Cemaatle Namaz

15 Şubat 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Abdulaziz Bayındır: Bugün cemaatle namaz konusunu işleyeceğiz. Sürekli tekrarladığımız bir şey var biliyorsunuz. AllahTeala’nın bütün nebilerine farz kıldığı bir ibadet. Ve hepsinde de 5 vakit olarak farz kılınmış. Hepsi de aynı zamanda farz kılınmış. Yani biz hangi vakitte kılıyorsak Yahudiler de o vakitte kılıyır, Hıristiyanlar da o vakitte kılıyorlar. Bizde de teheccüd namazı var onlarda da var. Yatsının sonu Yahudi’de de Hıristiyan’da da var. Ondan sonra teheccüd vakti var. Kuşluk namazı vakti var. Teheccüd ve kuşluk namazı onlarda da zorunlu değil. Bir tek şöyle bir elimizdeki bilgilerde şu anda bizimle uyuşmayan tek husus şu: bizde yatsı namazı 4 rekat, Yahudiler’den elde ettiğimiz bilgilerde, onlarda 1 rekat olarak geldi. Ama Süryaniler 2 rekat diye yazmışlar kitaplarında. Bu inşallah ikiye çıkardık, yakında dörde çıkar yani. Geçen hafta ikiye çıkmamıştı. Bu haftaki bilgilerde ikiye çıktı. Aynı olması gerekiyor. Bir de bu namazın cemaatle kılınması var. Yahudiler’de cemaatle kılma var. Orada 13 kişi olması gerekiyor. 13 tane buluğa ermiş erkek. Orada da cemaatle namaz kılarken kadınlar arkada. Kadınlar ile erkekler arasında en az bir perde olması gerektiğini söylüyorlar. Ve cemaatin sayısına kadınları dahil etmiyorlar. Yani 13 tane buluğa ermiş olan erkek. Çocukları da saymıyorlar o sayı içerisinde. Bizde iki kişi de cemaat olarak kabul ediliyor. Hadisi şerifler var, onu biraz sonra arkadaşlarımız okuyacaklar. Geçen hafta biliyorsunuz yeni bir yöntem denemeye başladık. İşte önce hadisleri okuduk. Sonra,mezhepler bu hadislere ne diyor. Ve o yöntemin bazı eksiklerini bu hafta tespit ettik. Şimdi denemeyi bir başka şekilde yapacağız. Yavaş yavaş inşallah yöntem oturur. Yani bugün sadece Kur’an ve sünnette cemaatle namaz, onu işleyeceğiz. Mezheplere inşallah önümüzdeki hafta geçeriz. Geçen hafta gerekli ön hazırlık yapılmadan hemen arkadaşlara bu konuda şu mezhep ne diyor, bu mezhep ne diyor dendiği zaman, tabi onlar haklı olarak hemen o mezhebin kitaplarında yazılı olanları bulmakta sıkıntı çektiler. O da son derece normaldir. Onun için bu hafta Allah nasib ederse Kur’anda ve sünnette cemaatle namaz konusunu işleyeceğiz. Bu şeye vardığımız zaman çok enteresan bilgilere ulaşmış olduk. İbrahim(as) biliyorsunuz kabenin mevcut temellerini yükseltiyor. Adem(as)’dan kalan temellerini yükseltiyor. Sıfırdan yapmıyor. Ondan sonra bir şey söylüyor. O şeyi ifade eden bir ayet var. Okurmusun Yahya o ayeti?

Yahya Şenol: İbrahim suresinin 37. Ayeti. “Rabbena inni eskentu min zurriyeti  vadin gayri zi zer’in inde beytikel muharremi rabbena li yukimus salat”.

Abdulaziz Bayındır: Çok enteresan şeyler ortaya çıkıyor. Bu derslerden maksat da şu, yani maksatlardan bir tanesi de şu: biliyorsunuz Kur’anı kerim ve sünnet arasındaki ilişki çok uzun asırlardır doğru dürüst kurulamıyor. Şimdi zamanımızda bazı kimseler kalkıyor bize sadece Kur’an yeter diyorlar. Resulullah’ı tamamen devre dışı bırakıyorlar. Yani sünnetsiz bir Kur’an anlayışı ortaya çıkıyor. Ondan sonra bazı kimseler kalkıyor sünneti Kur’anı kerim üzerinde bir noktaya koyuyorlar. “Sünneti kadiyetun alel kitab” diyorlar. Sünnet kitap üzerindeki son sözü söyler diyorlar. Son zamanlarda bir de batının etkisiyle Kur’anı da sünneti de devre dışı bırakıp Hıristiyanlığa benzeyen bir din yapısını müslümanlığa sunan çok güçlü bir çevre var. Şimdi Hıristiyanlıkda bir İsa inancı vardır. Tüm Hıristiyanlık İsa inancının merkezinde, İsa inancınnda oluşturulur. İsa Allah’ın oğludur. İsa Allah’ın oğlu olduğu için yanılması söz konusu olamaz. İnsan bedeninde gelmiştir ama içerisi tamamen tanrıdır. Dolayısıyla yanılması söz konusu olamaz. Yanılmaz bir İsa var. Bu yanılmaz İsa, tarihimizde yanılmaz Muhammed’e dönüşmüştür. Bunu hepiniz bilirsiniz yani. Onun için bize okullarda öğretmişlerdir. İşte, Allahresulü  için ne derler? İsmet sıfatı var derler değil mi? Yani aslında bu İsa’nın yeni bir şeklidir. Şimdi bunu kabul ettirmişler tabi zamanında müslümanlara ki ilim olarak bugün kitaplarda yazılı. İsmet sıfatı olan bir nebi var. Şimdi yeni bir adım atıyorlar. Hıristiyanlar’ın bir inanışları var. O inanışları şu: diyor ki; kilise İsa’yı temsil eder. Peki kilise İsa’yı temsil ediyorsa, o zaman kilise ne olur? Yanılmaz olur, tanrı olur tabi ve yanılmaz olur. Onun için kilisenin yanılmazlığı son derece temel bir prensiptir. Konsil kararları bugün tevratın ve incilin önüne geçmiştir. Tevrat ve incil ne ifade eder diye bizim burada Katolikler ile yaptığımız bir toplantı vardı bu salonda. Bir arkadaşımız sordu. Size göre tevrat ve incilin anlamı ne? Dedi ki o kutsal metindir. Sadece tarihi bir değeri vardır o kadar. Günümüzde herhangi bir değeri yoktur. Şimdi aynı anlayış  yani kilise İsa’yı temsil eder anlayışı ayrıca kiliseye mensup kişiler de İsa’yı temsil edere dönüşmüştür. Yani şahsı manevi. Bugün biliyorsunuz bir cemaat bunu şahsi manevi kelimesiyle ifade ediyor. Aynı mantık, hiç değişen bir şey yok. İsa bir şahsi manevi olarak söylüyorlar. Açıkça söylüyorlar yani şahsı manevi olarak kendilerini temsil ettiğini söylüyorlar. Öyle olduğu zaman kendileri de yanılmaz oluyor. Mesela Fetullah Gülen, Sonsu Nur’da Resulullah’ın yanılmazlığını ortaya koymak için bir çok ayetin anlamını ciddi manada çarptırıyor. Ki ben onları ziyaretimde getirin şu ayetlere yanlış mana vermişsiniz dedim kabul etmediler. Şu kitabı getirin dedim, bulamadılar. Şu meali getiri  bakalım dedim. Ali Ünal’ın yaptığı meali bir getirin dedim bulamadılar. Nasıl bulamıyorsun? Ön tarafa uzunca bir ön söz yazmışsın, olmaz mı? Ama bulamadılar orada. Diyor ki orada; Allah’ın resulü Allah tarafından korunduğu halde masumdur, ismet sıfatı vardır diyor. Peki kendini kastederek bir takm cümleler kullanıyor. Biz korunmadığımız halde bizde ismet sıfatı vardır diyor. Artık anlayın yani. Sonsuz Nur’da bunu görebilirsiniz. Her zaman söylüyorum. Bu günkü cemaat gündeme geldi diye konuşulan bir şey değil. Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Yani dediğim gibi, 2007’de onları ziyarete ettiğim zaman geririn şu kitabı dedim. Yani onların kendi merkezlerinde. Yok, bulamadılar. Dolayısıyla biz, bu siyasi olaylar çıktı da konuşuyor değiliz. Bir çokları nasıl olsa bir siyasi tartışma konusu olduğu için bakıyorsunuz ki dilleri çözülmeye başladı. Şu anda eskisi kadar konuşmuyoruz. Biraz kendimizi geri çektik. Demesinler ki bu şartardan istifade ediyorlar. Öyle bir şey yok. Bizim niyetimiz bir cemaati yok etmek değil. Bu insanların içindeki yanlış inançları yok etmek. Şimdi bu böyle. Bunun bugün Türkiye’de ilim diye İlahiyat fakültelerine yansıyan bir tarafı var. İlahiyat fakültelerine yansıyan tarafı ne? İsa yanılmaz, Muhammed de yanılmaz. Bunu bir kere İslam alemine kabul ettirdiler ilim diye, asırlardır kitaplarda geçiyor. Ondan sonra, bu defa İsa’yı kim temsil ediyor? Kilise. Bizde kilise yok. Cami ile kilise arasında hiç bir benzerlik yoktur. Cami, namaz kılınan bir yerdir. Ama kilise bir kuruluştur, bir otoritedir herşeyiyle. Bizde öyle bir şey yok. Öyle bir şey olmayınca bu defa ne diyorlar? Ümmetin yanılmazlığı diye bir kavram son zamanlarda telaffuz ediliyor. Bu ne demektir? Nasıl o Hıristiyanlar tevrat ve incil dediğin zaman onu tarihte o zamanış deyip de böyle çok kutsal metinlerdir ama bugün için bir şey ifade etmez. Ben şu ana kadar Hıristiyanlar ile yaptığım görüşmelerde, ısrarlarıma rağmen bir kere olsun  tevratı ve incili onlara açtıramamışımdır. Açmazlar. Getirin okuyalım. Yok. Çünkü kendi uydurdukları din ona aykırı. Bunu gayet iyi biliyorlar. Herkesten iyi biliyorlar. O zaman foyaları ortaya çıkacak. Şu anda da ümmetin yanılmazlığı basit bir kavram değil. Bu ne demektir? Kiliseyi oluşturamıyoruz, kilisenin yerine işte İsa’nın şahsı manevisinin karşılığı Muhammed’in şahsı manevisi. Ümmetin yanılmazlığı dedikleri zaman ne oluyor? Muhammed artıl Allah’ın peygamberi falan değil. Tamamen mitolojik bir yapı. İşte bir zamanlar Zeus’un bir kadından olan çocuğu Herkül ne ise, şimdi yada tanrının oğlu dedikleri İsa ne ise, böyle bir yapı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu yapıda diyorlar ki; işte Muhammed yanılmazdı, Allah’ın ruhu Muhammed’in içerisindeydi. Demiyorlar ama o demektir yani. O ifadeyi kullanmıyorlar, manası odur. Onun için biliyorsunuz ayet de çarpıtılmıştır. Bunlar ilim olarak kitaplarda vardır yani. Hangi kitabı açarsanız açın. Ehli sünnet kelimesi de son derece yanıltıcıdır. Bu sünnetin güzelliği dışında. Sünnet kelimesinin bir cazibesi dışında herhangi bir şey yoktur. Arkasından vel cemaat gelir. O da yine ümmetin yanılmazlığının hazırlığıdır o. Tamamen siyasidir. İlmi değildir. Bunu oluşturmuşlar. O zaman nasıl Allah, Muhammed’in ağızıyla konuşuyor idiyse. Geçen hafta burada konuştuk ya. Yani Allah’ın resulü bunu Allah dedi demediği halde sözlerine vahiy gayri metluv demiyormu? Bizim ulema öyle diyor. Kitaplarda böyle öğretiyorlar insanlara. İlim bu. Şimdi şu cemaat çıkmış da işte paralel yapı da bilmem ne sanki bugün olmuş gibi hareket ediyorlar. Ya kardeşim, o paralel de falan tarikat ne? Onun dayandığı Nur cemaati ne? Ne farkları var? Siyasi davranırsanız problem çözemezsiniz. Çünkü siyasi davranışlarda menfaat öndedir. Gerçekler önde değildir. Peki “ve ma yentiku anil heva in huve illa vahyun yuha”(NECM 3-4). Ayeti de alet ediyorlar. Ayetin tamamını okusalar olmayacak. Orada kesiyorlar. Muhammed(sav)’in ağızından çıkan söz Allah’ın ona yaptığı vahiydir. E peki O bana Allah böyle dedi demiyor. Nereden çıkarıyorsunuz siz? Bu ayetten. Peki “allemehul şedidül kuva”(NECM 5) ne olacak? Cebrail mi öğretti ona? Ben hafız değilim diyor Bektaşi misali. Hani biz Bektaşiler’e hep şey yapıyoruz ya, aslında o Bektaşi misali bizim ilim geçmişimizin temelidir. Ayeti yarım okumak, gerisini kendilerinin doldurması. Şimdi de, efendim Allah’ın ağızıyla konuşan ümmet. Dolayısıyla Kur’an sünnet dedin mi, “o tarihte kaldı”. Bu dediğim ilim olarak bugün ilahiyat fakültelerinde talebelere okutulan şeyden bahsediyorum ben size. Mantıkdan, yapıdan bahsediyorum. Kur’ansız, sünnetsiz bir ilahiyat fakültesiyle karşı karşıyayız. Peki dün Kur’anlı sünnetlimiydi medreseler? Medreseler bundan daha iyi değildi ki. Az önce anlattığım yapı da medreselerin yapısıdır. Onun için biz burada istiyoruz ki sizler Resulullah’ın hadislerini görün, Kur’anı kerimin ayetlerini görün ve görün ki Resulullah Kur’anda olandan başka bir şeyi konuşmamıştır. Ona ayrı bir vahiy gelmiş değildir. Onun sözleri, Kur’andan çıkardığı hikmetlerdir. Hikmetlerdir Onun sözleri. Ve o hikmetleri sen de çıkarabilirsin. Aynı şeyi yap yani falanca tarihte filanca maden ocağından şu şu kişiler, şu madeni çıkarmışlarsa, onun yöntemini öğrenirsen sen de bugün bir başka maden ocağından aynı madeni çıkarırsın. Onun için AllahTeala Bakara 269’da “yu’til hikmete men yeşau” diyor. Yani gerekeni yapana Allah hikmeti verir diyor. İşte Resulullah’ın yaptığı da budur. Kur’andan bilgi üretmedir Resulullah’ın yaptığı. İşte biz bunu yakaladığımız zaman ki C. Hakka sonsuz şükürler olsun AllahTeala bu vakıfa bunu nasip etti. Çok şükürler olsun bu vakfa bunu nasip etti. Çok şükür. Bunu yakaladığınız zaman Kur’anı kerimle problem çözer hale geliyorsunuz. Ama müslümanlar problem olur hale gelmişlerdir. İşte diyoruz ki bunu herkes de görsün. Bizim bu arkadaşlarımızla haftada kaç kere bir araya gelip meseleleri olgunlaştırmaya gayret ediyoruz. Herkes de görsün. Bir de herkes de şunun bilsin: hep Abdulaziz Bayındır diye milletin karşısına çıkıyor. Değil. Burada koskoca bir ekip var arka tarafta. Bunu da millet görsün yani. Ve millet görsün ki kitap her türlü problemin çözüm kaynağıdır. Sünnet de Resulullah’ın ondan ürettiği bazı çözümlerdir. Ondan ürettiği şeylerdir. Yoksa Resulullah’a ayrıca gelen vahiy değildir. Resulullah da bazen yanılmıştır. O zaman bu yola giren kişi yanılmaz değildir. Elbetteki yanılacaktır. Ama birisinin yanılgısını diğeri bulabileceği için, o zaman bir tane Süleymaniye Vakfı yetmez. Yüzlerce Süleymaniye Vakfı lazım ki topluca çalışmalar yapılsın. Hem ümmeti Muhammed bu bataktan kurtulsun hem insanlık kurtulsun. Çünkü ben nasıl, ne kadar Allah’ın kuluysam bilmem dünyanın herhangi yerinde, herhangi bir ailede doğmuş olan kişi de Allah’ın kuludur. Onların şu suya olan ihtiyaçları ne ise şu Kur’ana olan ihtiyaçları da odur. Bir insanı adam kafirdir diye susuz bırakmaya hakkımız var mı? O zaman kimseyi de Kur’ansız bırakamayız. Bunu herkes ulaştırmak zorundayız. Evet şimdi bu girişten sonra bakın İbrahim(as) ne diyor? Burada diyor ki; “rabbena inni eskentu min zurriyeti bi vadin gayri zi zer’in indel beytikel muharrem: ya Rabbi, benim soyumdan bir kısmını bitkisiz bir vadide yerleştirdim”(İBRAHİM 37) diyor. Sekin beyti muharreninin yanında. Yani kutsal binası. Ama henüz o beyt yok. Sadece toprağın içinde temelleri var o kadar. Nuh tufanında yıkılmış. Çünkü İsmail(as) büyüdükten sonra o beytin temellerini yükselttiler. Niye yaptık?  “Rabbena li yukimus salat”. Ya Rabbi, bu beytin yanında bıraktım ki namazlarını ikame etsinler diyor. Peki bu beş vakit namaz o beyt olmasa farz değilmiydi? Yada İbrahim(as) oğluyla, eşiyle oraya gelirken yolda namaz kılmadı mı? Yada oradan ayrılırken, dönerken namaz kılmıyormuydu? O zaman “li yukimus salat” ne demek? Şimdi biz Enes Hoca’yı bir dinleyelim bakalım, “ikame” ne demek? Arapçada “li yukimus salat”, namazı ikame etsinler ya Rabbi diye.

Enes Alimoğlu: Lugatlara baktığımızda “ekame”, “yukimu” kelimesi. Asıl mastarı “ikame”dir. Bir şeyi sürekli yapmak, mükemmel yapmak, ortaya çıkarmak, devamlı canlı tutmak anlamına geliyor.

Abdulaziz Bayındır: Bir şeyi sürekli yapmak. Bir kere namazımızı sürekli kılmamız lazım değil mi. “Ekımis salat” diyor. Tam yapmak. Öyle şu vakit, şu bu değil. Eksiksiz kılmamız lazım. Peki tam derken, bir de başka ne dedin?

Enes Alimoğlu: Canlı tutmak.

Abdulaziz Bayındır: O da aynı.

Enes Alimoğlu: Bir mekanda sürekli durmakla orayı kendine vatan yapmak.

Abdulaziz Bayındır: Orayı kendine vatan yapmak, ikamet. Peki şimdi o zaman “rabbena li yukimus salat” diyorsa. Yani zaten İbrahim(as) günde 5 vakit kılıyordu. O beyti muharremin yanına yerleşiyor diyor ki; “li yukimus salat”. O zaman diğer kılınan namazlardan bir farkı olması lazım değil mi? Ne olabilir? Cemaatle namaz olabilir. Senin beyti muharreminin yanında. Şimdi mesela oraya ne diyor AllahTeala? “İnne evvele beytin vud’a lin nas lellezi bi bekkete mubareken: insanlar için kurulmuş ilk beyt”(Ali İmran 96). İnsanlar için. Mesela biz bir ev yapıyoruz ama biz kendimiz için yapıyoruz. Tüm insanlar için değil. O zaman işte ilk kamu binası diyebilirsiniz oraya. İlk vakıf binası denir. “Lellezi bi bekkete: elbetteki Bekke’de(yani Mekke’de) olandır”. Bekke’de ve bereketli. Çünkü her taraftan oraya insanlar geldiği için insanlar oraya mallarıyla geliyorlar, paralarıyla geliyorlar. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren ticaret merkezi. “Ve huden lil alemin: tüm alem için de bir yön gösterici”. Yani kıble. Bugün de yapılan hesaplarda kabenin bulunduğu yer mevcut karaparçalarının tam orta noktası. Şimdi bütün insanlar için yapılmış o bina. İbrahim(as) diyor ki “li yukimus salat”: ya Rabbi, namazlarını ikame etsinler. Ne dedi Enes Hoca?

Enes Alimoğlu: Sürekli yapma, tam yapma.

Abdulaziz Bayındır: Burada ikame etsinler. O zaman demek ki tam olması için bir mescidde, cemaat ile kılınması gerekiyor. Ama öbürü de eksik değil ama bu bir mükemmellik manasına oluyor.

Mesela Maide 106. ayete bakalım. Burada diyor ki; “ya eyyuhellezine amenu şehadetu beynikum iza hadara ehadekumul mevtu hinel vasiyyetisnani zeva adlin minkum”. Birisi ölmek üzere, yazı yazdırma fırsatı yok. Borcunu yazdırma imkanı bulamıyor. O sıra iki tane adamı çağırıyor. Falancaya şu şu mallarım, mesela şu araba falancanındır, şu ev de filancanındır. Şunu şu kadar borcum var diyor. Böyle bir durumda biliyorsunuz Bakara 282’de yazdırmadan bahsediliyor ama öyle o kadar kolay bir iş değil. Ölmek üzere bu adam. Yazdıracak durumu yok. Diyor ki; “inne adlin minkum: içinizden iki güvenilir kişidir şahitlik yapacak olan”. “Ev aharani min gayrikum: yada sizden olmayan” yani gayri müslimler de olur demiş oluyor. O sıra nereden bulacaksın iki kişiyi hemen. Kolay mı. Sizin dışınızda iki kişi de olabilir. Ne zaman sizden başkası olabilir? “İn entum darabtum fil ard: yolculuk halindeyseniz eğer”. Bu hepsine de şamil kılınabilir. Yolculuk sırasındasınız, bulamıyorsunuz. Yani nereden bulacaksın sen o adamları. “Fe asabetkum musibetul mevt: ölüm musibeti geldi başınıza”. Yazdırma imkanınız yok. Şimdi diyor ki; “tahbisunehuma: o iki kişiyi hapsedersiniz”. Yani tutarsınız, alıkoyarsınız. Bizim türkçedeki hapis manasında değil. Türkçede de mecaz olarak öyle kullanılır. Buraya hapsolduk kaldık dersiniz. Hapis, o manada değil. “Tahbisunehuma min ba’dis salati: o ikisini namazdan sonra alıkoyarsınız”. Ne anlarsınız namazdan sonra alı koymayla? Bak şimdi burada ben sohbetten sonra bir iki kişiyi alı koymak istesem koyabilirim. Bu ne demektir? Bu iki kişi kalsın, diğerleri gitsin. Peki siz buraya gelmemişseniz alıkoymaktan bahsedilebilir mi? Toplu bir şey var. O zaman namazdan sonra alıkoyarsınız ifadesinden ne anlıyorsunuz? Bu adamlar toplu halde namaz kılıyorlar demektir değil mi? Namazı toplu halde kılıyorlar ki bak çağırın namaza demiyor. Yada namazdan sonra çağırın da demiyor değil mi? O, zaten orada olması gerekiyor müslüman olduğu için. Zaten mescidde olması lazım. Ondan dolayı diyor ki: onu alıkoyarsınız diyor. Peki şimdi Resulullah(sav)’in cemaat ile namazı ifade eden bir hadisi var. Tam yeri geldi. Ne diyordu Resulullah?

Enes Alimoğlu: Buhari’de, Müslim, Ebu Davud, Ahmed’de geçiyor. Buharideki şekli şöyle: “sevvu sufekum fe inne tesfiyete sufufi min ikameti salat” diyor.

Abdulaziz Bayındır: Saflardan önce cemaat ile namazı emreden hadis vardı. Yani “la salate li caril mescid illa bil mescid”. Diyor ki Resulullah(sav); mescide komşu olan kişinin mescid dışında namazı olmaz diyor. Mescide komşu olan kişi. Şimdi mescide komşu olan kişi dediğiniz zaman İbrahim(as)’ın çocuklarını düşünün. Mescide komşumuydu? Niye oraya yerleştirdi? “Rabbena li yukimus salat” değil mi? Peki şimdi bu adam, bu iki kişi yoldayken mescidde olmayacaktı değil mi o iki tane şahit? Ama ne zaman şey yapılıyor? Şehre geldiği zaman, mescidin yakınına geldiği zaman mescidde tutacaksınız. Mescidde tutabilmeniz için bu iki kişinin namazını mescidde kılması lazım değil mi? Onun için işte Resulullah’ın bu sözü bakın dikkat ediyormusunuz. Bakın bu ayetlerden çıkarılmış hüküm değil mi? Mesela bu cümleyi göremezsiniz Kur’anı kerimde. “La salate li caril mescid illa bil mescid” neredeydi bu hadis?

Abdurrahman Yazıcı: Buhari, Hakim’de geçiyor. Zayıf görenler de olmuş bu hadisi.

Abdulaziz Bayındır: Zayıf kelimesi de burada önemli. Zayıf derken nasıl zayıf? Rivayet eden kişiler açısından zayıf deniyor. Ama bu metoda vardığınız zaman da anlam açısından değerlendiriyorsunuz hadisleri. Bizim geleneğimizde hadisler metin açısından değerlendirilemiyor. Çünkü bu, metod meselesi. Ama siz buraya şey yaptığınız zaman, senet açısından yanlış olsa bile anlam açısından doğru olduğu. O zaman “la salate kamileten” denir. Yani namazı olmaz manasına değil de hani “rabbena li yukimunes salat”, az önce sen de şey yaptın. Tam olarak yapma manasına. Yani şimdi bir bağ kurabildik mi o hadis ile ayetler arasında? Bunları da görmek için daha çok bu şekilde şey yapıyoruz. Peki başka, Yahya?

Yahya Şenol: Araf 204-505.

Abdulaziz Bayındır: O hadisin başka kaynakları var mı?

Harun Ünal: Siz işaret ettiniz. Esasında raviler kendi kanaatleri olarak bildiriyorlar. Fakat bizim anlayışımız yani kitaplara geçen anlayış, bu zayıftır bununla amel edilmez anlamında değerlendiriyorlar. Oysaki Kur’an ile uyup uymadığını hiç bir zaman değerlendirmiyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Evet. Yani şimdi bu Harun Ünal Hocayı biliyorsunuz. Hadis konusunda uzmandır. Harun Hoca’nın söylediği önemli bir şey. Yani siz kitaplarda bu hadis zayıftır, bu hadis sahihtir diye bir takım ifadeler gördüğünüz zaman bu ifadeler hadisin metni ile ilgili değildir değil mi? Metinle alakalı değildir. Yani oradaki geçen ifadelerle ilgili değil. Mesela o ifadeler Kur’ana %100 aykırı olsa bile Buhari’de, Müslim’de geçebilir. Yani metin itibariyle asla kabul edilemeyecek ifadeler geçerlidir. Çünkü zamanla malesef bazı siyasilerin baskısıyla bazı sözler hadis olarak kitaplara geçmiştir. Ama senet olarak zayıf olduğu halde metin olarak sahih olanlar vardır. İşte bu metodoloji yani şu Kur’an sünnet bütünlüğü diye nitelendirdiğimiz bu metodoloji tarih boyunca hadisçilerin içinden çıkamadığı, sürekli söyledikleri ama bir türlü bir prensip oluşturamadığı bir konuya da açıklık getirmiş oluyor. Şimdi isterseniz o konuda da Harun Hoca’nın bir kaç kelamını dinleyelim. Yani bu metin tenkidi konusunda hadisçilerin bir metodolojileri var mı, bir yöntemleri var mı?

