Berzah Alemi

2 Mayıs 2015 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün Berzah Alemi diye bilinen ya da berzah diye bilinen mesele üzerinde duracağız. Daha önce kabir azabı ile alakalı bir ders yapmıştık. Siz de gayet iyi biliyorsunuz kuranın kuran ile açıklanması esasına göre hareket edince vardığınız nokta sizin ilk adımınız oluyor. Ondan sonra sürekli önünüz açılıyor. Sürekli yeni bilgilere ulaşıyorsunuz. Bir de kurana yönelen insanlar ellerindeki mealleri okudukları zaman kabir azabı konusu ve diğer konularda zihinleri karışık oluyor. Çünkü o mealler tam istenen şekilde ayetlerin anlamını yansıtmıyorlar. Bu sebeple de zaman zaman bu konuya değinme ihtiyacı hasıl oluyor. Bir de ben bu konuları şöyle düşünüyorum. Mesela bir sofra düşünün. Sofrada sürekli olan şeyler vardır. Ekmek her sofrada olur, su her sofrada olur, tuz, bir takım şeyler her sofrada olur ama yiyeceklerin isimleri değişir, yapıları değişir. Dün yediğinizi bugün yemek istemezsiniz ama bir hafta sonra tekrar canınız ister. Bu ilmi konular da öyledir. Bazı şeyleri tekrarlamaya da ihtiyaç oluyor. Zamanla zihinlerde unutuluyor. Ama bu konuyu aramızda tartışırken Cemal Hoca, Enes Hoca, Vedat da dahil biz kendi aramızda müzakere ederken bayağı heyecanlandık yani. Çünkü ulaşılan yeni bilgiler bizi bayağı heyecanlandırdı. Hatta müzakereye oturmadan önce o kadar heyecanlı değildik değil mi? Bu sebeple bugün Allah nasip ederse konuya giriş mahiyetinde bir takım ayetler okuyacağız. Şöyle şeyler ortaya çıktı. Biliyorsunuz bizim geleneksel anlayışta ruhların Adem (as)’dan alındığı, bir yerde bir araya getirildiği. Onlara Allah, “elestu bi rabbikum: ben sizin rabbiniz değil miyim diye hitap ettiği. Onların da “evet rabbimizsin” dediği, dolayısıyla orada vermiş oldukları sözle sorumlu oldukları, o söze uymadıkları takdirde ahirette cezalandırılacakları şeklinde yaygın bir anlayış vardır. Sonra bu yanlış inançlar zaman zaman bulaşıcı hastalıklar gibi gelip Türkiye’yi sarıyor. Bazı ayetlere anlam veremeyince reenkarnasyona kurandan delil bulanlar oluyor. Bugün bütün onları genel anlamda ortaya koyduktan sonra çünkü berzah denen bir şey var. Kuranda geçen bir kavram var. Bu kavramın ne anlama geldiğini de uzun uzun açıklayan ayetler var.

Önce insanı tanıyarak işe başlamak istiyoruz. Her zaman zaten okuduğumuz ayetlerdendir. İnsan suresinin ilk ayetleri. 76.sure. Orada Allah şöyle diyor; İNSAN, 1.. Ayet: Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri lem yekun şey’en mezkura”. Bu “hel” kelimesi “kad” manasına gelir arapçada. Kesinlik ifade eder. “Şöyle olmadı mı?” deriz ya. “Bu böyle değil mi?”. Karşı taraftan tasdik beklediğimiz sorular için kullanılır bu “hel”. Yani “bu böyle değil mi” diye Allah soruyor. C.Hakk burada şunu söylemiş oluyor: yani siz bunun böyle olduğunu hepiniz bilirsiniz ey insanlar. “İnsan üzerinden uzunca bir zaman geçti ki hakkında herhangi bir bilgi/bir şey değil”. Yani kendisinden bahsedilebilecek bir taraf yok. Hakkında herhangi bir bilgi yok. Mesela sıradan, bu hurafelerle, geleneksel yanlışlarla zihni şartlanmamış bir insana sorsanız, deseniz ki kaç yaşındasın? 40 yaşında. 41 sene evvel neredeydin deseniz ne cevap verir. Ruhlar aleminde der mi şartlanmamış bir adam? Yani herhangi bir yerden bir hikaye dinlememiş. 40 yaşındaki bir adama diyorsun ki 41 sene önce neredeydin? Ne der? Yoktum ki. Peki 41 sene önce senin bu dünyaya geleceğini bilen var mıydı diye sorsan? Olur mu öyle şey değil mi? Olur mu öyle şey der. Yani fıtri olarak insan herhangi bir şeyle şartlandırılmamış ise vereceği cevap budur. Başka bir cevap verebilir mi? Onun için Allah diyor ki; “hel eta” yani. “Bu böyle değil mi” diyor Allah. Ama şartlanınca değil demeye başlıyor insanlar. Zihni şartlanmışsa ne der? Der ki; “benim geleceğim tabi ezelden ilmi ilahide vardı” der. Peki delilin ne? Efendim işte bir takım şeyleri anlatır. Kader ile ilgili bir takım duyduklarını anlatır. Ruhlar alemi diye bir alem var der, benim ruhum da o zaman vardı. Hiç hatırlıyor musun diye sorsan hatırlamam mı gerekiyor der. Peki hatırlamadığın bir şeyden nasıl sen sorumlu olacaksın diye sorduğun zaman “bu işte bir hikmet vardır” derler. Hikmet kelimesi anlaşılan açık ve net bir hüküm olmaktan çıkar, anlaşılamayan şeylere yakıştırılan bir vasıf olur. İşte burada Allah diyor ki; “İNSAN, 1.. Ayet: Hel eta alel’insani hıynüm mined dehri lem yekun şey’en mezkura”. Şey değil yani. Tasarlanmış olan da şeydir, ortaya çıkarılan da şeydir kuranda. Mesela zihninizde bir şey planlarsınız o şeydir. Şey yani Arapça açısından. Zihninizde bir şey planlarsanız o şeydir. Onu oluşturursunuz. Mesela planlarsınız o binayı, şeydir. Planı gerçekleştirirsiniz o şey tümüyle ortaya çıkmış olur. Onun için Allah diyor ki; “iza erade şey’en: bir şeyi murad ettiği zaman”. Demek ki planını, şartlatını oluşturuyor. “En yekule lehu kun: onun için kun demesi yeterli”. Ge yekun: artık o da oluşmaya başlar”(YASİN 82). M

“Mezkura” dendiği zaman emre konu olacak bir şey de değil. Tasarlanmış da değildir.

İNSAN, 2.. Ayet: İnna halaknel’insane: insanı biz yarattık”, “min nutfetin emşac: karışımı çok olan nutfeden/döllenmiş yumurtadan yarattık”. İçinde birçok karışım var. Tabi onda hangi karışımlar var? O, uzmanlarının işi. Ama çok karışımlı bir döllenmiş yumurtadan yarattık diyor. “Nebtelihi: onu imtihan edeceğiz”. “Fece’alnahu: bu sebeble onu oluşturduk”,”semi’an basıra: dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik”. Yani işiten değil işitmek yetmez dinlemek. Şimdi siz dinleyen varlık olmasanız ben herhalde bu kadar anlatamam değil mi burada? İnsanın dışında hiç bir canlıyı yanınıza alıp da bir meseleyi ona anlatamazsınız. Çünkü dinleme özelliği sadece insanda var. “Basir” de yani burada olanı zaten hayvanlar da görür ama olanın arka planını gösterebilmeye çalıştığınız zaman onu hayvan göremez. Mesela bazı hayvanları alıştırırlar, yaptın mı arkasından bana yiyecek verecek. Bu bir şey değil o. Şartlanmayla oluşacak bir şeydir. Ama öyle değil. Bunu kavrıyorsunuz, ondan arka planını düşünebiliyorsunuz. Geleceği de düşünebiliyorsunuz. İnsan ondan yaratıldı. Demek ki insanlar bu dünyaya gelmeden önce herhangi bir şey değillerdi. Peki ne zaman semi ve basir hale geldi? Onunda Allah bildiriyor. “Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu: yarattığı her şeyi güzel yapan O’dur”,”ve

bedee halkal insâni min tîn” aynı şekilde “insanı yaratmayı çamurdan başlattı”. Demek ki o zamana kadar yok. Çamurdan başlattı. “Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn” sonra onun soyunu zayıf bir sudan. Zayıf su da döllenmiş yumurta yani. Ya da erkeğin menisi olarak kadının yumurtası olarak da kabul edebilirsin. “Summe sevvâhu: sonra onu bütün organlarıyla diğer insanlarla eşitledi”,”ve nefeha fîhi min rûhihî: sonra içine ruhundan üfledi”. İşte ruhundan üflediği andan itibaren bir önceki ayette de. “ve ceale lekumus sem’a vel

ebsâre vel efidete: sizin için dinlemeyi, görmeyi ve kalpleri oluşturdu”(SECDE 7-9). Yukarıda da “fece’alnahu semiy’an basıyra”(İNSAN 2) aynı şekilde oluyor. Demek ki biz yaratılmadan önce yoktuk yani. Yok. Onun için Ali İmran 6’da diyor ki: “Hüvellezı yüsavviruküm fil erhami” sizin bütün şeklinizi, şemayilinizi rahimlerde oluşturan Odur”. Ondan önce yok. “Keyfe yeşa’a: nasıl tercih ederse”. İster erkek ister kadın. Bütün özelliklerinizi orada belirliyor. Yani ana rahminde ilk döllenme anından itibaren tüm özellikler belirleniyor.”La ilahe illa hüvel azızül hakım: Ondan başka ilah yoktur, aziz ve hakimdir”.

Şimdi Bakara suresi 28.ayeti. Bütün bunlardan sonra bu ayeti çok rahat anlayabiliriz. BAKARA, 28.. Ayet: Keyfe tekfürune billahi ve küntüm emvaten: siz Allah’a karşı bu nankörlüğü nasıl yapıyorsunuz?”. Nasıl nankörlük edebilirsiniz? Ölü haldeydiniz. Tekrar soruyu soralım. 40 yaşındaki kişiye sorsan ki 41 sene önce neredeydin? “Ben yoktum”. Peki sen yoktun ama seni oluşturan maddeler var mıydı? Tabi canım toprak, toprağın içerisinde maddeler hepsi vardı değil mi? Bunlar yeni olmadı ki. Onun için “kuntum emvâten” vardınız ama ölü. Şuradaki su, şuradaki toprak, toprağın içerisinde şu gıda maddesi falan filan. Ölü haldeydiniz. “Fe ahyaküm: Allah sizi diriltti”. Mesela tabiatın ölü halini düşünün. Yağmur yağar, bakarsınız ki canlanmış otlar bitmiş, insanlar da aynı onun gibi. Ölü halde. Demek ki başta, bütün bu ayetler birleştirilince bu dünyaya gelmeden önce biz ölü haldeydik. Bizimle ilgili herhangi bir şey yoktu. Ondan sonra “fe ahyakum: Allah size can verdi”, “sümme yümıtüküm: sonra tekrar sizi öldürecek”. Öldüğümüz zaman vücudumuz tekrar toprak oluyor mu? Topraktınız, öldüğünüz zaman tekrar toprak.  “sümme yuhyıküm: yeniden hayat verecek” yine topraktan çıkacağız. “sümme ileyhi türceun: sonra Ona döndürüleceksiniz”. Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. Burada bir şey var. Ölü haldeydiniz sizi diriltti hayat verdi. Hayat verdikten sonra bizi imtihan edeceği için belli bir noktadan sonra vücudumuza ruh üflediğinden bahsediyor. Yani vücudun tüm yaratılmasından sonra ruh üflenmesinden bahsediyor Allah vücudumuza. Ruhun üflenmesi, yaratılışın tamamlanmasından sonra ana rahminde oluyor. Burada bakıyoruz ki ölen vücut. Yaratılan vücut tekrar ölecek olan, tekrar yaratılacak olan vücut. Böyle bir şey var. Vücudun bir ölü hali var, dirilme hali var, tekrar ölme ve tekrar dirilme hali var. Ölü hal: hayattayken öldürülmüş olduğumuz bir hal değil. Çünkü hayattan önce bir hayatımız yok ki öldürülmüş olalım. 40 yaşındaysanız 41 sene önce toprağın bir parçasıydınız. Buraya baktığımız zaman şöyle bir şey var. Allah diyor ki Mümi suresinin 10 ve 11.ayetlerinde MUMİN, 10.. Ayet: “İnnellezıne keferu: kafir olanlar”,”yünadevne: şöyle seslenilecek kendilerine”,”le maktüllahi ekberu mim maktiküm enfüseküm” siz kendinize kızıyorsunuz ya ahitette karşılaştıkları. “Ah kafa ah bu kadar imkanları boşuna harcadık, bize yapılan tebliğleri dinlemedik” falan. Allah diyor ki; “benim size kızgınlığım sizin kendinize kızgınlığınızdan daha fazladır. O niğmetleri ben verdim size” diyor Allah. “İz tüd’avne ilel imani fe tekfürun: imana çağırılıyordunuz/sizi yaratana güvenmeye çağrılıyordunuz ama siz ona gözlerinizi yumuyor kendinizi kapatıyordunuz”. Şimdi o zaman bütün kafirler Allah’a şöyle diyecekler: MUMİN, 11.. Ayet: “Kalu rabbena emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni: ya rabbi bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin”. Öldürmüş olmak için kim için öldürüldü ifadesi kullanılır? Ölü biri için öldü denir mi? Yaşaması lazım. O zaman doğduk dünyaya geldik. Birisi diyebilir ki; “ana rahminde diriydi, öldü dünyaya geldi. Bu öyle değil. Çünkü Allah diyor ki;”dünyaya geldiğiniz zaman hiç bir şey bilmiyordunuz” diyor. Hiç bir bilginiz yoktu dünyaya gelişte. Hiç bir bilgimiz olmadığı bir konuda biz konuşamayız. Yanlış mı? Hakkımızda herhangi bir bilgi yok. Yani bu dünyaya gelen kişinin zihninde hiç bir bilgi olmadığını Allah söylüyor. O ayet hangisiydi? Diyor ki Allah; “sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiç bir şey bilmiyordunuz”. O hiç bir şey bilmediğimiz konuda bizim bir şey konuşmamız mümkün değil. Öyle bir şey diyor ki bu ahiretteki kafirler “ya rabbi bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin. Demek bu ikisinden de kendilerinin bilgisi olması lazım. Hayatta, ölmüş. Sonra tekrar hayat bulmuş tekrar ölmüş. Bu ne demek? Bunu kurana göre açıklayamadığınız zaman işte birileri çıkıyor bu ayeti reenkarnasyona delil alıyor. Diyor ki; daha önce ölmüştüm. Ben önceki hayatımda şuydum diyor. Artık at atabildiğin kadar. Tanrıydım demiyorlar sadece. Hiç kimse aşağılarda da durmuyor zaten, herkes en yukarılarda oluyor. Çünkü tanrıydım dese olmaz, tanrı ölmez. Ama onun hemen bir altını kapmaya çalışıyorlar. “Bizi iki  kere öldürdün iki kere dirilttin”. Acaba iki kere öldürmek iki kere diriltmek ne demek? Yani kişini anlayabileceği bir şey. Şuuruna varacağı bir şey. Bu açıdan baktığımız zaman bakıyoruz ki mesela sürekli burada okuduğumuz Zümer 42.ayet var ama bu defa Enam suresinin 60.ayetini okuyalım. ENAM, 60.. Ayet: “Ve hüvellezı yeteveffaküm bil leyli: gece sizi vefat ettiren O’dur”. Nasıl vefat ediyoruz gece? Uyuyoruz. “ve ya’lemü ma cerahtüm bin nehari: gündüzün de neler yaptığınızı ne yaralar açtığınızı Allah biliyor”, “sümme yeb’asüküm fıhi: sonra gündüzün sizi b’âs eder”. B’âs neydi? Mesela biz en çok dediğimiz zaman neyi anlıyoruz? “Baas badel mevt” deniyor değil mi? Öldükten sonra dirilme. Şimdi bak burada b’âs kelimesi kullanılıyor. Vefat diyor ve b’âs diyor. Gece sizi vefat ettiren O’dur, sonra sizi gündüzün b’âs ediyor. Diriltiyor değil mi? Niye böyle yapıyor? “li yukda ecelüm müsemma: sizin için belirlenmiş süre tamamlansın diye böyle yapıyor”. Yani gece öldün bitti. Yok değil. Süre bitmedi ya. O süre tamamlansın diye sabahleyin tekrar vel b’âsu badel mevt” gibi yani b’âs, yataktan kalkmak gibi. Bir adam öldüğü zaman toprağın içerisini açıyoruz, üstüne toprak örtüyoruz. Uyuyan kişi de giriyor yatağa üstüne yorganı çekiyor. Aynı yani. Sadece nefes alması için- çünkü vücut ölmemiş ya- ağzı burnu nefes alacak şekilde şey yapılıyor o kadar. “sümme ileyhi merciuküm sümme yünebbiüküm bi ma küntüm ta’melun”  sonra Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız yani çıkarılacağınız O’nun huzurudur, sizin neler yaptığınızı size bildirecektir. Tek tek söyleyecektir şunları şunları yaptınız diye. Bütün bunlardan dolayı bakıyoruz ki Resulullah şey yapıyor. Mesela şöyle bir dua okuyor. Buhari’de geçen. Resulullah yatağına gittiği zaman “kale bismike emûtu ve ahya: senin isminle ölür ve dirilirim”. Yatağa gidiyor “emutu: ölüyorum: diyor. “Veahya: yeniden hayat buluyorum” diyor. O zaman bu mevt ne? Uyku değil mi? Sabahleyin uyandığı zaman da şöyle dermiş; “velhamdulilezi ahyana bade ma ematena: bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten Allah’a hamdolsun. Ne yaparsa en güzelini yapar”. Ölüm ve dirilme. Ne oluyor? Bu uyku. O zaman ya rabbi bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin diyor kafirler. Bunun anlamı şu olmaz mı: birinci ölüm ile ikinci ölümün bir insan tarafından algılanışı aynı diyemez miyiz? Bunlar da kafir. Aynı şekilde algılanıyor. Ayete baktığımız zaman mesela Zümer 42’ye. 39.sure 42.ayete baktığımız zaman Allah, uykuya da vefat diyor ölüme de vefat diyor. İkisi de vefat. Peki neyin vefatı? Ruhun vefatı. Vücudun vefatı. Bütün bilgiler ruhda olduğu için insan ancak onu biliyor. Gene bizim o matruşka bebeği çıkarayım da. Bununla anlatabiliyorum şeyi. Herkesin içinde böyle ikinci bir kişiliği var. Bu ikinci kişilik de ayetlere baktığımız zaman birinci kişilik ikinciyle tamı tamına örtüşmüş. Mesela şunu ruh olarak kabul edin. Ana rahminde vücudun yapısı tamamlandıktan sonra (bu da vücut) o zaman C.Hakk bunu bunun içerisine koyuyor. Bunun içerisine konduğu andan itibaren tıpkı bilgisayarın yapımı bittikten sonra buraya bilgi işlemi yüklemek gibi oluyor. Henüz içinde bilgi yok. Ama sem’ı var basar var fuad var. Yani dinleyebilecek. Mesela bilgi işlem şey yaptığı zaman biz bunu bazı sesleri alabiliyoruz, bazı şeyleri kaydediyoruz, yazılar yazıyoruz çünkü çalışıyor. İşletim sistemi yüklenmemiş olsa bir şey yapamayız bilgisayarda. İşte aynen işletme sistemi gibi Allah ruhu vücuda yerleştiriyor. Dolayısıyla insanı insan yapan, insanı farklılaştıran özellik ruh ile birlikte vücudun içerisine giriyor. İkisi birbirinin aynısı olduğu için. Şunu dışarıya koyayım. İkisi aynı. Buradan baktığınız zaman. İşte onun için ben bunu örnek veriyorum. Aynı şeyin küçüğü ve büyüğü. Ayette ikisine de nefs deniyor. Çünkü bu bununla öylesine uyuşmuş ki kişinin ruhu o vücuttan başkasına girmiyor. Öylesine özdeşleşmiş. Ondan dolayı Allah, mesela benim şu etten kemikten oluşan vücuduma nefs dediği gibi şuna da nefs diyor. Bu nefis ancak bununla birlikte olabiliyor. Şimdi bunu buradan uyuduğu zaman bu çıkıp gidiyor. İşte buna vefat diyor ayet. Peki öldüğü zaman da çıkıp gidiyor. Uyuduğu zaman uyanınca gelip giriyor, öldüğü zaman da yeniden yaratılışta gelip giriyor. Yani ruh vücudu içine girmese siz yani vücut kalksa dolaşsa ama ne olduğundan haberiniz olmaz. Ne yaptığınızı bilemezsiniz. Sizin söyleyebileceğiniz hiç bir şey yoktur. Siz uyurken birisi der ki: “sen söyle şöyle yaptın”. “Yok ya öylemi? Hiç haberim yoktu” dersiniz. Dolayısıyla ikisi de ruhun algılaması açısından ölüm ile uykunun hiç bir farkı yok. Ruh öyle algılıyor. Peki şimdi size soru soralım bakalım. Mesela uyku uyuduğunuz zaman rüya dediğimiz bir şey var değil mi? Bazen o rüyalarda o kadar çok şeyler görürüz ki. Kalkar anlatırız. Bazı kişiler vardır ki hikaye gibi anlatır anlatır bitmiyor. Siz dinlemekten bıkarsınız o anlatmaktan bıkmaz. Yani demek ki o ruhun bedenden ayrı bir şeysi var. Siz yatakta yatıyorsunuz o ruhunuz bakıyorsunuz bir yerlere gitmiş. Mesela bir kere bir yere gidiyorsunuz, ben burayı daha önce görmüştüm galiba. Belki de ruhunuz oraya gitmiş oraları görmüş olabilir. İşte burada bütün bunları birleştirdiğimiz zaman kişinin algısı açısından yani kişi ancak bildiğini biliyor. O bilgi de sem’ı, basar ve fuad ile veriliyor kendisine yani kalp ile veriliyor. Onların üçü de ruhta. Bütün bilgiler ruhta. E o ruh uyuduğunuz zaman vücuttan çıkıp gidiyor. Öldüğünüz zaman da vücuttan çıkıp gidiyor. Siz o ruhta olanları biliyorsunuz vücutta olanlardan haberiniz yok. Tıpkı uyuduğunuz zaman vücudunuzla neler yaptığınızdan haberiniz olmadığı gibi. Ondan dolayı işte diyor kafirler MUMİN, 11.. Ayet:”rabbena emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni: ya rabbi bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin”. “Fa’terafna bi zünubina: günahlarımızı itiraf ettik, buradan çıkmanın bir yolu var mı?” diye bir şey yapacak. Şimdi bir de şey var. Bütün bu ayetler arasındaki ilişkiyi ortaya koymadığınız zaman ayetleri anlamanız da çok zorlaşıyor. Mesela cennete gidenlerle ilgili ayet var. Duhan suresinin 56.ayeti. 44.sure. Burada diyor ki ayet. Şimdi millet cennete gitti. DUHAN, 56.. Ayet: “La yezukune fiyhel mevte illel mevtetel ula” cennete gidenler orada ölümü tatmayacak ancak birinci ölüm başka”. Ne anlarsınız şimdi bütün bu açıklamalardan sonra? Cennete gidenler uyuyacaklar. Uyku zevkinden yararlanacaklar. Mesela değişik meallerden bir bakın bakalım. Bir kaç tane mealden o ayeti oku bakalım nasıl anla vermişler. Kuran ile C.Hakk açıkladığını söylüyor ya. Ayetler kümesiyle. Ayetler kümesini birleştirmediğin zaman “bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin”e de anlam veremiyorsunuz, işte “ölü haldeydiniz dirilttik tekrar öldürüp tekrar dirilteceğiz” ona da anlam veremiyorsunuz. Ondan sonra Zümer suresinin 42.ayetine de değil mi doğru dürüst bir anlam veren kişiler yok. Yani şu hayatı anlamak gerçekten imkansızlaşıyor. Ben ne idim? Nasıl oldum? Ondan sonra bir sürü hurafeler devreye giriyor. İşte ezelde şöyle vardı böyle vardı herkes bir şeyler söylüyor. Ondan sonra sizin tüm hayatınızı etkileyecek bir kader inancını devreye sokuyorlar, ondan sonra da beş para etmez bir hale dönüşüyorsunuz. Oku bakalım nasıl.

KATILIMCI: Diyanet işleri meali. “Orada ilk ölümden başka bir ölüm tarmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “İlk ölümden başka ölüm tatmazlar orada”. Mana doğru. Doğru da ne? Öldü ya. Açıklamaya geldiği zaman onu söylüyorlar.

KATILIMCI: Diyanet Vakfı meali; “ilk tattıkları ölüm dışında orada artık ölüm tatmazlar ve Allah onları cehennem azabından korumuştur”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “İlk tattıkları ölüm dışında” derken ne oluyor? Dünyada öldüler ya. Ama Allah diyor ki; orada tatmazlar” diyor. Demek ki orada ilk ölümden başkasını tatmazlar dendiği zaman orada ilk ölümü tadacaklar demektir değil mi?

KATILIMCI: Hayrat Neşriyat ne demiş? “Orada İlk ölümden (dünyadaki vefatlarından başka) ölüm tatmazlar”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Dünyadaki vefatları orada mı oluyor ki? Ne kadar sıkıntıya girdiklerini görüyor musunuz?

KATILIMCI: Ömer Nasuhi Bilmen şöyle söylemiş; orada ölümü tatmazlar, ilk ölüm müstesna ve onları cehennemin azabından korumuştur”.

Muhammed Esed şöyle söylemiş; “ve orada önceki ölümleri”. Genelde Muhammed Esed’i çok överler ama burada en yanlışını o yapmış. Demiş ki; “ve orada önceki ölümlerinden sonra bir ölüm tatmayacaklar” demiş.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Önceki ölümlerini orada mı tattılar? Cennete mi tattılar ölümü insanlar? Neden böyle oluyor tekrar edelim. Çünkü bütünlük halinde şey yapamıyorsunuz. Mesela şöyle bir şey yapıyorlar. Diyorlar ki; Arapçada istisnai munkatı denen bir istisna çeşidi vardır. Mesela “herkes geldi eşek gelmedi”. Türkçede bu pek fazla kullanılmaz ama Araplar kullanırlar. “Caenil kavmi la illa hımarun”. Yani “O toplum bana geldi ama eşek gelmedi”. Edebiyatta bu tür kullanımlar olur. Türkçede de olur.

KATILIMCI: “Artık o cennetlere nail olan zatlar orada ölümü tatmazlar. Bir daha ölmeleri mukadder değildir. Ölümden korkmaksızın o nimetlerden mustafit olurlar. İlk ölüm müstesna. Dünyadayken ölmüş oldukları başka. Artık tekrar bir daha ölmeyecekler”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne kadar büyük yanlış değil mi? Affedilmez derecede büyük bir yanlış var burada. “Halidine fiha” var zaten. “La yezukune” ne demek? Kurana bütüncül olarak bakmadığınız zaman diyor ki; dünyadayken öldükleri başka. Hep böyle anlatırlar. Halbuki tüm bu ayetleri birleştirdiğiniz zaman insanın kendi hissettiği çünkü konuşan bu insanlar. Ya rabbi bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin. Biz şimdi uyuduğumuzu gayet iyi biliyoruz. Öldükten sonra yeniden dirildikleri zaman da ne diyecekler şeyler? Yasin suresinde vardı. “Men beasena min merkadina: bizi uykumuzdan kim kaldırdı”(YASİN 52). “Bease” kelimesi aynı şekilde. “Ba’su badel mevt” deriz ya öldükten sonra kalkmak. “Ba’su baxel yevm” de aynı şey söz konusu. Onun için biraz önce ayetten okumuştuk ENAM, 60.. Ayet: “Ve hüvellezı yeteveffaküm bil leyli: gece sizi vefat ettiren O’dur. Gündüzün neler yaptığınızı bilir. Sonra sizi O, gündüzde ba’s eder”. Yani yatağınızdan kaldırır. İşte o “ba’s badel mevt”. Ölümden sonra kalkmak ne ise uykudan sonra kalkmak da o. Ondan dolayı ahirette yeniden dirilen kişiler uykudan uyandıklarını düşünecekler. Onun için Resulullah, Arafat’ta attan düşüp boynu kırılan biri vefat ediyor. Demiş ki; “bunu yıkayın, kefenleyin. Koku sürmeyin, başını açık tutun. Bu, ahirette lebbeyk diyerek kalkacaktır”. Niye? Öldüğünü değil zannediyor ki ben Arafat’ta iken beş dakika bi uzandım. Uyudum zannediyor. Çünkü siz uykuya geçmeden önceki durumu uykudan uyandıktan sonra hemen hatırlarsınız değil mi? Dediniz ki yarın Süleymaniye Vakfına gidelim de sohbeti dinleyelim diye akşamdan kurdunuz. Sabahleyin kalkar kalkmaz aklınıza gelmiyor mu? Nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz diye hadis var. Nasıl uyursak öyle şey yaparız. Bir de biz şunu da çok iyi biliyoruz bu dünyada, eğer herhangi bir şey bizi rahatsız etmişse, yanlış şeyler yapmışsak gece rahat bir uyku uyuyamayız değil mi? Uykuda rahatsız oluruz. Sabahleyin kalkarız “ya bir türlü bitmek bilmedi bu gece de kardeşim, uzadı da uzadı”. İşte buna bir berzah kelimesini kullanıyor Allah ölen insanlarla alakalı olarak. Mesela biz uyuduğumuz zaman rüyadayken bazen uykuda olduğumuzu bildiğimiz de oluyor yani bazı zamanlar. Ama bilmediğimiz de oluyor çoğu zaman. Sanki biz normal bir hayat yaşıyormuşuz gibi bir çok yerlere gidiyoruz. Bazen öyle bir sıkıntılı durumlar oluyor ki uyanıyorsunuz ki vücut kan ter içinde kalmış. İşte biz uykada geçen hayatı hepimiz bu dünyada biliyoruz. Ahirette de ondan bahsedildiğini ayetlerde gördük. Cennette birinci ölüm dışında bir ölüm tadılmayacaktır denildiğine göre demek ki cennette uyku var. Ama cehennemde uyku da yok. Çünkü diyor ki Allah”lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ: cehennemde ne ölecek ne de hayat sürecektir”(ÂLA 13).O ızdırabın içinde insan nasıl uyuyacak? O da tabi ızdırabın en büyüğü. Uyumamanın ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu uykusuzluk çekenler gayet iyi bilirler. Berzah ile ilgili olarak Mümünun suresi 99, 100. İnsanlar vefat ediyor. Vefat ettiği sırada vefat ettiğini anlıyor. Zaten söyledik ya vefat, ruhun çıkması. Ama o şeyde başka durumlar oluyor demek ki. Melekler bunlara durumlarını hissettiriyorlar. Yani vücudun öldüğünü onlara hissettiriyorlar. Hissettirdikleri için bu defa dünyadaki uykunun dışında bir takım şeyler söylediklerini görüyoruz. Mesela Müminun suresi 99’da “Hatta iza cae ehadehümül mevtü” onlara ölüm geldiği zama kafir olanlar diyecekler ki; “kale rabbirciun: beni geri çeviriniz” diyecek. “Çeviriniz”. Batıdan gelen bir ifade tarzıdır bu. Hatta şöyle söyleyelim. Mesela İngilizler bir kişiye de bir çok kişiye de aynı ifadelerle hitab ediyorlar. Bize tercümede saygı olsun diye büyüklere “siz” diye hitab edilir, diğerlerine “sen” diye hitab edilir. Büyüğe “sen” dersen ayıp sayılır falan. Ama arapçada böyle bir şey yok. Arapçada böyle bir anlayış yok. Onun için “kale rabbirciun: ya rabbi beni geri çeviriniz” şeklinde bir ifade söz konusu. Ama araplarda geri çeviriniz olmadığından dolayı Enes Hoca bir şey görmüş. Tefsirlerde bunu açıklayan bir ifade tarzı görmüş. Nasıldı onu bir anlatsana.

ENES HOCA: Kalıp olarak cemidir. Allah da müfred olduğu için burada çok yalvarma tarzıdır diyor. Yani “rabbircini” ya rabbi beni geri çevir, geri gönder. Bu kelimeyi üç kere tekrarlıyor. Üç kere cem edip bir kerde söylüyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani ruh, o kadar çok C.Hakk’a yalvarıyor ki “ya rabbi geri çevir, ya rabbi geri çevir, ya rabbi geri çevir”, bunu çoğul şeklinde ayet ifade ediyor “rabbirciun” diye. Böyle bir tefsir. En az üç kere söylemesi gerekiyor. Burada şu var. Bakın bu ölen bir kafir. Ayetin başında zaten ondan bahsediyor Muminun suresinde. MUMİNUN, 82.. Ayet: Kalu e iza mitna ve künna türaben ve ızamen e inna le meb’usun” bugün de kafirlerin bir çoğu söyler. Yani öldük, çürüdük, toprağa dönüştük. Yani yeniden mi kalkacağız? MUMİNUN, 83.. Ayet: “Le kad vüıdna nahnü ve abaüna haza min kablü”, “biz bunu çok duyduk hemşerim, atalarımızda söylemişlerdi. Şimdiye kadar kalkan var mı?”, “in haza illa esatıyrul evvelın: bu ancak öncekilerin esatıri” yani eski kitaplarda geçen, o satırlarda geçen hurafeler. Uydurma şeyler. Adamlar yazmışlar zaten ilk defa siz söylemiyorsunuz bunu. Allah resulüne emrediyor diyor ki; MUMİNUN, 84.. Ayet: Kul li menil erdu ve men fıha in küntüm ta’lemun” onlara bir sor bakalım yeryüzü kimin? Yeryüzünde bulunan bütün insanlar kimin? Onları sahibi kim diye sorsan MUMİNUN, 85.. Ayet: Seyekulune lillah: tabiki Allah’ın diyeceklerdir”. Mekkeli müşrikler ilk muhatap ama herkese aynı şey. Yeryüzünde kime sorsan kardeşim bu insanlar kimin, yaratan kim? Elbetteki Allah diyecektir. Allah’ın rab olduğunu, Allah’ın var olduğunu itiraf etmek mümin yapmaz. Allah vardır. Var tabi. Buna yeryüzünde yok diyen yok ki. İblis, Allah yok mu dedi? “Benim Rabbim!”. Rabbindir demeyen kim? Kimdir? İblis de diyor Rabbi enzirmi ila yevmi yeb’asun: ya rabbi yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver” diyor. Ben Allah’tan da korkarım diyor. İki ayette. İblis söylüyor bunu. Bir çok kafir ben Allah’tan korkarım demiyor mu? Namaz kılmaz, oruç tutmaz “Allah’tan korkarım”. Tamam iyi, güzel. Allah’ın hiç bir emrini yerine getirmez, bütün yasaklarını çiğner, “ben Allah’tan korkarım”. Ne güzel öyle. Keyfine göre yaşa, bir de Allah’tan korkarım de. İşte burada böyle diyor bak. “MUMİNUN, 84.. Ayet: Kul li menil erdu ve men fıha in küntüm ta’lemun” bi sor bakalım bu toprak kimin? İçerisinde bulunan bütün insanlar kimin? MUMİNUN, 85.. Ayet: “Seyekulune lillah:Tabiki Allah’ın diyecekler”. Hemen. Hiç itirazsız. MUMİNUN, 85.. Ayet: Seyekulune lillah .”Kul efela tezekkerun: hiç bilgilerinizi kullanmıyor musunuz?”. Bak tezekkür kelimesi burada çok mühim. Zikir. “E fela tezekkerun” diyor zikir. Bu zikir kelimesi üzerinde çok durmamız lazım. Zikir, tesbih çekmek değil sadece. Tesbih zikirdir şüphesiz. Subhanallah zikirdir doğru. Çünkü doğru bir anlam veriyor. Allah’ın bütün noksanlardan uzak olduğunu ifade ediyor. Sen Allah’a boyun eğdiğini itiraf etmiş oluyorsun. Elhamdulillah zikirdir ama zikir onlar değil sadece. Onlar zikirin çok küçük bir parçasıdır. Zikrin 1 milyar da 1 parçası olabilir. “E fe lâ tezekkerûn” , siz tezekkür etmiyor musunuz, siz zikrinizi kullanmıyor musunuz diye soru. Bu, müşriklere sorulan bir sorudur. Yani siz tabiattan, bak bunlar Allah’ın, bunlar şunun bunun diyorsunuz da ya bi kafanızı çalıştırsanıza. Ölü toprağı dirilten tekrar diriltmez mi? Gayet iyi bilirsiniz siz. Kendi zikrinize göre davranmıyorsunuz. Bu bilgi sizde var. Allah onu diyor. Çünkü zikrin iki tane kaynağı var. Mesela bu Mekkeli müşrikler. İlk muhatap Mekkeli müşrikler ya. Allah onları ümmi toplum diye vasıflandırıyor. Ümmi yani ellerinde bir ilahi kitap yok. Evet Allah İbrahim(ad)’a bir kitap vermiş, İsmail(as)’a kitap vermiş. Bunlar kuranda belirtiliyor. Her ne kadar gelenekte öyle değil. Ama o kitaptan hiç bir parça Mekke’de kalmamış. Mekkeliler’i elinde böyle bir kitap yok. Böyle bir kitap olmadığı için ümmi. Peki ümmi olan bu topluluğa bak mesela bunlara hitap ediliyor, Yahudi ve Hristiyanlara da getirin kitabınızı diyor değil mi? Çünkü onların kitaplarının adı da zikirdir. Peki Mekkeliler hangi kitaptan elde ediyor bu zikri? Allah’ın yarattığı kitaptan elde ediyorlar. Dolayısıyla ikisinden de elde edilen bilgi aynı bilgi. Ama kuranın kendisi tamamen zikir. Tabiattan elde edilen doğru bilgi zikir. Tabiattan bilgi elde etmek çok ciddi bir çalışma gerektirir. İşte burada diyor ki siz tezekkür etmiyor musunuz? O bilginizi kullansanıza. O bilgiyi kullanırsanız kuranla yüzde yüz örtüştüğünü göreceksiniz o kadar. Onun için kuran Allah’ın kitabı mı? Geç adamın karşısına bir sürü tarihi belge koy. Efendim Yemen’de şöyle bir şey bulunmuş, filan dağın taşında bak şöyle bir şey yapmışlar, kazmışlar. Onunla Allah’ın kitabı olduğunu ispatlamaya çalışacaksın. Kuranın Allah’ın kitabı olduğunu ispatlamak sana düştüyse bu Allah’ın dini olmaz bir kere. Adam sana mı inanmak zorunda? Adamın kendi kanaati olması lazım. Dolayısıyla adam ayetleri okuduğu zaman kendi zihnindeki bilgilerle karşılaştıracak ve orada kendini bulacak. Ben de zaten böyle düşünüyordum der. Zaten öyle der. Tepkileri düşünün. Zaten öyle. Ben de zaten öyle düşünüyorum. Ben de zaten öyle düşünüyorum demesi: o fıtratını konuşturuyor. Çünkü kendi zihninde tabiattan elde ettiği bilgi ile bunun arasında ta bir örtüşmeyi bulunca hemen rahatlıyor. Bu ancak tabiatı yaratanın kitabı olur başka olmaz. Kuranın Allah’ın kitabı olduğunun tek delili insanların tabiattan öğrendikleri bilgilerdir. Ama tabi maalesef müslümanlar kuranı da bir kenara bırakmışlardır, Allah’ın yarattığı ayetleri de bir kenara bırakmışlar, insanlara inanacaksın diye zorla baskı yapıyorlar, ortada müslümanlığın adı var kendi yok. Ondan sonra diyor ki burada; “MUMİNUN, 86.. Ayet: Kul mer rabbüs semavatis seb’ı ve rabbul arşil azıym: onlara bir sor bakayım yedi göğün sahibi kim? O büyük arşı sahibi kim”. MUMİNUN, 87.. Ayet: Seyekulune lillah: tabiki Allah’ındır diyecekler”, “kul e fe la tettekun: o zaman kendinizi korumazmısınız”. Niye tabiatınızı bozuyorsunuz? Niye kendinizi bozuyorsunuz? İşte bütün bu cevapları veren kişiler vefat ettiği zaman, hemen 99.ayete atlıyorum buradan MUMİNUN, 99.. Ayet: Hatta iza cae ehadehümül mevtü kale rabbirciun” ya rabbi beni geri çeviriniz diyor. Bunların hepsi Allah’ın kendilerinin rabbi olduğunu gayet iyi bilirler. Allah’ın kendilerini yarattığını gayet iyi bilirler. Bütün kafirler bunları çok iyi bilir. Peki niye bunlar mümin değil? Mümin olmak için Allah’a güvenmek gerekir. Mesela siz kendinize bakın. Bir adam size güvenmez ise size inanmayan adam sizi yok mu sayıyor? Böyle bir insan yoktur diyor mu? Var. Var demesi bir anlam ifade etmez ki. Size güvenmesi lazım. 100 tane sözünüzün 99’una güvense birisine güvenmese de biliyorsunuz ki bu adam sizin her sözünüze güvenmez olarak biliyorsanız bu adam bana güvenmez dersiniz. Sizin sözlerinizden herhangi birisinden şüphe duyabilir, bu nedir falan diye sorabilir izah isteyebilir. O ayrı bir konu. Ama sırf sen söylediğin için beğenmiyorsa işte onun için Allah’a inanmak Allah vardır, birdir demek değil. Bunu herkes söylüyor zaten. Allah’a inanmak, Allah ne demişse o dur demektir. Sen adama ayet okuyorsun, bana delil getir diyor. Sen nesin kardeşim? Geçende birisi geldi bir şey sordu. Arapçası da iyi hafız da. Şu ayeti okuyor. Baktım kendine ters düşen kısımlarını atlıyor. Şurayı da okusana? Ondan sonra kalktı ben Ebu Hanife’nin mezhebindenim dedi. Demek ki sen Ebu Hanife’yi kurana aykırı görüyorsun. Bu ayetleri bırakıyorsun ben ondanım dediğine göre. Senin hayalindeki Ebu Hanife gerçek Ebu Hanife değil. En azından senin hayalindeki Ebu Hanife kurana uymayan Ebu Hanife’dir değil mi? Eğer ayete rağmen öyle diyorsan sen öyle düşünüyorsun. Ondan sonra çekti gitti. Peki kardeşim ne yapalım. Dün de Akabe Vakfı’nda anlattı da tekrar edeyim. İstanbul Müftülüğü’ndeyiz, ben Ahmet Vanlıoğlu’nun odasındayım. Timurtaş Uçar ile aynı odada oturuyor ikisi. Ben de o sıra oraya geldim birisi soru sormaya geldi. Orada cevabı ben verdim onlar meşguldü. Baktım adam şüphelendi. Hemen Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ni çıkardım gösterdim. Basit bir konuydu. Namazla ilgiliydi galiba. Ada baktı baktı, okudum da. Kalktı kapıdan çıkarken dedi ki; “Gönenli Mehmed Efendi ne derse ben onu yaparım” dedi. Hemen koştum adamı çağırdım içeriye. Hele gel gel dedim geldi adam içeriye. Gönenli ne dedi dedim. Daha sormadım ki dedi. Hadi benim sözümü dinlemedin bak Ö. Nasuhi Bilmen’in kitabını da gösterdim. İnsanlar böyle. İnanmak güvenmek demektir. Allah’a güvenmiyor ise Allah ne dediyse odur demiyorsa bu adam mümin değildir. Falan adam ne diyor, filan adam ne diyor diye düşünüyorsa yok. İşte bu insanlara MUMİNUN, 99.. Ayet: Hatta iza cae ehadehümül mevtü: onlardan birisine ölüm geldiği zaman  şöyle diyecek”, “kale rabbirciun: ya rabbi bizi geri çeviriniz diyecektir”. Ya da Enes Hoca’nın az önce anlattığı gibi “ya rabbi beni geri çevir, ya rabbi beni geri çevir, ya rabbi geri çevir” sürekli söyleyip duracak. Ya rabbi bir daha bir döneyim. Çünkü dünyadaki her uykuda uyandığını biliyor. Orada da tekrar vücuduna dönmek istiyor ruh. Çünkü vücut ölmüş. “İza cae ehadehumul mevt” ölüm gelmiş vücut ölmüş. Ama ruh ölmüyor. Ruh kalıyor. Konuşan ruh, vücut değil. Rabbirciun diyor. Ya rabbi bizi geri çeviriniz diyor. MUMİNUN, 100.. Ayet: “Leallı a’melü salihan fıma teraktü: belki terkettiğim dünyada iyi bir şey yaparım. E o zaman demek ki meseleyi anlamış mı bu? Anlamış. Dünyayu terkettiğini de anlamış mı? Anlamış. Geri çevir diyor. Ne diyecek C.Hakk? “Kella” hayır, asla diyecek. “İnneha kelimetün hüve kailüha: bu onun söylediği boş bir sözdür”, “ve miv veraihim berzehun: arkalarında engel vardır”. Ruhun gidebileceği vücut var mı? Yok bitti. Vücut yok artık. Onun için kabirde ruh gelip vücuda girmeyecek. Böyle bir olay yok. Engel var diyor. Ne zamana kadar?  “İla yevmi yüb’asun: tekrar beas gününe kadar”. Şimdi buradan düşünün bakın. Bu adam ölmüş mü? Ayete göre ölmüş. Peki beas günü ne zaman? Yeniden dirilme günü değil mi? Yani kıyamet günü. O zaman mesela orada diyor Tekvir suresinde “ve izen nufusu zuvvicet: nefisler eşleştiği zaman”. Yani “Allahu yeteveffel enfuse hıyne mevtiha” ayetinde Allah nefisleri çeker alır. Ruhu çeker alır. Ne zaman? Vücut öldüğü zaman. İki tane nefsi var kişinin. Nefsin birisi ölüyor, diğerini çekip alıyor. “Yeteveffel enfuse” de çeker alır, “hıne mevtiha” nefsin ölümü sırasında. Bir ölen nefis var, bir de çekilen nefis var. Ahirette yeniden dirilme sırasında gelip o nefis yani ruh gelip vücudun içine girdiğinde tıpkı bu dünyada uyanma sırasındaki durum tekrar ortaya çıkacak. Ben şunu tekrar anlatmaya çalışayım. Mesela bu dünyada diyor ya “Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ”(ZÜMER 42). “Enfus: nefisler”. Bu da nefisler. Allah nefisleri vefat ettirir. Vefat etmek çekip almak manasına. Vefa. Tam. Olduğu gibi çekip alıyor, bir şey bırakmıyor yani. Tümüyle alıyor. Bu nefsi çekip alıyor bu nefis öldüğü zaman. İkisi birleştiği zaman insan oluyor. Ve bu ikisinin birleştiği yer bu dünyadayken ilk birleştiği yer neresiydi? Anne karnındayken değil mi? Anne karnındayken vücut yapısını tamamladığı zaman birleşiyor. Onum için mesela Fatır suresinin 11 ayeti. 35.sureyi açalım. O ayete de çok yanlış manalar veriyorlar. Enteresan. Tüm ayetleri birlikte değerlendirmediğiniz zaman anlayamıyorsunuz gerçekten. İstersen ona da bir bak bakalım nasıl manalar vermişler. Bak FATIR, 11.. Ayet: Vallahü halekaküm min türabin: Allah sizi topraktan yarattı”. Topraktan ilk yarattığı zaman nutfe olarak diyor. Onu dersin başında anlatmıştık. Yani döllenmiş yumurta haline getiriyor. Çünkü topraktaki bütün maddeler yani bizim bütün maddelerimiz topraktan gelmedir. Annemizin vücudundaki yumurta da babamızın vücudundaki sperm de toprak ile suyun birleşmesinden gelen gıdalarla oluşmuştur. Önce topraktan diyor. Anne babamızın vücudunda oluşuyor. “Sümme min nutfetin” sonra o nutfe oluyor anne rahminde. “Summe cealnahu nutfeten min kararin mekin”(MUMİNUN 13) diyor Allah. Sağlam bir karargahta/kalış yerinde nütfe halüne getirmiştir ki ana rahmidir o. Nutfe yaratılıyor Secde suresinin 7-9.ayetlerinde. O nutfe oluşuyor “summe sevvahu” yani bütün organları tamamlıyor C.Hakk. “Ve nefeka min ruhi” ruhundan üflüyor. İşte ruhunu üflediği zaman ne diyor? Fatır 11: “Sümme cealeküm ezvacen: sonra sizi eşler yaptı”. Eşler derken kızlı erkekli değil. Eşleştirdi yani. “Cealekum ezvacen”. Zaten “ceale” kelimesi de-az önce okumuştuk ayetlerde- dönüştürüyor. Çift hale dönüştürdük diyor. Secde suresinde de İnsan suresinde de vardı. “Cealekum ezvacen: sizi eşler haline getirdi” yani eş. Yani iki şeyin birleşmesinden oluşan bir yapı. Ruh, bu da vücut. Birleştiği zaman ancak insan olabiliyorsunuz. Yoksa insan olamıyorsunuz. Onun için kişi insan olarak anasının karnında 6 ay kalır. O da ayette var. İnsan olarak yani ruh vücuda girdikten sonra 6 ay kalır. Ahirette yeniden dirilişte de bu vücut öldü. Tamam. Vücut öldüğü zaman Allah ruhu çekip alıyor. Ruh geliyor. İşte bu konuşan ruh. Çünkü bütün bilgiler ruhta. Vücutta herhangi bir bilgi yok. Burada hiç bir şey yok. Bütün bilgiler ruhta. Bütün bilgiler ruhta olduğu için ruh burada yanlış yaptığını biliyor. Ondan dolayı C.Hakk’a diyor ki; “rabbirciun: ya rabbi beni geri çeviriniz” diyor. Nereye? Vücuda. Çünkü vücuda gelmezse hiç bir şey yapamaz. Vücut ile ruh birleşecek. Ezvac haline gelecek. Eşleşmiş hale gelecek ki bir iş yapabilsin. Allah diyor ki; “arkalarında bir engel var”. Ne engel? Artık bu kırılmış, parçalanmış. Artık bu, bunun içerisine giremez. Tıpkı bilgisayarın bozulmasından sonra bilgiyi tekrar yükleyememeniz gibi bir şeydir. Ne zaman ki bilgisayar yeniden yapılır o zaman bilgiyi yükleyebilirsin. İşte bilgi ruh gibi olur. Ondan dolayı Allah “ve izen nufusu zuvvicet” diyor. “Nefisler eşleştiği zaman”. Yani ruh ile vücut birleştiği zaman ne olur? “A’limet nefsun ma kaddemed ve ahar” çünkü o zaman uyanıyor uykudan kalkmış gibi oluyor. “Men beasena min merkadina” diyor “beni uykumdan kim uyandırdı”. Sanki dünyadaki gibi düşünüyor. Orada artık ne olmuş ne olmamış tümüyle önüne çıkacak. “Men beasena min merkadina” diyecek “haza ma vaadel rahman ve sadakal mürselun” işte bu rahmanın daha önce size söz verdiği gündür. Kıyamet günü. Ve elçilerin verdikleri haberin doğru çıktığı gündür diyor. Berzah kelimesi açık ve net olarak bir burada geçiyor bir de Rahman suresinde geçiyor. Üçüncü bir yerde geçmiyor. Tabi Rahman suresindeki o berzah, bunun manasının ne olduğunu daha iyi anlamamızı sağlıyor. Hani sürekli konuşuyoruz ya. Bir kelimeye sözlükler farklı mana verebilirler. Çünkü sözlük insan eseridir. O sözü yazan kişi kelimenim anlamını çok iyi tespit edememiş de olabilir. İşte kuranın kendi metoduna göre hareket ettiğiniz zaman bu tür yanlışlara karşı da kendinizi koruyabilirsiniz. İşte mesela diyor ki; “RAHMAN, 19.. Ayet: “Merecel bahreyni”, “marece”: Allah serbest bırakıyor. Tabi birbirine karışması için iki denizi birbiriyle karşılaştırıyor. “yeltekıyani” diyor. Birbiri ile yüzyüze geliyorlar deniler. Ama RAHMAN, 20.. Ayet: “Beynehuma berzahun: aralarında bir engel var”, “la yebğıyani: biri diğerinin tarafına geçmiyor”. Yani sular karışmıyor. Şimdi burada berzahın ne olduğunu net öğrenmiş oluyoruz değil mi? Yani lugatlarda yanlış da olabilir. Ne diyor? “Vel mania beyne şey’i” diyor. Tamam doğru. Ama bazıları da daha farklı anlam veriyorlar. Aralarında berzah var, biri diğerine karışmaz. Biraz coğrafya okuyanlar bilir. Okyanuslarda akıntılar var. Sıcak su akıntısı. O sıcak su akıntısı eğer koskoca okyanusun diğer sularına karışacak olsa sıcak su akıntısından bahsetmek mümkün olmaz değil mi? Mesela Bahreyn var biliyorsunuz iki deniz. Bahreyn’e gittiğim zaman orada şeyler anlatmıştı. Oradan inci çıkarıyorlar. Gösterdiler. Dediler ki ileride şöyle bir şey var, oraya gideriz. Orası tatlı su gölüdür dediler. Denizde gösteriyorlar. Basra körfezinde. Orası tatlı su gölüdür dediler. Onun içerisine dalar içinden inci çıkarırız. Ve onun suyu içiliyor. Mesela Çeşme’ye gitmiştim. Buraya niye Çeşme adı veriliyor? Denizciler oraya gelirlermiş, o Çeşme’nin oradan tatlı su çıkarmış, oradan sularını alırlarmış. Denizcilerin çeşmesiymiş orası. Orada öyle anlattılar. Ben tabi konuyu bilmiyorum her ikisinde de. Ama biz mesela şeyi gördük. Mustafa Bey hatırlar. Tromso’da kışın gitmiştik, güneşin hiç doğmadığı bir zaman. Tromso 70 derece enlem kuzey kutup bölgesi. Güneş hiç yok. Gerçi gün gündüz bütün yönleriyle ortaya çıkıyor. Gündüz dediğimiz şey var. Beş vakit namaz çok rahat bir şekilde gözlemlemiyor o ayrı bir konu da. C Hakk onların bütün kurallarını anlatmış. O konuya girmeye gerek yok şu anda. Çok anlattık onları. Mesela biz orada kutup bölgesi olmasına rağmen denizden çıkan buharı görüyorduk değil mi? Buhar çıkıyor ve orayı yaşanır hale getiriyor. Allah öyle bir düzen kurmuş ki orada orayı yaşanır hale getiriyor. Her taraf yemyeşil olduğunu görüyorsunuz baharda gittiğiniz zaman. Son derece güzel. Sular akıyor, gayet güzel. Gerçekten görmeye değer yerler. Ne diyor? RAHMAN, 20.. Ayet: “Beynehuma berzahun la yebğıyani”. Berzah, ikisinin arasında bir engel var. Biri diğerinin sahasına geçmez, karışmazlar. Berzah kelimesinin manasını buradan öğrendik mi? Tamam. Şimdi burada diyor ki Allah. Müminun suresinde. Adam hayattayken C.Hakk’a tam güvenmemiş. Yani Allah ne diyorsa o dememiş. Kendi kafasına göre bir din oluşturmaya başlamış. Kendi gurubunun anlayışına göre bir din. Orada mesele ortaya çıkıyor. Ondan sonra diyor ki; “rabbirciun: ya Rabbi beni geri çeviriniz”. Ya da “ya Rabbi beni geri çevir, ya Rabbi geri çevir, ya Rabbi geri çevir” diye yalvarıp duruyor. Ve bu adam yeni ölmüş. “Lealli ameli salihan” diyor C. Hakk’a. Belki iyi bir şey yaparım “fima teraktu” terkettiğim dünyada iyi bir şey yaparım. Terkettiğini biliyor. Allah Diyor ki;”kella: asla” diyor. “İnneha kelimetün hüve kailüha: bu onun söylediği boş bir sözdür”,” ve min veraihim berzehun: arkalarında berzah var”. İki su yanyana gelse de karışmıyor değil mi? Engel var. Ne zamana kadar bu engel? “ila yevmi yüb’asun: b’as gününe kadar”. O be’as günü aynı vücut yeniden dirilecek. Aynı vücut dediğimiz, şekli şemayili aynı değil özellikleri aynı. Çünkü ahirete uygun bir vücutla. O zaman kadının vücudu da erkeğin vücudu da değişecek. Mesela Allah, cennete gidecek kadını o kadar güzel yaratacağını bildiriyor ki bir örneği yok dünyada. Onun için tarif edilmiyor. Ama mesela hurileri tarif ediyor. Dünyanın en güzel kızları gibi. Ama cennete giden bir kadının yanında hurinin yüzüne kimse bakmaz. Resulullah öyle söylüyor. Diyor ki; “elbisenin astarı gibi olur” diyor. Kim ceketini ters giyip de dışarı çıkabilir? Millete maskara olmak var değil mi? VAKİA, 35.. Ayet: İnna enşe’nahunne inşaen. VAKİA, 36.. Ayet: Fece’alnahunne ebkaren. VAKİA, 37.. Ayet: ‘Uruben etraben”. Yani diyor ki biz onları yeniden inşaa ettik. O kadınları. Cennete gidenleri. Bakireler haline getirdik. VAKİA, 34.. Ayet: “Ve furuşin merfu’atin” diyor. Dereceleri çok yükseltilmiş falan. Diğer insanlar için de söylüyor VAKİA, 60.. Ayet: Nahnu kadderna beynekumulmevte: aranızda ölümü planladık” diyor Allah. Yani sizin hayatınızda bir ölüm var. “Ve ma nahnu bimesbukıyne: kimse bizim önümüze geçemez”. Buna kimse engel olamaz. Peki ölümü niye planlamış C.Hakk? Niye bu vücudu öldürüyor? Bir hesaba çeker, aynı vücut ile cennete gidersin cehenneme gidersin farketmez. Değil öyle. VAKİA, 61.. Ayet: “Ala en nubeddile emsalekum: sizin emsalinizi değiştirelim” yani emsal/ misil, görüntü. Misil: aynısı, dengi. Bütün insanların belli bir görüntüsü vardır. Dolayısıyla hiç bir zaman bir indan bir hayvanla karıştırılmaz. Görüntü aynı görüntüdür. Mesela işte maymunu insana benzetirler ama benzer tarafı yoktur. Zaten farklılıklara bakmak gerekir. O kadar benzetirsen iki tane gözü, ağızı, burnu, iki ayağı, iki eli bütün hayvanlarda var yani. Ayakta yürüyormuş! Ne farleder yani,  o bir şey yapmaz. Ama insanların belli bir tipleri var, onu değiştirmek için diyor Allah. Demek ki biz bu tipde cennete gitmeyeceğiz. Bu tip de cennete gitmeyeceğimiz için mesela cennette vildan ve hurilerden bahsediyor. Erkek ve bayan hizmetçilerden. Onlardan bahsediyor. E huriler bu dünyadaki insanlara benziyor. Ama cennete giden kadınlar bu dünyada hiç bir şeye benzemiyor ki Allah ona benzeterek anlatsın. Erkekler de aynı. “Ala en nubeddile emsalikum” diyor. Ondan sonra bitirmiyor sadece, daha net bir şey söylüyor Allah. Az önce söylediğimi benim sözüm gibi algılarsınız, değil. “Ve nunşiekum: sizi yeniden inşaa edelim” yani yeniden oluşturalım. “fi ma la ta’lemune: sizin bilmediğiniz bir şekilde oluşturalım”. Biliyorsunuz huriler konusunda da çok yanlış anlamlar verilir. Sanki ahirette erkeklere verilen odalık kadınlarmış gibi. Peki kadınlar ne olacak? Size huri bize de nuri mi var diye sorarlar. Halbuki değil. Huriler kadına da erkeğe de verilecek olan yakın hizmette bulunan hizmetçiler. Vildan da ikinci sırada. Mesela şu masanın etrafından hiç ayrılmayan hizmetçiler. Öbürü de mutfağa gidip gelen şeyler. Garson derler. Fransızcadan gelme. Fransızlar garsonu erkek çocuğuna da derler hizmet yapana da derker. Vildan, veled kelimesinden geliyor. Hizmetçi olanlardır. Ama cennete gidecek olan kadınların ve erkeklerin şeklini şemayilini biz bilmiyoruz. Bizim bilmediğimiz yeni şekilde yaratmak için bizi öldürüyor. Ama o yeniden yaratılış gene bizim hücrelerimizden oluyor. Herkesin kendi hücresinden o vücut oluşuyor. Onun için herkesin ruhu gelip o vücuda girecek ahirette Allah nasib ederse. İşte o zaman “ve izen nufusu zuvvicet” oluyor. Nefisler eşleştiği zaman. O zaman “alimet nefsun ma ahdaret: yanında ne olduğunu herkes görecektir”. Çünkü orada, bu dünyada bizimle olan melekler birisi şahit birisi saık yani birisi defterleri elinde tutuyor. Birisi de önden gidilecek yeri gösteriyor. Kabirden kalktığımız zaman o melekler yine bizimle beraber şey yapacak ve o zaman herkes halinin ne olduğunu gayet iyi bir şekilde öğrenecektir. İşte şimdi bütün bunları ortaya koyduğumuz zaman demek ki adam ölmüş. Tekrar dirileceği güne kadar orada bekleyecek. Ama orada tekrar geri dönmek isteyecek. Allah hayır diyecek dönüş yok. Bu kafirlerle ilgili. Şimdi Enes Hoca bana müminlerle ilgili olan ayeti de verdi. Gerçi bu konuda ayetler çok. Yani işte şimdi düşünün şöyle kendiniz. Bak ahirette insanlar ölümle uykuyu aynı algılayacaklar. Onun ayetlerini okuduk. Herkes aynı algılayacak. Bundan dolayı da Allah DUHAN, 56.. Ayet: “La yezukune fiyhel mevte illel mevtetel ula” diyor. Cennete gidenler birinci ölümü tadacaklardır. Yani uyuyacaklardır demiş oluyor. Herkes bu işin şuurunda. İşte adam ölmüş. Bakıyor ki her şey elimden çıktı. Eyvah iş kötü! Zaten herkes yaptığı yanlışın farkındadır. Mesela birisi yalan söyler herkesi inandırır, kendini inandırabilir mi? Mümkün değil yani. Suç işleyen kişi size karşı kendisini aklatabilir ama kendine karşı kendini aklayamaz. Ondan dolayı vicdan azabı çeker. Yani Allah insana öyle bir yapı vermiş ki kişiye fucurunu da takvasını da gösterir. Dolayısıyla ne mal olduğun herkes kendisi bilir. İşte orada ölüm geldiği zaman eyvah der. Tüh, imkanları kaybettik. Dünyanın malı gitti, mevki makam hepsi bitti eyvaaah! O zaman ya Rabbi beni geri çevir, geri çevir… Yok. “Kella: asla”. Bir daha duymayayım bu sesi demek gibi. Bu senin söylediğin boş söz, engel var. Artık dünyaya gidemezdin çünkü vücudun öldü. Peki bu adam müslüman olsa? O zaman ne olur? Şimdi bakın az öncekinin kafir olduğunu ayette gördük değil mi? Şimdi de Münafikun suresini açın. 556.sayfa. Sure Munafikun ama sonunda müminlere hitap var. Münafık, biliyorsunuz müslüman gözüken kafirlerdir. Burada Allah diyor ki MUNAFİKUN, 9.. Ayet: Ya eyyuhelleziyne amenu: müminler”, “la tuflikum emvalukum ve la evladukum ‘an zikrillahi: malınız ve evladınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın”. Allah’ın zikri! Allah’ın zikri neydi arkadaşlar? Kuranı kerim. Mekkeliler’e hitab ederken Allah’ın zikri kelimesini kullanmadı. “Efela tetezekkrerun” dedi aynı konu ile ilgili Muminun suresinde. Niye? Çünkü onlar kainatı Allah’ın yarattığını gayet iyi biliyorlar. Kainat ayetleri olduğunu biliyor da Allah’ın zikri denecek bir şey ellerinde yok onların. Kendinde oluşan zikir o. Bu Allah’ın zikri. Yani kainatı yaratmış olan Allah’ın gönderdiği doğru bilgiler. O da Allah’ın kitabı. Sen inanıyorsun ya kurana. Diyor ki Allah; “müminler! Bak malınız mülkünüz var tamam ama Allah’ın zikrinden uzaklaşmayın. Allah’ın verdiğü emirlere göre hareket edin. Malınızı ona göre kullanın. Evladınıza karşı tavırlarınız da Allah’ın emrine göre olsun”. Bakın mesela Resulullah’ı hatırlayın. Eşlerine karşı bir yanlış hareket bulunduğu için C.Hakk derhal uyarıyor. Tahrim suresinde. TAHRİM, 1.. Ayet: Ya eyyuhennebiyyu lime tuharrimu ma ehallellahu leke: ey nebi, Allah’ın sana helal kıldığını neden haram kılıyorsun?”,”tebteğıy merdate ezvacike: eşlerinin rızasını arıyorsun”.Dün birisi soruyor; “peki kuran evrenseldir de bu tür şeyler niye kuranda var?”. Bu, her insanın başına gelecek şeylerdir. Aman eşim üzülmesin diye ayetten taviz veremezsin. Oğlum kızım üzülmesin diye taviz veremezsin. Bu işte örnek bizim için. Öyle diyor burada Allah. “La tuflikum emvalukum ve la evladukum ‘an zikrillahi” sakın ha Allah’ın ayetlerindeki hükümlere karşı ne malınız ne evladınız sizi alı koymasın. Onları razı etmek için bunlardan taviz vermeyin. Ya da gevşeklik göstermeyin. Mesela bana çok söylemişlerdir “ya Hocam, tamam, dediklerin doğru ama zamanı değil”. Zamanı olmasaydı Allah bu ayetleri indirmezdi. Allah indirmilse zamanı gelmiş ki indirmiş. Diyor ki burada Allah MUNAFİKUN, 9.. Ayet:”ve men yef’al zalike: kim bunu yaparsa”, “feulaike humulhasirune: zarar eder onlar”. Karlı çıkmaz diyor. MUNAFİKUN, 10.. Ayet: Ve enfiku mimma rezaknakum” size rızık olarak verdiklerinden harcayın, tutmayın elinizde. Allah rızası için harcayın.” Min kabli en ye’tiye ehadekumulmevtu: sizden birinize ölüm gelmeden önce”. Az önce aynı kelimeyi kafirlere “hatta izacae ye’tiye ehadehumul mevt” az önceki kelimelerin aynısını kullandı Allah. Sizden birine ölüm gelmeden önce harcasın, infak etsin. Az öncekilere infak kelimesi yoktu. Çünkü infak, inandıktan sonra olacak şeydir. onlar inanmamışlardı ki. Allah yoluna harcasın. “Feyekule: ölüm geldi mi o da şöyle diyecektir”, “rabbi”. O da rabbi demişti. “Rabbirciun” dedi. Bu da “rabbi lev la ahharteniy”. Bunun birazcık bilgisi var ya kurandan, ölen bir daha dirilmeyecek. Öbürünün bilgisi yok. Diyor ki;”rabbi lev la ahharteniy ila ecelin kariybin” bana beş dakika müsade etseydin olmaz mıydı. Azcık. Bir gidip gelseydim keşke. Bu, “levla” ile şey yapıyor. Öbürü rabbirciun diyor. “Levla” dediğin zaman iş biraz yalvarmaya giriyor. Yani çok istiyor. ” Levla ahharteniy ila ecelin karib” çok kısa bir süreye kadar. Az bir süre müsade etseydi olmazmıydı. Sen emredersen olur.  “Feassaddeka: sadaka versem”. O kadar mal mülk kaldı dünyada ya! Çoluk çocuğa kaldı ama onlar yapacak mı yapmayacak mı nereden bileyim. Yapsa da kendine sevabı bana değil ki. “Babamın hayrına!”. Yok kardeşim mal artık o günden itibaren senin. Senin hayrınadır. Babana gidecek olan senin duandır. Başka bir şey değil. “Levla ahharteniy ila ecelin karib ve assaddaka” sadaka versem de “ve ekun minessalihıyne: ben de iyilerden olsam”. Adam zarar etmiş mi? Eyvah o kadar mal mülk, buraya eli boş geldik gördün mü? Bu adam da ölmüş. Tekrar dirilmiş mi? Tekrar geri dönsem diyor. Hayatı devam ediyor. Ne diyor burada Allah? MUNAFİKUN, 11.. Ayet: Ve len yuahhırallahu nefsen iza cae eceluha: Allah, hiç bir kimseye eceli geldiği zaman geride bırakmaz”. Bitti. Şimdiye kadar yapsaydın. “Vallahu habiyrun bima ta’melune: ne yaptığınızı Allah gayet iyi biliyor”. Şimdi burada da bir berzah alemi deniyor ki yanlış değil. Bazı hadislerde gördüm ben. Alemi berzah diye geçiyor. Yanlış bir ifade de değil. Alem kelimesinin zihnimizdeki şeyi farklı, onu tutmuyor ama yani öldükten sonra kafir de günahkar mümin de meseleyi fark ediyor. Fark ediyor ve orada bir yaşadığı durum var. Ama çok daha ilginç olanı, evvelki gün nasib oldu üçümüzün müzakeresi sırasında üçümüz de şaşırdık kaldık yani ortaya çıkan ayetlerden. Şu dünyada olan gece, gündüz, sabah, akşam kavramları o berzah aleminde de aynen var. Sabah-akşam, gece-gündüz, gecenin dinlenme vakti olması berzah aleminde aynen var. Allah Allah nasıl oluyor bu iş! Çok şaşırtıcı bir şey. Ama ondan önce isterseniz şu şey yapalım. Mesela bir de salih müminler ölüyor. Yani adam hayrını yapmış, hasenatını yapmış, ibadetini yapmış, büyük günahlardan kaçınmış ve vefat etmiş. Onunla ilgili ayetler vardı.  Nahl suresi 16.sure 32.ayet. Muhteşem bir şey gerçekten. Şuraya bir bakın. İnsanın gözleri yaşarıyor gerçekten.  NAHL, 32.. Ayet: Ellezıne teteveffahümül melaiketü: meleklerin vefat ettirdikleri kişiler”. Ölüm meleği kimdir biliyormusunuz? Ölüm meleğinin adını bilen var mı? Azrail diye bir melek yok arkadaşlar. Bu tamamen israiliyata dayalı bir şey. Sadece Kabala’da. Tevrat’ta yok. Kitabı mukaddeste yok. Bu dini ne hale getirmişler ya rabbi. Bize çocukluğumuzda ezberlettiriyorlar. Kübra şimdi siz ezberlettiriyor musunuz? Dört büyük melek! Kardeşim azrail diye birisi yok ya. O zaman vatandaş şey yapıyor. Ya diyor bir azrail herkese nasıl yetişiyor. Halbuki bakın Allah ne dedi; “teteveffahümül melaiketü” melekler vefat ettiriyor. SECDE, 11.. Ayet: Kul yeteveffaküm melekül mevtillezı vükkile biküm” diyor. Sizinle ilgili görevlendirilmiş olan melek gelip de ruhunuzu aldığı zaman. Bir melek herkese gitmiyor yani. Sizinle ilgili görevlendirilmiş melek. Vedat da diyor ki; tevratta yok diyor. Kabalaya koydular diyor. Yahudiler’den öğreniyorlar azrail diye bir şeyi, tutup sanki… İman esaslarına getirmişlerdi biliyorusunuz yani. Ama İslam ansiklopedisinde bunu yazan güzel yazmış. Azrail maddesini okursanız onu görürsünüz orada. Burada diyor ki Allah NAHL, 32.. Ayet: Ellezıne teteveffahümül melaiketü tayyibıne” iyi kişiler, temiz kişiler olarak meleklerin vefat ettirdikleri yani ruhunu aldığı kişiler. Vefat ettirmek ruhunu almaktır. Yoksa adamın ölmesi değil. O başka bir şey. Onu ilgili ayetlerden okumuştuk dersin başında. “Yekulune: melekler onlara şöyle diyeceklerdir”,”9selamün aleyküm: size selam olsun”. Artık kurtuldunuz demiş oluyor. Artık kimse sizi rahatsız etmeyecek. “Udhulül cennete: cennete girin”. Hangi cennet bu? Ahiretteki cennet mi? Hayır. Berzahtaki cennet. Çünkü vefat edilmiş yeniden diriliş değil. “Bima küntüm ta’melun: yaptıklarınıza karşılık”. Olayı daha net anlayabileceğimiz ayet Yasin suresindekidir. Şimdi anladınız mı Resulullah niye “kabir cennet bahçelerinden bir bahçe cehennem çukurlarından bir çukurdur” demiş. Çünkü ayetler öyle söylüyor değil mi? Kişilerin durumuna göre yani. Öldükten sonraki berzah aleminde kişilerin durumunu ifade ediyor. Yoksa o, çukur da olmayabilir. İfade eden ayetler de var da gerçi. 36.sure. YASİN, 13.. Ayet: “Vadrib lehum meselen” diye başlayan bölüm var ya. Hani bir yere ki buranın Antakya olduğu söyleniyor. İsa(as)’ın elçileri geliyor. İncil’de elçilerin işleri diye geçiyor ya. Bu ayet onu anlatıyor yani. İki elçi gönderiyor İsa(as), sonra üçüncüsüyle… Orada da üç tane diyor değil mi? Antakya’ya gelen elçiler. Tabi bunlar resul de İsa(as)’ın risaletini getiriyorlar. Yani İsa(as)’ın tebliğ ettiği ayetleri getirip tebliğ ediyorlar. İncili tebliğ ediyorlar, tevratı tebliğ ediyorlar. Burada da aynı şekilde diyor ki onlara iki tane göndermiştik, sonra üçüncüyle takviye ettik. Sonra inanmıyorlar bunlar. YASİN, 20.. Ayet: “Ve cae min aksal medıneti racülün yes’a”. Antakya’ya gittiğim zaman anlatmışlardı. Fikri Bey, sen Antakyalısın. Orada Habibun Neccar Camisi var. Ben orada da namaz kıldım evet. YASİN, 20.. Ayet: Ve cae min aksal medıneti racülüy yes’a: şehrin uzağından bir adam koşa koşa geldi”. Neccar, marangoz demek. Marangoz, adam geliyor. “Kale ya kavmittebiul murseliyn: ey kavmim, şu elçilere uyun dedi”. YASİN, 21.. Ayet: “İttebiu mel la yes’elüküm ecran: sizden bir şey istemiyorlar ki”, “vehüm mühtedun” görüyorsunuz adamlar doğru dürüst insanlar, doğru işler yapıyorlar. Doğruyu gösteriyorlar size. Siz de bunun farkındasınız. YASİN, 22.. Ayet: “Ve ma liye la a’büdüllezı fetaranı: ben, beni yaratana niye kulluk etmeyeyi ki”. Az önce hatırlayın Mekkeliler. Kimin yarattığını herkes biliyor. Yeryüzünde bilmeyen hiç kimse yok. “Ben, beni yaratana niye kulluk etmeyeyim ki”, “ve ileyhi türceun: zaten O’nun huzuruna döndürüleceksiniz”. YASİN, 23.. Ayet: “E ettehızü min dunihı aliheten: Allah ile arama ilahlar koyar mıyım”. Müşrikler öyle. Allah’a ortak koşandır. Allah’a inanmayan kişi müşrik olamaz ki. Çünkü aracıyı Allah’a ortak koşacak. “in yüridnir rahmanü bi durril: eğer Rahman bana zarar vermek istese”, “la tuğni annı şefaatühüm şey’en: bunların şefeati benden etkileyemez ki Rahman’a karşı”, “ve la yünkızun: Rahman’a karşı kurtaramazlar da”. Bunlar kurtarıcı da değillerdir. Ama biliyorsunuz hep insanlar kurtarıcı, şefaat kelimeleriyle aldatılırlar. YASİN, 24.. Ayet: “İnnı izel le fı dalalim mübın: o zaman ben açıkça sapıklık içerisinde olurum”. YASİN, 25.. Ayet: “İnnı amentü bi rabbiküm: ben sizin rabbinize inandım”,”fesmeun: beni iyi dinleyin” diyor. Ve adamı öldürüyorlar orada. YASİN, 26.. Ayet: “Kıyledhulil cenneh” adama deniyor ki cennete gir. Az öncekimayete bakın gördünüz mü? Peki bu cennet hangi cennettir dedik? Onu açıklıyor bu ayet. ” Kale ya leyte kavmı ya’lemun” o cennete girdikten sonra adam milletin ne yaptığını gayet iyi biliyor. Unutmuyor ki. Öbürleri de dünyada olanları unutmadılar bu da unutmuyor. Siz uyuyup uyandığınız zaman bir şey unutmuyorsunuz. YASİN, 27.. Ayet: “Bima ğafera lı rabbı”. Rabbim beni affetti ama neye karşılık affetti? Ben biliyorum bir sürü yanlış şeylerim var. Allah yoluna canını verdi. Canını verdiği için de Allah onun yaptığı diğer günahları bağışladı orada. “Ve cealenı minel mükramin: ve beni ikrama uğrayanlardan kıldı. Keşke bilseler”. Ahiret oldu mu? Kıyamet olmadı. Kıyamet olmadığı halde bu ayetler burada. Kavmim keşke bilse diyor değil mi? Kavmi hayatayken söylüyor. Hatta yeni ölüyor, cennete gir deniyor ona. “Kıyled hulil cenneh”. Ahiretteki cennet mi? Henüz kurulmadı o. İşte bütün bunlar bize çok net olarak neyi gösteriyor? Kabir hayatı diyebileceğimiz ya da berzah hayatı diyebileceğimiz bir varlıktan bahsediyor mu? Gizli kapaklı bir tarafı var mı bütün bu ayetlerde? Biz ayete inanıyorsak tamam kardeşim var. İşte kabir cennet bahçelerinden bir bahçedir” diye hadis. O hadis var mı sende? Cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur. Zaten onu bu hafta şey yapamayız. Ayrıntılara inşallah önümüzdeki hafta ancak girebiliriz. Çünkü burada okuyacağımız çok sayıda ayet var. Bugün dedim ya dersin başında. Bugün genel bir giriş yapıyoruz bu berzah hayatı ile ilgili olarak. Şu söyleniyor: “efendim adam kabirde yattığı zaman ruh gelip vücuda girecek. Ondan sonra vücuda girdiği zaman adam kalkmak isteyecek, kafası tahtaya çarpacak, öldüğünü anlayacak”. Öyle değil. Çünkü artık vücuda girme diye bşr olay yok. Vücut ölmüş. Çünkü Zumer 42’de Allah diyor ki; “fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte” ölümüne karar verdiği ruhu tutar, vücuda geri göndermez.

VEDAT YILMAZ: Ölenlerin hepsinin cesedi sağlam kalmıyor. Bazıları paramparça oluyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten cesedi sağlam kalsa ne ceset ölmüş. Cesedi çürümese ne olacak. Yani şeyleri mumyalamışlarda ne olmuş. Ya da buzların içerisinde hiç bozulmadan duran cesetler de var ne işe yarar ki. Resulullah’ın hadisinde belirttiği gibi. Bakın cennete gir deniyor, daha henüz ahiretteki cennet yok. Önümüzdeki hafta okuyacağız Firavun ailesi ile ilgili “En nâru yu’radûne ‘aleyhâ ġuduvven ve aşiyyâ”?MUMİNUN 46. Sabah akşam. Bu “Guduv ve aşiy” kelimesi sabah akşam kelimesi üzerinde inşallah duracağız önümüzdeki hafta. Sabah ve akşam cehenneme gösterilirler. Yani önlerine tüm genişliğiyle cehennem çıkar. E şimdi cehenneme gideceğini bilen bir adamın orada rahat etmesi mümkün mü? Tam bir cehennem azabı. Sabah akşam görüyor. Öbürü de cennet içerisinde. Peki üçüncüsü? O da ciddi manada sıkıntılı. Eyvaah! Kafir değil ama yaptığı yanlışların farkında. Bütün bunları birleştirdiğimiz zaman demek ki kabir azabı diye bir şey varmış. Azap kelimesinin anlamı “azb” kelimesi lezzet manasına gelir. “Azap” kelimesi de tadın kaçması demek. Sonrası nasılsın, “hiç bir şeyin tadı yok”,”ağzımızın tadı kaçtı”. İşte azap o. “Tadımız kaçtı, hiç bir şeyi tadı yok, artık hiç bir şey eskisi gibi değil”. Söylemez miyiz kendi aramızda. İşte azap o. Tadın kaçması. Şimdi siz o mümin olmuş şey yapmamış. Hayır hasenatı yeteri kadar yapmamış. Ağzının tadı kaçmış değil mi ayete göre. İşte Resulullah’ın söylediği de bu azap. Demek ki kuranda bunlar varmış. Haa buna bir takım ilaveler çıkarmalar yapanlar olur. Ama sahih hadisleri ortaya koyduğumuz zaman tabi ki insanlar kendi kafalarına göre dine bir takım eklemeler ilaveler yapıyorlar. O zaman kabir azabının varlığı tümüyle ortaya çıkıyor. Kabir nimeti de var. Resulullah’n bildirdiği gibi ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya cehennem çukurlarından bir çukur ya da bu ikisinin arası. Yani diğer ayete baktığın zaman. İyiyi de görüyor kötüyü de görüyor eyvah diyor şunu da kaçırdık. Keşke şunu da yapsaydım dediği yer olmuş oluyor. Var mı soru?

VEDAT YILMAZ: Kassas suresi 88.ayette her şeyin yok olacağı, sadece Allah’ın vechinin kalacağı bildirilmektedir. O halde kıyamet zamanında ruhlar da yok olacak mıdır?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Valla bu soruyu soran çok haklı olarak sormuş da. Kassas 28.sure. Yani arkadaşlar ayetlere verilen yanlış mealler var ya. O yanlış mealler insanları bu şekilde soru sormaya itiyor. “Hüve küllü şey’in halikün illa vechehu”. Bakayım nasıl meal vermiş. “Onun vechinden başka herşey helak olacaktır”. Burada manayı doğru vermiş. Helak olmak yok olmak anlamında değil. Helak olmak demek kendi gücünüzü kaybetmek, etkisizleşmek diyelim. Türkçe olarak çok güzel bir şey. Etkisizleşecektir. Tam karşılığı odur. Etkisini kaybedecektir. İşte vücut öldü. Ölen vücut yok oluyor mu? Okuduğumuz ayetlere göre toprak oluyor. Ruh yok oluyor mu? Ama insan olarak artık etkisizleşiyor. Artık yeni bir şey yapacak hali yok. Etkisizleşiyor. Mesela şeyde duyarsınız. Üç tane terörist etkisiz hale getirildiğini anlıyorsunuz. Öldürüldü. Yani artık iş yapamayacak hale geldi. “Ya helak olduk kardeşim helak oldum”. Niye? “Artık çalışacak gücüm yok”. Artık o fonkisyonlarımı icra edemiyorum. Mesela ayette var. “Haleke anni sultaniyefih: artık benim gücüm gitti” o güç kalmadı. Bu sebeple o anlamı verirsek ki zaten sözlük manası odur. Az önce “haleke anni sultaniyeh” dediğimiz ayetin hükmüdür. KASAS, 88.. Ayet “küllü şey’in halikün illa vecheh” de o demektir. V. Hakk’ın vechi hariç herşey etkisini yitirecektir. Yok olacaktır değil. Önce onun için buradaki meal güzel “helak olacaktır” diye. O zaman ruhların yok olması değil. Zaten ölüm ile birlikte ruh zaten etkisizleşmiş olacak. O zaman da melekler de biliyorsunuz yeryüzünden çılarılacak. “Ta’rucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdaruhu hamsîne elfe seneh”(MEARİC 4). Melekler ve ruh çıkacak, yeryüzünden ayrılacaklar. Etkisini kaybedecek manasınadır.

VEDAT YILMAZ: Duhan suresi 56.ayetteki iki tane mevt kelimesi geçiyor. Biri müzekker, biri müennes. İkisi arasında bir fark var mı?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Soru çok güzel değil mi? Hakikaten bu insanların bu soruları olmasa birçok şey aklımıza bile gelmeyecek. Halka açık olmanın büyük faydası. Ben şahsen İstanbul Müftülüğü’nü C.Hakk’ın bana en büyük niğmeti olarak düşünürüm. Çünkü binlerce insanın binlerce soruları. Burada da işte öyle. “El mevte”,”el mevt”. El mevt dediğimiz zaman ölümün bütün çeşitlerini şey yapıyor. “El mevtete ula” dedğimiz zaman sadece tek çeşidini şey yapıyor. Yani “el merrer ula” manasına yani. “La yezukunel mevte illel mevtete” yani o bir tek ölümü. Sınırları belli. Tümüyle değil. Ölümün o bir tek çeşidi dışındakileri tatmayacaklar. Dolayısıyla “el mevtete ula” ona da dahil. Yani o birinci ölümün içerisinde bir parça. Şöyle söyleyelim de daha net anlaşılsın. Mesela Süleymaniye Vakfı’ndaki herkes geldi ama Mustafa Arslan gelmedi. Enes Hoca gelmedi mesela. Enes Hoca, Mustafa Arslan Süleymaniye Vakfı’nın bir parçası olmasa böyle bir cümle kullanılır mı? İşte şimdi onlar orada ölümü tarmayacaklar birinci ölüm hariç. Orada ilave edilen “ta”, o “el mevt”in içinde bir parça olduğunu şey yapıyor. Yani o. Mesela şöyle diyelim. “Süleymaniye Vakfı’ndan hiç kimse gelmedi sadece Enes Hoca geldi” diyelim. Çünkü burada cümle olumsuz ya. Enes Hoca, Süleymaniye Vakfı’nın bir parçadır. Diğerleri gelmedi. Yada iki kişi olsun. İki kişiyi çağırıyoruz: karı kocayı, “ailece çağırdık sadece kocası geldi” dersiniz değil mi? Kadın gelmedi demektir. İşte burada “el mevte” dediğimiz zaman her ikisini de içermiş oluyor, “el mevtetul ula” dediğimiz zaman da istisna edilen kısım oluyor. Birinci ölüm yani uyku. Cennette sadece uykuyu tadacaklardır.

VEDAT YILMAZ: Kuranda her nefsin ölümü tadacağı söylenmektedir. Ruh ölümü tatmayacak mı o zaman?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ruh da çekilip alıyor ya. Ölmemiş olsa ruh, der mi ki “ya Rabbi beni geri çeviriniz”. Ama o ölümden sonra ruhun karşılaştığı durum başka cesedin başka. Cesed de kaybolmuyor ki. Bütün parçacıklar şeyde var. Yani şu ana kadar gelip ölmüş gitmiş olan insanların bütün parçacıkları yok mu? Bastığımız her bir toprak kim bilir kaç kişinin vücudunun parçasıdır. O, o şekilde kalıyor, o, o şekilde kalıyor. İnsan olması ikisinin birleşmesi yani hayatta olması için ikisinin birleşmesi lazım.

MUSTAFA BEY: Bu ikinci ölümün dünyadaki uyuma ve uyanma.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O, birinci ölüm.

MUSTAFA BEY: Günlük uyuyoruz uyanıyoruz ya. Ömrümüz boyunca uyuyoruz uyanıyoruz. Bir de az önce anlattığınız gibi..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben bunu anlamadım.

MUSTAFA BEY: İkinci ölümün dünyadaki uyuma uyanma, bir ölüm dirilme ile açıklanmaya kalkılsa bu hayat boyu uyuyoruz uyanıyoruz. Bu mutlaka ki ölümden sonra bir durum olması gerekiyor. Duhan suresinde az önce açıkladığınız cennettekilerin birinci ölümden başka ölüm tatmayacaklardır konusu şunu gösteriyor ki zaten cennete gidenler bir daha ölmeyecek tabi ki. Onlar ikinci ölümü tatmayacak. Peki bu ikinci ölüm ahiret ile ilgili bir konu. Ve bu da cennete gidenler tatmayacağına göre bu ikinci ölümü cehenneme gidenler tadacaktır. Cehenneme giden insan ikinci ölümü tattık diyen ayete göre ki insan cehennemde demek ki cezasını belli bir miktar çekmiş, orada bir ölüm yaşamış bir insanın ifadesi olmaz mı acaba?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sizi dinledim. Herhalde ya ben hiç anlatamadım ya da zihniniz başka bir taraftaydı bu dersi anlatırken.

MUSTAFA BEY: Çok dinledim ama Hocam, ikinci ölümü ben gerçekten hala anlayamadım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman demek ki bu işi biraz şey yapalım da. Ben anladığımı zannettiğim için. Yani eğer böyleyse demek ki hiç anlaşılmamış bu konu. Hiç anlaşılmamış hiç. Bir kere cehennemdekilerin ölmesi söz konusu değil. “La yemutu fiha ve la yahya” diyor. Orada ne yaşar ne ölür. Ne hayat sürecek ne ölecek. Ne hayat sürecek ne demek? Ne hayatın bi tadını bulacak ne ölecek ki kurtulsun. Cehennemde ölüm yok. Ama cennette ikinci ölüm var. Önce şunu söyleyeyim bakın. Diyor ki; “la yezukune fiha elmevte”. O cennette onlar o ölümü tatmayacaklardır. Nerede tatmayacaklar? Cennette. Cennete gitmişler, cennete girmişler orada o ölümü tatmayacaklar. Cennetin içerisindeler. “İllel mevtetel ûla: ilk ölüm hariç”. Ne demek? Onu tadacaklar demektir değil mi? Bunun başka anlama gelmesi imkansız. “Yani tıpkı Süleymaniye Vakfı’ndan hiç kimse gelmedi, sadece Enes Hoca” dediğiniz zaman Enes Hoca gelmedi anlaşılır mı? Enes Hoca gelmiştir. Dolayısıyla “la yezukune fihel mevte” cennette herkes. Cennete gidenler. Onlar cennetteyken tatmayacaklar. “İllel mevtetel ûla” birinci ölüm dışında ölüm tatmayacaklar. Birinci ölümü tadacaklar. Yani uykuyu orada şey yapacaklar. Birinci ölüm uyku. İlgili ayetleri o kadar okuduk. O zaman sıfırdan başlayacağız Vedat. Sen bir şeylet yap bu hafta. Slaytlarla anlatalım.

KATILIMCI: Hocam uyuduğumuz zaman ruh bedeni terk ediyor. Fakat çok değişik karışık ölmüş tanıdıklarımızı rüyalarımızda görüyoruz. Uyandıktan sonra bu gördüğümüz rüyayı yanımızdaki bir arkadaşımıza da anlatıyoruz. Diyoruz ki ben bugün rüyamda şöyle şöyle yerlere gittim gördüm, ölmüş insanlarla karşı karşıya geldim falan. Bu ilişki ruhların ilişkisi midir yoksa bu nasıl alemdir?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Valla ayetlere baktığımız zaman ruhların ilişkisi olması anlaşılıyor ayetten. Çünkü ikisi de alınıyor. Alındıktan sonra birisi için engel var diğeri için yok. Anlaşılıyor. Berzah engel anlamına geliyor. Engel, kişinin vücuduna girememesi demektir. Vücuda girmesine engel var. Engel tamamen ölen kişinin vücuduyla ilgilidir. Ölmeyen kişide berzah yok vücuduna geri dönebiliyor.

KATILIMCI: Hocam çok laf dolaşıyor peygamberlerin bu anlattığınız kabirde hanımlarıyla zevklendiği, bir şeyler yaptıkları. Şu anda bütün facebook ve diğer yerlerde anlatılıyor. Kitaplara da girmiş. Bu nedir Hocam yani?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yalandır. Adamlar günah işleme hürriyetlerini kullanıyorlar ne yapalım. İnsanları yalan söylemeden kandırıp da sömürmek mümküm değil ki. Eğer siz insanları sömürmek istiyorsanız dinden daha verimli bir alan bulamazsınız. Doğru dini anlatırsanız kimseyi sömüremezsiniz. Herkesin en yumuşak karnı dindir. Yanlış din anlatacaksın ki milleti sömüresin. Herhalde ahirette bu işi yapanlardan daha ağır ceza görecek bir kimsenin olacağını zannetmiyorum.

KATILIMCICI: Hocam, Bakara 259.ayette bir konuyu özetleye bilir misiniz diyecektim de.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Üzeyr (as) ile ilgili olan mı?

KATILIMCI: Yok. Daha çok ölümle alakalı.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Üzeyr(as)’ı Allah 100 sene ölü olarak orada bıraktı, yeniden diriltti. Ne kadar kaldın diye sordu. O da..

KATILIMCI: Örnek var da onun için. Mealde biraz garip vermişler de onun için. Öldü falan. Daha başka mealler de var da onun için dedim.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Orada şimdi diyor ki biliyorsunuz kuranda İsra suresinde Kudüs’ün iki kere yıkılacağından iki kere de imar edileceğinden bahsediyor. İlk yıkılış Süleyman(as)’dan sonra meydana geliyor. Onlar Abukad nassar diyorlar, biz Buhtun nasr diyoruz orayı fethediyor. Taş üstünde taş bırakmıyor. Süleyman mabedi ya da beyti makdis dediğimiz yeri yıkıyor ve insanları Babil’e sürgün ediyor. Sonra insanlar oradan dönüp geliyorlar. İkinci yıkılış da Titus zamanında oluyor MS 70 yılında. Birinci yıkılıştan sonra Babil’den geri dönenler içerisinde Üzeyr(as) var. O, Kudüs’e geliyor. Bakıyor ki herşey altüst olmuş. Bütün tavanlar çökmüş, direkler tavanların üzerine yıkılmış. “Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ

yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ” çöktükten sonra diyor ki; Allah bunu nereden düzeltecek. Şimdi işte enbiyanın en küçük güvensizliği Allah tarafından derhal cezalandırılıyor. “feemâtehullâhu miete âmin” Allah onu orada 100 yıl ölü olarak bırakıyor. “summe beaseh: sonra tekrar kaldırıyor”,”kâle kem lebist: ne kadar kaldın burada diyor”, ki kalktığı zaman da tamamen yeniden yapılmış inşaa olmuş. Bina tamam. Ondan sonra diyor ki işte: “bir gün yada daha az”. Diyor ki Allah; “sen burada 100 yıl ölü kaldın”. Bu, Üzeyr(as)’ın nebiliğinin bir mucizesi olarak şey yapılıyor. “ve li nec’aleke âyeten lin nâsi: seni insanlara mucize yapalım diye” diyor. Şu anlattıklarım çok içinde çıkılamayan konulardan birisidir. İnşallah niyetim bu konuda ayrı bir ders yapmayı düşünüyorum. Allah nasip ederse daha ayrıntılı anlatırız.

KATILIMCI: Az önce abimiz şöyle dedi ilk ölümle ilgili: her gün uyuyoruz biz her gün tekrar uyanıyoruz. Ölme dirilme meselesi. Bunu niye bir kere sayıyoruz onu sormak istedi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir ölüm çeşidi olarak. Çeşit şeklinde.

KATILIMCI: Sonuçta burada çeşitten bahsedilmiyor ki. Toplam ölüm sayısından bahsediliyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Olur mu! İki türlü ölüm var. Birinci çeşidi başka ikinci çeşidi başka. Yani bu ölüm çeşidi. Ondan dolayı ilgili ayetleri okuduk ya. Allah uyku ile ölümü birbiriyle tamamen benzetti.

KATILIMCI: Çeşit ise olabilir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O bir kere manasında değil. Çeşit. Belki biz konuşurken de kelimeleri kullanırken çok dikkat etmemiş de olabiliriz. Mümkündür.

KATILIMCI: Bir de sade insanların ruhları olduğunu söylüyorsunuz galiba değil mi? Diğer canlıların ruhlarının olmadığını nasıl anlayabiliyoruz?

ABDULAZİZ BAYINDIR: İnsan ile hayvanın farkı ruh üflenmesinden sonra ortaya çıkıyor. Muminun suresinin 14.ayetinde ruh üfledikten sonra “summe cealnahu halkan ahar” diyor. Ondan sonra insanı bir başka mahluk haline getirdik diyor. Yani o başkalaşım, insanın diğer canlılardan farkı. Ayakta yürümesi, elinin şöyle olması, kafa şekli.. O değil. Çünkü o şekiller tamamlanıncaya kadar diğer hayvanlardan hiç bir farkı yok insanın. Ama ne zaman ruh üfleniyor o andan itibaren Allah diyor ki; “summe cealnahu halkan ahar”. Sonra onu ayrı bir varlık. Zaten İnsan suresinde de “nebtelihi: onu imtihan edeceğiz”,”fecealnahu semian basira” bu sebeple diyor onu semi ve basir yaptık. Yani dinleyen ve gören yaptık.

KATILIMCI: Şöyle bir şey olamaz mı? Diğer canlılara da farklı bir ruh üflenemez mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Üflenemez diye bir şey yok ama Allah üflememiş. Ruh ile can arasında çok net farkın olduğu burada ortaya çıkıyor. Allah üflememiş yani.

KATILIMCI: Hocam bugünkü anlattığınız konuda doğru mu anladım? Anne karnında üç aylıkken ilk dirilişi yani ruh üflendiği anda ilk diriliş oluyor doğru mu Hocam?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yaratılışı o zaman tamamlanıyor.

KATILIMCI: İlk ölümü uyku oluyor. İkinci ölümü normal ölüm oluyor. İkinci dirilişi de kıyametteki diriliş oluyor doğru mu Hocam.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İlk dirilişi uykudan uyanma, ikinci dirilişi de kıyametteki yeniden dirilişi.

KATILIMCI: Ruhu üflenme ilk dirilişi değil o zaman. Yaratılış mı Hocam?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok. İlk diriliş değil. O yaratılış. Ölüydünüz yarattım diyor. Zaten yoktuk. Ölü o. Zaten yoktuk. Ayetleri okuduk ya. Açıkça söylüyor. Biz yoktuk. Rahimlerde C.Hakk bizleri şekillendiriyor. Ruh üflediği andan itibaren tam insan haline dönüşüyoruz. Dolayısıyla ilk yaratılış o.

KATILIMCI: Biz onu ilk diriliş olduğu için karıştırıyoruz Hocam.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Fark etmez ki yani. Diriliş de diyebilirsiniz. Ölüydünüz, Allah sizi diri hale getirdi diyor. Ama öbürü şöyle: “öldürme” kelimesi kullanılıyor. Öldürmek fiilinin olması için canlılığın olması lazım. “mette nesneteyni ve ahyeyte nesneteyni”(MUMİNUN 11) var ya. İki kere öldürdün. Öldürme fiilinin olması için önce bir canlılığın olması lazım. Ama tabi bu gerçekten zor bir konu.

KATILIMCI: Üç ölüm çıktı bu sefer Hocam. Hani yaratılmadan ölüydünüz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaten ölü halde olmamızdı o. Öldürülme değil. O zaten yok olduğumuz. Sadece maddelerimiz var. Vücudumuzun maddeleri var. “Kuntum emvaten” diyor. Zaten o zaman ölüydük. Yoksa öldürülmemiştik o sıra.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın