NOT: Konuşmacı Doç.Dr. Servet Bayındır
El hamdû lillâhi rabbil âlemin
Vel âkibutil lil muttakin ves salâtu ves selâmu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Euzubillahi Mineş Şeytanir Racim, Bismillahirrahmanir Rahim
Bugün 4 Şubat 2012. Bugün kü dersimizde, “Daru’l Harb’de Faiz” konusu üzerinde duracağız. Malum Abdulaziz Bayındır hocamız şu anda yurtdışındalar. Dolayısıyla dersi birlikte yapacağız. İnşaallah burada ki arkadaşlarımız ve internet başında bizi izleyenlerin katkılarıyla bu dersi birlikte faydalı, verimli, bereketli bir şekilde geçiririz.
Derse başlarken Yüce Rabbimizin bu ilim sohbetini hayırlara vesile kılmasını niyaz ediyoruz. Bugün kü derste Daru’l Harbde Faiz konusu üzerinde duracağız. Bu mesele nereden aklımıza geldi veya nerden bir problem olarak ortaya konuldu? Çok kısaca ondan bahsedelim.
Malum tarih boyunca devletler, insanlar gruplar halinde maalesef sürekli olarak birbirleriyle savaşmışlar. Bu savaş olayı, islam tarihinde de aynen yaşanmış. Müslümanlar tarihte kendi egemenlikleri altında bulundurdukları topraklara “Daru’l İslam” adını vermişler. Kendilerinin hükümran olamadıkları topraklara ise “Daru’l Harb – Savaş Ülkesi” adını vermişler. Tabi bu Daru’l Harb ve Daru’l İslam kavramları çok detaylı ayrıntılı şekilde üzerinde durulması gereken kavramlardır. Fakat o ayrı bir program, ayrı bir ders konusu olduğu için biz bu konu üzerinde fazla durmayacağız. Yani Daru’l Harb nedir, Daru’l İslam nedir, Fukaha’nın bu konudaki görüşleri nelerdir, çok uzun bir mesele. İşte fakat sonuç olarak, gerek bizim literatür’de gerek fıkıhta, gerekse diğer eserlerde öyle bir ayırıma gidilmiş.
İşte özellikle günümüzde, ülkelerin artık birbirlerine entegre olduğu, insanların rahatlıkla bu ulaşım ve iletişim şartlarında, rahatlıkla gerek fiziken gerekse internet üzerinde iletişim ortamları üzerinde, rahatlıkla ülkeleri dolaşabildiği böyle bir dönemde, bu Daru’l Harb’de Faiz meselesi daha da fazla insanların zihinlerini meşgul etmeye başlamış. Çünkü eskiden belirli sınırlar vardı, bu sınırlardan geçmek, belli şartlara bağlıydı. Şu anda bu sınırlar hemen hemen kalkmış durumda. Yani siz bir internet başından Amerika’yı Asya’yı, Avrupa’yı, Afrika’yı bir dakikada feth ediyorsunuz. İşte burdan internete girip, Amerika’da ki bir firmadan bir malı satın alabiliyorsunuz veya bir parayı bir bankadan diğer bankaya veya cebinizden bir bankaya transfer ediyorsunuz. Dolayısıyla sınırlar kalkmış durumda.
İşte böyle bir ortamda, faiz meselesi, “Ülke değiştiğinde faizin hükmü de değişir mi”? konusu önem arzediyor. Dolayısıyla biz bugün kü sohbetimizde, işte bu meseleler üzerinde kısaca durmaya çalışacağız.
Birinci olarak, ekrandan görebiliyoruz takib edebiliyoruz. Birinci olarak çok kısaca kutsal kitaplarda Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’ı Kerim’de faize olan yaklaşım konusuna şöyle kısaca bir temas edeceğiz. Daha sonra da Daru’l Harb meselesine gireceğiz. Aslında şunu söyleyebiliriz; Hemen hemen bütün dinlerde ve bütün beşeri ideolojilerde faiz haram veya yasak kabul edilmiştir. Yani hiçbir felsefi ideoloji tarihte, hiçbir semavi veya beşeri din faizi onaylamamıştır.
Mesela Tevrat’ta faizle ilgili çok sayıda kural yer alıyor. Burada ayrıntısıyla kaynakları var. Fakat şurayı unutmayın, ilerde bize lazım olacak; Tevrat’ta şöyle bir durum da sözkonusu; İki yerde diyor ki, “Yahudiler kendi aralarında faizcilik yapamazlar fakat bir yahudi, yahudi olmayan, yahudilik dışındaki başka din mensupları ile faizcilik yapabilir” diye “bir istisna” getirmişler. Nitekim Kur’an’ı Kerim’de Nisâ Suresi 4:161. Ayette;
Nisâ Suresi 4:160 ve 161. Ayet “Fe bi zulmim minellezine hâdû harramnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebilillâhi kesirâ. Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl, ve a’tednâ lil kâfirine minhum azâben elimâ”
“Fe bi zulmim minellezine hâdû harramnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum – yani onların yapmış oldukları zulumlerden dolayı, bazı temiz olan şeyleri onlara haram kıldık”
“ve bi saddihim an sebilillâhi kesirâ – ve insanları Allah yolundan alıkoymaları sebebiyle yahudilere bazı şeyleri haram kıldık”,
Bir diğer sebebi de,
“Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl – onlara yasaklanmış olduğu halde faiz almaları ve dolayısıyla insanların mallarını batıl yollarla yemeleri sebebiyle de onları cezalandırdık”. buyuruyor Yüce Allah.
Şimdi dolayısıyla, yahudilik kaynaklarında yani Tevrat’ta, yahudilerin de inancına göre yahudiler arasında faiz haramdır. Onların bu konuda bir ihtilafı veya aksi bir tutumu sözkonusu değil. Fakat tek farklı tutumları; yahudi, başka din mensubu ile faizcilik yapabilir. Daha çok da yahudi ona faizle borç verebilir anlayışı var. İşte Yüce Allah’ın, onların cezalandırılmalarının sebeplerinden biri olarak gösterdiği durum, işte bu durum. Bunu aklımızda tutalım, ilerde tekrar ilerde bize yarayacak.
İncil’e baktığımız zaman, İncil’de de faiz haram kılınmıştır. Mesela diyor ki; “Birilerine ondan bir karşılık ummak için ödünç verirseniz, bunun için hangi teşekkür beklenir?” yani bir karşılık umarak, başkasına borç veren insan iyi bir iş yapmış değildir. Hatta devamında; “Günahkarlar da birşey almak için birbirlerine borç verirler”. Yani bir karşılık beklentisiyle borç vermek, günahkarlığın bir göstergesi olarak ifade ediliyor İncil’de.
Tarihe bakıyoruz, tarihte hristiyanlık ta klise tarafından yani kanunlarında faiz yasaklanmıştır. Ne zamana kadar? Calvin’in mücadelesine kadar. Hani Calvinizm calvinizm diye geçiyor ya, özellikle bizim Kayseriler’de Calvinist mentaliteye sahip diye uzun uzun makaleler konferanslar veriliyor. İşte Calvin (Öl. 1564)’in yoğun gayretleri çabaları ile kendisi görememiş ama onun ölümünden On yıl sonra, klise faizi caiz ilan etmiş. Yani klise bu kararı bu şekilde, fetvasıyla, kararıyla faizi helal hale getirmiş 1600’lerin başlarında.
Hatta antiparentez şunu söyleyelim. Bizde bir İlahiyatçı var, şu anda emekli oldu, bir profesör, onun bu konuda, faiz ile ilgili bir kitabı var. Bu kitapta şöyle bir iddiada bulunuyor. Özetle; “boşuna uğraşmayın, klise de direndi, direndi direndi en sonunda faize helal fetvasını verdi. Sizin de geleceğiniz nokta, bu noktadır. Onun için boşuna uğraşmayın, şimdiden Tefecilik hariç, kanunlar çerçevesinde işte bugün kü bankaların yapmış olduğu faize, şimdiden helal diyelim de, bu işden boşuna uğraşmadan kurtulalım kısa vadede” diyor sayın ilahiyatçımız.
İncil’de ve Tevrat’ta faize olan yaklaşımı kısaca gördük. Kur’an’ı Kerim’e geldiğimiz zaman, Kur’an’ı Kerim’de doğrudan faizden bahseden Sekiz tane Ayet var. Bu Ayetlerin birincisi,
Rum Suresi 30:39 Ayet, “Vemâ âteytum mir ribel li yerbuve fi emvâlin nâsi fe lâ yerbû ındellâh, ve mâ âteytum min zekâtin turidûne vechellâhi fe ulâike humul mud’ıfûn”
Bu Sure Mekke’de nazil olmuş, burada şöyle buyuruyor Yüce Allah,
“İnsanların malları içerisinde artsın diye faize verdiğiniz mal, gerçekte Allah katında artmaz. Ama sadaka olarak verdiğiniz mal, Allah katında kat kat artar”. Tabi burada, Yüce Allah bize bir faizcinin mantığını, zihniyetini de işaret ediyor. O da şu; mesela şöyle düşünün;
12.30 dk. Bardağı örnek veriyor.
Şurada başkasının malı mülkü, serveti, çalıştığı sermayesi şirketi. Diyor ki “İnsanların malı içerisinde artsın diye oraya koyduğunuz mal”. Yani ben de bir Faizciyim ve 50 kuruşum var. Bunu, Enes Hoca’ın malının içine koyuyorum, burada bu artsın büyüsün, daha sonra bunu ve beraberindeki faizi ile birlikte geri alıyım. Mantık bu! Yani bir, ne diyorlar buna, asalak mı diyorlar? Başkasının sırtından beslenen parazitler var. Parazit, işte faizcinin mantığı budur. Ve bu Rum Suresi 30:39.Ayet-i Kerime’sinde Yüce Allah buna işaret ediyor.
Bir diğer Ayet-i Kerime, Al-i İmran Suresi 3:130. Ayet.
Al-i İmran Suresi 3:130. Ayet “Yâ eyyuhellezine âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfem mudâafetev vettekullâhe leallekum tuflihûn – Ey iman edenler kat kat faizi yemeyin Allah’tan korkun ki felaha eresiniz.”
Yani faiz ile ilgili, faizden kaçınıldığı zaman ulaşılacak felah ekonomik refahtır öncelikli olarak. Dolayısıyla faizden kaçının ki, ekonomik anlamda, iktisadi anlamda bir refaha huzura eresiniz.
Bir diğer Ayet-i Kerime, işte az önce yahudilerle ilgili olarak okuduğumuz Ayet-i Kerime.
Nisâ Suresi 4:161. Ayeti yani yahudilerin cezalandırılmalarının sebeplerinden birisinin, faizcilik olduğu ve ayrıca faizciliğin, başkasının malını batıl yol ile yeme olduğuna işaret ediyor.
Nisâ Suresi 4:161. Ayet ” Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl, ve a’tednâ lil kâfirine minhum azâben elimâ”
“ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl – faizi alarak başkasının malını batıl yol ile yediler”
Yani faizcilik batıl yol ile mal yemenin bir yöntemi olduğu da Yüce Allah burada ifade ediyor. Ve son olarak, faizi kesin olarak yasaklayan Ayetlere geldiğimiz zaman,
Bakara Suresi 2:275-280. Ayetler. Burada Yüce Allah
Bakara Suresi 2:275. Ayet: Ellezine ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezi yetehabbetuhuş şeytânu minel mess, zâlike bi ennehum kâlû innemel bey’u mislur ribâ, ve ehallellâhul bey’a ve harramer ribâ, fe men câehû mevızatum mir rabbihi fentehâ fe lehû mâ selef, ve emruhû ilellâh, ve men âde fe ulâike ashâbun nâr, hum fihâ hâlidûn”
Ellezine ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezi yetehabbetuhuş şeytânu minel mess – Faizcilik yapanlar, başka değil ancak şeytanın çarpıpta sersemleştirdiği insanın davranışı gibi davranırlar”.
Bunu genelde bizim meallerde, “Ahirette genelde böyle davranırlar” derler. Halbuki, Ayet-i Kerime’de “Ahirette” ilavesi yoktur. Yani bu dünyada da ahirette de faizcilik yapanlar, şeytan çarpmışa dönerler kısaca buyuruyor Yüce Allah.
Bunlar, “faiz haramdır yapmayın” dendiği zaman derler ki;
zâlike bi ennehum kâlû innemel bey’u mislur ribâ – bunların bu davranışı göstermelerinin sebebi, onlar şöyle diyorlar; faiz ile alışveriş arasında bir fark yoktur. Faiz de alışveriş gibidir. Ne farkı var faizin alışverişten”
Yani siz bir malı, peşin On Liraya, bir ay vadeyle Onbir Liraya değiştirilmesini ki buna “Bey’a – Alışveriş” veya ticaret deniyor, kabul ediyor musunuz? Ediyorsunuz ve bunu herkes kabul eder dünyada. Peki bu malı, On Liralık malı vadeli Onbir Liraya değiştirmekle, On Lirayı verip bir ay sonra Onbir Lirayı almak arasında ne fark var? İkisi de aynı şeydir diyorlar. Kim? Müşrikler!
Dolayısıyla bunu bugün de diyen var. Yani malı satıp gelir elde etmekle, parayı satıp; satmaktan kasıt, borç verip oradan gelir elde etmek arasında ne fark var? Paranın zaman değeri, paranın fırsat maliyeti vesair şeklinde adlandılarak bunun caiz olduğu söyleniyor.
Geçenlerde, sabahleri hani televizyonlarda bazı televizyonlarda ekonomi haberleri veriliyor. İstanbul Üniversitesinden bir Doçent, İktisattan galiba öyle anlaşılıyor. İşte Hazine, Merkez Bankası yetkilileri “faizlerin düşürülmesi için hangi tedbirleri alacaklarını, alıyorlar” o konuyu tartışıyorlar, bizim Doçentimiz diyor ki; “Efendim bu faiz tartışmaları artık eski çağların tartışmalarıdır. Artık bugün herşey kanıtlanmıştır ki, faizsiz bir ekonomi, faizsiz bir finansal piyasa mümkün değildir. Onun için eski tartışmaları boşverelim sayın Merkez Bankası, Hazine yetkililerimiz de bu tür boş şeylerle uğraşmasınlar. Yani faizi nasıl değerlendirebileceğimizi, faiz kullanarak para ve sermaye piyasalarının nasıl istikrara kavuşturacağımızı düşünsünler, tartışsınlar” diyor. İşte tam bir müşrik kafası! Tam bir müşriklerin kafası, değişen birşey yok. Bu tavrın farkında değiller söylediğinin ama kendisi Doçent!
Halbuki Allah’u Teala buyuruyor ki;
“ve ehallellâhul bey’a ve harramer ribâ – her nekadar onlar öyle diyor iseler de, Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır” yani alışveriş farklı birşeydir faizcilik farklı birşeydir. Aynı şey değildir. Onların söylediği gibi aynı şey değildir.
“fe men câehû mevızatum mir rabbihi fentehâ fe lehû mâ selef – her kim ki faizle ilgili Ayetler, öğütler geldikten sonra, bunu anlar kafası dank eder ve bu işden vazgeçerse, geçmişi daha karıştırmasın”
“fe lehû mâ selef – geçmiş geçmiştir”
“fentehâ fe lehû mâ selef – bundan vazgeçerse, geçmiş geçmiştir”
Mesela geçen hafta yurtdışındaydım, orada özellikle Avrupa’daki müslümanlar hemen hemen büyük çoğunluğu faizle, faizli kredi ile ev vesair almışlar. Oralarda sohbetlerde tabi bu olayı anlattık, hemen hemen tümü diyelim, “e ama hocam biz aldık, yani şu anda oturduğumuz ev, bindiğim araba faizli kredi ile alınmıştır. Ne yapmam lazım? Evi mi satmam lazım?” İşte bu sorunun cevabını Allah’u Teala burada ifade ediyor. “Geçmişi daha karıştırmayın, geçen geçmiştir ama bir daha yapmayın” Bir daha da yapmayın diyor Cenab-ı Allah. Artık geçeni Allah’u Teala affeder-affetmez, o Allah’u Teala’nın bileceği şeydir.
Ama bu faiz ile ilgili kuralı, Ayeti duyduktan sonra vazgeçmez veya vazgeçer de tekrar faizciliğe dönerse,
“fe ulâike ashâbun nâr, hum fihâ hâlidûn – onlar orada kalıcı olarak cehennem ehlidirler.”
Ve Allah’u Teala devam ediyor;
Bakara Suresi 2:276. Ayet: “Yemhakullâhur ribâ ve yurbis sadekât, vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esim”
“Yemhakullâhur ribâ ve yurbis sadekât – Allah faizli ekonomiyi, faizin uygulandığı ekonomiyi daraltır, faizi daraltır kısırlaştırır ama sadakayı da kat kat artırır”.
Bu “mehaka” ifadesi, kelimesini araplar şunun için kullanıyorlarmış. Enes hocam, “mesela bir deve, doğurgan bir deve, işte deve cins bir deve; dişi yavru doğurduğu zaman iyi güzel. Ondan da dişi yavru doğarsa güzel! Fakat deve erkek yavru doğurduğu zaman “mehaka” diyorlar. Yani çok hoş güzel yavruladı ama bu yavru, bundan sonra doğurmayacağı için yani gelir getirmiyeceği için yani kısır, sonu bitiyor anlamında bir kelime kullanıyorlar. Burada da Allah’u Teala onu kullanıyor yani faiz ilk görünüşte sanki Yüz Lira verdim, On Lira aldım hah bereketli bir işlem gibi gözükse de sonu felakete giden, sonu kısırlığa giden, sonu ekonomik anlamda krize giden bir işlemdir buyuruyor Yüce Allah.
Bakara Suresi 2:277. Ayet “İnnellezine âmenû ve amilus sâlihâti ve ekâmus salâte ve âtevuz zekâte lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn”.
NOT: Servet hoca yukarıda ayet numarasını söyleyip, okumasa da, faiz ile ilgili bir hüküm olmasa da, Ayet numarasına söylediği için ben Ayeti yazdım.
Bakara Suresi 2:278. Ayet: “Yâ eyyühelledine âmenut tekullâhe vezerûmâ bekıye miner ribâ in kuntum mu’minin.”
Burada da bir şekilde faizli işleme girmiş iki kişi. Faizli bir sözleşme yapılmış, varsayalım ki On yıllık bir faizli işlem yapılmış; birisi diğerine On yıllık borç vermiş, işte her yıl %10 – %5 faiz alıyor, Beş yıl varsayalım ki ödenmiş almış, Allah’u Teala diyor ki;
“Yâ eyyühelledine âmenut tekullâhe vezerûmâ bekıye miner ribâ in kuntum mu’minin – Her kim ki böyle bir işleme girmişse geçmişi yani bundan sonra alacağını terketsin.” Faizin haram olduğunu da duydun, hemen o andan itibaren, bundan sonra alacağı olan faiz gelirlerini, faiz farkını silsin, vazgeçsin.
“vezerûmâ bekıye miner ribâ – faizden geri kalanı terk etsin!”
” in kuntum mu’minin – eğer mümin iseniz”.
Terketmezsek ne olur?
Bakara Suresi 2:279. Ayet: “Fe il lem tef’alû fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûlih, ve intubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn.”
“Fe il lem tef’alû fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûlih – Eğer terketmez iseniz, biliniz ki Allah ve Rasûlu ile harp halindesinizdir.”
Yani bu ibare Kur’an’ı Kerim’de hiçbir günah için kullanılmamıştır. Ne hırsızlık, ne zina, ne şu, ne bu hiçbir günah için böyle ağır, böyle şiddetli böyle tel’in edici bir ifade yoktur Kur’an’ı Kerim’de. Ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in konuya ilişkin hadislerinde de bu kadar ağır ifadeler vardır.
Dolayısıyla Allah (c.c.) ve Rasûlu ile harbe kalkışan ister bir kişi, ister bir şirket, ister bir topluluk olsun mutlaka kaybedecektir. O kesindir! Yani Allah’u Teala buyuruyor ki;
“Allah ve Rasûlu ile harb edecek kadar büyük bir günah altındasınızdır eğer bunu yaparsanız. İki, mutlaka kaybedeceksiniz!”
Ve son olarak Bakara Suresi 2:280 Ayet’i Kerime’de
Birine borç verdiniz. Bu borçlu, sıkıntı darlık içerisinde. Mesela bugün o var; Bugün bankalar “Yeniden Yapılandırma” dedikleri bir uygulama var. Yani bir kişi bankadan kredi alıyor, işte belli taksitlerle bu krediyi ödüyor. Herhangi bir sebeple işte işini kaybediyor, işletmesi zarar ediyor vesair bitakım nedenlerle taksitlerini ödeyemez hale geliyor. Bankaya başvuruyor, banka borcu yeniden yapılandırıyor. Yani ne demek? Vadeleri uzatıyor faizi artırıyor. İşte Allah’u Teala, bunu da burada kurala bağlıyor.
Borçlu: “Yarabbi ben birine borç verdim, bir yıl vadeyle vermiştim. Tamam faizsiz vermiştim, Allah rızası için vermiştim ama bir yıl oldu. Bir yıl doldu geldi ki, kusura bakma benim param yok, paranı ödeyemiyorum bana biraz daha süre ver” derse, den mi? Ben herhangi bir ilave yapmaksızın yine ona süre vereceğim. Allah’u Teala yine buyuruyor ki, “Eğer borçlu ,
Bakara Suresi 2:280. Ayet: “Ve in kâne zû usretin fe nezıratun ilâ meyserah, ve en tesaddekû hayrıl lekum in kuntum ta’lemûn”
“in kâne zû usretin fe nezıratun ilâ meyserah – eğer borçlu sıkıntı içerisinde, darlık içerisinde olduğu için borcunu ödeyemiyor ise, ödeme sıkıntısı çekiyor ise, evet ona süre vermek borcunuzdur, ona süre vermek zorundasınız.”
Hatta;
“ve en tesaddekû hayrıl lekum – Hatta hiç almamanız, yani tasaddukta bulunmanız alacağınızı daha hayırlıdır”
“in kuntum ta’lemûn – eğer bunu bir bilseniz.” buyuruyor Yüce Allah.
Evet, Kur’an’ı Kerim’deki faizle ilgili, doğrudan faizden bahseden Ayetler de bunlar. O Ayetlere şöyle tekrar bir hülasa ettiğimiz zaman;
Rum Suresi 30:39. Ayet’te Yüce Allah, faizli borç işlemi ile sadakayı birbiri ile ilintilendiriyor. Yani diyor ki; birisi birine Yüz Lira borç veriyor, Yüz Lira artı On Lira geri almak üzere ve geri alıyor buna faizli borç işlemi diyoruz. Bir diğeri de birisine Yüz Lira veriyor, al buyur harca! Buna, sadaka diyoruz. İşte Cenab-ı Allah bu ikisini mukayese ediyor. Diyor ki; birincisi faizli işlem haram, artmaz bununla mal artmaz. Ama ikincisini yapan kişi bol bol, kat kat malını artırmış olur.
İkinci olarak yine,
“Yemhakullâhur ribâ ve yurbis sadekât” (Bakara Suresi 2:276) yine ribâ ile sadakayı ilintilendiriyor Yüce Allah.
Bakara Suresi 2:275. Ayet‘te Alımsatım yani ticaret ile yani ticari faaliyet ile faizli işlemi ilişkilendirenlere atıfta bulunuyor. Yani müşrikler diyorlar ki, “faizcilikle alışveriş, mal alışverişi ticaret arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de ekonomik faaliyettir” diyorlar. Yüce Allah diyor, “Hayır, faizli işlem ekonomik bir faaliyet değildir!” Ya? Ticaret insanlığın hayrına olan ekonomik bir faaliyettir. Bunu Yüce Allah ifade ediyor. Ama bir şekilde, “Sakın ha karıştırmayın” veya “Sakın ha bu ikisini birbirine karıştıranların tuzağına düşmeyin” buyuruyor Yüce Allah.
Ve son Ayetlerde ise faizcilik ile yani faiz ile borç ilişkisini birbiri ile mukayese ediyor. Mesela,
Bakara Suresi 2:279. Ayet “Fe il lem tef’alû fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûlih, ve intubtum fe lekum ruûsu emvâlikum” Faiz ile borç verdiniz, faizli olarak borç verdiniz. Ha anladınız ki ben yanlış yapmışım; Tevbe ettiniz yaptığınız işlemden, ana paranızı alabilirsiniz! Vermiş olduğunuz ana parayı alabilirsiniz. Mesela burada enflasyon farkı meselesi gündeme geliyor.
Yani ben birine on yıllık on yıl sonra ödenmek üzere, borç verdim veya bir yıl sonra ödenmek üzere verdim ama adam bir yıl sonra ödemedi. İkinci sene sonra ödemedi, beş yıl sonra geldi, “Buyur Bin Liranı al!” Ben Bin Lira vermiştim, “Buyur Bin Liranı al.” Halbuki bir hesaplıyorum, yıllık enflasyon %10 diyelim, beş yıl sonra %50 benim param değer kaybetmiş. Adam diyor “Buyur Bin Liranı al.” Ben, “Arkadaş benim o günkü Bin Liramın değeri ne idiyse, bugün de onun değerindeki bir parayı bana vermelisin” diye onu icbar edebilirim. Bu benim Allah’u Teala’nın verdiği bana haktır.
“fe lekum ruûsu emvâlikum – ana malınızı alabilirsiniz”
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in de faizi yasaklayan, bu Ayetleri tefsir-şerh mahiyetinde çok sayıda hadisi şerifi var.
Mesela birisinde diyor ki, “Faiz; şirk, sihir, haksız yere adam öldürme, yetimmalı yemek, savaştan kaçma ve namuslu kadına iftira etme gibi mahvedici günahlardan birisidir” Yedi büyük günahdan birisidir.
“Faizi yiyene, yedirene, şahitlik ve katiplik edene Allah (c.c.) lanet eder”.
“Faiz ile zenginleşen kişinin sonu mutlaka fakirliktir”.
Dikkat edin mesela, şöyle bir gözünüzün önünden geçirin şeyleri, bizim eski parababalarını, zenginleri yani mesela benim hatırladığım, tabi bizim yaşımız çok genç onun için eskiyi hatırlamıyorum, mesela Çiller Döneminin A Takımını, Demirel Döneminin A Takımını daha sonra Mesut Döneminin A Takımını, nerde onlar? Şu anda hepsi Z Takımı oldular, sıfıra indiler. Eğer şimdikiler de faizcilik yapıyorsa, onlar da öyle olur.
Dolayısıyla Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki, “Faizcilikle zenginleştiğini sananın sonu mutlaka fakirliktir.” Niye? Çünkü bir balondur, balon gibi şişer o, bir iğne battığı zaman, pat diye sıfıra çıkar.
Bu bizde öyle olduğu gibi, dünyada da böyledir. Dikkat edin bir Yunanistan krizi çıktığı zaman, bir gazetede birisi, Mehmet Altan ile ilgili bir yazı yazmıştı. Mehmet Altan’dı değil mi o profesör olan? Mehmet Altan’dı. Adam diyor ki; “Yav Yunanistan’ın krizine üzülmedim ama şu Mehmet Altan’ın bütün argümanlarını elinden aldı, onu boşa çıkardı, ona çok üzüldüm.” Neden? Her TV programında her yazı yazdığında “Bir Yunanistan kadar olamadık, bir Yunanistan kadar olamadık. Yunanistan’ın bakın işte kişi başına Milli Geliri Yirmibin Dolar, Otuzbin Dolar oldu. Biz halen Yedibin Dolarlarda Sekizbin Dolarda seyrediyoruz! diyor idi. Adamın bütün argümanları, Avrupa Topluluğu ile ilgili argümanları elinden alınmış oldu. Ona çok üzüldüm” diye birisi bir yorum yazmıştı. Gerçekten de öyle, yani Yunanistan, Cennet gibi lanse ediliyordu, bir baktık Sıfır imiş. Niye? Hayali! İşte İrlanda, bakın geçen de bir TV’da bir program vardı. Güzel güzel villalar yapmışlar. Villalarda in-cin top oynuyor. Kimse alamamış, alanlar batmış. ve şimdi İtalya, Portekiz, İspanya vesair hepsi sallanıyor. Neden? Faizcilik, faizcilik, faizcilik!
Faiz, o azönceki deve örneğinde olduğu gibi insanları da kısırlaştırıyor. Çünkü faizle alışan, oturduğu yerde, yattığı yerde alışan insan artık çalışma kapasitesini, melekesini becerisini de kaybediyor. O refleksini kaybediyor.
Mesela yine birşey hatırlıyorum, bu 28 Şubat Dönemindeydi, Milliyet Gazetesi’nde Yavuz Donat, Ali Şen ile uzun bir röportaj yapmıştı. Ali Şen’i tanıyoruz değil mi? Gençler tanıyor muyuz? Ali Şen bir zaman meşhur Fenerbahçenin Başkanı, onunla röportaj yapmış. Yaklaşık Bir sayfa. Diyor ki; İşte bir yerinde soruyor:
Y.Donat: Efendim ne işle meşgulsunuz, ne iş yapıyorsunuz?
A.Şen: Valla hiç birşey hiçbir iş yapmıyorum. Yiyip-içip yatıyorum.
Y.Donat: Nasıl olur?
A.Şen: Daha önce Deri Fabrikalarım vardı. Ortaasya’dan ham deri getiriyordum. Burada işliyordum, bunları Avrupaya satıyordum. Binbeşyüz, ikibine yakın işçim vardı. Baktım ki kim bunlarla uğraşacak? Git-getir, işçiyle uğraş, onun sigortasıyla uğraş, dış pazarlamasıyla uğraş! Sattım Fabrikayı, yatırdım parayı bankaya, onun faizi ile yaşıyorum.
Bunu bizzat ben kendim okudum. O 28 Şubat döneminde, Milliyet Gazetesi’nde. Şimdi düşünün siz, bir Ali Şen gibi bir insan. Bir telefon ile dünyayı yerinden oynatacak bir insandı o zamanlar. Yani işbitirici bir insandı. Bu insanın Bir Lirası ile benim Bir Trilyonum mukayase edilemez. O insan Bir Lira ile benim Bir Trilyon ile yaptığımın kat kat fazla iş yapabilir. Yani böyle bir kabiliyetli bir insan, paraları yatırmış bankaya, banka da benim gibi şunun gibi yoksula, fakire-fukaraya bunu faizli kredi olarak vermiş. O insanlar dişiyle-tırnağıyla aman bişeyler yapıyım üretiyim de buraya bankaya veriyim de, banka da birazını kendine birazını Ali Şen’e aktarsın. Ali Şen’de o parayla yiyip-içip yatıyor. Yani bundan daha büyük bir kısırlık olmaz. Üretim yok. O insan halbuki Bin değil, İkibin, Onbin işçi çalıştırması lazım!
Dolayısıyla işte faiz, bu düşünün bu küçük bir örnek. Benim o zaman hatırladığım, o da açık açık gazete de yazdığı için söylüyorum. Yoksa daha niceleri böyle. Ve bu Avrupa da da böyle. Sonuçta böyle olduğu zaman, kabiliyetli olan, müteşebbislik ruhu taşıyan insanlar, dünyayı tanıyan insanlar, becerikli olan insanlar paraları bankaya yatırıp yattığı zaman, o paralar beceriksizlerin, garibanın cahilin, kıtkanaat geçinen-geçinemediği için bankadan faiz alan, faizli kredi alan insanların elinde, böyle kenarda köşede atıl halde duruyor. İşte faizin en büyük ekonomik etkilerinden birisi bu!
NOT: 39.00 dk. Faizin tanımını anlayabildiğim kadarıyla yazdım. emin değilim
Peki Faiz, Fıkıh’da nasıl tanımlanıyor? Fıkıh kitaplarımızda “Faiz, Huve el fâtlulul haali anili ribâi el meşruti fil akdi. ? Yani Sözleşmede, Ticari bir Sözleşmede şart koşulan karşılıksız fazlalık” şeklinde tanımlanıyor. Bu tabi çok, Fıkıh’daki gerçekten çok kapsamlı, biraz anlaşılması zor ama çok önemli bir tarif. Biz bunu bugüne nasıl uyarlarız bugün kü ifadeyli? Faiz, borçtan elde edilen gelirdir. Yani birisi diğerine bir borç veriyor, o verdiği borcun anaparasını geri alıyor artı bir de miktar fark alıyor. İşte bu fark, borç işleminden elde edilen gelirdir, ve bu da faizdir.
Bunu şöyle bir şema ile şöyle faizi anlatmaya çalıştım.
40.00dk. Ekrandaki Şema’dan anlatılıyor.
Faizle borç veren birisi, bakın böyle havalı havalı oturuyor orada. Yanında da Yüz kg’lık prinç deyin ona, buğday deyin ne derseniz deyin bir malı var. Karşı tarafda bir Çiftçi, tarlayı sürüyor ama bahar gelmiş tarlayı ekecek, tohumu yok. Bundan borç istiyor. Bu Yüz kiloyu siz buna buğday deyin, buğdayı gönderdi yani çiftçiye verdi. Faizli olarak verdi. Çiftçi aldı bunu tarlasını ekti. Güz geldi hasatını yaptı. Borcunu geri verecek bir de faizini geri verecek. İşte çiftçi Yüz Kilo artı On Kilo geri gönderdi. İşte Yüz Kilo neydi, onun aslıydı, On Kilo da onun yavrusu. Yani faizi oldu. İşte az önce tarif ettik ya, Yüz Kilo asıl borcun karşılığı, On Kilogramda karşılığı olmayan fazlalık yani bunun karşılığı yok. Asıl zaten Yüz Kiloydu, Yüz Kilo geri geldi. Aynı malı demiştik, çünkü aynı malı verdi, geri aldı. Bir karşılığı yok bu On Kilo’nun. İşte buna faiz diyoruz.
İkincisi, biz bunu biraz daha paraya dönderelim. Şurada bir faizli banka, burada da bir ayağına borç prangası takılmış, sıkıntı içerisindeki bir insan. Faizli Bankanın kasasında para bol Allah’a şükür. Kaç bin doları varmış, herbirini biner dolardan kabul edersek, Altı deste, Altıbin Dolar var orada. Bu kişi bankaya müracaat ediyor, bana kredi lazım diyor. Ve bu Altıbin Doları banka, bu kişiye verdi. Kişi aldı çalıştırdı, belli vadesi geldi, geriye parayı Altıbin Dolar artı İkibin Dolar geri gönderdi. İşte Altıbin Dolar paranın aslı, İkibin Dolar da farkı. İşte bu İkibin dolar, bu paranın faizi. Neden söylüyoruz? Azönceki tanıma dönersek, gerek Fıkıh’daki tanım; karşılığı olmayan fazlalık. Yani şunu verdim, biray sonra bunu ve yanında şunu aldım yani aynı şeyi, artı biraz fazlasıyla geri aldım. İşte şu, bu bunun karşılığı ama şunun karşılığı yok ortada. Dolayısıyla buna karşılıksız fazlalık veya biz bugünkü tanıma modern tanıma, borç verdim, bir şişe su borç verdim daha sonra birşişeyi geri aldım, artı bir şişe daha faiz aldım. Borcu gelir amaçlı amaçlı değerlendirmiş oldum. Borçtan gelir elde ettim. İşte buna, borçtan elde edilen gelire faiz diyoruz.
Peki Ticaretin faizden farkı ne? Ona da bakalım, Özkan bey o şemayı da alalım.
43.40 dk. Ekranda şema ile anlatılıyor.
Yani buna faiz de deriz, karşılığı olmayan, peki karşılığı olan-olmayanı biz nerden ayıracağız? Yani ticaret ile bu faizin farkı ne faizli işlemin. İşte şimdi ona çok kısaca bir örnekle bakalım; şurada bir vatandaş, artık Malezya vatandaşımı, Endonazya Vatandaşı mı veya Tayland Vatandaşı mı çünkü bir gondolla, denizin üzerinde meyve-sebze satıyor. Şurada da bir keyfi yerinde bir vatandaş. Bu geliyor, burdan birşeyler satınalmaya geldi. Parasını çıkarttı, parayı verdi, karşılığında bir sepet muz aldı. Bir tabak, bir sepet muz aldı. Şimdi ne verdi? Para verdi. Karşılığında ne aldı? Muz aldı. Yani başka birşey aldı. Dolayısıyla bu bir alışveriş. Altına bakın “Bey’a, yani alışveriş, bir malı başka bir mal ile değiştirmektir”. İşte bu ticarettir. Malı verip aynısını ve farklısını geri alırsa buna faiz deniyor. Bir malı verip başka bir malı aldığı zaman buna Ticaret, Bey’a – alımsatım adını veriyoruz. Peki burada karşılıksız fazlalık var mı? Yok! Neden yok? Çünkü para ile muz aynı şey değil ki, diyesin ki şu kadar para, işte muzun şu kadar fazlası karşılıksız demek mümkün değil. Kardeşim benim muzum Onbin Lira, kimisi der ki Yüzbin Lira veya adam derki, benim param şuradaki Bir Liram onkilo muz karşılığındadır. Canın isterse verme, verirsen buyur al parayı ver muzumu. Ha vermiyor, verme o zaman. Gider başkasından alırım. Veya sen git başkasından al. Yani farklı mallar birbirleriyle değiştirildiği zaman buna Ticaret denir, buna borç denmez. Dolayısıyla farklı mallar değişirken, efendim şunun karşılığı şurası idi, ha şurasıda da bunun karşılığı değil de fazlası demek mümkün değil. Bu farklı mal, şu farklı mal. Demekki bunun değeri bu. İşte ticaret ile faizin farkı bu.
Gelelim şimdi asıl, neden bütün bunları anlattık? Daru’l Harb’de Faiz’e giriş yapmak için. Ama dersimizin de yarısı geçti hemen hemen.
İşte faiz haram. Kısaca faizin haramlığı konusunda, herhangi bir İslam Alimleri arasında bir ihtilaf bir ayrılık yok. Fakat bu faizin haramlığı faizin yasaklığı, islamın hakim olduğu islam ülkesinde yani Daru’l İslam’da mı sadece geçerlidir? Yoksa ister Daru’l İslam’da olsun ister islam dışı ülkelerde yani Daru’l Harb’de olsun yine bu hüküm oralarda da geçerli midir?
Veya şöyle söyleyelim; Daru’l İslam’da yaşayan bir müslüman ile o Daru’l İslam’da yaşayan başka bir müslüman arasında faiz haramdır. Tamam bitti ittifak var. Fakat burada yaşayan gayrimüslim ile bir müslüman faiz sözleşmesi yapabilir mi? Bu gayrimüslim, oranın vatandaşı olabilir veya oraya dışardan izinli veya izinsiz girmiş olabilir. Yani girmiş ise hüküm değişir mi?
Veya burada yaşayan bir müslüman, Daru’l Harb denen islamdışı bir ülkeye giderse, orada ki bir harbi ile yani o ülke vatandaşı bir gayrimüslimle faizli sözleşme yapabilir mi?
Veya orada Daru’l Harb’de adam müslüman olmuş ve orada yaşıyor. Gelmemiş islam ülkesine göçmemiş. Orada yaşayan bir müslüman ile Daru’l İslam ülkesindeki bir müslüman oraya gittiği zaman, orada faizli bir sözleşme yapabilir mi?
Veya iki müslüman, Daru’l İslam vatandaşı iki müslüman kalktı gittiler Daru’l Harbe, orada kendi aralarında faizli işlem yapabilir mi?
Veya bir diğer nokta, birisi Daru’l İslam’da, birisi Daru’l Harb’de iki kişi, ikisinin de tam sınırda olduğunu varsayın, faizli işlem yapabilirler mi?
Veya hadi bugüne gelelim. Bugün çok basit örneği, internet üzerine girdin, sen Daru’l İslam’dasın Almanya’daki bir banka ile orada bir banka veya oradaki bir kişi ile faizli borç verip alabilir misin?
İşte bütün bunlar Daru’l Harb Daru’l İslam, Daru’l Harb’de faiz Daru’l İslam’da caiz midir faiz meselesi? Bütün bu konularda gündeme geliyor. Ve bugün, bugün demeyim de tarihten beri bu konu tartışılıyor.
Mesela Avrupa’daki, işte az önce bahsettiğim o müslümanların, o Türklerin en büyük argümanları diyelim bize karşı ileri sürdükleri, “efendim hocalarımız bize dediler ki, Daru’l Harb’de faiz caiz’dir. Ve biz de buna dayanarak aldık” ve gerçekten bunu diyen kendisine, kendisini hoca diye lanse edenler var.
Hatta mesela, geçenlerde yaklaşık biray önce belki daha fazla oldu. Flaş TV’de o akşamları sohbet yapan bir hoca vardı. Ona bir soru soruldu; “efendim Avrupa dan birisi soruyor ki, işte efendim burada bazıları var. Daru’l Harb’de burası Daru’l Harb’dir. Daru’l Harb’de faizle bankalara para yatırılabilir diyorlar, ne dersiniz?” O da hemen özetle, “İşte bu Yusuf hazretlerine göre Daru’l Harb’de faiz caiz değildir. İmam Muhammed ve Hanefi Mezhebinin şu şu şu imamına göre Daru’l Harb’de faiz caizdir. Kardeşlerimiz oradaki müslüman kardeşlerimiz, bu imamlardan hangisine inanırlarsa, onun yolunu takip etsinler ve ona göre amel etsinler.” diyor. Yani Kur’an’a-Sünnet’e bakmalarına gerek yok, hangi din, din o imamların birinin dini Allah selamet versin diyelim bunu söyleyen kişiye.
Şimdi bu açıdan bizim klasik mezheplerimize baktığımız zaman, bir kısım mezhepler, faizin kapsamını çok geniş tutuyorlar faiz yasağı kapsamını. Yani genişten kastım şu diyorlar ki; “Faizin ülkesi bölgesi falanı filanı yoktur. Faiz ister İslam ülkesinde ister Harb ülkesinde ister nerede olursa olsun, dünyanın her yerinde faiz haramdır ve herkes arasında, ne kişi ne bölge faizin yasaklığına etki etmez.” Kısaca bunu söylüyor faiz yasağını geniş tutanlar. Bu açıdan baktığımız zaman kimler bunu söylüyor? Bir, Şafii Mezhebi. Şafii Mezhebi, hiç şeysiz bütün dünyada bütün insanlar arasında faiz haramdır diyor. Zahiri Mezhebi aynı, Zeydii? Mezhebinin büyük çoğunluğu ve Malikilerin büyük çoğunluğu ile Hanbelilerden bir kısmı bunu söylüyor.
Yani bunlar Şafii, Zahiri, Zeydi, Malikilerin çoğunluğu ve Hanbelilerin çoğunluğuna göre, ister Daru’l Harb ister Daru’l İslam olsun, ister müslüman ile müslüman, ister müslüman ile gayrimüslüm kim arasında olursa olsun faiz haramdır.
Faiz yasağı kapsamını dar tutanlara gelince; Bunlar da başta Hanefi Mezhebinin alimleri Ebu Yusuf hariç. Yani malum Ebu Hanefinin iki tane önemli talebesi var. Birisi Ebu Yusuf biri İmam Muhammed. Ebu Yusuf Şafiilerle aynı grupta yer alıyor, asla diyor dünyanın her yerinde faiz haramdır. İmam Muhammed ve ondan sonra gelen bir kısım, çoğunluk diyelim Hanefi Fakihi’leri diyorlar ki; “Daru’l Harb’de müslüman ile harb arasında faiz sözleşmesi yapılabilir.
Bunun dışında Caferi Şia Fukaha’sı hemen tümüyle aynı kanaatte caizdir diyorlar. Ve az sayıdaki Hanbeli ve Maliki Fakihi de bunların görüşündeler.
Şimdi kısaca bunlara bir bakalım. Şafii Mezhebine baktığımız zaman, özetle; “Dünyanın her yerinde faiz haramdır” Bu konuda önemli bir Şafii Alimi Zamahşeri var malum Müfessir, bu diyor ki; “Aslında, Şafiiler ile Hanefilerin bu konudaki görüş ayrılıkların temeli şuna dayalı diyor; Kafirler gayrimüslimler İslam’ın inanç ibadet ve muamelat ile ilgili hükümlerine muhatap mıdırlar değil midirler sorusuna dayanır bu ayrılıığın temeli” diyor. Şafii Fukahasına göre yine Zamahşeri diyor; “Hanefiler gayrimüslimleri islamın yalnızca usulü yani inanç esasları, yani önce bir inansın diyor, önce inansın ondan sonra diğer muamelat konularını ondan bekleriz.” Şafiiler ise hem inanç hem de bütün uygulamaları ile muhatap görüyorlar. Yani Şafiilere göre diyor ki; “Kardeşim insan mısın sen, insansın. Benim dinimin bütün emirleri ile muhatap görürüm ben seni. Kusura bakma ben gayrimüslimim diye içki içemezsin, ben gayrimüslimim diye efendim şunu şunu yapamazsın, faizcilik yapamazsın.” Hanefiler diyor ki; “Önce sen müslüman mısın değil misin, önce ona bakarım. Yani önce inançla seni muhatap görürüm. Önce inan, sonra diğerleriyle muhatap görürüm.” Dolayısıyla fikir ayrılığın temeli buna dayalı diyor Zamahşeri.
Peki Şafiiler neye dayanarak diyorlar ki; “Faiz her yerde haramdır” Bakın delilleri çok kısaca ekrandaki şemada sıraladık. Diyorlar ki;
Faizin haram olduğunu bildiren, işte az önceki okuduğumuz çok sayıdaki Ayet-i Kerime var, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hadisi şerifleri var. Dolayısıyla bu Ayetler ve hadisler çok açık olarak hiçbir istisna da bulunmaksızın faizin herkes arasında, heryerde yasak olduğunu ifade ediyor. İkincisi; Faiz fasit bir akitdir. Yani sakat bir akitdir. Dolayısıyla böyle bir akitle böyle bir sözleşme ile elde edilen mal-gelir de caiz değildir. Helal değildir.
Şimdi Hanefiler bir hadise dayanıyorlar. Biraz sonra bakacağız ona. Şafiiler diyorlar ki, bu hadis bir defa sahih değildir. Varsayalım ki sahih, bu “Mürsel”dir. Bu Hadis usulünde bir kavramdır. Mürseldir yani, senedi, şeyle nasıl diyelim, zincir halkaları ile tam bir zincir halkaları ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e tam ulaşmıyor kopukluk var. Bize göre diyorlar Şafiiler, varsayalım ki, sahih değil de sahih olduğunu varsaysak bile Mürsel’dir. Mürsel hadis bize göre değil olmaz diyorlar. Ayrıca bu Hadisi hadi sizin dediğiniz gibi sahih kabul edelim, hadi delil kabul edelim. Bu hadis sizin anladığınız gibi değil, aslında şöyle anlar.
Hadisin metni şu: “Lâ ribâ beynel muslimin ve’l harbiyyi fi dar’il harbi” hadisin metni bu! Hanifiler şöyle okuyor; “Daru’l harb’de müslüman ile harbi arasında faiz cereyan etmez yani faizli sözleşme yapılabilir ve faiz hükmü tahakkuk etmez.” Onlar diyor ki, öyle okumayın! Ya nasıl? Kur’an’ı Kerim’de Hac ile ilgili, Hac’daki uygulamalarla ilgili Hac’da küfür yoktur, işte günah yoktur, “fe lâ rafesa ve lâ fusuka ve lâ cidala fil Hac” Ayetini diyor, nasıl okuyorsunuz? “Hac’da küfür etmeyiniz” diye anlıyorsunuz değil mi? Bunu da aynı şekilde anlamak zorundayız.
Lâ ribâ beynel muslim vel harbiyye fi dari’l Harb – Daru’l Harb’de müslüman ile gayrimüslim arasında faizcilik yapılamaz” şeklinde anlamalıyız diyorlar Şafiiler. Evet Şafii Mezhebinin delilleri bunlar.
Zahiriler de hemen hemen aynı görüş ifade ediyorlar. Zeydiye Mezhebi de hemen hemen aynı görüşte. Maliki Mezhebinin yani şu anda baştan itibaren faize, Daru’l Harb veya Daru’l İslam ayırımı yapmaksızın olumsuz yaklaşanlara bakıyoruz. İşte başta Şafii dedik, Zahiri dedik, Zeydi dedik tümden haram sayanlar. Malikiler de bir kısım az sayıda da olsa bir kısım Fakih caizdir diyor ama çoğunluk “Olmaz” diyorlar. Şimdi onlara bakıyoruz. Diyorlar ki; “Faiz hakkındaki Ayetlerin zahiri anlamları, bunun olmayacağını gösteriyor”.
İkincisi, “Daru’l İslam’da sahih olmayan birşey nasıl olur Daru’l Harb’de sahih olur, öyle şey olur mu?” diyorlar.
Üçüncüsü, “Kafirler de müslümanlar gibi islamın sadece inanç, itikadi konuları değil “Fururi – Muamalet” hükümleri ile muhataptır”. Aynen az önceki tartışmada olduğu gibi.
Dördüncüsü, İslam da harbiinin dini yani savaşçının diyelim malına ancak savaş esnasında el konulabilir ve o zaman caiz olur. Evet ganimet, onun dışında olmaz.
Beşincisi, Faizin bizzat kendisi insanlara zararlı bir eylemdir. Azönce kıtlık, fesat vesair ekonomik kriz dedik ya, yani bunu harbi de yapsa müslüman da yapsa sonuçta bunun olumsuz etkisi insanlara dokunacaktır. Onun için bizzat kendisi zehirli kendisi mefsedet olan eylemdir. Onun için caiz olmaz diyorlar Malikiler. Ancak az önce ifade ettiğim gibi, Malikilerden mesela İbnî Rüşd, ya çok tuhaf Enes hocam ben burda şüphelendim yani İbni Rüşd’ün “İbnî Rüşd El Ceddi” Kitabı’nda, yani bunu bir Maliki ki Maliki Alimi, o kitabın O’na ait olması bana çok tuhaf geldi. Sanki bin Hanefi Alimi yazmış. Hanefilerin bütün görüşleri aynen orda var. Ya oraya aktarılmış çok tuhaf İbni Rüşd El Ced, İbni Rüşd’ün Dedesi ve yine İbni Rüşd bildiğimiz İbni Rüşd, bunlar diyorlar ki; “Efendim Daru’l Harb’de faiz caizdir. Kendisi Maliki, Malikilerin önde gelen Alimleridir ve delilleri de ilerde detaylı üzerinde duracağız. Abbas’ın Aziz ete Abbas ?, Mekke’de müslüman olduğu halde faizcilik yapmıştır” diyorlar.
Gelelim faiz yasağı kapsamını dar tutanlar. Yani faizi sadece İslam ülkesi ile sınırlayanlar. İslam ülkesi dışına çıktığınız an faiz yasağı geçersizdir bir anlamda bunu diyenlere geldiğimiz zaman, bunların başında Hanefi Alimleri geliyor. Hanifilerden tekrar edelim, Ebu Yusuf asla buna katılmıyor. Ebu Yusuf, Şafiilerle beraber bu konuda. “Faizin ülkesi, yeri, sınırı, kişisi yoktur heryerde haramdır” diyor.
Hanefi Mezhebinin delilleri. Hanefi Mezhebi özetle diyor ki; “Caizdir, Daru’l Harb’de müslümanla harbi faiz sözleşmesi yapabilir”. Peki delilleriniz neler?
Bir, diyorlar ki; Hz.Peygamber (s.a.v) bir koyunlar karşılığında, biraz sonra detaylı bakacağız, koyun karşılığında “Rükana” isimli bir müşrikle güreş tutmuştur.
İkincisi, Hz.Ebu Bekir (r.a.) yine bir müşrikle bahse girmiştir.
Bir diğeri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Benî Nadir’i sürgün ederken onlara, “indirim yapın, peşin tahsil edin” diye buyurmuştur.
Bir diğer delilleri, Hz. Abbas (r.a.) müslüman olduğu halde Mekke’de faizcilik yapmıştır.
Ve son olarak da, işte az önce ifade ettiğimiz hadisi delil olarak ileri sürüyorlar.
Şimdi bunlara biraz detaylı bakalım. Diyorlar ki; İbni Rûküna adlı bir müşrik Mekke döneminde, o güne kadar kendisini kimsenin yenemediğini iddia ediyor, pehlivanlık taslıyor ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e de “hadi erkeksen gel seninle güreş tutalım” diyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “olur, ne karşılığında”? “Koyunların karşılığında” diyor. Bir sefer tutuyor, Peygamberimiz (s.a.v.) sırtını yere yatırıyor onun. İkinci kez sırtını yere getiriyor. Üçüncü kez sırtını yere getiriyor. Diyor ki, “Bu iş de bir iş var. Beni şimdiye kadar, benim sırtımı yere getiren kimse olmadı. Sen yendin, bu iş de bir tuhaflık var.” kabul ediyor yani ve koyunlarını da veriyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e. Peygamberimiz koyunlarını alıyor, alıyor daha sonra geri veriyor. Asıl önemli olan Hanefilere göre alması. Alıp geri vermesi önemli değil. Aldı kabul etti. Kabul ettiğine göre, bir müşrik ile mubahaseye girip güreş tutup, yani normalde gayrimeşru yolla, gayrimeşru bir akit ile müşriğin mallarını almak müslümana caizdir, sonucunu çıkarıyorlar. Peygamberimiz (s.a.v.) alıyor, ha tamam geri vermiştir, o ayrı, o onun insanlığı, ama almıştır. Delillerin birisi bu.
Bir diğeri, Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in bahse girmesi; Malum Mekkeliler müşrik, putperest çoğunluk diyelim. Müslümanlar Ehl-i Kitap. Dışarı çıkıyoruz Persler yani bugünkü İranlılar o zamanki ataları müşrikler. Rumlar ise Bizans ise Hristiyan. Persler ile İranlılar ile Rumlar savaşıyorlar Mekke dönemindeyken, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hicretinden yaklaşık 1,5-2 yıl önce savaşıyorlar. Ve Persler İranlılar, Rumları yeniyorlar. Bunun üzerine Mekkeli müşrikler çok seviniyorlar. Niye? Bizim putperest kardeşlerimiz, ehl-i kitap Rumları yendiler diye. Müslümanlar da, ehl-i kitap oldukları için hristiyanlara biraz üzülüyorlar; ya bizim ehl-i kitap, her nekadar bize yakın olanlar bu putperest olanlara yenildiler diye üzülüyorlar. Fakat,
“Elif lâm mim. Ğulibetir rûm” (Rûm Suresi 30:1-2.) nazil oluyor. Orada diyor ki; “Rumlar yenildi ama kısa süre içerisinde, bir kaç sene içerisinde Rumlar tekrar galip geleceklerdir” Ayet geliyor Sure. Bunun üzerine müslümanlar sevinmeye başlıyorlar. Bunu gören bir müşrik, kimmiş müşrik efendi? Ubey Bin Halef, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile bahse giriyor. “Hadi diyor, sizin Kur’anınız sizin Muhammed’in getirdiği Kur’an eğer doğru ise, hadi bahse girelim” diyor. Hz. Ebu Bekir (r.a.)’da bununla bahse giriyor. Gelip Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e haber veriyor, “Ya Rasûllallah, ben böyle böyle bu Ayeti duydum, bu Sureyi duydum, işte filan müşrikle böyle bir bahse girdim”. Peygamberimiz (s.a.v.) diyor ki; “Malın miktarını artır, ha süreyi kısalt mı uzalt mı? Hah uzat, malın da miktarını artır” diyor. Yani Peygamberimiz (s.a.v.) de kesin emin aynı durumdan sonuçtan ve dolayısıyla süreyi uzatıyor, malın miktarını artırıyor. Hicretin 2. Yılında Bedir Savaşı olduğu sırada, o esnada Bizans ile Roma’da savaşıyorlar ve Roma Bizans’ı yeniyor. Bunun üzerine deniyor ki, Ebu Bekir (r.a.)
01.07.37 dk. Roma Bizansı yeniyor dedi ama sonra düzeltti. ben herikisini de yazdım.
Ha Rumlar Persler’i yeniyorlar İranlıları yeniyorlar. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.) hani bahsi kazanmış oluyor ve o müşriğin mallarını alıyor ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki, “O malları tasadduk et” ve tasadduk ediyor. Şimdi Hanefiler diyor ki, ne oldu? Bahis ya da bahis olayı kökünden Fıkıha aykırı, “e ama bir müşrikin malını almak için bir bahis varsa işin içinde ve bu da garanti ise o malı alacağın ki öyleydi. Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından da desteklenmişti. Dolayısıyla bir müşrikin malını bir bahis ile almanın caiz olduğu ortaya çıkıyor. Bu da Bahis veya Faiz Sözleşmesi farketmez müşrikin yani harbinin malını almanın cevazına delil olur” diyorlar.
Bir diğer delilleri, “Da ve tâa ceddel ?- indirim yap peşin tahsil et” kuralı var Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in ifadesi bunlar. Bununla da şu kasdediliyor; Beni Nadir işte Bedir Savaşı’ndan sonra değil mi? Beni Nadir yahudilerini dışarıya sürgün ediliyorlar. Beni Nadir yahudileri, daha doğrusu şöyle söyleyelim; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiği zaman, oradaki bütün Kabileler ile bir anlaşma yapıyorlar. Ve bu anlaşmada her kabile kendisine göre belli bir takım haklar, yetkiler, görevler, sorumluluklar belirleniyor Anayasa “Medine Vesikası” deniyor buna “Medine Anayasası”. Beni Nadir yahudileri bu Anayasa’da belirlenen sorumluluğu ihlal ediyorlar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunları sürgün ediyor Medine’den. Evet Hendek Savaşı sonrası sürgün ediyor. İhanet ediyorlar. Sürgün ederken diyorlar ki; “Ya Muhammed, tamam hadi gidelim de ama bizim buradaki milletlerden, insanlardan alacaklarımız var.” Yahudinin de genelde faizle borç veriyorlar malum, alacaklarımız var. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de diyor ki; “Alacaklarınıza indirim yapın, peşin tahsil edin çıkın gidin”. Onlar da varsayalım ki, Bir Milyar ise alacağı Yediyüz’e iniyor, adam da peşin ödüyor. Şimdi hani TOKİ’nin kredilerinde var ya, “Erken öde yüzde şu kadar indirim” gibi erken ödüyorlar ve paraları alıp gidiyorlar. Şimdi Hanefiler diyor ki, “Zamanı gelmiş bir borcu, bir borca ilave yaparak vermekle, süre vermekle yani süre verip, borca ilave yapmakla yani faiz uygulamakla, zamanı gelmemiş bir borçtan indirip yapıp peşin tahsil etmek aynı şeydir. Yani her ikisi de süreden, süreye değer biçme, zamana değer biçme olayıdır. Dolayısıyla zamana değer biçerek miktarı artırmakla, zamana değer biçip miktarı azaltmak arasında fark yoktur. Her ikisi de faizdir. E o halde buna, peki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buna caizdir demiş yani uygulamış. Çünkü yahudilerin mallarıydı, çünkü yahudilerden alınıyordu. Dolayısıyla bu da caizdir. Bu da bizim harbi ile müslüman arasında faizciliğin yapılabileceğini gösteren bir delildir” diyorlar.
Bir diğer delilleri, diyorlar ki, “Hz. Abbas (r.a.), malum Peygamberimiz (s.a.v.)’in amcasıydı. Mekke’de müslüman idi. Ne zaman Abbas Medine’ye hicret etti? Medineye göçtü? Mekke Fethinden sonra. Diyorlar ki, Mekke’nin fethinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Veda Haccı’nda faiz ile ilgili olarak “işte faizi kaldırıyorum, kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım faiz de Amcam oğlu Abbas’ın faizidir.” dediğine göre demek ki Abbas (r.a.) o güne kadar faizcilik yapıyor. E peki Abbas (r.a.) ne zaman müslüman oldu? Medine dönemindeyken yani Mekke’nin fethinden önce müslümandı. Ne zaman müslüman olmuştu? İki görüş var. Bir, Bedir Savaşı esnasında müslümandı. Yani Hicretin 2. yılından itibaren müslümandı. E nerden anlıyoruz? Deniyor ki, “Bedir Savaşı’nda Abbas esir düşüyor müslümanların eline. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in huzuruna getiriyolar. Abbas diyor ki; “Aslında ben buraya gönülsüz olarak geldim, zorladılar beni” ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de onu salıveriyor. Bu durum gösteriyor ki, Abbas müslümandı” diyorlar.
01.12.00 Dk. Anlatılan Hadislerin kaynağını bilmiyorum.
Bir diğer görüş de, “Abbas Taif seferi sırasında müslümandı”. O da şöyle oluyor. Taif Seferi sırasında, Haccac Bin Allat denen bir zat var. Müslümanlar Taif’i kuşatmışlar, Taif’i fethetmişler, ganimetler toplanmış. Haccac Bin Allat Peygamberimiz (s.a.v.)’den izin istiyor diyor ki, ha orada müslüman oluyor, kendisi müslüman oluyor. Fakat Mekke’deki müşriklerden epey alacağı varmış. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e diyor ki, “Ya Rasulallah bana müsaade et, ben Mekke’ye gidip oradaki müşriklerden alacaklarım var. Onları önce bir toplayım tahsil ediyim, eğer onlar benim müslüman olduğumu duyarlarsa, benim o paralarımı vermezler. Fakat ya Rasulallah bana da müsaade et, bir de yalan söyleyim” diyor. Ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) müsaade ediyor. Koşarak geliyor Mekke’ye. Her tarafa ilanlarda bulunuyor, atıyla, devesiyle koşuyor mahalle aralarında diyor ki, “Duyduk duymadık demeyin, Taifliler Muhammed’i yendiler”. Çünkü onlar onu henüz müslüman değil biliyorlar. “Taifliler Muhammedi yendiler. Şu anda Muhammed’in ganimetlerini paylaşıyorlar. Ben de buraya geldim ki, paralarımı toplayım da biraz para alıyım da, gidip oradan ganimetlerden alıyım. Dolayısıyla paralarımı verin” diyor. Alacaklarından paralarını tahsil ediyor. Bunu gören Abbas, Peygamberimizin Amcası Abbas (r.a.), ço üzülüyor yaklaşıp yanına diyor ki, “yav gerçekten öyle mi?” diyor. Diyor ki, “sus. işte filan yere git gece vakti filan yere gel, orada gerçeği sana söyleyim.” diyor. Neyse anlaştıkları yere, anlaştıkları saatte buluşuyorlar, diyor ki “Dediğimin tam tersi. Amcanın oğlu Taif’i yendi. Şu anda ganimetleri paylaştırıyor ve ben de müslüman oldum. Fakat bu Mekkeliler duyarlarsa benim müslüman olduğumu benim paralarımı vermezler. Onun için böyle şey söyledim. Ben döndükten iki gün sonra sen bunu ilan et” diyor. Ve paraları alıyor tekrar dönüyor. İki gün sonra Abbas (r.a.) güzel elbiselerini giyiyor, böyle bayramlık elbiselerini giyip çıkıyor meydana “Müjde diyor. Amcamın oğlu Taif’i yenmiştir. Kuşatmıştır yenmiştir” diyor.
Deniyor ki, “Demek ki, Abbas en azından bu Haccac Bin Allat’ın bu geldiğinde bunu dediğinde üzüldüğünde müslümandı. Ve dolayısıyla iki gün sonra bayram ettiğine göre müslümandı. E ama o anda da faizcilik yapıyordu. E o halde Daru’l Harb ki Mekke de Daru’l Harb’di. Daru’l Harb’de faizcilik yapmak, bizzat Peygamberin Amcasının örneği üzerinden ki, Peygamberimiz (s.a.v.)’in mutlaka bundan haberi vardı, caizdir.” diyorlar.
Ve bir diğer delilleri son olarak, işte az önceki ifade ettiğimiz hadis, diyorlar ki, “Şöyle bir hadis vardır. “Lâ ribâ beynel muslimine ve beyni ehl-i dari harbi fi dari’l harb – müslümanlarla Daru’l Harb ehl-i vatandaşı arasında Daru’l Harb’de faiz sözkonusu değildir” bu şekilde okuyorlar, ” Faiz olmaz, faiz cereyan etmez diye bir hadis vardır” diyorlar ve bu hadise, bu hadisi temel bir gerekçe olarak kabul edip, Daru’l Harb’de faizin caiz olduğunu ileri sürüyorlar ise de bu hadis ne derece hadistir bunu Abdurrahman hocamıza sözü verelim, bu hadisin senetlerine baktı, araştırdı. Ondan dinleyelim bu hadisin sıhhat derecesini.
Abdurrahman Bey: Teşekkürler hocam. Bu hadis Hanifi kaynaklarında genelde Fıkıh kitaplarında ve belirttiğiniz şekilde geçiyor. “Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi dari’l harb” ve anlam olarak da “Daru’l Harb’de müslüman ile harbi arasında faiz olmaz” şeklinde geçiyor. Ancak bu bir hadis midir, doğrusu ikincisi delil olacak bir hadis midir? Ve Hadis Alimlerinin bu rivayet ile ilgili görüşleri nelerdir diye baktığımız zaman, bu rivayetin Hadis Kitaplarının hiçbirinde olmadığını görüyoruz. Örneğin, ne sahih kitaplarda ne Sünen kitaplarında ne Musallet ? ne Camiilerde hiçbirinde bu rivayete rastlamıyoruz.
En eski rastladığımız eser Şafii’nin “Ümm” isimli kitabında, burada da şöyle naklediliyor. “An mekulun an Rasulullah (s.a.v.) en hugalellah lâ ribâ beynel ehli’l harbi ve rihale” buraya kadar geçiyor ve olarak geçiyor. ve devamı da “Ve kale Ebu Yusuf ve ehlil islam” diye. Yani bu rivayet ilk defa Şafii’de geçiyor ve bu şekilde geçiyor sadece ehlil harb’e kadar ve “Ehlül İslam” manası, yani “Ehli harb arasında faiz yoktur” şeklinde geçiyor ve Ebu Yusuf’un sözü olarak da Ehli islam ifadesi ek var. Ancak rivayet ile İmam Şafii ve konuyla ilgili görüşünü belirttikten sonra, bunun “Li sabitin fe lâ butçitin fi.. 01.18.35 dk. anlayamadım “Yani bu sabit değildir Senet olarak da sabit değildir ve bu konuda delil olmaz” diyerek bu rivayetle ilgili görüşünü söylüyor.
İkinci olarak ise yine bu rivayet İbn’ül-Münzir‘in “El Esat fin Sünen vel cibal” ? isimli kitabında geçiyor yani en eski tarih olarak, tarihi 309 diye.. yine burda da “An mekulun an Rasulullah (s.a.v.) en fukali la beynil harb – ehli harb arasında faiz yoktur”.
Sn. S.Bayındır: Daru’l Harb vatandaşları kendi aralarında faiz yoktur yani.
Abdurrahman bey: Evet bu şekilde geçiyor. Üçüncü olarak da yine burada da İbn’ül Münzir konuyla ilgili işte, “Ez Zayii’nin, Şafii’nin, Ahmed bin Hanbeli’n işte Daru’l Harb’de de faizin haram olduğuna ilişkin görüşlerini naklettikten sonra, bu rivayetin delil olamıyacağını söyleyerek yine, İmam Şafii’nin biraz önce naklettiğimiz “İşte bu sabit değildir senet olarak ve delil olmaz” görüşünü söylüyor yani kendi görüşleri böyle. Bunu aldığını söylüyor.
Üçüncü olarak ise, Bin Hakî’nin “Marifet üstüne vel asar” isimli eserinde olduğunu söylüyor. Yani 450’lerden sonra. Bin Hakî de aynı şekilde rivayeti şöyle naklediyor. “Lâ rubâ beyne ehli’l harb” ? sonrasında da “Ummuhu kale veh ül islam” diyerek, burada “zannederim ki, Ehl’il islam’da dedi” gibi bir ifade. Yine burda da Bin Hakî tüm görüşleri söyledikten sonra, kendi görüşünün de “Bunun delil olamıyacağını, Hüccet olmadığını” söyleyerek yine rivayetle ilgili görüşünü İmam Şafii’nin sözüyle bitiriyor. Yani aynen alarak, “İmam Şafii böyle demiştir, bu sabit değildir ve bu konuda delil olmaz” dediğini söyleyerek bitiriyor.
Ancak bununla birlikte rivayetin, Hanefi Fıkıh Kitaplarında geçtiğini görmekteyiz. Örneğin, “Hidayi”de 01.20.25dk. söylenen kitap isimlerini anlamıyorum? adlı kitabında, yine İbn’il Cemi “Bahrül.?. isimli kitabında geçtiğini görüyoruz. Ama burada geçen ifade, hocam biraz önce de söylediğiniz gibi “Lâ ribâ beynel müslim vel harbi fi dari harb” şeklinde yani “Daru’l harb’de harbi ile müslüman arasında faiz yoktur” şeklinde geçiyor. Ancak bu Alimler de, örneğin Mefsud’da sadece “Mekkul Peygamberimiz (s.a.v.)’den naklettiği ibaresi olmakla birlikte” örneğin Meknari’nin Hidayi’sinde herhangi bir Ravi’den de sözedilmiyor. Yani herhangi bir Ravi’si de yok. Bu Hidayi’deki hadislerin Tahric’ini yapan Zeylayi ile İbni Hace ? eserlerine baktığınız zaman rivayetle ilgili örneğin Zeylayi, tüm şeyleri söyledikten sonra Nasburraye El Cida ? isimli eserinde, bu eseri “garip” olarak nitelendiriyor. Yani çeşitli araştırmacılar bu “garip ifadesinin yani bu metin ile aslı yoktur” anlamına geldiğini söylüyorlar. Ve yine burada ancak işte, “kendisinden önce Behaki’nin İmam Şafii’nin eserlerinde zikrettiğini ve delil olmayacağını söylediğini” naklediyor. Yani kendi görüşü de burada garip, metin ile aslı yoktur.
(01.21.50 Dk.) Sn. S.Bayındır; Yani Zeylani Hanefi Alimi
Abdurrahman bey: İkinci olarak İbni Hace ? ‘de Hidaye’de geçen rivayetlerin tahricini yaptığı “Et Diri Tahrici Hadisi..” isimli eserinde bu rivayetle ilgili “lem ectuhu – onu bulamadım” ifadesini söyleyerek, yine Şafii’nin B.Haki’nin rivayetle ilgili değerlendirmelerini Ez Zani’nin derlemesini yererek sonuç olarak “İllem ectuhu – aslını bulamadım, yoktur” sözüyle bitiriyor.
Yine konuyla ilgili, uzatmak istemiyorum, “Buhari’nin Şarihi Aynii”, yine “Müslüm’ün Şarihi Nebevi” de bunun hadis kısmında olmadığını bunun ancak İbni Kudame’de bu şekilde düşünüyor. Aslı’nın olmadığını, ancak olmuş olsa bile bunun yani “Daru’l Harb’de de faiz haramdır şeklinde anlamak gerektiği” söylüyorlar.
Örneğin İbni Kudame şöyle ifade kullanıyor, “Ben bu rivayetin aslını bilmiyorum, sahih olup olmadığını bilmiyorum. Bu rivayet Ribâdan Faizden nehy etmeye hamilimli’dir ki, Kur’an’ı Kerim’in açık hükümleri, Peygamberimiz (s.a.v.)’in açık hadisleri, hatta ümmetin bu konudaki açık ittifakı, icma’sı nasıl hiç bir hadis kaynağında yer almayan, sahih müsnet ile güvenilir bir kaynakta yer almayan meçhul bir rivayetle böyle birşeyi ortadan kaldırabilir” diyerek görüşünü bitiriyor.
Yine temel olarak en azından Hadis Alimleri açısından “Hiç bir hadis eserinde yer almayan bu rivayetin, Hadis Alimlerinin de neredeyse ittifak edercesine bunun delil olamıyacağını, hüccet olarak alınamacağı” görüşünde olduklarını görmekteyiz. Ancak Hanifiler bu “Mekhul”den rivayet edilen yani Sahabi atlanarak gelen, hocamızın da belirttiği gibi yani 112 Yılında vefat eden Mekhul doğrudan Peygamberimizden rivayet etmiş oluyor. Yani arada 100 Yıllık bir şey var. Böyle olmakla beraber, Hanefiler de “Bunun tamam dediğiniz gibi, bu rivayet sadece Mekhul’den geliyor ama biz bunu delil olarak alıyoruz” diyerek görüşlerini şey yapıyorlar. “Mürsel olsa da yani sahabi atlanmış olsada biz bunu delil alıyoruz” diyorlar.
S.Bayındır: Allah razı olsun Abdurrah hocamıza teşekkür ediyoruz, güzel bir araştırma yapmış. Ben o kadar detaylı inceleyememiştim. Ama özetle, çok kısaca özetlersek; Hiçbir Temel Hadis Kitabı’nda bu hadis yer almıyor. Hanefi Fıkıh Kitaplarında yer alıyor. Fakat gerek Hanefi Fıkıh Kitaplarında yer alan hadisleri cerh ve tahlil eden yani sahihlik derecesini ele alıp inceleyen Hanefi ve Hanefi Olmayan Alimler ve gerekse diğer alimler, böyle bir hadisin gerçekte aslının olmadığını ifade ediyorlar özetle. Fakat Hanefi kaynaklarında, Fıkıh kitaplarında ki, Fıkıh kitaplarında nakledilen hadis, Hadis İlmi açısından o kadar muteber değildir, naklediyorlar. Hatta Erken Dönem Hanefi Fıkıh Kitaplarında yoktur.
Abdurrahman bey: Evet İmam Muhammed’in kitabında bulamadım.
S.Bayındır: İmam Muhammed ki bu konuda en fazla detaylı olarak bu konuyu savunanlardan birisidir. Onun Kitabı Siyer’inde yoktur. Daha sonraki gelen Hanefi Fıkıh Kitaplarında bu hadis zikredilir.
Fakat işin aslı şu: Bütün bu delillerde asıl varılmak istenen nokta şu; Hanefiler diyor ki, “Harbinin yani gayrimüslimin, harbinin diyelim, Daru’l Harb ülkesinde ki bir insanın veya insanların malı-malları müslümanlar için zaten mubahtır, müslümana mubahtır. Onu zaten zorla alması mümkündür müslümana. Hatta İmam Muhammed diyor ki, “Bizim onlarla ilişkimiz şuna benzer diyor; Bir çocuk doğduğu zaman belli bir süreye kadar anasını emer. Anasını emerken çocuğun dişleri henüz çıkmamıştır, acıtmaz. Ama dişleri çıkınca, artık acıtmaya başladığı an annesi artık yeter der. Biz de şimdi diyor henüz dişlerimiz çıkmadı. Dişlerimiz çıkıncaya kadar onlara sabrediyoruz. Onun için şimdi onların gönlüyle, onların rızasıyla mallarını alabilirsek alıyoruz. Ama yarın güçlendiğin an, zaten tepelerine vurup o malları o toprakları zaten almak bizim hakkımızdır.” Dolayısıyla işin aslı burası. Yani aslında bütün o deliller, aslında bu temel teoriyi desteklemek için getirilen delillerdir.
NOT: 1.26.50 salondan sanırım soru sormak isteyen var.
Birazdan ona geleceğiz, bir kısa kayıt daha var. İbni’l Huma, son 1450’ler sanıyorum vefatı, Hanefi Alimi. O şöyle bir kayıt, ek kayıt getiriyor; “Daru’l Harb’de müslüman ile Daru’l Harbi arasındaki faiz caizdir. Fakat faizi alan müslüman taraf olmak kaydıyla. Nitekim kumar da caizdir, fakat kazanan müslüman olmak kaydıyla” diye bir ilave kayıt getiriyor.
Caferi Mezhebi hemen hemen aynı, Hanbeli Mezhebi hemen hemen aynı. Klasik Dönemdeki bu tartışmalar, Çağdaş Döneme de yansımış aksetmiş. Bir kısmı Klasik Dönem’den filanı kabul etmiş, bir kısmı diğerini kabul etmiş ve bu Çağdaş Dönemde de bazıları bu konuyu ele almışlar diyelim. Evet çok kısaca, bu deliller peki bizim için ne ifade eder?
Bir, Güreş ve Bahis olayı: Varsayalım ki, bunlar sahihdir doğrudur. Fakat Mekke döneminde olmuştur. Faiz ile ilgili Ayet’ler ise Medine döneminde gelmiştir. Bunlar hiçbir şekilde bir delil olamazlar. Faiz, Kumar vesair bütün Ayet’ler Medine Döneminde nazil olmuştur. Varsayalım ki sahihdir, Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in örneği, Peygamberimiz (s.a.v.)’in örneği.
“İndirim yap, peşin tahsil et” Peygamberimiz (s.a.v.)’in hani Beni Nadir yahudileriyle ilgili örneği; Bir defe faizin mantığına aykırıdır. Yani onu yanlış kabul edip, ona faizi mukayese etmek ikinci bir yanlıştır. Çünkü faiz, borca yapılan ilave de sözkonusudur. Borçta yapılan indirimde faiz olur mu? Birisini artırıyorsun, birisini azaltıyorsun. Dolayısıyla diyorlar ki, “Azalttığın zaman da ne fark vardır?” Büyük fark var! Nitekim İbnü’l Kayyım vesair bunlar diyor ki, “Asla böyle birşey olmaz. Faiz borca ilavede olur. Borcun indiriminde faiz olmaz. Dolayısıyla bu mukayesede kıyas Maal Farık – Farukların Mukayesesi yani farklı şeylerin birbirine benzetilmesi sözkonusudur”. Bu da delil olamaz.
Mekhül Hadisi, az önceki ettiğimiz hadis, görüldüğü gibi aslı yoktur. Onu da geçelim.
Hz.Abbas (r.a.)’ın örneğine geldiğimiz zaman; Bir: Abbas (r.a.)’ın bir defa ne zaman müslüman olduğu tartışmalıdır. Varsayalım ki çoğunlukla az önceki ifade ettiğim gibi, Taif’te Taif Döneminde müslüman olduğu rivayet ediliyor. Taif ne zaman kuşatılmıştı? 7 veya 8 o tarihlerde. Dolayısıyla, o tarihte Abbas (r.a.)’ın müslüman olduğunu varsayalım. Ondan sonra da Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Veda Haccı’na kadar yani Mekke’nin Fethine kadar Faizcilik yaptığını varsayalım. Bu döneme kadar yani Taif Dönemine kadar Kur’an’ı Kerim’de, ne Kur’an’ı Kerim’de ne de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Hadislerinde faizin yasak olduğuna dair bir ibare yoktur. Faizin yasak kılındığına dair Ayetler, gerekse ilgili hadisler hep o dönemden sonrasına rastlıyor.
Bir diğer nokta; Deniyor ki “Abbas neden peki şeyi saklıyordu korkuyordu kendisi, orada müşriklerden”? Çünkü saklıyordu kendisini müslüman olduğunu izhar edemiyordu. E Müslüman olduğunu dahi dışarıya vuramayan bir insanın, velev ki Sahabe olsun uygulaması, bir müslümanı ne derece bağlar? Dolayısıyla bu da pek bir delil alınabilecek bir şey değil! Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Necran Hristiyanlarıyla ve işte Taiflilerle pazarlıklar yapıyor. O “Pazarlıklarda faizli muamele yapmayacaksınız” diyor. Ve daha sonra faizlerle ilgili Ayetler geliyor.
Mesela Bakara Suresi 2:275 ve 280. Ayetlerin hepsi Mekke’nin Fethinden sonra nazil oluyor. Dolayısıyla Ayetler’e Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerine, Peygamber Efendimizin pazarlıklardaki o sözleşmelerde “Faiz Maddesi”nde yer verdiği sözleşmelere baktığımız zaman hepsi bu Son Dönem’e aittir. Yani önce ki, velev ki sahih olsun yani rivayetler doğru olsun, o rivayetlerin dayandırıldığı dönemlere ait faizin yasaklığına dair, açıkça yasaklığına dair ne Kur’an’ı Kerim’de ne Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bir işaret yoktur. Dolayısıyla faiz yasağı son dönemlerde nazil olmuştur.
Faiz alanın müslüman taraf olması şartı; Bu hiçbir ekonomik anlamda hiçbir pratikte sonucu yoktur. Yani bugün vatandaşlar, bankaya faizli para yatırıyor, %5-%2 alıyorsun, karlı çıkan vatandaş mı banka mı? Parayı yatıran mı, parayı faizle alıp kullanan mı? Mesela, Seraksi, 945’dir sanırım vefatı, 900’ler Miladi, 1000 li yıllarda vefatı öyledir. Diyor ki, “Bir müslüman bir Harbi’ye, yanılmıyorsam Bin akçe borç verse, bir yıl sonra Bin Dinar, akçe demiyelim, Bin Dinar artı Bir Dinar faiz alsa bu caizdir. Çünkü Harbi’nin parasını almıştır hani.” E peki sen, bir yıl senin paranı Bin Dinarını çalıştırdı. Bir yılın fırsat maliyeti Bir Dinar mıdır? Bin Dinarı bir yıllık çalıştırmanın karşılığında Bir Dinar almayı kar kabul ediyor. Böyle bir ekonomik mantık var. Belki o zamanlar bu geçerli olabilir ama bugün bunun geçerli olması mümkün mü? Herkes bunu yapar. Onun için, efendim bu kazanan taraf müslüman olursa caizdir. Bunun hiçbir tutulur edilir tarafı yok.
Efendim “Gayrimüslümin Daru’l Harbi’nin malı da canı da, kanı da müslümana helaldir”. Dedim ya bütün temel dayanak budur. Kalkış noktası budur. Bu ise asla, asla, asla İslam’ın Kur’an’ı Kerim’in emirleriyle, ilkeleriyle bağdaşmaz. Nereden söylüyoruz? Bir kere en basit örnek; Hudeybiye Anlaşması yapıldı. O Anlaşma maddelerinden birisi şu idi; “Bir kişi Mekke’de müslüman olur da, yani kaçar Medine’ye sığınırsa geri verilecek” Ve daha sonra müslüman olan kadınlar Mekke’den Medine’ye kaçmaya başladılar. Kadınlar Medine’ye sığınınca, müşrikler geldiler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, “Biz Anlaşma yapmıştık, Mekke’den Medine’ye sığınan müslümanlar geri verilecekti. Kabul etmeyecektin. Ver bakalım bu bayanları” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “Yok bizim Anlaşmamız da “Raculun” ifadesi geçiyor “İmraatun” ifadesi geçmiyor” Dolayısıyla kadınları geri vermedi Peygamber Efendimiz, müşriklere teslim etmedi. Ama Ayet indi.
Mümtehine Suresi 60:10. Ayet-i Kerime’de buyuruyor ki;
Mümtahina Suresi 60:10 Ayet “Yâ eyyuhellezine âmenû izâ câekumul mü’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunn, allâhu a’lemu bi imânihinn, fe in alimtumûhunne mu’minâtin fe lâ terciûhunne ilel kuffâr, la hunne hıllul lehum ve lâ hum yehıllûne lehunn, ve âtûhum mâ enfekû, ve lâ cunâha aleykum en tenkıhûhunne izâ âteytumû hunne ucûrahunn, ve lâ tumsikû bi ısamil kevâfiri ves’elû mâ enfaktum velyes’elû mâ enfekû, zâlikum hukmullâh, yahkumu beynekum, vallâhu alimun hakim”
“Hicret edip müslüman olduğu iddiasıyla mümin olma iddiasıyla size hicret eden o kadınları imtihan edin. Eğer gerçekten mümin olduklarını tespit ederseniz anlarsanız, kocalarından almış oldukları mehirleri geri vermek kaydıyla onları kabul edebilir, onlarla evlenebilirsiniz”
Yani düşünün ki Mekke, o dönemde Mekke’den bir kadın kaçmış, yanına bileziği vs. neyi varsa almış kaçmış gelmiş Allah’u Teala diyor ki, “O kocasının o verdiğini bir defa iade edin. Ondan sonra o kadını kabul edebilirsiniz” Ya böyle bir ortam da bile müşriki, o kadını kaçırtan, o kadına zindan eden Mekke’yi zindan eden bir müşriki, malını ganimet görmeyen bir Kur’an’ı Kerim, nasıl oluyor da herhangi bir Harbi’nin malını kanını caiz görür? Ancak Savaş esnası hariç diğer durumlarda bu asla kabul edilemez.
Bir diğer nokta, Kur’an’ı Kerim, alış-verişte, ticarette ölçüye tartıya herşeye riayeti emrediyor. Dürüstlüğü emrediyor. Burada müslüman-gayrimüslüman ayrımı yapmıyor. Müslümanla ticaret yaptığınız zaman dürüst olun da yahudi ile ölçerken tartarken, gayrimüslümle hertürlü yanlışlığı yapabilirsiniz, öyle bir kayıt yok istisna yok! Müslüman her zaman, zaten tarihte, mesela bugün kü Malezya Endonezya işte oraları müslüman yapanlar dürüst tüccarlar, dürüstlükleriyle müslüman yaptılar. E Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Muhammed’ul Emin ifadesi işte dürüstlüğü sonucu verilen bir lakab bir sıfattı.
Ve bugüne gelelim. Geçen dediğim gibi, Avrupada bunu söyledim. Oradaki bizim Türkler müslümanlar, eğer Avrupalılar Almanı, Fransızı, İngilizi, Belçikalısı, Hollandalısı onlara vatandaşlık vermişler, her türlü Avrupa’nın haklarına sahipler. Eğer Avrupalılar sizin, onların mallarını, canlarını, ırzlarını hatta o da vardır, kanlarını helal gördüğünüzü, fırsatını bulduğunuzda aldığınızı alabileceğinizi bilseler, sizi adam yerine koyarlar mı? Ki, maalesef ki bazıları da bunu biliyor. Sizi adam yerine koyar mı? Size güvenir mi, sizinle iş yapar mı? İtimat eder mi, değer verir mi? Dolayısıyla bunun hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir tarafı yoktur!
Ha az önce hatırlattınız. Yahudilerle ilgili, hani “yahudiler Tevrat’ta tarif ettiler” demiştik ya, onu aklımızda tutalım demiştik ya, burada şey var mıydı? Muşa Farsi‘nin bir kitabı var dı, kim onu burda Kütüphane’de yerini bulabilir miyiz? Neyse burada Kütüphane’de var.
Tora Şerhi 2 cilt olacak. Şimdi yahudilerin bu, işte Ayet’te diyorlar ki hani “Yahudi ile Gayriyahudi arasında faiz caizdir”. Türkiye’deki Yahudi Cemaatinin Başı İshak Hale var ve onun başındaki bir Heyet tarafından yapılan Tevrat’ın Şerhi var Tefsiri. İşte İki Cildi var belki devamı da çıkmıştır bilmiyorum. Burada var. Orada bu Ayetin Tevrat’ın bu Ayeti’ni şerh ederken, tefsir ederken şöyle diyorlar; “Faiz, yılan sokmasına benzer. Yılan adamın topuğundan soktuğu zaman, ilk anda insan onu farketmez. Ama zehir vücutta bir yayıldı mı, o insanın iflah olması da bir daha mümkün değildir. Dolayısıyla bir yahudi başka bir yahudi kardeşini zehirleyemez…” gerisi nokta nokta bırakıyorlar. Yani gerisini siz düşünün. Bir yahudi gayriyahudiyi, bunun şerhinde yani Ayetin şerhinde, “Bir yahudi gayriyahudiyi zehirleyebilir” diyorlar.
Dolayısıyla benim tahminin, bizim bu Fıkıh kitaplarındaki bu görüşün biraz yahudilerdeki bu anlayıştan etkilendiği kanaatindeyim. Bir diğer nokta da, İmam Muhammed’in döneminde, malum bu tarafta işte Rum İmparatorluğu var Bizans-Rum var. Roma. Roma’nın Kanunları’nda Zuheyli isimli bir Fıkıhçı var, onun Doktora Tezi. O Doktora Tezi’nde o kanunları almış, o dönemki kanunları almış. O dönemki Roma Kanunları‘nda diyorlar ki, “Müslümanlar, o günkü Abbasiler ve dolayısıyla müslümanlar bizim düşmanımızdır. Onların kanı da canı da karıları da bize helaldir. Evet herşeyi helaldir” diyor. Roma Kanunu bu! Dolayısıyla İmam Muhammed mesela bu konuda en ısrarlı savunanlardan biridir. Dolayısıyla mukabele bir misil yani Hukuktaki mukabele bir misil ilkesi gereği, İmam Muhammed ve dolayısıyla ondan etkilenenler “O beni helal görürken, benim malımı, canımı, kanımı helal görürken, ben de onun kini helal görürürüm” demiş olabilirler. Yani bu da bir hani olumlu yaklaşırsak eğer bu da bir gerekçe olabilir.
Fakat bugüne geldiğimiz zaman, hiçbir şekilde bu görüşlerin kabul edilmesi mümkün değildir. Ancak savaş esnasında savaş sırasında, alınan mal vesair helal olur müslümana, onun dışındaki gayrimeşru yollarla alınabilecek mallar, ister faiz ister başka yolla olsun helal demek mümkün değildir. Ve dolayısıyla bugün kü Avrupada da maalesef bazı kendilerine Cemaat diye adlandırılan, Cemaat İmamı diye adlandıran kişiler buna, işte İmam Muhammed’in vesair delilleri diye görüşleri diye dayanarak buna cevaz veriyorlar. Bunun hiçbir dayanağının olmadığı çok aşikar şekilde ortaya çıkıyor.
Şimdi soruları alalım hızlı bir şekilde.
SORU: Belçika’dan saygılar-sevgiler sunmuşlar Lokman Şahin teşekkür ediyor.
SORU: Salih İlgin Almanya’dan soruyorlar. Evrensel para ne olmalı ki, tüm insanlık faiz belasından kurtulsun?
01.41.60 dk. Kütüphanede aranan kitap getiriliyor.
S.Bayındır: Ben iki cilt demiştim demek ki diğeri devam etmiş. İşte bir bakalım, sadece şeyine bakalım. Yani bu kitapta geçiyor ilgili Ayetlerde
Evet bakınız Tora, Tora diyor, Türkçe çeviri ve açıklamalarıyla Tora ve Afdara Birinci kitap. Çeviri ve Düzenleme Moşe Farsi, baştaki kişi. Altında Çeviri Ekibi; Diana Yani, Selin Sayla, Baruh Beni Danun. Editörler; Rav, İshak Hale yani din adamı. Din Adamı, Moşe Benveniste, Rav Yahudi Adoni,
Gözlem Yayınları, Gözlem Matbaacılık, basım tarihi var mı? Bu kitap 2002’de sanıyorum o bizim bahsettiğimiz bölüm diğer 2.Ciltte olacak. Dolayısıyla işte bu kitapta az önceki bahsettiğim, yahudilerin faize bakışını ve faizi nasıl bir yılanzehiri olduklarını gördüklerinin delili bu kitapta idi.
SORU: Salih İlgin Almanya’dan soruyorlar. Evrensel para ne olmalı ki, tüm insanlık faiz belasından kurtulsun? Kur’an niye bize Altın ve Gümüşten bahsediyor. Evrensel paranın sadece Altın ve Gümüş olmasını mı istiyor ki, bu insanlık faize bulaşmasın ve gerçek insan hakları ortaya konmuş olsun?
CEVAP: Şimdi önce birinci selam sevgilerini ileten Lokman beye biz de selamlarımızı iletiyoruz Belçika’ya. İkinci olarak, bakınız para birimi, şu anda Malezya’da Endonezya’da bazı islam ülkelerinde, “Efendim para birimi Altın ve Gümüş olmalı şeklinde. Altın ve Gümüş olursa rahata kavuşuruz” şeklinde çok sayıda konuşuluyor yazılıyor çiziliyor, konferanslar veriliyor. Ama faiz ister Altın Gümüşle ister Buğday Arpa ile neyle uygularsanız uygulayın, faiz olduğu sürece hangi para birimini kullanırsanız kullanalım iflah olmaz mümkün değil. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), faiz ile ilgli Altın, Gümüş, Buğday, Arpa, Hurma, Tuz örnek olarak bunları saymış, bütün mallarda bu faiz uygulanabilir. Uygulandığı takdirde de sonuç felakettir.
SORU: Faiz ile para alanla Allah ve Peygamberiyle savaş halinde olur mu? Burada bahsedilen, yani kendisi faiz veriyor.
CEVAP: Evet. Evet faizli işlemin bizzat kendisi haram kılınmıştır.
SORU: Bir vatandaş Altı Koyun karşılığında Bir İnek alsa, ticaret olur mu?
CEVAP: Olur. O ticarettir, çünkü farklı malların değişimi sözkonusudur.
SORU: Bir müslüman Daru’l Harb’de 3 veya 6 Aydan fazla yaşamak için kalamaz diyorlar. Bu doğru mudur, doğru ise delili var mı?
CEVAP: Hayır doğru değildir istediği kadar yaşayabilir.
SORU: Kredi kartıyla ilgili. Dükkanımızda nakit ödemelerinde faturalara alınca sadece hizmet bedeli alıyoruz ama işe kredi kartı girince, %3 fark alıyoruz. Bu aldığımız para faiz midir ve ben de faiz katipliği mi yapıyorum?
CEVAP: Soruyu tekrar okur musun? ne demek yani
SORU: Herhalde dükkanımız var. Alışverişe gelenlerden nakit para aldığımız zaman,
01.46.15 dk. salonda konuşma var ama anlaşılmıyor.
Sunucu: Bunu tanıdığımız bir arkadaşımız soruyor.
Sn.Bayındır: Soru net değil. ona şimdi cevap vermek yanlış olur. sorunun netleştirilmesi lazım.
SORU: Mustafa Evli soruyor, sanırım İmam Muhammed de faiz almayı mümkün görüyor. Faiz verilmesi konusunda ise cevazı vermiyor. “Düşmanı faiz alarak zayıflatır” düşüncesine dayandırılıyor bu. Bu bilgi doğru mudur.
Aslında bunu cevapladınız.
CEVAP: Mustafa Evli bey, İmam Muhammed’de öyle bir şey açıkçı yok. Fakat yani zihni arka planına baktığımız zaman; işte Harbi’nin malını alıyor, Harbi’yi zayıflatıyorsun vesair, oradan hareketle faizi almayı kabul eder, vermeyi kabul etmez şeklindeki çıkarım doğru isabetli. İşte azönceki ifade ettiğimiz gibi faizi alan mı karlıdır veren mi karlıdır? Zamana şartlara zemine göre değişiyor.
SORU: Norveç’den Celal Ceyhan, siz şahsen tanışıyorsunuz diye. Şöyle soru sormuş. Müslüman bir erkek, gayrimüslüman bir bayanla evlenip, bankadan faizli kredi alarak ev alırsa her ikisi de faiz vermiş mi olur.
CEVAP: Evet Celal beye de selamlar. Tabi
Soru’nun Devamı: Peki evi sadece bayan alsa, erkek de hanımına kira öder gibi faizli toplam borcun yarısını ödeyip daha sonra eve ortak olursa, erkek de faiz vermiş olur mu? Evi bayan alıyor faizli, sonra
CEVAP: Yani şöyle düşünün, bayan önceden evi almış, faizli veya faizsiz neyle olursa olsun önemli değil. Almış daha sonra bunlar evlenmişler, bayanın evinin yarısının parasını ödeyerek alıyorsa, burada bir problem olmaz. Ama ikisi birden, müslümanı da gavuru da, müslümana da müslüman olmayana da faiz haramdır. Dolayısıyla hangisi alırsa alsın, işte evlendik birimiz müslüman birimiz gayri müslim, hadi senin aracılığın ile bu işi halledelim denemez.
SORU: Alışveriş yaptığımız bir kişi, bize olan borcunu ödemezse borç verdiğimiz fakat, borcunu bize ödemesinde sıkıntı çeken birisine gösterdiğimiz kolaylığı, alışveriş sonucu bize borçlanmış olan bu kişiye de göstermek zorunda mıyız?
CEVAP: İster alışveriş sonucu olsun ister borç verme sonucu olsun, borçlu eğer borcunu sıkıntısından dolayı gerçekten sıkıntıdan dolayı ödeyemiyorsa, ona süre tanımak Allah’ın emridir. Ama adam bahane ediyorsa o zaman takip edersin, malı-mülkü varsa onu sattırır, paranı alırsın.
Salondan bir SORU:
01.49.00 sorunun başı anlaşılmıyor.
Salondan bir SORU: … alıyorlar bunu size bunu taksitlendirip, taksitli bir şekilde bir fark ödeyerekten veriyorlar. Bunun durumu nedir?
CEVAP: Eğer anlattığınız gibiyse durumu caizdir. Hiçbir problem yoktur. Yani şöyle düşünelim. Enes Hocam bilgisayar satıyor, ben de uyanık bir tüccarım ve Gani bey de ben anlıyorum ki bilgisayara ihtiyacı var. Ama Enes hoca diyor ki, bu bilgisayar Birmilyar Lira ve Gani diyor ki, “alamam ben Birmilyar peşin verip alamam”. E Vadeli? Enes hoca da, “ben seni tanımıyorum satmam. Ne biliyim ben senin ödeyecek misin ödemeyecek misin?” Ve ben de her iki tarafı tanıyorum, kendime güveniyorum ve Gani’ye diyorum ki, “yav senin derdin bilgisayara ihtiyacın mı var? Tamam ben onu alır sana vadeli satarım” diyorum. Alıyorum burdan Birmilyara peşin, Gani’ye satıyorum Birmilyarikiyüz’e Altı ay vade ile. Olur mu? Olur! Niye? Ben ticaret yaptım. Enes hoca ticaret yaptı. Gani’de ticaret yaptı. Borç verdi mi kimse kimseye? Hayır! Dolayısıyla bu bir ticarettir. Zaten Allah (c.c.) ticareti emrediyor. Ama faizi haram kılıyor. Eğer finans kurumları da aynı şekilde yapıyorsa bunda bir mahsur yok.
SORU: Mal alıyorum. Aldığım mallara karşılık banka teminat istiyor, ipotek istiyor. Ben de ipoteğim olmadığı için, çekleri müşteri çeklerini veriyorum. Müşteri çeklerini istediği için veriyorum bankaya. İşte falan firmaya bu kadar Yüzbin Dolar, İkiyüzbin Dolar para gönderiyorum. Onun karşılığında bana diyor ki; işte diyor ki, bana ne zaman ödeyeceksin? Ben de diyorum ki, işte 2.aydayız, 6.ay, 7.ay, 8.ay, 9.ay çeklerimin durumuna göre ben taksit yaptırıyorum. Ondan sonra günü gelince tabi hesaptan bunu Dolar olarak da yapıyoruz ya TL olarak da yapıyoruz, günü geldiğinde hesabımızdan bu tahsil oluyor. Böyle bir işlem yapıyorum. Geçen hafta Abdulaziz Hocanın şeyinde buna benzer şeyde bir sıkıntı oldu, anlayamamıştım sanki caiz değil diye bir şeyi olmuştu da konuşmuştu da
CEVAP: Yani Akreditif mi yapıyorsunuz? Akreditifde aynen yurtdışı Murabaha‘dır bu. Anlattığınız gibiyse bir mahsuru yok
10.51.30 dk. Salondan bir bayan soruyor. bazı yerler tam anlaşılmıyor
SORU: Hocam katılım bankalarının sizce caiz mi? Katılım Bankaları
CEVAP: Sistem olarak caizdir. Ama hataları yok mu? Var! Yanlışları yok mu? Var! Ama sistem olarak caizdir.
Sorunun Devamı: Ben de şöyle düşünüyorum, artık müslümanlar bir karar vermeli. Eğer Katılım Bankaları caiz de … diyorlarsa bence çok büyük bir çıkmazdalar. Ya faizi kabul edecekler çünkü bence ya faili yani benim kendi kararım.
Sn.Bayındır: Yok sizin kendi kararınız olarak değil.
Bayan: Şöyle düşünün karar versinler artık
Sn.Bayındır: Yok demeyin
Bayan: Çünkü neden biliyor musunuz çok gülünç duruma düşüyorlar. Ya caizdir banka diyeceğiz ya da haramdır diyeceğiz. Bunun arasında gidip geliyoruz
Sn.Bayındır: şöyle diyelim şimdi
Bayan: Komik oluyor yani.
Sn.Bayındır: Şimdi bakın, bence sence onca olmaz bu. Bence olur dersek, ben derim ki şu kamera bence hiç iyi yapılmamış. Aslında onun camı şöyle olmalı. Ama o işin uzmanı ona der ki, bu böyle. Uzman. Bu benceyle senceyle olmaz. O işin ilmiyle olur. Şöyle şöyle yapıyor, bu fıkıha ne derece uyuyor, ne derece uymuyor. Dolayısıyla bu benceyle senceyle bu fıkıhi dini meselelerde hüküm verilmez.
Bayan: Ama sizin gibi düşünmeyenler var.
Sn. Bayındır: Düşünmeye karışmam ben.
Salondan başka SORU: Hocam bu faiz konusu özellikle Daru’l Harb kavramı içerisinde izah etmeye çalıştınız. Buna bir açıklık yani Türkiye mevcut şu haliyle Daru’l Harb mıdır Daru’l İslam mıdır birinci sorum bu yani benim. Önce buna bir cevap alsam.
CEVAP: Benim kanaatime göre, bizim Fıkıhdaki, Klasik Fıkıh Kaynaklarındaki anlatıldığı şekliyle, benim bildiğim şu anda dünya üzerinde belki küçük bir iki devlet hariç, hiçbir tane Daru’l Harb yoktur.
Aynı katılımcı: Daru’l islam yani
Sn.Bayındır: Daru’l İslam demiyorum onlara. Biz şimdi kırmızı ve siyah demeyelim.
Katılımcı: Daru’l Harb yoktur yani.
Sn.Bayındır: Daru’l Harb işte ne biliyim Kuzey Kore tam da bilmiyorum da, hani dışardan duyduğumuz kadar, böyle
Katılımcı: İslam ahkamının uygulanmış olduğu bir yer olarak
Sn. Bayındır: İşte o islam ahkamının yani bizim fıkıh kitaplarında islam ahkamının uygulandığı yer Daru’l İslam’dır demiyorlar. Mesela diyor ki; Sadece bir Ezan okunuyorsa, bir Namaz kılınıyorsa bile orası Daru’l İslam’dır.
Katılımcı: Hocam onlar var.
Sn.Bayındır: Dolayısıyla asıl mesele şu; Daru’l Harb genel anlamda; Müslümanların dinlerini inançlarını özgürce yaşayamadıkları, dinlerine özellikle baskı yapıldığı yerdir. Bu yer neresi olursa olsun Daru’l Harb’dir. Fakat tekrar ediyim Daru’l Harb ve Daru’l İslam kavramları Kur’an’ı Kerim’de ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hadislerinde yoktur. Sonradan ortaya çıkarılmış Siyasi Kavram’dır. Onun için bunların ortaya çıktığı dönemin şartlarına göre değerlendirmek lazım. Şu anda pratiğe bugüne inersek, bana göre Türkiye’de Daru’l Harb değildir.
Katılımcı: Şimdi ikincisi şu hocam. Diyanet’in uygulaması yani biz özellikle faiz konusu işlendiği için “Hac Olayı, Hac Meselesi” var yani şimdi. Bildiğimiz kadarıyla Diyanet Hacı’ları götürmek için önceden, bunların belli miktar parasını banka da blok ediyor. Şimdi bu bloka nereden bakarsanız bakın banka bütün işlemlerini faiz ile yapıyor. Yani bloke etmiş olduğu paraya nihayetinde bir faiz uygulaması sözkonusu. Yani sahihlik derecesini bilemiyorum ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bir hadisi “Kim ki Hacc eder Kâbe’yi tavaf ederse, anasından doğmuş olduğu gibi bütün günahlarından temizlenmiş olur” diyor birincisi bu. Yani sahih derecesini bilmiyorum ama yani. İkincisi de diyor ki, “Kim ki faiz yerse faizin en aşağısı kişinin annesi ile Kâbe’de zina etmesi gibidir” diyor. Şimdi bu çerçeve içerisinde bakarsak bir de ayrıca yani Hacım mebrura yani kabul olan, kabul edilmiş olan Hac, ne şartları içerisinde yapılan Hac, e bunların içerisinde baktığınız zaman bugün kü uygulamalar, bir haram içerisinden geçerek yani bir ibadet sözkonusu oluyor. Bunun Allah indinde ki geçerliliği ne kadardır?
Sn. Bayındır: Şimdi şöyle bir durum var. Keşke, keşke o Diyanet o paraları dediğiniz gibi Faizli Bir Banka’da değil de kendisinin mesela, Malezya’da bir Hac Fonu var.
Katılımcı: Fon ayrı. yani onun uygulama
Sn.Bayındır: Keşke dediğim gibi keşke öyle daha sağlam daha temiz, şüphesiz şüphe barındırmayan bir sistem içerisinde toplasa ve işi organize etse. Fakat, varsayalım ki bu şekilde oluyor. Şimdi bankalarda bugün temel de iki tane hesap vardır. Bir Cari Hesap, bir Tasarruf Faizli Tasarruf Hesabı normal bankalarda. Cari Hesaplara hemen hemen hiç faiz ödenmez. Hatta üstüne, sen bende hesap açtın benim sistemimi, benim memurumu işletmemi meşgul ettin bir de üstüne ücret alırlar. Dolayısıyla eğer, ben bilmiyorum Diyanette eğer o dediğiniz paraları Cari Hesap’ta herhangi bir bankanın cari hesabında bloka ediyorsa bir defa bu hukuken de, iktisaden de, Fıkıhen de faiz değildir.
Yani şöyle düşünelim; herhangi bir Lokanta işi yapıyorsunuz, inşaat işi yapıyorsunuz, marangozluk işi yapıyorsunuz, o işi yaptırdığınız kişinin gayrimeşru işleri de var ama size, sizin işiniz, siz meşru işi yaptırıyorsunuz. Ben, adamın diğer işleri beni ilgilendirmez. Keşke tümüyle meşru işler yapanla yapsak iyidir güzeldir hoştur ama ben, adama evime mobilya yaptırdım ama o adam öbür tarafta gazino’nun da mobilyasını yapıyor. Beni ilgilendirmez, benim mobilyalarım önemli. Yaptırdığım iş doğru mu, helal mi güzel mi odur. Dolayısıyla Diyanet’te eğer öyleyse Cari Hesapta Bloka ediyorsa, bence bu faizli olmaz, hiçbir şekilde haram da olmaz. Çünkü artık Diyanet paraları getirin benim kasama yatırıyım, ondan sonra ben kasamda tutuyum, artık bunun dönemi bitti. Bu mümkün değil, pratikde de mümkün değil. Yani Bankacılık bizim rahmetli Timur Taş Hocanın dediği gibi, “Üzerine banka yazan bank’ta oturmak vallahi de billahi de tallahi de kafirdir” artık o dönem geçti, mümkün değil yani. Bankacılık artık bugün dünyada olmazsa olmaz müesseselerden birisi.
Katılımcı: Hocam bir soru yani akla geliyor. Doğru da, o zaman yani bu kötü yapmış olduğu işlere sizin bir desteğiniz sözkonusu olmuyor mu? Yani diyelim
Sn.Bayındır: Ya dediğim işte, keşke, doğru
Katılımcı: Buna hiç faiz uygulamış mı uygulamamış mı hiç önemli değil ama sen ne yapmışsın, götürmüşsün bankaya 3 aylığına veriyorsun, adam onu istediği gibi kullanıyor ve izahlarınız neticesi o güçleniyor yani. Vebal sözkonusu değil mi haram olmasada?
Sn.Bayındır. Doğru o konuda haklısınız, o güçleniyor. Yok vebal konusu öyle değil, o güçleniyor ama o da size hizmet ediyor yani orda da siz de ondan hizmet satın alıyorsunuz. Keşke saf temiz bir sistemle yapabilse güzel
Katılımcı: Keşke ayrı bir şey.
Sn.Bayındır: Ama mevcuda, mevcud uygulamaya faizlidir demek mümkün değildir. Yani bir faizciye, düşünün ki bir faizciye, gerçekten bildiğiniz bir faizci insana “Ya şu Birmilyarım sende dursun, ben senden biray sonra alırım” dediniz, verdiniz ve biray sonra aldınız. Sizin yaptığınız işlem nedir? Caiz bir işlemdir. Ha o adam faizcilik yapıyor, bana ne neyaparsa yapsın. Beni ilgilendiren, benim yaptığım işlemdir.
Katılımcı: Ama bu iş önünü açıyor yani hocam. Ama öbür Fon’a zorlamak lazım, bence ona
Sn.Bayındır: Tamam doğru dediğim gibi diğerine zorlamak lazım.