Çocukların Evlendirilmesi

17 Aralık 2011 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Yahya ŞENOL:  Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillah vessalâtü vesselâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve ashabihi ecmaîn.

Konu küçüklerin evlendirilmesi. Özellikle de küçük kız çocuklarının evlendirilmesi. Bu konuda daha önce Fatih hocamızın müstakil bir makalesi vardı. Küçüklerin evlendirilmesi meselesi son zamanlarda Türkiye’de bir dizi sayesinde tekrar gündeme geldi. Türkiye’de on sekiz yaşını doldurmamış çocuklara ufak çocuk denildiği için on beş yaşında bir çocuk yetmiş yaşında bir adamla evlendirilmiş. Ortalık ayağa kalkıyor dizi bile olsa. Hâlbuki bizim bugün konuşacağımız konu on beş yaşında bile olmayan kız çocuklarının evlendirilmesi. Dahası ergenlik çağına bile ermemiş kız çocuklarının evlendirilip evlendirilemeyeceği meselesi.

Bizim bugün klasik fıkıh külliyatı dediğimiz kitaplarda ve Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli diye bildiğimiz dört büyük fıkıh mezhebinde –diğer bilinmeyenleri de katarsak hepsinde- İbnü’l- Münzir’ün ifadesiyle İcmâ” ile sabittir ki bir baba henüz ergenlik çağına ermemiş kız çocuğunu kendi istediği birisiyle evlendirebilir. Yani bugün bütün bu kitaplarda bu hükümler var. Tabi onlar bunları söylerken mutlaka bir şeye dayanmak zorundalar. Hangi uç konuyu söylerse söylesin birisi İslam toplumunda yaşıyorsa ve İslam toplumuna hitap ediyorsa kendisine ayetlerden ve hadislerden bir dayanak aramak zorundadır. Yoksa çıkıp konuşamaz. Bu meşhur Bektaşi fıkrası anlatılır ya adam namaz kılmayacak ona da bir delil Kur’an-ı Kerim’den bulur. Çıkar der ki: “Ben niye namaz kılmıyorum? Çünkü Allah namaz kılmayı yasak etmiş.” Nerde yasak etmiş? “Nisa Suresi 43. ayette.”

“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte.”

“ Ey iman edenler! Sakın ola namaza yaklaşmayın…” (Nisa, 4/43) 

“Ayet mi?”  Evet.  “Tamam o zaman ben daha namaz kılmıyorum.” Ama devamı var. “O kadarına hafız değilim.” Bu çocukların evlendirilmesi meselesinde de aynı hafız olmama konusu geçerli. İşte bir ayet var deniyor. Bu ayete göre Allah Teâlâ –çeviri olarak söylüyorum- henüz hayız görmeyen kadınların ne kadar iddet bekleyeceklerini belirtiyor. Demek ki çocuklar evlendirilmiş, hayız görme çağına gelmemiş, boşanmış onun iddetini Allah belirtiyor. Boşanan kadın evlenmiş olacağı için demek ki küçük çocuklar da evlendirilebilir. Talak suresinden bir delil getiriyorlar. Nur suresinde başka bir ayet var “Eşi olmayan içinizdeki bekârları evlendirin.” Eşi olmayana çocuklar da dâhil olur. Dolayısıyla çocukların evlendirilmesi de normaldir denir. Nisa suresinde yetim kızlardan bahsedilir. “Elinin altındaki yetim kızlarla evlenip de onlara karşı adaletsizce davranmaktan korkarsanız diğer kadınlardan şunlarla şunlarla evlenebilirsiniz.” diyor Allah. Yetim kime denir? Yetim buluğ çağına ermemiş babası ölen çocuğa denir. Demek ki henüz buluğ çağına ermemiş yetim bir kızı da evlendirebiliyoruz bu ayetlere göre demişler.

Ayetlerden bu şekilde delil getirilmiş. Tabi hadisten de bir şeyler getirme ihtiyacı hissedilmiş. Bu günümüzde en çok tartışılan olaydır. Peygamber efendimizin Hz. Aişe ile evliliği meselesi. Buharide de Müslimde de ittifak ile geçen bir rivayette Hz. Aişe demiş ki: “Ben Hz. Peygamberle nikâhlandığımda altı yaşındaydım. Medine’de de evlenip gerdeğe girdiğimizde dokuz yaşındaydım.” diyor. Buhari’yi, Müslim’i, Tirmizi’yi açtığınızda bu hadis rivayetiyle hepsinde karşılaşıyorsunuz. Acaba bunu nasıl değerlendirmek gerekir?

Ondan sonra sahabelerin uygulamaları de delil getiriliyor. Deniyor ki falanca sahabe ergenlik çağına gelmeden kendi kızını falanca sahabeyle evlendirmiş, o yeğenini bunla evlendirmiş… Bir dördüncü delil olarak deniyor ki bir baba oğlunun veya kızının menfaati için böyle bir evliliği tercih edebilir. Deniyor ki erkek çocuğu olan bir baba diyelim ki ben benim üç yaşında bir oğlum var. Kız beğeniyorum ona o da iki yaşlarında falan. Ergenlik çağına varır da başkasına gider, aklı maklı karışır şimdiden kaçırmayalım fırsatı çocuğumun yararına ben o kızı oğluma nikâhlıyorum. Babasının da izni var. O da benim oğlum gibi büyük bir kısmeti kaçırmak istemiyor. Yani bunları iki yaşında nikâhlayabiliyoruz. Bu aynen fıkıh kitaplarımızda bulunmaktadır. Hatta şu da söylenir: “Ergenlik çağına gelmemiş erkek çocuğunu birden fazla kadınla evlendirmek caizdir.” Bir tane kesmiyorsa çocuğu birkaç tane de alabilirsiniz şeklinde kitaplarda geçiyor.

Şimdi konunun detaylarını göreceğiz. Öncelikle Yardımcı Doç. Dr. Fatih Orum’a sözü vereceğiz. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Fıkıh Bölümünde öğretim üyesi kendisi. Ardından Dr. Abdurrahman Yazıcı söz alacak. Kendisi 1917 yılında Osmanlı’da yürürlüğe giren “Hukuki Aile Kararnamesi” ile Osmanlı’da bu konunun gidişatının nasıl olduğu hakkında bilgi verecek. Abdurrahman Bey İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Benim o dönemden arkadaşım olur. Ardından aynı bölümde birlikte yüksek lisans yaptık. Geçtiğimiz aylarda doktorasını “Miras” konusunda bitirdi ve doktor ünvanı kazandı. Bir buçuk aydır bizimle çalışıyor.

Fatih ORUM: Teşekkürler Yahya hocam. Güzel bir girişti. Söyleneceklerin çerçevesi böylelikle çizilmiş oldu. Biz de dilimiz döndüğünce bu deliller hakkında kanaatlerimizi bildireceğiz.

Mesele bir usul meselesi esasında. Küçükler evlendirilir veya evlendirilmez tamam geçeriz. Ama bu kadar basit değil. Bu bir zihniyet meselesi. Hakikaten fıkıh kitaplarımıza birisi baktığında herhangi bir mesele ile ilgili bir ya da iki delil görür. Mesela der ki bu meselenin delili kitapta vardır, geçer gider. İlgili ayeti yazar. Okuyan kişi de der ki bu ayetle sabitmiş demek ki. Bazen kitapta yoktur bununla ilgili açık bir şey. Sünnettir bunun delili der. (09:48-09:52 terim anlaşılmıyor.) Bazen der ki icmâ vardır. Bazen bu delillerden ikisini zikreder. Mesela der ki bunun delili kitap ve sünnetle sabittir. Veyahut hem sünnet vardır hem de daha sonra oluşan bir icma vardır. Bazıları da vardır ki –ki bunlar hakikaten azdır- beş altı delili vardır. İşte bu meselede kitap, sünnet, icma, kıyas ve maslahat olmak üzere beş tane delil zikrediliyor. Dolayısıyla birisi fıkıh eserlerine baktığında bir meselede beş tane delil varsa bu böyledir der ve geçer. Peki, bir konu hakkında beş tane delil olmasına rağmen yanlış düşünülmüş olması mümkün müdür? İlk etapta insan bunu kabullenmekte zorlanıyor. Beş delille caizdir deniliyor ve böyle bir cevap yanlış olabilir mi? İşte bu mesele hakkında beş tane delil zikredilmesine rağmen yıllarca yanlış verilmiş ve uygulanmıştır. Dolayısıyla siz yanlış bir usul üzerinde hareket ederseniz beş tane delil bulduğunuzu söyleyebilirsiniz. Biraz önce Yahya hoca güzel ifade etti. Ayetler arası irtibatı, ayetlerin hadislerle irtibatını koparttığımız zaman Kur’an-ı Kerim’e söyletemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur. Yani zihnimizde bir şeyi kurgulayalım, yeter ki kurgulayalım. Önce biz onun caiz veya caiz olmadığına karar verelim topluluk olarak ondan sonrası basit. Herhangi bir usule bağlı hissetmiyorsak kendimizi mutlaka ilgili bir ayet buluyoruz. Bu sadece Kur’an’a mahsus da değil herhangi bir kitabı dahi konuları arasındaki irtibatı kopartırsanız o yazara her şeyi söyletebilirsiniz. Yani bir usulsüzlük veya yanlış bir usül kurgulanırsa zihinlerde daha önce kabul edilmiş her şey bulunabilir. Hem de yüzlerce.

Çocukların evlendirilmesi de böyle. Baştan kurgulandığı belli. Kurgulanan şeyin delili aranmış ve istemediğimiz kadar da delil bulunmuş. Kur’an’ı Kerim yani ilk delilden başlayalım. Ergenlik çağına girmemiş bir küçük babası veya velisi tarafından evlendirilir mi evlendirilemez mi? On sekiz yaş altı da değil. Beş yaşında bir kız çocuğunu örnek alalım. Elli yaşında bir erkek bu kız çocuğu için talip olduğunda babası da benim için bir sorun yok dediğinde bu çocuk evlendirebilir mi? El-cevap evlendirebilir. Tam tersi bir erkek çocuğu kendinden büyük bir kadınla evlendirebilir mi? El-cevap evlendirilebilir. Diyorlar ki bize gönderilen ilahi kitap buna cevaz vermekte –izin vermekte- yani Allah’ın indirmiş olduğu bir kitapta dört beş yaşındaki bir çocuğun evlendirilmesi caiz görülmekte. Nedir delil?

Diyorlar ki Talak suresinin 4. ayetinde:

“Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurin”

“Hayızdan kesilmiş kadınların iddetleri konusunda şüpheye düşerseniz iddetleri üç aydır.” (Talak, 65/4)

Kadın kocası tarafından boşanmış. Ancak menopoza girmiş, adet görmüyor. Şimdi bu kadının Kur’an-ı Kerim’e göre yapması gereken şeyler var. Bunlardan biri iddet beklemek. Yüce rabbimiz diyor ki öyle bir kadın varsa onun iddeti konusunda şüpheye düşerseniz onun iddeti üç aydır. “vellâî lem yahıdne” ifadesi geçiyor. İddet görmüyorsa ya da “henüz adet görmüyorsa” onun için de üç aydır. Diyorlar ki “va’l-mutallakatu yeterabbasna bi enfusihinne selasete kuruin”(2/228) ifadesi var. Yani eğer kadın hayız görüyorsa ve boşanmışsa üç kur iddet bekleyecek. “Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcen yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâ”(2/234). Bir kadının kocası vefat etmişse dört ay on gün iddet beklemesi gerektiği burda söyleniyor. Yine Talak suresinde:

“ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne  hamlehunne”

“Hamilelerin iddeti doğumlarını yapmasıyla biter.”

Yine bu ayete göre menopoza giren kadınların iddetinin üç ay olduğu söyleniyor. Diyorlar ki hepsini söylemiş o zaman “vellâî lem yahıdne” henüz adet görmemiş demekse işte Kur’an-ı Kerim’de henüz adet görmemiş kişilerin iddetlerinin üç ay olduğunu rabbimiz söylüyorsa demek ki küçükler –buluğ çağına girmemişler- evlenebiliyor, evlendikten sonra iddet bekliyor. Bir kadın iddeti boşandıktan sonra yeni bir nikâh hakkı için bekler. İşte küçüklerin iddetinden bahsediliyorsa demek ki bunlar evlendirebiliyor. O halde küçüklerin iddetinden bahsediliyorsa demek ki bunlar evlendirme ve boşanmaya konu olabiliyor. İlk bakıldığında kurgu güzel görünüyor. Bütün bir insanın karşısının gelecek şeyler konusunda Rabbimiz iddeti belirmiş ve küçükleri de söylemiş. Sadece burdan bakılırsa bir sıkıntı yok. Peki, “vellâî lem yahıdne” gerçekten çocuklar için düşünülebilir mi? Tabi ki “vellâî lem yahıdne” ile “vellâî lemna yahıdne” arasında bir fark var. Yani orada “henüz” ifadesinin tercüme olarak yansıtılabilmesi için orada “lemna” ifadesi gelmesi gerekir ama burada “lem” var. Ondan çok daha önemli olan Ahzâb suresinin 49. ayetine bir bakalım.

“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nekahtumul mu’minâti summe tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne fe mâ lekum aleyhinne min iddetin ta’teddûnehâ”

“Ey iman edenler! Mümin kadınlarla nikâh kıydığınızda sonra onlarla ilişkiye girmeden onları boşadığınızda onların beklemesi gereken bir iddet yoktur.” (Ahzab, 33/49)

Farz edin otuz yaşında erkek ve kadın evliyken adam evlendikleri gün boşuyor. Şimdi bu kadın iddet bekleyecek mi beklemeyecek mi? Henüz aralarında herhangi bir şey geçmedi. Yüce rabbimiz diyor ki böyle bir kadının iddet beklemesine gerek yoktur. Şimdi bu ayetten hareketle Talak suresinin 4. ayetindeki “lem yahıdne” ifadesinin   çocuklara hamledildiğini düşünelim. Bunu söylemek şu demek: Bu ayette cinsel ilişki öncesi boşandığında iddet beklemek yoksa Talak suresinin 4. ayetindeki “vellâî lem yahıdne” ifadesinin çocuklara hamledilmesi bu çocuklarla cinsel ilişkiye girildiğini kabul etmek demektir. Yani Allah’ın kitabında çocuklarla ilişkiye girilebileceği hükmüne vardırılıyor. Bir ayette rabbimiz diyecek ki ilişki öncesi boşadıysanız iddet beklemelerine gerek yok ama Talak suresinin 4. ayetindeki “vellâî lem yahıdne”  ifadesini çocuklara hamledeceğiz ve bu çocuklarla ilişkiye girilebilir ilişkiye girmeden boşarsa iddet beklemeyecek ama orda iddetten bahsediliyor. Yani irtibatı koparttığınızda her türlü rezilliğe Kur’an-ı Kerim’e dahi söyletmeye kalkıyorsun. Birazcık düşünen bir insan “Ahzâb 49. ayete göre o zaman sizin dininizde çocuklarla evlenmek caizdir, Allah bunu kabul etmiş.” der. Ya o ayette bir sorun var ya da bu ayette sorun var. İkisinden birisi Allah’ın kitabında olamaz. O halde “vellâî lem yahıdne” ifadesiyle çocukların kastedilmesinin imkân ve ihtimali yoktur. “vellâî lem yahıdne” ayetinden biz şunu anlıyoruz. Bir bayan –normalde adet gören- ama hastalığı sebebiyle uzun zamandır adet görmemiş. Bu kadın boşanırsa ne olacak? Adetleri düzene girinceye kadar iddet mi bekleyecek? İşte orada Rabbimiz daha önce ayet gören ama çeşitli sebeplerden dolayı adetleri düzensizleşmiş kadınların iddet süresini üç ay olarak hesaplamamızı söylüyor. Çocuklarla hiçbir irtibatı olmayan bir ayet çocukların evlendirileceğine dair kurgu yapıldıktan sonra cımbızla o hüküm çıkartılmaya çalışılıyor. Oysa diğer ayetlerle çapraz okunduğunda bunun olamayacağı açık seçik ortada. Yani “henüz adet görmeyen” olması için ifadenin “vellâî lemna yahıdne” olması gerekirdi. Nur suresi 32. ayette:

“Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum”

Burada aranızdaki bekârları evlendiriniz diyor. Burada bir emir var.

Diyorlar ki eşi olmayan herkes bekârsa eşi olmayan herkesi evlendirebiliriz. Ancak Kur’an-ı Kerim’de kimlerin evlenmesi gerektiğini dair ayetlere bakıldığında “eyâmâ” –bekârların- kim olduğuna dair Rabbimiz bir çerçeve çiziyor. Yani evlendirilmeleri mümkün olan insanlar kimlerdir bir yaş sınırı var mı yok mu? Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde evlilikte duygusal isteği Rabbimiz öne çıkartıyor. Yani her iki tarafından birbirini sevmesi, istemesi. Nisa suresinde evlenecek kişiler arasında bulunan bir sevgiden bahsediliyor. Sizler evleneceğinizin zaman “hoşuna gitmenin” bir kriter olduğunu Rabbimiz kabul ediyor bazı istisnalarla birlikte. Şimdi bir küçük için böyle bir şey mümkün mü? Babası şöyle bir şey diyebilir mi? Benim üç yaşındaki çocuk âşık olmuş ne yapalım gideceğiz isteyeceğiz bugün. Böyle bir şey herhalde bir küçük için mümkün değil. Duygusal yakınlık, ülfet gerekiyor. Yine evlenmeleri mümkün olan insanlarla ilgili mal konusunda bir salahiyet gerektiğini görüyoruz. İşte o kadınları mehirlerini vererek isteyin veyahut sizin verdiğiniz o mehirlerden size verirlerse bunu yiyin. Yani bir malı alabilme, verebilme, hibe edebilmeye salahiyetli bir insandan bahsediliyor evlenecek kişilerin özelliklerinde. Nisa suresinde de malların kimlere ne şekilde verilebileceğine dair Rabbimiz detaylı açıklamalar yapıyor. Sefillere, yetimlere, malını yönetemeyecek insanlara mallarını vermeyin. O halde bir insanın evlenebilmesi için malını yönetebilecek, onunla iş yapacak erkek ya da bayan olsun bu vasıfta olmaları gerekiyor. Yine Nisa suresinde o malı yönetebilme yaşının da “rüşt” olduğunu söylüyor. Evlilikte de kadın kocasının malının koruyup gözetebilecek, verdiği mehiri isterse geri verip bağışta bulunacak yani bunlara yapacak bir olgunluk gerekiyor. Sonra yine Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerine baktığımızda evleneceğimiz kişilerde namuslu olma şartını arıyor pek çok ayette. Yani evleneceğiniz insanlar namuslu olsunlar, size de leke sürmesinler, kötü işlere bulaşmamış olsunlar. Bunlar bir çocuk için düşünülemez ki! Bir çocuğun bu tür işlere başvurması kocasının namusuna laf getirecek hareketler yapması bir çocuk için düşünülemez. Bir zina eden ancak bir başka zina edenle evlenebilir veyahut bir müşrikle evlenebilir diyor. Bir kişinin zina etmesi veya müşrik olması bir çocuk için düşünülemez. Oysa Kur’an bunlara dikkat edin diyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde “bekârlar” belli vasıftaki bekârlar olarak düşünülmelidir.

Yahya ŞENOL:  O ayetlerin devamında da bir şeyler var. Nur suresinin 32. ayetinde içinizden bekârları, cariyeleri evlendirin. Eğer bunlar fakirlerse korkmasınlar maddi sıkıntıdan dolayı Allah onları kendi ikramında zengin kılacak diyor. Ama devamında buna rağmen insan bir türlü cesaret edemiyor. Onlara da bir tavsiyesi var Cenab-ı Hakk’ın.

“Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih”

Fakirlikte olanlarda Allah onlara bir imkân verinceye kadar iffetli olmaya devam etsinler. Çocuk için bu geçerli olabilir mi? Yani normalde yanlış yola giderek iffetini kaybedebilecek durumda olması gerekiyor insanın ki Allah ona desin ki bak en azından Allah sana yeni bir yol açıncaya kadar iffetli dur. Yani zinaya gitme, yanlışa sapma. Yani 32. ayetteki bekârların “evlenebilecek durumdaki bekârlar” olduğu anlaşılıyor. Yoksa daha yedi sekiz yaşında olan ergenlik çağındaki çocuklara hitap etmiyor.

Fatih ORUM:   Kitaptan deliller bu. Daha bir sürü var. Sünnet delili ise peygamberimizin Hz. Aişe henüz küçük bir çocukken evlendirildiğine dair rivayet gelecek ama ondan önce ben diğer o delillere geçmek istiyorum. Peygamberimizden bu şekilde  gelmiş bir uygulama var, peygamberimizin uygulaması bizim için delildir o ayetler yetmiyorsa sen de onu yapabilirsin şeklinde. Dolayısıyla ona şimdi girmeyeceğiz. Ancak bu o kadar kötü kullanılıyor ki şimdi diyor ki adam: “Sen bunu neden kınıyorsun ki?”. Bu tür şeyleri yaşadık biliyorsunuz birkaç yıl önce. Çıktı adamın teki dedi ki: “Beni niye kınıyorsunuz, peygamberimiz yaptı? Siz beni kınamakla şu an kimi kınadığınızın farkında mısınız? Benim peygamberim yaptı bunu.” Bunun ne anlama geldiğini birazdan konuşacağız. Bundan önce bir iki delil daha var.

İcmâ var deniliyor. İcmâ öyle bir delildir ki bir konuda icmâ gerçekleşmişse tamam artık o mesele gitmiştir, kimsenin bir şey söylemeye artık hakkı yoktur. Peki, bu konuda icmâ var mı? Evet. Hatta bunu doğrudan sahabenin icmâsına bağlıyorlar. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve daha burada ismini saymadığımız pek çok kişi bu evlilikleri yapmışlar ve yapanlara karşı çıkmamışlar. Dolayısıyla onların uyguladığı ve karşı çıkmadığı böylesi bir hüküm konusunda icmâ vardır. Yani seni daha önceki kitap sünnet kesmiyorsa icmâ vardır daha fazla söz söylemeye gerek yok. Düşünün, bir küçük çocuğun evlendirilmesi konusunda icmâdan bahsediliyor. Ama biraz sonra Abdurrahman hocam anlatacak madem bu konuda icma var “1917 Aile Hukuki Kararnamesinde” hakkında icma olan bir konuyu siz nasıl naksediyorsunuz ki? Hem diyorsunuz bu konuda icmâ var artık bozulamaz ilanihaye bu iş böyledir.

Bir Katılımcı: İcmâyı inkâr eden kâfirdir.

Fatih ORUM:   Evet. Peki, 1917 Aile Kararnamesinde niçin ya böyle bir uygulama vardı bugüne kadar ama bu kabul edilebilir bilir bundan sonra küçükler evlendirilemez diye madde konuyor?  Bugünde bakıldığında yazılanlar küçüklerin evlendirilmesinin bunun çeşitli sosyal, psikolojik, kültürel, coğrafi yönleri olduğu dolayısıyla artık bunu konuşmanın anlamını bile olmadığını söylüyorlar. Peki, bizim kitaplarımızda icmâ olduğu söyleniyor. İcmâ olan bir konuyu şimdi nasıl ya eskiden öyleydi şimdi konuşmaya değmez diye bırakabiliriz?

Bir başka delil kıyas. Kıyasen deniliyor ki çocuklar evlendirebilir. Biliyorsunuz kıyas herhangi bir konuda o meselenin bir benzeri varsa çözülmek kavuşturmak istenen meseleye hamletmek. Özellikle fıkıh usulünde bu küçüklerin evlendirilmesi meselesi çokça zikredilir. Deniliyor ki teorik olarak bir soru atılıyor ortaya çocuklar evlendirebilir mi diye. Usulcü bakıyor ve diyor ki “Küçüklerin evlendirilebilmesi için ben bu hükmü bir şeye kıyas edebilir miyim?” Evet diyor ve Kur’an’da bir başka konuyu kıyas edebileceğini söylüyor. Bu iki konu arasında ortak bir illet var o halde ben bunu o meseleye hamledip evet küçükler evlendirebilir şeklinde kıyasen bir hüküm verebilir miyim denildiğinde –teyyiden- evet verilebilir. O da şöyle kurgulanıyor. Nisa suresinin 6. ayetinde:

“Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh, fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum”

“Ve yetimleri nikâh çağına gelinceye kadar deneyin. Bundan sonra eğer kendilerinde bir rüşd (yeterlilik) hissederseniz, o taktirde mallarını onlara teslim edin.”

Burada yukarıdaki ayetlerdeki gibi Rabbimiz küçüklüğü bir  “illet” olarak kabul ediyor. Küçüklük başkasının onun hakkında bazı şeyleri yapabileceğine dair velayet hükmünün illeti olarak Rabbimiz kabul ediyor. Bir yetim var, bir kaza oluyor aileden herkes ölüyor, çocuk kalıyor. Çocuğun ailesinden kalan bir sürü parası falan var. Bir hayırsever vatandaşa da diyorlar ki: “Sen bunu büyüt. Malı, mülkü de var. Bunu eğitimi ve diğer ihtiyaçları için harca. Kendi başına malı yönetecek duruma geldiğinde de malını ver.” Yetimlerin mallarının kendisine belli bir olgunluk çağına gelinceye kadar verilmemesini, bunların üzerinde büyüklerinin velayet hakkına sahip olduğunu Rabbimiz söylüyor. Hatta akli bakımdan sıkıntısı olan insanların belli bir olgunluğa erişinceye kadar yine malları üzerinde büyüklerinin velayet hakkı olduğunu Rabbimiz kabul ediyor. Yani illet burada küçüklük. Demek ki küçüklük bir başkasının onun üzerinde bazı tasavvuflara ehil olma yönüyle bir illettir. Küçükler peki evlendirebilir mi? Tabi evlendirebilir çünkü küçüklük bir illettir. Anne-baba bunun malları üzerinde velayet hakkına sahipse bu kişinin şahsı üzerinde de velayet hakkına sahiptir. İşte bu kıyasen verilmiş bir hüküm deniliyor. Hatta deniliyor ki eğer bu kişiyi babası veya dedesi evlendiriyorsa bu çocuğun artık ergenlik çağına ulaştıktan sonra da bir muhayerlik hakkı yoktur. Çünkü velayet hakkı gerçekleşmiştir. Boşama yetkisine sahip olduktan sonra boşar veya boşamaz.

Ayete baktığımızda (Nisa, 4/6) bir nikah çağından bahsediyor ayet. Yetimleri nikah çağına kadar sınayın deniliyor. Onlarda bir rüşt gördüğünüzde de mallarını verin diyor. Dolayısıyla nikah çağı denilen şey Kur’an-ı Kerim’e göre rüşte erdikten sonra başlıyor. Ergenlik kabul edilmiyor. Ergenlik kabul edilmiş dahi olsa bir nikah çağından bahsediyor Kur’an. Peki bir nikah çağından bahseden ayet dalga geçer gibi küçüklerin evlendirilmesinde asıl kabul edilebilir? Demek ki bunun bir dönemi var. Oysa bizim fıkıh usülü eserlerimizde “fasıt kıyas” başlıkları altında kıyaslardan bahsedilir ve bunların kabul edilemez olduğu söylenir. Birbiri arasında hiçbir bağlantının olmadığı, hiçbir yönden birbirine benzemediği iki kıyas konusuna “kıyas maal farık” deniliyor. İşte bu mesele hem fıkıh usülü eserlerinde kıyasa örnek veriliyor. Hem de çeviriyorsun birkaç sayfa sonra fasıt kıyas bölümünde yine bu örnek veriliyor. Deniliyor ki kişinin malıyla şahsı ayrı şeylerdir. Kişinin malı üzerinde velayet sahibi olan bir kimsenin kişinin şahsı üzerinde de velayet hakkı olduğu söylenemez diyor. Böyle bir kıyas yapılırsa geçersiz olur diyor. Bu da yetmiyor. Bir de “kıyas fasidül itibar” diye bir şey var. Yani bir konuda nasslarla hüküm varsa o konuda kıyas yapılamaz. Yani bu zaten Kur’an ve sünnette belirlenmişse o konuda artık kıyasa gerek yoktur. O sadece teyit edici bir kıyas olur.

Yahya ŞENOL:  YaniNamaz farz mı, değil mi? Zekat farz mı, değil mi?” konularında kıyas olmaz.

Fatih ORUM:   Kıyastan çıkan hüküm Kur’an ve sünnete muhalifse zaten bu kabul edilemez.

Deniliyor ki beşinci olarak maslahat delili. Adam kız veya erkek çocuğu için öyle bir fırsat doğduğunu düşünüyor ki ben bu çocuğu başına bir iş gelmeden ben bunu evlendireyim. Çünkü bu fırsat bir daha ele geçmez. Böyle diyebilir bir baba veya dede küçüğün maslahatını düşünmek zorundadır. Dolayısıyla bunu yapma yetkisine sahiptir diyorlar. Öyle bir maslahat düşünün ki henüz neyin ne olduğunu bilmeyen bir çocuk maslahata binaen evlendiriliyor. Bu maslahat değil bizzat kişinin çocuğunu eliyle toprağa gömmesidir. Bir kişinin hayatını karartacak bir şeyi bir başkası nasıl düşünebilir? Peki bir küçüğü akranı veya kendinden büyük birisiyle evlendirmek nasıl bir maslahat olabilir? Böyle bir maslahatı Yüce Allah kabul etmiyor ki.

Buraya kadar anlattıklarımızdan bir usül meselesi olduğu ortada. Peki sadece bu bir usül hatası olmuş diye kapatılabilecek bir mesele mi? Hayır. Özellikle pek çok Arap ülkesinde pek çok insanın hayatı karartırılıyor. Belki daha çocukluğunu yaşamayan insanlar böyle bir hükümün altına sokulup hayatları karartılıyor. Bu mesele böyle uygulanıyorsa ve caizdir deniliyorsa burada Allah’a karşı yapılmış büyük bir iftira söz konusu. Bu herhalde Allah katında affedilir bir günah olmayacaktır. Biz bugün cahiliye dönemini kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı, insanlıktan çıkmış insanlardı diyerek anlatıyoruz ama o çocuk bir kere ölüp gidiyordu. Şimdi ne oluyor? Hayatı boyunca zindan hayatı yaşatılıyor. Bu bugün islam toplumuna ciddi travmalar yaşatan 21. yüzyılda bile önemini koruyan bir mesele.

Kur’an’da zikredilen evlilikle ilgili ilk şey duygusal yakınlıktır. Evlenmeden önce birbirini görme vs. ancak bu şekilde ayakta durabilecek bir evlilik olabileceği söyleniyor. Kötü kurgular olunca kafada bunun delilleri ayetlerden hadislerden bir şekilde desteklenmiş oluyor. Peygamberimizi örnek alacaksak onun bu yaptığı evliliği nasıl izah edeceğiz? Abdurrahman hocam şimdi bilgi verecek.

Abdurrahman YAZICI:    Çocukların evlendirilmesini kabul edenlerin, hadisten aldıkları en büyük delil Hz. Aişe’nin peygamberimizle evlendiğini kendisinin aktardığı rivayet. Temel olarak birçok kaynakta geçiyor. İsterseniz önce rivayeti okuyayım.

“Resulullah beni altı veya yedi yaşındayken Mekke’de nikah etti. Dokuz yaşımdayken de Medine’ye geldik ve benimle Medine’de zifafa girdi, evlendi. Medine’de Benül haris bin Hacı’nın evine konuk olmuştuk. Ben bir ay sıtmaya tutuldum. Bu sebeple saçlarım döküldü. Nihayet saçlarım omuzlarıma indi derken Ümmü Rüman geldi. Ben kız arkadaşlarımla birlikte tahteravallide oynuyordum. Bana seslendi, hemen yanına vardım. Elimden tutarak beni evin kapısında durdurdu. Nefesim kesilmiş, hızlı soluyordum. Nihayet hızlı solumam geçti sonra biraz su aldı. Yüzümü ve başımı sildi. Ümmü Rüman(Ebu Bekir’in hanımı) beni bir odaya aldı. Bir de ne göreyim ensardan birtakım kadınların huzurundayım. Kadınlar hayırlı uğurlu ve mübarek olsun dediler.”

Yani orada bir düğün yapılıyor ama gelinin haberi yok sonradan haberi oluyor.

“Ümmü Rüman da beni onlara teslim etti. Kadınlar başımı yıkadılar, beni çekip çevirdiler. Bir  de kuşluk zamanında ansızın çıkageldi. Kadınlar beni ona teslim ettiler.”

Bu rivayet Buhari, Müslim ve diğer birçok hadis kitaplarında geçiyor. Tabi bu rivayetle ilgili birçok makale ve çalışma var. Bu rivayetin senet açısından inceleyen, metin açısından tenkit eden veya hangi durumda olduğunu söyleyen birçok çalışma var. Ama rivayetin genel olarak aynı olduğunu bazen bazı bölümlerinin kesilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bir rivayetin velev ki senet açısından doğru olsa bile bu rivayetin sahih olmadığını gösteren çeşitli kaideler de bulunması gerekiyor. Örneğin ilk önce bunun Kur’an-ı Kerim’e uygun olup olmadığı. İkinci olarak en önemlilerinden birisi de bu olayın tarihi vakaya uygun olup olmadığı. Metin açısından incelersek zaten birçok problemi var o ayrı konu. Hadiste peygamberimizin Hz. Aişe ile evlendiği yıl hicretin birinci veya ikinci yılı. Üçüncü yıl diyenler de var. Hz. Fatıma ile Hz. Ali ise bir yıl sonra evleniyor. Bunu ayrıca ele alıp incelediğimizde bunun tutmadığını görüyoruz. Hz. Esma’nın -Hz. Aişe’nin ablası, Ebu Bekir’in büyük kızı- durumu da Hz. Aişe’nin dokuz yaşında evlenmediğini gösteriyor. Örnek olarak birçok kaynakta Hz. Esma’nın hicretin yetmiş üçüncü yılında vefat ettiğini gösteriyor. Birçok kaynakta Esma’nın yüz yaşında vefat ettiği söyleniyor ve bu kesin. Esma’nın Aişe’den on yaş büyük olduğu da kesin. Esma’nın hicretten yirmi yedi sene önce doğduğunu söyleyen rivayetler de var. Dolayısıyla Aişe hicret yılında on yedi yaşında oluyor. Yine Hz. Esma’nın hicretin yetmiş üçüncü yılında Abdullah bin Zübeyir’den öldürülmesinden birkaç gün veya hafta sonra öldürüldüğünü biliyoruz. Biliyorsunuz Abdullah bin Zübeyir Hicaz’da on bir yıl halifelik yapıyor. Emevilere karşı isyan ediyor ve daha sonra öldürülüyor hicri yetmiş üçte. Bu bilgilere bakılarak ona iddia edilen rivayetin mümkün olmadığı en azından tarihi vaka açısından mümkün olmadığını görmekteyiz.

Yahya ŞENOL:    Bir de şunu eklemek istiyorum ben özellikle. Hadis kitaplarında yer alan hadislerin hepsi senet açısından sahih olsalar da hepsi birden amel edilebilir anlamına gelmiyor. Bunu bütün mezhep alimleri de söylüyor zaten. Aksi takdirde mezheplerin bu kadar farklı farklı olmasının bir anlamı olmazdı. Birinin kabul ettiğini diğeri kabul etmiyor. Hepsi kendince başka bir delile dayanarak bir hadisi almıyorlar. Bir örnek vereyim: Namazda imam Fatiha’yı okuduktan sonra cemaatin yüksek sesle amin demesiyle ilgili Buhari ve Müslim’de birçok hadis var: “Sahabe mescitin duvarlarını zangır zangır titretecek bir şekilde amin diyordu.” Ama Hanefi mezhebinde namazda yüksek sesle amin demek mekruh kabul edilir. Hanefiler diyorlar ki: Amin dualarımızı kabul et ya Rabbinin kısaltılmışı. Yani o da kendisi bir dua cümlesi. Dua cümlelerinin yüksek sesle söylenmemesi gerektiğine dair ayet var. Araf suresi 55. ayet:

Ud‘û rabbekum edarruan ve hufyeh”

“Cenab-ı Hakk’a dua ettiğiniz zaman sessiz ve yalvarırcasına dua edin.” (Araf, 7/55)

İmam-ı Azam diyor ki bu ayet bu hadise ters düşüyor. Demek ki dua ederken sesi yükseltmemek lazım. Dolayısıyla biz bu hadisle amel etmiyoruz. Bu hadisi inkar etmiyor ama  amel edilebilir olmadığını söylüyor. Aynı şey rükû’ya giderken veya kalktıktan sonra elleri kaldırmakta var. Hadisler bir yığındır. Hatta Buhari’nin özel bir risalesi vardır. Rükû’ya giderken veya kalktıktan sonra elleri kaldırmak gerektiğine dair. Halbuki Hanefi mezhebinde eller sadece iftidah tekbirinden kaldırılır. Burada değişik kriteri vardır. Birincisi bu hadisin ravilerini biz değerlendiriyoruz. Diyorlar ki bunu değerlendirirken bizim içim önemli olan hangisinin daha fakir olduğudur. Hangi ravi daha fakirse biz onun rivayetini ön plana alır, diğerini tercih etmeyiz. İkincisi bir ravi bir hadis rivayet etmiş fakat daha sonra o hadisle amel etmediğini görmüşsek biz onun rivayet ettiğine değil kendisinin yaptığına bakarız. Demek ki zamanında onu söylemiş ama sonradan vazgeçmiş demektir. Dolayısıyla Peygamber efendimizin elleri kaldırdığı rivayetleri olsa da biz Abdullah bin Mesud’un veya Abdullah bin Ömer’in namaz kılarken ellerini kaldırmadıklarını gördüğümüz için tercihimizi bundan yana kullanır ve elimizi iftidah tekbirinden başka hiçbir yerde kaldırmayız. Burada bazı hadisleri inkar değil, tercih etmemiş oluyor.

Geçen hafta biz evlendirmede velayet konusu okurken İmam-ı Malik’in kendi muvattasında görmüştük. Önce hadisleri veriyor: Kıza mutlaka evlendirirken sorulur, izni alınır. Ama ondan sonra altında bir rivayet var falanca adamlar kızlarına sormadan evlendirmişlerdir, biz buna göre amel ederiz diyor. Siz bunu sorguya çekemiyorsunuz. Madem bununla amel edecektin yukarıya hadisleri niye koydun be adam? Onun kriteri o. O da rivayete değil pratiğe bakmış kendince. Bu Şafiilerde de var, Hanbelilerde de var. Yani her hadis sahih kabul edilse bile amel edilebilir manasına gelmiyor. Bakın namazların birleştirilmesi konusu. Müslimde sayfalarca hadis vardır peygamberimizin yolcu olmadığında da namazları birleştirdiğine dair. Ama hanefi mezhebinde hac zamanında sadece namazların birleştirilmesi kabul edilir. Diğer durumlarda namazların birleştirilmesi kabul edilmez. Ama tutup kimsenin yakasına yapışamıyorsun “Bu kadar hadis nereye gitti?” diye. Çünkü adamın başka bir kriteri var bundan dolayı ben bunu hadisi almıyorum diyor. Onlardan bir tanesi de Kur’an’a uygunluktur işte. Kur’an’a aykırı gördüğü hadisleri Hanefi mezhebi kabul etmez. En meşhurlarını söyleyelim. Bugün Ebu Davud ve Tirmizi’de geçen meşhur hadis var:

“İçki içenin 40 gün namazı kabul olmaz.” şeklinde. Bu doğru mudur diye Ebu Hanife’ye sorduklarında “Hayır. Böyle bir hadis olamaz.” diyor. “Bu peygamber söyledi de ben reddediyorum anlamına gelmesin. Ben diyorum ki peygamber böyle bir söz söylememiştir. Çünkü üç tane olay vardır yaptığın tüm amelleri boşa çıkaracak olan. Bunların içinde de içki içmek yoktur.” Bunlardan bir tanesi şirktir. Ayetlerde “Kim Allah’a şirk koşarsa bütün yaptıkları boşa gider.” diye geçer. Bu adam içki içmekle şirk koşmuş olmadı. İkincisi riyakarlık. İnsan bir ameli riya için yaparsa o amel de boşa gider. Üçüncüsü de yaptığı işi başa  kakmak. Kur’an’a baktığında amelleri boşa çıkaracak olan üç şeyi gördüğünü söylüyor. Dolayısıyla bunun hadis olamayacağını söylüyor ve bununla amel etmiyor. Benzeri bir olay zina edenin müşrik olup olmaması ile ilgili. Yine bir rivayet var: “Zina eden zina etiği sırada mümin değildir.” Ebu Hanife bunun da hadis olamayacağını söylüyor. Çünkü ayetler bunun tersini söylüyor. Nur suresine bakıldığı zaman “zani” ve “zaniye” kelimesini kullanırken Cenab-ı Hakk bunların müslüman olmadıklarını söylemiyor diyor. Bunun yığınla örneği var. Dolayısıyla açtınız Buhari’de veya Müslim’de birileri size gösterdi. “Bak, Hz. Aişe altı yaşındayken nikahlanmış, dokuz yaşında da gerdeğe girmiş.” Bütün ayetler rüştten önce -buluğ çağı da değil- evlenme yok diyecek ama zıttına bir tane hadis rivayeti olacak. Sen diyeceksin ki kusura bakma ben bu hadise göre amel edeceğim. Bu ayetlerden dolayı bu hadisi biz amel edilebilir görmeyiz. Kaldı ki farklı yönlerden kritiğini de gördük. Ablası on yaş büyük, hicri yetmiş üçte yüz yaşında vefat ediyor. Demek ki hicret esnasında yirmi yedi yaşında. Ablası yirmi yedi yaşında olan birinin hicret esnasında altı yaşında olduğunu söylemenin herhalde matematikle de bağdaşır bir tarafı yok. Bugün resmi nikah on sekiz yaşın altında veli izni olursa kıyılabiliyor. On sekizden büyük olursa veli iznine gerek yok. Vehbe Zuhayli’nin İslam Fıkıh Ansiklopedisi’ni açtığınızda -9. cilt 144. sayfayı- küçük kızların evlendirebileceği orada yazıyor.  Ayetleri koymuş, Hz. Aişe rivayetini koymuş ve en sona demiş ki: “Küçüklerin evlendirilmesi bir fayda münahazasıyla da olabilir. Örneğin bir baba oğluna denk birini bulur. Baliğ oluncaya kadar olan süreyi beklediği takdirde onu elinden kaçırmaktan korkabilir.” Kız elden kaçmasın diye biz bunu üç dört yaşında evlendirelim diyeceksiniz ve buna bir de “İslam” fıkıh ansiklopedisi adını vereceksiniz!? Bunu biri okuduğu zaman bir kişinin görüşü olarak okumuyor ki. İslam derseniz Allah’ın dini oluyor bu. Halbuki buna fıkıh mezheblerine göre diye bir ibare koyulmalıydı.

Ebu Bekir el-Esam, İbn-i Şübrüme ve Osman el-Betti haricinde bütün İslam alimleri küçüklerin evlendirilmesini kabul etmişler.

Fatih ORUM:    Bunu kabul etmeyenler Nisa Suresi 6. ayetteki “Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh” ifadesini alarak kabul etmiyorlar. Ayette bir evlilik çağından bahsediliyor dolayısıyla bu kabul edilemez diyerek çok güzel bir tespitte bulunuyorlar. Serahsi, Mebsutta  İbn-i Şübrüme ve  Ebu Bekir el-Esam’dan bahsediyor. Diyor ki İbn-i Şübrüme bu işlerden anlamaz.  Ebu Bekir el-Esam da diyor sağır adamdır bu, rivayetleri duymamıştır şeklinde hakaret ediyor bu adamlara. Doğruyu söyleyen adamlara hakaret ediyor.

Yahya ŞENOL:    Evet durum böyle kısaca. Dilerseniz şimdi Hukuki Aile Kararnamesi’ne bu durum nasıl yansımış onu dinleyelim.

Abdurrahman YAZICI:     Hukuki Aile Kararnamesi, Osmanlı veya İslam tarihinde aile hukukun ilk kanunlaştırılmış hali diyebiliriz. İkinci olarak bu kararname müslüman, hristiyan ve yahudiler ilgili aile hukuku hükümlerin tamamını kapsıyor. Yani ayrı ayrı bunların hükümlerini bulmaktayız burada. Örneğin süt akrabalığı müslümanlar için evlenme engeli ise bu yahudiler için böyle olmadığı açıkça belirtiliyor. Yine üçlü bir komisyon tarafından hazırlandığını görüyoruz. Müslüman, hristiyan ve yahudilerden oluşan. Alt komisyon ve üst komisyon var. Yani tamamen haham, patrikhaneden gelen kişilerle birlikte hazırlanmış bir kararname. Birçok getirdiği yenilikler var. Ama kısa süre yürürlükte kalıyor. Çünkü gerek zamanın din alimleri veya bazıları tarafından birçok eleştiriye tabi tutuluyor. Örneğin Mustafa Sabri Efendi şeyhülislam olduktan kısa bir süre sonra bunu kaldırıyor. Ama İslam dünyasında birçok etkiye sahip. Örneğin Suriye’de 1953’lere kadar yürürlükte kalmış. Ürdün’de yine aynı şekilde. Dili biraz ağır ama bazı yerleri açıklayabilirim. Ehliyeti maddeleri, madde 4 şu şekilde: “Ehliyet nikaha hayız olmak için hatıbın on sekiz ve mahtubin on yedi yaşını doldurmuş olmaları şarttır.” Yani nişanlı erkeğin on sekiz, kızın da on yedi yaşını tamamlamış olması gerekiyor. “On sekiz yaşını doldurmamış olan mürahit baliğ olduğunu beyan ile müracaat ettiğinde hali mutehammil ve velisinin izni muzam ise hakim izdivacına müsaade edebilir. On iki yaşını tamamlamış salil ile dokuz yaşını tamamlamamış salil hiçkimse tarafından tezvic edilemez.” Yani ne olursa olsun bu yaşlar sınır. Yani erkek mutlaka on iki yaşını kız da dokuz yaşını doldurmuş olmalı. Bundan önce böyle bir sınır yok.

Yahya ŞENOL:    Yani şunu söyleyebiliriz. 1917 yılına kadar Osmanlı’da da bu hüküm aynen uygulandı. Bu kanunla değiştirildi ve bir buçuk yıl -1919’a kadar- yürürlükte kaldı.

Abdurrahman YAZICI:    Evet. Diğer önemli yerleri aktarmaya devam ediyorum. Küçük kız ve erkek çocuğunun velileri tarafından evlendirilmelerine dört imam da cevaz verdiğinden  şimdiye kadar muamele bu yolda ilerlemiş. Yani yine burada gerekçe olarak Maslahatın değişmiş olmasını söylüyorlar. Ayetlere uygun olup olmadığını incelememişler. Kararname birçok yenilik de getiriyor. Örneğin tam boşanmak üzere olan eşlerin aile hakemlerine başvurmaları gibi. Ayetlerde olan birçok hükmü de canlandırıyor. “Şöyle ki her zamanda ve bilhassa hayat için mücadelenin son derece kesbi şiddet ettiği şu zamanda çocuklar hakkında ebeveynlerin ilk vazifesi, onları talim ve terbiye ederek işbu alim ve cidalde nihai zafer olacak ve muntazam bir aile teşkil edebilecek bir hale getirmekten ibaret iken, bizde ebeveyn çocuklarının tahsil ve terbiyesini bilkülli ihmal ederek mücerret mürüvvetlerini görmek veya naili miras kılmak maksadıyla onları daha beşikte iken nişanlayagelmişlerdir.” Çocukların düğünlerle birlikte felakete sürüldüğü anlatılıyor. Eğitim, terbiye görmemiş çocukların daha evlenir evlenmez zifafla birlikte tamamen hayatlarının mahvolduğunu anlatıyor. “Memleketimizde de ailelerin temelsizliğine mucib olan esbabtan biri de budur.” Bu kararnameye çok büyük sosyal baskı ve eleştiriler geldiğini bu yüzden kısa süre yürürlükte kalabildiğini hatırlatalım.

Fatih ORUM:    Hasan Basri Çantay “Akifname” adlı eserinde mecelle komisyonundaki rivayetler hakkındaki bir anısını anlatıyordu. Anlattığına göre, bir gün mecelle komisyonu İmam Züfer’in bir görüşünü alıyor. Bu defa İstanbul’da ulema ayaklanıyor. Diyorlar ki: “İmam Züfer kim? Onun görüşü nasıl mecelleye kanun olarak girebilir?” Ulemadan birkaç kişi toplanıp saraya gidiyorlar. Padişaha ulaşamıyorlar bir sadrazamla görüşme imkanı buluyorlar. Sadrazam bunları dinledikten sonra: “Siz nelerle uğraşıyorsunuz? Bakın bu ülke elden gidiyor. Sizin alim olarak yapmanız gereken başka bir şey yok mu?” şeklinde güzel bir nutuk atıyor orada. Bu Osmanlı’daki ulemanın kafa yapısı ve dünyası açısından çok önemli. İmparatorluğun çökme aşamasında bir memleket meselesi olarak saraya getirilip konuşma ihtiyacı hissediyorlar. Burada da aslında çok güzel düzenlemeler var ama ancak bir buçuk yıl dayanabiliyor. Müthiş bir muhalefet var yani.

Abdurrahman YAZICI:    Evet, devam edelim.Bu tür nikahların yapılması neticesindeki problemleri görmek istiyorsanız fıkıh kitaplarındaki ilgili bölümleri ve kadınların karar sicillerini incelemek yeterli olur diyor.

Yahya ŞENOL:     Bir soru var Fatih hocam size. Nass olan konularda içtihat olmaz meselesiyle ilgili.

“Kur’an’da ve sünnette kesin nass olmayan konuların olması, Rabbimizin bize bu konularda manevra alanı verdiği gibi bir düşünce yanlış mı? Eğer bu düşünce doğruysa geçmişte yaşayan alimlerin icma’nı günümüz şartlarında günümüz alimlerinin yeniden yorumlamasında ne gibi bir yanlış olabilir?”

Fatih ORUM:     Genel kabul budur. İçtihat ve kıyası delil meşrutiyeti bağlamında denilir ki: “Nasslar sınırlı, olaylar sınırsız. Sınırlılarla sınırsız olayları cevat verilemeyeceği için içtihat zorunludur.” Nassları da kendi arasında hiyerarşik olarak ikiye ayırırlar. Derler ki: “Kitaba bakılır, kitapta yoksa sünnete bakılır.” Sünnet de başlı başına bir teşri rolu görür. Hatta şimdilerde “bilinçli boşluk” diyorlar. Yani rabbimiz bazı konularda bilinçli olarak boşluklar bırakmış Kur’an-ı Kerim’de.  Bunu peygamberimiz kısmen doldurmuş ama bu doldurma işi kıyamete kadar devam edeceği için müçtehidler de içtihat faaliyetleriyle, kıyasla bunları doldururlar. Dolayısıyla böyle bir anlayış var. Herhangi bir konuda nass varsa kıyas yapılmaz.  Ancak nass yoksa -bu kabul edilir- kıyas yapılacağına hatta o konularda icma yapılabileceğine maslahat prensibine göre birtakım hükümler yapılabileceği kabul edilir. Tabi bu beraberinde birçok sorunu getiriyor. Hakikaten “Kur’an-ı Kerim ayetleri sınırlı ve bazı konularda susmuş, insanların o konuda kendi tecrübe ve ihtiyaçlarına göre hüküm koymalarına izin vermiş mi?” konusu tartışmalıdır. Ama ilk etapta şunu söyleyebiliriz ki kabul edilebilir de değildir. Allah her şeyi açıkladığını ve tek hüküm koyucunun kendisi olduğunu söylüyorsa bize düşen o açıklamalara ulaşmaktır. Herkes göremeyebilir ama birisinin göremediğini bir başkasının görebileceği vaka olarak da var. Dolayısıyla bu konuda ayetlerde hüküm yoktur şeklindeki bir kanaat tamamen izafidir.

Yahya ŞENOL:    Bilecik’ten bir soru var.

“Bir kadının iddeti olarak üç ay beklemesi gerektiğini biliyoruz. Bu iddet durumda eğer bir çocuk varsa bunun bilinmesi gerektiğini biliyoruz. Peki günümüzde tıp ilerledi. Boşanan bir kadının tıbben hamile olmadığı kanıtlanmışsa iddet beklemesine gerek var mıdır?”

Buna şu cevabı vereceğiz. Boşanan kadınların iddet beklemesinin sebebi hiçbir ayet ve hadiste hamile olup olmadığının anlaşılması diye açıklanmıyor. Cenab-ı Hakk normal adet görüp temizlenen kadınların üç kez adet görüp temizlenmesi kadar bir süre beklemesini, biraz önce okunan ayette böyle durumda olmayanların üç ay, hamile olan kadınların çocuklarını doğuruncaya kadar iddet beklemesi gerektiğini söylüyor. Talak suresinde şöyle bir ibare var:

“Lâ tedrî leallallâhe yuhdısu ba’de zâlike emrâ” (Talak, 65/1)

Neden bunlar böyle? Bilemezsiniz diyor Allah. Belki Allah yeni bir şey ortaya çıkarabilir. Çünkü boşanma için gerekli şartlar orada sayılıyor. Erkek iddet bekleyen karısını evinden çıkarmayacak. Kadın da o esnada evden çıkmayacak. Ve yaklaşık üç ay boyunca bunlar aynı evde yaşamaya devam edecekler. O esnada tekrar geri dönüş mümkün olabilir. Ayette anlatılmak istenen bu. Bundan dolayı Allah bu süreyi beklemeleri gerektiğini söylüyor yoksa kadının hamile olup olmadığı o dönemde de bir kez adet görmesiyle anlaşılabilirdi. Bir bunun delili de ölüm iddeti bekleyen kadın. Ölüm iddeti bekleyen kadının süresi de dört ay on gündür. Bir tanesininki üç aydı diğeri neden dört ay on gün? Onun hikmetini de Cenab-ı Hakk açıklamamış. Sadece istibra dediğimiz olay yani kadının hamile olup olmadığının belli olması üçüncü boşanmada ve kadının boşanmasında geçerli. Yani erkek kadını değil de kadın kendisi boşanma talep ederse onun şartları farklıdır. Başka biriyle evlenebilmek için hamile olup olmadığının kesin belli olması lazım. Bu burada denildiği gibi tıbbi yollarla da tespit edilebilir. Dolayısıyla normal diğer durumda olan kadınların bugün sadece tıbbi tedaviyle hamile olmadığının anlaşılmasıyla iddetleri sona ermez.

Bir soru da şöyle:

“Bir çuval yalanla zorla evlendirilen bir genç kız, evlendikten sonra geri dönüşü mümkün değilse evindeki huzursuzluktan nasıl sorumlu olur? Bu durumdaki kızların “Kocanı ve evini seveceksin. Bu Allah’ın emridir.”  diyerek şartlara boyun eğmesi mi gerekir?”

Geçen evliliğin denetlenmesi konusunda söylemiştik. Evlilikte olmazsa olmaz şartlardan bir tanesi tarafların rızasıdır. Kadın veya erkek razı olmadığı bir evliliğe zorlanamazlar. Ona dair uygulama örneği de var. Ebu Davud ve İbn-i Mace’de geçen bir hadis:

Bir kız Aişe validemizin yanına geliyor. Bir soru soruyor: “Babam beni kardeşinin oğluyla evlendirdi kendi konumu yükselsin diye. Ben hoşnut değilim bu durumdan.” Aişe validemiz konuyu bilmediğini peygamberimize sormaları gerektiğini söylüyor. Gelince aynı meseleyi ona arz ediyorlar. Hayır diyor peygamberimiz, böyle bir evlilik kesinlikle geçerli olmaz. Burada yetkinin tamamen kızda olduğunu beyan ediyor. Böyle bir durumda olan kızın evliliği bozma yetkisi her zaman için vardır. “Bu Allah’ın emri. Kocana ve evine bağlı kalmak zorundasın.” dinimizin ne bir emri ne de tavsiyesi vardır. “Bu eve gelinlikle girdin, kefenle çıkarsın.” şeklindeki ifade tarzı tamamen gelenekten kaynaklanır. İslam ile uzaktan yakından alakası yoktur.

Fatih ORUM:    Biz boşamaya o kadar dar bir pencereden bakıyoruz ki peygamberimizin döneminde yaşanan o olaylara baktığımızda tamamen sevgisizliğin bir boşama sebebi olduğunu görüyoruz. Sevmiyorum dediği zaman bu dinimize göre geçerli bir boşamadır, erkek için de kadın için de.

Yahya ŞENOL:      Bir de Mardin’den demiş ki bir soruda:

“İkinci eşle evlenen kocayı birinci eş boşayabilir mi?”

İkinci eşle evlenmesini beklemeden de kadın boşanabilir kocasından. Velev ki böyle bir olay oldu ve artık onla yaşamayacağını düşünüyorsa zaten boşanma talep edebilir.

Bir de peygamber efendimizin evlilikleri ile ilgili soru sormuşlar. “Neden hep biz savunan taraf olmak zorundayız?” diye. Biz peygamber efendimizin yaptığı bir yanlış var da onu savunmak zorunda kalıyoruz gibi bir duruma girmeyelim kesinlikle. Peygamber efendimizin bu konuda yaptığı bir yanlış yok ki neden savunma tarafına geçelim? Birden fazla kadınla evliliği konusu da sorulmuş. Onunla ilgili çok makale yazılmış. Ali Rıza Demircan hocanın da bu konuda yazıları var. Kendi sitesinden de bu yazıları mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

“Benim sorum namaz hakkında. Ben annemden babamdan öğrendiğim, hanefi mezhebinde olduğu gibi rükuya giderken ve kalkarken ellerimi kaldırmıyorum. Ama üç yıldır okumuş olduğum hadislerden dolayı ellerimi kaldırıyorum.”

Hadisler tamamen diğer mezhepleri destekliyor gibi gözükse de Hanefiler bazı sahabelerin bunu uygulamadığını görüyorlar. Diyorlar ki rivayet var bir de pratik var. Biz pratiği inceliyoruz ve ellerin kaldırılmayacağı rivayetini esas alıyoruz. Dolayısıyla hadislerde görüp ellerimi kaldırıyorum demek mutlak olarak doğru değildir. Bu konuda herkes kendi çapında ufak bir çalışma yaparak kendi kararını verebilir. Evet peygamber efendimizin rükuya giderken ve rükudan kalktıktan sonra ellerini kaldırdığına dair rivayet vardır. Ama aksini bildiren rivayetler de vardır. İkisi de yanlış değildir.

Ellerin bağlanması meselesinde de gelen rivayetler çeşitlidir. Ellerin göbeğin altından bağlanması, tam göbek üzerine veya göbeğin az üstüne bağlanması konusunda üç farklı rivayet vardır. Tirmizide şöyle söyler: “Bu üç hadisin üçüyle de amel edilebilir.” Ellerin bağlandığı çok nettir ama şekli değildir. Ve bu konuda kadınlar ve erkekler arasında hiçbir fark yok. Mezheplerde kadınların erkeklerden farklı yaptığı hareketlerin tek bir gerekçesi söylenir. Derler ki: “Kadınların böyle yapması onların tesettürüne daha uygundur.” Kadın ellerini kaldırırsa arkadan biri görür? Yahu sen demiyormusun ki zaten kadın erkeklerin arkasında namaz kılıyor. Bu kadının arkasında başka biri yok ki onu görsün. Ve hatta diyorlar ki arka safta veya yan safta kadınlar olursa erkeklerin  namazı bozulur. Kadın en arkada ve kaldı ki kadının elleri avret değildir hiçbir şekilde. Dolayısıyla namaz kılma konusunda kadın ve erkek arasında sünnette hiçbir fark yoktur. Halbuki hiçbir hadis yoktur kadınların namazı farklı kılacağı konusunda.

Erkeklerin ellerini nereye kaldıracakları meselesindeki hadisleri birlikte değerlendirdiğimizde peygamberimizin ellerini omuz hizasında kaldırdığı açık. Parmakların üst kısımlarının da kulak hizasına geldiği de açık. Başparmağın kulak memesine değmesi gerektiğine dair hiçbir kayıt yoktur.

Son bir soru Avustralya’dan gelmiş. “Erkek ve kadın için evlilik yaşı kaçtır?” Evlilik çağı sabit değildir, rüşt çağı önemlidir. Bu kişiden kişiye göre değişir.

Fatih ORUM:     Bir kişiye bir sermaye verildiğinde bunu çok rahatlıkla yönetebilecek, doğruyu yanlışı ayırt edebilecek yani olgunlaşmış bir aileyi yönetebilecek, eve ekmek parası getirebilecek, eşiyle irtibatını rahatça kurabilecek, çoluk çocuk sorumluluğu alabilecek kişi rüşte ulaşmıştır. Çoğu ülke on sekize bu yaşı sabitlemiştir. “Evlilik kişiyi reşit kılar.” diyor bizim kanunlarımızda. Yani on yedi on altı yaşında kişi mahkemeden kağıt alıp evlendiğinde devlet artık onu reşit kabul ediyor.

Çok teşekkür ederiz.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın