ABDULAZİZ BAYINDIR: Her toplantının başında şu okuduğum duayı okuruz. Geçen hafta da kısa bir açıklama yapmıştım. Ne diyoruz burada? Hamd, varlıkların sahibi olan Allah’a mahsustur. Ne demek hamd. Yaptığı her şeyi güzel yapmak demektir. Bir şeyi Allah yapmışsa ondan güzeli olmaz. Yaptığı her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. Allah’ın dışındakiler bazı şeyleri güzel yapabilirler ama her şeyi güzel yapamazlar. Sonra da diyoruz ki; “vel akübetul muttakin” akibet, yani beklenen güzel sonuç muttakiler içindir. Muttaki ne demek? Muttaki demek yanlışlara karşı kendini koruyan kişi demektir. Yanlışlar nedir? Fıtrata aykırı davranışlardır. Zaten Allah’ın bir ayeti olan insan nasıl bozuk bir gıdayı yediği zaman rahatsız oluyorsa kendisine yanlış bir bilgi verildiği zaman da rahatsız olur. Yani Allah’ın ayetleri ile uyumlu olan davranışlar takvadır. Hem kendinizi korumuş olursunuz hem toplumunuzu korumuş olursunuz. Yani bunlar Allah’ın koyduğu sınırlara uyulduğu zaman elde edilecek sonuçlardır.
Geçen hafta Allah’ın koyduğu sınırların aşılması konusuna başlamıştık. Bu hafta da o konuda dersimizi devam ettireceğiz. Biliyorsunuz geçen hafta ders sırasında üzücü bir olay olmuş, Taksim’de bir patlama olmuştu. Bir intihar eylemi olmuştu. Ondan dolayı da dersi istediğimiz şekilde yapamadık. Etkilendik piskolojik olarak. Kendisini bir intihar eyleminde patlatan bir kişi şehid olduğuna inanıyor. Etrafında ne kadar çok adam öldürürse o kadar çok sevap alacağını düşünüyor. Halbuki işte bu ciddi anlamda Allah’ın koyduğu sınırların aşılmasıdır. Bu bir şeyi gösteriyor. Müslümanlar islam barış dünya ve ahirette mutluluğu ortaya koyan bu din kişinin kendisini öldüreceği noktaya kadar taşınmış. Sınırlar aşılmış. Bugün bütün dünyada müslüman gayrımüslim ayrımı olmaksızın herkes bunun tedirginliğini yaşıyor. Ama bir gurup bakıyorsunuz ki bunu bir kahramanlık zannediyor. Güzel de kendini öldürdükten sonra kahramanlığı kime karşı yapacaksın? Ahirette iyi karşılanma imkanın da yok. Şimdi buradan şuraya gelmek istiyorum. Allah’ın koyduğu bütün sınırlar malesef aşılmıştır. Bugün dersten önce kurandaki sınırlar kelimesi geçtiği ayetlere tek tek baktım. Hududullah olarak geçen ayetler var hududehu, hudude ma enzelallah diye geçenler var. Hepsini birleştirdiğimiz zaman 16 tane ayet ediyor. Bu 16 tane ayetin tam 8 tanesi boşanma ile alakalı. Erkeğin boşaması, kadının boşaması. Geçen hafta burada konuşmuştuk: burada sınırı aşmayan yada tam olarak aşmayan iki tane şey vardı; birisi şiiler birisi de İbni Teymiye idi. Ama onun dışındaki mesela 4 mezhep herhangi bir sınır bırakmamış talak ile ilgili. Biraz sonra o konuyu tam olarak anlamaya çalışacağız. Miras ile ilgili sınırlar da aşılmıştır, oruç ile ilgili sınırlar aşılmıştır. Yani nerde bir sınır kelimesi geçiyorsa aşılmıştır. Peki sınırları aşınca ne olur? Buna lütfen dikkat edelim. Bakın Allah miras ile ilgili kurallar koyduktan sonra burada sınırların aşılması halinde olacakları anlatıyor. Diyor ki NİSA, 13.. Ayet: “Tilke hududüllah” miras ile ilgili koyduğu sınırlar “işte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır”. “ve mey yütııllahe ve rasulehu yudhılhü cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha;kim Allah’a yani resulüne” bugün MuhammedSav aramızda yok. Resul kelimesi aynı zamanda kelimenin birinci anlamı; mürse, bu kitap manasındadır. “Murselun bih” anlamındadır. Müfredat’ta var. İstersen resul kelimesine bir bak. Arapça ile ilgilenenler görmüş olsunlar. Oradan okumuş olalım. Çünkü bizi izleyenler arasında iyi arapça bilenler de var. O bakımdan buna ihtiyaç var. NİSA 80:“Kim Allah’a yani resulüne”. Niye “yani resulüne” diyoruz? Çünkü Allah diyor ki; “Men yutiır resûle fe kad atâallâh: kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur”. Resul kelimesinin orada anlamı ne?
YAHYA ŞENOL: Ragıp El Isfahani’nin meşhur Müfredat adlı kitabı. Müfredatı El Fazıl Kuran. Özel Kuran Sözlüğü. Orda resul kelimesi için şu tanımı yapmış: “er-resulu; yukalu teraten lil kavlil muttehammeli”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resul kelimesinin Türkçede karşılığı elçiliktir. Bir yere elçi göndermek ne demektir? Git şu sözü şu kişiye söyle demektir. Diyor ki; “ilk anlamı; söylenilmesi istenen sözdür”. Allah, MuhammedSav’i insanlara elçi gönderdiğine göre, orada kelimenin ilk anlamı neymii; Onun insanlara ulaştıracağı söz yani kurandır. Dolayısıyla kuran resuldür. Bugün bizim uymamız gereken resul budur. Onun için “Men yutiır resûle fe kad atâallâh” demiştir Allah. Resule uyan Allah’a itaat eder. Çünkü Allah’a itaat etmek onun gönderdiği emir ve yasaklara uymak lazım. Birinci anlamı bu.
YAHYA ŞENOL: Yani götürülmesi istenen söz için resul denir. İkinci olarak da “le taraten li mütehammelil kavli ver risaleti”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de o sözü üstlenen kişi. Götüren kişiye de resul deniyor. Birinci anlamı götürülen söz, ikinci anlamı götüren kişi. O zaman Allah’a ve resulüne itaat edin ifadesi Allah’a yani resulüne demektir arapça itibarıyla. Atfı tefsirdir. Arapça bilen izleyicilerimiz için söylüyorum. Çünkü bunlar çok önemli hususlardır. Bunlaru tefsirlerde bulmak: belki çok eski tefsirlerde olur ama sonraki tefsirlerde bulmak mümkün değil. Allah’a yani resulüne itaat edin yani Allah’ın kitabına itaat edin. İşte diyor ki burada ; “bu, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’a ve resulüne yani Allah’a, şu kitapta yazılanlara itaat ederse”, “yudillu cennatin tecri min tahtiel enhar: onu Allah içinden ırmaklar akan bahçeler içine sokar”. “Halidine fiha: orada hiç bozulmamak, ihtiyarlamamak, bir sıkıntıyla karşılaşmamak üzere, sürekli kalmak üzere oraya sokar, ölmemek üzere oraya sokar”. “ve zalikel fevzül azıym: işte büyük kurtuluş budur”. Bu ne demek? Bu dünyads bir takım sıkıntılar çekebilirsiniz ama ebedi kurtuluşunuz olur. Hudud kelimesi geçti. Allah’ın koyduğu sınırlar. Allah’ın koyduğu sınırlara uymak için Allah’ın kitabına boyun eğmek gerekir. Onu da burada söyledi kendisi. NİSA, 14.. Ayet: Ve mey ya’sıllahe ve rasulehu: kim Allah’a ve resulüne isyan ederse”. Allah’a yani kitabına dememiz lazım Ragıb’ın birinci anlamımdaki gibi. “ve yeteadde hududehu: koyduğu sınırları aşarsa”. Bugün müslümanlar sınırları aşmış vaziyetteler. Biz bunu bütün mezheplerden çok açık ve net olarak göstereceğiz. Yani az önce söyledim: konumuz boşanma. Geçen hafta da anlatmıştık ama tam olarak olamamıştı. Bugün sanki hiç konuşmamış gibi baştan alıyoruz. Erkeğin boşanması ile ilgili son derece yanlış yollara girilmiştir. Ama bugün bütün mezhepler bunları geçerli sayıyor şiiler hariç. Kadının boşanmasına sıra gelince şiiler de İbni Teymiye de mezheplerin tamamı da bu konuda hiç bir sınır tanımazlar. Allah’ın koyduğu sınırlar tarumar edilmiştir. Resulullah’ın yaptığı uygulamalar görülmemiştir. Ashabım yaptığı uygulamalar görülmemiştir. Siz çok da iyi biliyorsunuz ki biz bu insanları Allah’ın kitabına çağırdıkça hoca kılıklı kişiler sadece kaçıyorlar. Allah Ali İmran suresinde şöyle diyor; “ALİ İMRAN, 23.. Ayet: E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi: kitaptan kendilerine pay verilmiş olanlara bakmadın mı” diyor. Allah. Yani adamlar kuran okumuşlar, arapça biliyorlar, okunan ayetlerin anlamını biliyorlar. Tabi burada kastedilen ehlikitaptır da Allah’ın kitabına çağırılıyorlar. Hiç fark etmez, hüküm geneldir. “yüd’avne ila kitabillahi” Allah’ın kitabına çağrılıyorlar “li yahküme beynehüm: aralarında hakem olsun diye”. Şimdi diyelim biz bu konuyu anlatacağız, “geli beyler bakın mezhepleriniz yanlış yolda. Yapmayın, Allah’ın kitabına gelin”. Her zaman söylüyoruz. Böyle dendiği zaman “sümme yetevella ferıkum minhüm: onlardan bir guruğ şöyle yüzünü çevirir. Defalarca görmüşümdür: çağırırım hocayı, meseleyi anlatırım hiç ağzını açmaz teşekkür de etmez sonra görüşürüz der. Söyleyecek sözü yok çünkü. “ve hüm mu’ridun”: gerisin geri çekiliyorlar ve yanlarını dönüyorlar. Niye böyle yapıyorlar? ALİ İMRAN, 24.. Ayet: Zalike bi ennehüm kalu len temessenen naru illa eyyamem ma’dudat: diyorlar ki; cehennem bizi yaksa yaksa birkaç gün yakar”. Bunu ehli kitap söylüyor. Ben müslümanım diyen hocalardan cehennemde bir kaç gün bile yanacağını kabul rden birisini şu ana kadar görmedim. Onlar da diyorlar ki; “len temessenen naru ebeden: bize hiç ateş dokunmaz”. Mesela hiç unutamayacağım olaylardan bir tanesidir: bugün Türkiye gırtlağına kadar faize battı. 2005 yılında bir toplantıda faize fetva veren bir hoca ki onun cevabını hak ettiği kadar verdim elhamdulillah. Bunu bilenler bilirler. Televizyon ekranlarından söylemek belki hoş olmayabilir. “Namaz kılalım da Allah günahlarımızı affetsin”. Allah’ın dinini tarumar et, her şeyi alt üst et ondan sonra namaz kılacaksın günahlarını affedecek! Var mı senin okuduğun kitapta öyle bir şey?
Tekrar şeye dönüyoruz. Kim Allah’a, resulüne yani kitabına karşı gelirse işte bunlar hep karşı gelmelerdir. Asırlardır böyle var. “Yudhilhu naran”. “ve yeteadde hududehu: hadlerini çiğneyerek” yani sınırları aşarak Allah’ın kitabına karşı gelirse Allah onu bir ateşe sokar. “Haliden fiha; o ateş içerisinde sürekli kalmak üzere”. Bu ‘halid’ kelimesinin de bir anlamı var. Onu da Yahya’dan gene aynı Rağgıp El Isfahani’nin Müfredat’ından dinleyelim.
YAHYA ŞENOL: “Hulud” kelimesinden türemiş. Bu “hulud” da şu şekilde manalandırılmış: “Huve teberri şey’i min itiradil fesali ve bakauhu alel haletilleti huve aleyh”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “İçerisinde bulunduğu şekilde devam eder” demek istiyor. Yani sürekli bulunduğu hal üzere kalır. Ne diyor burada; “Allah onu bir ateş içerisine sokar, o ateşin içerisinde kalır sürekli. İşte islam alemi bu sınırları aştıktan sonra sürekli ateş içerisinde kalmıştır. Kadın erkek ilişkileri ciddi anlamda problemdir asırlardır. Hanefi, Şafi, Maliki, Hambeli: bu mezheplerin oluştuğu günden itibaren düşünün. Bir de ondan öncesinde başlamış zaten. Sahabenin hemen arkasından bozulma ciddi anlamda başlamış. İslam alemi ateş içerisinde yanıyor. Ateşin içerisinde yanan islam alemi dikkat ederseniz islamı yayamamıştır. Sadece kendi hakimiyetlerini yaymışlardır islamın hakimiyetini değil. Gittikleri yere islamı götürmemişlerdir. Sahabeye bakın: Medine’den dışarıya çıkmamışlar ÖmerRa’ın ölümüne kadar. Ama seslerinin ulaştığı her yere islam gitmiş. Bugün oralar hala islam. Ama ondan sonra biz Balkanlar’da 4 asır kaldık, bugün Yunanistan’a müslüman diyen var mı? Bulgaristan’a deniyor mu? Romanya’ya deniyor mu? Halbuki sahabenin dokunmadığı ama tebliğinin gittiği yerler bugün hala islam adıyla anılıyor. Çünkü din götürülmedi daha sonra. İslam alemi de cayır cayır yanıyor. Aile mutluluğu yok, şu yok bu yok. Dün bir hocaya söyledim. Dedim ki; “bu hocalar şimdi ne yapıyorlar? Bakın bu yangım bütün dünyayı sarmaya başladı. Artık batılılar karşı çıkmaya başlayınca işin rengi değişti. Biliyorsunuz geçen sene öiydi evvelki sene miydi İşid esir alıp da kadınları esir pazarlarında satmaya başlayınca 126 tane kendine islam alimi denen kişi; efendim işte bundan sonra esir almak haramdır”. Niye? Birleşmiş Milletler yasaklamış. Demek ki tanrı O. Tanrı O, Allah değil yani. Ne oluyor böyle! Biraz sonra bu konu ile alakalı da şeyleri göreceğiz Allah nasib ederse. Diyor ki; “ve lehu azabun muhin; onun hak ettiği alçaltıcı bir azabtır”. Bugün dikkat edin islam alemi diğer insanlarla karşılaştırırsanız en alçak durumdadır. Ben şimdi bu ekranlardan söylüyorum. Az önce belirttiğim gibi. Ayeti okuduk. Allah’ın kitabına gelmek istemeyem kişilerden herhangi bir beklentim yok. Ama Allah’a çok şükür halkın artık yönelişi başladı kurana. Dün akşam bizim saatle saat 8, Azarbaycan saati ile saat 10, oradan bir telefon. Kendi aralarında kuran sohbeti yapıyorlarmış, bir ayet ile ilgili problemleri varmış sordular ve biz de bildiklerimizi söyledik. Ama o kadar mutlu oldum ki o haberi duymaktan. Her tarafta insanlar kurana yönelmeye başladılar. Bu alçaltıcı azabtan kurtulmanın başka yolu yok. Ama etkili ve yetkili kişiler de yönelirlerse hem kendilerini kurtarırlar hem ülkeyi kurtarırlar hem kendi ahiretlerini kurtarırlar. Bir de bu alçaltıcı azabta kalınıyor. Daha önce hududullah şeklinde kullanıyorduk. Hudud kelimesinin kuranda geçtiği 16 tane yer var. Bunun tam yarısı 8 tanesi boşanma ile ilgili kadın ve erkeğin boşanması işe alakalı. Ve malesef bunların tamamı tarumar olmuştur. Talak konusunu istersen sen bir anlat Yahya. Mesela erkeğin boşanması işe ilgili kurallar nedir kuranda. Bozuk olana hiç girmeden doğrusunu anlat. Doğrusunu anlatalım. Kadının boşanması ile ilgili doğrusu nedir Fatih’ten dinleyelim. Ondan sonra yapılan yanlışlara bakalım. Yani Allah’ın koyduğu sınırlar neler onlara bir bakalım.
YAHYA ŞENOL: Aslında boşanma konusunu kurandan bulmak çok kolay. Çünkü bu konuda müstakil bir sure var elimizde. Mesela nikah konusunu konuşurken aynı şeyi söyleyemiyoruz. Çünkü nikah ile ilgili ayetler serpiştirilmiş kuranın içine. Bakara suresinde var Nisa suresinde var Ahzab suresinde var ama boşanmayı merak ettiğiniz zaman daha kolay işiniz. Kuranı açtığınız zaman 65.suresi Talak yani boşanma suresi. Dolayısıyla iş çok kolay. Açılıp bakıldığımfa C. Hakk boşanmayı nasıl tarif etmiş, onunla ilgili koyduğu sınırlar neler çok net bir şekilde önümüzde onu görebiliyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Talak, erkeğin boşaması demek.
YAHYA ŞENOL: 65.sure kuranda Talak suresi ve erkeğin boşanması manasına geliyor. Burada C. Hakk hükümleri detaylı anlatmış. Bunları okumaya çalışalım. Hemen 1.ayetten itibaren C. Hakk şöyle buyurmuş: TALAK, 1.. Ayet: Ya eyyuhennebiyyu: ey nebi”, “iza tallaktumunnisae: kadınları boşayacağınız zaman”. Bir boşanma durumu hasıl oldu, böyle bir şey gerçekleşeceği zaman ne yapacaksınız? “fetallikuhunne li’ıddetihinne: kadınları iddetlerini gözeterek iddetleri içerisinde boşayınız”. İddeti içinde boşanma tabi birazcık bir kaç ayet birlikte okunduğu zaman anlaşılanilecek bir olay. İddet: kadının o ana kadar yaşadığı evde yani kocası ile birlikte yaşadığı evde kocası olmasına rağmen tek başına beklemesi gereken sürenin adı. Bu ne demek? Bu karı koca hayatı düşünüldüğünde kadının boşanma süreci başlatılması için ay halinde olmaması lazım. Özel durumu ile ilgili bir şey bu. Kadın ay hali görüyor olacak o durumda. Eğer öyle bir durum var ise boşanma başlatılamıyor. İki: temiz döneminde ve karı-koca ilişkisi yaşanmamış bir dönemde olacak. Ki kocası var ama tek başına bekleyebiliyor olsun. Çünkü normalde Bakara suresinin 222. ayetine göre kadın özel döneminde iken karı-koca ilişkisi zaten yasak. Ayetle sabit olduğu için kadın zaten kendi başına sayılır. Ama adetli olmadığı temiz bir döneminde eşi ile de ilişkiye girmeyecek ki kendi başına bekleyebileceği bir dönemden bahsedebiliyor olalım. İşte C. Hakk diyor ki; “kadınları boşayacağınız zaman böyle bir süreyi dikkate alarak boşayacaksınız”. Bunun kendi içerisinde olmazsa olmaz iki şartı meydana çıkıyor.
1- Kadın adetli olmayacak o dönemde.
2- Eşiyle de ilişkiye girmemiş olacak.
Böyle bir dönemde ancak boşanmaya erkek başlayabilir. Birinci şart bu. “ve ahsıl’ıddete” erkeklere yönelik bir hitab. Kadınların bu iddetlerini de siz sayacaksınız diyor. Aynı evdeler ve kadının bu en özel durumuyla boşanma sürecinde bile C. Hakk erkeğe sayma görevini yüklemiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir süredir Türkiye’de evden uzaklaştırma var. Boşananları Allah evden ayırmıyor ki problem çözülsün.
YAHYA ŞENOL: Bu iddet dönemi de yaklaşık 3 aylık bir süreyi kapsıyor. Yine ayetlerle bunu göreceğiz. Bu dönemde yine en özel durumuna varıncaya kadar kocasını Allah böyle bir ilgiye zorluyor burada. Gözeteceksin diyor onu. Niye? Çünkü ayette farklı bir hüküm var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama burada şuna da dikkat çekelim: adet görmek kadının cinselliği ile alalalı bir olay. Adeti kadın görüyor. Boşayan erkeğe Allah diyor ki; sen say diyor. Yani eşinin cinselliği ile ilişki kurduruyor. Erkeğin en zayıf noktası. Ailenin devam etmesi için piskolojik bir ortam. Aynı evin içerisinde kalıyorlar bu süre içerisinde. Niye? Yabancılar araya girmesin diye. Ve erkeğe diyor ki iddeti sen sayacaksın. Yani öyle küs olabilirsin ama bunu mutlaka soracaksın ona. O zaman da ister istemez aradaki irtibat sağlanmış olacak.
YAHYA ŞENOL; Devamında da buyuruyor ki C. Hakk; “vettekullahe rabbekum” ve her zaman olduğu gibi bu tür durumlarda da C. Hakk’tan da çekineceksiniz Allah’ın koyduğu sınırlara riayet edeceksiniz. Başka? “la tuhricuhunne min buyutihinne” ve kadınları evlerinden çıkarmayacaksınız. “ve la yahrucne: ve kadınlar da çıkmayacaklar”. Evden çıkarmamak ve kadının evden çıkmaması. Bu, kadın kapı dışarı çıkmayacak, bakkala, markete, çarşıya, komşuya gitmeyecek anlamında değil. Evi terk ettirmeyeceksiniz. Yani “tamam boşanıyoruz artıl git ananın evine babanım evine seni görmek istemiyorum” değil. Veya kadın da kapıyı vurup çekip gitmeyecek. Yaklaşık üç aylık O süreç, o âna kadar birlikte yaşanılan evde geçirilmeye devam edilecek. Neden? Çünkü C. Hakk buyuruyor ki; “illa en ye’tiyne bifahışetin mubeyyinetin” ama çok açık bir yüz kızartıcı bir suç işlenmiş bir şey olursa o takdirde kadın çıkabilir ama öyle bir durum olmadığı takdirde çıkış yok. Evi terk etmek yok. “ve tilke hududullahi” işte bunlar boşanma ile ilgili olarak Allah’ın koyduğu sınırlardır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hududullah görüyor musunuz? Allah’ın koyduğu sınırlar.
YAHYA ŞENOL: “ve men yete’adde hududallahi” kim Allah’ın koyduğu bu sınırlara riayet etmez, onları aşarsa “fekad zaleme nefsehu” bi defa en büyük yanlışı kendi nefsine yapar. Neden? Çünkü bakın C. Hakk bu şartları koymuş diyor ki; “eşinizi boşayacağınız zaman:
1- Ay hali görüyor olmayacak o durumda
2- Kendisi ile ilişkiye girmediğiniz bir dönemde olacak. Onları evden çıkarmayacaksınız ve onlar da evden çıkmayacaklar. Niye bu kadar zor Ya Rabbi? Çok zor hükümler değil mi bunlar? Kim bunlara riayet edebilir? C. Hakk diyor ki; “la tedriy le’allellahe yuhdisu ba’de zalike emren: bilemezsin belki Allah yeni bir şey murad ediyor burada”. Yani boşanmayı göze alarak bir karar alıyorsunuz, C. Hakkın dediği şekilde adım atıyorsunuz ama C. Hakk diyor ki; bilemeyeceğin şeyler olabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani bu süre kadının hamile olup olmaması ile alakalı değil.
YAHYA ŞENOL: Alakası yok onunla. Yani ailenin tekrar kurulması mümkün olabilsin diye alınmış bir tedbir. İki hafta önce ailenin korunmasına yönelik tedbirlerden bahsettik ya, onun en âlası işte. Boşanmaya karar verdiğiniz bir esnada bile Allah size tekrar ailede hem de kadının en özel durumuna varıncaya dek aynı çatı altında yaşamaya sizi devam ettiriyor ki ipler tamamen kopmasın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir şeye tekrar dikkatleri çekelim. 1- Adetliyken erkek karısıyla ilişkiye giremediği için bir takım sıkıntılar olabilir, karısını boşaması kolay olur. Boşaması için herhangi bir kurumun kararına gerek yok ama öyle bir şarta koyuyor ki Allah öyle kolay değil. Temiz olduktan sonra ilişkiye girmiş de kendini tatmin etmiş ise ondan sonra da yine boşamak kolay olur. Fiziki olarak boşamak kolay olur. Bu iki noktada, Allah boşamayı geçerli saymıyor.
YAHYA ŞENOL: la tedriy le’allellahe yuhdisu ba’de zalike emren” bütün bu sıkı tedbirlerin hikmeti C. Hakk tarfından “bilemezsin. Sen böyle yap da belki Allah yeni bir şey murad edecek”. Dene ve gör kısacası. Niye bu kadar zor. Halbuki C. Hakk bakın burada boşanmayı bir sürece bağlamış. Yaklaşık 3 ayı bulan bir süreç bu. Ve daha hükümler de tamamlanmadı. Böyle bir sürecin sonunda ancak boşanmadan bahsedebiliyorsunuz ama bu süreç tamamen ortadan kaldırılıp ağızdan çıkabilecek bir kaç kelimeye indirgenmiş durumda. Süreç yok edilmiş. Erkeğin ağızından çıkacak bir hatta çıkmamış, kinayeli falan hani başka bir şey… Git babanın evine sözü bile boşanmayı doğurabilecek. Tamamen süreç tarumar edilerek ufacık ağızdan çıkabilecek bir saniye iki saniyeyi bulmayacak bir kaç kelimeye indirgenmiş ve geri dönüşün de önüne set çekilmiş. Neden? Biraz sonra göreceğiz bir lafızda erkek eşini üç talakla birden boşayabilir fıkhi mezheplere göre. Boş ol, boş ol, boş ol dedi, iki saniyeyi bulmadı belki. Bu ailenin geri dönüşü mümkün değildir. Derhal ayrılmaları lazım. Halbuki bakın daha bir boşanmanın kurallarını bitirmedik biz. Allah dedik ki kadın adetli olmayacak, ilişkiye girmediğiniz bir temizlik döneminde olacak,evi terk ettirmeyeceksiniz, kadın da evi terk etmeyecek. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlar. Niye? Çünkü Allah başka bir şey murad ediyor olabilir. Yani evlilik devam edebilir tekrar. TALAK, 2.. Ayet: Feiza belağne ecelehunne” peki bu sürecin sonuna kadınlar vardıklarında yaklaşık 3 aylık süreçcin sonuna vardıklarında “feemsikuhunne bima’rufin ev farikuhunne bima’rufin” bu sürecin sonuna vardığınızda bakarsınız: ya marufa uygun yani kurana, örfe uygun bir şekilde bu evliliği devam ettirir kadınları nikahınızda tutarsınız karar sizin. Yada onlardan ayrılırsınız.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İkisi de güzellikle olacak.
YAHYA ŞENOL; İkisi de marufa uygun olmak şartıyla ki yine ayetlerden bunların ne olmayacağını göreceğiz. Üç aylık süre geçiyor aynı evde, kadın evi terketmiyor, erkek terke zorlamıyor, kadın adet görüp temizleniyor, erkek bununla ilgileniyor fakat hiç bir şekilde bir ısınma sağlanmıyor. Olabilir mi? Olabilir. O zaman, Allah diyor ki; marufa uygun olarak da onlardan ayrılırsınız.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Güzel bir şekilde hakkını vererek yerine getirerek.
YAHYA ŞENOL; Ama “ve eşhidu zevey ‘adlin minkum: ama sizden iki tane adil şahit getirmek şartıyla”. Şimdi bu iki adil şahit sanki bu ilk okuyuşta boşanma sadece son safhasında getirilmesi anlaşılıyor gibi. Ama öyle değil. Boşanmanın her safhasınım şahitlerle tespiti şarttır. Yani bu, boşanma şartını en başta düşünelim. Yani erkek eşinden ayrılmaya karar vermiş, kadın adetli değil o dönemde henüz ilişkiye girmemiş temizlik döneminde boşmaya karar verdiyse iki tane şahide başvuruyor diyor ki; “ben bu kadından boşanmaya karar verdim”. Şahitlerin huzurunda bunu tescil ettirecek. Onları şahit tutacak bu olaya.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü neden? Kadının adetli olmadığının şahitlerce tespiti gerekiyor. Yarın kadın der ki; ben adetliydim. Problem çıkar. Temizse o temizlik süresi içerisinde boşamanın olduğunun tespiti gerekiyor. Zaten ayetlerin hükmü, mecburen. Bunun başka yolu yok. Bir de çok önemli bir husus daha var. Allah’ın bir başka emri daha var. Müslümanlara Allah bir emir veriyor Nisa suresinin 35.ayetinde. Diyor ki; “ve inhıftum şikake beynihima: aralarının ayrıldığından korkarsanız”. Ne demek? Süreç başlamış, o iddet döneminin sonunda yaklaşık 3 ay süren, hamile ise doğuma kadar. Bunlar ayrılacaklar. O zamana kadar ayrılma yok. Aynı evdeler. Ama aralarının ayrılmasından korkarsanız. Korkma kelimesinin arapçadaki anlamı; bir delile dayanarak ortaya çıkan korkmadır. Bizim müslümanlar olarak aralarında ayrılma olayının ilk adımının atıldığının bilinmesi lazmım ki bir delile dayalı bilgimiz olsun. Onu da ancak şahitlerle biliriz. Çünkü onların ikisi çıkıp dışarıda konuşmak istemeyebilirler. Konuşmalarına da gerek yok. Şahitlerle ancak öğrenebiliriz. Dolayısıyla işin başında şahit olma mecburiyeti var.
YAHYA ŞENOL: Peki başında şahit var. Bir de şahidin tutulabileceği ikinci bir dönem de erkek karısını boşadı ve henüz iddeti bitmeden iddetin sonuna varmadan diyelim ki 5 gün geçti, 10 gün geçti, 1 ay geçti erkek pişman oldu. Dedi ki yanlış bir karar vermişim ben eşime döneyim. Dönebilir. İddeti bitmeden. Ama dönebilmesinin bir şartı vardır. Bakara suresinin 228. ayetine göre C. Hakk buyuruyor ki: “.. ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlik: iddet esnasında kocalarının onlara dönmeye daha çok hakkı var”. İddetin sonunda dönebildiğine göre iddet bitmeden dönmeye daha çok hak sahibidir erkek ama “in erâdû ıslâhâ: eğer arayı düzeltmek niyetindelerse”. Bu şartla. İyi niyetli olup olmadıklarının tespitini kim yapacak? İşte bunu da kendi dışında biri olması lazım. Şahitlerin bu esnada, arada dönüş olacaksa iddet bitmeden, yine bunun da şahitler huzurunda tescil ettirilmesi gerekir. Ve bir de bu ayetten de gördük ve yine bakara suresinin 231.ayetinde de var. C. Hakk iddetim sonunda dönüşün de kadına zarar vermeyecek şekilde olmasını şart koşmaktadır. “Ve la tumsikuhunne dıraren lı tâtedu” buyuruyor Allah.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Adam şimdi şahitlerin huzurunda kötü niyetli olmasına rağmen kendi iyi niyetini etmiş olabilir, kötü niyetini saklamış olabilir. Orada da Allah ne diyor; bak diyor zararı kendine zarar verirsin haberin olsun diyor. İstersen 231. de ne diyordu? “Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf (ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh” Diyor ki; o kadınlara zarar vermek için sakın tutmayın. Yani siz bir kere iyi niyeti sabit olmazsa dönüşüne karar verilemeyecek. Ama siz görünürde iyi niyetli görüyorsunuz ama adam içinde saklıyor. Allah diyor ki; “ve la tumsikuhunne dıraren li ta’tedu; kadınlara karşı sınırları aşmak için, haklarını çiğnemek içim tutmayın sakın. Peki yaparsanız “ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh” yapan zararı kendine verir diyor, haberiniz olsun. Yani ben kadını korurum demiş oluyor. Kuranda ayetlerin hepsine bakarsanız burada da dikkat edin çok dengeli bir koruma vardır.
ABDULAZİZ BAYINDIR; İşte o zaman boşanma safhasının başlatılabilmesi için iki tane olmazsa olmaz şart öne çıkıyor. Biri iddet içinde boşama. Diğeri de şahitler içinde boşamadır. Yani bir boşanmanın sürecinin başlatılabilmesi için öncelikle kadının adetli olmaması ve o dönemde eşi ile ilişkiye girmemiş olması lazım, bir. İkincisi; bu boşanmanın şahitler huzurunda olması lazımdır. Bundan sonra bir boşanma sürece erkek başlayabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İddet ancak o zaman başlayabilir.
YAHYA ŞENOL: Ve Allah şahitlerle ilgili de “ve ekıymuşşehadete lillahi: ve şahitler de şahitliği Allah için yapsınlar” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tam yapsınlar doğru yapsınlar. Dürüst olsunlar şahitler.
YAHYA ŞENOL; Bütün bunlar niçin anlatıldı? “zalikum yu’azu bihi men kane yu’minu billahi velyevmil’ahır: kim sizden Allah’a ve ahiter gününe inanıyorsa işte Allah bu şekilde onlara öğütler veriyor”. “ve men yettekıllahe yec’al lehu mahrecen: kim Allah’tan çekinir korkarsa Allah ona mutlaka bir çıkış yolu gösterir, açar”.TALAK, 3.. Ayet: “Ve yerzukhu min haysu la yahtesibu: hiç beklemediği yerden ona rızık verir”, “ve men yetevekkel ‘alellahi fehuve hasbuhu: kim Allah’a güvenirse bilsin ki Allah ona yeter” başka birisine güvenmesine dayanmasına gerek yok. “innallahe baliğu emrihi” iki şekilde buna mana verilebilir. Kişiyi bu istediği güne ulaştırır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu daha uygun ama diğeri de olabilir. Allah kendi emirlerini sonuna kadar şey yapar.
YAHYA ŞENOL: Bütün bunların sonunda Allah diyor ki; “kad ce’alallahu likulli şey’in kadra: Allah böylece işte her şey için bir ölçü/bir standart belitlemiştir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşte hududullah.
YAHYA ŞENOL; Bir boşanmanın ölçüsü budur demek bu. Yani siz bu ölçülere riayet etmezseniz boşanmadan söz edemezsiniz. Boşanma diye bir eylemden bahsediyorsanız Allah’ın koyduğu bu ölçüye uymak kaydı ile ancak boşanma yapabilirsiniz. Bu ölçüleri yıkarak tarumar ederek ortadan kaldırarak boşanmadan bahsedemez, bunu kelimelere, sözlere indirgeyemezsiniz demektir. Ve bakın buraya kadar anlattığı yaklaşık 3 aylık süreç sadece birinci boşamadır. Bir boşanma 3 aylık bir süreci kapsıyor. Bakara suresinin 229.ayetinde C. Hakk “ettalaku merretan” buyuruyor. “O talak”. Nerde anlattı o talakı bize C. Hakk? Talak suresinde anlattı işte. Yani demiş oluyor ki Allah; o talak suresinde size anlattığım talak 2 defa olabilir. “Ettalaku merretan”. İki farklı süreç yaşayarak bu hükmlere riayet ederek boşama yapabilirsiniz. “Fe imsakun bibi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsân” her birinden sonra-birinci ve ikinci talaktan sonra eşinizi tutabilirsiniz de ondan ayrılabilirsiniz de. İkisi de marufa uygun olmak şartı ile.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Güzellikle kuralına uymak şartı ile. Kuralına uymadan değil yani.
YAHYA ŞENOL: Ama bir üçüncüye boşama olursa ne olur? İşte o zaman Talak suresindeki bir ve ikinci talakta anlatılan hükümler artık yok. Neden? “Fe in tallakaha” erkek, bir üçüncüye eşini boşayacak olursa “fe lâ tahıllu lehu min ba’du” bu kadın ona helal olmaz.
ABDULAZİZ BAYINDIR; O zaman artık o evde kalamaz.
YAHYA ŞENOL: Burada anlatılan o: evi terk ermemesi, erkeğin evden çıkmaması, iddeti sayması, şu, bu hepsi geri dönüşü mümkün olsun diyedir. Ama üçten sonra geri dönüş imkanı kalmadığı için artık kadının o evde beklemesinin de bir manası yoktur. Onun tek bir şartı var. Üçüncü talaktan sonra dönüşün. “hattâ tenkiha zevcen gayrah” bu boşanma gerçekleşir, kadın gider bir başkası ile evlenir “fe in tallakaha” o kocası da onu boşarsa günün birinde “fe lâ cunâha aleyhimâ” daha önce boşanmış olan bu iki çifte günah yoktur “en yeterâceâ: birbirlerine dönmelerine”. Bir şartla: “in zannâ en yukîmâ hudûdallâh”: Allah’ın evlilik ile ilgili koyduğu sınırlarda duracaklarına kanaat getirirlerse eğer bir daha bunların evlenmelerinde bir sakınca yok. Bakın burada da şuna özellikle dikkat çekmemiz gerekir: üçüncü talaktan sonra kadının bir daha bu erkeğe dönebilmesi için Allah, gitsin evlensin hemen boşansın da buna dönsün demiyor. Sakın böyle anlaşılmasın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten fiilen olmaz ki. Bütün bu şartlara uyularak boşanmışsa zaten o kadın da o erkeğe dönmek istemez. Dönecekse de ciddi bir piskolojik tahammül gerekir.
YAHYA ŞENOL: Bu aile dağıldı gitti. Adam evlendi evlenmedi başkası ile, bu kadın gidiyor hiç evlenmezse bir daha bi defa asla geri dönüş yok. Ama evlenir, o ikinci evliliği de yürümez de kocası bunu boşarsa eğer günün birinde ancak o takdirde. Yoksa kağıt üstünde hulle dediğimiz hani gitsin birisiyle göstermelik evlilik yapsın, hemen anında onu boşasın tekrar geri dönsün değil. Normal gerçek bir evlilik yürümez de boşanarsa istiyorlarsa ve Allah’ın koyduğu sınırlarda duracaklarına eminlerse tekrar bu evlilik başlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bakın tekrar hududullah. Geriye dönmek de öyle kendi keyfine göre değil.
YAHYA ŞENOL: Tamamen bu hududa riayet etmek şartıyla. Yine Allah burada “ve tilke hududullahi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn; işte Allah bilenler topluluğu için sınırlarını bu şekilde bizzat kendisi beyan ediyor”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bütün bu sınırları diyor ki ilgili bütün ayetleri bir araya getirirsiniz, konunun uzmanları gelir bu sınırları tam olarak onlar anlayabilirler.
YAHYA ŞENOL: Dolayısıyla bir boşama yaklaşık 3 ay. Onu da hemen ayetlerden işareten söyleyelim. 228.ayette “Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurû” buyuruyor Allah. Normal adet görüp temizlenen kadınlar için bekleme süresi 3 temizlik iddetidir. Peki bu durumda olmayam kadınlarla alakalı bekleme süresi ne kadar? Talak suresinin 4.ayetinde buyuruyor ki C. Hakk; TALAK, 4.. Ayet: Vellaiy yeisne minelmehıydı min nisaikum: kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlar” yani menapoz çağına girmiş, yaşı geçtiği için adet göremeyen kadınlarla ilgili “inirtebtum: şüpheye düşerseniz” bunlar ne kadar bekleyecek? Öbürü 3 temizlik dönemi bekleyecek de öbürü ne kadar bekleyecek? “fe’ıddetuhunne selasetu işhurin” onların da bekleme süreleri 3 aydır diyor Allah. Yaklaşık olarak eşittir. Bunların süresi böyle. “vellaiy lem yehıdne” ve o anda yani boşanma sürecinde gerek yaşadığı piskolojik sıkıntılardan ve gerekse adet düzensizliğinden dolayı adet göremeyenler de üç ay beklerler. Geriye bir ne kaldı? Boşanma sırsasında hamile olan kadınlar kaldı. Bütün kadınların durumunu Allah açıklıyor. Son olarak hamilelerin durumu; “ve ulatul’ahmali: hamile olanlara gelince”, “eceluhunne en yeda’ne hamlehunne”:onların iddetleri de doğum yapmakla biter diyor. Doğum yapıncaya kadar onlar beklerler. Çocuklarını doğurdukları gün iddetleri sona ermiş olur. Böylece bakın bütün kadınların durumunu Allah açıkladı. Normal adet görüp temizlenenler için 3 temizlik dönemi. Adetten kesilme çağına gelmiş ise 3 ay. O esnada adet göremeyen ve düzensiz adet görenler yine 3 ay, hamileler de doğuma kadar bekliyorlar. Bütün bunlar bakın bir boşanma. Böyle bir süreç bir defa yaşanabilir, bir defa daha yaşanabilir ama üçüncüye Allah diyor ki; o zaman buradaki şartlar biter.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halk arasında ne vardır? Allah’ın hakkı kaçtır derler? Üçtür. Bu doğru. İnsanın fıtratı da öyledir. Çünkü insanı Allah kendi ayeti olarak yaratmış. İnsanlarda birisi bir kere suç yaptığı zaman bağışladım der. İkincisinde eh hadi şimdi de, üçüncüsünde kusura bakma der, bir değil iki değil üç. Burada da insan fıtratını tanıyan kuralı koyan O.
YAHYA ŞENOL: Ve beşinci ayetinde talak suresi şu cümle ile bitiyor; “zalike: bütün buraya kadar anlatılanlar”, “emrullahi enzele ileykum: Allah’ın size indirdiği kesin emirdir”. Allah’ın emri bu. Dolayısıyla Allah’ın emri bu ise bu emre riayat edilerek bir boşama..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve koyduğu sınırlar. O kadar ağır ifadeler. İslam Ansiklopedisi’ne bakmıştın. Peki buna uyan kim var?
YAHYA ŞENOL: Şahitlik meselesi ile ilgili en azından boşamaya şahit getirilmesi gerektiğini söyleyen fıkıh mezhebi anlamında bir mezhebe işaret etmemiş bize ansiklopedinin Talak maddesi. 39.ciltte. Hanefiler’den? Şafiler’den, Malikiler’den, Hambeliler’den boşanma şahit getirmek şarttır diyene rastlanılmıyor. Diyorlar ki mendup. Yani güzel. Allah, emir diyor. “Zalike emrullahi enzele ileykum” diyor. Mendup canım yaparsan güzel olur yapmasan da olur! Ama sahabeden Hz.Ali ve İmran Bin Husayn, tabiinden Ata, İbni Sirin ve İbni Cüreyc ve çağdaş yani son dönem alimlerinden Muhammed Ebu Zehra, Abdurahman Sâbuni, Ahmed Muhammed Şakir, Muhammed Yusuf Musa ve Ali El Hafif gibi çağdaş alimler, Talak suresinde belirtilen emrin kesin emir olduğu kanaatinde ve şahitsiz boşanmanın olmayacağını söylüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kanaate gerek yok. Kim okursa öyle der zaten.
YAHYA ŞENOL; Ama okudukları halde öyle demeyenler var. Bunlar en azından bunu söylemişler. Bunalara göre şahitsiz boşanma falan olmaz. Onun dışındaki şeylerin hangilerine riayet edilir hangilerine riayet edilmez?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Esas felaket orada başlayacak. Bakın burada Sahihi Buhari var. Bizim mezhep mensupları, Selefiler yada bir takım kimseler hep bizi Süleymaniye Vakfı’nı hadis düşmanı diye ilan etmeye çalışırlar. Ben de her derste söylerim. Mesela şimdi söyleyeyim: hadi beyler ne kadar mezhebiniz varsa toplayın gelin. Bakın ki bir tane sahih hadis kullanabilmişler mi? Kullanamaz. Çünkü ayet olmayan yerde hadis olmaz ki. Hiç bir konuda. Sadece lafını yaparlar. Kendisi yoktur.
YAHYA ŞENOL: Hocam en azından bu konuda şöyle bi dürüst davranmışlar: bidat olan talak diyr kabul etmişler. Diğerlerini Allah’ın emri diyr sunuyorlar ya, bunda en azından dürüst davranıp diyorlar ki; “bizim tarif ettiğimiz bidat. Bunu da bilin yani”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Niye? Biliyor musunuz? Çünkü Talak suresi diye bir sure olduğu için artık başka çare kalmıyor. İyice sıkışıyorlar. Bidat demişler. Şimdi bakın şeyde ne diyor. Arapça bilen izleyicilerimiz için ibareyi okuyacağım. Sahihi Buhari’nin Kitabut Talak yani talak ile ilgili bölümün girişinde söyledii söz şu: “ve talakus sunneti: sünnet(yani kurallarına uygun) talak”. Zaten Allah’ın emrine uygun, senin okuduğun ayetlere uygun talak “en yutallikaha tahiran min gayrı cimâin; kişinin kadını ilişkiye girmediği temizlik döneminde boşamasıdır”, “ve yuşhide şahideyni: ve iki kişiyi de şahit getirmesidir”. İşte bu hadis kitabı. Buyrun! İşte Buhari. İşte kuran. Zaten aykırı da olsa kabul edemeyiz çünkü biz Allah’ın emrinden sorumluyuz. Bizim için la raybe fih olan kitap budur. Yani doğruluğunda asla şüphe etmeyeceğimiz kitap budur. Hadislerin hepsinde şüphe vardır. Hadisleri ancak kuran ile yanlışlarını doğrularını tespit edebiliriz. Tabi o da büyük bir ekip çalışmasını gerektirir. Öyle o kadar basit bir olay değil. Metin tenkidi meselesi. Dolayısıyla gördüğünüz gibi talak bu ve tamamen kurallarına uygun olan, Allah’ın koyduğu sınırlar. Kadınların boşama hakkını da Fatih’ten dinleyelim. Ondan sonra Abdurahman’a geçelim. Mezhepler ne yapar biliyor musunuz? Allah bu kadar kural koydu, öyle ağzından bir kere boşamayı kaçırmış, hiç bir kurala uygun değil? Geçerlidir. Kızgınmış, bilmem şu: geçerlidir. Geri dönme işi öyle bir boş bulunmuş, şaka ile söylemiş; geçerlidir. Ya Allah o kadar kurallar koydu, o kadar üzerinde ısrarla durdu, 8 tane hududullah kelimesini zikretti, hududullah kelimesinin dışında da çok güçlü ifadeler söyledi, en sonunda bu benim emrimdir dedi. Ne oluyor şimdi? Sizin emrinize aykırı davrananlar için ortalığı yıkıyorsunuz. İslam Ansiklopedisi’nde yok ama Şia’da bu kurallara uygun boşama var. Bir de İbni Teymiye buna şey yapıyor ama İbni Teymiye’de şahit konusu yok. Tam uymuyor o. Ama yine de diğerleriyle kıyasladığın zaman çok çok daha iyi. En ilginç tarafı da Yahya’nın da vurgulayarak anlattığı , Allah Talak diye nir sure koymuş hiç kimse o sureye baktığı yok. Kadınların boşama hakkı çok daha felakettir. Onu kurana göre söyleyen tek kişi bulamazsınız. Bunu gene hiç olmazsa bir iki söyleyen var.
FATİH ORUM: Kadına pozitif ayrımcılık ile ilgili ders yapmıştık birkaç hafta önce. Orada kadının böyle bir hakkı olduğu, iftida meselesi burada konuşulmuştu. Onu hatırlatalım ki çünkü kuranda Allah’ın sınırlarından bahsederken bu iftida da geçiyor. Biraz önce Yahya Hoca anlattı. Erkek eşini çeşitli gerekçelerle boşamak isterse nasıl bir süreci takip edeceğini öğrendik kurandan hareketle. İyi ama peki erkek eşini boşamak istemiyorsa?.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Orada bir şeyi unuttuk. Sen söyleyeceksin gerçi de. Eşini boşayan erkek, eşine verdiği hiç bir şeyi alamaz. İsterse tonlarca altın vermiş olsun hiç bir şey alamaz.
FATİH ORUM: Onunla ilişkilendirecektim. Hocam’ın söylediği gerekçe mesela bunlardan bir tanesi. Boşamak istemiyorum çünkü boşadığımda hiç bir şey alamayacağım Bakara suresinin 229.ayetinde “ve la yehillu lekum te’huzu mim ma ateytumuhunne şey’en” yani onlara yaptığınız harcamalardan herhangi bir şey almanız size helal değildir. Erkek boşamaya yanaşmıyor veya eşini seviyor, eşinden ayrılmak istemiyor ama öte tarafta kadın bu evliliğin devam etmesini istemiyor. Peki ne olacak? Eşinin bir gün onu boşama kararı almasını mı bekleyecek?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir tarafın sevmesi yetmez.
FATİH ORUM: İşte biraz önce sınırlardan bahsedildi. Bir takım sınırların çiğnenmemesi gerektiği. Nikahta bir takım şartlar vardı. Evliliğin gerçekleşmesi için maddi manevi yeterlilikler, sevgi bağı gibi. Peki bunlar olmadan yürütülecek mi? Hayır. Artık her ikisi için de eziyet haline gelecek. İşte bu durumda kadın mesela bu evliliğe son vermek isteyebilir. Bu durumda kadının yapacağı şey, yetkili makamı harekete geçirmektir. Yani ben bu evliliği devam ettirmek istemiyorum ama eşimde beni boşama taraftarı değil boşamıyor, çeşitli sebeplerle boşamıyor veya daha önceki derslerimizde gündeme gelmişti; evlilikte Allah göstermesin kötü bir hadise yaşandı, adam bunu sineye çekip bu işi devam ettirmek istemiyor ama öte taraftan boşayıp da iyice madur olamak istemiyor, eşine; “git iftida talebinde bulun” diyerek evliliği o şekilde de mesela bitirme taraftarı olabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Eşi gayr-ı meşru ilişki yapmış, adam eşine diyebilir ki; “ben bunu hiç kimseye açmayacağım, hiç kimse bunu duymayacak ve senin de toplumda itibarın sarsılmayacak ama lütfen sen de git kendin ayrılmak iste ki benim sana verdiklerimi bana geri veresin”. Ama burada da yetkili makama gitmesinin sebebi, erkekte bir yetkili makam yok. Bakara suresi 228. ayetinin sonunda Allah der ki bu boşama ile alakalı; “ve lehunne mislullezi aleyhinne biş maruf: kadınların lehlerine”. Orada talak anlatılırken kadının hakkı yok mu diye aklınıza gelir. Kadınların lehlerine aleyhlerinde olanın dengi var. Yani erkeğin boşama hakkı varsa kadının da var ama “velil ricalehinne derece: erkeklerin onlara göre bir derece farkları vardır”. Derece nedir? Erkek olayı mahkemeye götürmek zorunda değildir. Bir de eşine bir mal vermesi gerekmez boşama sırasında. İddet bitinceye kadar ki şey hariç. Besleme ve konut meselesi hariç. Ama kadın ayrılmak ister ise eşinden aldıklarının ya tamamını yada bir kısmını iade edecek. Buna da bir kurulun karar vermesi lazım. Orada da şu var; erkek haksız yere karısını piskolojik baskı altında bulundurup onu canından bezdirip ayrılma talebini ona yaptırabilir. Aslında kafasında bir başkası ile evlenmek niyeti vardır. Nisa suresi 19.ayetti galiba. Bunun da bir heyet tarafından tespiti lazım ki kadın sömürülmesin. Yani o heyetin araya girmesi kadını korumak içindir. Çünkü kadının piskolojik yapısı ile erkeğin yapısı ayno değildir farklıdır.
FATİH ORUM: Veyahut öte taraftan tam tersi de düşünülebilir kontrol sisteminin çalışma yöntemi olarak. Kötü niyetli olabilir. Esasında eşinin herhangi bir suçu, bir kusuru, kabahati yoktur ama kadının her şeyi planlıdır, ben bununla evleneyim birkaç ay vakit geçireyim, ondan sonra aldıklarımla çekip gideyim iftida talebinde bulunayım diyebilir. İşte kurul buna da karar verecektir. Dolayısıyla erkek boşamada herhangi bir kurulu harekete geçirmek zorunda değil. Çünkü boşama kararını verdiğinde kadına verdiği herşeyden feragat etmiş olur ama burda bir takım istismara açık şeyler olduğu için bir kontrol mekanizmasıdır. Yoksa kurul, hayır ben bu evliliğin devamından yanayım sizi boşamıyorum deme gibi bir hakka sahip değildir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O birlikte yaşama onların karşılıklı rızası ile olur. Bir başkası bir üçüncü şahıs onların adına karar veremez. Malesef bu batıdan gelen kanunlar bütün aile şeyi bitti yani. Çok acayip bir şey. Evlenirken hakime soran yok ama boşanırken hakimi ikna etmek zorundalar. Böylw saçmalık olur mu?
FATİH ORUM: İşte burada Bakara suresinin 229. ayetinde “fe inhıftum alla yukime hududallahi fe la cunaha aleyhima fi meftedet bih”. Yani işte kadının bu evliliğe son verme hakkının olduğunu bu ayet çok açık seçik şekilde ifade ediyor. Bu iki kişinin Allah’ın koyduğu sınırları ihlal etmesi hususunda bir korkunuz varsa ki bu korkunun bilgiye dayalı bir endişe hali olduğu söylendi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yine Nisa suresi 35.ayetteki hakem olayı devreye girmek zorunda. Zaten onu söylüyor.
FATİH ORUM: Bu hakem devreye girer ve kadının aldığı mihirden bir kısmını veya tamamını karşı tarafa eşine vermek suretiyle bu evliliği soma erdirme hakkı olduğunu biz buradan görüyoruz. Kuranın 60.suresinin yani Mumtahine suresinin 10.ayetinde de bunun bir uygulamasından bahsedilmekte. Ayet şöyle başlıyor; “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ câekumul mu’minâtu muhâcirâtin femtehınûhunn” yani size mümine kadınlar hicret ederek geldiğinde ki zihnimizde hemen bir örnek olması amacıyla Medine’deki müslümanlara Mekke’den bir gurup mümine kadının çıkıp hicret ettiğini sığındığını düşünebiliriz ki olay bununla zaten ilişkilendirilir genel itibarıyla tefsir eserlerinde. Bu gibi durumda yapılması gereken şeyin bu kadınlarım imtihana tabi tutulması olduğunu ayet söylüyor “femtehınûhunn allâhu a’lemu bi îmânihinn” diyerek bunu bir parantez içi cümle olarak düşünebiliriz. Yani siz tabi ki zahire göre hüküm vericeksiniz. Esasında içlerinde neyi sakladıklarını Allah bilir ama yine de siz genel bir kanaate varacaksınız.“fe in alimtimûhunne mu’minâtin” ki bu kadınların gerçekten haklı bir gerekçe ile yani bunlar dini bir takım kaygılarla artık o kocaları ile birlikte yaşamak istemediği için size sığınmış iseler, böyle bir kannate sahip olduysanız “fe lâ terciûhunne ilâl kuffâr” artık bunlara git demeyin. Yani bunlara git demeyin derken artık bunlar kararını vermiş. Siz bir hakem heyeti olarak bunların artık o kocaları ile beraber yaşamak istemediğine dair bir kanaate varmışsanız artık bunu demeyin onlara. “lâ hunne hıllun lehum ve lâ hum yehıllûne lehunn” çünkü artık bunların kocaları ile irtibatları bitmiş. Niçin bitmiş? Çünkü bu bir iftida talebidir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu ayetler Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra iniyor. Hudeybiye Antlaşması’nda Mekke’deki erkeklerin Medine’ye gidemeyeceğine dair bir hüküm var. Ama kadın kelimesi geçmediği için oradan gelen kadınları Resulullah kabul ediyor. Mekke’deki kocalarından kaçıp Medine’ye geliyorlar. Gerekçe olarak da diyorlar ki biz inancımızdan dolayo geldik. O zaman bunaların medeni hallerinin bir hukuki sonuca bağlanması lazım. Evliler, evlilil devam edecek mi etmeyecek mi? Kadınlar oraya kendi talepleriyle gelmişlerdir. Yani bir iftida talebi olmuş oluyor. Ben eşimden ayrılmak istiyorum diyor. Ve burada da şunu da söyleyelim. Burada Resulullah’ın uygulamasında da hakem heyeti kadını haklı görürse kocasına sormaz. Kocasının görüşü sorulmaz. Talakta kadının görüşü alınmadığı gibi iftidada da kocanın görüşü alınmaz. Dolayısıyla kocasının Mekke’de olması bir şeyi değiştirmiyor. Medine’de de olsa aynı şey olacak. Geldiler oraya, biz müslüman olduğumuz için kocamızdan ayrıldık geldik. Gerekçe; islam. Bir bakalım. Hakem heyeti devreye girmesi lazım. Az önce Fatih’in okuduğu Bakara 229’a göre. Bakım gerçekten mümin olduğu kanaatine varırsanız bunların, gerekçeleri haklı ise artık kocalarına geri çevirmeyin. Çünkü gerekçeleri haklıdır. Zaten kocalarının müşrik olduğunu siz biliyorsunuz. Mekke’de kalan insanlardır. Ondan sonra diyor ki; bundan sonra kadınların kararının haklı olduğu ortaya çıkınca, kararlarında da sabitler vazgeçmiyorlar. Öyleyse artık şartlar yerine gelmiştir, kocalarına geri döndürmeyin artık. Yani medeni halleri değişti. Artık bunlar eşlerinden boşanmış sayılırlar. Peki burada ne yapmak lazım?
FATİH ORUM: İyi ama eşleri belki bunişe razı değil. Belki eşleri karılarını seviyor, bu evliliğin devamını istiyor. Madur mu olacaklar? Bu defa işte bu maduriyetin önlenmesi için “ve âtûhum mâ enfekû” madem ki bunlar size sığındılar, sizi yetkili bir merci olarak kabul ettiler ve siz de bunların artık dönmemesi gerektiğine dair bir kanaatte bulundunuz, o zaman Mekke’deki o kocalarına bu kadınlar için yapmış oldukları o harcamayı-mehri geri göndermelisiniz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şunu da bu vesile ile değerli izleyicilerimize hatırlatalım. Mehir islam ile ortaya çıkmıi bir şey değil. Hep var. Mekke’de de zaten var. Onları geri verin. Mekke’deki evlenme usulü de aynıydı. Yaptıkları harcamaları kocalarına geri gönderin. Kadının boşanması önünde piskolojik engellerden birisi: aldığı harcamayı geri vermesi, erkeğinkisi de yaptığı harcamayı alamaması.
FATİH ORUM: Ayetin devamında peki bu mehirleri de gitti, bu kadınların medeni durumları nedir? Bu kadınlar artık bir başkasıyla evlenebilecek durumdalar. Kocaları ile ilişkisi irtibatı kalmadı. Biraz önce Yahya Hoca’nın detaylı bir şekilde anlattığı iddeti beklemelerine de gerek yok. Niçin? Çünlü ayetin devamında diyor ki; “ve lâ cunâha aleykum en tenkıhûhunne izâ âteytumûhunne ucûrahunn”, birisi bu kadınlara sahip çıkarsaiçinizden birileri, mihirlerini verirler ve bu kadınlarla evlenebilirler. Yapılması gereken şey nedir? Akla gelen tabii oşan şey nedir? Bu kadınlar hamile mi değil mi? Bunun tespiti için iddete yaklaşık 3 ay şeklindeki zaman zarfına gerek yok, kısa bir süre içerisinde haklılığına karar verildiğinde artık bu kadınlar birbaşkası ile evlenebilirler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama boşamada hamilelik meselesi değiş. Boşamada ailenin yeniden kurulması için gereken bir sürenin sonunda şey yapıyor. Burada da aslında araya hakemler girdiği zaman ister istemez o kadar bir süre geçer.
FATİH ORUM: Peki bu böyle. Mekke’deki kadınlar geldiler ve kocaları ile boşanmış kabul edildiler. Medine’de müslümanların eşleri arasında müslümanların inancını paylaşmayan kadınlar var mıydı? Mesela sadece örnek olması açısından ÖmerRa’ın Medine’de karısı var mıydı kendi inancını paylaşmayan? Evet. O ve onun gibi pek çok insan Medine’ye hicret etmiş, eşlerini de getirmişlerdir. Ve bazı eşler onların inancını paylaşmıyorlardı. Peki bu durumda ne olacak? İşte şimdi onlarla ilgili hüküm geliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani o sert Ömer karısına Müslüman ol diyememiştir, diyemez. Mümkün değil. İnanç baskısı hiç kimseye yapılamaz. İnanırsa inanır. Tavsiye edebilir. Karı koca arasında eşim benim inancımı paylaşmıyor diyenler bunu şey yapsınlar lütfen. Paylaşmak zorunda değil. Olursa çok güzel olur. O ayrı bir konu.
FATİH ORUM: “ve lâ tumsikû bi isamil kevâfiri” ifadesi. Bu defa müslümanlara hitaben deniyor ki; “siz de bu kadınlar üzerinde bir baskı kurmayın. Bunlar da şayet gitmek istiyorlarsa sizinle olan evlilk bağını bitirmek istiyorlarsa siz de onlara bu kolaylığı, Allah’ın verdiği bu serbestliği siz de onlara tanıyın, bunlar da çeksinler gitsinler”. Yani kocaları olmalarınız hasebiyle onlar üzerinde bir takım baskı, onları koruyacağım kollayacağım, hayır sen şuraya gidemezsin, şunu yapamazsın diyerek o yetkinizi bunların hürriyetleri hususunda kullanmayın. Bunalar da çekip gitmek isterler, evliliğe devam etmek istemezlerse bu konuda engel çıkartmayın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gelinlikle girdiği yerden kefenle çıkmayacak. İstediği zaman çıkabilir yami. Yeter ki bu kurallara uysun.
FATİH ORUM: Peki kadın gideceğim diyor mesela, müslümanım nikahı altında. Bu defa gidecekse; ama esasında kocası; “ben seninle evliliğe devam etmek istiyorum, gitme” diyebilir. Ama buna rağmen kadın Mekke’ye gideceğim diyorsa bu defa “ves’elû mâ enfaktum velyes’elû mâ enfekû”, işte burada da devreye giriyor. O zaman bu kadınlar sizden aldıkları mihirleri versinler, siz de onlardan isteyin diyerek erkeğin de bu konuda madur olmaması sağlanmış oluyor. Bunalar ifade edildikten sonra “zâlikum hukmullâh”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aynen öbürü gibi. Orada Allah’ın emri dedi burada Allah’ın hükmü dedi dikkat ediyor musunuz? Talakta “zalike emrullah” dedi “bu, Allah’ın emridir”, burada Allah’ın hükmüdür dedi. “yahkumu beynekum: hükmü O veriyor”, “vallâhu alîmun hakîm: çünkü her şeyi en ince ayrıntısına, öncesi ve sonrası ile arka planı ile bilen ve her zaman doğru hüküm veren Odur”. Verdiği bütün hükümlerde doğruyu isabet ettiren Odur diyor. Evet durum bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah nasip etti 20 kere hacca gittim Diyanet’te. Tabi umremin sayısını bilmiyorum çünkü çok sayıda ilmi toplantılara çağrılıyordum bir takım şeyler vesilesi ile. Mekke’de hareme giriyorum alıyorum kuranı bir iki ayet okuyorum, hadi en fazla bir sayfa okuyorum okuyamıyorum. Bir gün tek başına ilmi toplantıya gitmişim, etrafımda da kimse yok. Etrafında kimse olmayınca rahat oluyorsun. Öbüründe millet etrafınızı sarıyor bir şey yapamıyorsunuz. Kendi kendime dedim ki; bu defa hiç olmazsa bir cüz kuran okuyayım haremde dedim. Gittim orada açtım kuranı. Okurken de neresi çıkarsa orayı okuyacağım. Bir açtım Bakara 228. Orayı okudum, 229’u okurken baktım Allah diyor ki; “ve inhiftum ella yukimu hududullahi fe la cunahe ayhim fi mefdedet bih: bu kadın ile erkeğin Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağından siz korkarsanız kadının fidye verip kendini kurtarmasında bir günah yoktur” orayı görünce şok oldum. Allah Allah ya bu ne biçim ifade! Hiç dikkatimi çekmemişti. Demek ki kadın ile koca arasında anlaşmazlık olduğu bir heyet tarafından da tespit edilirse kadın kendi canını kocasından kurtarıp ayrılabiliyormuş. Karar kadına aitmiş. Bizde muhalağa denen bunun yerine konmuş olan bir kadınların ayrılma şekli vardır. Son karar erkeğe aittir kadına değil. Baktım burada karar kadına aitmiş. Bir önceki ayette de denklikten bahsediyor boşanmada? Allah Allah! Biraz üstünü okudum, altını okudum ya dedim burada anlamadığım hiç bir kelime yok ama acaba yanlış bir şey mi yapıyorum dedim. Oradan çıktım, Resulullah’ın doğduğu ev olarak bilinen bir yer var orası kütüphane olarak kullanılıyor. Kütüphaneye gittim orada tefsir kitaplarına baktım. Baktım hiç benim anladığım gibi anlayan yok. Sen buldun mu tefsirlerde? Yok. Halbuki ifade çok açık. Herhangi bir şeye, sağa sola çekme imkanı yok. Tam bununla ilgili birkaç ay çalıştım. Sen misin bir cüz okuyacağım diyen! Bir ayet bile okuyamadım bir kaç ay içerisinde. Sonra Resulullah’ın hayatındaki olaylara baktım. Baktım ki Resulullah kocasından ayrılmak isteyen kadını tek taraflı kararı ile ayırmış. Kocasına sormamış kabul ediyor musun etmiyor musun. Baktım ki ÖmerRa da aynı şeyi yapmış OsmanRa da yapmış. Ondan sonra bu olay devreye girdi. Düşünebiliyor musunuz. Bunu bir mezhebin kitabından bulamadık. Ancak böyle. Sonradan baktık Fatih’in okuduğu Mumtahine suresinde örneği de var. Ona da öyle bir anlam vermişler ki acayip. Evlere şenlik.
FATİH ORUM: Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından çıkan Kur’an Yolu isimli bir tefsir eseri vardır biliyorsunuz. Bu ayetle ilgili şu ifadeyi kullanıyor. Mümtahine 10. ayeti alıyor, “bu ayetlerde o dönemde müslümanlar ile müşrikler arasındaki karmaşık ilişkiler ve bu iki kesim arasındaki antlaşma ile bağlantılı olarak yer alan mehirlerin mubadelesi hükümlerinin o zamana mahsus olduğu hususunda alimler fikir birliği içindedir”.
ABDULAZİZBAYINDIR: Mehirlerin mübadelesi! Hiç olacak bir şey değil ya. Allah’ın sınırlarını görüyor musunuz? Kadında erkekte nasıl tarumar edilmiş. Hiç bir şey yok. Kadının boşama hakkı yok. Geçen hafta anlatmıştım tekrar anlatayım. Bir akşam televizyon izliyorum. İkra televizyonu var. Lübnan’dan yayın yapıyor. Esas merkezi Kuveyt’dır. Kuveyt’ten bir hakim yöneticilik yapıyor toplantıda. İki tane hakim Lübnan’dan iki tane prefosör de Mısır’dan gelmiş. İslam hukuku profesörü. Birisi kadın birisi erkek. Orada çok sayıda da başı örtülü kadın genç avukatlar var. Genç kızlar var. Soruyorlar; Efendim kadının boşama hakkı var mı? “Tabi ki var”. Başlıyor, anlatıypr anlatıyor hiç bu ayetler falan yok. Hadis falan yok. Anlatıyor. Diyor ki; “ama son söz erkeğindir”. O kızlar soruyor; son söz erkeğin ise kadının hakkından nasıl bahsediyorsunuz? Bak şimdi anlatayım diyor. Tekrar, patinaj yapan araba gibi. Neyse. Toplantı bittikten sonra oraya bir e-mail adresi koydular. Ben de hemen Kuveytli hakimin e-mailine bir şey gönderdim. Bak dedim kuranda böyle böyle. Ama o hakim hissetmiş bir takım şeyler, orada söyleyemiyor tam olarak. Hissettiği belli konuşmadan. Ayetleri okumuş. Ona gönderdim. Hoşuna gitmiş. Sonra geldi burada birkaç gün kaldı. O televizyonun genel müdürü de oldu. İşin en ilginç tarafı, bütün bu yanlışların Yahya’nın söylediği gibi hepsi tarafından biliniyor olması. Geeçi kadının boşaması ile ilgili yanlışlarını da kabul etmiyorlar da. Zaten onu hiç kabul etmiyorlar. Orada hulul dedikleri şey ne bir ayette bu anlamda bir kelime geçiyor. Kadına bir boşama hakkı verdiklerini söylüyorlar ya. Ne Resulullah’ın herhangi bir hadisinde geçiyor. Kelimeyi de kendileri uydurmuş içeriğini de kendileri doldurmuşlar, sistemi de kendileri kurmuşlar ve kadının elinden kocasından ayrılma hakkını tamamen almışlar. Bu da oluyor islam! Bugün islam aleminde ben şahsen bizim Süleymaniye Vakfı’nın çalışmasından öncr ve bir de sahabe döneminde: bu arada böyle bir şeyin olduğunu hiç bir yerde şu ana kadar görmedim. Fatih de bütün şeyleri karıştırdı bu bizim Kitap ve Hikmet dergisinin bu ayki sayısında onu makale olarak da çıkacak. Yazdı. Hiç bir yerde yok. İslam alemi bu halde olduğuna şükretsin. Allah merhamet ediyor. Sen onu bir anlat bakalım.
ABDURRAHMAN YAZICI: Yahya Hocamız biraz önce boşanmanın kuranda ve Peygamberimiz’in sünnetinde nasıl olması gerektiğini belirtti. Bunlar mezheplerde bu iddet sayımı, kadının evden çıkması ve çıkarılması ve şahitlik hariç var. Buna sünni talak diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şahitliği hiç birisi kabul etmiyor. Sünni talakta şahitilk de yok Sahihi Buhari’de olmasına rağmen.
ABDURRAHMAN YAZICI: Yok. Onu baştan belirtelim. Bu sünni talak; kurana, sünnete uygun talak olarak kabul ediliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yahya’nın şahitlik dışında anlattıklarının hepsi “evet öyle olmalı” diyorlar. Kuralına uygun olan, Allah’ın koyduğu sisteme göre talak budur diyorlar.
ABDURRAHMAN YAZICI: Örneğin Ömer Nasuhi Bilmen sayfa 212’de şöyle sayıyor: “talak, temizlik halinde ve bu trmizlik halinde ilişkiye girmemiş olduğu halde ve tek olarak olmalı. Bu, sünni talaktır. Yukarıda yazan üç şartı muhtelif talaklar sünnidir. O şartları câmi olmayan talaklar ise hikmet maslahata münafi sünnete muhalif olacağı cihetle bid’idir yani bidat. Men hiyyun an”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Maslahata yani insanların ihtiyaçlarını karşılamaz. Allah’ın koyduğu kurala aykırıdır ve yasaktır. Bak “men hiyyun an; yasaktır” diyor. Ama.. Ama ne?
ABDURRAHMAN YAZICI: Bunun dışındaki talaklar da bid’i talak. Helal-haram talak diye tarif edebiliriz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama geçerlidir. Yasaktır ama geçerlidir. Böyle bir şey var mı?
ABDURRAHMAN YAZICI: “Ma haza nehyin vucudu talakın sıhhati vukuuna mani değildir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Nehyin vücudu talakın sıhhatine mani değildir”. Hem bir yerde yasak koyacaksınız, yaptığınız hukuki eylem geçerli olacak!
ABDURRAHMAN YAZICI: Şimdi böyle bir durumda bid’i talak denen talaklar haram ve mekruh talak olarak ikiye ayrılıyor. Ama bunların geçerliliğinde icma edildiği şöyle belirtiliyor. İlginç bir çelişki. “Bir mecliste bir lafız ile veya müteferrit lafız ile yapılan üç talak ile yapılan kübranın vuku bulacağını ehli sünnet ulemasının cumhur kaal bulunmaktadır. Bu hususta icmai ümmet vaki olmuştur. Artık bu mesele içtihada mahal değildir”. Yani haram ve mekruh olarak belirtilen talakın geçerli olduğunda islam ümmetinin icması olmuş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah ne derse desin biz böyle karar verdik, bu geçerlidir demiş oluyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Hiç bir konuda bundan daha büyük çelişki görmedim. “Buna muhalif olan bir hüküm nafiz olmaz”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biri dese ki bu talaklar geçersiz, “öyle söz mü olur! Biz öyle karar verdik”.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bu haram dedikleri bidat bid’i dedikleri talağa muhalif olan geçerli oluyor. Böyle ilginç bir durum.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Almanya’dan bir soru sorulmuş. Karı koca hıristiyan. Kadın müslüman olursa boş olur mu? Boşanmaları gerekir mi? Kadın müslüman olursa hiç bir şey olmaz. Tabi ki Resulullah zamanında kadın müslüman olabilir, erkek müslüman olabilir, kocası müşril olabilir, hıristiyan olabilir ne olursa olsun bu evlilik geçerlidir. Orada da aynen bu şekilde yanlışlar vardır malesef. Bizim internet sitesinde Din Farkının Evliliğe Etkisi başlığı altında bir yazımız var. Onu okurlarsa görürler. Geçende Hişam söylüyordu bizim fransızca sitemize bir fransız Hişam’a şey yapmış. Müslüman olmuş, namaz kılmasını öğrenmiş bizim fransızca sitesinden. Sonra Fransa’da bir Hindistanlı bir kadın buna rastlamış demiş ki; “sen eşinden ayrılmak zorundasın” demiş “sen müslümansın eşin kafir”. Nikah bitti. Eşin çünkü ateist demiş. Hıristiyan olsa neyse. Adam da büyük bir korkuyla şey yapmış. Hişam da bizim o yazıyı göndermiş adam büyük ölçüde rahatlamış. Yani kadınlara deniyor ki sakın müslüman olma, erkeklere deniyor ki sakın müslüman olma ailen batar. Ya kardeşim tamam da bu hükmü nereden çıkarıyorsunuz? Bakın görüyor musunuz aile ortada. Aile ile ilgili bir konuyu ne hale getirmişler. Bugün Allah’ın sınırları tarumar olmuş. Allah’ın 8 tane hududullah kelimesini zikrettiği bir konu. Kadının boşama hakkı elinden alınıyor, erkeğin boşama hakkı acayip bir hale getiriliyor. Adamlar milletten bağlılık yemini alıyorlar ya, e orada da bir şey koymaları lazım. Bak bana bu dediğine aykırı davranırsan karın 3 talakla boş olsun mu? Olsun. Tamam bitti. Bir de o var ki o hiç bir şeye uymuyor. Yani bunda bir iki uydurma hadis buluyorlar, ona uydurma hadis de bulamamışlar. Ama bütü mezhepler ittifakla kabul etmiştir. Biz kabul ettik mi oldu! Benim mesela bir demokrasi tarifim vardır. Yahya sürekli tekrarlar onu. Onların sınıflarında hep söylerdim onlara. Ben demokrat bir adamım ben ne dersem o olur. Yapı bu malesef. Ama Allah’ın dininde bu olmaması lazım. Son olarak tekrar şu ayeti okuyalım ve sohbetimizi bitirmiş olalım. Bugün islam alemi alçak bir halde ise bu C. Hakkın müslümanlara verdiği bir cezadır. Nisa suresinin 14.ayetinde Allah diyor ki; NİSA, 14.. Ayet: Ve mey ya’sıllahe ve rasulehu: kim Allah’a ve resulüne karşı çıkarsa” yani Allah’ın kitabına ters bit davranışta bulunursa ki işte aile gibi çok önemli bir kurumda bulunduklarını çok net olarak burada gördük. Hiç kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde gördük. “ve yeteadde hududehu”; Allah’ın koyduğu sınırları aşarak böyle bir şey yaparsa ki aşılmış zaten. “yudhılhü naran: onu bir ateş içerisine sokar”. Bugün islam alemi cayır cayır yanıyor. Bütün islam alemi. O, Allah’ın bir cezasıdır. Oturup da düşmandan işte Avrupa şöyle yaptı, Amerika böyle yaptı, Rusya böyle yaptı.. Tamam, ben bu olayların içerisinde neler olduğunu bizzat kendim şahit olarak biliyorum. O ayrı ama düşmandan şikayet eden kişiye gülmek gerekir. Onu niye düşman diyorsun ki? Eğer sen düşmanı dost biliyorsan kusura bakma problem sende. Tabi ki yapacağını yapacaktır. Sen ne yapıyorsun kardeşim? Ben müslümanım diyorsun! Ohh ne güzel. Allah da öyle diyor mu sana? Kime teslim olmuşsun? Allah’a mı teslim olmuşsun yoksa şu geleneğe mi teslim olmuşsun. İndirilen dinin müslümanı mısın yoksa uydurulan dinin müslümanı mısın? Bu konuda kesin kararını ver. Ne diyor Allah burada; “yudhilhu naren haledn fıha: hiç durumu değişmeden sürekli ateşin içinde bırakır Allah”. Sürekli. Ne zamana kadar? Bu sınırlara gelinceye kadar. “ve lehu azabüm mühın: alçaltıcı bir azab onun payı”. İşte şu anda islam alemine bakın bütün dünyadaki şeylere, hepsinden aşağı seviyededir. Onun için aklımızı başımıza toplayalım duygusal davranmayalım. C. Hakka karşı durumumuzu düzeltelim. O zaman bakın ki neler düzeliyor neler. Allah yardımcımız olsun. C. Hakk cümlemize koyduğu sınırlara harfiyen uyma nimeti nasib eylesin. Emri vermiş, yerine getirmek de bize ait. İslam aleminin ateşten kurtulması için lütfen herkes elinden geleni yapsın. Lütfen başkasından bir şey beklemeyin. Şunu düşünün: dünyada bu işi yapacak tek kişi varsa o da ben olmalıyım. Efendim yetkililer var etkililer var.. Hayır kardeşim! Sevap alacaksam ben alacağım günah alacaksam ben alacağım. Ben ne yapabilirim diye düşünün lütfen.