ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet değerli izleyiciler bugün yeni bir konuyla karşınızdayız. Derslerimizin genel adı Fıkıh Müzakereleri ama bugünkü konumuz biraz fıkhın dışında. Belki, Doğru Bildiğimiz Yanlışlar genel başlığı daha uygun düşer bu iş için. Bugünkü konumuz: Bir Sömürü Aracı olarak halifelik. Halife kelimesini Türkiye’de kullandığınız zaman insanların aklına ilk önce Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali(ra): bu dördü gelir. Onlara hulafai raşidin denir. Sonra da diğer halifeler gelir ve Osmanlı sultanlarının bir kısmı gelir. Biraz daha farklı durumda olan, kitaplar okumuş olan insanların aklına daha başka şeyler gelir. İşi, Allah’ın halifesi noktasına kadar getirmişlerdir. Bununla ilgili bugün bir giriş yapacağız. Konu oldukça önemli bir konu. Yaratılışla ilgili tarafı da var işin. Melekler nereden bildiler Adem’e secde emri verildiği zaman halifenin yeryüzünde fesat çıkaracağını şeklinde herkesin sorduğu bir soru vardır. Adem ilk insan mıydı? Başka insanlar var mıydı? Bu konular üzerinde inşallah duracağız. Şimdi konuya Bakara suresinin 30.ayetinden başlıyoruz. Kuran meali okuyacak bir kişinin ilk karşılaşacağı şey bu. 30.ayetinde Allah şöyle diyor.
BAKARA, 30.. Ayet: “Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı caılün fil erdı halıfeh: birgün Allah meleklere şöyle demişti: ben yeryüzünde bir halife oluşturuyorum”. Bir halife yaratıyorum. Halife yaratıyorum deyince otomatik olarak itiraz ettiler. “kalu e tec’alü fıha mey yüfsidü fıha ve yesfiküd dima” dediler ki; “sen ne yapıyorsun ya Rabbi, yeryüzünde fesat çıkaracak kan dökecek birini mi yaratıyorsun?”. Ondan sonra kendilerine geldiler, “ve nahnü nüsebbihu bi hamdike ve nükaddisü lek: hamdin sebebiyle biz sana boyun eğeriz”. Hamdin sebebiyle boyun eğmek ne demek? Hamd demek, yaptığı şeyi güzel yapmak demektir. Madem sen böyle bir varlık yaratmaya karar verdin mutlaka güzel yaparsın. Ama bizim aklımıza gelen önce fesat kan dökme ama hemen kendilerini toparladılar “ve nahnu nusebbihu bi hamdik: hamdin sebebiyle sana boyun eğeriz”. Yani sen yaptığını güzel yaparsın. Madem öyle bir varlık yaratmaya karar verdin, tamam, biz sana boyun eğeriz. Biz sana isyan etmiş değiliz demiş oldular hemen kendilerini toparlamış oldular. “Ve nukaddisu lek”, “ve nukaddisuhu lek” takdiriyle: senden dolayı. Madem sen yaratmaya karar verdin, senden dolayı biz o yaratılacak varlığı temiz sayarız. Sana olan kulluğumuzdan dolayı, sen yaptığını güzel yaparsın, ondan dolayı bu konuda sana boyun eğer o varlığıtemiz sayarız. Allah kale innı a’lemü ma la ta’lemun: dedi ki; sizin bilmediğinizi biliyorum”. Ne demek? Demek ki meleklerin bildiği bir şey var. Ve o meleklerin söyledikleri yanlış değil. Demedi ki Allah yeryüzünde fesad çıkarmayacak, kan dökmeyecek emin olun demed. Tamam, dediğiniz olur ama sizin bilmediğiniz bir şey var dedi. “Ben sizin bilmediğinizi bilirim”. Ondan sonra BAKARA, 31.. Ayet:” Ve alleme ademel esmae külleha: Adem’e bütün isimleri öğretti”. “sümme aradahüm alel melaike: sonra itiraz eden meleklere o isimleri gösterdi”. Yani “el esmae: el eşya” yani eşyanın isimlerini öğretti. İsim dediğiniz zaman onun neye yaradığını öğretmiş olması gerekiyor. Yani size saat dendiği zaman saatin ne olduğunu bilirsiniz. Televizyon dediği zaman bilirsiniz, kitap dendiği zaman bilirsiniz. Tabiatta bulunan varlıkları Adem’e öğretti. Şimdi izleyicilerimiz ara sında elbette arapça bilenler vardır. Buradaki “kulleha” daki “ha” zamiri o eşyanın canaız akılsız varlıklar olduğunu gösteriyor. Arkasından (Adem’e bu bilgileri öğrettikten sonra) “summe aradahum: sonra onları gösterdi”. Burada zamir “ha” dan “hum” a dönüşüyor. “Hum”, akıllı varlıklar için kullanılır. Arapçada akıl fiil olarak bilgiyi kullanmak demektir. Demek ki o varlıklarda bilinmeyen hususlar Adem içi n bilgi haline dönşünce Allah meleklere gösteriyor. Melekler o eşyayı biliyor. Görüyorlar ama içeriğinden haberleri yok. Dedi ki; “embiunı bi esmai haülai”. Düşünün bir Adem var, melekler var. “Şu varlıkların isimlerini bana bildirin”, “in küntüm sadikıyn: karşı çıkmakta haklıysanız”. Yani sizin bilmediğiniz şey var ya, orayı da biliyorsanız hadi bakalım gösterin dedi. BAKARA, 32.. Ayet: “Kalu sübhaneke: ya Rabbi biz sana boyun eğeriz”, “la ılme lena illa ma alemtena: senin bize öğrettiğinden başka bizde bilgi yok ki” bir şey bilmeyiz ki. Sen ne öğrettiysen o. Sen bize bunları öğretmediğin için bilmiyoruz. i”nneke entel alımül hakım:bilen sen, kararları doğru olan sensin”. Bilgi de sende. Madem böyle bir karar verdin, mutlaka doğrusunu yapmışsındır. O da sensin dediler. Ne yaptılar? O da burada tam bir kulluk gösterisinde bulundu melekler. Adem’e öğretti ya eşyanın isimlerini yani eşyanın bilgisini demek daha uygun olur. Ayetteki hum zamirinden kolayca o anlaşılıyor. BAKARA, 33.. Ayet: “Kale ya ademü embi’hüm bi esmaihim: Adem! Şunlara bunların isimlerini bildir dedi”. Burada da yine arapça bilenler lütfen çok dikkat etsinler. “Embi’hum” da “hum” melekleri gösteriyor. Arap dilinden ancak anlaşılır. Türkçede bunun karşılığı yok. Çünkü türkçede cümle yapısında akıllı varlıklara başka akılsız varlıklara başka hitap şekli yok. “Embi’hum bi esmaihim: ojlara bunların isimlerini bildir” dedi Allah Adem’e. “Felemma embeehüm bi esmaihim” buradaki “hum”dan dolayı bunlara bilgiyi bildir demiş oluyor yani. Yani o isim ama mesela ‘bilgisayar’ diyorsunuz: bunun altında büyük bir bilgi var. Onları bildirince baktılar ki burada farklı bir şey var. Meleklergördü: “bizim bilmediğimiz bir şey var”.“kale e lem ekul leküm innı a’lemü ğaybes semavati vel erdı: ben size demedim mi göklerin ve yerin gaybını ben bilirim”. Değerli izleyiciler! Gayb, olmayana denmez. Olan ama insanların duyularından uzak olan şeye denir. İnsanların bilmediği şeye denir. Mesela melekler deaynen orada öyle. Melekler o bilgiyi bilmiyorlar. O bilgi, Adem’e öğretilinceye kadar vardı zaten. Ama onlar için gayb bilgisiydi. Yani bilmedikleri bir şeydi. Mesela şurada bir bardak su var. Şusuyu kaybedeyim derim türkçede. Alırım buraya, dışarıdan gelen suyu göremez. Ortaya çıkarırım. neredeydi? Gizlemiştim ortaya çıkardım. İşte Allah da meleklere gizli olan o bilgiyi ortaya çıkararak öğretmiş oluyor. Size dememiş miydim diyor göklerin ve yerin gaybını bilirim diye. “ve a’lemü ma tübdune ve ma küntüm tektümun: sizin açığa vurduğunuzu biliyorum”. Açığa vurdukları ne? Ya Rabbi bizim hiç bir bilgimiz olmaz senin bildirdiğinden başka. Açığa vurdukları Allah’a tam bir kulluk. Ama içlerinde sakladıkları: Adem’e karşı müthiş bir kıskançlık. “O da nereden çıktı. Daha yeni geldi bizden alim oldu. Başımıza çıktı”. O zaman Allah hemen melekleri imtihana tabi tuttu. İmtihan, insanların en zayıf olduğu. Melekler de insanlar da biliyorsunuz ibadetle görevli varlıklardır. Sorumlu varlıklardır. Diyor ki Allah hemen; BAKARA, 34.. Ayet: “Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe” hemen o meleklere dedi ki;;”Adem’e secde edin”. “Biz bilgisini kıskanıyorduk, secde et..”. Çok ağır bir imtihan gerçekten. “fe secedu: hepsi secde etti”, “illa iblıs”. Mukarreb meleklerden olan İblis secde etmedi. “eba vestekbera: direndi, kendini büyük gördü”. Kimden büyük gördü? Görünüşte Adem’den. Ama emri Adem vermedi ki? Emri Allah verdi. Allah’ın verdiği emri beğenmedi. Beğenmeyince ne oldu? “ve kane minel kafirın: kafirlerden oldu”. Demek ki, “kafirlerden” deyince önceden kafir olanlar varmış. Meleklerin kafir olması mümkün değil. Kafir olanlar birinci kat semaya sokulmazlar. Meleklerin asıl çalışma yerleri yani diyelim büroları da birinci kat semadadır. Tabi şimdi konumuz o değil ama izleyicilerimiz elbette diyecekler ki bu nerden çıktı? Biz meleklerin hiç günah işlemeyen, karşı çıkmayan varlıklar olduğunu biliyorduk ve İblis melekti diyorsunuz. Ben demiyorum. Onu Allah diyor. Hani ne dedi; “meleklere dedik ki Adem’e secde et”. İblis melek olmasa, işte Araf suresinde Allah İblise soruyor ARAF, 12.. Ayet: “ma meneake ella tescüde iz emartük: emrettiğim zaman secde etmene ne engel oldu” diye sorduğu zaman eğer İblis melek olmasaydı derdi ki; “ya Rabbi bana mı emrettin sen, Meleklere emrettin”. Böyle bir şey demiyor. Diyor ki k; “ene hayrum minh: ben daha hayırlıyım”. O içindeki kıskançlığı bastıramamış. Diğer melekler bastırmışlar. “halaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn: beni ateşten yarattın”. “Ya Rabbi ben senden yana tavır takınıyorum” diyor. “Beni ateşten yarattın onu çamurdan”. “Olur mu? Emri veren benim. Sana ne”. Sanki Allah’a karşı bir şey yapmıyormuş gibi tavır takınıyor orada. Şurada Nisa suresinin 172.ayetini ben okuyayım. Bakın İblis’in mukarreb meleklerden olduğu. Mukarreb ne demek? Allah’a daha çok yaklaştırılmış yani çok değerli melekler demektir. NİSA, 172.. Ayet: “Ley yestenkifel mesıhu ey yekune abdel lillahi” Mesih kimdi? İsa(as). “Mesih, Allah’a kul olmaktan geri durmaz”. Allah’a kulluk konusunda bir tereddüt geçirmez. “ve lel melaiketül mükarrabun: mukarreb melekler de öyledir”. Peki bunlar yapamazlar mı? Yapmazlar mı? Yapamazlar mı? Mesela bizde yapamazlar diye. Hatta enbiya için de aynı şey sözkonusudur. Allah onları korumuştur falan denir. Bakın burada diyor ki Allah; “ve mey yestenkif: ister Mesih İsa olsun ister melaike mukarrabun olsun kim geri çekilirs”, “”an ıbadetihı: Allah’a ibadetten”, “ve yestekbir: kendini büyük görürse”. Şimdi bakın: geri çekilmek! Allah İblis’e diyor ki niye yapmadın? “Ben daha hayırlıyım” geri çekiliyor. İstinkaf. Diyor ki; “kim geri çekilirse”. Başja? “Vestekber: kendini büyükgörürse”. Ne dedi öbür ayette? Bakara 34’de: “eba: direndi” yani kulluğa yanaşmadı. Yani geri çekilme olayı. “vestekber” aynı kelime: “büyüklendi”. “Kim geri çekilir, büyüklenirse” İblis gibi mukarreb meleklerden olanlar “fe seyahşüruhüm ileyhi cemia: Allah onların tamamını kendi huzurunda toplayacaktır”. Toplayacak ve tabi ki hesabını görecektir. Diyor ki topladıktan sonra NİSA, 173.. Ayet: “Fe emmellezıne amenu ve amilus salihati: bunlardan kim inanmış ve iyi iş yapmış ise”, “fe yüveffıhim ücurahüm ve yezıdühüm min fadlih: onların kazançlarının karşılığını verecek, bir de ikramiye verecektir”. “ve emmellezınestenkefu” Allah’a kulluktan çekinen”. O şeyde ne oldu: “eba: direndi” çekindi. Allah’ın dediğini yapmak istemedi. “vestekberu: kendini büyük sayanlar” yani İblis’in yaptığını yapanlar ister Allah’ın nebileri olsun ister melaikei mukarrabun olsun farketmez, “fe yüazzibühüm azaben elıme: onları acıklı bir azab ile azablandıracaktır”. “ve la yecidune lehüm min dunillahi veliyyev ve la nesıyra: Allah ile kendi aralarına girecek ne bir dostları ne de yardımcıları olacaktır”. İşte şimdi bu ayetleri de okuduktan sonra yani Nisa 172 ve 173’ü de okuduktan sonra İblis’in mukarreb meleklerden olduğu iyice kesinleşmiş oluyor. Zaten kuranın tamamı onu bildiriyor. O zaman melek ne demek? Melek de cin taifesi. Yani cin, gözükmeyen demektir. Bizim göremediğimiz varlık demektir. Cin taifesindendir. Cinlerin müminleri var kafirleri var. Cin suresini okursanız görürsünüz. Onların müminleri içerisinde Allah’ın görev verdiği cinlere melek deniyor. Mesela bugün de devlet diyelim bazı insanlara görev veriyor. Onlara biz memur diyoruz. Devletin koyduğu kanunlara aykırı davranış yapıyorsa görevine son veriliyor. Ve bir daha da görev alamaz deniyor.Ve İblis de o şekilde görevden atılınca bulunduğu yerden de kovuluyor. Şimdi burada şeyi görüyoruz. Melekler de imtihana tabi varlıklar olduğu için Allah’a itiraz ediyorlar. Muhalefet yapıyorlar. Ama sonradan kendilerini toparlıyorlar. Fakat İblis muhalefete devam ediyor.
Halife ne demek? Halife: arap dilindeki anlamı başka, sonradan kazandığı anlam başka. Arap dilinde halife, halif kelimesinin arkasına o yuvarlak “ta”nın eklenmesi ile oluşturulmuş bir isimdir. Yani o yuvarlak “ta” mubalağa için eklenmiştir yani ifadeye bir abartı vermek için eklenmiştir. Peki ‘halif’ nedir? Arap dilini bilenler çok iyi hatırlayacaktır, fail vezninde bir kelimedir. İsmi fail de olabilir yani bir işi yapan anlamında da olabilir. O zaman hâlif anlamındadır. Yani muhalefet eden anlamındadır. Yada birisinin arkasından gelen anlamındadır. Mesela hepimizin çocukları bizim arkamızdan gelir. Yada mesela bu hafta burada misafirler olarak sizler varsınız, geçen haftakilerin de halifesisiniz. Onların arkalarından geldiniz. Arkalarından gelme manasına da olur. Bir de ismi meful olduğu zaman mahluf olur. Mahluf da o eylemden etkilenen demektir. Yani muhalefet eyleminden etkilenen. Kendisine muhalefet edilen varlık olur. Yada arkasında birini bırakan anlamında olur. Bütün bunlar kuranda da zaten vardır. Mesela Musa(as) Araf suresi 142.ayetinde Allah bize bildiriyor bir örnek olarak. Resulullah’ın hayatında da örnekler var d kurandan verdiğimiz zaman daha sağlam olur. ARAF, 142.. Ayet: “Ve vaadna musa selasıne leyletev ve etmemnaha bi aşrin: Musa ile 30 geceliğine sözleştik. Onu ongünle tamqmladık 40 oldu”. Musa(as) sina dağına çıkmıştı. Levhalarla tevratı getirmişti. “kale musa li ehıyhi haruna” Musa(as) İsrailoğulları’ndan ayrılırken kardeşi Harun’a dedi ki; “uhlüfnı fı kavmı: kavmimin içinde benim halifem ol”. “Uhlufni” yani benim arkamdan benim görevimi sen üslen. Ben şimdi gidiyorum burada olmayacağım, görevimi sen üstlen dedi. Üstlendi tabi. Ondan sonra da “ve aslıh: iyi davran”, “ve la tettebı’ sebılel müfsidın: fesadçıların yoluna da girme”. Fesadcı: bozguncu. Bozguncular var orda. Toplumunu biliyor. Onların yoluna girme diye de tembih ediyor. Arkamdan beni iyi bir şekilde temsil et demiş oluyor. Burada benim yerime sen dur. Harun(as) da zaten Allah’ın bir resulü. Musa(as), biliyorsunuz Turu Sina’da iken Samiri bir buzağı heykeli yapmıştı, İsrailoğulları tapmışlardı. Hatta Samiri; “bu, Musa’nın ilahıdır. Unuttu” diyd de iftirada b”ulunmuştu. Harun(as) etkili olamamıştı. Döndüğü zaman Musa(as) şöyle diyor: ARAF, 150.. Ayet: Ve lemma racea musa ila kavmihı ğadbane esifen: çok kızgın ve üzgün olarak kavmine geri döndü”. O kadar Firavun’un egemenliğinde kalınmış, Allah onları oradan kurtarmış, Firavun ve hanedanının boğulduğunu gözleriyle görmüşler, Firavun’dan kalan bütün mallar bunların eline geçmiş çok da zenginleşmişler. Daha ne istiyorsunuz? Yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda. Hakimiyet de size geçti bu kadar yerler. Çok üzülüyor diyor ki; kale bi’sema haleftümunı mim ba’dı: benden sonra benim ne kötü halifem oldunuz”. Yani arkamdan ne kötü işler çevirdiniz diyor. İşte şimdi halife bakın, Musa(as) Harun(as)’ı halife olarak bıraktı. Hâlif manasında yani arkasından. Kendisi de halife sayılır arap dili bakımından arkasında birini bıraktığı için. Ama biz arkasında bırakana halife demeyiz kendi aramızda konuşurken. Ne kötü halifelik yaptınız diyor. Bu böyle. Bir de muhalefet yapısı vardır insanlarda. Halife, muhalif varlık anlamına geliyor. Muhalif varlık dediğimiz zaman tabi şey yapıyor. kelime manası bu ama biliyorsunuz kuran öyle bir kitap ki hiç bir konuda hiç bir insana laf bırakmıyor. Herşeyi kendisi söylüyor. Az önce arkada birisini bırakma manasında halifeyi gördük. Bir de muhalif varlık olarak halife nasıl. Kelime manası açısından hiç bir problem yok. Ama o manada kuranda kullanılıyor mu? Onun için de Hud suresi 118-119.HUD, 118.. Ayet: “Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmetev vahıdetev: eğer tercihi farklı olsaydı insanları bir tek ümmet yapardı”. Hayvanlar da ümmet. Ben tanıtmadım Yücel Bey’i de Yücel Bey, Darıca hayvanat bahçesinin genel müdürü. Aynı zamanda veteriner hekim. Bize hayvan davranışlarını anlatacak biraz sonra. Diyor ki Allah: “eğer rabbinin tercihi farklı olsaydı hepinizi bir tek ümmet yapardı. Bir tek ümmet nedir? Başlarında bir tane lider olan, arkasında tek bir topluluk halinde aynı inanca mensup kişiler olurdunuz. Tıpkı hayvan gurupları gibi. Çünkü Allah hayvanları da birer ümmet yaptığını bize bildiriyor. Biraz sonra onlarla ilgili ayetleri okurum Yücel Bey’i dinledikten sonra. Diyor ki Allah: eğer rabbinin tercihi farklı olsaydı böyle yapardı diyor. Ama öyle yapmadı, “ve la yezalune muhtelifın”. Türkçemizde de muhtelif kelimesi kullanılır. Farklı farklı. Muhtelif yani birbirlerine muhalefet etmeye devam edeceklerdir diyor. Ne oldu şimdi? Bakalım ne oldu şimdi. Allah daha da açıkça bize bildirecek. HUD, 119.. Ayet: “İlla mer rahıme rabbük: rabbinin merhamet ettiği başka”. Ademe öğrettiği o bilgileri alarak onunla hareket edenlerde de muhalefet olur. Bilimsel muhalefet. Ama o, medeniyete, gelişmeye ve huzur ve güvene sebep olur. Ama meleklerin itiraz ettiği türden muhalefet farklı bir şey. Allah’ın Adem’e öğrettiği türden muhalefet çok faydalı olur. O zaman kişi, muhalifinin yaşamasını özellikle ister. Ya bu kişi benim yanlışlarımı buluyor, bana ufuklar buluyor, aman buna bir şey olmasın aman buna dikkat edelim der. “ve li zalike halekahüm” bakın bu çok önemli. “Allah onları bunun için yaratmıştır”. Muhalefet için. Muhalefet ne? Ya hayvanca muhalefet yada insanca muhalefet. İnsanca muhalefet, daha iyiye daha güzele ulaşmak için olur. Ama hayvanca muhalefet fesad çıkarmak için olur. Demek ki şimdi hem Musa(as)’dan gördük arkasında birisini bırakan manasındaymış halife. Hem de buradan gördük muhalefet eden. Muhalefet eden ya birbirlerinden ayrı şeyler muhtelif. Hep parça parça birbirleriyle döğüşür kavga ederler bugün Suriye’de, Irak’da olduğu gibi. Biraz sonra Suriye’den Hişam el Abd kardeşimiz var bizim İslametmusulmans diye fransızca sitemizin yöneticisidir kendisi. Suriye’deki olayları bizza t yaşadı. Onda n da onu dinleyeceğiz. urada herkes şunu soruyor: deniyor ki melekler nereden biliyor? Nerden biliyor kan dökecek varlık? Allah, İnsan suresinde şunu diyor: İNSAN, 1.. Ayet: Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri lem yekun şey’en mezkura: insanın üzerinden uzunca zaman geçti, hakkında henüz bir bilgi yoktu”. Her birimiz öyleyiz. Bizimle ilgili hiç bir bilgi yokken asırlar geçti. Adem de öyleydi. Adem bu dünyaya geldiği zaman bütün hayvanlar yaratılmıştı. Çevre yaratılmış, her şey vardı. Hadi buyur, adeta gelin odası gibi bezenmiş vaziyette idi. Melekler nerden biliyor bunun fesad çıkaracağını? Hayvanlarda da bir muhalefet var. Onlar da birer ümmet. Onun için bu konuyu hem mesleği itibarıyla iyi bilen veteriner hekim olduğu için mecburen bilmek zorunda olan Yücel Yılmaz Bey, hem de yıllardır Darıca hayvanat bahçesinde. Yıllardır televizyonlardan görüyoruz. Şimdi bir de misafiriniz varmış gergedanınız. Eşi de gelecek değil mi? Nisan ayında da eşi gelecek. Bana diyor ki; “bir gelip görsen 1.90 yüksekliği”. Televizyondan hiç de öyle gözükmüyor yani. Kendisi yanında kısa kalıyormuş.
YÜCEL YILMAZ: Gerçekten öyle Hocam. 3 ton ağırlığında. Yani Allah’ın neler yarattığını görmek için bile gelip görmek gerekir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Boyu ne kadardı?
YÜCEL YILMAZ: 3 buçuk metreye yakın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 3 buçuk metre boyu, 1. 90 yüksekliği, 3 ton ağırlığı. Eşi de gelecekmiş. Kaç çeşit hayvanınız vardı orada?
YÜCEL YILMAZ: 287 çeşit. Sayı olarak da 3600 civarında hayvan mevcut. Ayrıyetten botanik parkıyız 600 çeşit bitkimiz var. Onların sayısı da 8000 civarında.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biz seçimi iyi yapmışız demek ki. Mesela benim şahsen köy hayatım yok. İlk okuku bitirinceye kadar yazları köye giderdim. Ondan sonra da yılda bir hafta ya giderim ya gitmem. Dolayısıyla köy hayatına henüz karışmadan şehire dönüyorduk. Onun için ben, bu muhalefeti görünce aklıma bir tek tavukla horoz geliyor başka da bir şey bilmiyorum. Hep onu anlatıyorum. Onu çünkü gözümle gördüm. Bir horoz kümesine ikinci bir horoz kabul etmiyor. Mutlaka ya onu etkisiz hale getiriyor yada kümesten uzaklaştırıyor. Ama bu muhalefet tavuklar arasında yok. Tavukla horoz arasında yok. Diğer hayvanlar nasıl?
YÜCEL YILMAZ: Var Hocam. Sizin de dediğiniz gibi yani insanoğlu en son yaratılan tür. Bizim belki 20 bin bazı kaynaklarda 30 bin, 50 bin yıllık geçmişi var insanlık tarihinin ama hayvanlar milyonlarca yıldır, öyle ki 200-250 yıl önceden yaratılmaya başlamış hayvanlar. Ki dinazorlar 70 bin yıl önce nesli tükendi . Dediğiniz gibi Allah hakikaten insan için her şeyi yarattı, oluşturdu ondan sonra insanı yarattı. Yarattıklarından hem dersler çıkarsın, örnekler çıkarsın diye. Sizin dediğiniz muhalefet olayı: insanlardan önce hayvanlar mevcuttu dünyada. Bunlar arasında bu tür ilişkiler, muhalefetler devam ediyordu. Melekler oradan biliyor muhtemelen. İnsanın hayvandan farkı, daha akıllı olması ve ruhunun olması. Hayvanlar bu muhalefet olayını nasıl yapıyor? İhtiyacı kadar yapıyor. Kendi bölgesini korumak yada üremesini sağlamak, kendi ailesini korumak, kendi karnını doyurmak için bunu yapıyor ama melekler bunu hissediyor heralde. İnsanoğlu çok daha farklı yaratık: azla yetinmeyen.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayvanların hepsi mi birbirine muhalif?
YÜCEL YILMAZ: Grup grup. Mesela aslan ailesini düşünün. Burada bir tane erkek aslan lider olur. O, bütün sürüyü korur. Dişiler de avlanmakla görevlidir. Babanın asıl görevi sürüyü korumak gözetmek. Ama bu gurup içinde büyüyen gençler her zaman o liderin yerini almak isterler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Erkek aslanlar. Dişi aslanlar değil.
YÜCEL YILMAZ: Dişi değil. Bunun için bazı şartlar oluşması gerekiyor. Nedir bu? Bu sürünün devamını sağlanması için, sağlıklı bir şekilde sağlanması için bu lider yaşlandığında yada hastalandığında sürünün yönetilmesi için onun yerine kuvvetli bir adam geçmesi gerekir. Bunu gözetliyor hayvanlar. Bunu hissettiklerinde harekete geçiyorlar. Bu, ya onu sürüden uzaklaştırma şeklinde oluyor yada biraz daha sabredip ölümünü bekleme şeklinde oluyor. Genellikle kanlı bitiyor, kavga dövüş oluyor. Mesela maymunlarda vardır bu. Babunlarda özellikle görürüz. Bir erkek liderdir. Yaklaşık gurubta 40’a yakın üyenin liderliğini yapar bu. Bu gurup içlerinde sürekli muhalif guruplar vardır. Yani birleşen 3-4 erkek, bu yaşlandığında yada zayıf düştüğünde onu alt etmek için çabalarlar. O da çoğu zaman kanlı olur. Kavga, dövüş, yaralanma şeklinde. Bazen ölüm şeklinde. Bazen de işte bastırarak bir kenara itme şeklinde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onlarda da dişiler devreye girmiyor değil mi?
YÜCEL YILMAZ: Girmiyor. Sadece erkekler. Dişiler şöyle: bazı türlerde dişilerin de hükmü var. Mesela Limur dediğimiz Madagaskar adasında yaşayan hayvanlar var. Bunlarda dişiler erkeklerden daha baskın. Gurubu üreten bunlar. Aynı olaylar bu sefer dişiler arasında meydana geliyor. Ama hayvan yani dediğim gibi sadece yaşamını devam ettirmek ve ihtiyaçlarını karşılamak ve karnını doyurmak için yapıyor ama insanoğlu biliyorsunuz kuranda da geçiyor nankördür. İhtiyacı olnayanın da peşinde. Biz şimdi konu buraya geliyor, biz hayvanat bahçelerine karşıyız diye çıkıyor insanlar. Biz de diyoruz ki yani ben 18 yıldır hayvanat bahçesinde çalışıyorum, aynı zamanda veterinerim. Ben de karşıyım ama niye burada çalışıyorum: günümüzde ihtiyaç. Çünkü biz doğada insanın ihtiyacı olmadığı halde ormanı yok ediyor, sulak alanları yok ediyor, hayvanların yaşam alanlarını yok ediyor. Bunları korumak için mecburen hayvanat bahçeleri olmak zorunda. Sistem böyle. Bu şekilde bunları yaşatıp üretmeye devam ediyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani o hayvanlar arasında bir düşmanlık doğuyor değil mi liderlik mücadelesi olduğu zaman.
YÜCEL YILMAZ: Ama dediğim gibi bu düşmanlığın sebebi: soyunu devam ettirmek, sürüyü daha kaliteli hale getirmek ve korumak. Bunun için yapıyor. Yani bir gurup durup dururken kesinlikle gidip işte ben şu gurubun yerini işgal edeyim, orası da benim olsun diye bir düşünce yok hayvanda. Sadece benim belirlediğim yaşam alanı içinde kendi gurubumu koruyayım güçlü olsun, kuvvetlensin, sağlıklı olsun devamını getireyim diye. Hiç bir zaman bir aslan gurubu birleşip başka bir aslan, 20-30 km ötedeki aslanın yerine gidip ben orayı da alayım benim olsun demez.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani Amerika gibi Rusya gibi gelip de Suriye benim olsun demez.
YÜCEL YILMAZ: Sadece kendi gurubunu yaşatabilecek bölgenin korunması için yapıyor. Hiç bir zaman başka yeri de işgal edeyim düşüncesi yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce söylediniz. Demek ki onların bir alanları var, o alana kendi cinslerinden birisini sokmuyorlar.
YÜCEL YILMAZ: Yaklaşık 3-4 km’lik bir alan var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oraya da sınır çiziyorlar mı böyle?
YÜCEL YILMAZ: Askerle çizilmiyor o sınır ama işte idrarlarıyla, kokularıyla koyduğu zaman aslan o sınıra yanlışlıkla bile girse diyor ki; girdim ama burada bir av varsa alayım çıkayım. Gidip şuraya bulaşayım diye bir şey yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki öbür aslan farkederse bunun girdiğini?
YÜCEL YILMAZ: Fark ederse kovalıyor. İlk başta taktik: kovalama. Hala ısrarla geliyorsa kavga edip öldürüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela burada şöyle bir şey var. Hayvanların hepsi birbirine muhalif değil, her zaman muhalif değil. Bir liderlik mücadelesi var. O lideri zayıf gördükleri zaman yerine geçmek için kendini güçlü hissedenler muhalefete giriyor.
YÜCEL YILMAZ: Ama Hocam, burada bir ego yok. Yani “ben lider olayım” diye yapmıyor bunu hayvan. Liderimiz yaşlandı, artık bizi yeterince idare edemiyor yerinegeçelim biz daha iyi idare edelim diye var. Yani bunu zevk için, ego için yapmıyor. Devireyim de yerine geçeyim yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama insanlar öyle değil. Melekler buna bakıyor, bir muhalefet belli zamanlarda belli hayvanlar arasında olduğu zaman kanla bitiyor bu. Ama şimdi Allah öyle bir varlık yaratıyorum diyor ki bu varlığın yaratılışı muhalif olmak “ve li zalike halakakum” bunun için yarattım diyor. Muhalif olasınız diye yarattım. Bakıyorsunuz ki kadın kocasına, evlat babasına, kardeş kardeşe muhalif. Geçende bir yerde görmüştüm küçük bir cümle birisi yazmış: “küçükken aynı yatağa sığdığımız kardeşlerle şimdi aynı dünyaya sığamıyoruz”. Aynı dünya bakın. Dünyaya sığamıyoruz diyor. Niye? Çünkü muhalefet var yaratılışta. Mesela bakın karı koca muhalefetinin temelinde bu vardır. Kadın der ki benim dediğim olsun, erkek der ki benim dediğim olsun. Eğer taraflardan birisi “tamam senin dediğin olsun” demiyor ise sonuç ayrılıkla bitiyor. Hatta birbirlerini öldürüyorlar. İşte görüyoruz yani. Kadın kocasını uykuda öldürebiliyor. Öbürü de sokakta öldürüyor yada evinde öldürüyor. Kanla bitiyor. Şimdi mesela Tegabun suresinin 14. ayetinde Allah diyor ki ; “TEGABUN, 14.. Ayet: Ya eyyuhelleziyne amenu inne min ezvacikum ve evladikum” eşleriniz derken kadın erkek dahil yani. Kadınlara kocalarınız, kocalara da karılarınız demiş oluyor. “Eşleriniz ve evladınız içinde” hepsi değil. Bunların içerisinde doğruya ulaşmak içim muhalefet yapan her şeye sabırlı olur, iyi davranır. Bunların içerisinde ne vardır diyor; “aduvven lekum: size düşman olan vardır”. Bunu bilin. Çünkü böyle yaratıldı. Peki ne yapalım ya Rabbi? Hizaya mı getirelim onları? Hayır. Ne yapacaksınız? Diyor ki; “ve in ta’fu: hatalarını görmezlikten gelirseniz”, “ve tasfehu: yeni bir sayfa açarsanız”, “ve tağfiru: arayı düzeltirseniz”. Bozulan şeyleri de düzeltirseniz. Yaptığını görmezlikten geleceksin, yeni bir sayfa açacaksın, o kırılan dökülenlenri de düzelteceksin. “feinnallahe ğafurun rahıym: bilin ki Allah da gafur ve rahimdif”. Siz ne yaramazlıklar yapıyorsunuz da Allah size hala ikramda bulunuyor, iyilikte bulunuyor. Yani hayatın yapısı bu. İşte burada şimdi size şunu da şey yapayım tam anlayabilmek için meseleyi. Allah ayette diyor ki ENAM, 38. Ayette. Ben sadece mealden okuyayım: “yerde kıpıdayan bütün hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlar sizin gibi ümmetlerdir” diyor. Ümmet ne demek? Bir önderi olan bir topluluk. Mezela az önce söylediniz: toplumun fertleri var, dişileri var, erkekleri var ve önderleri var. Önderleri o topluluğu koruyor. Onlarla birlikte yaşıyorlar. “Sizin gibi” ifadesi çok önemli. Sizin gibi ümmetlerdir diyog. Bu konuda biraz daha ayetleri anlamamız açısından bu konuda şey yapabilir misiniz. Nasıl topluluk oluşturuyorlar hayvanlar?
YÜCEL YILMAZ: Hayvanın türüne göre de değişiyor Hocam. Yani bir çok hayvan gurup halinde yaşıyor. Mesela aslanlar buna bir örnek. 30’lu, 40’lı, 50’li guruplara kadar oluşuyor. Ama bir çok hayvan da yanlız yaşamayı tercih ediyor. Mesela kaplanlar böyledir. Yada jaguarlar, leoparlar gibi hayvanlar. Gergedanlar da böyledir. Bunlar sadece üreme dönemlerinde bir araya geliyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama olsun gene bir topluluk.
YÜCEL YILMAZ: Bunu ümmet olarak tabi ki bir ümmet. Sonuçta ayrı bir gurup.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Önderi olan bir topluluk.
YÜCEL YILMAZ: Tabi ama bunların genel bir önderi olmuyor. Her gurup kendine önderi. Lidersiz gurup yok. Öyle söyleyeyim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Lidersiz yok tabi. Mesela bizde hayvanlar akılsız varlıklar olarak tanımlanır. Ama biz kurana baktığımız zaman onlar akılsız değil. Hatta şu eşya bile akılsız değil. Bardak bile akılsız değil.
YÜCEL YILMAZ: Hayvanlar alemine girip incelediğinizde öyle olaylar var ki. İnsandan daha akıllı olduğu dönemleri de görüyoruz hayvanların. Bu belki akıl olarak adlandırılmıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani bilgisini kullanma manasına geliyor akıl. Hayvanda bir bilgi var.
YÜCEL YILMAZ: O açıdan baktığınızda tabi. İçgüdü dediğimiz bir olay var ama çoğu zaman bakıyorsunuz ki bu akıl hakikaten insanın yaptığı gibi. Düşünüp ediyor, planlayıp yapıyor gibi. Çoğu hayvanda bu var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce okuduğum ayetin sonu çok enteresan. Allah diyor ki ENAM, 38.. Ayet:” Ve ma min dabbetin fil erdı ve la tairiy yetıyru bi cenahayhi illa ümemün emsalüküm” yani yeryüzünde kıpıdayan bir canlı. Hepsinde bir kıpırdama oluyor yani. Canlı dediğimiz şey. Onlar da sizin gibi birer ümmet. Önderi olan bir topluluklardır. “ma ferratna fil kitabi min şey’in: biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık”. Ne ararsanız var. Bütün ilimler, her şeyvar. “sümme ila rabbihim yuhşerun: sonra rablerinin huzurunda bir araya getirilecek”. Kim? Hayvanlar da. Haşr dediğimiz şey hayvanlar için de geçerli. Çünkü bu hayvanlarla ilgili bir ayet. Sizin gibi ümmetlerdir, rableri huzurunda toplanacaklardır. Mesela “izeş şemsi kuvviret” diye başlayan Şems suresinde nediyor Allah? “Ve izel vuhuşu huşirat” kıyamet sahnelerini anlatırken “vahşi hayvanlar toplandığı zaman”. Vahşi hayvanlar bile bir araya getiriliyor. Artık birbirlerine saldırma yok orada. Toplanıyor. Niye? Hesap verecekler onlar da. Nasıl oluyor hesap veriyor? Akılsız olsalar niye hesap versinler ki? Birbirlerine saldırıyorlar çünkü. Haksızlık. Az önce ne dediniz? Başka aslan geliyor bununsahasına girip onun avını alıp gidiyor.
YÜCEL YILMAZ: Hayvanlar da bir de şey var: insanlar gibi farklı huylar var. Aynı tür içinde bakıyorsunuz bir tanesi çok mülayim, uslu. Bir diğeri eşkiya gibi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Saldırgan. Mesela Resulullah, Müslim’de geçen bir hadisinde şöyle diyor ve tam bu olayı anlatıyor. Diyor ki; “kıyamet gününde haklar mutlaka sahiplerine verilecektir”. Herkesin hakkını sahibine vereceksiniz diyor. Şu adama haksızlık yaptınız mı orada sahibine hakkını vereceksiniz. “Hatta boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacaktır” boynuzlu koyun boynuzsuza nasıl vurduysa o da ona orada vuracak, hakkını alacak. Demek ki hayvanlar arasında da bu var. Peki. Melekler işte bunları gayet iyi biliyorlar. Bunlarla ilgili daha geniş bilgiler var kuranda. Ben şimdi vakit almasın diye Neml suresi 17’den 32’ye kadar olan ayetleri sadece mealinden okuyacağım. Hem metni hem de meali okuduğumuz zaman epey vakit alıyor. Süleyman(as)’ı biliyorsunuz. Cinlerden, kuşlardan, insanlardan ordusu vardı. Onun toplumu üzerinde çok çalışmak lazım gerçekten. Ve Süleyman(as) kuşların dilini biliyordu. Kuşların bir dili var, konuşmaları var. Siz bunu farketmişsinizdir. Mesela kargalar, değil mi?
YÜCEL YILMAZ: Hayvanların bazıları koklaşarak anlaşırlar diyorlar ama bazı hayvanlar hakikaten konuşur gibi. Kelimeler dönmüyor ama sesin yaptığı tonla ne demek istediklerini birbirlerine anlatabiliyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Martılar bizim çatıda çok kongre yapıyorlar. Bakıyorsun birisi konuşuyor yüksek sesle, öbürü gok gok gok.. Hakikaten bir meclis var, oturmuşlar konuşuyorlar.
YÜCEL YILMAZ: Maymunlarda da vardır bu mesela. Babun dediğimiz maymunlar yada Jilet diye bir maymun türü var, onlarda da öyle. Yani oturup seyretseniz sanki konuşuyorlar dersiniz. Çünkü o çıkardıkları sesler sadece bağırma değil, farklı bir tonda. Kızdığı zaman başka bir ton gösteriyor, yavrusunu severken başka bir ton gösteriyor. Hakikaten konuşur gibiler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Okuyalım hayvanlar nelermiş görelim Neml suresinde. “Süleyman için cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı. Düzenli bir haldeydiler” bölük bölük dizilmiş vaziyetteler. “Karınca deresind kadar geldiler. Bir karınca şöyle dedi”. İşte lider karınca. “Karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve askerleri sakın sizi ezmesinler. Onlar farkına varmazlar sizi ezdiklerini bilmezler”. Demek ki bilseler ezmezler diye düşünüyor. Sakın sizi ezmesin. Onun için mesela tabiatı bozmak fesaddır. Tabiata karşı bir sorumluluğumuz var. İhtiyacımızdan fazlasını alamayız, israf yapamayız. Süleyman karıncanın dilini anlıyor ya “Süleyman dişleri gözükecek şekilde gülümsedi. Rabbim dedi. Beni bana bırakma ki ettiğin iyiliğin kıymetini bileyim”. Hakikaten bu tür dualar çok önemli. İnsan belli bir noktaya gelince kendini bir şey zannetmeye başlıyor, işte o zaman kaybediyor. Allah’ın verdiği nimeti kendinden zannediyor,o zaman kaybediyor. “Anama-babama ettiklerinin de kıymetini bileyim, senin isteğine uygun iş yapayım. Beni ikramınla iyi kullarının arasına kat. Süleyman kuşlar ordusunu teftiş etti. Sonra şöyle dedi; ‘ne oldu, neden Hüddüd’ü göremiyorum’(Hüdhüd çavuş kuşu). Yoksa kayıplara mı karıştı? Ne olursa olsun ona ağır bir ceza vereceğim”. Demek ki suç işleyebiliyor. “Yada onu keseceğim. Bana apaçık bir kanıt getirirse başka”. Benden izin almadan gitmiş. Bu ordu. Komutandan izin almadan gidilir mi? Başkomutan. “Fazla beklemedi Hüdhüd çıkageldi dedi ki; ‘senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sana Sebe’den doğru bir haber getirdim”. Seba’ya gitmiş yani. Kudüs’ten taa Yemen’e gitmiş gelmiş. “Orada hükümdarlık yapan bir kadın gördüm. Her şeyi var. Bir de koskoca bir tahtı. Baktım ki hem O hem toplumu Allah’ı bırakmış güneşe secde ediyorlar. Şeytan, yaptıkları kötülükleri onlara güzel göstermiş. Onları yoldan çıkarmış. Doğruyu göremiyorlar”. Buna şaşırıyor. Hayvanlar yanlışlar yapıyor ama Allah’a karşı yanlış yapmıyorlar. Şirk denen bir olay hayvanlarda yok. Birbirlerine karşı yanlış yapıyorlar ama Allah’a karşı yapmıyorlar. Onun için ahirette Allah’a karşı hesap vermiyor, birbirlerine karşı hesap veriyorlar. Şirk denen bir olay olmadığı için hayvanlarda cennet cehennem de yok. Ondan dolayı Nebe suresinin sonunda kafirlerin, hayvanların toprak olduklarını gördükleri zaman söyleyeceği bir söz nakledilir: “ya leyteni kuntu turaba: keşke ben de toprak olsaydım” diyecek insanlar. “Şeytan, yaptıkları kötülüğü onlara güzel göstermiş, onları yoldan çıkarmış doğruyu göremiyorlar. Allah’a secde etseler ya”. Çünkü bunların hepsi ibadet ediyor. Kuşlar namaz kılıyor. Bizim sitemizde var. Namaz vakitleri var. “Kullu ya’lemu salatehu ve tesbihahu” çıkın tabiatı bi gözlemleyin. Siz mutlaka gözlemlemişsinizdir. Seher vaktinde kalkıyorlar. Sonra sabah namazına doğru bi sesleri kesiliyor. Sonra tekrar sesleri şey yapıyor. Sonra yine kesiliyor. Güneşe 20-25 dakika kala tekrar toplu bi namaz kılıyorlar gibi hepsi birden tesbihlerini yapıyorlar. İşte şaşırıyor diyor ki; “Allah Allah! Bu nasıl olur? Allah’a secde etseler ya! Niye güneşe secde ediyorlar” diyor. “Yerlerin ve göklerin bütün gizlilerini açığa çıkaran, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilen Odur”. İşte şimdi hayvan ile insan arasındaki fark sadece bak dikkat ediyor musunuz akıl var. Aklı olmayan bunu yapar mı? Aklı olmayana ceza verilmez ki. Doğruyu yanlıştan ayırıyor. Kurana baktığımız zaman insanı hayvandan ayıran şey akıl değil, ruh. Onu da inşallah ayrı bir ders yaparız. Unutmayalım da. Unutuyoruz çünkü. Konular çok fazla biriktiği için unutuyoruz bazı şeyleri. Ruhun üflenmesi ile birlikte insanda üç özellik oluşuyor. İnsan işitiyor ama dinleme özelliğini kazanıyor. Sem’i diyor Allah ona. İşitme dışında bir şey. İkincisi: bakmanın yanına bir de görme. Görme dediğiniz zaman olanı da görme olabileceği de görme. Arka planını da görme. Ve fuad dediğimiz kalp. Kan pompalıyan kalp zaten var hayvanlarda da bu ruhun kalbi var. Kalp nedir? Kişinin menfaatleri ile doğrular arasında gitgel yaşamasına sebep olan şeydir. İşte menfaatleri ile doğrular arasında gitgeller yaşadığı için C. Hakkın koyduğu kurallar karşısında imtihan ediliyor. İşte böyle bir muhalefete, özelliklere sahip olan bir varlık. Bütün fertleri birbirlerine muhalif olabiliyor. Evlat anasına babasına, karı kocasına, koca karısına, bütün fertler birbirine muhalif olabiliyor. Böyle bir yerde olacak varlıkların fesad çıkarmaması mümkün değil. İşte melekler de buna bakıyor. Allah Allah ya diyor, hayvanlar arasında bir tek liderlik mücadelesi olduğu zaman kan dökülüyor. Biri diğerinin sınırıba girdiği zaman kan dökülüyor onun dışında dökülmüyor. Bakın dikkat ederseniz insanlar eldeki ile yetinmezler. Der ki; “benim bir evim olsa daha ne isterim ki” der. Evi olduğu zaman artık onu görmez. Bir tane de arabam olsun der. Bir de şu bir de bu… Devlet başkanı olsa bu defa tanrılığa yönelmeye başlar. Bu defa burası yetmiyor tüm dünyaya. Kanuni Sultan Süleyman’ın bir sözü anlatılır: dünya bir padişaha çok iki padişahaaz gelir diyor. Çünkü daha henüz şey yapmadı. Hele bi dünya eline geçseydi bu defa da dünya az gelecekti, başka şeylere gidecekti. Çünkü insanlarda tatmin denen bir şey yok. Tatmin denen şey olmayan bu insan, kendi kardeşini kendi karısını her şeyi öldürüyor hiç bir sebep yokken. Sadece, niye benim dediğim olmuyor! Dikkat edin ailelerde en çok ihtilaf, kadın der ki; “ben bjrada neyim belli değil”. Erkek der ki; “valla hiç anlamıyorum bu evin beyimiyim yoksa burda çocuk muyum”. Çünkü yaratılışta olan şeyden dolayı o istiyor ki ona hakim olsun, o istiyor ki ona hakim olsun. Ama siz bunu önceden bilirseniz normal karşılarsınız. Allah’ın dediği gibi karşı tarafın yanlışlarına sabredersiniz ve mutlu bir aile ortaya çıkar. Şimdi insanların fesadı o kadar büyük problemler doğuyor ki tatminsizlik. İşte hayvan belli bir yerle şey yapıyor, melekler bakıyor hayvanlardan bir tecrübesi var. İki tane aslan: birisi ihtiyarladığı zaman diğerinin yerine geçmeye çalışırken kan dökülüyor. Bunlar hepsi birbiribe muhalif, bunlar ortalığı kasıp kavururlar ya Rabbi diye itiraz ediyorlar. Haksız da değil. Allah “yanlış söylüyorsunuz” demiyor. Mesela şimdi burada, biliyorsunuz yanı başımızda Suriye’de büyük bir fesad var. Fesad yani düzen bozuluyor, tabiat bozuluyor, hayvanların, insanların yaşama imkanları, güven ve tatmin ortamı diye bir şey yok. Onun için bakıyorsunuz ki adamlar ölüm pahasına denize açılıyor. Bir şişme botla açılıyor. Nasıl olsa burada da öleceğim, hiç olmazsa küçük bir kurtulma ihtimalim var diye çekip gidiyor. Bu olayarı bizzat yaşayan, hala ailesi orada olan ve bizim fransızca sitemizin de yöneticisi olan Hişam El Abd, türkçesi pek iyi değil bize Suriye’deki durumu özetleyecek. Az önce Yücel Bey’den hayvanların tavırlarını öğrendik, şimdi insanların tavırlarının bir örneğini oradan görelim. HİŞAM (HOCAMIZIN TERCÜMESİ): Nahl suresi 112.ayetle başlamak istiyorum. NAHL, 112.. Ayet: “Ve darabellahü meselen karyeten kanet aminetem mutmeinnetey ye’tıha rizkuha rağadem min külli mekanin”. Allah, Nahl suresi 112. ayette şöyle diyor: “Allah şöyle bir kenti örnek verir: orası güven ve huzur içerisinde, oraya her taraftan bolca rızık geliyor”, “fe keferat bi en’umillahi fe ezakahallahü libasel cuı vel havfi bima kanu yasneun: Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler, bu yüzden Allah onların yaptıklarına karşılık açlık ve korku cezası ile onları cezalandırdı”. Suriye’deki olaylar 2011’de başladı. 2011’den önce BirleşmişMilletler’in ifadesine göre Suriye dünyanın en güvenli yerlerinden bir tanesi idi. Her yerde cami vardı her yerde kuran okulları vardı. Yaygın vaziyette idi. En ücra bir köyde bile okullar vardı. Ama bugünkü zulüm o zaman da vardı. Her ne kadar Birleşmiş milletler en güvenli yer dese bile. Ama 2011’de hiç kimsenin muhalefet etmesine müsade edilmiyordu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Edilmeyince tabi enerji birikimi meydana geliyor. Muhalefet etsin ya! Az boşalsın. Yok.
HİŞAM (HOCAMIZIN TERCÜMESİ): Çünkü yönetim, muhalefet eden birisini hapise atıyor yada Suriye’den sürüyordu. En küçük muhalif konuşmaya müsade etmiyordu. Öyle bir durumdaydı ki adamı götürüyorlar, hangi hapishanede olduğu bilinmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir gün polis getiriyor nüfus kağıdını aileye diyor ki; sizin adamınız öldü. Cenaze falan da verilmiyor. Nüfus cüzdanını gördükleri zaman öldüğünü anlıyorlardı. Bu 2011’den önceki durum.
HİŞAM (HOCAMIZIN TERCÜMESİ): Din adamları tamamen yönetimle iyi geçinmeye gayret ediyorlardı ve kendi düşüncelerini ortaya koyamıyorlardı. O zaman insanlara öğrerilen islam, bugünkü İşid’in ortaya koyduğu İslam idi. Huzur ve güvenlik değil de vurmak kırmak kelle uçurmak şeklinde. 2011’de halk-artık bıkmış tabi-sokaklara çıkmışlar ve protesto etmişler. Ama yönetim hiç bir şekilde muhalefete müsade etmemiş ve onları öldürmüş. O zaman sokağa çıkanların jiç birisinin yanında silah yoktu ama 6 ay sonra silahlanmaya başladılar. Silahlanmadan önce günde 1-2 kişi ölürdü. Muhalefetin eline silah geçtikten sonra hergün beş altıyüz kişi ölmeye başladı. Şu anda ölenlerin sayısı 400 bin civarında. Zaten yüzbinlerce de yaralı var. Bizzat gözümle gördüm, bazı şehirler tamamen bitti. Hiç artık içerisinde yaşanacak hal yok. Her yerde karışıklık var, hiç bir yerde düzen yok, hiçbir yerde herhangi bir şey yok. Herkes oradan kaçmanın yolunda. Kendilerini kabul edecek bir ülke arıyorlar. Türkiye’de ve diğer başka ülkelerde bulabildikleri yere gidiyorlar. Bir çok kimse de deniz yoluyla Avrupa’ya gitmek istiyor. Hepimiz de biliyoruz çok sayıda insan denizde öldü. Bugün toplumda öyle bir dağılma var ki aynı ailenin bir ferdi Esed’i destekliyor, bir ferdi İşid’i destekliyor, bir ferdi Nusra’yı destekliyor,.bir ferdi muhalefeti destekliyor. Ekonomi tamamen bitti. Ne alım satım var ne şu var hiç bir şey yok. Alım satım olmayınca kimse oraya mak götürmez. Açlık ve sefalet. Onbinlerce çocuk ne eğitim görüyor ne okula gidebiliyor. Hiç bir şey yok. Ölüm mescidlerin içine kadar girdi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Said Ramazan El Bûti vardı ben kendisiyle tanışırım, oğluyla da tanışmıştım. Allah rahmet eylesin. Suriye’nin meşhur alimlerinden bir tanesiydi. Türkiye’ye de zaman zaman gelirdi.
HİŞAM (HOCAMIZIN TERCÜMESİ): Mescidde tefsir dersi verirken oraya atılan bir bomba ile kendisi ve 55 tane öğrencisi öldürülmüş. Ben de yaşadım. Benim abim işine gidiyordu, yolda iki tane kurşunla ölmüş. Bilmiyoruz kim öldürdü niye öldürdü. Hala bildiğimiz yok. Sokaklar ceset dolu. Ben bizzat gözümle gördüm köpek cesedi yiyordu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: En kötüsü de kendi ölün olsa-baban ölmüş, kardeşin ölmüş-cesedi alayım desen askerler seni öldürüyor. Dolayısıyla cesetler orada kalıyor. Oradaki kokuları, pislikleri düşünün. Sokaklar ceset dolu, birisini almana müsade etmiyorlar, yaklaştın mı öldürüyorlar seni.Bundan daha büyük fesad olur mu? Hiç hayal bile edilemez değil mi? Bizzat gözümle gördüm diyor ben bunu.
HİŞAM (HOCAMIZIN TERCÜMESİ): Allah, insanları birbirine muhalif varlık olarak yaratmıştır ama o yönetim muhalefete asla müsade etmiyor. Kim muhalefet ederse öldürülüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onun için şuna çok dikkat edelim. Allah’tan başkasına kul olmamak var ya? Hergün Fatiha’da okuyoruz “iyyake’nabudu ve iyyakenestain” bu son derece önemli bir husustur. Yanlız Allah’a kul olmak, başkasına kul olmamak kişinin rahatlıkla muhalefetini yapmasına imkan vermektir. “Ben Allah’tan başkasına kayıtsız şartsız boyun eğmem. Yanlışsa yanlış”. Mümtahine suresinin 12.ayetinde, insanlar geleneksel olarak kadınları etkisiz düşünmeye çalışırlar. Kadınlar etkisiz değildir ama erkekler biraz fiziki güçlerinden dolayı onları susturmaya gayret ederler. Geleneksel olarak kadınları etkisiz yapmaya çalışır toplumlar. Mümtahine suresinin 12.ayetinde Allah kadınları özellikle alıyor. Nebimiz Muhammed(sav) o devletin başı. Mekke’den hicret edip gelmiş, kalacak evi bile olmayan o kadınların Onunla yaptığı sözleşmeyi Allah bize bildiriyor. Yani sözleşme gidip de kapalı kapılar ardında oy vermek değil. Devlet başkanı ile karşılıklı oturup sözleşme yapıyor. Allah o yetkiyi veriyor kadına. Ve orada sözleşmedeki maddelerden bir tanesi de şu: “ve la ya’suneke fi ma’ruf: marufta sana isyan etmeyecekler”. İsyan kelimesi ve maruf. Maruf ne demek? Kuranda olan, kuranın doğru saydığı bir konuda sana isyan etmeyecekler. Kurana uymadığı kanaatinde ise karşı çıkacak. İnşallah bunu önümüzdeki günlerde halifeliğin siyasi boyutlarını anlatırken daha ayrıntılı bir şekilde ele alacağız. Böyle olunca muhalefete imkan veriyor kuran.
HİŞAM (HOCAMIZIN TERCÜMESİ): Esed diyor ki; “ya ben yada hiç”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halbuki İslam’da öyle değil. Hem ben olacağım hem de siz. Bundan önceki derslerimizde hatırlarsanız dinden dönenin öldürülmesi ile ilgili geleneksel bir yapı oluşmuş. Kuran bunu kesinlikle kabul etmez ve Ali İmran suresinin 186.ayeti. Orada Allah şöyle diyor; ALİ İMRAN, 186.. Ayet: “Le tüblevünne fı emvaliküm ve enfüsiküm: şurası kesin mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz”. Derler ya “ben neler çektim. Benim başımdan geçenler pişmiş tavuğun başından geçmemiştir”. Yani o kadar yıpranacaksınız ki diyor mallarınız ve canlarınız konudunsa. “ve le tesmeunne minellezıne utül kitabe min kabliküm ve minellezıne eşraku: sizden önce kendisine kitap verilmiş olanlardan-diğer din mensupları: hıristiyanlar, yahudiler, zedüşler, sabiiler-kesinlikle işiteceksiniz bir de müşriklerden” yani müslüman olmayan tüm kesim bu arada devreye girmiş oluyor. Ne işiteceğiz ya Rabbi? “ezen kesira: çok eziyet işiteceksiniz”. Canınızı çok sıkacak şeyler işiteceksiniz. Peki ne yapalım? “ve in tasbiru: sabrederseniz”. Madem Allah muhalif varlık yaptı, bu olacak. Onun için bir islam toplumunda hürriyet asla sınırlanamayacak bir şeydir. Hürriyet de hayvanca bir hürriyet değil tabi. İnsanca hürriyet. Birbirine muhalefet edebilme sınırlanamaz.”Ve in tasbiru ve tetteku: ama koruma tedbirlerini alarak” kendinizi de salıvermeyin diyor. “fe inne zalike min azmil ümur: işte bunlar kararlılık gerektiren işlerdendir”. Burada daha sonra bir çok konulardan da bahsedeceğiz. Bugünlerde yaratılış ile alakalı bir takım çalışmalar var. Biliyorsunuz biz bütün çalışmalarımızda Allah’ın yarattığı ayetler ile indirdiği ayetleri birlikte okumaya çalışıyoruz. İşte burada da Allah’ın yarattığı ayetler olan hayvanları Allah razı olsun Yücel Bey, Darıca’dan kalktı geldi burada bize anlattı. Bunların her birisi birer ayet. O ayetler ile indirilen ayetleri karşılaştırınca meseleyi anlamak mümkün oluyor. Son zamanlarda da yaratılış ile ilgili Türkiye’de bazı toplantılar yapılmaya başlandı. Araştırmalar var. Bunu anlatanlar önce Adem konusunda şey yapıyorlar. O hususta neler var Dr.Abdurahman Yazıcı’dan kısaca bir dinleyelim.
ABDURRAHMAN YAZICI: Hocam konuşmasında yer yer bahsetti. Özellikle insanlığın yaratılması ile ilgili olarak beşer, insan, nefis, beni adem ne olduğu, ne zaman yaratıldıkları, aralarında bir farkın olup olmadığı, ilk insan Hz.Adem’in yaratılmasından önce farklı bir insan ırkı var mıydı yok muydu? Veya farklı varlıklar nelerdi? Bu, öteden beri tartışılan, üzerinde araştırmalar yapılan konulardan birisi. Bununla ilgili bir takım ayetler de delil getiriliyor. Özellikle sizin okuduğunuz İnsan suresinin ilk ayetleri. Ali İmran suresi 33.ayeti. Çünkü Allah Hz.Ademi seçti, nelerin arasından seçti? Demek ki seçilecek birileri daha vardı. Ona benzer birileri vardı gibi. Yine bu beşer kelimesinden hareketle beşer kelğme anlamı olarak arapçada: cildi, yüzü, bir şeyin dış sathı anlamına geliyor daha çok. Yeşil alan gibi. Buradan hareketle bir takım yorumlar yapılıyor. Bir takım çalışmalar da var. İslam dini ile ilgili olarak biyolojiden farklı olarak tabi bunlar. Kuran ve yaratılış ile ilgli Mustafa Öztürk’ün bir çalışması var. Yaratılış ve evrim diye Mustafa İslamoğlu’nun bir çalışması var. Bu konuda dün yapılan bir toplantı vardı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Geçmişten Günümüze İslam Ekollerinde Yaratılış. Hocaların farklı görüşleri var. Tabi bunlar için özel bir ders gerekiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Adem ilk kişi miydi? Başkaları var mıydı? Adem’e öğretilen insanların ismi miydi yoksa tabiattaki bilgiler miydi? Bunlarla ilgili inşallah özel bir ders yapacağız. Bir de halife konusunda tefsirlerde farklı şeyler söyleniyor. Vaktimiz çok az kaldı bir kaç kelime de onunla ilgili şey yapar mısın? Yani bu muhalif varlık, birbirine muhalefet eden varlık ki kelimenin sözlük anlamını size gösterdik. Ayetlerin bildirdiği şey. Muhalif varlık diye söyleyen tefsir var mı?
ABDURRAHMAN YAZICI: Ben bu anlamıyla rastlayamadım Hocam. Hepsine özel olarak tek tek bakmadım ama baktığımız kadarıyla.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhalif varlık ki kuranın asıl ilgili ayet var. Birbirine muhalefet etmeye devam edecekler. O kadar çok ayet var. Onu söylemiyorlar. Başka ne var?
ABDURRAHMAN YAZICI: Genel olarak bu halifenin Adem(as) olduğu ve Adem’in nesli olduğu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kimin halifesi oluyor Adem bunlara göre?
ABDURRAHMAN YAZICI: Tabi bu anlamda Allah’ın halifesi olmuş oluyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Haşa. Şöyle bir şey diyorlar. Tefsir: Allah’ın kelamını tefsir ediyorsunuz. Allah kimseye vekalet vermiyor. Çok az vakit kaldı diğer ayetleri daha sonra okuruz inşallah. İsra suresinin 2. ayetinde ISRA, 2.. Ayet: “Ve ateyna musel kitab: Musa’ya o kitabı verdik”, “ve cealnahü hüdel li beni israiyle: israiloğulları için onu bir rehber kıldık” “ella tettehızu min dunı vekıla” bak koskoca tevratı tek bir kelime ile Allah özetliyor: “sizinle benim arama bir vekil koymayın”. Allah vekilliği ka ul etmiyor, bunlar insanı Allah’ın halifesi yapıyor. Peki şöyle düşünün bakın: Melekler Allah’ın halifesi olacağını anlamış olsunlar . Yani Allah’ı temsil eden birisini yaratacağım dedi (haşa böyle bir şey olamaz), o zaman “fesad yaratacak birini mi yaratıyorsun”. Şöyle demiş oluyorlar; “ya Rabbi senden çekmiş olduğumuz yetmedi mi de başkasını başımıza bela ediyorsun” demiş olurlar haşa. Bu insanlar hiç mi düşünmüyorlar? Gerçekten aklım almıyor. Bir de şey var bu halife ile ilgili. Vedat’tan da bi kısaca alalım. Halife ile ilgili öyle çok şey söylüyorlar ki az bir vaktimiz kaldı. Mesela bugün televizyonda çıkıyor adam devletin televizyonunda çıkıyor diyor ki; “insan Allah’ın halifesidir, insan Allah olmalıdır” diyor. Mustahlef halifeye denk olmalıdır, Allah’a eşit olmalıdır. Ben bu dönemdeki kadar hurafelerin pirim yaptığı bir dönem hatırlamıyorum. Ne oluyor böyle ya! Bir televizyon beni davet ediyor, yüzde yüz biliyorum biraz sonra iptal edecek. Her hafta oluyor. “Hocam şu konuda çıkar mısınız?”. Ertesi gün “ya Hocam kusura bakma”. Biliyorum meseleyi siz karışmayın. Bakın Allah razı olsun bu televizyonu hizmetimize veren Eyüp Salman, Ali Salman kardeşler, Mustafa İslamoğlu Hocamız. Burada şey yapabiliyoruz. Ya devletin televizyonunda adam kalkıp “biz Allah olmalıyız” diyor. Ondan sonra da Türkiye’yi islam devleti olarak gösteriyor. Bu ne oluyor Allah aşkına ya! İşte bu da Diyanet Vakfı’nın çıkardığı İslam Ansiklopedisi. Oradan çok kısa bir iki cümle söyle, daha sonra tekrar gündeme getiririz.
VEDAT YILMAZ: İslam Ansiklopedisi’nin 15.cildinde tasavvuf geleneğine göre halife maddesi ele alınıyor. Burada kısaca şöyle söyleniyor. İbni Arabi üzerinden konu ele alınmış. İbni Arabi’ye göre Allah’ın halifesi isim ve sıfatlarıyla kendisinde en mükemmel biçimde tecelli ettiği insana kamildir. Mülk Allah’ındır, insanı kamil de bu mülkte Allah’ın halifesi yani vekilidir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah ile ilgili çok sayıda ayet vardır. Asla kimseyi vekil saymıyor. Vekil dediğin bir tek olayda onu temsil eder. Halife her konuda temsil eder. O zaman Allah’ın yeryüzünde temsilcisi. Musa(as), Harun(as)’ı halife bıraktığı zaman o yerden çekti gitti. Allah nereye gitti peki? İnsana şah damarından yakın olan? Evet tamam elbette herkesin cehenneme gitme hürriyeti var ama! Ve C.Hakk diyor; “ve ennel ardı yerisuha ibadius salihun”(ENAM 105) yeryüzüne salih kullarımız mirasçı kalır. Tamam elbette ki netice doğruyu anlatanlar için olacaktır ama artık öbürlerinide uyarmak vazifemiz.
VEDAT YILMAZ: Veliler arasında doğrudan doğruya Allah’tan hüküm alan halifeler de vardır. Onların Allah’tan hüküm almaları peygamberlerin hüküm almalarının aynıdır. Sen de onların yoluna uy mealindeki ayete göre hareket eden Resuli Ekrem’in kendisinden önceki peygamberlere uyması, Allah’tan hükümler ve bilgiler almasını nasıl engel olmamış ise halifenin de Allah’tan doğrudan hüküm ve bilgi alması Hz. Peygamber’e uymasına engel olmaz”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ayeti öyle bir saptırıyor ki. Enam suresi 90.ayet. Allah orada 18 nebinin adını söylüyor. Babaları, oğulları, kardeşleri. Onlara kitap ve hikmet verdik diyor. ENAM, 90.. Ayet: “Ülaikellezıne hedellahü” Mekke’de inen bir ayettir. Allah onlara doğru yolu göstermiş sen de onların yoluna uy diye Resulullah’a emrediyor. Bu ayeti ben hiç doğru şekilde kullananı rastlamadım demeyeyim bir iki kitapta görmüştüm ama en eski kitaplarda görmüştüm. Sonradan o ayeti de yok saymışlardır. Çünkü devreye başka şeyler girdi tarih içerisinde. O son derece önemlidir. Şu anda o konuya girecek kadar vaktimiz yok. Tutuyor, “Efendim Resulullah öbür nebilerin yoluna uyması vahiy almasına engel değil, bugün bizim de Resulullah’a uymamız vahiy almamıza engel değil”. Mesela insanların yere göğe koymadığı bir İmam Gazali vardır değil mi? İnşallah onunla ilgili olarak bir program yaparız. Şöyle diyor-bu gene alçak gönüllülük yapmış- diyor ki; “nebiler bilgilerini melek aracığı ile alırlar, biz doğrudan alırız”. Ne kadar alçak gönüllülük görüyor musunuz! Tamam elbette İblis’in Allah’a muhalefet etmesi var, tamam ama bu yapıdaki islam alemi Allah’ın asla merhamet edeceği topluluk olamaz. Bizim yapacağımız islam “silm”, nedir? Bizim yaptığımız muhalefet fesada vermektir. Silm ne demektir? Barış ve güven ortamı. Güven ve tatmin ortamı oluşturmak demektir. Güven ve tatmin. Herkes burada güvenle yaşayabilecek, tatmin olacak. Biz güven ve tatmin olayını oluşturduğumuz zaman yani Resulullah zamanında biliyorsunuz Mekke’den Medine’ye kaçmak zorunda kalan Resulullah, 8 sene sonra Mekke’ye hakim oldu. 10 sene sonra da Türkiye’nin 4 katı bölgeye hakimiyet kurdu. Onun ümmeti de yetiştirdiği kişiler de kısa sürede o günün dünyasına hakim oldular. Niye? Çünkü güven ve tatmin götürüyorlardı. İnsanların problemlerini çözüyorlardı. İnsanların gönüllerini feth etmezseniz yani kılıçla girerseniz topla tüfekle çıkarırlar sizi. Ama rönüllerini feth ederek girerseniz sizi baş tacı ederler. Aman burdan gitmesin diye ellerinden geleni yaparlar. Onun için bizim önce kendi ülkemizi, islam ülkelerini Suriye’yi, Irak’ı düzeltebilmek için önce islama girmemiz lazım. Bugün gerçekten çok net olarak görüyoruz ki insanlar kuranın dışında yeni bir din oluşturmuşlardır. Ve malesef Suriye’de de Türkiye’de de Irak’ta da Suudi Arabistan’da da Pakistan’da da Afganistan’da da uydurulmuş din sanki indirilmiş din gibi okutuluyor insanlara. İşte bakın gördük Diyanet Vakfı’nın islam ansiklopedisi. Daha neler var. Tefsirlerde Allah’ın halifesi ifades i nasıl kullanılabilir? İnsan nasıl Allah’ın halifesi olabilir? Haşa. Çünkü bunun arkasında bir siyasi yapı var. Öyle bir yapı ki işaretle adam öldürüyor yargısız. O noktaya gelmesi için tanrı olması lazım. Ama ben tanrıyım dese islam toplumu onu asla kabul etmez. Allah’ın yeryüzündeki gölgesi. Biliyorsun Osmanlı halifeleri hıdlullahi ard. Haşa Allah’ın gölgesi olur mu? Ne demek Allah’ın gölgesi? Dolayısıyla bütün bu şeyleri tam açıklığıyla ortaya koymak zorundayız. Şunu da çok iyi biliyoruz ki Allah ne diyor; “ve ennel arda yerisuha ibadius salihun: yeryüzüne salih kullarımız mirasçı olurlar” (ENAM 105).
Böylece sonuna gelmiş olduk. Kısa bir özet yapalım. Allah, Adem’i ilk insan olarak yaratmıştır. Daha sonra bu konuya gireceğiz inşallah. Adem(as)’dan önce bir insan yok. Eşini de Adem’i neden yarattı ise ondan yaratmıştır. Adem ile Havva’nın soyundandır tüm insanlık. Adem’den önce insan yoktu. Onu inşallah ayetlerden ortaya koyacağız. Bir de şu var. Eskiden fiilen zaten kuran devre dışıydı. Kurana pek bakılmazdı. Burada zaten anlatıyoruz. Derslerimizi takip edenler bilir. Kurana ve Resulullah’ın sünnetine, hadislere baş vurulan konular çok çok azdır ama lafını yaparlar. Tatbikatını yapmazlar da. Ama son zamanlarda bir kurana yöneliş başladı islam aleminde ve batıyı ciddi manada korkutan şey odur. Geçende bir arkadaş söyledi, bir bölgeden bahsetti. Yanlış aklımda kalmış olur diye isim vermiyorum. Diyor ki; o bölgede batılıların görevlendirdiği kişiler din hocası olarak çalışıyorlarmış. İslam dini hocası. Ve kendi aralarında diyorlarmış ki; “ne güzel bunların kurandan haberi yok. Bunları istediğimiz gibi yönetebilirz”. Onların en çok rahatsız oldukları şey kurana yönelmedir. Biz kurana yönelmeye başlayınca şimdi kuranla problem çözülemeyeceği, kuranla ilim yapılamayacağı, kuranla hiç bir şey olamayacağına dair ilahiyatçılar kitaplar yazmaya, efendim kuran araştırmaları diye çalışma yapan kuruluşlar bunun için büyük bir mücadele vermeye başladılar. Ama boşuna. Allah ne diyor; “ve kul cael hakku ve zahekal batıl: de ki hak geldi batıl yok olup gitti”, “innel batıle kane zahuka: batılın yapacağı yok olup gitmekten başka bir şey değildir”. Hak ortaya konduktan sonra batılın dayanma şansı yoktur. Allah’ın izniyle bu işleri gayet güzel yapacağız.