Harun Ünal:  Malesef. Hemen her ravi veyahutta muhaddis kendi görüşünü ortaya koymuş ve bunu şey olarak  yani fıkıhta, tefsirde eserlerine alanlar bu zatları bizatihi esas kabul etmişler.

Abdulaziz Bayındır: Senedi esas almışlar.

Harun Ünal:  Evet, senedi esas almışlar.

Abdulaziz Bayındır: Metni değil.

Harun Ünal:  Mesela Buhari’de şöyle bir örnek var malumunuz. “Eğer Havva olmasaydı kadınlar ihanet etmezdi. Eğer İsrailoğulları olmasaydı gıda maddeleri veya et kokuşmazdı”. Ve bu muttefakun aleyhdir. Hem Buhari’de hem Müslim’de yer alır. Baktığınız zaman bütün kaynaklarda muttefakun aleyhtir diyor, bırakıyor.

Abdulaziz Bayındır: Yani metin tenkidi diye bir şey yok. Ama metin tenkidinin öneminden de hemen hepsi bahsediyor.

Harun Ünal:  Hatta bu metin tenkidi Hz.Aişe(ra) zamanında başladığı rivayeti var. Mesela özellikle Ebu Hureyre’nin bazı hadislerini tenkid etmiştir.

Abdulaziz Bayındır: Kur’ana dayanarak tenkid etmiş değil mi? Yani çünkü hikmet meselesi orada. Peki başka bu konuda konuşmak isteyen var mı? Metin tenkidiyle ilgili.

Yahya Şenol: Metin tenkidi aslında bazı yerlerde yapılıyor biliyorsunuz. Yanlış da olsa.

Abdulaziz Bayındır: Ben yöntemden bahsediyorum.

Yahya Şenol: Yöntem değil, levlake uydurması var ya.

Abdulaziz Bayındır: Sen o konuda bir konuş bakalım. Yahya’nın o konuda yazısı var.

Yahya Şenol: Kutlu Doğum Haftası gelecek, sık sık duyacağız yine sağdan soldan o rivayeti. “Levlake levlake ma halaktu leflake”, hani sen olmasaydın ben kainatı yaratmazdım diye. Hadisçiler diyorlar ki ittifakla, bu uydurmadır. Hadis tekniği açısından hiç bir değeri yoktır bunun. Ams sonra Ali-ul Kari’ye gerçi Harun Hoca’nın kitabında da bu bilgiler var. Orada Aliul Kari’ye dayandıkları bir şey var. Diyor ki; her ne kadar bu senet açısından uydurma da olsa mana açısından sahihtir, doğrudur. O yüzden bunu hadisten, hatta çok daha rütbelere çıkarıyorlar. Yapılacağı zaman yapıyorlar yani.

Harun Ünal:  Özellikle İmam Suyuti ile Ali-ul Kari, bir hadis zayıflığını bırak mevzu da olsa Yahya Hoca’nın işaret ettiği gibi bu hadis her ne kadar böyle ise de şu şu şu ayetlere göre böyledir.

Abdulaziz Bayındır: Ayetle tam irtibat kuruyorsa problem değil. Kurabiliyor mu?

Harun Ünal:  İlgisi yok. Çağdaş muhaddislerden Muhammed Sabah diyor ki özellikle tahkikini yapan Aliul Kari’nin eserini; nasıl olurda burada bu şekilde bir yanlışın içerisine giriyor. Özellikle “vatan sevgisi imandandır” rivayetini ele alarak bununla irtibat kuruyor. Ama Allah’ın şu şu şu ayetleriyle neden irtibat kurmuyor. Ali-ul Kari gibi, Suyuti gibi bir adama gerçekten üzülünür diyor.

Abdulaziz Bayındır: Valla şimdi eğer bir ilim adamının zenginler ve siyasilerle iyi ilişkisi varsa, ilim adamı olmasa bile çok büyük bir ilim adamına kısa sürede dönüşür. Hiç problem değil.

Yahya Şenol: Bir de şöyle bir olay var. Aişe validemizin hadis tenkidine Harun Hoca değindi ya. Aişe validemiz özellikle gerçekten Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir çok hadise karşı çıkıyor. Ebu Hureyre diyor ki; be. Resulullah’tan böyle duydum, Aişe validemiz müdahale ediyor. Hayır diyor, bu rivayet Resulullah’tan gelmiş olamaz. Niye? Çünkü şu şu şu ayete aykırı.

Abdulaziz Bayındır: İşte bizim söylediğimiz de o.

Yahya Şenol: Ama bunu kabul etmeyecekler ya, diyorlar ki; Aişe kadın, nereden bilecek bu tür meseleleri. Erkeklerin işine karışmasın O. O her ne kadar böyle dese de hadis hadistir. Siz Ebu Hureyre’nin dediğine bakın diye.

Abdulaziz Bayındır: Bırak hadisi de Kur’anı kerimi ne hale getirdiklerini görüyoruz. Sen de bir şey söyleyecektin galiba.

Fatih Orum: Niçin muhaddisler ve yahut biraz daha genişletirsek çerçeveyi alimler hadisleri metin tenkidine tabi tutmakta çok gönüllü değiller. Bunun temelinde de esasında kitsp sünnet algısı var. Şöyle ki: bizim malumunuz geleneğimizde iki tane delil vardır. Kitap ve sünnet. Ve bunlar mustakilen hüküm kaynağı kabul edilirler. İkisi de teşri rolü olduğunu düşünür alimlerimiz bu iki kaynağın.

Abdulaziz Bayındır: Teşri ne demek?

Fatih Orum: Yani başlı başına hüküm koyarlar. Şunu diyorlar,ben bu ibareyi bizzat gördüm. Diyor ki bu metin tenkidine karşı gelen alimlerden bir tanesi; şayet biz hadisleri Kur’ana arz edecek olursak bir takım hadisleri bu Kur’anda yok veya bu Kur’ana muhalif, Kur’anla çelişiyor diye reddetmemiz gerekecek. Oysa bu doğru bir yönten değil. Çünkü zaten Kur’anda her şey olmaz. Kaldı ki olsa da bir takım ayetler hadislerle nesh edilmiştir, tahsis edilmiştir, anlamları daraltılmıştır. Dolayısıyla bir hadisin sahih olup olmadığının kriteri Kur’ana arz olamaz. Bu durumda tek bir kaynak kabul etmiş oluruz. Oysa tek bir ksynak yok. Kur’anda bir takım hükümler olmaz. Bir takım hükümleri hadislerle biz görürüz, öğreniriz. Kur’anda olan bir takım hükümlerin de hadislerle ortadan kaldırıldığını biz yine biliyoruz. Dolayısıyla bu iki metin birbirine böyle mahkum edilemez. Hatta İmam Şafi’nin El Risalesi ki işte usul eseri olarak söylenir. Burada yanlış hatırlamıyorsam 100.sayfasındaydı orjinal metinin. Orada diyor ki; biz şayet böyle bir yöntemi kabul edecek olursak recmi nereye koyacağız der mesela.

Abdulaziz Bayındır: Bravo, iyi aklına geldi bak. Yani gerçekten, az önce Yahya’nın anlattığı trajikomik olaya.. bunu biraz daha izah etsene.

Fatih Orum: Yani diyor ki; biz recm hadisesini Kur’anda bulamıyoruz ama recm var. Dinde var. Şimdi birisi çıkıp..

Abdulaziz Bayındır: Aslında dinde yok da gelenekte var.

Fatih Orum: Tabi o anlamda zaten tırnak içerisinde söylüyorum. Oysa “dinde” recm diye birşey var ama Kur’anda yok. Şimdi birisi çıkıp gelir o zamsn bize der ki; Kur’anda olmayan bir şeyi biz hadisten kabul edemeyiz. Dolayısıyla bu hadis Kur’anda olmadığı için, Kur’an ile uygun olmadığı için biz bunu reddetmek zorunda kalırız. Bu doğru mu olacak? Hayır, bu çok tehlikeli bir yol. Dolayısıyla işte şu hadis Kur’anda varmış, yokmuş, uygunmuş, değilmiş, böyle bir kriter dinin büyük bir kısmını yok saymak anlamına gelir diyerek bunu reddederler. Yani bunun temelinde esasında gani bu metin tenkidine karşı çok gönüllü olmamaları hatta bunu sakıncalı bulmalarının temelinde iki ayrı hüküm kaynağının dinde kabulü vardır.

Abdulaziz Bayındır: Aslında önce iki ayrı hüküm diyorlar ama daha sonra o ikisini de dikkate almıyorlar. Hanefi’de de aynı şey var. Recm cezasını uygulamak, Kur’anı kerime baktığınız zaman imkansız. Böyle bir şey asla olamaz yani. Çok net ve açık. Kur’anı kerimden bir kere recm ile ilgili hani burada sürekli şey yapıyoruz ya,  muhkem ve muteşabih ayetleri okuyoruz ya. Bir kere bu sistem onu ortadan kaldırıyor. Onun için onunla bağlantılı ayetlerin hepsine yanlış manalar vermişlerdir. Bakın tefsirlerde görürsünüz. İlgilenen bakar. İrtibatı koparmışlardır ayetler arasında. Geçende Fatih geldi yanıma diyor ki; ya Hocam “ve yaktaune ma emerallahu bihi en yusale”(BAKARA 27), AllahTeala’nın bitiştirmesini emrettiği şeyi keserler ifadesi ayetler arası ilişkinin kesilmesi olmasın. Valla dedim çok doğru düşünüyorsun. Bu ilişkiyi kestiğiniz zaman sistem çöküyor zaten. Ondan sonra da mesela çok ilginçtir, Hanefiler öyle bir yola girmişler ki. Şafiler diyor ki; Kur’an Kur’anı, sünnet sünneti nesh eder ikisi birbirine karışmaz diyorlar ama sünnet pekala Kur’anı devre dışı bırakıyor uygulamada. Hanefiler mesela ne yapıyor recm konusunda? Bir hadis ile hem inmiş ayeti hem inecek ayeti nesh ettiriyorlar. Ben şimdi diyorum bu tam Cüneyt Arkın. Kalkıyor öndekine yumruğu vururken arkasındakini de deviriyor. Ne müthiş şeyler varmış yani. Dolayısıyla tabi gelenekte bu şey var.

Evet şimdi burada şey yaptık, bir de Araf 204.ayeti açıyoruz. O da son derece önemli ayet. Gerçi önemli olmayan ayet mi olur yani. Konumuz açısından önemli. Burada görün yani, normal çalışmalarımız hep böyledir. Herkes görüşlerini söyler ve ufuklar açılır. Şimdi bismillahirrahmanirrahim. Araf 204. Diyor ki burada AllahTeala; “ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu ve ansitu leallekum turhamun: Kur’an okunduğu zaman ona kulağınızı verin”. Yani anlamak için dinleyin, istima odur. “Sem’u” odur. Anlamak için dinmemek. “Ve ansitu: ve susun”. Yani kendiniz başka bir şey okumayın o sırada. “Le allekum turhamun: belki merhamet görürsünüz”. Yani Allah’ın ikramı olur size. Şimdi bu ayet mezheplere göre ne ile alakalıydı? Bakmıştınız, onu söyleyin.

Abdurrahman Yazıcı: Ahmed İbni Hambel, bu ayet ile ilgili ayetin namazda Kur’an okuma olduğu konusunda bir ittifak olduğunu söylüyor.

Abdulaziz Bayındır: Yani bu ayet, imamın namazdayken yüksek sesle Kur’an okuması sırasında cemmatin susmasıyla ilgili olduğu konusunda ittifak vardır diyor. Bu Ahmed Bin Hambel’in görüşü. Hanefiler ne diyorlar?

Fatih Orum: Hanefiler’de de bunun birincisi hutbe için düşünülebileceğini, ikincisini de namazda düşünülebileceğini söylüyorlar mezhep içerisinde.

Abdulaziz Bayındır: Yani Kur’an okunurken dinlemenin farz olduğu yer hutbe ve namazdır. Bu hangi namazlarda olur? Akşam, yatsı ve sabah namazlarında. Acaba bu böyle mi? Çıkıyor ortaya millet, artık namaz yoktur diyenler, namaz sosyal ve ekonomik destektir diyenler, namaz efendim haram yememektir diyenler, Allaah! Peki haram yememektir ise belli vakitlerde mi yemeyeceksin haramı? Beş vakit yeme, ondan sonea serbest öyle mi? Yada sosyal ve ekonomik destek diyor. Fecr sırasında dolaşacak, o vakitlerden de başka zaman ihtiyacı olana kusura bakma bekle diyecek. Tabi herkes cehenneme gitme hürriyetini kullanıyor, kullanabilir. O konuda söyleyecek bir söz yok.

Ondan sonraki ayete bakalım. Diyor ki AllahTeala; “vezkur rabbeke fi nefsik: rabbini kendi içinde zikret”. Yani zikir, ayet okumaktır biliyorsunuz. Yani ayeti içinden oku deriz ya türkçede, içinden oku. Peki nasıl olacak içimden okuma? Böyle susarız, zihnimizden geçiririz! O içinden okumamıdır, nedir? Bak diyır ki burada; “tedarruan ve hıfeten”, tedarru ile okuyacaksın. Tadarru ne? “Dı’r neydi? Anasının memesi. Tedarru da küçük bir çocuk anasının memesini özlediği zaman ne yapar? Ağlar, bir şeyler eder. Yani anasının memesini özleyen çocuk gibi. Allah’a karşı içten yakararak. Ne kadar samimi ağlar değil mi o çocuk? Çünkü bütün ihtiyacı annesinde, kendisi de ona muhtaç. İşte tadarru ile yani Allah’a tümüyle yönelin. Peki “ve hıfeten”, içten içe. Korkarak. Allah’tan korkarak. Havf ile yani. İçten ürpererek yapacaksınız. O çocukta da olur, ya anam emzirmezse. İçinizden korku duyarak. Çünkü kendi kulluğunu hissetmen lazım. Karşında AllahTeala var, öyle şey değil. Peki bu ses ne kadar? “Ve dunel cehri”, cehrin biraz altında. Cehr ne demek? Yüksek ses. Ben şimdi cehri olarak konuşuyorum, duyuyorsunuz. Cehrin altında olacak. Yani ağızından çıkanı sen duy. Ben duymak için mi konuşurum cehri olanda? Başkaları duysun diye konuşurum değil mi? O zaman başkaları duysun diye okunmayacak. Ne zaman bu? “Cehri minel kavli” sözün cehrinden biraz altı. Bu ne zaman? “Bil guduvvi vel asal: guduv ve asal vakitlerinde”. “Ve la tekun minel gafilin: gafillerden olma”. Mesela elimdeki kitapta “guduv ve asal”a ne mana vermiş? Sabah akşam! Ne anlarsın sabah akşamdan? Sabah akşam derken neyi anlarsın. Sabah namazı, akşam namazı ve yatsı değil mi? Peki öğle ile ikindi girer mi girmez mi? Bu sözü duysanız. Ben, sesli okurmusunuz diye sormuyorum. Bir türk, türkçe anlayacak ya. Bu kelimeyi duydunuz. Şuradan okuyacağım. Yani ön bilgisi olmayan bir kişi olarak cevap verin lütfen. Ben şahsen ayetleri anlamak istediğim zaman kendimi sıfır bilgili olarak düşünmeye çalışırım ki yanlış anlamayayım. Önceki alışkanlığım engel olur, bir çok şeyi yanlış anlayabilirim. Şimdi bak, meali okuyacağım. “Rabbini içten yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an”. “Sabah akşam an”ı bir türk ne anlar? Sabahtan akşama kadar mı? Sabah akşam mı?

Mehmet Ruzi:Sabah akşam yada sürekli Allah’ı an.

Abdulaziz Bayındır: Sürekli olmaz ya.

Mehmet Ruzi:Namaz anlamaz.

Abdulaziz Bayındır: Namaz değil, vakit olarak. Sabah namazı akla gelir mi? Akşam derken ne akla gelir? Sabah dediğimiz zaman kuşluk vakti akla gelir. Akşam dediğimiz zaman da güneşin batmasından sonraki kısım akla gelir. Öğle ile ikindi akla gelir mi? Tamam. Peki biz şimdi öğle ile ikindi diyeceğiz. Ama neye dayanarak diyeceğiz Yahya o ayeti okuyacak şimdi.

Yahya Şenol: Rad 15. 13. Sure 15. Ayet.

Abdulaziz Bayındır: 13. Sure 15.ayeti açın bakalım. Bu metodu görüyormusunuz arkadaşlar. Resulullah niye gündüzün sesiz okudu? Resulullah’ın yaptığı herşey mutlaka Kur’anın bir hükmüdür, oradan çıkarılan hikmettir. Evet. Kaçıncı sayfa?

Yahya Şenol: 252 yada..

Abdulaziz Bayındır: Neyse, herkes bakar canım. Rad 15 dedin değil mi? Tamam. Oku bakalım Yahya.

Yahya Şenol: “Ve lillahi yescudu men fis semavati vel ardı tav’an ve kerhen ve zilaluhum bil guduvvi vel asal”.

Abdulaziz Bayındır: Manasını ver bakalım. Arapça bilmeyen de bunu bulur. “Bil guduvvi vel asal” bak burada da var, orada da var. Buna nasıl ayet diyorduk bunlara? Müteşabih diyorduk, birbirine benzeyen ayetler. Bizim ulema müteşabihe ne mana veriyor: Anlaşılmaz! Allahtan korkun. Bir kere olayı, suyu gitmiş bendinden bulandırmışlar. Sen aşağılarda ne yaparsan yap. Öyle değil mi? “Bil guduvvi vel asal” iki ayette de geçtiğine göre müteşabih, birbirine benzer. Birbirine benzeyen ve birbirini açıklayan. Bak görüyormusunuz? Şimdi manasını ver Yahya. İstersen bir dakika buradan bir okuyayım, bakayım nasıl mana vermişler.

Yahya Şenol: Benimkinde sabah akşam demiş yine.

Abdulaziz Bayındır: Yine sabah akşam mı demiş? “Göklerde ve yerde bulunanların kendileri de gölgeleri de ister istemez sabah akşam Allah’a secde eder”. “Gölgeleri”. Mealini ver o ayetin şimdi.

Yahya Şenol: “Ve lillahi yescudu: Allah’a secde eder”,”men fis semavati vel ard: göklerde ve yerde kim varsa”,”tav’an ve kerhan: ister istemez Allah’a secde ederler”,”ve zilalihum: ayrınca onların gölgeleri de Allah’a secde edeler”,”bil guduvvi vel asal: işte bu guduv ve asal vakitlerinde”. Ne olduklarını göreceğiz şimdi.

Abdulaziz Bayındır: Gölgenin “guduv ve asal”da, öyle bir vakit olacak guduv ve asal, gölgenin olduğu vakit olacak değil mi? Gölgenin olduğu vakit olacak. Evet gölge sabahleyin güneş doğduğu zamandan akşam güneş batana kadar var ama akşam kelimesini kullandığınız zaman artık gölge kaybolmuş oluyor. Ona akşam denmez türkçede, akşam üstü denir değil mi, akşam üzeri denir. Akşam üzeri dediğin zaman da ikindinin sonrası anlaşılır. Ama peki gölgelerin secde etmesi “guduv ve asal”da, guduv kelimesi ne olur. O zaman o kelimenin de müteşabihi var. Az önce Mehmet Ruzi Hoca o ayeti okudu. “Atina gadaina le kad mi  seferi haza meseba”. Kehf suresinde. Musa(as) diyor ki sabahtan erkenden yürüyor yürüyor, artık öğlen yemeğimizi getir diyor. Kehf 62.ayet. Öğlen yemeğimizi getir. Aynı, gada kelimesi. Az önce onun için bu guduv kelimesi değil gada kelimesi olduğu için birazcık arapça bilmek gerekiyor burada. Gadamızı getirin. Bugün araplar öğlen yemeğine ne diyorlar. “Taamul gada” diyorlar. Öğlen yemeği demektir. Peki guduv dediğin zaman ne olur? Öğlen vakti olur değil mi? Gölgelerin en kısa olduğu vakittir. Asal dediği vakit de o zaman guduv ilk ise günün ilk namazı. Öyleyse guduv da kılınan namaz nedir? Öğlen namazıdır. Öğlen namazındaki kıraat nasıl olmalıymış ayete göre. Şimdi tekrar dönelim Araf 205’e. Tekrar okuyalım. “Vezkur rabbeke fi nefsike tedarruan ve hıfeten”, Rabbini kendi içinde anasının memesini özlemiş bir çocuğun yalvarması gibi yani. İçten içe yalvararak ve korkuyla da. Ya olmazsa. Rabbini zikret. Rabbinin ayetlerini oku. Yani tam konsantre oluyorsun tamam mı? “Ve dunel cehri minel kavli: sözün de cehrinin altında”. Cehr ne? Yanındakine işittirmek istediğim zaman ona cehri denir, onun biraz altında. Mesela birisine bir şey dersen onun işitmeyeceği ses ile, niye kendi kendine fısıldıyorsun biraz daha yüksek sesle konuşsana duyamıyorum der. İşte o, o sesle oku diyor. Ne zaman? “Bil guduvvi”, öğlen namazında değil mi?  “Vel asal: ikindi” zaten günde iki tane namaz olduğu diğer müteşabih ayetlerde belirtiliyor. Peki o zaman Resulullah (sav)’in mescidinde yada bu geleneğimizde bu öğlende, ikindide imamların sessiz Kur’an okumaları neyin hükmüymüş? Kur’anın hükmüymüş. Peki öğle ve ikindi dışında sesli Kur’an okumaları neyin hükmüymüş? Gene Kur’anın hükmüdür. Peki bize düşen nedir? İmam sessiz okuduğu zaman biz susup duracakmıyız? Hayır. Bize de emir veriliyor. Biz de okuyacağız. Peki diyor ki; Kur’an okunduğu zaman susun ve dinleyin, kulak verin. Ses bana kadar ulaşmıyor, akşam namazını kılıyorum. İmamın sesini duymuyorum. Peki susup dinleyebilirmiyim orada? Neyi dinlerim? Olmayan ses dinlenir mi? O zaman dinlenmiyorsa, bu defa sen okuyacaksın. Duyamıyorsan sen okuyacaksın. Bakın şimdi cemaatle namaz bu cemaat de olmasa bu ayetler olurmuydu?

Enes Alimoğlu: Başka bir ayet var da. Cuma suresinde “iza nudiye lis salati min yevmil cumuati fes’av ila zikrillahi zer’ul bey’a”(CUMA 9) diyor. Yani pazar kuruluyor, bey’a başlıyor. Bu zamanda kılınan bir namaz cuma.

Abdulaziz Bayındır: Cuma namazı alım satımın yapıldığı bir vakitte kılınan namaz.

Enes Alimoğlu: Guduv ve asal da kılınan namaz da aynı o cuma namazı gibi söyleniyor Nur suresi 36.

Abdulaziz Bayındır: Dikkat ediyırmusun bak üç ayet okumuştuk, bu dördüncüyü hemen yakaladı.

Enes Alimoğlu: “Fi buyutin ezinallahu en turfea ve yuzkere fihesmuhu yusebbihu lehu fiha bil guduvvi vel asal”

Abdulaziz Bayındır: Aaa! Müthiş bir şey. Sen onu buraya almışmıydın?

Yahya Şenol: Biz onu başka bir yere aldık.

Abdulaziz Bayındır: Kaçıncı sayfa o? 355. sayfa. Kaçıncı ayetti?

Enes Alimoğlu: 36.

Abdulaziz Bayındır: Burada diyor ki; “fi buyutin ezinallahu en turfea ve yuzkere fisehmuhu” beytler ki. İlk beyt be idi? Kabeyi şerifti değil mi? Biz buna ev diyoruz ama buradaki kamu beytleri olmuş oluyor. Orada topluca ibadet yapılan yerler. Allah’ın izin verdiği yani ilan ettiği demektir. Yani ezan. Ezan da ilandır vaktin geldiğini. “Ve yuzkere fisehmuhu: orada kendi adının anılması”. İşte az önce diğer ayette okuduğumuz şeydir. “Yusebbihu lehu fi ha bil guduvvi vel asal: sabah akşam onun için orada ibadet eder, boyun eğer, kulluk yaparlar”. Bu sabah akşam değil de o zaman öğle ve ikindi olmuş oluyor. Devamını açıklıyor. Acaba sabah akşam mı? Öğle ikindi mi? “Ricalun tuhim” o tesbihi kim yapar? Yani o ibadeti kim yapar o evlerde? Diyor ki;”ricalun: adamlar”. Buradaki “rical” erkek manasına değil. Hani biz, adam deriz ya. Adam gibi adam. Yani buna kadın, erkek, hepsi de girer. “Ricalun la tulhihim ticaretun ve la bey’un” öyle bir adamlar yapar ki bunu. Camiye geliyor, ya dükkanım açık kalacaktı. Burada kılarım. Değil. “La tulhihim ticaratun ve la bey’un an zikrillah”, Allah’ı zikirden ve “ikametis salat” ve namazı tam kılmaktan, cemaatle namazı kılmaktan engellemeyen o adamlar gelir camiye diyor. Ne zaman? “Guduvvi vel asal”, yani alım satımın yapıldığı gündüz vakti. Ticaretin yapıldığı gündüz vakti. Yani Allah’ı zikir, namazı tam kılmak ve zekatı vermek. Hiç bir şey engellemez. Para bana lazım falan. Yok kardeşim, zekatını vereceksin. Adam gibi adamlar.

“Yehafune yevmen tetekallebu fihil kulubu vel ebsar”(NUR 37), kalplerin ve gözlerin döneceği öyle bir günden korkarak bu yapıyor. Öbür ayette de korkarak diyordu. İşte şimdi burada bak ticaretin yapıldığı gündüz vakti. Şimdi görüyormusunuz müteşabih ayetler ne kadar ayrıntı veriyormuş. Gelenekte ne derler Fatih Kur’anı kerim için? Ayrıntı varmıdır Kur’anda.

Fatih Orum: Kur’an için çok şey demezler de! Naslar sınırlı, olaylar sınırsız. Sınırlı naslarla, sınırsız olaylara cevap verilemez. O halde içtihat zaruridir derler.

Abdulaziz Bayındır: Yani bak olaylar sınırsız, naslar sınırlı. Yani Kur’an ve sünnet problem çözemez. Kim çözecek? Biz çözeceğiz! Ama bak burada ayetleri birleştirdiğiniz zaman hiç bir yerde bulamadığınız ayrıntıyı buluyorsunuz değil mi? Evet, peki başka hangi ayet vardı. Bu konuyla ilgili hadis var mı?

Yahya Şenol: Nisa suresi 101-102 ve 103. ayetler. Peşpeşe üç ayet. Burada C. Hakk düşman korkusu altında nasıl namaz kılınacağını tarif ediyor. Ve baktığımız zaman burada 102.ayette özellikle bu korku namazının yani düşman korkusu altında bir rekata düşürülebilecek olan namazın tarifi cemaat dikkate alınarak yapılıyor. Bu namazı nasıl kılacaksınız tarif ederken cemaate göre tarif ediyor Allah. Ve haklı olarak bu fıkıh kitaplarına da şu şekilde geçmiş. Deniyor ki; böylesine zor, sıkıntılı ve düşman korkusu altında dahi namaz cemaat dikkate alınarak tarif ediliyorsa, böyle durumların olmadığı yani emniyet zamanlarında, güvenlik durumlarında cemaat hayli hayli önemlidir diye. O da cemaatle namazın önemini göstermesi bakımından son derece önemli. Ayetleri okumamıza gerek var mı? Yoksa işaret edip geçeyim mi?

Abdulaziz Bayındır: Ayetleri oku. Oku çünkü ayetin verdiği etkiyi hiç bir şey veremez.

Yahya Şenol: Bu 101.ayette “ve iza darabtum fil ardı fi leyse cunahun en taksuru mines salati: yolculuğa çıktığınız zaman yeryüzünde o namazı kısaltmanızda size bir sakınca yok”. Hangi şart altında ama?

Abdulaziz Bayındır: O namazı derken neyi kastediyor?

Yahya Şenol: Normalde yolculuk halinde kıldığımız namaz. Kaç kılıyorsak. Onu bilmiyoruz şu an itibarı ile.

Abdulaziz Bayındır: Bilmediğimizi düşünelim, biraz sonra kaç rekat olduğu ortaya çıkacak.

Yahya Şenol: O bilinçle okuyalım ayeti. “O namazı kısaltmanızda bir sakınca yok. “İn hıftum en yeftinekumullezine keferu: eğer kafirlerin size sıkıntıya sokmasından korkarsanız”. Korkarsanız kısaltabilirsiniz. Ama korku yoksa kısaltmadan kılacaksınız. Niye böyle bir ruhsat verilmiş? “İnnel kafirine kanu lekum aduvven mubina: çünkü kafirler sizin apaçık düşmanınızdır”(NİSA 101).

Şimdi Resulullah’a hitap yönelimiş ve şöyle buyrulmuş; “ve iz kunte fihim”.

Abdulaziz Bayındır: Bu ayeti ayet ile açıklama metodu tümüyle terkedildiği için mezhepler burada şunu söylerler: Kur’anı kerimde sefer namazını kısaltma ile ilgili ayet yoktur. Bunu ancak hadislerden görürüz. Peki hadislerden görüyorsunuz. Az önce İmam Şafi ile ilgili bir şey söyledi ya Fatih. İşte, Kur’an Kur’anı nesh eder, sünnet sünneti. Kur’an sünnetin, sünnet Kur’anın işine karışmaz diyor. Ey Şafi! Hambeliler de aynı. Gerçi Hambeli’yi mezhep saymak doğru bir şey değil aslında. Çünkü hangi konuyu alırsanız alın, ya Şafi’nin görüşüdür, ya Maliki’nin görüşüdür yada Hanefi’nin görüşüdür. Kendi orjinal görüşlerine ben şu ana kadar rastlamadım. Sen rastladın mı? Aklına gelen bir şey var mı? Orjinal görüş.

Abdurrahman Yazıcı: Diğer mezheplerden farklı olarak, cemaatle namaz farzı ayndır diyor.

Abdulaziz Bayındır: Peki, bir tane olsun o zaman. Peki şimdi şey yapalım. Diyor ki Şafiler aynı şeyi Malikile ve Hambeliler de söylüyor. Diyor ki; seferde namazı kısaltmak ruhsattır diyorlar. Yani dört rekatı iki rekata indirmek ruhsattır diyorlar. E peki siz sünnete uyuyorsanız, Resulullah’ın seferde dört rekatlık namazı iki rekattan fazla kıldığına dair bir rivayet var mı? Hayır, yoktur diyorlar. Sünnete uyuyorsanız nasıl ruhsattır diyorsunuz. Ruhsatsa bir gün hiç olmazsa dört rekat kılardı değil mi Resulullah? Bir kere olsun dört kılardı. Hani siz sünnete uyuyordunuz? Peki niye öyle yapıyorsunuz? Diyorlar ki; efendim bu ayette “fe leyse aleykum cunahun”(NİSA 101) kelimesi geçiyor; size bir günah yoktur diyor. Günah yoktur diyor ama bu ayetin başı sonu var kardeşim ya! “inhıftum en yeftine kumullezine keferu”(NİSA 101) var. Onu da sen söyle.

Fatih Orum: Bir ayetin bir kısmının mensuh olduğuna dair ayetlerden bir tanesi.

Abdulaziz Bayındır: Mensuh yani yürürlükten kalkmış. Ayetin bir parçası bir parçasını şey etmiş. Eksi artı birbirini götürmüş! Ama nasısa eksi duruyor, artı gitmiş sadece.

Fatih Orum: Bu ayetin o şart bölümünün mensuh olduğunu söyleyenler var. “inhıftum”dan itibarenki kısmın hükmü ortadan kaldırılmıştır. Yukarıdaki kısım geçerlidir.

Abdulaziz Bayındır: Ondan sonra da diyor ki; “fe la cunahe alykum: size bir günah yoktur”dendi ya, onun için diyor seferde namaz kısaltmak ruhsattır. Ya kardeşim kusura bakma da Resulullah hayatı boyunca hiç bir zaman seferde dört rekat namazı iki rekattan fazla kılmamış. Sünnete uyuyorsan böyle yap. Peki Kur’an’a uyuyorsan tamamını alsana mubarek adam. Ya sen ne Kur’an’a uyuyorsun ne sünnete uyuyorsun. Ortaya hilkat garibesi bir fetva çıkıyor. Bu fetva Şafi’nin de Maliki’ni de Hambeli’nin de fatvasıdır. Bu ne oluyor ya. Ne Kur’an’a uyuyorsun, ne sünnete uyuyorsun. Ayete tarihsel bir kayıttır diyorsun sen. İşte kafirler sizi sıkıntıya sokarsa. E peki Resulullah(sav) Mekke’yi fethettikten sonra, Mekke Onun doğduğu bir yer iken, orada Huneyn savaşını kazanmış ki hiç düşman korkusu diye bir şey kalmamışken haremin içerisinde kıldırdığı namazı niye iki rekat kıldırdı? Hani sünnet diyordunuz, alsanıza bunu. Yani geçekten anlaşılması imkansız. Biz bugün, efendim işte bazı kişilere karşı çıkarken, sanki öbürleri daha mı iyi. Onları desteklediğimiz falan değil. Bütün insanları Kur’an ve sünnet etrafında toplanmaya çağırıyoruz. Şimdi sen devam et. Bak şimdi Yahya, istersen irtibatlı olarak da anlat ikinci ayeti. Mesele nasıl ortaya çıkıyor.

Yahya Şenol: 102.ayette demiştik ki; hitab artık Resulullah’a yöneldi ve şöyle buyurdu Allah; “ve iza kunte fihim; böyle bir yolculuk esnasında sen de onların içinde olursan”,”fe ekamte lehumus salate: ve o namazı onlar için tam kılacak olursan” sen tam kıldıracak olursan. Bir önceki ayette kısaltmanızda bir sakınca yok dedi ya düşman korkusu altında. Bir sakınca yoksa kısaltmayabilir de kişi değil mi? Kısaltabilir de kısaltmayabilir de. Şimdi burada Resulullah’a kısaltmadan namazı kıldıracak Allah. Öyle anlaşılıyor ayette. Cemaate bakalım ne gibi bir hüküm gelecek? “Ve iza kunte fihim: sen onların içinde olursan”,”fe ekamte lehumus salate: ve namazı onlar için tam kıldıracaksan” nasıl olacak? “Feltekum taifetun minhum: onlardan bir gurubu(bir bölüğü) seninle birlikte namaza dursunlar”.

Abdulaziz Bayındır: İkiye ayıracak onları.

Yahya Şenol: Evet. Yani orduyu. Öyle diyelim. Orduyu ikiye  ayırdı. Bir gurubu gelsin seninle birlikte namaza dursunlar.

Abdulaziz Bayındır: Öbürü de düşmanın karşısında.

Yahya Şenol: Evet. “Vel ye’huzu eslihatehum: fakat yanlarına da silahlarını alsınlar”, yani tedbirlerini elden bırakmasınlar. “Fe iza secedu: bunlar secdelerini yapıp bitirdikleri zaman”,”fel yekunu min veraikum: bu sefer bunlar arkaya geçsinler”,”vel te’ti taifetun uhra lem yusallu: namaz kılmamış olan diğer gurup gelsin”. Namaz kılmamış olan gurup gelsin dediğine göre biraz önce bir rekat kılıp gidenler, namaz kılmış olan gurup oluyor otomatikman. Onlar bir rekatla namazı bitirdi geçtiler. Hiç namaz kılmamış olanlar gelsin. Onlar “fel yusallu meake: seninle birlikte namaz kılsınlar”. Resulullah halen namazda. Bir rekat kılanlar ayrıldı, Resulullah’ın bir rekat namazı daha var, onlarla birlikte namazı kılıyorlar. Şimdi burada hani konu ile ilgili olan kısmına bir kez daha vurgu yapalım. Bakın böylesine zor bir ortamda yani silahlarla birlikte namaz kılınacak bir ortamda Allah cemaatle namazı öncelemiş. Diyebilirdi ki tabiki, herkes olduğu yerde bu namazı kılsın.

Abdulaziz Bayındır: Ki akla gelen de odur.

Yahya Şenol: Zor bir durum, herkes bukunduğu yerde yani siperde, mevzide namazını kılsınlar. Ama öyle demedi. İşten gelince evde beş vakiti toptan, silme götürebilirlerdi. Öyle de yaptırmadı Allah. Cemaati oluşturdu, ikiye böldü orduyu. Bir gurubu bir rekat kılsın seninle, diğer bir gurubu da gelsin bir rekatı kılsınlar. Yani ikiside iki gurup namazları birer rekat kısaltma ruhsatını kullanarak kılıyorlar Resulullah ile beraber. Resulullah da kısaltmama ruhsatını kılıyor, tam olarak kılıyor. Dolayısıyla Resulullah tam olarak iki rekat kılıyor, arkasındakiler kısaltmak suretiyle birer rekat kılıyorlar. Demek ki kısaltma tam olan iki rekattan yapılıyor. Bu da seferilik halinde düşman korkusu yoksa namazların herhangi bir kısaltmaya tabi tutulmadan iki rekat kılınması gerektiğini gösterir. Kısaltma ancak düşman korkusu varsa olur. O da ikiden bire düşebilir. Düşmesi zorunlu değildir.

Abdulaziz Bayındır: Gördünüz mü bakın. Şimdi namazların kısaltılması neyin hükmüymüş? Kur’anın hükmü. Resulullah niye hiç ikiden fazla kılmamış? Yani Kur’an emrettiği için kılmamış değil mi? Zaten kılamazmış. İşte şimdi siz, Kur’an sünnet bütünlüğünü ortaya koyduğunuz zaman ne güzel ortaya çıkıyor değil mi mesele? O zaman seferde iki rekat kılmak kısaltmamıymış? Kısaltma değil. Seferde iki rekat tam. Ondan sonra bir de şey var. Bakın iki rekat kelimesi geçmedi. Yani Resulullah’ın iki rekat kıldığına dair bir ifade geçmedi. Çünkü akşam namazını hep üç rekat kılmıştır Resulullah seferde de seferin dışında da. Onun da ayeti var. O orta namazdır. Orta olabilmesi için her şeyiyle orta olması gerekiyor. Mesela ikinin ortası varmıdır? İki rakamının ortası var mı? İkinin ortası var mı? Bak şimdi burada iki tane su var. Ortada ne var? Hiç bir şey yok. Ama ortası olan ilk rakam nedir? Üçtür. Bak gördünüz mü? “Hafizu ales salavati ves salatil vusta” Bakara 238. Şimdi bak, ortası olan namaz. İlk namaz. O zaman akşam namazı orta olması için de üç değişmemesi lazım. Seferde de üç olacak, hazarda da üç olacak değil mi? Peki şimdi bir de orta vakitte olması lazım. Şimdi gündüzün iki namazdan bahsediyor ayeti kerime. Öğle, ikindi. “Ekımis salate tarafeyn nehar”(HUD 114) diyor. Gündüzün iki bölümünde namaz kıl. E ilk nama öğlen namazıdır. İlk namaz öğlen namazı olunca, gece de en az üç namazdan bahsediliyor. Son namaz da sabah namazı. Şimdi beş. Beşin ortası kaçtır? Üç değil mi? Şimdi bakın. İki, dört beşin ortası var. Üçten sonra ortası olan ilk rakam kaç? Beş. O zaman ilk namaz öğlen namazı ise ki ayeti kerimeler böyle söylüyor. Hadisler böyle söylüyor. O zaman orta namaz hangisi olur? Akşam namazı olur değil mi? Orta namaz bir tane olduğuna göre üç rekatlı başka bir namaz olmaz. Bu üç rekatlı başka bir namaz olmaz demektir. Bir tane var. Onun için bakın Yahya’nın okuduğu ayette az önce Resulullah insanları iki guruba ayırıyor. Akşam namazını kıldıklarını düşünün. Şimdi bunu ortaya alayım. Karşıda düşman var, akşam namazı da kılarlar değil mi? Öğle ikindi olacak değil ya. Yatsı da olacak değil. Sabah olursa zaten iki rekat dedi, bu belli değişmeyecek. Değişmeyecek, çünkü burada bir rekat kılıp gelir. Değişmeyeceğini de buradan anlıyoruz. Diyor ki; birinci gurup gelsin, seninle namaz kılsınlar. Şimdi akşam namazı, bu rekatı kıldılar. Bir rekatı kılıp gittiler şeye. Bunlar namazlarını kılmış oldular. Akşam namazı da olsa bir rekat kılınacak, kıldılar. “Vel te’ti taifetun uhra lem yusallu: namaz kılmamış ikinci gurup gelsin”,”fel yusallu meake: seninle kılsınlar”. Bak kaç rekat demiyor. Geriye bir rekat kaldıysa bir, iki kaldıysa iki kılacaklar. Tamam mı? Ayetin metnini görüyormusunuz? Yani niye Resulullah seferdeyken akşam namazlarını hep üç kılmış. İşte bu ayetlerin gereği. Neden bugün Yahudiler’de de akşam namazı üç rekat? Neden bugün Hıristiyanlar’da da akşam namazı üç rekat? Mecburen. Orta namaz o. Ve akşam namazının vakti de bellidir, değişmez. Evet bir de bu konumuz açısından çok önemli olan bir husus da şu: hani ya Rabbi, namazlarını tam kılsınlar diye ayet okuduk ya İbrahim(as) ile ilgili. Şimdi insanların aklına gelebilir ki; cemaatle namaz sadece camide olur. Değil mi? İnsanın aklına gelir yani orada. Ama bakın burada yolculuk sırasındasınız. Orada bir cami olması mümkün değil. Yerleşim bölgesi değil orası. Karşınıza da düşman çıkmış. Ama o halde bile namazın cemaatle kılınması isteniyor. Niye Resulullav cemaate bu kadar önem veriyor, onu da burada ne yapıyoruz? Anlıyoruz. Kur’anı kerim hiç bir ayrıntıyı atlamıyor. Ama siz Kur’an sünnet bütünlüğü içerisinde olaya bakmadığınız zaman mesela az önce dedik ki; Şafi, Maliki ve Hambeli mezhepleri diyor ki. Ne ayeti alıyorlar, ne hadisi alıyorlar. Sefer sırasında namazı kısaltmak, kısaltma değil ne kısaltması seferde namaz belli işte. Kısaltmak ruhsattır, kısaltılmaması evladır demektir. Ya sen neye uyuyorsun Allah aşkına? Kime uyuyorsun? Kimin peşinde gidiyorsun? Şimdi bize hak mezhep diye öğrettikleri mezheplerin durumunu görüyorsunuz. Peki Hanefi? Hanefiler ne diyor? Diyor ki Hanefiler; Kur’anı kerimde diyor, seferi namaz ile ilgili bir ayet yoktur diyor. Ayetin içinden çıkamıyor ya. Metod da onlar da yok. Ayet, ayeti açıklama. Resulullah sürekli seferde namazları iki rekat kıldığına göre iki rekattır. O da azimettir diyor. Yani tesadüfen doğru fetva veriyor. Niye? Hiç olmazsa hadise uyuyor. Ama öbürleri ne hadise uyuyor ne ayete uyuyorlar. Tamam mı yani. Bu arada bu metodu da vatandaşımız görsün. O bakımdan şey yapıyoruz.

Yahya Şenol: Bir de belki konu dışında olacak ama şeyi de söylememiz lazım. Çünkü çok sık bir şekilde soruluyor. O “Ve iza darabtum fil ardı” ifadesinden yola çıkarak deniyor ki; normal yolculuk hali değil de illaki bir savaş seferiliği durumundan söz ediyor Allah. Dolayısıyla bugün böyle bir durum yoksa, kişi İstanbul’dan Ankara’ya gidiyor. Bu durumda namazlarını iki değil de dört kılacak. Çünkü Allah burada düşman korkusu altında namazın kılınacağını söylemiş diye. Özellikle “darabe fi”kalıbının kullanılmasından yola çıkarak bunu söylüyorlar. Bununda bir açıklamamız lazım.

Abdulaziz Bayındır: Sen açıkla, nasıl olsa bilmediğin bir konu değil.

Yahya Şenol: Bu kelime Kur’anı kerimde normal yeryüzünde yolculuğa çıkmak manasında kullanılıyor. Ve hiç bir şekilde de amacı belirtilmemiş. Yani savaş için mi yoksa ibadet yolculuğu için mi, tatil yolculuğu için mi, yok mutlak manada yolcukuk. Savaş yolculuğuyla birlikte kullanıldığı başka bir ayet var zaten Kur’anı kerimde. Müzzemmil suresinin son ayetine bakarlarsa eğer, orada C. Hakk Müslümanlar’ın geceleri kalkmalarını ilk zamanlarda emretmiş, daha sonra bunu kaldırıyor. Gece Kur’an okumalarını. Ve diyor ki kolayınıza geldiği zaman istediğiniz kadar ve istediğiniz kadar okuyabilirsiniz. Neden? Çünkü Allah biliyor ki “en seyekunu minkum merda: sizdn hasta olanlar olacak”,”ve aharune yadribube fil ard: ve içinizden(bakın aynı fiil) “ve iza darabtum fil ard” bu mazi olarak kullanılmış, burada da muzari “ve aharune yadribune fil ard: içinizden yolculuk yapanlar olacak”,”ve aharune yukatilune fil ard fisebilillah”,”yebtegune min fadlillah”

Abdulaziz Bayındır: Ticaret için yolculuk yapıyor. İşte o da “darabe fil ard” diye geçiyor. Aynı ifade. Bunun savaşla ne alakası var.

Yahya Şenol: Devamı zaten. “Ve aharune yukatilune fisebilillah”.

Abdulaziz Bayındır: O da başka bir şey. “Darabe” ile değil yani.

Yahya Şenol: Bir gurup da olacak ki Allah yolunda savaşacaklar bunlar. Yani savaş için yolculuk yapmak başka bir şey, mutlak manada ticaret için olur, ibadet için olur, gezmek için olur, yolculuk yapmak başka bir şey. Hepsi “darabe fi” ile kullanılıyor. Dolayısıyla bu ayette yani 101. ayette, “ve iza darabtum fil ard” normal bir yolculuğa çıktığınız zaman düşmanla karşılaşırsanız. Bakın bu anormal bir şeye dönüşüyor artık. Anormal bir duruma dönüştüğü için ikiden bire kısaltmaya ruhsat veriyor Allah. Böyle bir şey yok ise kısaltma yok ama kısaltma olmadan da yine tam iki. Dört değil.

Abdulaziz Bayındır: “Darabe fil ard” ne demek? “Darabe” ne demek? Vurmak demek. “Fil ard” da yere vurma.

Yahya Şenol: Yol tepme.

Abdulaziz Bayındır: Yürüyen adam ayağını kaldırıyor, bir onu yere vuruyor, bir onu yere vuruyor. İşte yürüme budur yeryüzünde. Yol tepmek türkçede deriz.

Yahya Şenol: Bir de şu söyleniyor sürekli. Deniyor ki; işte burada Allah tam namazın iki olduğunu söylüyor. Siz peki normalde namazın dört rekat olduğunu nereden çıkarıyorsunuz? Yani seferilikte tam namaz iki olarak ifade ediliyor. Diyor ki; yolculuk halinde iken kıldığınız o namazı, düşman korkusu varsa bire düşürebilirsiniz. Bu seferilik durumuyla alakalı. Seferilik dışındaki bir durumdaki namazdan bahsetmiyor. Dolayısıyla o namaların kaç rekat olduğunu başka delillerden çıkarıyoruz, buradan değil.

Abdulaziz Bayındır: Ve ondan sonraki ayette de 103.ayette de bir şey söylüyor. Onu da söyle. Niye bir rekat. Az önce söylediğin gibi akşam toptan kılmıyorlar?

Yahya Şenol: Onun sebebi de “innes salate kanet alel mu’minine kitaben mevkuta” diyor Allah. Düşman korkusu altında dahi olsa namazlar niye vaktinde kılınıyor? Çünkü diyor Allah, namaz müminlere vakitle sınırlı olarak farz kılınmış bir ibadettir. Bunun kendine özel vakti var, vaktini kaçırdınmı bu namazı kılmış olamazsın. Ondan dolayı savaş meydanında da olsan kılıyorsun bir rekat dahi olsa.

Abdulaziz Bayındır: Ve ömrünün namazda da geçirsen, bir vakti kaçırdın, kaçırdın. Bitti. Onu telafi edemezsin. Ondan dolayı Allah bir rekata indirmeye müsade ediyor. Ama vaktinin dışına çıkarılmasına müsade etmiyor. Şimdi bak görüyormusunuz, ondan sonra mezhepler de ne var? Kaza namazı var. Niye nahiye namazı yok, niye şehir namazı yok? Ya bu ne biçim bir şeydir Allah aşkına. Kaza namazı! Ya kaza kelimesi de arapçada bir şeyi vaktinden sonra yapmak değil. Hala bugün kaza kelimesini bir şeyi zamanında tam yapma manasına kullanırlar. Kelimenin anlamını kendileri değiştiriyor, ona göre hükümler oluşturuyorlar. Allah bu kadar böyle söylediği halde, bir tek uyursan, uykuya dalarsan ki AllahTeala da orada sorumlu tutmadığını bildiriyor. Eksiğimiz olmasın diye Resulullah(sav) diyor ki; bu iki şeyde namazınızı kılabilirsiniz. Tamam gayet güzel. Peki siz neye dayanarak insanlara diyırsunuz ki vaktinde kılamadığınız namazı daha sonra kılın? Bu ne oluyor? Bakın, biz insanlara namaz kılın diyoruz, kılarım emekli olduğum zaman. İyi! Görürsün. Ya nereden çıkarıyorsun? Bu öyle bir şey ki yani şimdi düşünün ki İstanbul’da dünyanın en büyük mağazası açılıyor. Üzerine yazmış: istediğiniz kadar mal alır, istediğiniz zaman da ödeme yapabilirsiniz. İlk giden adam bütün malı kapatmaz mı? Nasıl olsa istediğim zaman ödeyeceğim. Namaz kılma, ne zaman? Daha sonra kılarsın. Ne kadar sonra? Namaz gibi önemli ibadet konusunda bu vurdumduymazlık nasıl oluyor ya? Onun için bakın, namaz kılıyormusun? Kılacağım işte. Sen Müslüman isen zaten benim sana namaz kılıyormusun diye sormam çok ayıp bir şey. Çok ayıp yani. Bir Müslman’a namaz kılıyormusun diye sorulur mu? Yemek yemisin gibi, sen su içermisin hayatta gibi jir şey.

Yahya Şenol: Öyle bir yazı vardı bizim Kitap ve Hikmet dergisinde. Müslüman’a Hakaret: Namaz Kılıyormusun? Diye. Hatırlıyormusunuz?

Abdulaziz Bayındır: Sen mi yazdın? Çok güzel. Allah razı olsun. Hakikaten hakarettir namaz kılıyormusun diye bir müslmana sormak. Ona yapılan en büyük hakarettir. Ne demek yani, bir müslüman nasıl namaz kılmaz? Böyle şey olur mu? Evet peki. O zaman herhalde bundan sonra sorulara geçelim. Bu işin de saf saf kılınması meselesi var ki uzar yani o.

Yahya Şenol: Bel ki bu “iza nadeytum iles salate” ayetine..

Abdulaziz Bayındır: Tamam, oku. O zaman onu da sen anlat.

Yahya Şenol: Maide suresinin 58.ayerinde “ve iza nadeytum iles salatittehazuha huzuven ve la leıba: namaza çağırdığınız zaman onlar onu alaya eğlenceye alırlar”,”zalike bi ennehum kavmun la ya’kılun: bu onların akıllarını kullanmaz bir kavim olduklarındandır”. Şimdi bu ayette de bir öncesinde ehli kitap ve kafirlerden bahsediliyor. Hani onlara şu şu şartlar altında veliler edinmeyin dedikten sonra namaza çağırdığınız zaman onu eğlenceye, oyuna alıyorlar diyor. “Namaza çağırmak” ifadesi, namazı hadi hep beraber kılalım şeklinde bir çağrıya işaret ediyor bize. Bu da namazın cemaatle kılınmasını gösteren önemli bir delil. Nitekim ezanın (biraz önce okundu duyduk) bizatihi kendisi de namazı hepbirlikte kılmaya yapılan bir çağrıdır. Haydi herkes kalksın, bulunduğu yerde namazını kılsın diye ezan okunmuyor. “Hayyales salah: haydin namaza gelin”. Dolayısıyla bunları birleştirdiğiniz zaman..

Abdulaziz Bayındır: İbni Abbas’ın bir şeyi vardı.

Yahya Şenol: Yağmurlu bir cuma gününde müezzin tam hayyales salah’a geldiği zaman Abdullah İbni Abbas müdahale ediyor. Dur diyor, Hayyales salah deme, deki diyor, namazı evlerinizde kılın. Bugünün öğlen namazını kılın.

Abdulaziz Bayındır: Çamur var, çamurda millet gelmesin.

Yahya Şenol: Tabi bunu yadırgayanlar oluyor. Ya ne demek, cuma namazı zamanında sen nasıl dersin insanlara gelmeyin falan diye. Abdullah İbni Abbas’da yatıştırıyor ortamı. Panik yapmayın, durun bakalım. Benden önce çok daha hayırlı olan biri de aynı şeyi yapmıştı zamanında deyip, Resulullah’ın da aynı uygulamayı Medine’de yaptığını hatırlatıyor onlara. Diyor ki; çünkü bu ezan okunduğu zaman uzaklardan da gelenler olacak. Üstleri başları çamur perişan içinde olacaklar. Bu sıkıntıyı size yaşatmamak için ben de zamanında Resulullah’ın yaptığını şu an yaptırdım. Bu da her şeyin normalinin namazı cemaat ile birlikte kılmak olduğunu ama bazı zaruri durumlarda ki bu cuma için de geçerli, namazların tek başına ve evlerde de kılınabileceğini göstermesi bakımından önemli. Daha aslında var okuyacağınız şeyler ama süremiz yetmeyecek diye bırakacağız.

Abdulaziz Bayındır: Sorulara geçelim. Bakalım bu metodu beğendik mi?

Yahya Şenol: Zeki Bölüksoylu Konya’dan şeyi sormuş ki bu daha önce de bir çok kişinin kafasına takılmıştı. Biraz önce şu beşli örneği verirken demiştiniz ki üçten sonra ortası olan ilk sayı beştir. Diyor ki; üçün nasıl ortası olur, bir buçuk mu? Onu görüntülü bir daha izah ederseniz. Dört demeniz lazındı diye. Dört ikiye bölünür, iki olur. Bir daha gösterin, anlaşılır bence.

Abdulaziz Bayındır: Ben ikiye bölmeden bahsetmiyorum. Sayı değeri değil.

Yahya Şenol: Onu uygulamalı gösterin de çok kişi takıldı çünkü ona. Üçün nasıl ortası olur?

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi. Bir, iki, üç.

Yahya Şenol: Hangisi ortası?

Abdulaziz Bayındır: Bu orta değil mi?

Yahya Şenol: Bir buçuk olarak düşünülüyor.

Abdulaziz Bayındır: Yarısı o. Yarısından bahsetmiyoruz ki biz. O yarısı. Bu ortası. Ortasında şu var yani. Ortadaki adam, ortadaki namaz, ortadaki rekat, değil mi?

Yahya Şenol: Dörtlü olmuyor. Onu da gösterelim mi?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu dört. Dört olduğu zaman ortada bir şey olmuyor. Şimdi bunu buraya aldık, bunu da buraya aldık, ortada ne kaldı? İkiye bölünür. Biz bölünmeden bahsetmiyoruz. Biri de bölersiniz ikiye yarım yarım olur. Konu o değil ki. Peki şunu buraya koyduğunuz zaman, bunlar ayrı ayrı namazlar. Tamam mı? Şimdi bu diyelim ki bu yatsı namazı, bu akşam namazı, bu ikindi, bu öğlen. Bunların her birisi ayrı ayrı namaz. Bunlardan bir tanesi ortada olacak. Değil mi, ortada olacak. Bölmeyeceğiz biz bunu. Ortada olacaksa, öğlen namazı burada, ikindi namazı burada, bunlar gündüz namazı. Yatsı ve sabah namazları da gece namazları. Çünkü gelenekte o gece gündüz tanımları da bozulmuştur maslesef. Ama Arap dilinde, Kur’an’da gündüz: güneşin doğuşuyla batışı arasıdır. Gece: batışıyla doğuşu arasıdır. Tamam. Şimdi bu akşam namazı öyle bir noktada ki gece ile gündüzün de ortasında. Yani tam güneşin batması sırasında. Rakamlarla bakın: dört-dört farzlarığ etti mi sekiz. Peki sabah namazı? İki. Yatsı namazı dört, etti altı. Şimdi ortada olduğu için bunlardan bir tanesini çekeceksiniz, orta yapan bir rekatı çekin çıkarın oradan. O ikiyi de katın öbürüne, sekiz. Sekiz gece kılınan namaz, sekiz de gündüz kılınan namaz. O bir tane de orta olmayı sağlıyor. Tamam mı? Geçende bir yerde sordular. Bu tamam, bu iyi de matematiğini herkes kavrayamıyor ki bunu her yerde anlatmanın anlamı yok. Çünkü ortada bir şey olması lazım. Ortada bir rekat olması lazım. Görmeyeceğiz ki onu. Üç rekat. O zaman bir rekat, iki rekat, ortada bir tane olması lazım. Onun için, ortada bir rekat olması için bir tane bir tarafında, bir tane de öbür tarafında. İki kişinin arasında yürüyorum, ben ortadayım dersin değil mi? Yada ben ortadayım iki kişi bir tarafında, iki kişi bir tarafında. Buradaki anlatılmak istenen başka bir şey. Bilmem anlatabildim mi?

Enes Hoca: Akşam namazına orta namazı dediniz ya, gündüz ile gecenin ortasındaki vakitte. Bu konuda hadis var. Hadiste Peygamber(sav) sahabesine öğretiyor. Diyor ki; akşam namazı ezanı okunduğunda şöyle dua et diyor. O bizim bildiğimiz ezan duasından sonra “Allahumme haza ihvani beynik ve edbarı nağrik mağfirli”.

Abdulaziz Bayındır: Allaaah! Müthiş bir şey. Diyor ki: Resulullah öğretmiş, demiş ki; akşam namazında şu duayı oku: Ya Rabbi bu vakit gündüzün gidip, gecenin geldiği vakittir. Bak şimdi, o da gene ciddi bir değişim zamanını gösteriyor. Beni affet.

Yahya Şenol: Kur’an’da öğlen namazı için guduv, ikindi için asal kelimeleri kullanılmasından yola çıkarak şöyle düşünürsek; şu anda araplar öğlen namazına salatıl zuhur, ikindi namazına ise salatıl asr ismini veriyorlar. Nereden çıkmış bu zuhr ve asr kelimeleri? Niye salatıl guduv veya asal denmemiş?

Abdulaziz Bayındır: Orada guduv ve asal bir vakitten haber veriyor. Yani o bir zarf. Yani şöyle başı sonu belli olan bir zaman diliminden bahsediyor. Öğlen namazı zahira kelimesi de var Kur’anı kerimde. Nuh 58’de. Salatıl zuhr kelimeleri kullanılıyor arapçada. Asr kelimesi de var. “Vel asr innel insane le fi husr”. O dili konuşanlar ona ne diyorsa o kabul edilir. Yoksa yeni bir şey ortaya konmaz. Onlar öyle diyorlarsa öyle.

Yahya Şenol: Bir de bu iki kelime de çoğul değil mi? Asil kelimesinin çoğulu asal.

Abdulaziz Bayındır: Asal çoğul tabi. Guduv çoğul değil bildiğim kadarıyla. Ama eliflamlı.

Yahya Şenol: “Gudve”nin çoğulu tabi guduv.

Abdulaziz Bayındır: Bilmiyorum. İstersen sen bir bak bakalım.

Yahya Şenol: Ama asil, asal. O yüzden mesela “bunreten ve asila” var ya, oradan yola çıkarak son zamanlarda bir isim patladı Asila diye. Hep bize soruyorlar Kur’an’da geçiyor. Nereden? “Bukraten ve asila” hep bunu örnek veriyorlar. İkindi vakti, ikindi üzeri.

Abdulaziz Bayındır: Kız adı mı erkek adı mı?

Yahya Şenol: Kız. Esila diye. Buymuş meğrsem şeyi.

Harun Ünal:  Zuhr ve asr namaza özgü.

Abdulaziz Bayındır: Zuhr ve asr namaza özgü birer vakit. Gerçi vaktin de adı oluyor aynı zamanda.

Yahya Şenol: Resulullah uykudan uyanamadığı için kaçırdığı bir namaz vardı. Ve bir de Hendek savaşında kaçırdığı vardı. Onları da daha sonra kılarken cemaatle mi kıldı?

Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav)’in iki kere uyuyakalarak sabah namazını kaçırdığına dair rivayetler var. Tabi yolculuk sırasında uyanamamışlar. Kalkıyorlar. Biraz daha yürüyorlar. O vakit geçiyor. Sonra cemaat ile kılıyorlar o namazı da. Yani o sabah namazını cemaat ile kılıyorlar. Hendek savaşında da unutuyorlar. İkindi namazları geçiyor. Onu da cemaat ile kılıyorlar.

Yahya Şenol: Ummu Varaka olayından yola çıkarak kadınların imameti sorulmuş ama..

Abdulaziz Bayındır: Daha sonra ayrı bir ders olarak yapacağız inşallah.

Yahya Şenol: Çok sık bir şekilde de şey sorulmuş. Bu kadar cemaate önem veriyor Allah ve Resulullah da böyle önem vermiş. Ama biz bugün diyanetin imamları arkasında namaz kılmak istemiyoruz diye gitmiyoruz cemaate ne düşünüyorsunuz diye çok sorulmuş. En az 15-20 kişi sordu bunu. Diyanetin imamının arkasında namaz kılınır mı?

Abdulaziz Bayındır: Diyanet’in imamı diye bu tür kelimeler çok yanlış kelimelerdir. Eskiden de anlatılıyor. Maaş alan kişinin arkasında namaz kılınır mı? O insanlar orada namaz için maaş almıyorlar. Zamanlarını orada geçirmek için. Mesela sabah namazında Süleymaniye Camisine gidiyorum, bazen de diyorum Şehzadebaşı’na gideyim. Ama Süleymaniye’de görevli adam başka yere gideyim deme şansına sahip değil. Vaktini, gelip burada geçirmek zorunda. O, onun ücretini alıyor. Yoksa namazın ücretini almıyor, bir. Efendim iki: Diyanet İşleri Başkanlığı politikalarını beğenmeyebilirsiniz. Ama bu, camideki  imamı ilgilendirmez. Üç: Bak şimdi Resulullah(sav)’in Nisa suresi 102.ayette belirtilen yerlerde imamlık yaptığını gördük. Resulullah iki rekat kıldı, diğerleri birer rekat kıldılar. Bunun manası nedir? İmama uysan da herkes kendi namazını kılar demektir. Sen imamı ister beğen ister beğenme.

Enes Alimoğlu: İki tane hadis var. Diyor ki: “salli berin ve facirin yusalline lekum fe in esabu fe lekum ehtehu fe lekum ve aleyhi”.

Abdulaziz Bayındır: Yani ister iyi kişi olsun ister günahkar olsun, hepsinin arkasında namaz kılabilirsiniz diyor. Ondan sonra ne dedi?

Enes Hoca: “Fe in esabu fe lekum”

Abdulaziz Bayındır: Eğer doğru bir iş yapmışlarsa siz de ondan yararlanırsınız.

Enes Hoca: “Ve in ehtahu  fe lekum ve aleyhi”.

Abdulaziz Bayındır: Eğer yanlış yoldaysa o adam siz sevabınızı alırsınız o da günahını alır.

Enes Alimoğlu: Sonra Hz. Osman’ın yanına biri girmiş demiş ki; “inneke imamu ambetin ve nezilebike manara yusallu imamu fitnetin harec”.

Abdulaziz Bayındır: Aynı şeyi sormuşlar değil mi? Osman(ra)’a demiş sen herkezin imamısın, tamam. Senin başına gelenler geldi diyor. Ama bir taraftan da günahkar bir imam var, biz onun arkasında namaz kılmak istemiyoruz.

Enes Alimoğlu: “Kale essalatu ehselu ma yamelun abdu”.

Abdulaziz Bayındır: Namaz kulun yaptığı en güzel şeydir.

Enes Alimoğlu: “Ve iza ahsenen nasu fe ahsin mahum”.

Abdulaziz Bayındır: İnsanlar güzel yaparlar sen de güzel yaparsın.

Enes Alimoğlu: “Ve in esau fecteni bisaetehum”

Abdulaziz Bayındır: Eğer kötü yaparlarsa sen onların kötülüğünden kaçın diyor. Sen namazdan kaçınacak değilsin. Dolayısıyla mesela ben şahsen mümkün olduğu kadar beş vakit namazı camide kılmaya gayret ediyorum. Bazen burada da kılıyoruz. Yani eğer imamlara bu mantıkla baksam ben de herhalde bir çok imamın arkasında namaz kılmak istemem. İnsanların kalbine bakamazsın bir. İkincisi de sen kendi namazını kılıyorsun.

Enes Alimoğlu: İmamın abdesti olmazsa? Abdest olmadan namaza başlamış selam verdikten sonra hatırlarsa cemaatin namazı namazdır, imamın namazını iade etmesi gerekir diyor. Bunda ittifak var.

Abdulaziz Bayındır: Gerçi Hanefiler de burada bir problem var ama onu da ayrıca göreceğiz inşallah. Yani bak burada bir çok yanlışlar da ortaya çıkmış olacak Allah nasip ederse. Enes Hoca’nın söylediğini şey yapalım. Yani imam abdestsiz kıldırmış namaz. Mesela Lawrens için anlatılır: ben yıllarca size namaz kıldırdım ama müslüman değilim. Olma banane! Ben Allah için namaz kıldım, senin için değil ki. İmam abdestsiz namaz kıldırsa da cemaatin namazı tamamdır diyor. Bu konuda ittifak var. Gerçi Hanefiler’de bu konuda farklı görüşler var. İmam abdestsiz kıldırdıysa kendisi namazını tekrar kılsın, bana ne!

Yahya Şenol: İmam seferi, cemaat mukim olduğunda cemaat iki rekattan sonra dörde tamamlayacak mı namazını? Yoksa seferi olan imama uyup onlar da ikinci rekatta selam mı verecekler?

Abdulaziz Bayındır: Tamamını kılacak.

Yahya Şenol: Peygamberimiz Mekke’de seferi olarak namazlarını kılmış. Peki Mekkeli müslümanlar nasıl kılmışlar.

Abdulaziz Bayındır: Orada şöyle söylemiştir. “Etimmu salatekum fe inna kavmun seferun” demiş. Yani kalkmış demiş ki; siz namazlarınızı tamamlayın, biz yolcuyuz demiş. İki rekatta slam verdikten sonra siz namazlarınızı tamamlayın demiş.

Yahya Şenol: Kıraatin gizli yapıldığı bir namazda imama uyan ve kendisi de kıraati yapmayan bir kimsenin vebali kime ait olur?

Abdulaziz Bayındır: O fetvayı verenlere. Neyse, bundan sonra öğrendiniz. Öğreninceye kadar yapacak bir şey yok yani. Allah kimseyi gücünün yetmediği şeyden sorumlu tutmaz. Doğru olduğunu bildiğin için öyle yapıyorsun. Ama öğrendikten sonra yapmaya devam edersen, günah orada olur.

Yahya Şenol: Bu guduv ve asaldan yola çıkarak gölgenin oluştuğu gündüz vaktinde kılınan bayram ve cuma namazlarında kıraat niye sesli?

Abdulaziz Bayındır: Bak guduv kelimesi az önceki konuşmayı farz için konuştum tamam mı? İlk farz namaz bir başka ayete bakarak diyoruz ki şeyd. İsra 78’e bakarak diyoruz öğlen namazı. Bir de Hud suresi 114.ayete bakarak. Ama şimdi namaz kılınma meselesi diğer ayetlerle de-daha önce bu konuda ders yapmıştık şimdi o ayerlere girmeyetim ama-gölge güneşin ilk doğduğu andan itibaren batana kadar gölge vardır. Dolayısıyla doğduğu andan itibaren araplar ona guduv derle zaten. Ama namaz kılınmayacak vakit işte güneşin göz ucundan yukarıya çıktığı vakittir. Niye göz ucundan yukarıya çıkmış olacak? Çünkü secde ettiğin zaman kimse güneşe secde ettin diyememesi lazım. Yani göz hizasını çıkmış olması lazım. O da ufuktan 5 derece yükseldiği vakittir. İşte o vakite keraat vakti denir biliyorsunuz. Resulullah’ın uygulaması da öyledir, ayerlerde de ona işaretler var. Daha önce burada onu konuşmuştuk. Namazın kılınmasının caiz olduğu yani kuşluk vakti dediğimiz vakit, işte bayram namazlarının kılındığı vakittir. Yani namaz kılınması caiz olan ilk vakitte bayram namazları kılınır.

Yahya Şenol: Cumada niye sesli okunuyor?

Abdulaziz Bayındır: Cumada niye sesli okunuyor? Resulullah(sav)’in uygulaması, o uygulamanın da bir delili var bak. Diyor ki; “fes’av ila zikrillahi: Allah’ın zikrine koşun”. O zikiri birisi yapacak ve siz de dinleyeceksiniz. Cuma namazıyla ilgili özel emir var.

Yahya Şenol: Akşam ve yatsı namazlarının ikinci rekatından sonraki rekatlarında kıraat niçin sessiz? Akşamın üç, yatsının üç,dört.

Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav)’in uygulaması. Biz şimdi uygulamanın Kur’anı kerimdeki karşılığını bulamamış olabiliriz. Zaten hadislere yaklaşımımız öyle olmalı. Bu kadar kişi yıllardır uğraşıyoruz daha yeni yeni hadislerin Kur’an ile irtibatını sağlayabiliyoruz. Hadislerin Kur’an ile irtibatını sağlamak çok ciddi bir iş ve adamın yıllarını alıyor. Ben şu anda Kur’an çerçevesinde buna cevap verebilecek bir delil şimdi bilmiyorum. Ama sonra, kesin bulabiliriz. Sizin bildiğiniz var mı?

Yahya Şenol: Yok da buradan yola çıkarak olmadığı söylenebilir mi? Yok ise ayet demek ki yok böyle bir şey, namazın rekatlarını kaldıralum.

Abdulaziz Bayındır: Olamaz öyle şey olur mu? O zaman kendini Allah yerine koymuş olursun. Öyle şey olmaz.

Yahya Şenol: Bu üç ve dördüncü rekatta Resulullah kendisinden eklemiş, yok aslında bunlar namazın aslında da..

Abdulaziz Bayındır: Peki o zaman Yahudilere de mi Resulullah ekledi? Hıristiyanlara da mı Resulullah ekledi? Malesef size sık sık burada anlatıyıruz ya. AllahTeala, Resulullah’a diyor ki; “kul ma kuntu bid’an miner rusuli; deki ben dünyada ilk defa ortaya çıkmış bir elçi değilim”(AHKAF 9) dediği halde, biz öyle bir resul algısı ile yetiştiriliyoruz ki sanki dünyanın ilk nebisi Muhammed(sav) miş. Hiç geçmişi yokmuş gibi. E peki Kur’an’ın tasdiki ne olacak?

Yahya Şenol: Düşman karşısında cemaat bir rekat kıldığında selamı kendileri mi vererek namazdan çıkıyorlar?

Abdulaziz Bayındır: Selam vermiyor, secde etti mi çıkıyor.

Yahya Şenol: Onlar için bir rekat öyle.

Abdulaziz Bayındır: Secdeler tamamlandımı gidiyor.

Fatih Orum: Selamı düşmana verecekler.

Yahya Şenol: Bugün Türkiye’de bazı camilerde namaz kıldıran imamlar namazda okuduğu Kur’anı Kerim’in manasını bilmiyorlar. Böyle birinin namaz kıldırdığı vakitte camideysek beraber kılmamız mı gerekir, yoksa ayrı mı kılmak gerekir.

Abdulaziz Bayındır: Kardeşim, sen kendi namazını kılacaksın, o kendi namazını.

Yahya Şenol: Ne dediğinizi bilinceye kadar namaz kılmayın diyor ya Allah. Orada yola çıkarak.

Abdulaziz Bayındır: Ne dediğini bilinceye kadar, sarhoşlar için diyor. Bunlar sarhoş değil.

Yahya Şenol: Vakit namazının farzını cemaat kılarken ve vaktin çıkmasına zaman varken imama uymayıp tek başına farzı kılmakta bir sakınca var mı?

Abdulaziz Bayındır: İmama uymamak diye bir şey olmaz. O ne demek yani imama uymamak?

Yahya Şenol: Cemaat var, vaktin çıkmasına daha zaman var ama uymayıp tek kılıyor.

Abdulaziz Bayındır: Orada namazın olmaz diyemeyiz ama yapması gereken görevi yapmamış olur, yanlış yapmış olur. Mekruh olur.

Yahya Şenol: Camiye gitmeyip evde cemaat ile ilgili de çok soruluyor. Cemaat sevabı alınır mı kişi eşi ve çocuklarıyla namaz kılarsa?

Abdulaziz Bayındır: Kişi eşiyle, çocuklarıyla namaz kıldığı zaman elbetteki cemaat ile namaz kılmş olmanın sevabı olur. Biraz önce gördük.

Yahya Şenol: Onlar camiye pek gelemiyorlar, cemaat sevabından geri kalmasınlar diye.

Abdulaziz Bayındır: Ama inşallah önümüzdeki hafta şey yapacağız. Camiye gitmenin de bir artı sevabı var. Onu önümüzdeki hafta inşallah hadisleri okurken şey yaparız.

Yahya Şenol: Namazı tam vaktinde geciktirmeden kılmanın sevabını bilselerdi mutlaka birbirleriyle yarışırlardı, her kim ki yatsı namazını cemaat ile kılarsa gecenin yarısının ibadet ile geçirmiş olur. Her kim de sabah namazını cemaat ile birlikte eda ederse gecenin tamanında ibadetle geçirmiş olur. Rivayet edilen hadiste namaz vakitleri birbirine geçmiş olmuyor mu? Kur’anı kerimdeki namaz vakitlerini belirleyen ayetlerle çelişmiyor mu bu hadis?

Abdulaziz Bayındır: Ya sevap başka o başka. Ne alakası var? AllahTeala yapılan bir iyiliğe kaç sevap veriyor? En az 10. O zaman sabah namazını kıldın, tamam iki günlük namaz kıldım. Bugün ve yarın tamam. Bu mantık o demektir değil mi? Başka şey var mı?

Abdurrahman Yazıcı: Kandilde kılarsa hepsi.

Abdulaziz Bayındır: Allah rahmet etsin vefat etti bizim Sirkeci’de büyük sanayicilerden bir tanesi. Hacca gitmiş, gelmiş. Dedi ki; Hocam, Allah’tan yüzbin vakit namaz alacağım var. Hayırdır dedim. Yüzbin değil, epeyce bir rakam söyledi ama neyse. Dediki; biliyorsun işte Medine’de camide kılmakta şu kadar bin sevap var, Mekke’de şu kadar bin. Ben şu kadar kıldım, alacaklı durumdayım. Dedim bak Resulullah senin o dediğin camilerde hiç nafile namaz kılmamıştır. O farz namazla ilgili olabilir en fazla. O fazilettir. Nafile dediğimiz mamazlar oralarda değil gidesiniz otelde kılarsın, başka yerde kılarsın falan. Şimdi bu ona benziyor. Ne güzel ohh! Bire on sevap en az, sahan namazını kıldım iki günü yırttık. Bu o demektir. Öyle şey olur mu?

Katılımcı: Hocam, Kur’anı kerimde namaz vakitlerinin belirtildiğini söylüyorsunuz. Gelenekselde anlatılan, yatsı vaktinin sabaha kadar olduğunu bize bu zamana kadar öğrettiler.

Abdulaziz Bayındır: O vakitlerle ilgili ayrıca yazılarımız var. Şimdi ona girersek çok vakit alır. Yatsı namazının son vakti, bugün yatsı ezanının okunduğu vakittir. Bu konuda mezheplerin tamamının ittifakı vardır. Ama sonra gelen mezhep uleması bunu bozmuştur hiç bir delile dayanmadan. Cemaatle kılıyoruz ama camiye gidemiyoruz. Yada gidersin camide ayrı bir cemaat yapar kılarsın. En güzeli de o aslında. Camiye gitmek lazım yatsı için, bir cemaat yapıp kılıp çıkmak lazım.

Yahya Şenol: Hocam, bizim imamlarla değil, diyanet ile sorunumuz var.

Abdulaziz Bayındır: O zaman gidin onunla görüşün.

Yahya Şenol: Onlar gerçekleri örtüyorlar. Onların imamlarının da arkasında namaz kılmak istemiyoruz.

Abdulaziz Bayındır: Ya kardeşim, şunun imamı bunun imamı diye bir kavram yoktur. Ben de Diyanet’de yıllarca çalıştım. 21 sene çalıştım. O zaman da fetvalarım hiç bir zaman Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvalarına uymazdı. Uydukları da olurdu yani. Farklı fetvalar veriyordum. Yani bana bir kere bir müfettiş geldi ve o müfettişi de kovdum, biliyor yani. Bana sorular sordu. Dedi ki; sen öyle fetvalar veriyorsun, Din İşleri Yüksek Kurulu fetvalarına bakıyormusun? Yoo, bakmıyorum dedim. Niye bakayım ki dedim. Sen daha mı alimsin onlardan dedi. Tabiki daha alimim dedim. Arkadan ne biçim soru soruyorsun dedim ya. Sana ne? Sen ancak idari işlere karışabilirsin. Sen bu konuda bana soru sormaya hakkın yok, cevap vermiyorum yürü dedim. İki ay sonra geldi benden özür diledi. Hala çok iyi dostumdur. Yani bak, öyle dememe rağmen benim hakkımda bir başka soruşturma falan açılmadı yani. Tenkid ediyorsan et ama doğruları da söylemek lazım. Yani yıllarca Süleymaniye Camisinde vaaz attik. Bizi yakından takip edenler bilir. Rahmetli Turgut Özal ölene kadar mutlaka her hafta bir siyasi konuyu gündeme getirirdim, o da İstanbul’a geldimi mutlaka Süleymaniye’ye gelir ve benden önce camiye girer dinlerdi sonuna kadar. Ama O öldükten sonra baktım ki tenkid edikecek bir şey kalmadı, kimi tenkid edeceksin. Bakıyorsun kimi tenkid edeceksin. Zaten bu yeni hükümetten sonra da bizim vaazlarımız tamamen yasaklandı, Allah’a şükür kurtuldular benden. Orada çalışmış olmanın bir insan eğer doğru yapmak istiyorsa buna bir manisi yok. Öyleyse şu imamı, diyanetin imamı, fala  filanın imamı diye suçlamanın hiç bir elde tutulur bir gerekçesi yoktur.

Katılımcı: Hocam, imam abdestsiz namaz kıldırmışsa, fakat cemaati hatırlatıyor sen abdestsizsin. Cemaat o zaman..

Abdulaziz Bayındır: Az önce Enes Hoca okudu ya hadisi şerifi. Bu konuda ittifak vardır diyor ama Hanefiler öyle değil. Yani sen, senin namazını kılıyorsun. Ben abdestliydim kardeşim, sen ne yaparsan yap. Bana ne. Onu inşallah önümüzdeki haftalarda ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.

Yahya Şenol: Yolculuk bitip varacağımız mekana yerleşince de mi iki rekat kılmaya devam edeceğiz. Kur’anı anlatan hocalarınızdan birinin cemaati ile bir seyehatimiz oldu. İki, üç gün kaldık otelde ve hiç bir namazı zaman ve mekanın rahat oluşundan dolayı iki kılmadık hep dört kıldık. Öyle söylediler. Bugünkü şartlar kolay diye.

Abdulaziz Bayındır: Resulullah (sav), Mekke’ye vardı. Hem veda haccında hem Mekke’nin fethi sırasında. Mekke’ni  fethi sırasında orada 18 gün kadar kaldığı rivayet edilir. Veda haccında dört gün önce gittiği rivayetlerde vardır. O dört gün boyunca Resulullah namazlarını seferi olarak kılmıştır. Kendisi orada bir kere oranın başı, siyasi lideri. Herhangi bir problem yok. Seferi kılmıştır. Ama o dört günden sonra Arafat’a çıkmış. Arafat bir yolculuk, Mina bir yolculuk sayılıyor. O dört günden dolayı Şafiler (giriş çıkış günleri hariç ama) seferilik için en az müddetin dört gün olduğunu söylerler. Mekke fethinde 18 gün kaldığı için (giriş çıkış günleri hariç) Malikiler 18 gün derler. Resulullah(sav)’in Tebuk seferinde orada bulunduğu yerde kalış süresi 15 gün olduğu için de Hanefiler 15 gün derler. Ama ne ayette, ne de hadiste şu kadar gün kalacaksınız diye bir şey yok. “Ala seferin” ifadesi kullanılıyor. Yolculuk halindesiniz. Ama mesela yolculuk halindeysen, yerleşme kararı vermemişsen, şimdi mesela Mehmet Hoca diyor ki; isterse bir sene. Onu tasdik eden Abdullah Bin Ömer olayı vardır. Azerbaycan’da altı ay kalmış, her gün namazlarını tamamen seferi kılmış. Otelde kalan kişi oraya yerleşmek için kalmaz. Oraya yerleşen kişi otelde kalmaz. Otelde kalan kişi zaten yolculuk halindedir. Değil mi? Yerleşecek kişi başka bir yerde kalır. Bu sebeple oralarda namaz kısaltılır. Bitti mi? Peki. Haftaya aynı konuyu devam ettireceğiz. Bakalım bu metodu beğendiniz mi?

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın