyle. Şimdi bakın ne diyor burada. “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki namazlarında derin saygı içindedirler”. Namazlarını kılarlar demiyor. Namazlarında derin bir saygı içinde. Yani ne demek? Namazını zaten kılıyor da huşu içerisinde değil. Huşu içerisinde kılarsa çok daha güzel olur. Demek ki zaten namaz kılıyorlar. Miraçta falan namaz farz kılınmış değil. “Onlar ki faydasız işlerden, boş sözden yüz çevirirler”. Bu, daha iyi olma ile alakalıdır. “Onlar ki zekatı öderler” demiş. Bu yanlış “Zekat için çalışırlar”. Zekat vermek için çalışıyorsunuz. Kazanayım da birilerine faydam olsun. MUMİNUN, 4.. Ayet: “Vellezıne hüm liz zekati faılun” bunu bu şekilde Elmalılı meal vermiştir. Ama Onun dışındakiler bunu nereden çıkarmışlar: “zekat verirler”i. Gerçekten insanın aklı almıyor. Bu ne biçim bir Arapça. Bu Arap dili nasıl oluyor da istediğiniz tarafa çevriliyor. “Onlar ki ırzlarını korurlar”. Buraya kadar kadın-erkek ayrımı var mı? Tekrar okuyayım çok dikkat edin. “Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki zekatı öderler” demek ki zekat da varmış değil mi? Ne zaman farz kılınmış derler? Hicretin 2.yılında. Bu Mekke’de inmiş sure ya. “Ancak eşleri ve ellerinin altındaki cariyeleri bunun dışındadır”. Peki nereden çıktı cariye? Şimdiye kadar kadın erkek beraberdi de birden bire erkeklere geldi bu ayet? “Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar”. Hani burada ilişki kelimesi? Biraz sonra göreceğiz. Nereden çıkardınız o ilişkiyi ya? “Kim bunun ötesine geçmek isterse işte onlar haddi aşanlardır”. Bu tamamen erkeklere döndü. Şimdi tekrar kadın-erkek birlikte olacak ondan sonra: “onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler”. Kadınlar da girdi devreye değil mi? “Onlar ki namazlarını kılmaya devam ederler”. Daha önce huşu içinde dedi, şimdi sürekli MUMİNUN, 9.. Ayet: Vellezıne hüm ala salevatihim yühafizun: namazlarını sürekli kılarlar”. Hani namaz miraçta farz kılınmıştı? Hakikaten burada hepinize söylüyorum. Bir Müslüman olarak görevimiz Allah rızası için elimizde çok büyük imkan var. Şu anda ben burada size konuşurken binlerce insan da internet üzerinden dinliyor ve bir müddet sonra da belki milyonlara varacak kişilere bu ulaşıyor. Böyle bir imkan daha önce yoktu. Şu geçmişten gelen yanlışları hep birlikte el birliği ile temiz hale getirelim de dünyaya Allah’ın dinini doğru bir din olarak anlatalım. Bir de ben şahsen bu İşid’i çok büyük bir nimet olarak düşünüyorum. Şu anlamda: bu vesilele geleneksel hale gelmiş, insanların içine yerleşmiş olan yanlışlar orta çıkıp gerçek anlamda İslam dinine yönelelim. Siz öyle İşid’i tenkid ediyorsunuz, aynı şeye siz de satılıyorsunuz kusura akmayın bu olmaz. Böyle şey olmaz. Ya dürüst olun adam gibi adam olun gelin Allah’ın kitabına, Resulullah’ın yoluna, yöntemine. O zaman bu din bütün dünyaya bir pınardan alınmış, kaynağından alınmış bir su gibi, tertemiz bir hava gibi katıksız gıda gibi sunulsun. Allah’ın kullarını Allah’ın dininden mahrum etmeyelim. Hep beraber bunu yapalım. Ondan sonra diyor ki; “işte bunlar varis olanların ta kendileridir, onlar firdevs cennetlerine varis olurlar”. Ne oldu ki, yukarıdan beri kadın-erkek beraber gelirken ortada bir yerde koptu sadece erkeklere döndünüz? Biraz işin Arapçasına girdiğimiz zaman ayrıntıyı göreceksiniz. Hanefiler ayete nasıl mana vermişler? Bundan farklı değil.
FATİH ORUM: Tabi, hiç sıkıntı yok da sizin biraz önce dikkat çektiğiniz şeye Cessas da dikkat çekiyor. Böyle bir sıkıntının varlığından haberdar. Yani orada MUMİNUN, 5.. Ayet: “Vellezıne hüm li fürucihim hafizun” ifadesine kadar hem kadın hem erkek için lafzın umumi olduğunu, hepsini kapsadığını ama ne oluyor da “Vellezıne hüm li fürucihim hafizun”dan itibaren sadece bir kısma erkekler için şey yapılıyor deniyor. Bunun da mümkün olduğunu söylüyor. Bir örnek veriyor ANKEBUT, 8.. Ayet: “Ve vassaynel insane bi valideyhi husna” ayetinde önce mutlak bir ifade bütün insana vasiyet ettik dedikten sonra “ve in cahedake li tüşrike bı” diyerek bakın burada öncesi mutlaktı, umumdu ama sonrasında bir bakıyorsunuz birden has bir lafız oluyor diyerek böyle açmaya çalışıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu dediği Arapçaya aykırı. Bu söz arap diline aykırı ama nasılsa okuyanlar bilmez. Bak ne diyor burada Allah. Cessas’tan şey yapıyorum, kendi kitabı. 3.cilt 253.sayfa. Diyor ki; “Ve vassaynel insane bi valideyhi husna”, “bi valideyhi: anne-babası”. İki kişi değil mi bunlar? Ondan sonra ne diyor; “ve in cahedake” başka bir şey yok ki. “Ve in cahedake: annen ile baban seninle mücadele ederse”. Senin bilmediğin bir konuda Allah’a ortak koşmana gayret gösterirse onlara o konuda itaat etme ama dünyalık işlerde yine onlarla iyi geçin diyor. Burada ne var ki? Zaten “cahedake”de gaybdan uhataba gelmiş denirse zaten bu Arapçada iltifat denen olay vardır, bu herkesin bildiği bir şeydir. Bunu buraya yazmasının bir anlamı yok. Niye yapıyor? Efendim yukarıda hep kadın erkek beraber geldi, aşağıda değişebilir demek için. Halbuki hiç alakası yok gösterdiği örnekle. Burada kadın erkek ayrımı oldu mu? Kadın için de geçerli erkek için de geçerli bu.
FATİH ORUM: Olayın farkındayız ama bunda sıkıntı yok anlamına getiriyor esasında.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nasıl olsa millet de “efendim isabet buyurdunuz”. Size anlatmışımdır. İst. Müftülüğü’nde fetva işlerini üstlendiğim zaman baktım ben bu işin içinden çıkamam, hocalardan bir ekip oluşturalım dedik. Bir ön görüşme için toplaştık. Hocalardan birisi diyor ki. Tabi bizi bir talebe gibi görüyor orada. “80-100 tane soru biriktir, gelip cevaplayıp gidelim”. Hocam bu? “Evet”, bu? “Hayır”. Sebebi ne? “Sen kimsin ki sebebini soruyorsun? Kendini ne zannediyorsun? Edebini takın”. O mantık yani. Ama sonra biz çalışmaya başlayınca bir yılda bir problemi çözemedik. Sonra baktılar ki bu iş olmuyor vazgeçtiler ve olayı Türkiye çapında yapmaya başladık.
Şimdi İbnu Kudame. Gösterdik ya. Diyor ki; “cariye ile ilişki eşiyle ilişkiden daha helaldir, daha güçlüdür. Çünkü onun tamamına sahip”. Afedersiniz az önce söyledik ya sadece cinsel organından yararlanmaya sahip. İnsan bunu konuşurken bile utanıyor ama kitaplarda yazılı maalesef ne yapalım. Hicretten önce inmiş olan ayet Huneyn Savaşı ile ilgiliymiş! Huneyn Savaşı, Mekke’nin fethinden sonra yapılan savaş, bunlar hicretten önce inmiş ayetler. Hepsinin de caiz gördüğü Evtas harbi var. İslam Ansiklopedisi’nde Evtas maddesine bak, Evtas neresi görelim. Bir hadisle delil getirmişler. Devletteki adamlar istiyor diyor ki; “Kardeşim ben bu cariyelerden istifade edeceğim, hiç kusura bakma sen de fetva ver”. “Yok”, “banane, bul buluştur bir yerden”. Maalesef bu budur yani. Maalesef budur, başka bir şey değil. Devletin başındaki kişi kendini tanrı gibi görür. O kurana uymaz, kuranın Ona uyması gerekir. Hocaların görevi de bunu yapmaktır. “Çok ağır konuştun Hocam!”. Ayetleri okuyalım, bakalım ağır mı konuşmuşum hafif mi konuşmuşum onu görürsünüz. Resulullah, Mekke’yi fethettikten sonra Hevazin ve Sakif kabileleri toplaşıyorlar, bütün çocuklarını, karılarını, mallarını mülklerini her şeyleriyle beraber savaş yerine getiriyorlar. Şundan dolayı getiriyorlar diyorlar ki; her şey burada olsun ki hiç kimsenin aklı geride kalmasın. Biz burada kaybettik mi her şeyimizi kaybederiz. Dolayısıyla millet canla başla savaşsın. Başlarında 40 yaşından küçük bir komutanları var Durayt adında. Bütün mallarıyla mülkleriyle cepheye gidiyorlar ki kanlarının son damlasına kadar Müslümanlarla mücadele etsinler. Huneyn’de Müslümanlar hakimiyet kuruyor. Evtas denen bir vadi var. Orası bir oturma yeri değil, boş bir vadi. Bir yerleşim yok orada. Evtas Vadisi’ne yığıyorlar bütün mallarını mülklerini, Müslümanlar onlara hakimiyet kurduktan sonra onları Evtas Vadisi’nde tutuyorlar. Oradaki esirler dağıtılmamıştır. Hatta çok sayıda da deve, koyun, diğer mallar şey yapılmış. Orada henüz hiç bir esir dağıtılmamış, dağıtılmamış olan bu esirlerle ilişkiye Resulullah müsade etmişmiş! Ona dayanıyorlarmış. Bu kadar ayetler var Allah aşkına ya siz ne yapıyorsunuz? Bu hiç mümkün değil. Evtas’da böyle bir şey olması mümkün değil. Hatta mut’a nikahına fetva verenler de bu defa Evtas’daki kadınlarla mut’a nikahı yaptırıyorlar. Bu esir mi cariye mi ne bu Allah aşkına. Bir kere orası yerleşim bölgesi değil. Nasıl olsa millet şey yapmıyor, bizim hoca söylemişse bir hikmeti vardır. Başka delilleri de vardı? Resulullah’ı da delil gösteriyorlardı?
YAHYA ŞENOL: Cariye alımı ile ilgili olarak diyorlar ki. Genel manada toparladığım şeyi Mebsuatul Fıhkul İslami Ansiklopedisi’nden aldım Kuveyt’te hazırlanan. Orada diyor ki; bir defa cariye almak kitap, sünnet ve icma ile sabittir ve bu konuda hiç bir görüş ayrılığı yoktur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce de söyledik ya. Bu da teyit etmiş oluyor. Zaten Diyanet Vakfı İslam Ans. deony teyid etmiş oldu. Bunlar da diyorlar mı ki artık kaldırılmıştır diyorlar mı?
YAHYA ŞENOL: Burada demiyorlar. Burada kitaptan delil olarak 23/Muminun suresi 5 ve 6.ayetleri delil olarak alınıyor. İkinci olarak sünnetten delil biraz önce Celal Hoca’nın okuduğu Ebu Davud hadisi vardı, Evtas ime ilgili, o. Ondan sonra diyor ki bir de; “Resulullah, Hasan Bin Sabit’e bir cariye hediye etti. Demek ki alınan, satılan, hediye edilen bir şey ki Resulullah da yaptı bunu zamanında”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halbuki ayet ne diyor; “ya karşılıklı ya karşılıksız serbest bırakacaksınız” diyor.
YAHYA ŞENOL: Bunun haricinde Resulullah’ın Safiye ve Cuveyriye adındaki eşleri de birer cariye idi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu kelimeleri unutmayın: Safiye ve Cüveyriye bir de Reyhane ve Mariye.
YAHYA ŞENOL: Bunlar cariye idi, Resulullah yaptıysa biz niye yapmayalım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 4 tane cariyesi vardır diyorlar. Bir de bu delil. Hambeliler’de de aynı değil mi? Maliki aynı. Aralarından su sızmıyor görüyor musunuz? Resulullah’ın sadece Mariye cariyesi idi. Onunla ilgili özel bir ayet var o ayeti okuyacağız. O ayet üzerinde neler yapıldığını hep beraber göreceğiz. Ama önce o ayeti okuyalım çünkü konu daha iyi anlaşılır o ayeti okursak. 33/AHZAB, 50.. Ayet. Bu ayete öyle saçma bir anlam vermişlerdir ki. Bilmiyorum belki doğru meal veren vardır ben şu ana kadar rastlamadım. Hepsini okumuş olmam mümkün değil elbette. Bakın Diyanet’in mealinden okuyayım ki elimizdeki meallerden en iyisi budur gerçekten. Mealleri yapanları tenkit etmiyoruz bütün gelenek böyle. Siz geleneğin doğru olduğun6 düşünürseniz başka bir şey zaten yapamazsınız. Diyor ki; “Ey Peygamber, biz sana mihirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları”. Ne anlarsınız bundan? Cariyeler değil mi? Allah helal kılmış oluyor. “Seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kazlarını ve teyzenin kızlarını sana helal kıldı”. O zaman bu ayete göre ganimet olarak alınan kadınlar helal mi? Yanlış söyledim, bu meale göre. Ayete göre dedin mi olmuyor iftira olmuş olur da haşa. Bu meale göre tekrar okuyayım dikkat edin. “Ey Peygamber, biz sana mihirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden” ganimet neye diyoruz? Savaştan alınanlar. Savaş esiri olmuş oluyor buradan. “Elinin altında bulunan kadınları, seninle beraber hicret eden amcalarının kızlarını, halalarının kızlarını, dayılarının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık”. Peki ey Diyanet, maden sen bunun böyle olduğuna inanıyorsun da ansiklopediye niye onu yazıyorsun ki 100 sene önce kalktı diye? Bu hala elimizde? Buna dipnot düş ve de ki; 100 sene önce kaldırılmıştır yanlış anlamayın de. Buraya kadar helal kıldık. “Ayrıca diğer müminlere değil de sana has olmak üzere mihrini Peygambere bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mümin kadını da sana helal kıldık” müminlere değil. “Müminlere, eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz”. Ne oldu şimdi? “Müminlere cariyeleri ve eşleri hakkında farz kıldığımızı bilmekteyiz” ne oldu yani müminlere farz kılınanla Resulullah’a farz kılınan arasında bir fark mı var bu meale göre? “Bilmekteyiz” ne demek? “Bütün bunlar dana herhangi bir zorluk olmaması içindir”. Niye girdi müminler araya farkı yok madem? “Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir”. Şimdi bakın bu ayeti hepsi delil alıyor. Diyanet’e mahsus bir olay değil. En iyi meallerden biri bu olduğu için bunu okuyorum. Yoksa Elmalılı’dan da okuyun aynı şeyi söyleyecektir. Cariyelerle ilgili kısım aynıdır. Onu kastediyorum. Konumuz o ya. O metoda her zaman değinmek zorundayız çünkü Allah’ın koyduğu kesin kuraldır. Diyor ki Allah Hud suresinde HUD, 1.. Ayet: …“kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır”: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem yani temel, konuya esas alınan ayetler olarak kılınmış, sonra da hakim ve habir tarafından açıklanmıştır. Hakim ve habir kimdir? Allah. Açıklamayı Allah yapmış oluyor değil mi? Şimdi bakın burada ayet ne diyor. “Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne: ey Nebi, mihirlerini verdiğin eşlerini dana helal kıldık”. Müslümanlar nikah yaptığı zaman mihir vermek zorunda mı? Hemen vermeleri gerekmez. Daha sonra verebilirler. Şu hanımlara sor, çoğu mihrini henüz almamıştır. Yanlış mı? Ama Resulullah için ne diyor? Mihirlerini verdiğin diyor. Çünkü onun dışındakilerin mehirlerini alma şartı yok. Ondan sonra diyor ki; “ve ma meleket yemınüke memma efaellahü aleyke” bu çok önemli. “Allah’ın sana fey olarak verdiklerinden sahibi olduğun cariyeleri sana helal kıldık”. Madem açıklamayı Allah yapıyor, “fey” ne demek? Yahya bi oku. “Fey”in de olduğynu yine o mealden oku. Ya da bu mealden oku fark etmez. Haşr suresinde 59.sure.
YAHYA ŞENOL: Diyanet vakfı “ganimet” diye çevirmiş orayı. Öyleyse okumama gerek yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu öyle yapmamış. Onun için bu iyi dedim ya. Buradan oku.
YAHYA ŞENOL: 59/Haşr suresi 6 ve 7.ayetleri. 6.ayet şöyle: “onların mallarından Allah’ın savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar için siz at ya da deve koşturmuş değilsiniz”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Savaşılmaksızın alınan mal oluyor fey. Ganimet savaşta alınandır. Fey, savaşılmaksızın alınandır. Mesela Mariye bir savaş esiri midir? Mısır Mukavkısı’nın hediye ettiğidir. Onun için O feydir, ganimet değildir.
YAHYA ŞENOL: Allah’ın feth edilen memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar Allah’a, peygambere, Onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen de ganimet ayetini bul Fatih. Medine’de Beni Nadir Yahudilerinin şehri terkettikten sonra bıraktıkları mallar. Beni Nadir ile savaşılmadığı için onların bıraktıkları mallar savaş ganimeti değil feydir. Savaşsız olarak elde edilmiş olandır. Mesela Irak’da da bazıları ganimet olarak alınmıştır, onlar askere dağıtılmıştır. Ama Irak topraklarının çok büyük bir bölümü fey olarak alınmıştır. Savaş dışında alınmıştır. Onlar askere dağıtılmamıştır. Bu ayet gereği ama bu mantıktaki kişiler diyorlar ki; “bak Ömer askere dağıtmadı. Demek ki ayetler bazen işlevsiz hale getirilebilir” diye de kendilerine delil alıyorlar. Bu ayetin hükmünü uygulamış Ömer(ra). Dine uymayacaksan niye onun adını kullanıyorsun? Fey kimlere verilirmiş bir oku
YAHYA ŞENOL: “Savaşılmaksızın peygamberine verdiği mallar Allah’a, peygambere, onun yakınlarına”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’a dendiği zaman kamudaki ihtiyaçlar anlamına gelir.
YAHYA ŞENOL: “Yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Verilir tamamı. Şimdi sen oku. Enfal suresi 41.ayet. Enfal suresi biliyorsunuz Bedir esirleri ile ilgili. Bedir’de ganimet alınmıştır.
FATİH ORUM: “Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı gün iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize inanmışsanız bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, resulüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ganimetlerin beşte birinin verilmesi gereken yerler feyin tamamı için. Fey olarak alınan malların tamamı fakir fukaraya, kamunun ihtiyaçlı olan kısımlarına verilir ama ganimetin beşte biri oraya verilir. Onun için ayette “a’lemû ennemâ ganimtum”diyor. Ama “mâ efâ allâhu alâ resûlih”(HAŞR 6) fey savaşla alınan şey olmadığı için tamamı toplumdaki zayıf kesime verilir. Ama ganimetin beşte dördü savaşanlara verilir, onlar oradan ganimet olarak alır. Beşte biri gene feyin verildiği yere verilir. İşte ayet çok açık ve net olarak söylüyor. Bu kuranın hükmü. Peki siz Ahzab suresindeki fey kelimesini nasıl ganimet diye tercüme edersiniz? Şuraya dikkat edin bakın. Hata sadece o değil. Mesela siz kendi kendinize düşünün: bir yerde bir yalan söyleyin, o yalanın ortaya çıkmaması için kaç tane daha yalan söylemeniz gerekir. Bir müddet sonra da unutursunuz ortaya çıkar. İşte unutmuşlar öbür tarafta. Birisi unutmamış Diyanet Vakfı buraya da ganimet manası vermiş. Bu unutmuş, oraya fey manası vermiş buraya ganimet manası vermiş. Diyor ki; AHZAB, 50.. Ayet: “Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne: mihirlerini verdiğin eşlerini sana helal kıldık” dediğim gibi müminler mehir vermeden de evlenebilir, mihirlerini daha sonra verirler. Bak bu Nebimiz’e özel değil mi? Bu bir. İki:“ve ma meleket yemınüke memma efaellahü aleyke: Allah’ın sana fey olarak verdiği” savaş ganimeti değil Mariye. Sen nasıl ganimet diye tercüme edersin. Sistem tamamen değişiyor. Allah’ın dana fey olarak vermiş olduğu elinin altında bulunan: bunu da sana helal kıldık. “ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellatı hacerne meake”: senin amcaların kızları, halalarının kızları, dayılarının kızlarıi, teyzelerinin kızları seninle beraber hicret etmeleri şartıyla sana helaldir. Peki diğer müminlerde hicret şartı var mı? Mekke’de kalanlarla evlenemezsin çünkü Mekke’de kalanla evlenirsen Mekkeliler sana karşı onu kullanırlar. Ondan sonra da diyor ki. Bak bunlar da müminlere değil Resulullah’a has. “vemraetem mü’mineten iv vehebet nefseha lin nebiyyi”: bir de mümin bir kadın gelir de kendisini “ben mihirsiz olarak seninle evlenmek istiyorum ya Resulallah” derse. Kendisi teklifte bulunursa “in eraden nebiyyü ey yestenkihaha: nebi de onunla evlenmeyi isterse” bu da olur. Onun dışında çünkü müminler mihirsiz evlenemezler. En başta mihiri verme şartı başka, mihirsiz evlenmek başka. Mihir vermeden nikah kıyarsınız sonra verirsiniz. Ama mihirsiz evlenseniz bile mihir otomatikman doğar. Mihri misil denir. En sonda diyor ki; “halisatel leke min dunil mü’minın: bunlar dadece sana has hükümlerdir, müminlere değil”. Buraya kadar olanın tamamı. O zaman fey olarak verilen Mariye’den yararlanmayı Allah bu ayetle sadece Resulullah’a has olmak üzere helal kılmış. Ama müminler için değil. Yani birisi bir mümine bu adamların dediği gibi bir cariye hediye etse, mümin o cariyenin cinselliğinden yararlanamaz. Çünkü bu sadece Resulullah’a has. Diyor ki; “halisaten lek mindunil muminin: sana has, müminlere değil”. Zaten yukarıdan beri gördünüz. Ondan sonra da diyor ki; “kad alimna: elbetteki biliyoruz”, “ma feradna aleyhim: müminlere neyi farz kıldığımızı biliyoruz”. Hangi konuda? “fı ezvacihim: eşleri konusunda”. Yani mihir vermeden de alır götürür eşini. Hatta hiç mihir konuşmadan da evlenebilir. Gerdeğe de girer. O da BAKARA, 236.. Ayet: “La cünaha aleyküm in talaktümün nisae ma lem temessuhünne ev tefridu lehünne ferıdah”. Mealini oku ben meal vermeyeyim. Buna farklı mana vermeleri mümkün değil.
YAHYA ŞENOL: Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belirli bir mihir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size bir mihir zorunluluğu yoktur”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mihir tayin etmeden nikahlanmışsınız, ilişkiye girmeden boşanırsanız o zaman mihir verme sorunluluğu yok ama ne vereceksin?
YAHYA ŞENOL: Bu durumda onlara hediye cinsinden bir şeyler verin”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yanlış mana vermiş. Orada emsal mihrinin yarısını verin demektir o. Neyse o konuya hiç girmeyelim çünkü o ayrı bir ders konusu. Ama bu şunu gösteriyor bakın: boşamanın olması için nikahın olması gerekiyor. Hiç mihirden bahsetmeden nilahlamışsın. Yani bu sana helal olmuş değil mi? Allah Resulullah’a ne dedi? Mihrini verdiğin kadınları sana helal kıldık dedi değil mi? Bizim için var mı? Yok. Özel olduğunu görüyor musunuz? Diyor ki biz bunu elbette biliyoruz. Ayette söylüyor Allah. Ondan sonra “ve ma meleket eymanühüm: ellerinin altında bulunan cariyeler ile ilgili hükmü de biliyoruz”. Yapacakları iki şey bar: ya karşılıklı ya karşılıksız serbest bırakacaklar. Üçüncüsü yok. Peki sana niye bu özel hak veriliyor? “li keyla yekune aleyke harac: sana bir sıkıntı olmaması için” diyor. Sen mihrini ver al ki daha sonra mihir ödeme derdin olmasın. Burada verilen hükümler sadece kolaylık olsun diye “ve kanellahü ğafurrar rahıyma: Allah gafurdur, rahimdir”. Şimdi bakın gördünüz mü? Yanlız Resulullah’a has olarak, yalnız Ona ait olarak bir tek hanımla ilgili helal hükmü var. Helali-haramı koyacak olan Allah’tır. Allah açıkça bize bunu söylemişse kimse buna karşı çıkamaz değil mi? Ve verilen manayı gördünüz. Bu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın meali değil. Hangi meali açarsanız açın aynı manayı görürsünüz. Hangi tefsire baksan aynı manayı verir çünkü mezheplerin hepsi bu anlamı cariyenin cinselliğinden yararlanmanın delili saymıştır. Ondan sonra da ne dediler? Dediler ki; Safiyye’yi cariye aldı. Mariye’nin dışında üç tane daha söylediler değil mi? Safiyye, Cüveyriye, Reyhane. Bunların üçünü de Resulullah Nisa suresinin 25.ayetine göre almıştır. Önce bunları hürriyetine kavuşturmuş sonra nikahlamıştır. 25. ayetine göre değil yanlış söyledim. O ayete uyar da o ayetin mefhum muhalifine uyar biçimde. Onun üzerinde durmayalım. Önce bir okusun sonra bakarız. İslam ansiklopedisinde bu üç validemizle alakalı ilgili bölümlerini Vedat okuyacak. Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi. O konuları doğru yazmışlar çok şükür. Gerçekten bu ansiklopedi çok büyük bir hizmet ama bu bilgiler bu ansiklopediyi yazan insanların ortaya koyduğu bilgiler değil. Tarihi nakletmekten ibarettir. Bu tenkitler bu yazılara yazanla ilgili değil. Biz de yazsaydık aynı şeyi yazacaktık. Mevcut kültürel mirası naklediyorsunuz. İşte bak görüyorsunuz bütün mezhepler ittifak etmiş. Sünnileri gördük, bakalım Şiiler ne diyor. Furu-ul Kafi, Kuleyni’nin. Esirler bölümü. 3.cilt 481.sayfa. Resulullah demiş ki; “size evlat doğuracak olan cariyelere sahip çıkın, çünkü onlarda bereket vardır”. Bizim sünnilerde bu yok. Bu onların delilleriymiş. Ne olacak yani ilk döneme bakın, Resulullah’tan gelen 700 kadar hadis vardır. Sonradan fotokopi ile mi ne ile çoğalttılarsa artık kitaplar dolusu oldu. Şiia’nın güvenilir kitaplarından Tûsi’ye ait Tehdibul Ahkam 7.cilt. Yani Hükümleri Yaldızlama. 81.sayfada. Diyor ki; “kişi kaç tane olursa olsun esir kadınlarla ilşkiye girebilir”. Bir insan anası ile kızını aynı nikahta birleştiremez, iki kız kardeşi birleştiremez ya burada o olur. Farketmez. Anası da olur kızıda olur. Tüm aile, hepsiyle de ilşkiye girebilir diyor. Üzerinde duracağımız Muminun suresinin 6.ayetini delil almış. Onun üzerine özel olarak duracağız. O ayete dayandırıyor. Allah bu konuda bir sınırlama koymamıştır caizdir falan. Hepsi o ayete dayanıyor. Bir hükümleri de vardı şeylerin. Dün sana söylemiştim. İstersen o ibareyi oku. Gerçekten çok üzücü ama bilmek durumundasınız. Artık kusura bakmayın ne yapalım kitaplarında yazılı. “Bir adam cariyesini kendi esiriyle evlendirmiş olsa. Adamın bir tane kölesi bir tane de cariyesi var, birbirlerini sevmişler evlendiriyorsun. Köle İsaura’yı hatırlayanlarınız olabilir. Sevmişler evlendiriyorsunuz. Bunlar evli ama canı çekiyor cariyesini gönder diyor bana. Gönderiyor, onunla istediği kadar ilişkiye giriyor, tekrar kocana git diyor. Bu da caizmiş. Gördünüz mü? Bu Sünniler’de yok ama Şiaa’da. Sünniler’de de var mı? Ben görmemiştim. İbni Kudame’de varmış. İbni Kudame’nin El Kafisi’ndeymiş bu. Bu daha berbat bir şey. Öbürü evlendirmiş. Kölesine diyor ki; tamam siz birbirinizle ilişkiye girin. Nikaha falan gerek yok. Birlikte yaşayın. Yaşıyorlar. Arada diyor ki bu akşam bana gönder. Niye? Çünkü onun malıdır diyor. Keserini vermişsin bu keserle çivileri çak, gönder keseri biraz çalışayım tekrar gönderirim. Keserden bir farkı yok. Mantık bu. Mal, insan değil. Bu da İbni Kudame’de varmış. Ben yok zannediyordum, demek ki varmış.
Resulullah’a malettikleri şeyi gördük değil mi? Mariye konusu özel bir ayetle sadece Resulullah’a has, diğer müminlere değil. Özel bir ayetle helal kılınmış. Şimdi gelelim, efendim Resulullah’ın 3 tane daha cariyesi vardı.
VEDAT YILMAZ: Cüveyriye Binti Haris, Beni Mustalik gazvesinde esir alınmış. İlgili kısım şöyle anlatılıyor: “kocası bu savaşta ölen ve henüz 20 yaşında bulunan Cüveyriye de esirler arasındaydı ve ashabdan Sabit Bin Kays Bin Şammas’ın evvela amcazadesinin hissesine düştü. Esirlikten kurtulmak için ödeyeceği fidye miktarını Sabit Bin Kays ile birlikte tespit ettikten sonra Hz. Peygamber’in yanına gitti ve kendisini tanıtarak fidyesinin ödenmesi hususunda yardımcı olmasını istedi”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ayete ne kadar uyuyor görüyor musunuz? Fidye. Ayet ne dedi? Ya karşlıklı ya karşılıksız. Esiri elinde bulunduran kişi onun fidyesini aldığı zaman kendisi için ganimet oluyor. Kadının kendisi ganimet olmuyor, onun fidyesi ganimet oluyor.
VEDAT YILMAZ: “Bunun üzerine fidyesini ödeyen Hz. Peygamber’in evlilik teklifini kabul ederek müminlerin annesi oldu”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fidyesini ödüyor, hürriyetime kavuşuyor, ondan sonra Resulullah evlilik teklif ediyor nikahlanıyorlar. Zaten nikahlandıktan sonra da Beni Mustalik kabilesinin tamamı Müslüman oluyor. Herkes elindeki bütün esirleri serbest bırakıyor ve o kabilenin tamamı Müslüman oluyor. İşte bakın savaşın bitmesi bu. O insanların tamamının gönlünü kazanıyorsun. E şimdi burada bir şey var mı? Burada kim diyebilir ki Cüveyriye Resulullah’ın cariyesi denebilir mi? Esir kadın hürriyetine kavuşmuş, teklifte bulunmuş evlenir misin demiş, O da evlenirim demiş nikah kıyılmış. Bunu delil olarak gösteriyorlar. Böyle bir şey olur mu? Bu Cüveyriye. Diğeri kim?
VEDAT YILMAZ: Safiyye Bin Muttalip. Hayber’infethi sırasında esir alınmış.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında Yahudi bir hanımdır. Çok asil bir kadın.
VEDAT YILMAZ: “Beni Kurayza ve Beni Nadir’in hanımefendisi olduğu için Resulullah’tan başkasına verilmesi uygun olmayacağı söylenince Dihiyye..
ABDULAZİZ BAYINDIR: İki Yahudi kabilesinin de çok saygı gösterdiği bir kadın.
VEDAT YILMAZ: “Sahabezen Dihye memnun edilerek Resulullah’ın hissesine ayrıldı. Normalde Dihye’nin hissesine düşmüş. Hz. Peygamber Safiye’ye Müslüman olması halinde kendisi ile evleneceğini, Müslüman olmadığı takdirde serbest bırakılıp ailesine gönderileceğini söyledi”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak ne diyor? Müslüman olursan ben evlenirim seninle diyor. Olmazsan git ailene. Ne oluyor? Karşılıksız serbest bırakıyor.
VEDAT YILMAZ: Safiye’nin İslamiyeti kabul etmesi üzerine onu azad etti. Hürriyetine kavuşmasını da mihri olduğunu söyledi. Medine’ye dönerken bir konak yerinde Onunla evlendi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir kadın evlendirilirken mihir verilir ya, mihrini hürriyet bedeli saydı. Yani nikah kıyıldığı andan itibaren hür olmuş oldu ve Resulullah hür bir kadınla nikahlanmış oldu. Önceden de istersen diyor serbestsin diyor. Sen geri git diyor. Hiç bir şey istemiyoruz. Ama arzu edersen seninle evlenirim. Evlenmeyi tercih ediyor. İki Yahudi kabilesinin saygı gösterdiği asil bir kadın. Peki burada kim diyebilir ki bu Resulullah’ın cariyesidir? Görüyor musunuz? Şimdi okuduğunuz kitaplara artık bu dan sonra çok daha fazla güvenmeye başlayabilirsiniz!
VEDAT YILMAZ: Reyhane, Beni Kureyza muhasarasında esir alınmış. Şöyle anlatılıyor: “Resulullah Onunla görüşmeye gitti. Reyhane’nin utancından ilk istememesi üzerine Hz. Peygamber Onu çağırdı ve Müslüman olduğu takdirde kendisiyle evleneceğini söyledi. Reyhane bu teklifi kabul edince Resulullah Onu azad etti ve diğer eşlerine verdiği gibi Ona da 2 ukiye gümüş vererek 5.yıl Zilhicce’sinde kendisiyle evlendi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Azad etti ne demek? Karşılıksız hürriyetine kavuşturdu. Safiye öyle değil. Safiye’nin azad bedelini mihir saydı.
VEDAT YILMAZ: Bir başka rivayette mihir bedeli olarak azad etmiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Her iki rivayette de hüküm nedir? Resulullah Onunla evlendi. Cariye falan değil. Bir tane var: Mariye. O da özel bir ayetle helal kılınmış. Oradaki fey kelimesine ganimet anlamı verdiğiniz an tüm sistem çöküyor. İşte maalesef böyle. Geçen hafta da söylemiştim, şu anda bizim girdiğimiz şey, ya kardeşim şiisi ile sünnisi ile tüm İslam ulemasına burada meydan okumuş oluyoruz. Beyler, bildiğiniz bir şey varsa gelin söyleyin. Değilse, siz ne diye tutar da İşid’e karşı çıkarsınız? Bari siz de gidin onlarla savaşın kardeşim madem öyle. Bak gördünüz mü? Kuran ve Resulullah’ın uygulamasına yüzde yüz aykırı olan şey herkesin ittifakıyla İslam dini olmuyor mu? Şii-sünni bütün mezhepler değil mi? Şimdi ana delillerine geleceğiz. Bu konuda o kadar çok yanlışlar var ki ama ben genel bir giriş yapayım, sonra ayrıntıları belki başka derslerde anlatabiliriz.
Adem(as) bir beşer olarak yaratılmıştır. Allah meleklere “ben bir beşer yaratıyorum” demişti. “Onu ben tamamlar da ruhumdan üflersem ona secde edin”. HİCR, 28.. Ayet: “Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun: rabbin meleklere dedi ki ben bir eşer yaratıyorum saldaldan” yani ses çıkaran bir kuru balçıktan ve yıllanmış bir kara balçıktan. Onu düzgün bir hale getirince içine ruhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın diyor. Bütün melekler secdeye kapandı, İblis kapanmadı. Neden secde etmedin diye sorunca dedi ki; ses çıkaran kuru çamurdan, yıllanmış kara balçıktan yarattığın şeye secde etmem dedi. Burada beşer kelimesi çok önemli bir şekilde ortaya çıkıyor. Beşer ve beşere. Deriye de beşer derler ama beşere daha çok kullanılır. Deri demektir. İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran özelliklerden bir tanesi de deri yapısıdır. Onun için dikkat ederseniz canlılar içerisinde elbise ile dolaşan tek varlık insandır. İşte bu beşereyi elbise ile örten bir yapıya sahibiz biz. İblis bulunduğu yerden kovulunca Adem’i de İblis melek olmaktan ve mukarreb meleklerdendir. İnşallah o konudaki yazıyı bitirirsem yayınlayacağım Allah nasib ederse. Meleklerin en özel durumlarında olanlarındandır İblis. O biliyorsunuz bulunduğu yerden kovulmuştu. Melei âlâdan. Melek olmaktan çıktı, artık oldu şeytan. Şeytan zaten uzaklaştırılmış manasına geliyor. Bulunduğu yerden uzaklaştırılan manasına. Uzaklaştırma cezası aldı. O zaman İblis’in zihninde ne olur? “Ben de seni beşer olmaktan çıkaracağım. Sen benim melek olmaktan çıkmama sebep oldun, ben de seni beşer olmaktan çıkaracağım” dendiği zaman ilk önce deri ile alakalı şey akla gelecek. İlk davranışı nedir? Elbisesini çıkarmaktır. “Şu ağaçtan ye” dediği zaman neydi niyeti ayette? “Li yuriyehuma sevatihima”(ARAF 27) onların üzerlerindeki örtüyü açmak için bunu yaptı. Yani ben de seni beşer olmaktan çıkaracağım. Ben Allah’ın emrini yapmadım melek olmaktan çıktım, o zaman sen de beşer olmaktan çıkacaksın, elbisesiz hale geleceksi, diğer canlılar gibi olacaksın. Onu düşündü İblis. Onun için ilk hedefi elbisesini çıkarmak. Beşer olmaktan çıkacaktı o zaman. Burada bir şey var. Burada da arapça bakımından çok büyük bir hata yapılıyor. “Li yuriye lehuma ma yuriye anhuma li sevatihima”. Bu ayete nasıl meal verdiğini bil bul. “Sevatihima”. Arapça bakımından “sevat” çoğuldur. Ama meallerde “sev’eteyhima” anlamı verilmiştir. “Sev’eteyhima” ne demektir? Edep yerleri demektir. O da ön ve arka. Ama “sev’atihima” dediği zaman vücudun tamamı anlaşılır. Nasıl meal vermiş? “Edep yerlerini” mi demiş? “Ayıp yerleri” diyor. Ne alakası var? Orada da aynı şeyi söylüyor değill mi? “Çirkin yerleri”diyor. “Sev’e” kelimesinin anlamını Allah bir başka ayette bildiriyor. Hani kuranın kuranla açıklanması meselesi var ya. Son derece önemlidir. “Keyfe yuvari sev’ete” (MAİDE 31). Oraya nasıl mana verdiğine bakın. Aynı meal. Ayıp yeri diye mi mana veriyor?
YAHYA ŞENOL: Adem’in iki oğlu var ya biri diğerini öldüren Habil ile Kabil, onun sonu bu. “Kardeşini öldürdü, bu yüzden kaybedenlerden oldu. Derken Allah kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Yazıklar olsun bana, şu karga kadar da olamadım mı ki kardeşimin cesedini gömeyim dedi”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Orada ceset dediği, öbür tarafta ayıp yer dediği kelime. “Yuvariye sev’ete ahi”. O zaman “kardeşimin ayıp yerini örtemedim mi” desin. Niye ceset diyorsun? Aynı kelime. “Sev’eteyhima” olsa arap dilinden dersiniz ki tamam bu manaya gelir. Ama “sev’atihima” diyor. Çoğul. Vücudun tamamını örtmüyor ki,açık olan kısımlar var. Ölen kişinin cesedinin tamamı örtülür. Onun için vücut bölümlere ayrılmış burada. O şeyi yiyince elbisesi açılıyor biliyorsunuz Adem ile Havva’nın. Evet, İblis’in tasarısı doğru. Ama Allah bize ne diyor. ARAF, 27.. Ayet: Ya benı ademe la yeftinennekümüş şeytanü kema ahrace ebeveyküm minel cenneti yenziu anhüma libasehüma li yüriyehüma sev’atihima”. Oradan oku. Ben meal vermeyeyim.
YAHYA ŞENOL: “Ey Ademoğulları. Şeytan ana babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Cemal bir şey söylüyor. Mesela diyelim hanımlar göğüslerinin açılıp görünmesinden hoşlanırlar mı? Bazı hanımlar kocasına bile çekinir böyle şeyden, biraz sonra kocasına alışır. İnsan açıldığı zaman biraz utanabileceği, rahatsız olabileceği yerler sadece ön ve arka değildir. Vücudun bir çok yerleridir. Örtünme insan için çok önemlidir. Elbise çok önemlidir. Çünkü insanın iki türlü elbisesi vardır. Bir günlük elbisedir. O, ayette bildiriliyor. Bir de insanların içerisine çıkarken giydiğiniz elbisedir. Ona ziynet diyor ayet. Hatta riş diyor değil mi? Riş dediğiniz zaman kuşların kendilerini güzel gösteren tüyleri gibi. Bir de iç elbisemiz var. İki türlü elbise giyer insanlar. Onun ikisini de söylüyor Allah orada. Çok hızlı geçtim çünkü vakit çok daraldı. Müminun suresine gelelim. Esas onun üzerinde duralım. Hatta orada fazlaca detayda durmayayım çünkü az bir vakit kaldı. Biraz daha kısa yoldan herkesin anlayacağı şekilde bu mealin yanlışlığı üzerinde duracağım. Fevc kelimesi üzerinde daha sonra bir başka toplantıda dururuz. Şimdi şuraya bir bakın. Bu mealden hareketle şey yapacağım size. Şu meali doğru kabul ederek size sorular soracağım. Ve arkadaşlarımıza da diğer mezheplerin kabul ettiği görüşlerin delil aldıkları bu meal şekline uyup uymadığını şey yapacağız. Bunu doğru kabul ederek hareket edeceğiz. Öbür şekle geldiğimiz zaman birçok açıklama yapmamız gerekecek ama inşallah bir başka derste yaparız. Çünkü yanlış o kadar kolay ortaya çıkarılabilir ki. Öbürünü nasıl ortaya çıkardıysak kolay bir şekilde burada da göreceksiniz.
“Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki zekatı öderler. Onlar ki ırzlarını korurlar”. Buraya kadar kadın-erkek. Burada hemen erkeklere geçiyor, sonra tekrar kadın-erkek müşterek hükümleri devam ettiriyor. Farzedelim ki bu doğru. “Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeler bunun dışındadır, onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar”. Peki müminler derken “onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar”. Bu cariyelerin Müslüman olma hakkı var mı? Ne diyor bu mezhepler? Cariye Müslüman oldu. Olur. Zaten ayette de var. Nisa suresi 25.ayette. “Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal muhsanâtil mu’minâti: kim namuslu hür kadınlarla evlenecek gücü yoksa”, “fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât: elinizin altındaki mümin cariyelerden evlensin”. Ondan sonra diyor “ fenkihûhunne: o cariyelerden nikahlayın”. Nasıl? “bi izni ehlihinne: ailelerinin izniyle”. Bakın cariyelerin yanında bulunduğu kişiye ne diyor? Aile diyor. Bunu daha ayrıntılı bir şekilde bildiren ayetler de var. Ailenin izniyle. Aile sadece izin verecek evlenmesine. Nikahın tarafı Cariye, isterse evlenir isterse evlenmez. Hür kadınlarda da aile sadece izin verir. Onun çok sayıda ayetleri var. Bu konuda çok sayıda yaptığımız dersler var. Cariyeyi hürden ayırdı mı bu ayet? Hür kadın evlenince mihir alır değil mi? “ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi” mehirlerini de bu cariyenin kendisine-efendilerine değil-marufa göre verin. Yani onların kuran hükümlerine uygun bir şekilde alacakları mihir ne ise onu verin. Peki ben şimdi arkadaşlarıma sorayım. Mezhepleri okudunuz, bu mezhepler içerisinde bu ayeti kabul eden bir tanesine rastladınız mı? Şu anlamda soruyorum. Mihir cariyeye mi verilir efendisine mi? Efendisine. Şafi’de efendisine. Ayet ne diyor; “kadına verin” diyor. Cariyenin kendisine verin mihiri diyor değil mi? Çok açık gördünüz mü? Ondan sonra ne dedi? O cariyenin ne olması gerekiyormuş? Muhsanat: namuslu olacak. Ya sen şeyine diyeceksin ki birbirinizle ilişkiye girin diyeceksin, namus mu kalır. Sen kadını zorla yatağa atacaksın, ona namuslu denir mi? “Gayramusafihatin: açıkça gayrı meşru ilişki yapmayacak”, “ve lâ muttehızâti ahdân: gizli dostu da olmayacak”. Aynı özellikler hür kadınlarda da aranıyor. Maide 5.ayette “ gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân” aynı kelimelerle hür için ne deniyorsa cariye için de aynı şeyi söylüyor Allah. Bunları hiç mi görmüyorsunuz beyler. izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alâl muhsanâti minel azâb: Zina ederse namuslu kadınlara verilen cezanın yarısı”. Çünkü hürriyetini kaybettiğin zaman tam sağlıklı hareket edemez. Çünkü arkasında hür kadın gibi kendisini dik duracak şeyde göremez, onun için cezası yarıya düşüyor. Ama nikahsız ilişkiye müsade yok. Bu ayetten esas alacağımız şey: cariye de mümin kadın oluyor mu ayete göre? Oluyor. Bitti. Bu meal o cariyeler uyuyor mu? “Onlar ki ırzlarını korurlar” cariyelerin de koruması gerekmez mi? Mümin kadın çünkü. Peki sadece eşleri. Evlendiys3 eşlerine karşı korumasına gerek yok. Eşiyle ilşkiye girer. Cariyelere göre düşünün. “Ve ellerinin altında bulunan cariyeler bunun dışındadır”. Efendisi bununla ilşkiye girer diyorsun değil mi? Hepsi ittifakla kabul ediyor mu bunu nikaha gerek kalmadan. Peki o efendi cariyenin nesi ki o mümin cariye helal olsun? Anlatabildim mi? Eşi değil. Buradaki meale uyuyor mu mesele o. Bu verdikleri meali doğru kabul edelim. “Onlar ki ırzlarını korurlar”. Buraya kadar kadın ile erkeği ayırmıyorlar. Bundan sonra ayrılıyor. Peki bu ırzlarını koruma işi “mümin cariye” için gerekmiyor mu? Aynı kelimeyi söyledi Nisa 25’te. Muhsanat dedi. Namuslarını koruyan cariyeler dedi değil mi? Evet. Böyle mana vermişsin ya. “Ancak eşleri”, o zaman bu cariye evlendirirsen eşine karşı yokben sana kendimi teslim etmem hakkına sahip değil. Peki elleri altında cariye ne demek? Mümin cariye nasıl oluyor da mümin efendisinin odalığı olabiliyor? Bu meale göre olur mu? Görüyor musunuz? Bir yerde bir yalan söyledin mi tutmuyor kardeşim. İşin diğer taraflarına girmedim. Zaten tümüyle saçma da. Vaktimiz yetmediği için o tarafa girmiyorum. Ama farz edelim ki bu meal doğru, o zaman mümin cariye ile nasıl ilişkiye gireceksin? Mümin cariye nasıl kendisini efendisine teslim edecek? Kocası mı? Değil. O zaman edemez. Peki son delillerine gelelim. Burada anlaşıldı.
Bir de Nisa suresinin 3.ayeti var ki evlere şenlik. Gerçi hepsi aynı ya. Az bir vakit kalmış. Onu ben bir hikaye ile anlatayım size. Burada 3. ayete şöyle meal vermiş. “Eğer velisi olduğunuz yetim kızlarla evlenip hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız onları değil, size helal olan başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer o kadınlar arasında da adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız o takdirde bir tane alın”? Bir tane alın ne demek? Bir tane hür kadınla evlenin. Tamam. “Veya sahip olduğunuz cariyelerle yetinin”. Ne demek bu? Evlenin mi? “Yetinin”. Zaten onu kullanıyorsun, evlenmene gerek yok. Yetinin diyor. Ayet böyle ise o zaman bu ayet ile öbür ayet arasında tam bir çelişki var. Çünkü cariye müminse zaten şey yapamaz. Kendini teslim etmemesi lazım sana. Peki yetinin kelimesi nerede var? Buraya bir gün Riyad Üniversitesi’nden bir karı koca gelmişti. İki sene olmuştur herhalde. Kadın üniversitede Arap dili bölümü başkanıymış. Kocası da orada tüccar. Kadına ben bu ayeti verdim. Şu ayete bir meal ver dedim. Aynen buradaki gibi meal verdi. Niye? Çünkü öyle bir şartlanıyorsun ki başka bir şey düşünmek aklına gelmiyor. Çocukluktan itibaren seni şartlandırıyorlar bu böyledir diye. Meali verince “yetinin kelimesini nereden buldun bir bakar mısın” dedim. Baktı, “aaa! Gerçekten yok. Ne muhteşem bir şeymiş” dedi. Kadın bir sevindi. Çünkü ya bir hür kadınla evlenin diyor yada cariye ile evlenin diyor ayet. Ayet öyle diyor. Diyor ki; “eğer adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız “fe vahideten inkuhuha” demek. Bir tane kadını nikahlayın, “ev ma meleket eymanukum: ya da elinizin altındaki cariyeyi nikahlayın” Resulullah’ın yaptığı gibi. Zaten eğer senin cariyen ise hürriyete kavuşturmadan nikahlayamazsın. Mümkün değil o. Onun ayrıntısına girmeyeyim o mümkün değil. Başka derslerde anlatmıştık. Resulullah’ın yaptığını zaten gördünüz. Başkasının cariyesi ise mihir vererek evlenirsin. Hürriyet bedeli de o mihirle birlikte biraz daha çalışır, üç beş daha biriktirir hürriyetine kavuşur. Ya diyor bir hür kadınla evlenin ya da bir cariye ile evlenin diyor ayet. Az önce ayette okuduk, evlenme de cariyenin tamamen hür iradesi ile. Hiç kimse baskı yapamaz orada cariyeye. Bu ayete bu manayı nasıl veriyorsunuz? Hepsi bunu delil almış mı? Hambeliler de bunu delil almış mı? Şafi de almış. Şia, Maliki.. Arkadaşlar, bu ayete bu mananın verilmesine imkan ve ihtimal yok. Yani bunu hiç kimse yapamaz. O kadının zaten kendisi Arap, Arap Dili Ve Edebiyatı bölümü başkanı o anlamı verdi şartlanmış olarak. Peki bir bak bakayım dedim nereden çıkardın onu? Çünkü bir bağlaç ile bağlanan iki kelime “Ahmet ve Mehmet geldi” dediğimiz zaman bu “geldi” eylemi hangisiyle alakalıdır? İkisiyle de. Geldi eylemini sadece birisiyle alakalı dersek millet ne der bize? Gülerler yani böyle saçmalık mı olur derler. Aynen onun gibi “ya şununla nikahlan ya da bununla nikahlanın” diyor Allah, birisine nikahlanın birisine başka bir fiil takdim ediyorlar “yetinin” diye. Ya bu ne oluyor. Şimdi sonuç olarak gördünüz mü? Ey İşid’i suçlayanlar aklınızı başınıza alın, kafanıza balyozlar indirmeye devam edeceğiz haberiniz olsun. Bunların her birisi birer balyozdur. Ya akıllanır kurana ve Resulullah’ın uygulamasına gelirsiniz ya da bu geleneksel dine sahiplenin, ondan sonra da sizden daha çok sahiplenen insanları tenkid edin! Buna hakkınız yok. Ya adam gibi gelirsiniz kurana ve Resulullah’ın uygulamasına gelirsiniz, eğer bu geleneksel dine sahip oluyorsanız siz de gidin İşid ile savaşın. Batılılar tenkit etti diye siz de hemen. Olmaz öyle şey. Bak gördünüz mü? İşid’in yaptığı mezheplerden hangisine aykırı? Geçenlerde sen mi okuyordun şu kadar dolara şunu satmışlar diye? Bulabilir misin?
VEDAT YILMAZ: Bir röportaj yağıldı İşid ile. Ahmet Ay isminde yazarlarsa Ahmet Ay’ın İşid röportajı diye. Orada Ahmet Ay, “siz aldığınız esirleri öldürüyorsunuz, kadınları köle pazarında satıyorsunuz, cariye olarak kullanıyorsunuz, bu İslam’ın neresinde var” diye soruyor röportajda. İşid sorulusunun verdiği tek cümle cevap var. Orada diyor ki; “İslam fıkhı bu konuda çok net” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İslam fıkhı bu konuda çok net değil mi? Tamamı ittifak etti değil mi? Ve delilleri de aynı şekilde saptırdılar mı? Allah rızası için bunları din olarak algılayanlara uyarılarımıza devam edelim ve biz de kurana ve Resulullah’ın uygulamalarına sıkı bir şekilde sarılalım. Bu yanlışlardan arındırılmış bir şekilde tertemiz dini insanlığa anlatalım. Aksi takdirde siyasi davranmanın bir anlamı yok. Televizyoncular geliyorlardı; “Hocam gidiyoruz hocalara İşid ile ilgili soruyoruz, İslam’a uymaz diyorlar. Hocam nasıl uymaz? İslam’a uymaz. Ya kardeşim iki kelimeyi söylesene. Şimdi sorulara geçelim.
VEDAT YILMAZ: Bakara suresinin 221.ayetinde bahsedilen “müşrik kadınlarla nikahlanmayın, mümin bir cariye”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu bizim sitemizde bulsun baksınlar. O ayrı bir ders.
VEDAT YILMAZ: Soru şöyle sorulmuş. Farklı bir soru. “Mümin bir cariye daha hayırlıdır” ayetinden yola çıkarak cariyenin alınmasının caiz olduğu ortaya çıkmaz mı? Çünkü cariye diyor ayette”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam. Ayet ne diyor ki? Buradan da meali okusak diyor ki; BAKARA, 221.. Ayet: “Ve la tenkihul müşrikati: müşrik kadınları nikahınıza almayın”, “ve le emetüm mü’minetüm hayrum mim müşriketin: mümin bir cariye hür müşrikten daha hayırlıdır” nikahınıza almayın diyor. O zaman bir mümin cariye ile nikahlanmanız bir müşrik kadınla nikahlanmanızdan hayırlıdır, “ve lev a’cebetküm: çok hoşunuza gitse bile” . Nikahlanmanız diyor. Burada öbür anlamı veremezsiniz.
VEDAT YILMAZ: Muhammed Esed’in “ma meleket eymanikum” ifadesine verdiği mana ile alakalı bir soru sorulmuş. “Meşru olarak sahip olduğunuz” manasını veriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Meşru olarak sahip olduğunuz”. Geleneğe uymuş Muhammed Esed, ne yapsın. Muhammed Esed sonradan Müslüman olmuş bir Yahudi İngiliz. Yahudi’nin Müslüman olması yapması gereken bir davranış. Onu takdir için söylüyorum. Kuran onların, kendi kitapları da onların Müslüman olmasını emrediyor. Ne yapacak, karşısında bu geleneği bulmuş. Allah’a çok şükür C Hakk ikram etti bu kadar ilim adamı beraber çalılıyoruz. Tek başımıza çalışsak biz de onlardan farklı yapamayız. Ne yapacaksın? Bu kitapları doğru kabul ettikten sonra başka bir şey yapabilirmisin? İşte gördük bütün mezhepleri. Peki salondan soru var mı?
KATILIMCI: Ben Esat Koleli. İlk defa katılıyorum. Sorum şöyle. Konuşma sırasında Mekke’nin fethi, Hayber’in fethi, gibi konulara değindiniz. burada dini yaymak için bir savaştan mı bahsediliyor? Eğer böyle bir bahsediş varsa bugünün Müslümanlarına bir görev yükleniyor mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani dini yaymak için savaş yapılır mı? Savaşla din yayılır mı? Anlatırlar ya anarşi döneminde bizim Erzurumlular otogarda Karslılar’ı imtihamdan geçiriyorlar. “Ula Müslümanmısan?”,”Müslümanım”. “Hele kulhuyu oku bakayım” diyor. Okuyor, “ola dadaş gel bak ki doğru okir mi?”. Kendisi bilmiyor çünkü. Yeniçeri çekiyor hançeri “Müslüman ol yoksa öldüreceğim”, “tamam Müslüman olacağım. Ne yapayım?”, “ne yapacaktı hele bir gel söyle de yapsın”. O şekilde Müslüman olan adam Müslüman olur mu ya? Savaş ile ilgili ayet şöyle. Siz böyle cımbızlamasına ayetleri alırsanız burada verilen manalar gibi yaparsanız tabi her şeyi altüst edersiniz. BAKARA, 190.. Ayet: “Ve katilu fı sebılillahillizıne yükatiluneküm: Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın”. Sana savaşmaya gelmiş, ben savaşmıyorum dersen şey yapar. Ama orada da ne diyor; “ve la ta’tedu:ama aşırı gitmeyin”. Savaşta da olsa aşırılık yok. “innellahe la yühıbbül mu’tedın: Allah aşırı gidenleri sevmez”. Ondan sonra örnekler söylüyor. BAKARA, 191.. Ayet: “…ve ahricuhüm min haysü ahracuküm: onlar sizi nereden çıkarsılarsa siz de onları oradan çıkarın”. Mekke’den çıkardıkları için siz de Mekke’yi alırsanız sizi çıkaranları çıkarın. 194.ayette diyor ki; “fe menı’teda aleyküm: kim sizin haklarınıza saldırıda bulunursa” f”a’tedu aleyhi: siz ona karşılık verin”, “bi misli ma’teda aleyküm: size ne kadar yaptılarsa o kadar” daha fazlası yok. Savaşta bile öyle bir tavır göstereceksiniz ki karşı taraf desin ki; “kardeşim bir bunu hak etmiştik adamlar haklı”. Ondan dolayı Resulullah Mekke’yi fethettiği zaman bir müddet sonra tamamı Müslüman oldu. Herhangi bir ganimetten bahsedilir mi Mekke’den. Niye? Ganimet almaya gerek yok ki. Tamam bitti savaş zaten. Esir de yoktur ganimette yoktur. Savaş bitti. Sadece eskiden kalan bir takım antlaşmayı bozanlar vardı. Onlara da 4 ay süre tanındı. 4 ay içerisinde ya Müslüman olursun ya da çeker gidersiniz. Niye çeker gidersiniz? Çünkü siz bizi buradan çıkardınız, biz de sizi buradan çıkaracağız. O kadar. Mekke’den gidi nereye gidiyorsanız gidin. Gidi Taif’e, gidin Cidde’ye, gidin Medine’ye fark etmez. Siz bizi Mekke’den çıkardınız ya, sizin yaptığınızın dengiyle sizi cezalandırmamız lazım. Onlar da bir müddet sonra hepsi Müslüman oldu. Artık çıkmadılar. Bu politikayı uyguladığı için Ömer(ra) sonuna kadar bu politikayı uygulamıştır. Onun zamanında fethedile topraklara bakın bugün hala Müslümandır. Çünkü kılıçla gitmemişlerdir. İlimle gitmişlerdir. Kılıç, mecbur kalındığı zaman kullanılmıştır. Mesela bakın şeyde koskoca bir tek savaşta Irak fethedilmiştir. Yıllardır Amerika Irak’ı fethedebildi mi? Niye? Çünkü insanların fıtratıyla gitmedi oraya. İnsanların düşmanlığını celbedecek bir şekilde gitti. İkinci bir savaşla da İran’ın tamamı fethedilmiştir. Ve bir müddet sonra hepsi Müslüman olmuştur o zaman. Daha sonra işi bozanlar Hindistan’a kaçıp geri gelenlerdir kitaplarıyla birlikte. İslamı yaymak için savaş olmaz. Ama karşı taraf size savaş açarsa o zaman ben savaşmıyorum diyemezsiniz.
AYNI KATILIMCI: 02:10:05-02:10:13 duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ganimet için savaş yapılmaz ama savaş..
KATILIMCI: 01:10:15-02:10:25 duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayır. Kendinizi korumak için yapmıyorsunuz. Karşı taraf davaşa gelmiş siz de savaşıyorsunuz. Orada savaşın kendi hukuku geçerli. Ne diyor ayette “fe iza lekitumullezine keferu fe darber rikabi: kafirlerle savaşta karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun” ama sadece savaşta. “Hatta iza eshantumuhum: onları tsmamen etkisiz hale getirinceye kadar”. “Fe şeddul vesak: bağı sıkı tutun”, yani esir alın, “Fe imma badu mennem fe imma badu fidaen: sonra karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakırsınız” ama ganimerler alınır. Ganimet için savaşılmaz ama savaş yaptığınız zaman ganimeti alırsınız.
KATILIMCI: Benim sorum cennet algısıyla alakalı. Yapılanların hepsi cennet algısına dayandırılıyor. Bizim klasik manada cennet algımız doğru mu? Her istediğimiz olacak mı? Cennette melek olmayı istiyorlaR. Tekrar dünyaya gelmek istiyorum, tekrar reenkarnasyon olmak istiyorum yani cennet algısı bizim istediğimiz gibi her istediğimizin olduğu bir olgu mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Cennet insanların hayal edemeyeceği kadar güzel nimetlerle dolu. Ama mesela şu var: erkeklere huri ama kadınlara nuri yok! Ayetlere baktığınız zaman huriler cennetin hizmetçileridir. Cennete giden kadınların güzelliği Vakıa suresinde ifade edildiği gibi dünyada benzetebileceğimiz bir şey yok. Şunun gibi güzel diyemiyorsunuz. En güzel bile onların yanında Resulullah’ın bir hadisi var elbisenin astarı gibi kalır. Dünya güzellik kraliçesi: her şeyiyle mükemmel. Cennete gidin kadının yanında elbisenin astarı gibi kalır. Ceketi ters çevirip giyeniniz olur mu hiç? Dolayısıyla cennete giden hiç kimse dünyaya gelmeyi düşünmez ama istediği her şey verilir. Yani gökler ve kadar genişliği olan cennet için yarışın diye ayet var. “Ben balıkçılık yapacağım” yaap. Dünyada yapmayı arzu edip yapacağın her şey var orada zaten. Dünya da kaybolmuş değil. İnmek istiyorsan in. Eski yerlerinde dolaşmak istiyorsan git dolaş. Hiç bir mani yok. Reenkarnasyon ne demek? Zaten yaşıyotsun ölmüş değilsin ki. Sen yeniden dirildiğin zaman nerede dirileceksin ahirette? Bu dünyada dirileceksin. Reenkarnasyon meselesi şudur; reenkarnasyon ruh göçü diyor değil mi? Beden başka ruh başka. “Bir önceki hayatımda çiftçiydim, sonra tüccar oldum, kral oldum” diyenler var. Ama yeniden yaratılmada ruh göçü yok. Bizim vücudumuzun bütün özellikleri ki bu Kaf suresinde ayrıntılı olarak alatılıyor bütün özellikleri korunuyor, aynı özellikteki bedenimiz ortaya çıktıktan sonra ruh geliyor giriyor. Şöyle düşünün: bu bilgisayarın programı var. Bu program bu bilgisayardan başka hiç bir ayette çalışmıyor. O şekilde yapılmış. Bu bilgisayar bozulduğu zaman bunun bilgilerinin bir kopyasını alıyorsun, yeniden bu bilgisayar şey yapacak ki bu bilgileri çalıştıracaksın. Yani bizim ruhumuz bütün bilgilerimizi alır bir tarafta kalır o, aynı vücut yeniden yaratıldığı zaman gelir bedene girer. Senin dediğin reenkarnasyon değişik bedenlere girme ile alakalıdır. O yok işte. Dünya var işte git yaşayacaksan yaşa. Dünya var zaten kaybolmuş değil ki. Hizmetçi ama çok güzel hizmetçiler. 5 yıldızlı otelde çirkin kadınların hizmet ettiğini düşünebiliyor musun?
KATILIMCI: 02:15:46-02:16:08 duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nur suresi 33.ayet tabi büyük bir felakettir. O bizim “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar”da var. Oradaki ayet şu: cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın diye yani fuhuştan para kazanmaya izin veren ayet gibi. Malesef öyledir. O ayet, bakire kızların zorla evlendirilmesini yasaklıyor. Şafi, Maliki, Hambeli mezhepleri bakireleri veliler istediği gibi evlendirir yani babaları istediği kişiye verir dediği için bu ayete doğru mana vermesi mümkün değil. Hanefi mezhebi de alnına tabanca dayadığın zaman kıyılacak nikahın geçerli olduğunu saydığı için onun da doğru mana vermesi mümkün değil. Onun için öyle anlamlar verilmiştir. Anlamı şu “ve lâ tukrihû feteyâtikum alel bigâi” diyor ki; genç yani bakire kızlarınızı isyana zorlamayın”, “in eradne tehassunen: eğer evlenmek isterlerse”, “ebtegû aradal hayâtid dunyâ: dünya hayatının malını isteyerek” yani kızım bu şöyle aileye mensuptur, böyle zengindir, itibarlıdır illa bununla evlen demeyin diyor. Kendi tercih ettiği kişi ile evlensin. Ama bazı aileler de zorla evlendiriyor? Kız ne yaparsa yapsın engel olamıyor. Ondan sonra da diyor ki; “ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm” bu nikah geçerli değildir ama Allah bu kadınları ondan suçlu saymaz. Yani bu zorla evlendirilmiş kadının günahı yoktur diyor Allah. Çünkü bu hayatın bir gerçeği var. Sen git bakayım güneydoğuda kaç tane kız istediği kişi ile evlenebiliyor. Bu ayet onu söylüyor.