Dinden Dönmek

19 Nisan 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Abdulaziz Bayındır: Bugün, doğru bildiğimiz yanlışlardan bir tanesi üzerinde biraz ayrıntılı olarak durmak istiyoruz. Son zamanlarda, biliyorsunuz işte mürtedin öldürülmesi yada Suudi Arabistan’da ateistlere yani müslüman iken ateist olanlara hapis cezasının verilmesi şeklinde bir takım haberler yayılıyor. Dolayısıyla bu tür meselelerde zaman zaman tekrarlanmasına ihtiyaç hasıl oluyor. Allah’a şükürler olsun, çağımızda artık insanlar sorgulamaya başladı. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu araştırmaya başladılar. Biliyorsunuz yani iman, kalb ile tasdiktir. Yani kişinin içten kabul etmesidir iman. İnsan, içerisinden C. Hakk’ın emir ve yasaklarını yani Allah’ın bütün emrettiklerini ve yasakladıklarını kabul etmes ise, orada kesin bir inancı olmazsa, kesin bir güveni olmazsa, o kişi mümin olmaz. Yani tamam, Allah vardır, birdir. Hiç şüphe yok. Allah’ın söyledikleri de doğrudur. Tamam. Muhammed de Allah’ın son nebisidir. Güzel. Ama çağımızın da bir takım gerçekleri vardır. Bazı hususlar, amenna ve saddakna. İşte faiz yasaktı, yasaktı ama o dönemin ekonomik şartları öyleydi. Bugün, ekonomik şartlarda, faiz artık ekonominin gereğidir. İşte o zaman içki haramdı ama içkinin de belli bir takım şartları vardı. Kuranda aslında içki denen şey, sadece taze üzüm suyundan elde edilen içkidir falan gibi şey yapıpta bazı hususlarda C. Hakk’ı ikinci plana bırakma çalışmaları var biliyorsunuz. Bu durumda olan kişi, Allah’ın dininden çıkar. Yani C. Hakk’ın emirlerinin: bir milyon emiri olsa, bunlardan sadece bir tanesini beğenmezse kişi, kişinin kafir olması için yeter. Canım amenna, ben beş vakit namazımı kılarım. Haccıma giderim, orucumu tutarım. Her sene bir de umremi yaparım. Allah’ın bütün emir ve yasaklarına kayıtsız şartsız inanmıyorsan, o inancını sabitlemedikten sonra kulağını çiviyle çak, sabaha kadar estağfurullah de, tevbe etmiş olmazsın. İstersen ömrünü namazla geçir, Allah’a ibadet etmiş olmazsın. Çünkü senin Allah’a imanın yok. İman demek, güvenmek demektir. Yani “Allah ne diyorsa o dur” demektir. Şimdi bu açıdan baktığımız zaman dinden uzak o kadar çok insan var ki. Beş vakit namazını kılan, belki büyük alim olarak kabul edilen-biraz sonra da şey yapacağız-istemediğimiz kadar şey var. Şimdi gelelim şu şeye. Size bir problem ortaya koyayım, hep beraber çözelim olur mu? Şimdi mesela buradaki arkadaşlarımızla beraber konuşalım önce. AllahTeala’nın açık bir ayeti olsa bir konuda ve o ayet bir kenara itilerek o konuda başka bir hüküm ortaya konsa buna ne denir? Küfür denir. Başka? Kimin görüşüne uyuluyorsa ona da şirk denir değil mi? Şim mürtedlerin öldürülür diyen adam, mürted olur mu olmaz mı ona bakacağız. Anladın mı? Artık türkçeyi yavaş yavaş sen de öğren yani. Doğru mu soru? Mürtedler öldürülür diyen kişi, kuranın esasına göre mürted olur mu olmaz mı? Kuranı kerime göre anlayalım meseleyi. Maide suresinin 49.ayetini açın. Maide suresi, 5.suredir kuranı kerimde. 49. ayetinde bakalım ne diyor. Resulullah’a emir veriyor. Diyor ki Allah burada “ve enihkum beynehum bima enzelallah: ya Muhammed, onların arasında Allah’ın indirdiği ile hüküm ver”. Bak bir ayet var diyor ki; “belligma unzile ileyhim min rabbik” diyor değil mi? Baksana hangi ayettir? “Belligma unzile ileyke” Maide 67. Bak diyor ki Maide 67’de. Hemen aynı, iki sayfa çeviriyorsunuz orada. “Ya eyyuhar resul: ey resul”. Resul ne demekti? Elçi. Elçi kime denir? Birinin sözünü, gidip diğerine anlatan kişiye elçi denir. Yani Allah’ın elçisi, Allah’ın sözünü, Allah’ın kullarına ulaştıran kişidir değil mi? Peki siz bir şey söyleseniz de birisine, git falancaya şunu, şunu söyle deseniz sizin elçiniz olur. O gitse de sizin demediğinizi söylese oraya? Ne yapar? Hainlik yapmış olur değil mi? Bak diyor ki Allah Teala; “ya eyyuhar resul: ey resul”,”bellig ma unzile ikeyke min rabbik: rabbinden sana indirilen ne ise onu tebliğ et” diyor. Ne dediyse Allah. Tebliğ et ne demek? Karşı tarafa açık ve net anlayacağı şekilde ulaştır. Bu tebliğ. “Fe in lem tef’al fema bellagte risaletehu: bunu yapmazsan, Allah’ın elçilik görevini yerine getirmiş olmazsın”. Allah’ın sana vermiş olduğu elçilik görevini yapmış olmazsın. Bizim kendi aramızda da öyle değil mi? Git bunu söyle. Onu söylemezse adam, elçilik yapmış olur mu sana? Bak Allah öyle bir kelime kullanıyor ki: elçi. Günlük olayda hep kullanırız. Niye? Onu da doğru anlamamız lazım. Ondan sonra “Vallahu ya’sımuke minen nas: bu insanlardan Allah seni koruyacaktır” diyor. Çünkü insanların hoşuna gitmeyecek. C. Hakk da bir koruma sözü veriyor. Biliyorsunuz Resulullah(sav)’e suikast planlarının hiç birisi tutmamıştır. “İnnallahe la yehdil kavmel kafirin: Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmez”(MAİDE 67). Kafirler ne? Gerçeği görmezlikten gelenler. Şimdi bakın. Bir: Resulullah’a resul olması sebebiyle ne dedi? Tebliğ dedi. Tebliğ, işte Allah şöyle diyor. Gidiyorsun, ayeti okuyorsun. Ondan sonra bak burada diyor ki gene aynı surenin 49.ayeti “ve enıhkum beynehum bima enzelallah: aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet”. Yani şimdi birisi geliyor, bir soru soruyor. Soru soran kişiye, bir ayeti okumak var bir de ayetlerden çıkarılan hükmü vermek var. Ayeti okumaya ne denir? Tebliğ denir. O, resulluk gereği. Peki ayetlerden çıkarılan hükmü söylemeye ne denir? O da işte hüküm vermektir. Hikmettir. İşte Resulullah’ın iki türlü görevi var. Bir resul olarak indirilen ayetleri tebliğ etmek. İkincisi de nebi olarak Allah’ın indirdiği ile hükmetmektir. Yani birisi mutfağa malzeme getirmek, diğeri de yemek pişirmektir. Yemek pişirmek, hüküm vermek gibi bir şeydir, malzeme getirmek de tebliğdir. Şimdi diyor ki; Allah’ın indirdiği ile hükmet. Peki o zaman Resulullah, insanlara bir şey söylediğinde neye göre söyleyecek? Ayetlere göre konuşacak. Tamam. Yani herhangi sözü ayetlerden olacak. Ayete aykırı bir şey söyleyebilir mi? Mümkün değil. Peki. Ondan sonra diyor ki burada; “ve la tettebi’ ahvaehum: onların arzularına uyma”. Çünkü gelir birisi ağlar, duygu sömürüsü yapar, işte, ben şöyleyim, ben böyleyim, onun lehine. Yok, öyle bir şey yok. Arzularına uyma. Niye arzularına uymuyorsun: “en yeftinuke an ba’di ma enzelallahu ileyk”: Allah’ın sana indirdiği şeylerden bir kısmından seni uzaklaştırmak için seni sıkıntıya sokabilirler. Baskı yapar, duygu sömürüsü yapar, şunu yapar, bunu yapar. Burada böyle. Demek ki Resulullah’ın iki tane  şeyi var. Bir: Allah’ın indirdiği ile hükmetmek, ikincisi de Allah’ın indirdiğini tebliğ etmek.

Peki şimdi bakalım, bakalım ki mürtedin öldürülmesi olayı, Allah’ın indirdiği ile hükmetme şeklinde mi, yemek pişirme gibi bir şey mi, birisine elma vermek gibi bir şey mi? Mesela elma pişirilmez değil mi? Elma yapmaz. Mesela su. Mesela şurada su var. Bu suyu Allah yaratmış kainatta. Birisine su vermek, kur’anı tebliğ gibi bir şeydir. Kendin hiç bir şey katamazsın. Ama birisine bir bardak çay vermek, kur’andan hüküm çıkarmak gibidir. Çünkü orada Allah’ın yarattığı çay otunu, suyu, bir demliğin içinde birleştirmişsin, ateşi de yakmışsın, bir çay yapmışsın. İşte hüküm, öyle bir şeydir. Şimdi bakalım ki bu nasıl? Bakın burada Ali İmran suresinin 86.ayetinde Allah ne diyor? Bu tebliğmidir? Yoksa hükümmüdür? Yani su vermek gibimidir? Çünkü su, Allah’ın yarattığıdır. Buna kimsenin şeyi yoktur. Hani çayı beğenmezsiniz, beğenirsiniz, çay bayatlar ama suda öyle bir şey yok. Olduğu gibi verirsiniz. Hiç ilavede bulunmaz, çıkarma da yapmazsınız. “Ve men yebtegi gayral islami dinen fe len yukbele minhu”: kim bu islamdan yani Allah’ın indirdiği bu dinin dışında, bu islam dininin dışında bir dinin peşinde koşarsa, Allah onun dinini kabul etmeyecektir. “Ve huve fil ahirati minel hasirın: ahirette de kaybedenlerden olacaktır”(ALİ İMRAN 85). Şimdi gelelim. “Keyfe yehdillahu kavmen keferu ba’de imanihim: Allah bir toplululuğu nasıl yola getirir: bunlar, imana geldikten sonra kafir oldular”. İmana geldikten sonra kafir olmak nedir? Mürtedlik değil mi? Yani dinden dönmek bu değil mi? İmana gelmiş, kafir olmuş. Bu, dinde  dönmek. Tamam. “Ve şehidu enner resulu hakkun: ve resulün de hak olduğuna şahit olmuş”. Resulün hak olduğuna şahit olmak ne demek? Eşhedu demek değil mi? Eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluhu. Yani eşhedu demek, ben şahidim. Şahitlik, bilgiden çok daha ileridir. Ben, çok kesin olarak biliyorum ki Muhammed(sav), Allah’ın kulu ve resulüdür. Peki nereden biliyorsun? Ben kur’anı okuyorum, bakıyorum ki bu söz, bir insanın yazabileceği bir söz değildir. O zaman bunu getiren ancak şey olur. Yani birisine su verdiğin zaman açar bu suyu, ondan sonra… Mesela aldım bu suyu, dönüp de, Enes Hoca verse, maşallah sen çok da güzel su üretmişsin, bunu nasıl yaptın diye sorulur mu? Allah yaratmıştır. Ama bu suyu nereden getirdin diye sorulur değil mi? Suyu nasıl yaptın diye sorulmaz. Bunu ancak Allah yarattığına göre problem yok. Ama işte kur’anı okuduğunuz zaman her insan anlar ki bu Allah’ın kelamıdır. Çünkü bir insan sözü değil. İnsanlar böyld konuşamaz. O zaman bunu getiren kişi, Allah’a ait bir şeyi getirmiş olur. Bu da bir söz, su gibi değil. Söz. Öylese bunu getiren kişi, ancak Allah’ın elçisi olur. O kanaate vardığı zaman ne yapar? Eşhedu deme hakkı doğar. Eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluhu. Böyle bir kanaat olmazsa eşhedu diyemez. Yok efendim, okulda öyle öğrendikle olmaz eşhedu. Ben şahidim diyemez. Efendim babamdan öyle duydumla ben şahidim diyemezsin. Kendine ait bilgi haline gelecek. Peki ben eşhedu dedim. Bak burada diyor ki; imana geldikten sonra kafir oldular. Çok açık. Şüpheye yer var mı mürted olduklarına dair? Ve resulün de Allah’ın resulü olduğuna da şahit oldu. En küçük şüphesi yok Muhammed(sav)’in Allah’ın resulü olduğu konusunda. Şundan bundan öğrennemiş, kur’an okuyarak demiş ki; bunu getiren, ancak Allah’ın resulü olur demiş ve eşhedu demiş. “Ve caehumul beyyinat: ve onlara çok sayıda da açık belgeler geldi”. Bir sürü faydasını görmüş müslüman olmanın. Yani doğruluğunu görmüş bir çok. Bundan sonra kafir olmuş bu adam. Tam mürted değil mi bu? %100, en küçük bir şüphe yok. Peki. “Vallahu la yehdıl kavmez zalimin: Allah, bu zalimler kavmini yola gerirmez”(ALİ İMRAN 86). Yola getirmezden ne anlarsınız? Sadece bu ifade olsa. Bu adamlar, artık cehennemlik. Bir daha cennete gitme şansı yok dersiniz değil mi? Yani insanın aklına öyle gelir. Bakalım öylemiymiş? Ondan sonra diyor ki; “ulaike cezauhum: bunların cezası şudur” diyor. Şimdi, fıkıh kitaplarının tamamında, ehli sünnete ait fıkıh kitaplarının tamamında mürtedin cezası nedir? Öldürmedir. Öldürülür. Yani az önce ayette belirtildiği gibi ki onların çoğu bu kadar dini bilen mürtedler değildir yani. Büyük çoğunluğu dini kulaktan dolma bilir. Onun zaten imanı bile şüphelidir bırak mürtedliği. Yani kendisine mâl olması lazım, eşhedu diyecek noktaya gelmesi lazım. Şimdi bu kesin mürted ve bu adam öldürülür. Peki Şia’da nedir? Şia’da da öldürülür mü?

Sonya Cihangir: Şia’da öldürülür ama mürtedler iki çeşit diyor. Meyilli, fıtri. Fıtri olsa öldürülür.

Abdulaziz Bayındır:  Fıtri ne demek?

Sonya Cihangir: Fıtri, yani müslümandı zaten. Müslüman bir ailede doğmuş büyümüş, sonra çıktıysa öldürülür.

Abdulaziz Bayındır:  Müslüman ailede doğmuş olmasa da müslüman yapar zaten. Bu doğuştan müslüman. Halbuki böyle bir şey yoktur. Neyse, o da başka bir konu. Doğuştan eşhedu diyebilir mi çocuk? Kendisine mâl olması lazım ki eşhedu desin. Neyse, o başka bir mevzu. Onu başka bir zamanda konuşuruz inşallah. Şia’da da öldürülüyor. Ehli Sünnet’te de öldürülüyor. Ne oldu? İcma hasıl oldu mu? Öldürülür! Peki Allah ne diyor ayette? “Ulaike cezauhum enne aleyhim lanetallah: bunların cezası şudur: Allah’ın laneti bunların üzerindedir”. Lanet ne demek? Dışlamak demekti. Allah, bunları dışlar. Zaten kendisi hidayet etmiyor, dışlıyor. Peki. Dışlamak öldürmekmidir? Yok. Ondan sonra “vel melaiketi: meleklerin laneti”. Melekler de dışlarlar. Niye? Çünkü melekler de müminlere dua ederler. Destek vermeye çalışırlar. “Huvellezi yusalli aleykum melaiketehu: Allah size salat eder, melekleri de”. Ahzab 43. ayet. Allah ve melekleri bize salat ediyor, bize destek verir. Dışlama ne demektir? Allah desteğini çeker, melekler de çeker demektir değil mi? Başka? “Ven nasi ecmain: tüm insanlık onları dışlar”(ALİ İMRAN 87). Çünkü insanlar da demek ki biz onları nasıl dışladığını da belki bir araştırmayla insan ortaya çıkarır. Ama ben şu anda o konuda fazla bir şey söyleyemiyorum. “Halidina fiha: sürekli bu dışlanmışlık içinde kalır”. “La yuhaffefu anhumul azabu velahum yunzarun: bu azab,-dışlanmışlık azabı-onlardan hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz”(ALİ İMRAN 88). Şimdi buradan sanki sürekli dendiği zaman, hatta mealden bir okuyayım bakın. 88: “ebediyen onun içindedirler”. Ebediyen demek, ne demek? Ahiret de dahil değil mi? Burada anlam verenler de yani. Çünkü kafa bozuk ya: mürted mutlaka öldürülecek. Onun için anlam verirken de malesef kapsamlı bir şekilde düşünemiyorlar. Gerçi bu bir sadeleştirilmiş şeklidir de esas şurada ne diyor? Serdar, aç bakalım şuradan ,ne diyor orada. Ebediyen var mı? “Ve la hum yunzarun: yüzlerine de bakılmaz”. Buradan ne anlarsınız? Bu iki ayetten? Bu adamlar, artık cehennemlik. Cennete gitme şansları var mı? Yok. Öyle mi acaba. Öyle düşünürseniz, zaten öldürmeyi de aklınıza getirebilirsiniz. Gerçi ayette yok ama. Ali İmran 88. Nasıl mana vermişler? Yüksek sesle oku, baştan oku.

Serdar: “İşte onların cezası, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lanetine uğramalarıdır. Bu lanete, ebedş gömülüp gidecekler. Onların azabları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz.

Abdulaziz Bayındır:  Ebedi. Halid kelimesi, ebedi manasına değildir. Yani yaşadıkları sürece böyle olacak demektir. Uzun süre yaşayan kişiye halid denir. Ahiret ile ilgili de ölmeyecek ola kişilere halid denir. Ölen kişiye halid kelimesi kullanılmaz arapçada. Öldürülecek kişi için halid kelimesi kullanılmaz. Şimdi bakın yanlışlığı hemen bir sonraki ayetten çıkaracağız. Ben buradan okuyayım. Sen oradan bir oku bakalım. İki tane ayete yanyana, nasıl bir çelişkili mana verdiklerini görelim. Diyanet Vakfı’nın meali.

Serdar: Ancak bundan sonra tevbe edip, yola gelenler başka. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

Abdulaziz Bayındır:  Tamam. İkisini birlikte oku.

Serdar: Bu lanete ebedi gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz. Ancak bundan sonra tevbe edio yola gelenler başka.

Abdulaziz Bayındır:  Ne anlayacaksınız ikisini birlikte okuduğunuz zaman? Ne diyor acaba diyeceksiniz. Ondan sonra “bir hikmeti vardır diye” atlayıp geçeceksiniz. Ben anlayamadım. Şimdi burada bak “halidin” ebedi değil. Tekrar ediyorum. Uzun süre yaşayan kişilere halid derler araplar. Ahirette de ölmeyecek olan kişiler manasında. Bu öldürülecek olan kişiye halid kullanılmaz. Yani bu insanlar, böyle yaşayıp giderler. Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti/dışlamışlıkları. Onlar tarafından dışlanırlar. Peki. “İllellezine tabu min ba’di zalike”: bundan sonra yani mürted olduktan sonra tevbe ederlerse. Tevbe ederlerse, tevbe ettirilirlerse değil. Tevbe, kişinin içten kararıdır. Ne yapıyorlar mezheplerde? Diyor ki; hapsedesin üç gün. Bir yufka verirsin. Karnını da doyurmuyorsun. Tevbe ettin, ettin, yoksa öldüreceğim. Orada tevbe olur mu? Adamı yalancılığa zorluyorsun, öyle değil mi? İman kalpte olur, ağızla söylenen iman olur mu? Sen, adamı münafıklığa zorluyorsun. Sonra, öldüreceğim diyorsun. Sen kimsin ki öldürüyorsun ya. Haşa sen Allah mısın? İşte Allah’ın kitabı burada. Bak “illellezine tabu min ba’di zalike”, bundan sonra tevbe eden, dönüş yapan demekir. Hatasını anlayacak, dönecek. Onunla yetmiyor, “ve aslehu: durumlarını düzeltenler” içiyle dışıyla. Birisinin zoruyla olacak şey mi bunlar? Diyor ki; “fe innallahe gafurur rahim: Allah, gafur ve rahimdir”. O zaman yukarıda, Allah affetmeyecek sözü ne demektir? Bunlar, tevbe edip, kendilerini ıslah etmezlerse affetmez demektir. Zalim, yanlış demektir. Bu yanlışın içerisinde kaldıkları sürece Allah bunları affetmez. Ama bu yanlıştan çıkarlarsa, tevbe eder, düzeltirlerse kendilerini Allah affeder. Tamam. Allah gafur ve rahimdir diyor. Affetmekle kalmaz bir de merhametini de gösterir. Bunu ikramda da bulunur yani. Öldürülürse tevbe ve ıslah şansları zaten imkansız. Ondan sonra da diyor ki bakın bir sonraki ayette; “innellezine keferu” yani mümin iken kafir olan. “Ve matu vehum kuffar: kafir olarak da ölen”, tevbe etmemiş. Öldürülen değil dikkat edin: ölen. Ölen. “Len tukbele tevbetu: onların tevbeleri kabul edilmeyecek”. Niye? Çünkü kafir olarak ölenler de ruhları diyecek ki (Müminun suresinin 99.ayetinde var); “rabbi irciun” diyecek. Ya Rabbi, beni geri çevirin”,”lealli a’melu salihan fi ha terektu: terkettiğim dünyada belki güzel bir şey yaparım”. Bu, bir tevbe değil mi? Ne diyecek C. Hakk; “kella”, geçti artık “innaha kelimetun huve kailuha: bu, onun söylediği boş bir sözdür”(MU’MİNUN 100). Şimdiye kadar yapsaydın. Onun için “tevbeleri kabul edilmeyecek” o dur. Çünkü orada artık yok, zamanı geçti. Niye? Çünkü Allah, Nisa suresinin 18.ayetinde ne diyor; “ve leysetit tevbetu lillezine ya’melune seyyiat: günahları işleyip duran kişilerin tevbesi tevbe değildir”,”hatta iza hadara ehadehumul mevt”, ölüm gelip çatmış birisine, tam öleceğini anlamış “kale inni tubtul ane” tevbe ettim şimdi demiş. Bu olmaz. Ondan sonra ne diyor; “ve lallezine yemutune ve hum kuffar: kafir olarak ölenlerin tevbesi de tevbe değildir”. Demek ki öldükten sonra da bunlar tevbe ediyorlar. İşte burada da ne diyor? “İnnellezine keferu ba’de imanihim” tekrar ediyorum, imanlarından sonra kafir olan. Ne diyoruz bunlara? Mürted diyoruz. İmanından sonra kafir olan. Bir yanlış anlama olmasın diye C. Hakk hiç bir kelimeyi eksik bırakmıyor, dikkat  ediyormusunuz? “İnnellezine keferu ba’de imanihim summezdadu kufran: sonra da kafirliklerini arttıranlar”,”len tukbele tevbetuhum: onların tevbesi asla kabul edilmeyecektir”. Bak öbürüsü ölmeden tevbe edip ıslah olursa tevbesi kabul ediliyor. “Ulaike humud dallun: işte bunlar, yoldan çıkmış insanlardır”(ALİ İMRAN 90). Peki şimdi soruyu tekrar ediyorum. Allah’ın ayetleri burada açık ve net dururken, mürted olanların tevbe edip ıslah olmalarının kapısı açıkken, mürted öldürülür diyen adam mürted olur mu, olmaz mı? Allah’ın ayeti burada. Ayetler burada. Ve üstelik de mesela C. Hakk, Bakara 256’da da ne diyor: “la ikrahe fid din: dinde, baskının hiç bir çeşidi olmaz”. Peki o zaman adama ya müslüman ol yada öldürürüm demekten daha büyük bir baskı olur mu bir kişiye? Kur’anın neresine yönelseniz ona aykırı. Hangi ayete baksanız ona aykırı. Bir tane bunları destekleyecek ifade bulunamaz. Var mı öyle bir şey Enes Hoca? Bakara 217. Diyor ki AllahTeala; “ve men yertedid minkum an dinihi fe yemut: sizden kim, dininden döner de ölürse” öldürülürse değil. Ölürsenin ayeti buradaydı değil mi? “İnnellezine keferu ba’de imanihim summezdadu kufran len tukbele tevbetuhum”(ALİ İMRAN 90) yani kafirliklerini arttırıyor. Bunların tevbesi kabul edilmeyecek. Dönüş yok. Burada diyor ki; “ve men yertedid minkum an dinihi fe yemut: kim dininden döner de ölürse” öldürülürse değil, ölürse. Nasıl? “ve huve kafirun: kafir olarak ölürse”,”fe ulaike habitat a’maluhum fid dunya vel ahira: onların, dünyada da ahirette de yaptıkları yok olup gitmiştir”(BAKARA 217). “Lem yekunillahu li yagfira lehum ve la li yehdiyehum sebila: Allah onları asla affedecek değil, herhangi bir yola da yönlendirecek değildir”(NİSA 137).

Evet şimdi çok açık ve net: mürtedler öldürülmez. Bunun cezası C. Hakk’a ayittir. Çünkü suç, Allah’a karşı işlenmiştir, insanlara karşı değil. Ama batıda devletler, kendisini dinin yerine koyar. Şu anda Türkiye’de yürürlükte bulunan demokrasi falan denen sistem de tam bir teokratik devlettir. Batıda da öyledir. Dünyanın hemen her yerindeki devletler, kendisini tanrı yapar. İnsanların her şeyine karışır. Mesela nüfus cüzdanında yazıyor: dini islam. Sanane benim dinimden. Seni ne ilgilendiriyor benim inancım? Evli diye yazıyor. Sana ne? Evli olurum, bekar olurum sana ne? Bu senin görevin mi? Karşılıklı hak, hukukun olması için bir sözleşme yaparız tamam. Bu sözleşmeyi de çözmenin bir yolu olur. Tutuyorsun sözleşmeyi serbest yaptırıyorsun, boşanmak istedimi hakimi ikna edecek. Böyle saçmalık olur mu? Bu sistemde hakimler de tam birer tanrıcıktır. Savcılar da öyledir. Ne demek, öyle şey mi olur? İşte malesef kendisine müslüman diyenler de o hale gelmişlerdir. Sen müslümansın, dönemezsin! Allah’ın verdiği kafir olma hürriyetini sen nasıl alıyorsun adamın elinden? Nasıl müslüman olma hürriyeti varsa kafir olma hürriyeti de var adamın. AllahTeala boşuna mı bu dünyayı imtihan dünyası yapmış? Kaybeden olmayan bir yerde imtihan olur mu?

Peki mürtedler öldürülür diyenlerin delilleri neler? Bu konuda iki tane hadis var değil mi? İki tane hadis. Şimdi şey var. Hep öyle olur, kuranı kerim dışlanır. Az önce okuduk Maide suresinin 49.ayetinde. Resulullah(sav)’in kendisine indirilen kuran ayetlerine aykırı herhangi bir söz söylemesi immansızdır. Öyle bir şey olamaz. Söylediği takdirde, yaptığı takdirde derhal uyatılmıştır. Onun için, mürted öldürülür sözünü asla söyleyemez. Çünkü kuranı kerim çok açık ifade ediyor. Şimdi onunla ilgili Enes Hoca’nın yaptığı çalışmayı Serdar okuyacak. İki tane hadis var, onları bir oku.

Serdar: İki tane hadis, bu konuda delil getiriliyor. Bir tanesi Buhari ve Müslim’de geçiyor. Diğeri sadece Müslim’de geçiyor.

Abdulaziz Bayındır:  Bak, Buhari ve Müslim. Yani Sünniler’in en tepe kaynakları. Kur’andan sonra gelen en üst kaynakları, evet.

Serdar: Buhari’de geçen, Ömer B. Havs, onun babası, sonra Ahveş, Abdullah B. Murre, Mesruk, Abdullah’tan ve Peygamberimiz’den rivayetle hadis şöyle: Allah’tan başka hiç bir ilahın olmadığına, benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik eden müslüman kişinin kanı helal olmaz. Ancak üç şeyden biriyle helal olur. Cana karşılık can, evlenmiş olup da zina eden kimse ve dinden çıkıp cemaatten ayrılan kimse.

Abdulaziz Bayındır:  Diyor ki; güya Resulullah demiş ki; AllahTeala’dan başka ilah olmadığına, benim onun elçisi olduğuma inanan bir kişinin kanı, üç şeyden biri olmadan helal olmaz. Bir, başından evlilik geçmiş olduğu halde zina eden kişi. Zina eden kişinin öldürülmesi diye bir şey var mı? O konuda da mezheplerin ittifakı var. Recm konusunda da. Yani Allah’ın emretmediğini onlar emrediyor. İşte bu tam bir teokratik yapı değil mi? Kendini Allah’ın yerine koyma. Biz şimdi Katolik kilisesini, bilmem falan kiliseyi suçluyoruz, haklı olarak suçluyoruz. Ama peki bizimkiler ne? Bizimkiler ne ya? Nereden çıkarıyorsunuz? Tamam, Yahudiler’de, Hıristiyanlar’da recm vardı. Resulullah, başlangıçta birazcık uyguladı. Sonra Nisa suresinin 15, 16.ayeti ile müebbet hapise dönüştü. Sonra da Nur suresinin 3.ayeti ve ona bağlı çok sayıda ayetle recm cezası 100 kırbaca indirildi. O kadar. Bitti. Bak Resulullah’a söylettiriliyor. Biri de recm. Ondan sonra üçüncüsü de efendim diyor ki. Üçüncüsünün ifadesi nasıldı? Arapçasını okusana. “El marıku mined din et tarikul cemea”. “El marık”ın asıl anlamı ne? Dinden çıkan ve cemaati terkeden. Şimdi bu cemaati terkeden meselesinin esası, cemaatı terkedendir. Dinden çıkan değil. Ama onun öldürülmesi için bir gerekçe gerekiyor. Onun için dinden çıkan. Çünkü şey var. O kurulan tanrı devlet oluşuyor ya. Sen, benim yanımdan ayrıldığın zaman seni öldürürüm. Onu diyemiyor. Onu diyebilmesi için bir dini dayanağa ihtiyacı var. Çünkü din adına hareket ediyorya. Olmazsa oluşturulur, ne olacak. Bu tür adamlara fetva yetiştiren hocalar o kadar çoktur ki. Mesela düşünün şu anda yani 8-10 yıldır Türkiye’de faizin haramlığı diye bir şey kalmadı yani. Haramdır diyenler dışlanıyor. Ama haram değildir diyenler, tabi haram değildir demiyorlar. “Efendim, ihtiyaç olursa olur”. Ya, ihtiyaç olmadan kredi alan Allah’ın bir kulu var mı yeryüzünde? İslam aleminde demiyorum, yeryüzünde diyorum. Kim öyle ihtiyacı olmadan faizli kredi alır? Ne olacak, fetva yetiştiren adam bulmaktan daha kolay ne var ki? Cebinde para var mı? İktidar senin elinde mi? Emrin olur canım, nasıl fetva istersen. Bugün böyleydi, dün de aynı. Dün de öyleydi. En hoşlanılmayan insanlar, doğruları söyleyenlerdir. Ama o yanlışları söyleyenler, birazcık günlerini gün ederler. Ondan sonra “ila cehenneme zumera” girecekleri yer cehennemdir. Şimdi asıl mesele, işte mesela biraz sonra okuyacağız, Enes Hoca anlatacak. Abbasiler’in hakimiyetini kabul etmektir. Onun için uydurulmuştur bu hadis. Resulullah’a da iftira ediliyor. Bakın ayetler dışlandı. Kur’anı kerime rağmen yeni bir hüküm çıkarıyorsunuz, o hükmün sahibi de Resulullah oluyor haşa. O zaman Resulullah, ne konumunda olur Allah’ın yanında? Ne olur? İkinci bir ilah olmaz mı? Allah öyle diyor ama. Malesef bu teokratik yapı, Emeviler ile başlayıp sonradan kemikleşen ve hala şu anda Türkiye’de hakim olan, ilahiyat fakültelerinde okutulan, imam hatip okullarda okutulan, din diye insanlara anatılan bu teokratik yapı, Resulullah’ı Allah’ın yanında ikinci bir tanrı haline getirmiştir. Çok açık ve nettir bu. Öyle bir noktaya gelmişlerdir ki efendim, şunu söylerler; “essunnetu kadiyetun alel kitab; kitap üzerindeki son sözü sünnet söyler”. Ne oldu, hani AllahTeala Resulüne, Allah’ın indirdiği ile hükmet diyordu? Ne oldu? Ondan sonra efendim, yok, sünnet ile kuran nesh edilir mi edilmez mi meselesini tartışırlar. İmam Şafi de bir saldırmazlık anlaşması yaptırmıştır ikisinin arasında. Kur’an kur’anı nesh eder, sünnet sünneti nesh eder. İkisi birbirinin işine karışmaz der ama ayeti değil hadisi kullanır. Çoğu zaman da ikisini de kullanmaz. Tabi İmam Şafi’nin kendisi mi yoksa ona yapılan iftira mı o ahirette ortaya çıkacak. Onu biz şu anda bilmiyoruz. Biz, kitaplarda yazılana göre konuşuyoruz.

Evet şimdi bu hadis ile ilgili bu işin tarihi arka planında ne var, bir anlat bakalım Enes Hoca. Sen sadece aklında olanları anlat. Nasıl olsa biliyorsun meseleyi ayrıntılı olarak.

Enes Alimoğlu: Bu hadisin ravileri içerisinde 5 kişi çok problemli.

Abdulaziz Bayındır:  Ravi dediğimiz, hadisi Resulullah’a aittir diye bize nakleden kişiler.

Enes Alimoğlu: Müslim’de de geçiyor bu hadis. Buhari ve Müslim’in ravileri hemen hemen aynı. Bu 7 kişi var, 7 kişinin 5’i problemli rivayet açısından. Bu hadis delil alınmaz.

Abdulaziz Bayındır:  Bak 7 kişi sayılıyor, 5 tanesi problemli. Biliyorsunuz Temel arkadaşlarıyla minareye çıkmış. Bakmışlar minarenin kapısı kapanmış. Aşağıya nasıl ineceğiz? Temel demiş ki; ben şimdi ellerimi tutarım, biriniz benim ayağımdan sarkarsınız, öbürü onun ayağından sarkar aşağı ineriz. Şimdi iki üç kişi şey yapınca Temel’in elleri dayanamaz hale gelmiş. “Sıkı durun uşaklar tu diyeceğum” demiş. Tabi “tuu” deyince hepsi birden aşağı inmişler. Şimdi arada bir tanesinin kopması yeter. Bir kişi yeter o sözün uydurma olması için. Burada 7 kişiden 5 tanesi problemli.

Enes Alimoğlu: Buhari, Müslim’de geçen bir hadisin ravileri hakkında böyle bir hilenin söylenmesi çok dikkat çekiyor. Bu sözü ilk defa kim söylemiş, nerede söylemiş, nasıl söylemiş diye bir araştırma yaptım. Bu bölümü tercüme ettik, Serdar okusun. Yani çok önemli bir bilgi var orada.

Abdulaziz Bayındır:  O zaman orayı oku. Tercüme edilen kısımı.

Serdar: İbni Kesir şöyle demektedir bu konu hakkında; Seffah’ın amcası Abdullah Bin Ali Dimeşk’e girip, Emeviler’in devletini yok ettiği sırada Evzai..

Abdulaziz Bayındır:  Dimeşk dediğimiz, bugün bizim Şam dediğimiz yerdir.

Serdar: Evzai de ondan kaçıp üç gün gizleniyor.

Abdulaziz Bayındır:  Evzai’nin kim olduğunu söyleyelim. Evzai, Ebu Hanife’den 7 sene sonra vefat etmiş olan, Şam’da yaşayan, hem hadis alimi kabul ediliyor hem de fakih kabul edilen bir zat ve kendisine ait bir mezhebinin olduğu da rivayet ediliyor.

Serdar: Evzai, onda kaçıp 3 gün gizleniyor.

Abdulaziz Bayındır:  Kimden?

Serdar: Seffah’ın amcası Ali İbni Dimeşk

Abdulaziz Bayındır:  Seffah ne demek?

Enes Alimoğlu: İlk halife. Abbasiler’in.

Abdulaziz Bayındır:  Niye Seffah denmiş?

Enes Alimoğlu: Kan döken.

Abdulaziz Bayındır:  Çok adam öldürdüğü için Seffah deniyor. Abbasiler’in ilk halifesi. Bu da onun amcası.

Enes Alimoğlu: Yanlız, hilafet kurulmamış da savaş esnasında bu olay.

Serdar: İbnş Kesir, bu buluşmayı Evzai’nin ağızından şöyle rivayet etmektedir: Evzai dedi ki; ben, onun yanına girdiğimde o, bir taht üzerindeydi. Elinde sopa gibi bir şey vardı. Siyah elbise giyen kişiler, onun sağında ve solunda yer almışlardı. Onların yanlarında, kınından çıkatılmış kılıçlar ve demir direkler vardı. Ben, ona selam verdim, o, bana cevap vermedi. Elindeki sopayla yere bir şey çizdi sonra şöyle dedi; ya Evzai, biz zalimlerin ellerini, Allah’ın kullarından ve şehirlerinden uzaklaştırdık. Bizim bu yaptıklarımız konusundaki görüşün nedir? Bu, cihad mı sayılır yoksa ribat mı sayılır?

Abdulaziz Bayındır:  Bak tekrar edeyim. Adam orada tahtında oturmuş. Elinde demir çubuk var. Selam veriyor, selamı alınmıyor içeri girdiği zaman. Evzai içeri giriyor, selamı alınmıyor. Etrafında da siyah elbiseli adamlar var, hepsi kılıcının kabzasında eli ve kılıcını gösteriyorlar Evzai’ye. Son derece hür bir ortam!

Serdar: Evzai şöyle dedi;

Abdulaziz Bayındır:  O da diyor ki; biz diyor, işte, Allah’ın..ne diyor?

Serdar: Biz, zalimlerin ellerini Allah’ın kullarından ve şehirlerinden uzaklaştırdık.

Abdulaziz Bayındır:  Zalimlerin ellerini, Allah’ın kullarından ve şehirlerinden uzaklaştırdık. Yani zalimlerden kurtardık bu milleti. Bak görüyormusunuz, ne müthiş bir kurtarıcılar bunlar.

Serdar: Evzai de şöyle diyor; ya emir, Yahya Bin Said El Ensari’yi işittim. O diyor ki; Muhammed Et İbni Teymi. Burada ravileri sayıyor, az sonra bir hadis zikredecek.

Abdulaziz Bayındır:  Bu sözü, ilk defa bu şahıs söylüyor ve orada söylüyor değilmi? Bu şahıs, tabiinden. Değil mi? Tabiinden. Tabiin ne demek? Yani Resulullah’ı görmüş bir kişi değil. Sahabeyi görmüş olan bir kişi.

Serdar: Alkame Bin Vakkas, Ömer Bin Hattab ve Resulullah’tan rivayetle şöyle diyor; Ameller niyetlere göredir. Her kimse için kendi niyet ettiği vardır. Kimin hicreti, Allah ve Resulü’ne ise onun hicreti Allah’a ve Resulü’nedir. Kimin hicreti, elde edeceği bir dünyalık yada evleneceği bir kadın için olursa, onun hicreti, hicret ettiği şeye olur. Evzai şöyle devam ediyor.

Abdulaziz Bayındır:  Bu hadis, sahih bir hadis tamam. Bunda bir şey yok. Bunun senedini tamamen söylüyor. Bunu şu söyledi, bunu bu söyledi. Kaç kişi sayıyor orada? Epeyce adam sayıyor. 5 kişi. Halbuki işte zaten tabiindir, sahabeleri de kendi de görmüş. Ona rağmen 5 kişi sayıyor.

Serdar: Evzai şöyle devam etti; o sopa ile öncekinden daha şiddetli bir şekilde yeri çizdi. Çevresindekiler de hemen kılıcın saplarını tutmaya başladılar. Sonra o, şöyle dedi;

Abdulaziz Bayındır:  Şimdi bu, ameller niyetlere göredir deyince yani önemli olan sizin niyetiniz. Siz hangi niyetle hareket ettiniz? Şimdi onlar biliyorlar hangi niyetle hareket etmediklerini, tatmin etmiyor bu onları. Bu defa o demir sopayla yere sert bir çizgi! Bu defa bütün etrafındaki o siyah elbiseliler de kınından kılıcı bir çekiyorlar. Yarısına kadar çıkarıyorlar ki hürriyet ortamı daha da düzgün hale gelmiş olsun diye! Müthiş bir hürriyet!

Serdar: Sonra, Evzai’ye şöyle diyor; ya Evzai, Beni Ümeyye’nin kanları konusunda ne dersin?

Abdulaziz Bayındır:  Beni Ümeyye dediği, Emevioğulları. Emevioğulları’nın kanları. Çünkü Abbasiler, Emeviler’i öldürmekle kalmamış. Gitmiş kabirlerini açmışlar, kemiklerine bile hakaret etmişler. Sadece öldürmekle kalmamışlar, ölenlerin kabirlerine kadar gitmişler. O kadar büyük dostlukları var yani!

Serdar: Evzai diyor ki; Resulullah şöyle demiştir.

Enes Alimoğlu: Senetsiz söylüyor.

Abdulaziz Bayındır:  Demin o hadise 5 kişi saydı. Sahih bir hadis o. Şimdi de kendisi söylüyor. Sanki Resulullah’tan kendi duymuş gibi konuşuyor o anda.

Serdar: Resulullah, şöyle demiştir; müslüman adamın kanı helal olmaz. Ancak şu üç şeyin biriyle helal olur: cana karşılık can, zina eden evli, dinini terk eden, cemaatten ayrılan kişi.

Abdulaziz Bayındır:  Şimdi Emeviler, cemaatten ayrıldıklarına göre öldürülmeyi hak etmişlerdir diyor.

Abdurahman Yazıcı: İslam Ansiklopedisi’nin Evzai maddesinde diyor ki; Abbasi devletinin kuruluşunda önemli rol oynayan kumandan Abdullah Bin Ali’nin (aynı kişi) Emevi ileri gelenlerinin öldürülmesi konusunda fikrini sorması üzerine, Evzai, bunun zulüm olduğunu, asker ve kumandanlarının önünde söylemekten çekinmemiştir. Bu meziyetleri sebebiyle hem Emeviler, hem Abbasiler döneminde kendisine teklif edilen kadılık görevlerini kabul etmemiştir.

Abdulaziz Bayındır:  Orada da böyle geçiyor yani. Bu farklı. Onun kaynağı var mı? O bilginin? Orada kaynak vermesi lazım. Çünkü ansiklopedi araya kaynak koyar bu tür şeyler için. Ama bu şimdi İbni Kesir’in tarihi. El Bidaye Ven Nihaye. Hepsinde var. Bu nereden bulmuş bu bilgiyi. Başka ne var eskilerde?

Abdurahman Yazıcı: Şafi’den, İbni Saad’dan. Tarık El Bağdadi’den. Şirazi’den. Kadı İyaz’dan.

Abdulaziz Bayındır:  Neyse evet, devam et.

Serdar: Hadisi okuduktan sonra O, daha da şiddetli bir şekilde yeri çizdi ve sonra şöyle dedi; onların malları konusunda ne dersin? Dedim ki (Evzai diyor burada); “eğer o mallar, onların elinde haram ise sana da haramdır. Eğer o mallar, onlar için helal ise sana ancak şerri bir yolla helal olur”. O, daha şiddetli biçimde yeri çizdi. Sonra, seni kadı yapalım mı dedi. Evzai’ye diyor burada. Ben şöyle dedim;”senden öncekiler bana bu konuda bir sıkınıtı vermemişti. Ben, onların başlattığı iyiliğin tamamlanmasını seviyorum”. Böyle bir cevap veriyor. Sonra bu halife, “dönmek mi istiyorsun” diyor Evzai’ye. Evzai de “arkamda mahremlerim var, onlar benim korumama ve öğretmeme muhtaçtırlar. Onların kalpleri, benim sebebim ile meşguldürler”. Evzai şöyle diyor; “başımın önüme düşmesini bekledim”. Bunu dışarıda anlatıyor.

Abdulaziz Bayındır:  Yani kesecekler kelleyi.

Serdar: Ancak Ümeyye dönmemi emretti. Ben çıkınca bir baktım ki onun elçisi arkamda, yanında 200 dinar para var. Elçi şöyle dedi; “emir, bu paraları sana harcasın diyor”. Evzai şöyle diyor; Ben o paraları sadaka verdim, aslında ben o paraları korkudan almıştım.

Abdulaziz Bayındır:  Ama bizi burada asıl ilgilendiren kısım şu: herhangi bir ravi zikretmeksizin o cemaati terkeden, dinden dönen öldürülür sözünü söylemil olmasıdır. Sonradan da bu, artık raviler oluşturulmuş.

Enes Alimoğlu: Evzai’nin böyle uydurma şeyleri var. Dört tane ıspatladım.

Abdulaziz Bayındır:  Uydurduğu başka şeyler de var. Oku bakalım onlar neymiş?

Serdar: Evzai’den şöyle bir rivayetler var. Evzai şöyle diyor; ben, yüce Rabbi rüyamda gördüm. O, şöyle dedi; iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden senmisin? Ben, fazlınla ya Rabbi dedim. Sonra Ya Rab, beni islam üzere öldür dedim. O, sünnet üzerine dedi.

Abdulaziz Bayındır:  Allah’ı görüyor. Allah ile konuşuyor.

Serdar. 2- Ders halkalarının birinde, Evzai kendisinden şöyle hikaye ediyor; Beytül Makdis’e gitmek için yola çıktım.

Abdulaziz Bayındır:  Bey-ul Makdis, bugün Mescid-i Aksa diye ifade edilen yer.

Serdar: Bir Yahudi ile yol arkadaşlığı ettim. Biz, Taberiye denen yere gelince o Yahudi binekten inip bir kurbağa çıkardı. Kurbağanın boynuna bir iplik koydu. Kurbağa da hemen bir domuz oluverdi. Sonra Yahudi, bunu şu Hıristiyanlar’a satacağım dedi. Gitti sattı ve yiyecek aldı. Biz onu yedik sonra da bineklere bindik. Biz fazla yürümemiştik ki kavim bizi arıyarak geldi. Bu esnada Yahudi kişi bana, sanırım ki o, onların elinde kurbağaya dönüşmüştür dedi. Bir baktım ki Yahudi’nin bedeni bir tarafta kafası başka bir tarafta duruyor. Ben durdum, kavim geldi. O Yahudi’yi görünce korktular ve geri döndüler. Bu arada Yahudi’nin kafası bana, gittiler mi dedi. Ben de evet dedim. Bundan sonra..

Abdulaziz Bayındır:  Tam bir çizgi film değil mi?

Serdar: Bundan sonra baş, beden ile birleşti. Bineklerimize bindik. Sonra ben ona, seninle yol arkadaşlığı yapmayacağım dedim ve benden uzaklaş dedim. Bu, İbni Âsakil’de geçiyor. İki tane daha rivayet var.

Abdulaziz Bayındır:  Onlara gerek yok. Neyse burada esas önemli olan şu bizim için: hadis denen bu sözü rivayet edenlerin 5 tanesinin sözlerinin kabul edilmez kişiler olduğu biliniyor ama Buhari ve Müslim’de yer almış bulunuyor. Bunlar da insanları ciddi manada şüpheye düşürüyor. Zaten kur’anı esas aldığınız zaman bu hadisleri dikkate alamazsınız. Şimdi buradan şunu çok iyi anlayalım: neden sünnet son sözü söyler demiş olabilirler? Son sözü kur’an söyler deseler, böyle bir konuda mürtedin öldürülmesine fetva verebilirler mi? Her birisinin altında başka bir şey var yani. O zaman Allah’ın dinine bunu yapan kişiler ne olur? Esas mürted onlar olmaz mı? Peki şimdi öbür hadise geçelim.

Enes Hoca: Öbür hadis “men beddele dinehu faktuluhu” denilen hadis. “Dini değiştireni öldürün” diye. Bu hadisin başı şöyle geliyor Ali(ra), bir kaç kişiyi yakmış ateşte. Bu Ali(ra)’ın yaktığı haberi İbni Abbas’a ulaşmış. İbni Abbas demiş ki; ben olsaydım yakmazfım, öldürürdüm. Çünkü Peygamber(as) şöyle demiş; Allah’ın azabıyla siz azablamayın. Başka bir sözü de var. Kim dinini değiştirirse öldürün. Onun için ben olsaydım yakmazdım, öldürürdüm.

Abdulaziz Bayındır:  Bu, İbni Abbas rivayeti. İkrime’den gelen değil mi?

Enes Alimoğlu: İkrime’den gelen söz. Buhari’de bu ravilerin başında Ebu Nu’man diye bir kimse var. Muhammed İbni El Fadl isminde, künyesi de Ebu Nu’man. Buhari’den önce aklını kaybettiği rivayet ediliyor. Başında aklını kaybeden bir insan var. Sonunda da şey var..

Abdulaziz Bayındır:  İlk rivayet eden kişi aklını kaybeden. Buhari’nin hemen bir öncesinde rivayet eden, aklını kaybetmiş olan bir kişi.

Enes Alimoğlu: Ondan sonra en sonunda da ikrime var. İkrime’nin yalancı olduğu konusunda çok rivayetler var. Onu da aldık biz oraya.

Abdulaziz Bayındır:  İkrime ile ilgili bilgi varsa onu da bir oku bakalım. Ondan önce şunu söyleyeyim. Bakın ifadenin Resulullah’a ait olmadığı, az önceki ifadenin de Resulullah’a ait olamayacağını ifadenin şeklinden görmüştük. Cemaati terketme meselesi oraya sokuşturuluyor. Cemaat ne demek yani? Ondan sonra, bunun da Resulullah’ın ağızından çıkacak bir söz kalıbında olmadığı zaten belli. Yani yalan söylemek zor bir iştir biliyorsunuz. Bir tane yalan söyledinizmi, arkasından 8-10 tane daha söyleyeceksiniz ki o tutsun. Yoksa tutmaz. Burada “men beddele dinehu faktuluhu: kim dinini değiltirirse onu öldürün”. Peki Resulullah’ın ashabından dinini değiştirmeyen bir tane adam var mı? Önceki dinlerinden hepsi çıktı değil mi? Müslüman oldular. Yani onlar da girmez mi bu işe? Hıristiyan, müslüman olsa öldürülmesi gerekmiyor mu? O da dinini değiştirmiş oluyor. “Lekum dinikum vel yedin: sizin dininiz size benim dinim bana” diyor Kafirun suresinde AllahTeala. Yani ifade öyle bir ifade ki Resulullah’ın ağızından böyle bir ifade çıkmaz. Resulullah’ın ağızından çıkan ifadeler, tamamen kur’anın hükümlerinin bize aktarılma şeklidir. Evet şimdi İkrime’yi oku. Bir de İbni Abbas ile ilgili de bir bilgi şey yapalım. Var mı orada İbni Abbas ile ilgili bilgi? Yazmadın mı? İbni Abbas, Resulullah’ın amcası Abbas’ın oğlu. Eski bilgilerime göre konuşacağım, hata etmiş olabilirim. Sizde biraz daha yenidir bilgiler.

Enes Alimoğlu: 10 yaşında müslüman olmuş.

Abdulaziz Bayındır:  Mekke’de 10 yaşında müslüman oldu. Sonra Medine’ye babasından önce mi, babasıyla beraber mi hicret etti? Ama babasıyla beraber hicret ettiği daha kuvvetli değil mi? Babası, biliyorsunuz Mekke’nin fethi sırasında Mekke’de idi. Mekke, hicretin 10.yılında fethedildi. Ne zaman Medine’ye geldiğine dair bilgi var mı? 10 mu dedim? 8.yılda fethedildi, tabi canım. Şüphesiz. Mekke’nin fethi 8.yılında. Veda hutbesiydi 10.yılında. 8.yılında Medine’ye gelmiş olsa bile orada en fazla ne kadar kalmış olabilir? Hicretin 10.yılında Resulullah(sav)’in veda hutbesi var. Ondan 3 ay sonra vefat etti biliyorsunuz. 8.yılın ramazan ayında Mekke fethedilmişti. Ramazan ayı, yılın 9.ayıdır galiba değil mi? Evet ramazan, 9.aydır. Yani 8. senenin 9. ayı. Orada 9.aydan şey yapmış olsa. Hani 2 buçuk sene en fazla. Hemen Resulullah ile Medine’ye gitmiş olsa bile en fazla Resulullah ile kaldığı 2 buçuk senedir. Zaten çocuk. Yani Resulullah vefat ettiği zaman 13 yaşında. Çünkü 10’a 2 iki buçuk ilave edersen 3 yıl işin içerisinde. Böyle vefat etmiş olan bir zata kaç tane hadis rivayet ettirilmiş? Var mı orada bilgi?

Abdurahman Yazıcı: Hatta bir rivayete göre babası ile birlikte hicret etmiş fetih yılında. Yani 630’dan 632 yılına kadar.

Abdulaziz Bayındır:  En fazla 2 buçuk sene kalmış olur, daha fazla olması mümkün değil yani. En fazla 2 buçuk sene kalmış olabilir ama bu çocuk yaşta 13 yaşında olur. Resulullah vefat ettiğinde 13 yaşında olan bu zata kaç tane hadis rivayet ettirmişler? Bak, bakalım. Sen şimdi İkrime ile ilgili istersen şey yap o  bakarken.

Enes Alimoğlu: 1996.

Abdulaziz Bayındır:  1996 tane hadis. Yani şimdi 1996’yı, 2 buçuk sene kaç gün eder? Yani her güne bir hadis koysanız gene az gelir yani. Hicri sene. 354, 354 daha? 708. Hadi 175 gün daha katın: 858, 900 de.

Abdurahman Yazıcı: Buldum Hocam ansiklopedideki bilgiyi. Abdullah İbni Abbas, Hz. Peygamber’in vefatında 13 yaşında bir gençti. Çok hadis rivayet eden sahabelerden muksimun biri olarak kabul edilir ve 1660 hadisin bir kısmını bizzat Peygamber’den duymuş olduğu, çoğunu da Hz.Ömer, Ali, Babası Abbas gibi kimselerden duymuş olduğu kabul ediliyor. 23 hadisini Buhari ve Müslim müştereken, 120 hadisini yanlız Buhari, 90 hadisini de Müslim tahric etmiş. 13 yaşında.

Abdulaziz Bayındır:  13 yaşında, evet. Her gün bir tane hadis rivayet edecek olsa 850 tane yani bu da fiilen mümkün değil. Böyle bir şey olmaz. İbni Abbas, hanedandan. Resulullah’ın ailesinden, çok değerli bir zat. Bu değerli insanlar, çok fazla istismar edilmişlerdir. Şimdi İkrime ile ilgili şeyi dinleyelim. Yani İbni Abbas’tan İkrime’nin yaptığı rivayetlerin problemli olduklarına dair.

Abdurahman Yazıcı: Bir şey daha ekleyeyim mi Hocam? Mesela Ona nispet edilen tefsir vesair var. Bununla ilgili İmam Şafi, İbni Abbas’tan tefsire dair 100 civarında hadisten başka bir şeyin sabit olmadığını söylemiş.

Abdulaziz Bayındır:  İbni Abbas’ın tefsiri diye kitap var.

Abdurahman Yazıcı: Onun demiş, hiç bir şeyi. Sadece 100 tane rivayet ona ilişkili sahih. Diğerlerinin hiç biri sahih değil.

Abdulaziz Bayındır:  İmam Şafi, 100 tane rivayet sahihtir diyor. Olabilir, mümkündür ama tefsirle ilgili onun büyük bölümünü sahabeden duymuştur. O da normal. Yani ama Resulullah böyle dedi diye söylediği zaman problem çıkar. Elbetteki zeki bir insan, çok kabiliyetli bir insan, çok değerli bir insan. Yani bu söylediklerimiz İbni Abbas’ın şahsıyla asla alakalı değil. Ama İbni Abbas’a yapılan iftiralar var. İbni Abbas söyledi diye öyle sözler görürsünüz ki biri diğerinin %100 zıddınadır. Çünkü herkes kendisi için onu istismar ediyor. Şimdi İkrime’yi şey yapalım.

Serdar: İkrime hakkında hıfsı konusunda değil de havaricletin görüşlerine sahip olduğu için çok konuşulur.

Abdulaziz Bayındır:  Havaric, hariciler yani o şeyde hariciler denen gurup vardı.

Serdar: Bir kısmı güvenilir demiş. Buhari, bunlardan birisi. Kimisi İkrime’den sakınmştır. İkrime’nin çok az hadisini almıştır. Ama yanında başka bir raviye dayandırdığında hadisi kabul etmiştir.

Abdulaziz Bayındır:  Ama burada başka bir raviye dayandırmış değil.

Enes Hoca: Müslim bunu almıyor.

Abdulaziz Bayındır:  Almıyor mu? Haa, sadece Buhari’de.

Serdar: Malik, İkrime’den yüz çevirmiştir.

Abdulaziz Bayındır:  Malik, İmam Malik. İlk hadis alimlerinden.

Serdar: Ben, Yahya B. Sait El Ensari ve Eyyüb’ün yanındaydım. İkisi de İkrime’yi konuştular. Yahya, çok yalancı dedi. Eyyub da çok yalancı değildir dedi. Az yalancı.

Abdulaziz Bayındır:  İkrime için az yalancı.

Enes Alimoğlu: Şimdi burada bir şey var. Bir şey var da şimdi bu hadisi İkrime’den rivayet eden kimse, Eyyub’dur. Eyyub El Sıhtiyadi’dir. Eyyub ile Yahya İbni Said El Ensari yanında İkrime’nin sözü geçiyor, Yahya diyor ki; bu İkrime çok yalancı diyor. Bu hadisi İkrime’den rivayet eden Eyyub diyor ki; yalancı değildir diyor. Sonra İkrime namazı iyi kılmıyordu diyor. Eyyub diyor ki; yok, namazı kılardı diyor. İyi kılardı demiyor, namaz kılardı diyor. Namaz kılması bile şüpheli İkrime’nin.

Serdar: Abdullah Bin Haris şöyle diyor yine İkrime’nin hakkında; Ben, Abdullah İbni Abbas’ın oğlu Ali’nin evine girdim. İkrime’yi tuvaletin kapısı önünde bağlanmış gördüm. Ali’ye dedim ki; Allah’tan korkmuyormusun? Ali de; bu pis, babama iftira atıyor dedi.

Abdulaziz Bayındır:  İbni Abbas’ın oğlu, bu pislik babama iftira atıyor demiş.

Serdar: Yine İbni Musa İkrime’yi yalancılıkla suçladığı rivayet edilmiştir. Yine, Ebu Şuayb diyor ki; ben, Muhammed İbni Sirim’den İkrime’yi sordum. O da bana İkrime’nin cennet ehlinden olması üzmüyor ancak İkrime çok yalancıdır dedi. Bu şekilde var yani.

Abdulaziz Bayındır:  Gerçekten İkrime çok problemli.

Enes Alimoğlu: İkrime demiş ki; Allah, muteşabih ayetleri insanları saptırmak için indirmiş diyor. Bunu duyan da diyor ki; ne kadar kötü bir sözdür. Belki de ne kadar pis bir sözdür diyor. Sert çıkıyor.

Abdulaziz Bayındır:  Müteşabih ayet diye bir kavram uyduruyorlar. Muteşabih, muhkeme benzeyen ayettir ve ikisini birlikte okuduğunuz zaman AllahTeala’nın hükümlerine ulaşırsınız. İşte haşa Allah bu ayetleri, insanları saptırmak için indirmişmiş! İnsanlar yola gelsin diye kitap gönderen, nebi gönderen AllahTeala böyle bir şey yapar mı? Ahmed B. Hambel de diyor ki; İkrime’nin rivayet ettiği hadisler problemlidir.

Enes Hoca: Şimdi şeye gitmiş Hocam, bu İkrime. Semerkand, Buhara, buralara gitmiş. Niye geldin demiş. Kızlatım var, ihtiyacımdan dolayı. Emirlerden ödül kazanmak için demiş.

Abdulaziz Bayındır:  Mekke ve Medine’yi bırakarak taa Orta Asya’ya doğru gidiyor. Niye geldin? Kızlarım var, ihtiyacımdan dolayı geldim. Yani oradaki yöneticilerden kendisine destek alacak. Neyse. Şimdi aslında bu hadisin senedi problemli. Her iki hadis de problemli. Problemli olmasa bile kur’anı kerime aykırı olduktan sonra o hadis delil alınamaz yani. Çünkü kur’anı kerim, çok açık ve net olaran mürtedlerin öldürülemeyeceğini hükme bağmamıştır. O zaman haşa Allah’ın yerine bir başkasını koymuş oluruz. Resulullah(sav)’in asla böyle bir şey söylemeyeceği kesindir. Maide suresinin 67.ayetinde okuduk. Öyleyse mürtedlerin öldürüleceğine dair herhangi bir şey söylemek mümkün değil.

Peki şimdi bir de şey var. Olay sadece mürted dendiği zaman öldürmekle kalmıyorlar. Orada iş bitmiyor. Bir de adam dinden döndüğü zaman kimseye mirasçı olamıyor ve dinden dönmesi kendisinin ölmesi sayıldığı için ona mirasçı olunabiliyor da değil mi mürtede. Bazılarına göre mirasçı olunabiliyor. Bir de miras problemi var. Şöyle bir şey de ortaya çıkarmışlar: mesela dün akşam bizim eski Esenler müftüsü telefon açtı, bir fetva sordu bana. Dedi ki; müslüman olan bir genç var dedi. Annesi dinsiz bir hanım. Fakat çok zengin. 2 tirilyonluk serveti varmış kadının. Bu da tek oğul. Şimdi demişler ki; sen annen vefat ederse pay alamazsın demişler. Şimdi bu konuda mezheplerin görüşünü şeyden alalım. Abdurahman Yazıcı’nın doktorası miras konusudur. Bakalım ne zaman neşredilecek, millet bekliyor yani. Ayakta bekletme milleti, ayaklarına kara su indi.

Abdurahman Yazıcı: Miras meselesine gelirsek Hocam. Şimdi mirasçılığın bazı sebepleri var. Evliliktir, işte kan akrabalığı olmayan iki kişi evlenerek bir birlerine mirasçı olurlar. Veya kan yolu, akrabalık. Yani kişi çocuğuna, çocuğu kendisine mirasçı olur. Bu gibi mirasçılık sebepleri olmasına rağmen eğer din farklılığı varsa bu sebepler yok sayılır.

Abdulaziz Bayındır:  Yani bir müslüman, bir kafire. Bir kafir, bir müslümana mirasçı olamaz. Hangi mezhep bu konuda görüş..

Abdurahman Yazıcı: Bununla ilgili 4 farklı görüş toplayabiliriz temel olarak. Bir gayrımüslimin, bir müslümana mirasçı olacağını söyleyen yok. Bir gayrı müslim, bir müslümana mirasçı olamaz.

Abdulaziz Bayındır:  Bir kimsenin müslüman olmayan evladı, kendisine mirasçı olamaz.

Abdurahman Yazıcı: Bir gayrı müslim, müslüman babasına veya müslüman kardeşine veya müslüman kocasına mirasçı olamaz.

Abdulaziz Bayındır:  Bunda ittifak var.

Abdurahman Yazıcı: Bunda icma olduğu bir çok kitapta.

Abdulaziz Bayındır:  Diyelim ki bir müslümanın bir hıristiyan hanım ile evlenmesine hepsi fetva veriyor, ama öldüğü zaman

Abdulaziz Bayındır:  Hanım mirasçı olamaz.

Abdulaziz Bayındır:  Peki kocası, karısına mirasçı olabiliyor mu?

Abdurahman Yazıcı: Onunla ilgili onu söyleyeceğim. Ama şu var: vasiyet edebilir diyorlar.

Abdulaziz Bayındır:  Vasiyet diye bir şey yok biliyorsunuz.

Abdurahman Yazıcı: Şimdi peki bir müslüman mirasçı olur mu gayrı müslime? Cumhurun çoğunluğuna göre, müslüman-gayrı müslim birbirine mirasçı olamaz. Yani bu temel olarak bir çoğunun kabul ettiği bir durum.

Abdulaziz Bayındır:  Yani dün akşam bana sorulan soruya göre o annesi çok zangin olan..

Abdurahman Yazıcı: Hiç bir mezhebe göre yani mevcut..

Abdulaziz Bayındır:  O delikanlı müslüman olmuş, annesinin malından hiç bir şey alamayacak. Ne olacak? Şimdi bunun oğlu, kızı, karısı ne diyecek? Keşke müslüman olmasaydım demiyecek mi yani. Şia’da alabiliyor mu?

Abdurahman Yazıcı: O şey de oluyor, ona şimdi geleceğiz. Müslüman, gayri müslim ve zınnığa mirasçı olabilir diyenler var.

Abdulaziz Bayındır:  Müslümanların şeyinde yaşayana.

Abdurahman Yazıcı: Bu bizim dört mezhebin dışındakiler.

Abdulaziz Bayındır:  Şia mı?

Abdurahman Yazıcı: Mesela Şia’dan olanlar da var. Bunlar, Muhammed Bin Hanefi’ye, Muhammed Bin Ali Bin Hüseyin. Bunlar Şia’dan. Bunlar var. Yine Evzai var. İsak B. Ravi var bizim bildiğimiz.

Abdulaziz Bayındır:  Evzai mirasçı olabilir diyorlar. Müslüman gayri müslime, gayri müslim müslümana..

Abdurahman Yazıcı: Hayır. Gayrı müslimin müslümana mirasçılığını söyleyen yok hocam.

Abdulaziz Bayındır:  Şia’da da müslüman gayrı müslime gayrı müslim müslümana mirasçı olamaz.

Abdurahman Yazıcı: Müslüman, zımniye mirasçı olur diyenler var.

Abdulaziz Bayındır:  Alır ama vermez.

Abdurahman Yazıcı: Evet. Bu sahabeden taa şeye kadar gidiyor, Muaviye’ye, HzAişe’ye, Abdullah Bin Ömer’e, Muaz B. Cebel’e. Onların, bu konuda müslümanın gayrı müslime mirasçı yaptıkları, onların gayrı müslim akrabalarını mirasçı yaptıklarını söylüyorlar. Ama bu, daha sonraki Hanefi, Maliki, Şafi mezheplerinde yok.

Abdulaziz Bayındır:  Peki Resulullah’tan herhangi bir uygulama rivayeti var mı?

Abdurahman Yazıcı: Onu da şey yapacağız Hocam. Bir de mürtedlik meselesine gelecek olursak Hocam. Üçüncü bir görüş var. Bir kısmı, Hanefiler şey olmakla birlikte bir birlerine mirasçı olamaz diyorlar ama mürtede gelince diyorlar ki; olabilir.

Abdulaziz Bayındır:  Çünkü irtidat ettiği an ölmüş sayıyorlar. O ana kadar müslüman olduğu için şey yaparlar, mirasından mal verirler.

Abdurahman Yazıcı: İmam Muhammed, İbni Şurime, Muhammed, Ebu Yusuf, Ebu Hanife’den nakledilen şey onlar. Müslüman, sadece mürtede mirasçı olabilir. Yani onu sanki kafir saymıyorlar gibi bir durum var orada. Bir de şöyle birşey var velayu mirasçılık meselesi var. Yani bir kişi kölesini azad ederse aralarında bir bağ oluşur. O, aileden biri gibi sayılır. Esir yani. İki taraftan da bir akraba kalmazsa birbirlerine mirasçı olabilirler. Burada diyorlar ki; müslüman gayri müslim farketmez diyenler var. Hambeliler. Diğer durumda öyle derlerken burada mirasçı olabilir diyorlar. Yani tam sistem burada bozuluyor.

Abdulaziz Bayındır:  İttifak etmişler. Şia da ittifak etmiş. Bir gayrı müslim, müslümana mirasçı olamaz. Evet yani bir kimsenin zengin-fakir ne ise, bir adamın müslüman olmayan oğlu, kızı kendisine mirasçı olamayacağı konusunda ittifak var. O zaman ne demektir? Bu adamlara, müslüman derseniz müslümanım de kardeşim ya parayı al diye. Bunları münafık olmaya zorlamak değilmidir?

Abdurahman Yazıcı: Miras ayetlerine baktığımız zaman çocukların mirası..

Abdulaziz Bayındır:  Peki Resulullah’tan gelen bir şey var mı?

Abdurahman Yazıcı: Şey yapacağım Hocam.

Abdulaziz Bayındır:  Ayetlerde yok böyle bir şey.

Abdurahman Yazıcı:  Evet, ayetlerde böyle bir şey yok. Özellikle miras ayetlerinden böyle bir şey çıkması söz konusu değil. Bunlar diyorlar ki; tamam, miras ayetlerinde yok ama diğer ayetler var. Bunları tahsis ediyor veya rivayetler var.

Abdulaziz Bayındır: Hangi ayet var diyor?

Abdurahman Yazıcı: Mesela bu konuda delil alınan ayetler özellikle Nuh(as) ile ilgili çocuğu ile ilgili ayet olan Nuh suresinin 45 ve 46.ayetlerinde..

Abdulaziz Bayındır: Nuh(as)’ın çocuğu bir kere asla şey olmaz, çünkü o senin evladın değildir diyor.

Abdurahman Yazıcı: Din farkı burada..

Abdulaziz Bayındır:  Ne alakası var. Başka zaman olsa Nuh(as)’ın karısı, bak şimdi ondan da bahsedeceğiz. Haydi ben onları, bunda isterim. Bu mezheplerin Nuh(as)’a buradan delil alıyorlar ya. Bakalım başka konuda delil alacaklar mı? Biraz sonra Serdar’ı da dinleyeceğiz. Ya bu hesaplarına geldimi hani neden yağ çıkarır derler? Sinekten mi? Sinekten yağ çıkarırlar. Ama hesaplarına gelmedi mi yağ ambarını bile görmezler. Şunu söyleyeyim bak; AllahTeala, Nuh(as)’a diyor ki; İnananları ve aileni diyor, gemiye bindir. İnananları, eğer ailesinden hepsi inanmış olsaydı aileni diye ayıca söylemezdi. Zaten karısının inanmadığı ayette sabit değil mi? Şimdi bir de karısının Tahrim suresinde kendisine ihanet ettiğini de C. Hakk söylüyor. Karısı, kocasına ihanet etmiş. Onu da AllahTeala söylüyor orada. Tahrim suresinin kaçıncı ayetiydi? 10. mu? Tahrim suresi, 66.sure. 2. sayfanın sonuna doğru. İhanet ettiğini söylüyor karısının şeye. Şimdi, diyor ki; ya Rabbi, bu müslümandır demiyor oğlu için. Bu, benim ailemdendir diyor. Kafir olduğunu zaten biliyor. AllahTeala ne diyor? Diyor ki; bu, senin ailenden değil. Bilmediğin şeyi bana sorma diyor. Bilmediği ne olabilir Nuh(as)’ın? Karısı ihanet ettiğine göre, bu da senin ailenden değildir dediğine göre. Bak bu mümin değildir demiyor. O zaman bu, gayrı meşru bir çocuktur. Gayet açık bir şekilde. Şimdi siz bu kadar ayeti görmezlikten gelip diyeceksiniz ki. Burada mirastan da bahsedilmiyor ki gemiye binmekten bahsediliyor. Bunun miras ile ne alakası var? Tahrim 10. 10.ayetmiş. Peki şimdi öbürüne geç.

Abdurahman Yazıcı: Bir de kuranı kerimde ne kadar bu vela ile ilgili yani müslümanlar birbirlerinin dostudur, kafirler birbirinin dostudur, bununla ilgili rivayetler var ise bunların hepsini bu konuda delil alabiliyorlar.

Abdulaziz Bayındır:  Yani veli kelimesi, yani müminler, müminlerin velisidir deniyor. Peki Allah, kafiri veli olmaktan çıkarıyor mu?

Abdurahman Yazıcı: O ayetler vasiyette delil oluyor. Vasiyet yapabileceğini müslmanın.

Abdulaziz Bayındır:  Bak şimdi. Ama hesaplarına gelmeyen ayetlere mensuh derler. Şimdi mesela mensuh dedikleri ayetlerden birisi de Mumtehine suresinin 9.ayetidir. Mümtehine 60.sure. O surenin 9.ayetidir. Orada AllahTeala diyor ki; “la yenhakumullahu anillezine lem yukatilukum fid din: inanç konusunda sizi inandığınızdan dolayı öldürmeye kalkmayan”.

Abdurahman Yazıcı: Sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimseler.

Abdulaziz Bayındır: “Ve lem yuhricukum min diyarikum: ülkenizden çıkarmayan”. Bu kimselere karşı “en teberruhum: iyilik yapmayı yasaklamaz” bir. “Ve tuksıdu ileyhim”, “tuksıdu ikeyhim” ne demek? Onların paylarını vermek demektir. Bir payı olacak ki veresin. Bak “tuksıdu ileyhim”. Yani bak öldürmeye kalkmamış, ülkesinden çıkarmamış olanlar diyor. Bu da evlat değil yabancı da dahil. Ondan sonra? Ben 9 yerine 8’i okudum öyle mi?

Abdurahman Yazıcı: Bu, 8 Hocam.

Abdulaziz Bayındır:  “İnnema yenhâkumullahu anillezine kâtelukum fid din: inancınızdan dolayı sizinle savaşan”. Allah’ın koyduğu yasak, bir. Kırmızı çizgiler. “Ve ahrecukum min diyarikum: ülkenizden çıkaran”,”ve zaheru alâ ıhracıkium: çıkarılmanıza destek veren”. İnancınızdan dolayı öldürmeye kalkıyor, ülkenizden çıkarıyor, çıkarılmanıza destek veriyor. İşte bunlarla ilgili ne yasağı var? “En tevellevhum”. Ne demek “en tevellevhum”? Sen mana ver Enes Hoca.

Enes Alimoğlu: Onları veli edinmek.

Abdulaziz Bayındır:  Onları veli edinmeniz yasaktır. Hani gayri müslim veli edinilmiyormuymuş? Yani dost olunmuyormuymuş gayri müslimle? AllahTeala, müslümanı ikinci plana koyarak gayrı müslimi birinci plana almayı yasaklamıştır. Yani ne diyor? Maide suresinin 50.ayeti. Ayetin başı aklıma gelmedi. O değilmiş. Nerede var o.

Abdurahman Yazıcı: Ali İmran 28’de.

Abdulaziz Bayındır: “La yettehizil mu’minunel kafirine evliyae min dunil” yani müminleri ikinci plana koyarak kafirleri dostlar edinmeyiz. Birinci sıraya kafirleri koymayınız. Nisa 139’da da var. 101’de neyse. Şimdi bak bu ayette diyor ki; sizi öldürmeye kalkmayan, ülkenizden çıkarmayan. İnancınızdan dolayı ikisi de. Çıkarana destek vermeyenleri veli edinmenizi Allah yasaklamaz diyor. O zaman veli kelimesini de delil almaları imkansız. Başka delilleri ne?

Abdurahman Yazıcı: Bu konuda başka deliller: işte “yec’alallahu kafirine alal mu’minine sebila”(NİSA 141) şeklindeki ayet.

Abdulaziz Bayındır:  “Kafirlere, müminler üzerinde Allah bir yol bırakmamıştır”.

Abdurahman Yazıcı: Tabiin ve sahabeden rivayet var.

Abdulaziz Bayındır:  Ne alakası var bu konuda.

Abdurahman Yazıcı: Bu konuda, bunun dışında diğer delillere bakacak olursak rivayetler geliyor. Tabi rivayetleri de yani bir çoğuna baktım, özellikle şey var: lafız farklılıkları var, metin farklılıkları var, bağlamlarından koparma durumu var. İşte (1:23:12-1:23:14 arası rivayet metni anlaşılmadı) var. Bu rivayet, bir kısmı şey de yok.

Abdulaziz Bayındır:  Müslüman kafire, kafir müslümana mirasçı olmaz.

Abdurahman Yazıcı: İkinci kısmı Muvatta’da yok. Ravisi İmam Malik’te farklı. Diğerinde bir kişinin adı tamamen farklı. Çok problemler var. Bu, müslümanın gayrı müslime mirasçı olacağını söyleyenlerin bunu savaş hali olduğunu yani harp hali.

Abdulaziz Bayındır:  Harp halinde mirasçı olabilirler diyorlar değil mi?

Abdurahman Yazıcı: Yok. Harp halinde mirasçı olamaz.

Abdulaziz Bayındır:  Zaten öldürme var. Seni öldürmek için geliyor.

Abdurahman Yazıcı: Şey anlamda yoksa zımni anlamında değil. Ama çoğunluk tabiki şey değil.

Abdulaziz Bayındır:  Hepsi ittifak ediyor. Diyor ki; gayri müslim, müslümana mirasçı olamaz.

Abdurahman Yazıcı: Örneğin mesela bir rivayet var. Onu söyleyelim isterseniz Hocam örnek olarak. Mesela Usame B. Zeyd’den nakledilen rivayet. Arapçasını da  okuyayım isterseniz. Bu hadisenin ne zaman gerçkleştiği ilgili rivayetlerde farklı. Peygamberimiz’in hac yaptığı zaman mı, Mekke’yi fethettiği zaman mı? Şöyle Usame Bin Zeyd, şöyle diyor, soruyor Peygamberimiz’e; “ya Resulallah: ey Allah’ın resulu”,”eynet tenzilu fi darike bi mekke: Mekke’ye geldik, nerede konaklayacaksın?”. “Fe kale tereke Akilun ribain”. Ebu Talib’in oğlu Akil bize  konaklayacak bir ev mi bıraktı ki şeklinde.

Abdulaziz Bayındır:  Resulullah, Mekke’ye geliyor. Mekke’den, biliyorsunuz Medine’ye kaçmak zorunda kalmıştı. Biz hicret diyoruz ama öyle canını kurtarmıştı. Onu hepimiz bilyoruz. Nerede konaklayacaksın? Çünkü Resulullah’ın orada evi vardı? “Akil bize ev mi bıraktı ki”. Çünkü Akil, satmış evi.

Abdurahman Yazıcı: Şimdi bu rivayetten sonrası yorum oluyor Hocam. Yani bundan sonrası: Akil, Ebu Talib’e mirasçı oldu ve Talib’e Cafer ve Ali mirasçı olamadı. Bu ravilerin yorumları var. Veya iki millet birbirine mirasçı olamaz şeklindeki yorumlar var. Buraya kadar ama şimdi meseleye baktığımız zaman bir savaş hali var zaten Mekke ile Medine arasında. Ebu Talib, hicretten üç yıl önce vefat etmiş. Miras ile ilgili hükümler, Uhud savaşından sonra nazil oluyor. Bir çok durum var. Burada bir gasp olayı var. Zaten Ebu Talib’in çocukları var ki Peygamberimiz’in miras ile bir alakası yok. Akrabalarıyla ilgili bir durum. Bunun mirasçılığa delil alınması bu bağlamlarından koparma var rivsyetleri. Çalışma devam ediyor, henüz daha bitmedi.

Abdulaziz Bayındır:  Peki o zaman ben şimdi bir ayet okuyayım. Nisa 92 değil. Bir çok ayet var da şimdi başka konular var vakit kalmaz diye ama bir tane ayet okursam yeter. Hepsini okumaya gerek yok. Ahzab suresinin 6. ayetini açın. Burada diyor ki AllahTeala; “En nebiyyu evla bil mu’minine min enfusihim ve ezvacuhum ummuhatuhum: bu nebi, müminler açısından kendi canlarından önce gelir”. Yani müminler, nebiyi kendi canlarına tercih ederler. “Eşleri de onların anneleridir”. Peki ondan sonra ne diyor? Bu nebi canımızdan önce. O zaman anamızdan, babamızdan da önceliği var mı? Canımdan önce ise evladımdan, anamdan, babamdan da önceliği var demektir değil mi? Ondan sonra sıra neye geliyor? Diyor ki; “ve ulul erhami: rahim sahipleri”. Şimdi rahim, kadının rahmi. Akrabalığın kaynağı, kadının rahmi değilmidir? Şu benim kardeşimdir dediğim zaman aynı rahimden gelen çocuklarız demektir değil mi? Efendim, ben baba bir kardeşimden bile nedir? O rahimde çocuğun oluşmasına sebep olan kişinin çocuklarıyız demektir. Çünkü o rahim olmazsa baba nasıl çocuk sahibi olacak ki? Baba olmazsa gene çocuk çıkmaz. Dolayısıyla ana ve baba birleşir. Onun için bu benim anamdır dediğimiz zaman da rahimle alakalıdır, babam bir dediğiniz zaman da rahimle alakalıdır. Dedem de dediğiniz zaman, benim oğlumdur, kızımdır, hepsi de rahimle alakalıdır. Onun için “ulul erhami” dediğiniz zaman bütün akrabalıkların tamamı “ulul erham”dır. Ana, baba ve yakınlar. Bir tek karı-koca “ulul erham” değildir. Çünkü o, başka bir ailenin çocuğudur. Eşlerimiz değil mi? Şimdi “ulul erham: rahim sahipleri”,”ba’duhum evla bi ba’dın fi kitabillah: Allah’ın kitabında, biri diğerine önceliğe sahiptir”. Allah’ın kitabı ne? Nisa suresini açın okuyun 11, 12.ayetleri. AllahTeala, ananın, babanın, kızın, oğlanın miraslarını belirlemiş. Kişiye daha nasıl yararlı olursa ona göre pay vermiştir. Birini diğerine göre biraz daha tercih etmiştir. Kimden daha önceliklidir? “Minel mu’minin: müminlerden”. Müminlerden önceliklidir dediğine göre, akraba hangi konuda öncelikli olacak? Bak Allah’ın kitabında dediği de işte şeye atıfta bulunuyor. Nisa suresindeki ayetlere. Çünkü öncelikler orada anlatılıyor. 11, 12.ayetlerde anlatılıyor ve 176. ayette anlatılıyor. Müminlerden ve muhacirlerden önceliklidir. “İlla en tef’alu ila evliyaikum ma’rufa: dostlarınıza, marufa göre bir takım iyilikler yaparsanız başka”. Onu da C. Hakk yine kitabında ifade ediyor. O da kitapta olandan istisna ediyor. Nisa suresinin 8.ayetinde Allah diyor ki; “ve iza hadarel kısmete: miras taksimi sırasında hayatta olursa”,”ulul kurba: akrabalığı olan kişiler”,”vel yetama: ve yetimler”,”vel mesakin: çaresiz kalmış kişiler”,”fel zukuhum minhu: onu da o mirastan rızıklandırın”. Yani şu kadar pay verin değil de ona da bir şeyler verin diyor. Bak ne diyor; “illa en tef’alu ila evliyaikum ma’rufa” anlatmıyor mu? Şimdi bakın ayetler gayri müslim, müslüman ayrımı gözetmiyor mirasta. Ya islamda hem Allah diyecek ki “la ikrahe fid din” diyecek ki dinde hiç bir ikrah yoktur diyecek, hem de ondan sonra efendim, zengin adamın çocuğu münafık olmak zorunda kalacak inanmıyorsa. Değil mi? Yada akşam işte adam sordu. Müftü olan arkadaşımız dedi ki; ben fetvasını verdim ama dedi. Ne dedin? Mirasçı olamazsın dedim dedi. Annesi 2 tirilyon miras bıraktı. Ölmek üzereymiş. Daha dün akşam sorulan, saat 11 buçukta falan gelen bir soru yani. Annesi ölmek üzereymiş. 2 tirilyon civarında servet bırakacakmış. Oğlu müslüman, annesi imansız. Müslüman olmamış yani. Annem ölürse, ben onun mirasından pay alabilirmiyim deyince herkes, alamazsın demiş. Bu ayeti okum. Dedim ki; ne demek alamaz? O miras, bu adamındır. Tamam. Şimdi bakın sadece onu öldürmekle kalmıyorlar(dinden döneni), ailesini de öldürüyorlar. Peki bir de senin de söyleyeceğin var mı? Aynı şeyler. Tamam. Peki o zaman bir de şey var: bir kimse dinden dönerse eşi de boş oluyor. Eşinden de ayrılması gerekiyor. Az önce bir şeyi eksik bıraktım. Karı-kocanın birbirine mirasçı olması ile ilgili ayetlerde de kesinlikle dinden bahsedilmez. Kesinlikle. Hiç bir ayette dinden asla bahsedilmez. Sadece akrabalıktan bahsedilir. Zaten bu ayet doğrudan ona atıfta bulundu. Şimdi görüyormusunuz bu din ne hale getirilmiş. Bu muhteşem dinin ne hale getirildiğini görüyormusunuz. Şimdi söyle bakalım karı kocadan birisi kafir olursa nikah ne olur mezheplere göre?

Serdar: Öncelikle 4 mezhebe göre de ninahın fesh edileceğini söylüyorlar.

Abdulaziz Bayındır:  İnfisah. Fesh etmek değil, infisah.

Serdar: Tamamen ayrılık olur. Yani ayrılır.

Abdulaziz Bayındır:  Yani karı kocadan birisi dinden döndüğü an nikah küt diye otomatikman düşer. Boşamaya, mahkeme kararına falan filan lüzum yok yani.

Serdar: Dört mezhebi in dördünün de kabul edile  görüşüne göre bu, talak da sayılmaz. Çünkü talak, zaten eşi olan birini boşamaktır. O, zaten onun eşi olmaktan çıkar. Buna, İmam Muhammed ile İmam Malik’ten bir görüş talak olarak kabul ediyor bunu.

Abdulaziz Bayındır:  Ama gene de ayırıyor yani.

Serdar: Tabi. Yine ayrılma zaten. Şimdi mezheplerde, mesela Hanefi mezhebinde, eğer dinden dönen erkekse, kadınsa veya zifaftan önce veya sonra olmasına göre hüküm değişiyor. Bu, özellikle mehirde ve nafakada değişiyor. Eğer dinden dönen erkek ise ve zifaftan önce dinden dönmüşse mihirin yarısını eşine vermek zorunda. Eğer sonra dönmüşse(zifaftan sonra), mihirin tamamını vermek zorunda. Eğer kadın dinden dönmüşse ve zifaftan önceyse hiç bir mihir alamaz. Mihir hakkını tamamen kaybetmiştir Hanefi mezhebine göre. Eğer zifaftan sonra kadın mürted olursa yine mihirin tamamını alır.

Abdulaziz Bayındır:  Delilleri?

Serdar: Delil olarak, zaten Mumtehine suresinin 10.ayetini..

Abdulaziz Bayındır:  Tamaaam! Ben de onu delil almalarını bekliyorum. Bak şimdi onlar görürler. Ben o ayeti okuyacağım biraz sonra. Onlar görürler. Şimdi Şia’ya bakalım. Şia ne diyor? Yani karı kocadan birisi dinden dönerse nikahı ne olur?

Sonya Cihangir: Eğer bu mürted, mürtedi fıtri olursa.

Abdulaziz Bayındır:  Fıtri mürted dediği, anası-babası kafirmiş, sonradan kendisi müslüman olmuş değil mi? Fıtri dedikleri o.

Sonya Cihangir: Evet. Eğer fıtri olursa, talak olduktan sonra o karısı etti vefat şey yapıyor. Yani vefat edince talak düşüyor otomatik.

Abdulaziz Bayındır:   Yani karı-kocadan birisi kafir olursa nikah düşüyor.

Sonya Cihangir: Nikah düşüyor. Birisi de eğer fıtri olursa etti vefat oluyor, diğeri etti talak oluyor. Farkı bu.

Abdulaziz Bayındır:  O kadar. Yani her halukarda karı-kocadan birisi kafir olursa nikah düşer. Bak, Şia’da sa öyle ehli sünnette de öyle. Delilleri var mı? Baktınız mı? Peki bakın şimdi Serdar, sen tekrar söyle. Delil aldıkları ayeti okuyacağız. Bakın ki bu fetvayı verenlerin karıları nikahtan düşmüş mü düşmemiş mi ona bir bakın. Kendi fetvalarına göre, kendi fetvalarını sahih sayarsak onların karıları boş olmuş mu olmamış mı hep beraber göreceğiz. Ne demişti? Ayette okuyacağız. Ver bana. Söyledikleri neydi? Bir dakika. Meseleyi tekrarlayalım. Nikahlanmışlar, gerdeğe girmişler. Mihir diyelim ki 100 bin lira mihirle kadın nikahlamış. Gerdeğe girmişler. Bunlar evlenmişler, gerdek olmuş yani. Sonra kadın mürted olmuş. Kadın mürted olduğu zaman bu mihir kadınındır diyor değil mi?

Serdar: Hanefi mezhebi öyle diyor ama Şafi, alamaz diyor . Mesela mihirle ilgili farklı görüşler var.

Abdulaziz Bayındır:  Neyse dur, buna bakalım şimdi. Ondan sonra Mumtehine suresinin 10.ayetini delil alıyor. Bak şimdi şuraya bakın. Bu ayet, hiç bir şekilde delil olmaz da. Çünkü bu bağlamla alakalı değil. O, tamamen kadının boşanma hakkıyla alakalıdır. Ona şimdi girmeyeceğim. Çünkü girersek vaktimiz asla yetmez. Onu öğrenmek isteyenler, kadının boşanma hakkıyla alakalı sitelerimizde yazılar var. Doğru bildiğimiz yanlışlar kitabında da var. Orada görürsünüz. Bu ayetlerin bağlamlarının ne olduğunu çok net bir şekilde orada görürsünüz. Şimdi bakın burada ne meal vermişler. Meali de ben vermeyeceğim, onların verdikleri mealden. Şimdi bak. “Kafir kadınları nikahınızda tutmayın”. Hani otomatikman düşüyordu? Otomatikman düşüyorsa nikahınızda tutmayın denir mi? Demek tutabilecek durumda. Hani düşüyordu? Hani bu ayeti delil almıştınız? “Sarfettiğinizi isteyin”. Hani gerdeğe girmişse mihir onundu? Nasıl istiyorsun? Bu ayeti nasıl delil alıyorsunuz? “Onlar da sarf ettiklerini istesinler”. Kim onlar? Kadınlar mı isteyecekler? Kadın, kocasına bir şey mi harcamada bulunuyor? “Allah’ın hükmü budur, aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir”. Allah’ın hükmü bu da Allah’ın hükmü, sizin söylediğiniz değil. Ayeti öyle cımbızlamasına al, bağlamından kopar, ondan sonra da kendi kafana göre, kendi hayaline göre onu delil al. İşte bu tür delil almalara C. Hakk Ali İmran’da diyor ki; “fe emmallezine fi kulubihim zeygun fe yettebiune ma teşabehe minhu: kalplerinde kayma olanlar, kendi zihinlerindeki kurgularına uygun bir şey gördülermi heme onu alırlar”(ALİ İMRAN 7). Bunlar zaten “ve la tumsıku bi isamil kevafiri”(MUMTEHINE 10) o kısmını alırlar. Onları tutmayın. Yoksa devamını almazlar. İki kelime. Tamam yeter. Halbuki AllahTeala ne diyor? “Kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet min ledun hakimin habir: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakim ve habir tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır”(HUD 1). Bu ayeti kerime şeyle alakalıdır. Bir adamın gayrı müslim karısı vardır, kocasıyla beraber olmak istemiyor, ayrılmak istiyorsa bileklerine yapışmayın diyor. Ayrılan ayrılsın. Nikahınızda tutmayın demiyor. “Ve la tumsıku isamil kevafir: kafir kadınların bileklerine yapışmayın” diyor. Gitmek istiyorsa gitsin. Ama harcadığınızı isteyin diyor. Bu, kadının boşama hakkıdır. O kadar. Onlar da istesinler ne demek? Onların karıları da onlardan ayrılmak isterlerse onlar da istesinler. Yani müminlerin karısı kafir olursa. Efendim şimdi hani az önce Nuh(as)’ı delil aldık diyorlardı. E peki niye Nuh(as)’ın karısı kafirdi, niye onu delil almıyorsun? İşte 66.sureyi hemen açın. 10.ayet. Ne diyor AllahTeala? “Daraballhu meselen: Allah örnek verir”. Örnek alamayacağımız bir şeyi C. Hakk bize örnek verir mi? Öyle bir şey olur mu? “Daraballahu meselen: Allah, size örnek veir”. Neyi? “lillezine keferu: kafirler için örnek verir”. Kimi? “umreete nuhin vemreete lutin: Nuh’un karısı ile Lut’un karısını”. Yani kafir kadınlarla ilgili olarak bunu örnek veriyor. “Kaneta tahte abdeyni min ibadina salihayni: iki salih kulumuzun nikahları altındaydılar”. Yani Nuh ve Lut’un nikahları altındaydılar. “Fe hanetahuma: ikisi de ihanet etti”(TAHRİM 10). Lut’un karısı da ihanet etmiştir kocasına. Onun için o, taş yağmurunun altında kalmıştır. Çünkü o zaman zinanın cezası taşlamayla öldürmekti. Huh kavmi onun için o taş yağmurunun altında ölmüştür. Ondan sonra peki onlar, onların karıları olmaya devam ettiler. AllahTeala, karın hariç demedi mi Lut(as)’a. Karın hariç hepsini al götür demedi mi? Nikah düşmüş olsa dermiydi böyle bir şey? Böyle örnek verilir mi bize? Hemen atlıyorum, çünkü sorulara vakit kalsın. “Daraballahu meselen lillezine amenumreete fir’avn: mümin kadınlara da Firavun’un karısını örnek verir”(TAHRİM 11). Firavun’un karısı da mümindi ama kocası Firavun’du. Nikahı düşmedi. Peki şüphe var mı şimdi bunların yanlış olduğuna. Baştan beri mürted ile ilgili söylenenlerin hangisi doğru çıktı? En başta sorduğum soru vardı: bu fetvayı verenler, kendi fetvalarına göre ne yapılmaları lazım? Bunların ne katıları kalır, ne canları kalır. Bu ne biçim bir şey ya! Allah’ın dini bu mu? Peki başka bir şey kaldı mı?

Serdar: Harun Hoca’nın bir çalışması var.

Abdulaziz Bayındır:  Hangi konuda?

Serdar: Kafir olan eşler, birisi müslüman olursa o zaman ne olur?

Abdulaziz Bayındır:  Gerek yok. Zaten belli. Ayetleri okuduk.

Serdar: Peygamberimiz’in kızının örneği falan.

Abdulaziz Bayındır:  Resulullah’ın kızının kocası kafirdi. Resulullah(sav)’in inanç farkından dolayı birbirinden ayırdığı tek bir kişi yok. Ayırsaydı, önce kendi kızını ayırırdı. Böyle bir olay vaki değil. Bak kur’anda da yok sünnette de yok. Ee, nereden çıkarıyorsunuz bunları? Ondan sonra da bakın, ittifak görüyormusunuz? Şiası da ittifak etmiş, sünnisi de ittifak etmiş. Onun için ben diyorum ki; ben sadece müslümanım. Bunların ikisinden de değilim.

Serdar: Bir kişi mürted olursa mesela Hanefi mezhebinde, daha sonra ne bir mürted ile ne bir gayrı müslüm ile veya başka bir müslman ile evlenemez çünkü zaten öldürülür. Kadınsa da ömür boyu hapsedilir.

Abdulaziz Bayındır:  Haa! Şu var bakın! İbni Abidin’de siz onu görmemişsiniz. Ben okudum bizzat. Başka kaynaklarda da var mı bilmiyorum ama İbni Abidin’de okuduğumu çok iyi hatırlıyorum. Bir kimsenin karısı mürted olduğu zaman onu, evinde cariye olarak tutar.

Serdar: O görüş var. Hanefi mezhebinde üç görüş var, bir tanesi de bu.

Abdulaziz Bayındır:  Cariye olarak tutar evde, bırakmaz. Cariye olarak kalır. Kölelik, cariyelik de yok biliyorsunuz zaten kur’anı kerimde. Neyse. Evet şimdi sualler var mı?

Serdar: Bir tane salon içinden soru geldi. Her kafir zaten mürted değil mi? Ve ayette “fe yemut” kelimesine öldürün anlamı veriliyor. Arapça açısından bu mümkün mü? İkincisi,

Abdulaziz Bayındır:  Öldürün değil, ölürse. Öldürün değil. Ölürse diyor ayet “fe yemut”, ölürse. Öldürün diye bir şey yok.

Serdar: İbni Abbas, Resulullah’ın vefatı tarihinde buluğa erdi. Hadis usulüne göre buluğa ermeyenlerden hadis rivayet edilir mi?

Abdulaziz Bayındır:  Buluğa erdiğini nereden biliyorsun? Oradamıydın? 12 yaşındaki çocuk nasıl buluğa ermez yani o bölgelerde. Erer de ermez de. Önemli olan akli melekesinin gelişmiş olup olmamasıdır.

Serdar: Konu dışında bir iki tane soru var.

Abdulaziz Bayındır:  Sonra, İbni Abbas’tan rivayet ettikleri zaman çocukken rivayet etmiyorlar. Büyüdükten sonra rivayet ediyorlar.

Serdar: Hadisleri kurana nasıl arz edebiliriz. Anlattınız gerçi ama.

Abdulaziz Bayındır:  Bunu her zaman anlatıyoruz. Kur’anı kerimde bir ayet, bir başka ayet tarafından açıklanır. Onları açıklayan iki ayet vardır. Bu açıklamaları bir ekip çalışmasıyla ancak tespit edebilirsiniz. Ferdi olarak hiç kimse bunu yapamaz. Ben buna arz ederim diyen kişi çok büyük bir hata içerisinde olur. Biz, bazen bir hadisin öbür ayetlerde olduğunu yıllarca uğraştıktan sonra ortaya çıkarabiliyoruz. İlgili bütün ayetleri tespit etmek o kadar kolay değil. Ama yanlışlar çok kolay. Mesela mürted ile ilgili hüküm o kadar açık ki onun yanlış olduğu. Yanlış olduğu çok açık olanlar da var. Onun için çalışma yapmaya gerek yok. Ama Resulullah’ın söylediği sözlerin tamamı, Onun kur’andan çıkardığı hükmlerdir ve bunlar aynen bir yemek pişirmek gibidir. Yani sizin önünüze bir yemek gelir eğer siz, onun uzmanı değilseniz onun hangi maddelerden nasıl pişirildiğini bilmezsiniz. Ancak onu, uzmanlarına sormanız gerekir. Onlar maddelerini söylerler. Sen öğrenmek istiyorsan çok uzun bir çalışma ile öğrenebilirsin. İşte Resulullah(sav)’in hadislerinin hepsi pişmiş yemek gibidir, ceket gibidir, masa gibidir, bina gibidir. Yani bizim için hemen yararlanacağımız sağlam bilgilerdir.

Serdar: Ezanda, “Muhammeden resulullah” kelimesiki çıkarmak herhangi bir sakıncası varmıdır?

Abdulaziz Bayındır:  Avrupa’da öyle bir şey olmuştu? Diyalogcuların toplantısında “eşhedu enne muhammeden resulullah”. Yani şimdi bu paralel din meselesi var ya. Dün birisi bana telefon açtı, yarım saatten fazla konuştu. “Ya işte Hocam, siyasi oluyor biraz falan”. Ya kardeşim, ne siyasisi ya! Yani biz 1990’dan beri bunun mücadelesini veriyoruz. Sın zamanlarda millet şey yaptı, işe biraz siyaset karışınca meseleyi öğrenmeye başladılar ama eskiden beri bizden kaçıyorlardı, bugün de kaçıyorlar. Hani bugün bize yaklaşsalar deriz ki; hadi siyasetten. Kardeşim, biz öyle günlük düşünen insanlar değiliz. Biz, Allah rızası için. İşte paralel din. Şu ana kadar anlatılanlar Allah’ın dinimiydi? Bu paralel kelimesi çok hoşuma gittiği için kullanıyorum, kullanmaya da devam edeceğim. İşte bu. Paralel dinin mensuplarından bir gurubu, diyalog diye bir şey ortaya çıkardılar. Ben size daha önce anlatmıştım. Diyalog kurulu başkanın bizzat Vatikan’da bana söylediği söz; siz, kurana uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz. O zaman kuranı Allah’ın kitabı olarak saysalar böyle söylerler mi? Kuranı Allah’ın kitabı saymamanın en kestirme yolu: iki tane yolu var. Bir: melek inancını reddedeceksin ki onu inşallah şey yaparsak. Hani bu şeyde de çok ciddi problemlidir. İslam Ansiklopedisi’nin melek inancı. Bir gün onu gündeme getirmek istiyorum. Melek inancını reddettiniz mi, Cebrail(as) ortadan kalktı mı kuranın Allah’ın kitabı olması ortadan kalkar. Fazlur Rahman’ın kitaplarını okuyun, orada melek inancı yoktur. Son zamanlarda Fazlur Rahman’ın kitaplarının Türkiye’de nasıl popüler hale getirildiğini hatırlayın. Kuran Allah’ın kitabı olmaz. İki: şimdi efendim, mesela Reşit Hayramaz. Bu cemaatin şeylerinden. Herkes onu okuyor diye bir kampanya başlattılar. Aman hiç kimse onları okumasın. Aman aman. Euzu billahi mineş şeytanir racim. Onların kitaplarını hiç kimse okumasın. Çünkü Reşit Hayramaz diyor ki; Muhammedun resulullah önemli değil. Resulullah(sav), ömür boyunca la ilahe illallah için uğraşmışmış da, Muhammedun resulullah için değil. Ee, Muhammed, Allah’ın resulü değilse kurandan bahsedebilirmisiniz? O zaman işte o diyalog kurulu başkanının dediği tamamen gerçekleşmiş oluyor. Onun için ezan okunurken eşhedu enne muhammeden resulullah’ı demediklerini-ben dinlemedim ama internette dolaşıyor-söylüyorlar. Söylemedin mi İslam diye bir din kalmaz. Tek din hıristiyanlık olur. Zaten Said Nursi, kendi şeyinde-Mektubatı diye hatırlıyorum-; ahir zamanda İsa(as)’ın dini hakikisi hakim olacak. Müslümanlarla omuz omuza gelecekler. Yani müslüman, omuz verecek onlar yukarı çıkacaklar. E tabi bu mantık: ne olacak? Bazıları da tutuyor, efendim bu cemaat kötü, nurcular iyi. Ben de bunlara diyorum ki; sivrisineği öldürüp de bataklığa sığınmayın.

Serdar: Müslüman bir kişinin müslüman olmayan biriyle evlenmesi önerilmemişmidir yoksa direkt olarak haram mı kılınmış?

Abdulaziz Bayındır:  Önerilmemiştir. Haram kılınmamıştır. Bakara 221.ayette öyledir.

Serdar: İslam toplumuna düşmanlık yapanlarla ittifak edip müslümanların arkasından iş çevirip hainlik yapanlar da mürted sayılır mı? Cezaları ne olur?

Abdulaziz Bayındır:  Onlarla ilgili yeteri kadar konuştuk. Şu anda vakit yetmez. Daha sonra uzun uzun konuşuruz inşallah.

Serdar: Kuran meallerinde, cehennem ebedidir diye okuyoruz. Yaşar Nuri Öztürk Hoca, o kelime yanlış tercüme ediliyor demiş. Ebedi değil çok uzun süre olmalı gerek dediğini dinledim. Cehennemde kafirler ebedi olarak mı kalacaklar?

Abdulaziz Bayındır:  Kuranı kerim, ebedidir diyor. Bizim başka bir şey söyleme şansımız yok.

Serdar: Bir tane son bir soru. Yatsı namazının vakti çıkmadan bir dakika önce farza başlamış olsa ve vakit çıkıp namaz tamamlansa namaz geçerli olur mu?

Abdulaziz Bayındır:  Geçerli olur. Allahu ekber dediğiniz andan itibaren namaza girmişsinizdir, tamamlarsınız.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın