Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR;
Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Essalatu vesselamu ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain. Elhamdülillah oruçlarımızı tuttuk bugün Ramazan’ı şerifin son cumartesi. Bu dersimizi bayram namazına ayırmak istiyoruz. Ama ondan önce, bayramlar konusu nasıl acaba? şimdi o benim uzman olduğum bir saha değil çünkü dinler tarihinin konusudur ama gördüğüm kadarıyla bu konuda en azından beni tatmin eden bir çalışma ben göremedim, vardır mutlaka. Beni tatmin eden bir çalışma göremedim.
Ama Kur’an’ı Kerim’de Musa Aleyhisselamın sihirbazlarla karşılaşmasını biliyoruz, o karşılaşma bayram gününde olmuştu. 20. Taha Suresinin 59. Ayetinde “Kâle mev’ıdukum yevmuz zîneti ve en yuhşeren nâsu duhâ” burada Musa Aleyhisselamla Firavunun ve Firavunun sihirbazlarının karşılaşmasıyla alakalı bir gün belirleniyor, Musa Aleyhisselama diyorlar ki; Firavun ve hanedanı diyorlar ki, “Fe le ne’tiyenneke bi sıhrin mislihî”(Taha 58) yani Musa Aleyhisselamın o değneği atıpta yılana dönüşmesini görünce diyorlar ki; “senin yaptığın büyüye benzer bir büyü de biz yapacağız, göreceksin”, “fec’al beynenâ ve beyneke mev’ıden lâ nuhlifuhu” (Taha 58) “aramızda bir zaman belirle, öyle bir zaman olsun ki biz o zamana muhalif bir iş yapmayalım”, “mev’ıden lâ nuhlifuhu” ona muhalefet etmeyelim, “nahnu ve lâ ente” “ne biz muhalefet edelim, ne de sen”, “mekânen suvâ” “düz bir yerde olsun”, yani eşit olsun şartlar, şartlar eşit olsun, uygun bir yer olsun.“Kâle mev’ıdukum yevmuz zîneh” Musa Aleyhisselam diyor ki sizinle buluşmü günü, bayram günü olsun, süslenme günü olsun diyor. Şimdi burada bir bayram olduğu belirtiliyor, sizin bayramınızın günü demiyor, bunu genel ifade ediyor. Bayram günü diyor. “ve en yuhşeren nâsu duhâ” ve insanlar da kuşluk vakti toplaşsınlar. Yani bizim bayram namazını kıldığımız vakitte toplaşsınlar diyor. Buda oldukça ilginç bir ifade. Mesela bayram günlerinde de müslümanların toplanma zamanı o duha vaktidir. Yani kuşluk namazı vakti dediğimiz, güneşin belli bir miktar yani en az beş derece kadar ufkun üzerine çıktığı zamandır. Şimdi bu şu bakımdan önemli, Peygamberler, hep aynı tebliğ ile gelmişlerdir. Musa Aleyhisselamdan önce o toplumda Yusuf Aleyhisselam vardı. Yusuf Aleyhisselamın şeriatine göre belirlenmiş bir bayram olabilirdi o. Dolayısıyla Allah bize, “Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan” (şura 13) diyor, “Nuh’a Allah neyi emrettiyse onda sizin için bu dinin şeriti, kanunu, kuralı yaptı” diyor. Dolıyısıyla bütün dünyada bu bayram kültürünün altında mutlaka bir dini şey olmalı. Ama onlar zamanla bozulabilir o ayrı birşey.
Yine bir başka ayet daha var, o da Maide Suresinin 114. Ayeti “Kâle îsebnu meryemellâhumme rabbenâ enzil aleynâ mâideten mines semâi tekûnu lenâ îden li evvelinâ ve âhirinâ ve âyeten mink(minke), verzuknâ ve ente hayrur râzikîn” Hatta 113. ayeti var 112. hatta; “İz kâlel havâriyyûne yâ îsebne meryeme hel yestetîu rabbuke en yunezzile aleynâ mâideten mines semâ” (Maide 112) “Diyorlar ki Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin gökten bize bir sofra indirmeye kadir midir?” yani Rabbin indirebilir mi? buna gücü yeter mi? diyorlar. ” kâlettekullâhe in kuntum mu’minîn” “diyorki inanıyorsanız Allah’tan çekinin, bu ne biçim bir laftır” diyor havarilere. Bu da çok ilginç bir şey, İsa Aleyhisselama inanan tek kişiler bunlar, işte sayıları onikiyi bulan. Bunlar da diyorlar ki Allah’ın gücü yeter mi bir sofra indirmeye? insanların tavrı gerçekten enteresan. Onun için bizim fazla şikayet etmememiz gerekiyor bu şeyden. “kâlettekullâhe in kuntum mu’minîn” “inanıyorsanız Allah’tan korkun” diyor, böyle şey olur mu?. “Kâlû nurîdu en ne’kule minhâ” (Maide 113) “biz o sofradan yemek istiyoruz” diyorlar. “ve tetmainne kulûbunâ” “ve içimiz yatışsın istiyoruz” Demekki hala şüpheleri var İsa Aleyhisselamdan. “ve na’leme en kad sadaktenâ” “ve senin bize doğru söylediğini de bilmek istiyoruz”. Yani karşılarında İsa Aleyhisselam var o kadar mucizeler gösteriyor, ölüleri diriltiyor, evlerindeki yiyecekleri haber veriyor falan, hala içleri yatışmamış, o yemek gelsin de içimiz yatışsın diyorlar. İşte bunlar oniki havariler. “ve nekûne aleyhâ mineş şâhidîn” “ve ona şahitlerden olalım istiyoruz” “Kâle îsebnu meryemellâhumme rabbenâ enzil aleynâ mâideten mines semâi” Meryem Oğlu İsa dedi ki Yarabbi bize gökten bir sofra indir, “tekûnu lenâ îden” “bizim için bir bayram olsun”, “li evvelinâ ve âhirinâ” “yani bizim şu anda yaşayanlarımız için de, bizden sonra gelenlerimiz için de bir bayram olsun”. Yani o gün bayram olacak demekki.“ ve âyeten mink” “ve senin katından da bir mucize olsun”, “verzuknâ ve ente hayrur râzikîn” “bize rızık ver, sen rızık verenlerin hayırlısısın”. “Kâlellâhu innî munezziluhâ aleykum” (Maide 115) Allah’u Teala buyurdu ki “Ben onu size indireceğim”, “fe men yekfur ba’du minkum” “bundan sonra kim nankörlük ederse” fe innî uazzibuhu azâben” “ona öyle bir azap veririm ki” lâ uazzibuhû ehaden minel âlemîn” “bu alemde hiç kimseye vermediğim azabı veririm” diyor. Şimdi burada, şurda bir bayram, Musa Aleyhisselamda da bir bayramdan bahsediliyor. Yalnız buradaki bir ifade bizi farklı bir alana çekiyor. O da şu, yani ben bunları sadece dinler tarihi konusunda çalışan arkadaşlar için belki bir faydası olur diye söylüyorum. Yani bu konularda da yeteri kadar çalışmaya ihtiyaç var. Şimdi “bizim için bir bayram olsun” diyor. İsa Aleyhisselam. Demekki böyle bir bayram yok. Bizden sonra gelecekler için de olsun diyor. E şimdi Musa Aleyhisselam da “yevmuz zîneh” diyerek tek bir günden bahsediyor. Yani şu anda bizde iki tane bayram var. Bayramda karşılaşalım dense, hangi bayram? diye sorarız. Kurban Bayramı mı, Ramazan Bayramı mı? E Musa Aleyhisselam bayramda karşılaşalım dediğine göre, yani demekki tek bir bayram var ki, hiçkimsenin şüphe etmeyeceği bir gün. Zaten şeyde de öyle bir tarih belirle ki, başka bir şey yapmasın, başka tarafa sarkmasın diyorlar. O da diyor ki bayram günü. Şimdi ikisini birleştirdiğimiz zaman şu anlaşılıyor, demek ki bir bayram Musa Aleyhisselam zamanına kadar varmış, diğer bayram günü de İsa Aleyhisselamın duasıyla ortaya çıkmış, Allah kabul etmiş bunu ve indirmiş yiyecek. Şimdi o zaten varmış olanı şöyle düşünebiliriz, hacla ilgili ayetleri okuduğumuz zaman ve kurban ile ilgili ayetleri okuduğumuz zaman; bu kurban bayramının ta Adem Aleyhisselam zamanından beri olduğu anlaşılıyor. Çünkü o husustaki ayetler son derece açık. O konuyla ilgili derse, şimdi otarafa girersek konu çok uzar, o konuyla ilgili çok dersler yaptık. Bizim sitemizde onu arkadaşlar isterse, mesela kurbanla ilgili derslere bakarlarsa bulurlar. Yani kurban bayramı günleri baştan beri belli, kurban günü kesilecek olan kurbanların çeşidi, yani şuanda kestiğimiz hayvanların olduğu da ta baştan beri belli. Bunlara herhangi bir ilave yok. O zaman bunları da birleştirdiğimiz zaman, Musa Aleyhisselamın söylediği “yevmuz zîneh” kurban bayramı olabilir.
Şimdi oruç meselesine gelince, orucun yine önceki peygamberlerde de tutulduğunu Bakara Suresinin 183. Ayetinden öğreniyoruz; Allah’u Teala buyuruyor ki Estauzubillah “Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn” “size oruç farz kılındı, sizden öncekilere de farz kılındığı gibi”. E ozaman peki bayram var mı yok mu? Burada İsa Aleyhisselamın ümmetinin de oruç tuttuğu açık. Aynen bizim gibi tuttukları açık. Sonra onlar bizden daha fazla tutuyorlar. Oruçlu bulundukları günlerin geceleri eşleriyle ilişkiye giremiyorlar. Birde akşam çok kısa bir süre oruçlarını bozuyorlar, ondan sonra çok uzun bir süre oruç tutuyorlar. Yani heralde yirmidört saatin, bir-birbuçuk saatini ancak yeme içmeyle geçirebiliyorlar ancak kalan kısmı oruçlu oluyor. Bize sadece tan yeri ağırıncaya kadar yeme içme müsadesi var ve oruçlu bulunulan gecelerde karı koca ilişkisine müsade sadece bize var. Şimdi tüm bunları birleştirdiğiniz zaman mantıken şu ortaya çıkıyor; bunlar bir ramazan boyu oruçlarını tutmuşlar, artık iyice tabi Ramazan boyu bukadar oruç tutan insanların akıllarına gelecek bir sofra olsun da bayramda yiyelim. Dolayısıyla bende hasıl olan şey bu yani his, yoksa bu ayetleri birleştirdiğimiz zaman böyle bir şey hasıl oluyor. Ramazan bayramınında, yani kurban bayramının çok eskiden beri olduğu, Ramazan bayramının da İsa Aleyhisselamdan beri olması gerektiği anlaşılıyor. Çünkü “îden li evvelinâ ve âhirinâ” dediğine göre bizide bunu kapsaması gerekiyor, dimi hocam, bu başka bir şekilde düşünülemez öbürü de zaten “yevmuz zîneh” diyor. Yani efendim bu Firavun ailesi niye dini bir bayram yapsın da denmez, bugün bakın dini bayramları yapanlar, dindar olsun olmasın herkes bu bayramları yapıyor, çünkü toplum tarafından kabul edilmiştir. Sadece o bayramın şekli şemali değiştirilmiştir başka. Mesela birçokları evlerinde yaptığı halde son zamanlarda bir çok kimse bayramlarda eğlenceye gidiyor, işte bir takım tatil yerlerine gidiyor ama bayramı esas alarak gidiyor. Bu sebeple firavun hanedanın da firavunun hakimiyetinde bulunan toplumda da, önceki peygamberlerden gelen bayramın olmasında hiçbir mani yok, bunu Musa Aleyhisselamın kabul ettiği anlaşılıyor ki, öyle kabul etmeseydi yevmezzinetukum derdi değil mi. Yani sizin bayramınızın günü diyor. Ama yevmuz zîneh hepimizin ortak olan bayramı olmuş oluyor ki onun kurban bayramı olması gerekiyor yani ayetlere baktığımız zaman. İsa Aleyhisselama baktığımız zaman da buradaki talep edilen şeyler, bu İsa Aleyhisselamın duası, bunları birleştirdiğimiz zaman da bunun da Ramazan Bayramı olduğu anlaşılıyor.
Şimdi peki bu bayram ne zamanden itibaren başlar? Yani birde o söz konusu. Burada sık sık tekrarladığımız bir husus var, bu vesileyle yine tekrarlayalım, Kur’an’ı Kerim Yasin Suresinin 40. Ayetinde Allah’u Teala, önce gündüz sonra gece olacağını çok net bir şekilde ifade ediyor. “Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn”(Yasin 40) Diyor ki güneş aya yetişecek değildir, yani güneşin aya yetişmesi istenen bir şey değildir, yani ona uygun değildir, ne demek; güneşin yörüngesi başkadır, ayın yörüngesi başkadır ve o ona dokunamaz o ona dokunamaz onların hepsi ayrı ayrı hareket ederler. Mesela insanlar ay tutulmasında ya da güneş tutulmasında ikisi üst üste geldi zannedebilirler ama değil, arada büyük bir mesafe var, ama sadece öyle görüyorsunuz. “ve lel leylu sâbikun nehâr” “gece de gündüzü geçemez” diyor. Şimdi gece gündüzü geçemiyorsa öyleyse demek ki önce gündüz olur sonra gece olur. Peki gündüz ne zaman oluyor, Allah geceyi üçe ayırıyor “Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn” (Rum 17) ayetinde akşam ve sabah, yani tan yerini ağırmasından güneşin doğmasına kadar, güneşin batmasından havanın kararmasına kadar iki ayrı bölümü var gecenin, birbirine benzer şekilde ortaya çıkan. Bir de bu ikisinin ortası var, gecenin ortası dediğimiz, gecenin yarısı dediğimiz, gecenin en uzun dinlenme ile geçirilen kısmı var. Bunlar yani güneşin batmasından doğmasına kadar olan kısım gece, güneşin batmasından doğmasına kadar olan kısımda gündüz. Şimdi gün gündüzle başladığına göre, güneşin doğmasıyla başladığına göre, bir önceki ay güneş doğana kadar devam eder demektir. Dolayısıyla Ramazan bayramının birinci günü güneş doğana kadar Ramazandır. Güneş doğduğundan itibaren bayram olmuş olur. Bayram olunca artık ondan sonra namaz kılınabilecek ilk vakit ki oda duha vakti. Mesela Musa Aleyhisselamında “Duha vaktinde toplaşsın insanlar” demesi de çok önemli, bu açıdan. Yani işte güneşin ufuktan en az beş derece yükselmiş olduğu vakit. Zaten ancak insanlar işte hazırlıklarını yapıp ta, bayram yerine gelebilirler fiilende başkası mümkün olmaz. Yani tabi beş derecenin dakika karşılığı, ekvatorda yirmi dakikadır da bizim buralarda değişir. Mesela şu günlerde bizde otuz dakikadır. Kuzeye doğru gittiğiniz zaman değişir, çünkü o güneşin ışıklarının bir eğimi vardır. Ona deklerasyon derler. Güneş ışıklarının eğimine göre, o derecelerin dakikaya yansımasında da farklılık olur. Şimdi burada Türkiye’de genellikle kırkbeş dakikalık bir uygulama var bir sakıncası yok yani illada ilk vaktinde kılacaksın diye birşey yok, söz konusu değil. Şimdi namaz kılmanın caiz olduğu ilk vakit, yani önceki ay bitip de yeni ay başladığı zaman namaz kılmanın caiz olduğu ilk vakit kuşluk vaktidir. Kurban bayramında da kurbanın kesilmesi gereken gün, gene güneşin doğmasıyla başlıyor ve Peygamberimiz sallallahuvessellemin uygulaması ki bu zaten Kur’an’ı Kerimin de emri, Allah’u Teala Kevser Suresinde Kurban Bayramı için diyor ki; “Fe salli li rabbike venhar”(Kevser 2) “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”, şimdi namaz önce kurban arkasından, onun için Peygamberimiz diyor ki; namazdan önce kurban kesenler kurbanlarını iade etsinler diyor. Kurbanlarını iade etsinler çünkü ayete göre çok açık. Şimdi önce namaz olması için, gündüzde güneşin doğması ile başladığına göre namazı kılınabilecek ilk an, namazın vakti oluyor. Ondan sonraki vakit, ondan sonra kurban kesme zamanı geliyor.
Şimdi peki Ramazan bayramında namaz ile ilgili bir ayet var mı? Ramazan bayramında namazla ilgili bir ayet yok ama, Kurban bayramındaki ayete kıyasladığımız zaman onu hemen anlayabiliyoruz. Yani tekrar geriye dönelim, Kur’an’ı Kerime baktığımız zaman bu böyle. Ama fıkıhtaki durum ne, tefsir kitaplarındaki durum ne, onlara göre gün tanyerinin ağarmasıyla başlar. Ama ay hesabı ile gün güneşin doğması ve batması ile başlar. Şimdi güneşin doğması ve batması ile başlar dediğiniz zaman, Ramazanın son akşamı güneş battığı anda ramazanın bitmiş olması gerekiyor. Ramazan bittiyse bayramı ondan sonra yapacaksın, Ramazanda vermen gereken fitreleri de o zaman vereceksin. Halbuki Peygamberimiz Sallallahualeyhivessellem, namazdan önce verin diyor, yani bayram namazından önce verin, bayram namazından önce yani bayram namazı güneşin doğmasından sonra oluyor, işte güneşin doğmasından bayram namazına kadar, insanlar bayram namazından çıkmadan verin diyor. Ki ceplerinde harçlıkları olsun ya da evlerinde yiyecekleri olsun rahat bayram yapsınlar diye, yani o sistemi tamamen bozuyor herşeyiyle bozuyor, ondan sonra da bir türlü tutturamıyor. Neyse o konu üzerinde başka sohbetlerde durduk, burada tekrar durmayalım.
Kurban bayramıyla alakalı “Fe salli li rabbike venhar”(Kevser 2) “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” deniyor. Peki “Fe salli li rabbike venhar” kurban kesme görevinde kadın erkek ayırımı var mı? var mı? yani erkekler kesecek kadınlar kesmeyecek diye birşey var mı? Kimin durumu müsaitse o kesecek. Öyleyse Fe salli li rabbike‘de namaz kıl emrinde kadın erkek ayırımı olur mu? onda da olmaz, olmaz yani, namaz kıl emrinde de olmaz. Yani bayram namazını kılma emrinde kadın ile erkek arasında ayırım olmaz. Nasıl o kurban kesme emrinde ayırma olmuyorsa bunda da olmaz. Ondan sonra, şimdi Kurban Bayramından Ramazan Bayramına doğru geçiş yapalım, çünkü Ramazan bayramı ile ilgili Fe salli emrini taşıyan birşey yok. Bir ayeti kerime, en azından ben bilmiyorum yani, siz biliyorsanız, siz biliyor musunuz? (başka konuşmacı mikrofon kapalı ses anlaşılamıyor 23:17 dakikası) E tabi şimdi Türkçede değilse de Arapçada fiillerde erkek ve dişi diye ayırım var, erkeklere hitap eden fiiller kadınları da içerisine alır. Ama kadınlara özel bir durum varsa o zaman kadınlara özel fiiller kullanılır Arapçada. Dolayısıyla genel hükümlerde erkeğinde içerisine girdiği konularda fiiller devamlı erkekler ile ilgili yapıda olur.
Şimdi Hac Suresinde bir ayet var. Hac Suresi 37 ve 38. ayetler. “Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn”(Hacc 37). “İnnallâhe yudâfiu anillezîne âmenû, innallâhe lâ yuhıbbu kulle havvânin kefûr” (Hacc 38). Şimdi burada kurbanla ilgili ayetler. 28. Ayetten başlıyor; buraya kadar kurbanla ilgili çok ayrıntılı bilgiler veriyor Kur’an’ı Kerim. Bizim gelenekte malesef şu vardır; “kurbanla alakalı ayet yok, hadislerden öğreniyoruz”, halbuki hadisler çok az, ayetler çok fazladır. Yani bizdeki Kur’an sünnet bütünlüğü baştak koparılmış, zaten müslümanın halindende belli. Yani bana öyle geliyor ki, şimdi bazıları buna çok ağır suçlama diyecek ama, o suçu işleyenler için bana göre çok hafif bir suçlamadır. Çünkü yapılanları gören adam için, çok hafif bir suçlamadır. Bana öyle geliyor ki insanlar müslüman olmasın diye her türlü tedbir alınmıştır. Çünkü bugün insanlara islam diye takdim edilen şey, islam değil. Bu islam değil başka bir şey. Ne Kur’an a uyuyor, ne sünnete uyuyor, ne fıtrata uyuyor, ne akla uyuyor, ne mantığa uyuyor, paramparça etmişler, bütün ayetler arası ilişkiyi, Kur’an sünnet bütünlüğünü herşey paramparça olmuş. Mesela arzu eden, kurbanla ilgili sohbetlerimizi dinler, orada görür ki çok ayrıntılı bilgiler var Kur’an’ı Kerimde kurbanla alakalı, ama bizim ulema ittifakla kurbanla ilgili ayet yoktur diyorlar, vardır diyende böyle sesi kısık bir şekilde Kevser suresini gösteriyor. Oda çok az sonradan gösteriliyor, baştan eskiden yok.
Şimdi burada kurban ile ilgili çok çok detaylı açıklamalar yapıldıktan sonra; Hacc Suresinin 37. Ayetinde Allah’u Teala şöyle diyor; “Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn”, “Len yenâlellâhe luhûmuhâ” “o kestiğiniz hayvanların ne eti ne de kanı Allah’a ulaşır”, yani etinden siz yiyorsuzunuz, fakirlere yediriyorsunuz, eşe dosta yediriyorsunuz, bu ayrıntılar hep ayetlerde var, “ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum” “Allah’a ulaşan sizin O’na karşı saygınız, O’ndan çekinmeniz, O’nun emirlerine karşı tavrınızdır, ” kezâlike sahharahâ lekum” “işte o hayvanları bu şekilde sizin emrinize vermiştir, yani o burada Enam diye belirlediği ve ne olduğunu açıkladığı, koyun-keçi-sığır-deve, bunları sizin emrinize verdi, bunlar yaban hayvanları gibi kaçan cinsten değil, emre itaat eden, şurada birisini kesiyorsunuz, öbürü hiç şey yapmıyor bile, Allah’u teala bu şekilde sizin emrinize verdi ki, “li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum,” size bu gösterdiği şeyden dolayı Allah’ı tekbir edesiniz, yani Allahu Ekber diyesiniz, Allahu Ekber diyesiniz, bunun için bunları sizin emrinize vermiştir, Allahu ekber diyeceksiniz, peki bu Allahu ekberi kesmeden önce mi sonra mı diyeceğiz? Şimdi ayeti kerimede “Fe salli li rabbike” önce namaz kıl dendiğine göre demekki önce denecek. Şimdi bu ikisi, namaz ile tekbiri birleştirdiğiniz zaman bakıyorsunuz ki Peygamberimiz Sallallahualeyhivessellem iki rekat namaz kılıyor ve namazın içerisine de o tekbirleri yerleştiriyor. Onun için bayram namazlarının diğer namazlardan farkı tekbirdir. Oda ayet gereğidir. “li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” “size bu doğruyu göstermesi karşılığında Allah’ı tekbir edesiniz, yani Allahu Ekber diye bu şeyi hatırlarsınız, Bayram namazı kılarken işte Hanefi’ler, üç birinci rekatta, üçte ikinci rekatta olmak üzere, diğer namazlarda alınmayan tekbirler alırlar. E tabi unutuluyor, o şey değil. diğer mezheplerde farklı. Ben hanefilerin, okurken ben hep birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş olarak görürdüm. Ama hanefilerin doğrusu delillerine bakıyordum ama, istersen bir Nasbur-raye bir bak bakalım nereden çıkarmışlar onu, yani ona bakacak kadar vakit bulamadım. Şimdiye kadar hep böyle fıkıhtan okuyoruz, delillere baktığınız zaman tabi çok fazla zaman alıyor. Şimdi işte Allahu Ekber diyerek namaza başlıyorsunuz, mesela hanefilerde Sübhanekeyi okuyorsunuz, onu okuduktan sonra Allah’u ekber deniyor, eller yana indiriliyor, Allah’u ekber deniyor eller tekrar yana indiriliyor, Allah’u ekber deniyor tekrar yana indiriliyor, ondan sonra diğer namazlar gibi Fatiha, zammı sure. Ama hadisişeriflerde, çok sayıda hadisde var, bunu Şafii, Maliki, Hanbeliler öyle kabul ediyorlar, yani onların delilleri kuvvetli ama hanefilerin delilleriyle şimdi görürüz, arkadaşlarla şey yaparız. Ben şimdi aslında okuyacaktım da gelen giden oldu okuyamadım onu, yoksa hazırlamıştım. Şimdi yedi kere Allahu ekber diyorlar mesela birincisinde, ikinci namazda iki kere Allahu ekber deniyor. Niye iki rekat kılınıyor diye sorulursa, Kur’an’ı Kerim’e baktığımız zaman en az namaz iki rekattır. Sadece savaş sırasında, yolcuysanız karşınıza da düşman çıkmışsa ozaman bir rekata düşebilir. Ama normalde en az iki rekattır. Öyle olduğu için emir de en azıyla yerine getirilir, “Fe salli li rabbike” “Rabbin için namaz kıl dendiğine göre, o en azını yaptınızmı yerine getirmiş olursunuz. E birde tekbir emri var. İkisini Peygamberimiz birleştirmiş ve aynı namaz yani iki rekatlık kurban bayramı namazı doğmuş, önce kurban bayramı namazından hareketle şeyyapacağız. Buradan şunu da anlamamız lazım, bu size yaptığım şeyi herhangi bir kitaptan görmüş değilim yani ama işte Allah’ın kitabında var başka kitaplarda yok. Yani burada gerçi hakkını yemeyelim, mesela Bedaussanai’de Kurban bayramı namazı için “Fe salli li rabbike venhar” ayetini de yazmışlar, bu ayeti de yazmışlar, şimdi okuduğum ayeti de ama bu aradaki ilişkiyi kurmamışlar. Gerçi oradan o ilişki anlaşılır. Şimdi; kurban bayramında önce namaz sonra kurban, ama ramazan bayramında böyle bir emir olmadığı için, Ramazan bayramının görevi ne?, kurban bayramında kurban kesme görevi var müslümanlara, Ramazan bayramında hangi görev var namazın dışında, oruçtan başka, fitre var fitre, tabi her müslüman için, yani zengin fakir olmaksızın, oruca gücü yeten herkesin, hasta da olsa yolcu da olsa fitre vermesi gerekiyor. Niye çünkü ayette diyor ki “oruç tutmanız daha hayırlıdır” diyor, hastalar ve yolcular için, o zaman gücünüz yetiyor demektir.
Ayette ne diyor Allahu Teala, Bakara Suresinin 184. ayetinde (“Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn”) “ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn” “oruca gücü yetenlere bir çaresiz kişiyi doyuracak fidye gerekir”, niye fidye? çünkü oruç sırasında bir takım kötü sözler söylemiş olabilirsiniz, oruca yakışmayan bazı davranışlarda bulunmuş olabilirsiniz, onların ve onlar için bir temizlik, bunu zenginler söyler de fakirler söylemez mi? Oruç tutan herkes için söz konusu, peki oruç tutmayan çocuklar, onlarla ilgili hüküm yok, çünkü bak ayetle hadisi birleştirdiğiniz zaman, o çocuklar için değil, buluğa ermiş olanlar için. Burada şey de yok, bir nisap falan da yok. Herkes her müslüman ödeyecek, en azından ödeyecek. Onun için bugün Diyanet İşleri Başkanlığının belirlediği yedibuçuk lira çok yüksek bir rakamdır. Yani şimdi sizin paranız vardır, yedibuçuk lirada neki dersiniz, sen ver yetmişbeş lira kardeşim, yediyüzelli lira ver. Ama rakam öyle bir rakam olması lazımki, en düşük seviyedeki kişi de verebilsin ve çaresiz kalmış bir kişinin bir gün yiyeceği yemek, o çaresiz kalmış kişi bir ekmek bulduğu zaman bayram eder o. Onun için en alt seviyede belirlenmiştir. Evet şimdi, ramazan bayramında verilmesi gereken şey, sadaka bu, Ramazan Bayramında fitre verecek. Çocuklar için yok. Oruç tutabilecek kişiler için. “ve alellezîne yutîkûnehu” ona farklı mana vermişler, gücü yetmeyenler demişler tüm sistem altüst olmuş. Yani ayete tam ters anlam vermişler, öyle bir anlam verme imkanı yok, sistem tamamen alt üst olmuş. Şimdi oruç tutabilecek durumda olan kişiler verecek. Dünyanın en zengin adamıda en az seviyeden verse görevi yerine getirmiş olur ama fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh diyor “bir hayrı içten gelecek böyle gönlü tatmin olacak şekilde yapan kişi için daha iyi olur, o zaman bu bana azdır, ben kendi seviyeme göre daha yüksek vereyim dediğiniz zaman tabiki en güzeli odur.
Şimdi Kurban Bayramında da zenginlerden fakirlere verilen bir mal var o et. Çünkü öncelikle fakirlerin doyurulması emrediliyor. Tabi kesende yiyor, hepside. Ama Ramazan Bayramında mutlaka çaresizlere giden, toplumun en alt katmanına giden bir yardım var. Tüm müslümanlar bu yardımı yapıyor. O yardım, namazdan önce oluyor. Çünkü o kurban kesmek gibi öyle adamı fazlaca meşgul edecek birşey değil, yani kurban kesme işi çok zordur, getireceksiniz, hazırlayacaksınız, keseceksiniz. Kurban kestikten sonra namaz kılınır denseydi ya namaza kolay kolay sıra gelmezdi değilmi. Onun için ayet orada hemen işi bitirmiş, namazını kıl sonra kurbanını kes. Ama namaza gitmeden fitre vermek birşey değil o çok basit birşey. Böyle hayvanı getireceksin, keseceksin, bilmem soyacaksın, parçalayacaksın hiç birşey yok. Verirsin biter. Onun için Peygamberimiz Sallallahualeyhivessellem demişki, namaza çıkmadan verilirse o sadaka-ı fıtır olur, daha sonraya bırakılırsa sadakalardan bir sadaka olur demiş. Yani ne demek asıl faziletlisi sabah güneşin doğmasından, gerçi daha önce de olabilir, bu bir yardımdır, illada güneş doğmayı beklemek gerekmez, daha öncedende verirsiniz, yani insanlar sabah namazına çıkmadan önce fakirin eline o para geçer. Asıl sevabı kazanılacak olan odur. Peki burada niye namaz, esas onun için şeyyapmıştık.
Bakın şimdi Bakara Suresinin 185. Ayetini açalım; evet, burada Allahu Teala şöyle diyor; “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn”. “Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ân” “Ramazan ayı içinde Kur’an’ın indirildiği bir aydır” yani Kur’an o ayda indirilmeye başlanmıştır. “Huden lin nâs” “insanlara hidayet olmak üzere”, insanlara doğruyu göstermek üzere indirilmiştir. “Ve beyyinâtin minel hudâ” ve o hidayetin belgelerinin içerisinde, yani her konuda yapacağınız doğru davranışın belgeleri vardır onda. Yani hangi konuda araştırırsanız doğru davranışın belgelerini bulursunuz. vel furkân iyiyle kötüyü hakla batılı doğru ile yanlışı ayıran bir kitaptır. “fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhu” kim o ayı yaşarsa, o ayda hayatta olursa, o ayı oruçlu geçirsin. “Ve men kâne marîdan ev alâ sefer” kim de hasta ya da yolculuk halinde olursa “fe iddetun min eyyâmin uhar” “başka günlerde oruç tutar” yani hasta ve yolcu iken tutmayabilir. “yurîdullâhu bikumul yusra” “Allah size kolaylık istiyor” yoksa o hasta yolcu da oruç tutarsa daha iyi ama kolaylık olsun diye. Efendim, yolculukta sıkıntı çekmiyorum niye tutmayayım, tut tabi, ama tutmayabilirsin. Başka birşey o. E doktorlar, hastaların oruç tutması çok daha faydalı; Allah oruç tutmanız daha hayırlı diyor, ama tutmayabilirler. Allah sizin için kolaylık istiyor “ve lâ yurîdu bikumul usr” “zorluk istemiyor”, şimdi diyor ki; size bütün bu şeyleri verdiki,ve li tukmilûl iddeh “sayıyı tamamlayasınız”, yani o bir ayı tamamlamanız için. Bir ayı bazıları, o hasta ve yolcu olmayanlar, o Ramazanı oruçlu geçirerek o ayı tamamlarlar, hasta ve yolcu olanlar da tutamadıkları günleri daha sonra tutarak bir ayı tamamlarlar. Böylece herkes Allah’ın huzuruna gittiği zaman o bir ayı geçirmiş olmanın sevabıyla gider. Ama hasta ve yolcu olmayan kişiler oruç tutmuyorlarsa kusura bakmasınlar, onların bu sevaptan herhangi bir payları olmaz, daha sonra yaparız ederiz de değil, bir gün oruç tutmadıysan onu bir ömür boyu kapatamazsın. Bir atmışbir gün değil, altıyüzonbir günde bu işi kurtarmaz, altıbin günde kurtarmaz, orucu mutlaka tutacaksın. Ya şimdiye kadar tutmadım, o zaman bundan sonra tut, Cenabı Haktan affını dile, eğer herhangi bir yamukluk yapmazsan geçmiş günlerini tutmuş gibi sevap hanene yazar, bunu da Furkan Suresi 68 ve devamı ayette bildiriyor bunun prensibini. “Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harremallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ” Furkan 71 “Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ”. Şimdi; “ve li tukmilûl iddeh “sayıyı tamamlayasınız” “ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” size gösterdiği bu doğru yol karşısında Allah’ı tekbir edesiniz diye. Şimdi buradan bakın, yani Kur’an’ı Kerimin ayetleri müteşabih. Ne demek ti müteşabih? yani biri diğerine benzeyen ayetler. Şimdi o benzeşmeden hareketle bir takım sonuçlara varılır. Yani birisini görürsünüz babasına benzetirsiniz, ya sen Mithat Beyin oğlumusun dersin. Evet nerden bildin, valla ona benziyorsun. Benzemeden, şeyi görürsünüz ya sen Erzurumlumusun? a nereden, şimdi bir gün talebeliğimde bu Altıntepe var Küçükyalıyla Kadıköyün arasında şimdi orada Altıntepe Camisinde vaaz ediyorum, kendi kendime karar verdim dedim ki okadar güzel konuşacağımki ben İstanbullu olmadığımı anlamayacaklar. Kesin karar verdim, çok düzgün konuşacağım, şimdi namazdan sonra birisi geldi, hocam hoşgeldiniz Erzurumlusunuz galiba dedi, nereden bildiniz dedim, konuşmanızdan dedi, beni bir ter aldı ama baştan aşağı ondan sonra dedi birde herhalde Tortumlusunuz dedi, çünkü ben dedi orada bizim köyün bağlı olduğu Nahiyede görev yapmış adamım. Neredeyse köyümü de söyleyecekti biraz daha bekleseydim. Çünkü artık benim daha orada duracak halim yok, bütün vücut ter oldu, bütün sistem bozuldu, halbuki hiç açık vermemiştim o konuşmada. Şimdi bak ne bu? Benzerlikten hareketle bir sonuca varıyorsunuz. O sonuç o zaman ne oluyor, tutuyor eğer benzetmeyi iyi yapmışsanız konunun uzmanıysanız, işte ayetlerde öyle. Yani ayetler arası benzerlikten hareketle bir sonuca varıyorsunuz o sonuç Allah’u Tealanın gösterdiği sonuç oluyor. İşte burada da bu ayette; “ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” Bakara 185 de var. Kurban bayramı ile ilgili olan ayeti tekrar açın; Hacc Suresi 37. Ayeti, bakın “li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” ikisini karşılaştırın, birebir aynı kelimeler. Benim orada Tortum’da konuşulan kelimeleri konuşmam gibi birşey. Birebir aynı kelimeler. O zaman birincisinin tekbiri namazın içerisinde olduğu açık değil mi? Yani Kurban Bayramındaki tekbirler, namazın içerisinde o belli. Öyleyse Ramazan bayramındaki tekbirler de ister istemez namazın içinde olması lazım. Çünkü o namazı diğerinden ayıran o tekbirler başka birşey yok. O tekbirler olmadan da insanlar zaten o kuşluk vaktinde namaz kılıyorlar, yani bu kurban bayramı namazıdır diyebilmemiz için arada bu tekbirlerin olması gerekiyor. O zaman o tekbirler namazın içerisindeyse mecburen Ramazan bayramında da namazın içerisinde olması lazım. Dolayısıyla her ikisinin de kaynağı Kur’an’ı Kerim. İşte bu ilişkiler kurulamayında başka yanlışlar ortaya çıkıyor. Mesela kadınları Cuma Namazına, Bayram Namazına, Cuma namazı bir kenara dursun ki dursun diyecek halimiz yok, oda aynı şeydir kadın erkek ayırımı yoktur. Peygamberimiz hep teşvik etmiştir. Şimdi burada kadın-erkek ayırımı olması mümkün değil. Niye? Kurbanı kadında kesiyor erkekde. E peki Ramazan orucunu kadınlar tutmuyor mu? Kadın-erkek ayırımı var mı? E tutuyorlarsa ki tutuyorlar farzdır onlara da, öyleyse bu tekbirleri de onlarında getirmesi gerekiyor. E şimdi buradan hareketle, acaba biz bu ayetleri doğru anladık mı? Doğru anlayıp anlamadığımızı tesbit için ne yapıyorduk Yahya? Prensibimiz neydi? Peygamberimiz ne yapmış? Çünkü Peygamberimizin yanlış yapması mümkün değil. Bunun ilk uygulayıcısı O. Örneğimiz O. Peygamberimize baktığımız zaman ne buluyoruz? Mesela Buharide olan bir hadis; Ummu Atiyye diyor ki Radiyallahu Anh, bi hanım sahabi, bize bir emir verildi diyor, emir veren Peygamberimiz hayızlı kadınları bayram günleri, birde zevatulhudur denilen kadınlar var onları, bayram günleri çıkarıp namaz kılma yerine götürme emri verdi, gidin onların hepsini getirin, hayızlı kadınlar ve zevatulhudur yani bazı kadınlar evlerinden hiç çıkmaz oturur, yo sizde gelin, bunların hepsini çıkarıp getirmemiz bize emredildi. Evlerinde oturan kadınlar oruç tutuyor değil mi? Hayızlı kadınlar tutmuyor mu? onlarda tutuyor, e bu emirde ayırım yok. Peki hayızlı kadın namaz kılabilir mi? kılamaz temiz değil, tekbir getirebilir mi? getirir. Getirmesinde bir mani yok, bak şimdi hadise bakalım şimdi göreceksiniz, onlar diyor gelsinler, “Feyeşhedne cemaatin müslimin”, müslümanların cemaatinde bulunsunlar, onun için bayram namazlarını Peygamberimiz mescitde kılmıyor, sığmıyor insanlar açık bir sahaya çıkıyor, önüne de bir mızrak dikiyor, ona da “sütre” deniyor, orada namazını kılıyor, arkasında da büyük bir cemaat ve müslümanların cemaatinde ve dualarında bulunsunlar ve beraber dua etsinler, dua etmeye de bir mani yok. Ama diyor hayızlı kadınlar diğer kadınların namaz kıldıkları yerden geride dururlar. Kadınlarla beraber ama, onların arasında olmazlar, çünkü onlar namaz kılmayacakları için, onlar ayrı dururlar diyor. Birisi gelmiş Peygamberimize demiş ki Ya Resulallah, elbisem yok diyor neyapayım yani, benim yok demiyor da içimizden birtanesinin elbisesi yok bayrama nasıl gelelim? Diyor ki o da elbisesi olan birisinden elbise alsın gelsin diyor. Peki şimdi, peki bu hayızlı kadınlar ne yapar? Bu az önce okuduğum Buhari hadisidir, şimdi Müslim hadisini okuyorum. Yine Ummu Atiyye’den gelen rivayet; aynı az önce söylediklerimin hepsi var, diyorki bakireler de, burada bakire ilavesi var, bakireler olsun, evinde oturanlar olsun, mesela yaşlılar hiç çıkmıyor, aman beni bırakın diyor, olsun yaşlı maşlı sen oruç tutan birisisi misin? Sen de geleceksin. Bakın ayetle hadisleri birleştirdiğiniz zaman neler ortaya çıkıyor görüyor musunuz? Şimdi e tabi evde çocukları ne yapacağız, kime bırakacağız, bırakacak kimse yok, belli, e onuda götüreceksin o zaman. Yani bırakacak kimse olmadığı ortada değil mi? Yaşlı kadınları da götürüyorsun, gençleri de götürüyorsun e çocukları da mecburen, yani kalamayacak durumda olanlar gelecek. Kalacak durumda olanlar var ise o problem değil o. Şimdi o kadınlar ne yapıyormuş orada, diyor ki hayızlı kadınlar, diyor ki onlar insanların arkasında durur, herkesle birlikte tekbir alırlar. Az önce biz hangi sonuca vardık, namaz kılamazlar ama tekbir almalarına bir mani yok değil mi? Şimdi gördün mü Peygamberimiz zamanında ne oluyormuş; evlerinde oturan yaşlı kadınlar, efendim bekar kızlar, ben hayızlıyım, yo gel, ol hayızlı ol sende arkada durursun, çünkü burada senden istenilen tekbir, namaz kıl, e tamam abdestin yoksa namaz kılamayabilirsin, normaldir kılamazsın, ama tekbir getirmene mani yokki, sen arkada durursun herkes Allahu ekber dediğinde sende Allahuekber dersin. Dua ederken sende duaya katılırsın, oradaki havayı sende teneffüs edersin. Evet şimdi bütün bunlara göre bayram namazı neymiş, sünnet mi? Farz oluyor tabiki. Farz oluyor. O zaman kadın erkek ayırımı varmıymış? yokmuş, peki bugün biz bunu bu topluma nasıl duyuracağız. Şimdi iyi bir basın bilgilisiyle bunu duyurmak lazım ama, yani şimdi düşünün böyle bir bayram düşünün, esas bayram o. Herkes bir araya toplanıyor. Ben birkeresinde Mekke’de böyle bir bayram yaşadım, çok hoşuma gitti. Bakıyorsunuz ki kadın, çocukları, aile hep birlikte, geliyorlar ve büyük bir zevkle geliyorlar o şeyde toplaşıyorlar namaz kılıyorlar. Kabenin çevresinde. Son derece güzel oluyor. Sen önce bir ihtiyaç ortaya çıkar da sonra bakılır. Yani problem değil, şeyyapılabilir, mesela bayram namazı falanca parkta kılınacaktır denir, önceden. Tabi hiç problem değil. Sultanahmet bunun için çok uygun, o Sultanahmet’in tüm o saha ağzına kadar dolabilir, o şeyler ta beyazıta kadar uzanabilir hiç önemli değil. İki kilometre uzasın ne olacak bugünkü bu iş için, Kadıköy’de olur, e işte yani, yavaş yavaş böyle olacak böyle. Şimdi bizim bu anlattıklarımız falan o fıkıh kitaplarında yok ben size söyleyeyim, mesela Ebu Hanife’ye maledilen bir söz diyor ki kadınlar çıkmasınlar diyor, niye? fitneye sebep olurlar. İyi tamam, kardeşim camiye gelen fitneye sebep oluyor da pazara giden niye olmuyor? onu anlayamıyorum ben.
Tekbir sayısı Peygamberimizin hadisinde birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş, yani hadisler böyle. Hanefilerde delil var mı? Peki başka hadis var mı? Yani hanefiler birinci rekatta üç ikinci rekatta üç diyorlar, öyle bir hadis var mı? Yok yani üç, üç olduğuna dair hadis var mı?
Dr. Yahya ŞENOL cevap veriyor; çok var.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; E bakın bakalım, üç tekbir diyen var mı? Benim gördüğüm hadislerde de hep birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş diye belirtiliyor.
Dr. Yahya ŞENOL; Abdullah İbn Mesud’un görüşüne dayanıyor.)
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Hadise dayanmıyorlar yani.
Dr. Yahya ŞENOL; Ondan geliyorsa rivayet, yani o daha fakih diyerek onun şeyi tercih ediliyor ya.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yani üç ya da beş neyse, yani iş o noktaya gelsin, onu halletmek zor birşey değil de, ama asıl problem ne, bakın tekrar başa döneyim şeyden, şimdi kurban bayramı günü, namazını kıl, kurbanını kes, kadın erkek arasında herhangi bir ayırım olan emir değil, çünkü bu bir ibadettir. Dolayısıyla orada namaz kılma da ikisi için geçerli, bir de tekbir getiresiniz diyor Allahu Teala, e onda da kadın erkek ayırımı yok.
Dr. Yahya ŞENOL; Orada şöyle bir fark vardı ama, Kurbanda bireysel olarak herkese tek tek değil de, bi ailenin olunca.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; olabiliyor o başka, ama herkes de tek tek de kesebilir, onda birşey yok.
Dr. Yahya ŞENOL; Farz olduğunu da söyleyemeyiz, bir kanun emriyle de gelmiyor ya, tıpkı teheccüd gibi olması lazım, bir kanun emriyle farz geliyordu ya,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; “Fe salli li rabbik”
Dr. Yahya ŞENOL; tamam öyle de hani, hitap bize değil, “inna ataynake” “İnne şânieke huvel ebter”(Kevser 3) O’na emir, bize sünnet olması gerekiyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Şimdi biz burada uygulamalara da bakmak durumunda oluyoruz. “Fe salli li rabbike venhar”(Kevser 2) orada duayı yalnız Rabbine tahsis et, Kurbanı da Rabbine tahsis et denebilir. “İnnessalati ve nusiku ve mahyi ve mamativelilla rabbilalemin” şimdi namazım kurbanım işte yaşamam ölmem, diyebildiğiniz gibi duam, ibadetim, kurbanım da diyebilirsiniz. Fakat bu, şimdi burada sünnet dememiz biraz zor, şundan dolayı zor, Peygamberimiz emrediyor, yani hep evlerinde oturan kadınların bile gelmesini,
Dr. Yahya ŞENOL; yani farzdır, farzı-ayındır denilebilir mi? çok açık bir şekilde emir gelmesi lazım,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; “akim” kelimesiyle ifade edilmiyor, doğru dediğin doğru yani, “akimissalate” kelimesiyle ifade edilmiyor, yalnız; şu var şimdi her ikisinde “yutekbirullahe” var, yani buradada oradada, bu tekbiri mutlaka getireceksiniz öyleyse değil mi? Bu nasıl getirilecek? Mesela şeydir, kurban bayramında bu ayete dayanarak, farz namazlarının arkasından tekbirler getirildiğini biliyorsunuz yani, peki Ramazanda? Ramazanda tekbirle ilgili bir hüküm hatırlıyormusunuz biryerde,
Dr. Yahya ŞENOL; teşrik tekbirlerinde de zaten, heralde sahabenin uygulamasına göre, hadis yok orada.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yok yine bu ayeti delil gösteriyorlar orada, yani öyle hatırlıyorum. Bunu da delil göstermiyorlarsa zaten büsbütün delilsiz kalıyor. Bu ayeti kerime yani; ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum kelimeleri tamamen açıkta kalıyor. Şimdi mesela öbüründe ve li tukmilûl iddeh sayıyı tamamlayasınız diye, sayıyı tamamlamak farzdır. Ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum Allah’ın size gösterdiği yol sebebiyle tekbir getiresiniz, işte bak orada hayızlı kadını getiriyor oraya kadar, namaz kılmayacağı belli zaten ama sen arkada dur, tekbir getir diyor,
Dr. Yahya ŞENOL; tekbirin istilahi anlamı, başka ayetlerde, başka ayetlerde “yutekbirullahe” diyor ya, Allahuekber demekle bitiyormu o iş?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; peki bunun yerine kaim olacak ne var? Birşey var mı?
Dr. Yahya ŞENOL; birşey yok, yani başka birşey mi dediler acaba, anlamadım,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; başka birşey ise onda olması lazım yani, var mı? birşey olması lazım.
Dr. Yahya ŞENOL; hani İsra Suresinin son ayeti var ya; “Ve kulil hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâ” (İsra 111) yani buda genelde bayram hutbesinde okunuyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Bayram hutbesinde onu okuyorlar da, niye okuyorlar sebep ve Peygamberimiz Sallallahualeyhivesselem neden bu bayram namazlarında tekbir getirmiştir? Bayram namazlarını diğerlerinden farklılaştıran o sadece tekbirlerdir. (Diğer konuşmacı mikrofonsuz, ses alınmıyor 01:01) Evet ona da bakalım. Hangi ayet demiştin sen. Evet bu. “Kad efleha men tezelli ve zekeresme Rabbihi fesalli” “Kad efleha men tezekke” şimdi bu tezekke ile ramazan orucu arasında bir irtibat kurabilecek miyiz?
Dr. Yahya ŞENOL; Tezekki fiili zekat vermek olarak gelmiyor ki, sadaka kelimesi ile ifade ediliyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; zekat var canım zekat.
Dr. Yahya ŞENOL; “Kad efleha men zekkaha” kendisini geliştirmesi.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi tezekka’ya zekat vermek manası verilebilir. Zekat zaten arınmak gelişmek için, “vavatuzzekkah” varya. “Kad efleha” mesela “Kad eflehal mu’minun”(muminun 1) diye geçiyor. “Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûn” (muminun 2) “Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûn” (muminun 3) “Vellezîne hum liz zekâti fâilûn” (muminun 4) zekat için çalışanlar, zekat için çalıştı, tamam o bir şey, peki zekatı veren de, elbette kad eflehal grubuna girmiş olur yani, onun için çalışan girdikten sonra veren ister istemeş girmiş olur. “Kad efleha men tezekke” o zekatı vermiş olan kişi, şimdi bu şeye de zekatul fıtır deniyor değil mi? Zaten orada fidye kelimesi de “alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn”(Bakara 184) deniyor. Şimdi “ve zekerasme rabbihi” de, “ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum” daki tekbire uygun olabilir. “Fesalla” ve namaz kılar, şimdi bu salla’ya tabiki namaz kılma manası verilebilir, ama Yahya’nın söylediği gibi “ikameh” kelimesi ile birlikte olduğu zaman namazdan başka bir anlam ifade etmez, ama “ikameh” olmadığı zaman, ikisi de olabilir, doğa manasında da olabilir.
Dr. Yahya ŞENOL; hocam o hadisde de var, namazın beş vakit olduğuna dair çok sahih hadisler var, bundan fazlasını yapmam Peygamberimiz eflehasadaka diyor yani doğru söyledi, orada vitr yok, bayram namazı yok yok yani,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; onlar başka bir şey şimdi o şeylerde, şimdi o senin dediğin yerde oruç, zekat, hac var mı?
Dr. Yahya ŞENOL; var, beşinide sayıyor Peygamberimiz, bundan daha fazlasını yapmam diyor,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam şimdi bunlar onlara bağlı olan şeyler. Yani oruca ve kurbana bağlı olan şeyler. Yani bunlar tek başına müsakil olarak yapılanlar değil.
Dr. Yahya ŞENOL; orada kurban da zikrediliyor içinde
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hayır orada başka zikredilmeyen emirler de var. Bu hadisi bir oku bakalım.
Dr. Yahya ŞENOL; yani meşhur bir hadis.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam meşhur ama, orada beş şeyle ilgili yanlış hatırlamıyorsam ama islamın o kadar çok emirleri ve yasakları var ki sadece o değil. Yani o o anla alakalı bir ifadedir, yoksa bütün zamanları içerisine alan bir ifade değildir.
Şimdi bu ayetin de gerçekten çok ilginç bir ilişkisi var orada. Ama bu tabi Mekke’de inmiş olan bir ayeti kerimedir. Henüz orucun farz olmadığı bir zamanda inmiş. O ayeti kerime iniyor da, küme tamamlandıktan sonra anlam veriliyor doğru. O açıdan doğru. “lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu”(taha 114) ayetinde olduğu gibi, mesela zekat emri Mekke’de yok, yok değil mi? Müzemmil son ayetinde var da o Mekke’de değil Medine’de inmiş o. Mekke’de inmemiş. “Kad efleha men tezekke” şimdi kendisini geliştiren kişi, “ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn” de olduğu gibi mesela en azından herkesin vermesi gereken bir, zekat, yani kendini arındırıyor, arındırmada da Peygamberimiz diyor ki; fitre oruç tutan için temizliktir, çaresiz olan kişiler için de yiyecektir diyor. Dolayısıyla o temizlik olması açısından, kişinin kişiliğini geliştirmesi açısından, o açıdanda düşünürseniz sürekli insanlardan yardım alan bir kişi, senede bir kere olsun, bir başkasına kaldırıp birşey veriyor, buda onun kişiliğinde ciddi bir değişim yapar yani değişim meydana getirir. Yok şeye uygun düşüyor gerçekten,“Kad efleha men tezekke” zaten Peygamber efendimizin hadisi şerifinde namazdan önce, fitrelerin verilmiş olması da buna çok uygun düşüyor. (diğer konuşmacı sesi alınamıyor 01:07:14) şimdi bu fesalle “ve zekerasme rabbihi fesalle” rabbinin adını zikreden ve arkasından namaz kılan, ama Peygamber efendimizin uygulamasına bakarak birleştirirseniz, ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum la da birleştirdiğiniz zaman, burada da işte salle kelimesi varmış gibi, gitmeden önce mesela kurban bayramında böyle bir görev yok, sadece Ramazan bayramında var bu görev. O zaman Ramazan bayramı ile alakalı da o da ortaya çıkmış oluyor, o “sallah” “akimussalah” şeklinde olsa mutlaka yerine getirilmesi gereken bir farz olarak şeyyapılıyor, gerçi ona temas eden görmedim ben ama ona şeyyapmışlar, hanefiler vacip diyorlar. Hayır vacip derken kadınları ayırıyorlar bu işten. Gerçi Ebu Yusuf ayırmıyor, Ebu Yusuf kadınlarda bu işe dahildir diyor.
Diğer Konuşmacı; Fegani Bey; Kadınların cuma ve bayram namazlarına camiye gitmelerine müsade edilmiyor, çünkü Allah evlerinizde oturun diyor Ahzap suresi 33. Ayetinde.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Peki bu ayet kiminle alakalı, aç bakalım o ayeti, Ahzap kaç, Ahzap Suresi 32. Ayeti; “Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ”
Diğer Konuşmacı; Fegani Bey; Namaz için gitmelerini yasaklamıştır, aynı zamanda kadınları cuma ve bayram namazlarında cemaatle camiye çıkmıyorlardır, hiç şüphe yokki fitneye çıkmak söz konusudur, fitneye sebep olmak ise haramdır, harama götüren şeyde haramdır.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hangi kitapta geçiyor,
Diğer Konuşmacı; Fegani Bey; bu, (anlaşılamıyor kitap adı 01:09:29) derlemiş,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tabi tabi derlemiş, yok öyle yazılı zaten hanefi kitaplarında, öyle yazar orada bir yanlışlık yok.
Dr. Yahya ŞENOL; Ama öbür tarafta namazda saf düzenini söylerken kadınların en arkada olacağını da söylerler.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Peygamberimiz Sallallahualeyhivessellem kadınları devamlı teşvik etmiştir,
Diğer Konuşmacı; Fegani Bey; Şafii ve Hanbeli’de Ümmü Atiyye buraya almışlar.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; oku bakayım ne diyor?
Diğer Konuşmacı; Fegani Bey; Resulullah genç kızları, hayızlı kızları, bakire kadınları bayrama çıkarırdı, hayızlı kızlar namaz kılmazlar, sadece müslümanların bu hayırlı topluluklarına ve yaptıkları duaya katılmış olurlardı.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Tekbire de katılmış olmaları lazım, işte burada o yok.
Diğer Konuşmacı; Fegani Bey; sadece başını almış.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR, Şimdi yani demin biryey söyledim adeta insanlara müslüman olmayın der gibi bir tavır var, şimdi getirilen bakın onca ayetleri okuduk, dimi, hadisleri de okuduk, kadınlar cuma ve bayram namazına gelmesinlerdeki o ayeti hep beraber, o delillerini hep beraber okuyalım, bakınki hiç bir alakası var mı? Şimdi böyle sağda solda bizimle ilgili dedikodu yapsınlar, ama birtanesi karşımıza çıkıpta konuşmasın, tesadüfen karşımıza çıkarılanlar da bağırıp çağırıp kaçsınlar, bununla ne elde edilecek bilmiyorum. Şimdi burada ne diyor bakın, diyor ki; Ahzap Suresi 32. Ayeti; “Yâ nisâen nebiyyi lestunne ke ehadin minen nisai inittekaytunne fe lâ tahda’ne bil kavli fe yatmaallezî fî kalbihî maradun ve kulne kavlen ma’rûfâ” “Yâ nisâen nebiyyi” ey Peygamber eşleri, “lestunne ke ehadin minen nisai” siz diğer kadınlardan birisi değilsiniz, yani siz Peygamber eşisiniz, ”inittekaytunne” eğer Cenabı Hakka karşı saygılı, Allah’tan çekiniyorsanız, fe lâ tahda’ne bil kavli böyle edalı konuşma yapmayın, yani karşı tarafın ilgisini çekici böyle, batılıların seksapel dedikleri, yani sizi cazip kılacak, konuşmalar yapmayın, neden böyle yapmayın? fe yatmaallezî fî kalbihî maradun böyle bir durumda kalbinde hastalık olan bir kişi sizden birşeyler ummaya başlar, sizde böyle birşey olmaz ama, karşı taraf, adam hastalıklıdır, bir takım umuda kapılır, sizinle ilgili olarak, zaten Peygamber hanımları da ümmetin annesidir, ayeti kerimeyle, anneye karşı tavırlarında da yanlış işler olmuş olur, ve kulne kavlen ma’rûfâ konuşurken böyle normal konuşun yani herkesin alışılmış şekillerde konuşun böyle özenerek bir takım ifadeler kullanmayın. Sadece Peygamber hanımları için diyor, siz başka kadınlar gibi değilsiniz. “Ve karne fî buyûtikunne” evlerinizde oturun, yine Peygamber eşleri, ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil öyle ilk dönem cahiliye kadınları gibi, süslenip püslenerek heryerde gözükmeyin, orada orada orada değil, yani biraz ağırbaşlı olun, Peygamber hanımları da çıkıyordu, gidiyordu, geziyordu, işlerini görüyorlardı, camiye mutlaka hep geliyorlardı, itikafa giriyorlardı, haccada gidiyorlardı. Bu başka bu yani siz biraz farklısınız, bu farkınızı da bilin diyor, Allah’u teala. “ve ekımnes salâte” namazınızı kılın “ve âtînez zekâte” zekatınızı verin ve atı’nallâhe ve resûleh Allah ve Resulüne de itaat edin. “innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse sizden pisliği gidersin, yani sizinle ilgili bir leke olmasın, kimse herhangi birşey söylemesin sizinle ilgili, ehlel beyti ey Peygamberin hane halkı, ve yutahhirekum tathîrâ sizi de arı duru halde tutsun yani sizi tertemiz yapsın bunun için, size böyle özel emirler veriyor. Şimdi siz başka kadınlar gibi değilsiniz, ayeti kerimesinde, evinizde oturunun, ki Peygamberimizin eşleri bu ayetle muhatap olmasına rağmen beş vakit namaza camiye gidiyorlardı, haccada gidiyorlardı diğer işlerini de yapıyorlardı, bu ayeti delil alacaksınız, sadece, başı yok sonu yok iki tane kelime, diyeceksiniz ki camiye gelmeyin, savaşa da gidiyorlar tabi. Yok Fatma Validemiz gitti dimi savaşa, başkaları değil,
Dr.Yahya ŞENOL; Hanımlarından mı? yoksa müslüman kadınlardan çok var savaşta,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Peygamber eşlerinden yok galiba,
Dr.Yahya ŞENOL; Ayşe validemiz, ifk hadisesi nasıl yaşandı.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yok Peygamber hayattayken diyorum ben, sonradan değil. Sonradan tabi o cemel vakası var,
Dr.Yahya ŞENOL; her seferinde bir tanesinin olduğu söyleniyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; doğru evet gitmişti, o ifk olayı dolayısıyla, gitmişti. Şimdi bu ayeti alacaksınız o kadar ayetler hadisler ki konunun aslıyla alakalı onları bir kenara bırakacaksınız, konuyla uzaktan yakından olmayan bir ayeti alacaksınız, o ayete göre hüküm vereceksiniz ve kadınları caminin dışına iteceksiniz. Ondan sonra herkes, yani müslüman olmayan kişiler, sizin kadınlara karşı tavrınız şöyle böyle diyorlar, e haklı, haklı değil mi adamlar,
Dr.Yahya ŞENOL; şimdi öyle böyle bir gelenek oluşmuş, fitne gerekçesiyle kadınlar camiden uzaklaştırılmış, peki Diyanet bu geleneğe karşı çıkıp niye bugün kadınların camiye gelmeleri için uğraşıyor?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; vallahi çok kötü yakaladın ya,
Dr.Yahya ŞENOL; geleneğe uymak lazım değil mi?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; onbeş asırlık gelenek hani onların deliliydi. Onbeş asırlık şey din kuran sünnete indirgenemezdi, onbeş asırlık gelenek esassa niye kadınları camiye sokmaya uğraşıyorsunuz, baksana işte Süleymaniye Camisinde kadın tuvaleti var mı? Koskoca Süleymaniye Camisinde. Madem geleneği esas alıyorsunuz, niye uğraşıyorsunuz, yani insan biraz tutarlı olur.
Peki hocam birşey söylemek istiyorum biz sizinle Cuma namazı kıldık, orada kadınlarda vardı, ben öyle bir fitne fesat görmedim, bu kalpte maraz yoksa fitne fesat olmaz, kadında da olmayacak erkekte de, (mikrofonsuz konuşmanın bir kısmı anlaşılamıyor 01:16:52) Bir sorun da olmadı, Enes hoca da oradaydı,
Dr.Yahya ŞENOL; Bugün camilerde oluyormu yani ne alakası var.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Ya kardeşim zaten eğer bu dinse burada esas olan Allah’ın emrine Peygamber’in uygulamasına uymaktır, kafandan hüküm çıkarmak değil. Yani ayet bulamayınca ayetin bütün ilişkilerini kesiyor, bak ilgili hiç bir ayet yok bak dikkat ediyor musunuz orada, ilgili hiçbir ayet yok. İlgili hiç bir hadis yok. İlgisiz bir ayetten iki tane cımbızlamasına çekiyor, ondan sonra din bu, onun için adeta millet müslüman olmasın diye uygulanmış birşey ki ben bunun çok şuurlu bir eylem olduğu kanaatindeyim, Abbasiler döneminde başlamış uygulanmıştır, ama şu kanaatim de var, bu mezhep imamları kesinlikle bu sözleri söylememişlerdir, söyletilmiştir daha sonra, çok rahat alırsınız ekipler kurarsınız, onların adına üretirsiniz, adam zaten asırlar önce ölmüş, kim gelip diyecekki ben bunu söylemedim, yaşıyor olsa bile diyemez kellesini alırsın.
Enes ALİMOĞLU; şimdi bu kadınların cehri kılması gereken namazı sessiz okuması da sesini duyan bir namahrem olabilir, onun için gizli kılması daha uygundur, mezhepler açısından.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; delilsiz olarak, delilsiz olarak hükümleri var malesef. Peki sorular varsa geçelim.
DİNLEYİCİLERDEN GELEN SORULAR:
Dr. Yahya ŞENOL; Konya’dan Lokman KARAKUŞ, bir yeri anlayamamış, “kurban bayramında hep anlatılan İsmail Aleyhisselam kıssası yok mu? kafam karıştı” diyor
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ilk defa dinlemeye başlamış demekki bizim derslerimizi.
Dr. Yahya ŞENOL; daha önce kurban ile ilgili derslerinizi dinlemedim diyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o zaman baş tarafı da dinlememiş bu arkadaşımız, kurban bayramı çok eskiden beri olan bir bayram, Adem Aleyhisselamdan beri, niye Adem Aleyhisselam, “Ve li kulli ummetin cealnâ menseken” (Hacc 34) diyor Allahu teala, “bütün ümmetler için kurban görevini yükledik”, eyyamumalumatda diyor, belli günlerde diyor. Dolayısıyla biz kurbanla ramazan farkını anlatmaya çalıştık, kurban eskiden beri var, yani öyle anlaşılıyor ki Ramazan bayramı İsa Aleyhisselamdan beri olmuştur, ama bunu tabi dinler tarihçileri aradaki boşluğu dolduracaklardır, bu bizim yapabileceğimiz birşey değil,
Enes ALİMOĞLU; onlarda sofra indiği için bayram kılmış, bizde kur’an indiği için bayram kılmış olabilir mi?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tekûnu lenâ îden li evvelinâ ve âhirinâ (Maide 114) diyor ya yani, bayram olsun diye İsa Aleyhisselamın duasını kabul etmiş.
Dr. Yahya ŞENOL; o evvelina ne oluyor orada ben anlamadım
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şu andakiler. Ene evvelin müslimin var ya. Bizden önceki değil. Kendini kastediyor, bizden önceki değil, şimdi tercüme ederken ben dikkat ettim yani, yani hem bizim için hem bizden sonraları için, yoksa bizden öncekiler demiyor,
Dr. Yahya ŞENOL; şimdi tekûnu lenâ îden,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; lena’nın açıklaması
Enes ALİMOĞLU; yani biz demek şuandakiler ve sonradakiler hepsi biz demek.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hepsi biz, şuandakiler ve sonradakiler,
Dr. Yahya ŞENOL; (izleyici sorusu) Bayram namazlarında da Cuma namazları gibi aynı şartlar olması mı lazım, yani cemaate açık ve toplu yerde mescit ya da camide mi olması lazım? Kendi yaptığımız cemaatle kılınan namaz kabul olunur mu?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Cuma namazı da toplu olacak, çünkü namaza çağırıldığınız zaman Allah’ı anmaya koşun diyor, biryerde bir çağrı yapılacak, yani o çağrı öyle bir yerde çağrı yapılacak ki onu duyan herkes gelebilsin, onun için haklı olarak şunu söylerler, yani Cuma namazının kılınabilmesi için izniam gerekir, izniam demek ne demek? Herkesin girmesine müsade etmek gerekir Cuma namazı kılınan yere, isteyen herkes gelebilmelidir, yoksa siz hanlarda, askeri kışlalarda kapıları kapatacaksınız kimse giremez o konularda, orada cuma namazının….
Dr. Yahya ŞENOL; birde Cuma namazını Peygamberimiz mescidde kıldırdığı halde bayramı daha açık bir alanda herkese
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Tabi Cuma namazını mescidde kıldırdığı halde, çünkü bayrama adetli kadınları bile çağırıyor, evlerinden çıkmayan kadınları da çağırıyor, onlar çocuklarını da mecburen getirecekler, bırakamazlar biryerde, mescitinde temiz olmasıda şarttır, yani o evet oda önemli ama sığmazlar ki.
Dr. Yahya ŞENOL; (izleyici sorusu) Cemaat cami dışına taşmamış, hayızlı olanlar cami içerisinde geride durup tekbir getirebilirler mi? yani illa dışarıda olursa mı gitsinler?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi adetli kadınların camiye girmesini yasaklayan bir hüküm yok. Camiye girmeleri sadece camiyi kirletebilir, çünkü her kadın aynı şekilde adet görmez, bazı kadınlarda çok fazla bir kanama olur onu tutamazlar, sadece odur başka bir problem yok. Ama mesela Peygamberimizin eşlerinden Zeynep adet dışı kanaması çok olan bir kadınmış, ama itikafta bulunmuş, hatta altına leğen bile koymuşlar o şeylen camiyi kirletmesin diye o namaz kılarken. Yani buradaki asıl mesele caminin kirletilmemesidir. Başka bir şey değil yani, öyle bir sıkıntı olmadığı zaman bir problem yok yani, bakıyorsunuz ki adetli kadınlar dışarıda, mesela Süleymaniye Camisinde çok görüyorum, dışarıda olanlar dolaşıyorlar diğerleri içeride, sende gir içeri kardeşim, yani namaz kılmıyorsan içeride otur, bazen yağmur çamur, böyle soğuk falan, ciddi anlamda sıkıntı oluyor.
Dr. Yahya ŞENOL; Bursa’dan Ömer HAMİTOĞLU soruyor; bayram namazı ile ilgili şu düşünceler oluştu zihnimde, bir ay boyunca yapılan oruç ibadetinin, yapılması ve fıtır sadakasının verilmesi ile oruçlu hallerde yapılan bir takım noksanlıkların giderilmesi, ramazan ayında emredilen oruç ibadetinin noksansız yerine getirilmiş oluyor, bayram namazı da bunun bir sunuşu bir hamdi gibi mi algılanmalı?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; öyle gözüküyor, evet.
Oruç tutan iki türlü şey var değil mi İftar iki şekilde oluyor, birisi akşam yaptığımız iftar biri de bayram namazı, bayram da iftar oluyor, onun için fıtır bayram namazı deniyor.
Dr. Yahya ŞENOL; Cuma namazı için kadın erkek ayrımı nedreden çıkmış diye sorabilirmiyim demiş Mehmet ÇANAKBULUT
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; böyle bir olay yok, kadın erkek ayırımı yok,
Dr. Yahya ŞENOL;Nereden çıkmış, yani mezheplerde aradaki ittifakı soruyor
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; E işte az önce okuduk yani Cuma ve Bayram ayırımı yapmadan hanefilerin şeyyaptığını gördük, yani kadınlarda erkeklerde her ikisi için de Cuma namazına gelmeleri sakıncalıysa, yani mesela adam memur ya da bir işyerinde çalışıyor, işyeri de bırakmıyor, tamam gelmez, yerine öğlen namazını kılar ya da güvenlik görevlisidir ya da eve sahip olması lazımdır ya da arkasından işte insanlar gelecek falan, yani ihtiyaçtan dolayı, Cuma namazı öğlen namazı gibi değil, Cuma namazı kılmayanlar yerine öğlen namazı kılabilirler, dolayısıyla Cuma namazında bir kolaylık vardır, yani illa herkesin gitmesi gerekmiyor ondan Peygamberimiz zamanında avari denen bir bölge var orada tarlalarda çalışan kişiler onlar nöbetleşe gelmişler, bir hafta birisi gelmiş, tarlayı boş bırakmamışlar, bir hafta da öbürü gelmiş. Dolayısıyla hem tarladaki işler devam etmiş, hemde bunlar, ama gelmeyenler mutlaka öğlen namazını kılmışlar aynı şekilde hanımların gelmesi de emirdir ama gelmeleri uygun olmayabilir durumları itibariyle, adetli falan değiller falan çoluk var çocuk var işte diyelim evin bir sürü işleri var evin korunması gerekiyor falan gibi o zaman onun yerine şey yaparlar, zaten öğlen namazı zaten kılacaklar. (duyulamayan bir soru, katılımcıdan 01:25:38) yok Cuma farz olmamış oluyor, yurt dışında ezan okunmamış.
Dr. Yahya ŞENOL; Bizim Ali Rıza Hocanın yazısını yayınlıyoruz bizim sitete kadınların Cuma namazı oradaki yazıyı da okuyabilir bu soruyu soran arkadaş internetteymiş zaten.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yurt dışında gerekmiyor. Ama ezan okunan yer varsa mesela bazı yerlerde ezan okunmasına müsade ediliyor, yeni yeni başladı
Katılımcı soruyor; ezan okunmasa da yine de kılınıyor mu?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; işte çağrı yapılacak, işinizi bırakıp gideceksiniz. Ha orada belki başka bir şekilde çağrı yapılıyor olabilir.
Dr. Yahya ŞENOL; seyirci soruyor; farz namazlarının haricinde teeccüt namazı kılıyormuş Peygamberimiz, Bayram namazı için kadınların da evlerinden çağırılması farz olmasının delili olabilir mi?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Şimdi bu teeccüd namazı sürekli kılınan namaz, bu senede iki kere kılınan namaz, bir yerde bir söz söylendiği zaman o tüm onunla ilgili konuları kapsaması gerekmez. Az önce şunu söyleyecektim kaldı, Cuma namazının alternatifi var, Cumaya gelmezseniz öğle namazını kılarsınız ama bayram namazının alternatifi yok, gelmediniz mi kaldı, başka alternatifi yok. Yalnız birşey de var mesela Yahya’yı destekleyecek olan az önce söylediği o, Salla meselesiyle alakalı olarak, Peygamberimiz Sallallahualeyhivessellem zamanında biliyoruz ki bu namaz, Peygamberimizin mescidindi kılınıyor, mesela köylerde kılınmıyordu. Eğer farz denecek olsa oralarda da kılınırdı, ama şimdi burada hangi kelimeyi biz bir çok konularda, bir kelime bulmakta sıkıntı çekiyoruz, kurbanda da yaşadık.
Dr. Yahya ŞENOL; evet aynısını kurbanda da yaşadık. Farz mı, kifaye mi ayın mı?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yani şimdi tarih boyunca olaya bu şekilde bakılmadığı için, o terimler de oluşmamış, işte o terimleri oluşturmakta da biz sıkıntı çekiyoruz. Şimdi öyle sıradan birşey değil çok önemli bir görev, ama ne diyeceğiz, şimdi farz dediğin zaman köylerde de kılınması gerekir ki, Peygamberimiz zamanında kılınmamış
Dr. Yahya ŞENOL; şimdi hanefilerin bu vacip şeyi heralde bu sıkıntıdan oluşmuş, sünnet diyemiyorlar çok sünnetin üstünde birşey, farz diyemiyor böyle emirler yok, işte vacip diyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Ama oda tutmuyor yani mesela belki bu iş için ama burdada kadınları ayırıyorlar.
Dr. Yahya ŞENOL; işte o yanlış ama terim olarak vacipi oluşturmaları bu tür ihtiyaçtan kaynaklanmış olabilir.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ama o terimi hala oluşturamadık,
Dr. Yahya ŞENOL; şimdi konu dışından, (seyirci soruyor) yine Ramazan ile alakalı da, Diyanetin belirttiği fitre miktarı yedibuçuk lira bir günlük mü bir öğünlük mü bu miktar?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; bir günlük bir öğünlük değil, bir öğünlük.
Dr. Yahya ŞENOL; şöyle de soralım, bize hep soruyorlar, ne kadar ortalama, nekadar yani
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Valla ortalaması, bir buçuk kilo ekmek kadar verirlerse, kimse şeyyapmaz, ne kadar tutuyorsa, nebileyim ben fırıncı değilim birşey değilim, zaten ekmeği de ben almıyorum, bizim çocuklar alıyor. İkibin lira falan mı, neyse tamam. İki lira yani. Yok yedibuçuk lira çok, diyanetin ilan ettiği, diyanet neden yedibuçuk lira ilan ediyor, diyanet şeye, yemin kefaretine kıyasla öyle yapıyor, yemin kefaretine kıyasla yaptığı ilan yine yanlış, o yemin kefaretinde bak açalım bu Maide suresi kaçıncı ayetti yemin kefareti?
Maide Suresi yüzyirmibirinci sayfa 89. Ayet “Lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymân(eymâne), fe keffâretuhu it’âmu aşereti mesâkîne min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ev kisvetuhum ev tahrîru rakabeh(rakabetin) fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm(eyyâmin) zâlike keffâretu eymânikum izâ haleftum vahfezû eymânekum kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum teşkurûn” Bak şimdi şurada diyanetin yanılgısını göstermek istiyorum da, şimdi diyor ki Allah’u teala burada, 89. ayette Maide, “Lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum” yani yeminlerinizdeki yanılmalardan ya da böyle boş sözlerden dolayı Allah sizi şeyyapmaz, kasıtsız olarak söylediğinizden sizi sorumlu tutmaz, bazı kişiler vallahi böyle der, ağız alışkanlığı yani, aslında vallahi demek niyeti yoktur, yani yemin etme niyeti yoktur ama işte, öyle ağzından çıkmıştır, Allah bunlardan dolayı sorumlu tutmaz, “ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymân” ama yeminleri bağladığınız şey sebebiyle sorumlu tutar, yani yarın geliyormusun? vallahi geliyorum, mutlaka geleceksin bitti, çünkü yemini onunla bağladı, o bağladığınız şeylerden dolayı sorumlu tutar. Peki yerine getiremediysen, bir günah işlemiş olursun, fe keffâretuhu bunun kefareti bunun örtülmesi için neyi gerekir, it’âmu aşereti mesâkîne on tane çaresiz kişiyi doyurmak, ama nasıl doyuracak, min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ailenizi doyurduğunuzun ortalaması, şimdi ailenizi doyurduğunuzun ortalaması dediğine göre, yedibuçuk lira belirlenebilir mi? Yani benim aileme yaptığım masrafın ortalaması, yani kişi başı, ortalaması günlük yedibuçuk olmayabilir, bir başkası yetmişbeş lira yapar,
Dr. Yahya ŞENOL; herkese göre değişir o, birde burada on kişi diyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Neyse önemli değil o bir için söylüyor. Şimdi o bir kişi için ailenizi doyurduğunuzun ortalamasından vereceksiniz, olmaz ki yani şimdi, asgari ücret alan bir kişinin ortalaması, mutfak masraflarının ortalamasıyla, şimdi benim gibi bir üniversite hocasının mutfak masraflarının ortalamasıyla, yada bir tüccarın mutfak masraflarının ortalaması aynı olmazki. O zaman bu yedibuçuk lirayı nereden çıkardınız, diye sormak lazım. Yani ona da uymuyor. Yani böyle birşey için siz yemin kefaretine kıyasladık diyorsanız, dersiniz ki mutfak masraflarının ortalamasından verin, yedibuçuk verin diyemezsiniz, herhangi bir fiyat belirleyemezsiniz.
Peki oruç ile ilgili olan ayet nedir, ve alellezîne yutîkûnehu oruca gücü yetenler, tutsun tutmasın, çünkü hasta tutamıyor, ama gücü yetiyor, “ve en tesûmû hayrun lekum” (Bakara 184) diyor Allah, “oruç tutmanız daha hayırlıdır” oruca gücü yetenlere gerekir, “fidyetun taâmu miskîn” bir çaresizi doyuracak kadar fidye, bakın öbüründe o çaresizi doyurmanın aile masraflarının ortalaması olduğu ifade ediliyor, burada o yok, çünkü burada herkesi için gerekli, ama öbürünün alternatifi var bunun hiç bir alternatifi yok. Mesela bakın burada diyor ki; tekrar o ayete dönelim, yani on tane çaresiz kişiyi doyurur ailesine yaptığı masrafların ortalamasından, ya da onları giydirir, ya da bir köle azad eder, yani bir esiri hürriyetine kavuşturur, yani bunların ben hangi, bunlardan ben hiçbirisini yapamam ki der adam, yani asgari ücretle zaten zar zor geçiniyorum ben yani nereden bunları yapayım der, o zaman ne diyor bakın, fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm bunu bulamayan üç gün oruç tutar diyor, bedavası da var yani, parasızı da var bunun, ama öbürünün hiç bir alternatifi yok,
Dr. Yahya ŞENOL; Ama zaten oruç tuttuğu için yok.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Oruç tuttuğun için vereceksin, sen en zayıf bir insan da olabilirsin, onun için en zayıf bir kişinin, yani en çaresiz kişiyi doyuracak kadar vereceksin, en çaresiz kişiyi doyuracağında işte birbuçuk kilo undan yapılan ekmeğin doyuracağını işte hesap etmişler. Gerçi hadisi şeriflerde öyle değil, hadisi şeriflerde üç kilodan bahsediliyor, yani üç kilo.
Dr. Yahya ŞENOL; oradaki miskin ile, kehf suresindeki miskinin bağlantısını soruyorlar ya her zaman,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; buradaki miskin çaresiz kalmış, oradaki miskinde çaresiz kalma adayı, yani adamın gemisi var ama elinden gemisi alındığı zaman işsiz kalacak. Yani şimdi bir adamın işsiz olduğunu düşünün, maaş alıyorsunuz zaten ay başına kadar bu maaşı yetiremiyorsunuz, ev kirasıdır, mutfak masrafıdır, şudur budur, ertesi aya para artırmak zaten mümkün değil, bir de adam işsiz kaldı mı tam bir miskin, çaresiz.
Dr. Yahya ŞENOL; Buradaki miskin ile o zaman o fakir kelimesinin bağlantısı ne olacak, innemassadakatu lil fukara vel mesakin diye ayırdı ya,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; işte o mesakin de işsizlik fonu denebilir bugün ki tanımda, yani adam yapacak birşeyi yok, yani işi olsa yapacak elinden herşey geliyor ama, yok. Fukara dediğiniz zaman adam kıtkanaat geçiniyor, orada fakir demiyor, çaresiz kişi diyor,
Dr. Yahya ŞENOL; En alt seviyesi ozaman
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; En alt seviye, en alt seviye, ya miskin dediğiniz kişi aslında insanların çok iyi olarak algıladığı kişi de olur, kapısına fakir fukarada gelir, bilmezler ki adamın ne hali, o da kimseye söyleyemez, ya yok falan, yok desen de inanmazlar zaten,
Dr. Yahya ŞENOL; onlar fukara diyorlar, fukaraillezimuhsin, miskin değil de fukara.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o başka birşey, o surufisebilillah, onlar da şeyler yani, bu ilimle meşgul olan insanlar, şimdi ilimle meşgul olan insanlar hep verir hep verir, ve millet onlardan hep aldıkları için, millet onları hep zengin kabul eder, tamam da bu ilim adama, yani bin tanede kitap yazsan bir bardak su etmez, işte onlara da özellikle dikkat edin diye Cenabı Hak şeyyapıyor, evet.
Dr. Yahya ŞENOL; Bu Fegani’nin memleketinden gelmiş Bakü’den (seyirci soruyor) Ramazan ayının son on gecesi kadir gecesi için mi önemli, kadir gecesinin dışında diğer dokuz gecenin ayrıca bir özelliği var mı?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Kadir gecesi onlardan hangi gün olduğunu bilmiyoruz, yani onların içerisinde birisinde, velalinaşdin diye Cenabı Hak söylemiş.
Dr. Yahya ŞENOL; yani belli olduğu söylendi hutbede, bugün Kadir gecesi diye başladı hatırlıyorsanız. Bir yanlışlık olabilir mi orda?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; onbeş asırlık gelenekten geleneğe bakmak lazım. Biz oralara bakamıyoruz işte,
Dr. Yahya ŞENOL; ama direk o cümleyle başlamak çok ilginç gerçekten direk bugün kadir gecesi,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi sana ne sorusu soruldu
Dr. Yahya ŞENOL; sizin geçen hafta derste anlattığınız olayın aynısı yazılı olarak geldi, demişki hocam cuma mı kadir gecesinin günü, cumartesi mi, işte o gün oruç tutacağız da o yüzden soruyoruz diye. Diğer günler tutmuyor, bugün mü tutayım, yarın mı tutayım diye.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; işte insanlar yanlış bilgilendiriliyor, nasıl olsa binayı kurtardık ya boşver bunlar uğraşsınlar diyor,
Dr. Yahya ŞENOL; evet bir hoca şöyle demiş; kadir gecesi size Kur’an ne zaman nazil olmaya başladıysa o sizin kadir gecenizdir asıl kıymeti odur, siz bu düşünce için ne dersiniz?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; onu bana sormasınlar onu o hocaya sorsunlar. Allahu Teala kur’anın indirildiği gece diyor yani o özel kadir gecelerini duymadım ben hiç o da yeni, evet.
Dr. Yahya ŞENOL; sorular bitti, buradan varsa buradan alalım, bitti, stokları tükettik.
Dinleyici sorusu anlaşılmıyor (01:38:55)
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; “ve alellezîne yutîkûnehu” da “oruca gücü yeten” tutsun tutmasın farketmiyor yani, farketmiyor.
Dr. Yahya ŞENOL; yani onun kazasından bahsedilmiyor ama, yapması gereken birşeyden bahsediyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Bu başka birşey. Yani o hasta ve yolcuların tutamadıkları günler sayısınca tutmalarına müsade ediliyor onlara bir ikram olarak, diğerlerine öyle bir ikram yok, hiç kusura bakmasın, tutsaydı.
Dr. Yahya ŞENOL; ama fitresini vercek
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o parayla olmaz.
Dr. Yahya ŞENOL; çalışıyoruz zor geliyor parasını verelimmi bize çok soruluyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Şimdi zaten öyle yazıldığı için arkasından neler çıkıyor, o Kur’an Yolu’nu bir getirsene oradan okuyalım. Orada değil benim odada, orada var mı? Orada Kur’an Yolu. Şimdi ayete yanlış meal verince arkalarından neler geliyor neler, şimdi hristiyanlarda bu iş neden perhize kadar gelmiş oruç tutma işi şimdi buradan görelim bakalım, bu Kur’an Yolu bunu değiştirdiler galibi bu ikinci basımmı, ama sonra itirazlar üzerine değiştirdiler öyle zannediyorum,
Dr. Yahya ŞENOL; bu bir bu, burada cilt bir sayfa yüzyetmişdokuz
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; 2003 de basılmış, Diyanet İşleri Başkanlığı basmış, Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi Dönmez ve Saadettin Gümüş. Şimdi Hayrettin Karaman’ı hepiniz biliyorsunuz zaten, Mustafa Çağrıcı şuanda İstanbul Müftüsü, İbrahim Kafi Dönmez Yirmidokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü, Saadettin Gümüş’de orada öğretim üyesi şuanda, Yirmidokuz Mayıs Üniversitesinde. Şimdi burada 179 ve devamı, bak şuradan okuyalım daha net olur, “orucu tutmakta zorlananlar” böyle mana vermişler, halbuki yutîkûnehu zorlananlar manası bak, oruç tutmakta zorlananlar için bir yoksulun yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Şimdi orucu tutmakta zorlananlar, siz bunu kafanıza yerleştirin, içinizde oruç tutmakta zorlanmayan birkişi olur mu, yani oruç tutmakta zorlandığım zaman bir yoksulu doyuracak para veririm dedimmi ki aslında burada anlaşılan otuz gün için bir yoksulu doyurmaktır, ilk, bunlar hergün işini de ilave ediyorlar ayrıca, e neolcak otuz gün, beş lira mı, yedi, a onbeş lira veririm, ayı kurtardık. Şimdi buradan hristiyanların şeyine geç, onda perhiz yapıyorlar bir de elli gün yapıyorlar paraya da çevirmemişler, yani onlar daha sıkıntılı, öyle değil mi İbrahim bey, bu onbeş asırlık gelenekte bu var mı? Böyle birşey yok. Şimdi, oruç tutmakta zorlananlar için bir yoksulun yiyeceği günlük yiyeceği kadar fidye verilir, yeterlidir, fidye yeterlidir. Böyle yeterliyi de nerden çıkarmışlarsa çıkarmışlar, öyle bir mana vermişler. Şimdi devamını okuyacağım size; evet, “oruç tutmakta zorlananlar şeklinde tercüme ettiğimiz kısımda geçen yutîkûnehu fiili”, neyse onun arapçasını bırakalım, bizim tercüme ettiğimiz, orada arapça olarak bir takım yanlış şeyler söylüyorlar, “bizim tercih ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre”, bu bizim kelimesini Diyanet yayınladığına göre, Diyanette onaylamış oluyor değil mi? Ve buradaki isimleri geçenler de son derece makbul olan kişiler, “bizim tercih ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre, ya bünyesi veya içinde bulunduğu durum ve şartlar sebebiyle orucu zor tutan,” şimdi bakın bundan sonrası yorum, bir vatandaş tekrar edeyim, şunu okuduğu zaman Allah böyle diyor zannedecek, şu meali okuduğu zaman, ondan sonra diyecekki o onların yorumu kardeşim, Allah böyle diyorsa “oruç tutmakta zorlananlar” bende zorlanıyorum, yani zorlananlar bir fakiri doyurur dediğin an adam susadımı valla zor geliyor o zaman içiyorum bir fakiri doyururum biter, bundan sonrası yorum ama, şimdi yorumlarını okuyalım. “bizim tercih ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre, ya bünyesi veya içinde bulunduğu durum ve şartlar sebebiyle orucu zor tutan,oruç tutmakta zorlanan, devam ettiği taktirde hasta olmaktan veya mecbur olduğu işini yapmamaktan korkan,” valla işte işimiz zor, siz işte davaya gireceğim dersin, avukatım ya da futbolcuyum tutamam, neyse herkes kendine göre bir bahane bulur. “Devam ettiği taktirde hasta olmaktan veya mecbur olduğu işi yapamamaktan korkan kimseler oruç tutmak yerine hergün için bir fidye vereceklerdir” hergün içini nereden çıkardınız der adam. Hayır tutarlı ol yani, az olduğu için mi. “Eski zamanlarda yaşlılık yüzünden zayıf düşmüş kimselerle” şimdi bak geleneğe, yeni gelenek oluşturuyor, onbeş asırlık gelenek, onbeş asırlık geleneği söylüyorlar şu anda; “eski zamanlarda” çünkü elimizdeki kitaplarda hep o yazılı, “yaşlılık yüzünden zayıf düşmüş kimselerle, emzikli ve hamile kadınlar oruç tutmakta zorlananlara örnek olarak zikredilmişlerdir” örnek değil, bunlar diyeceksin, bu hası, örnek değil, “onlardan yaşlıların oruç yerine fidye vereceklerine ittifak vardır, diğer ikisine gelince, mesela Şafii ve Malikilere göre, bunlarda fidye verirler”, yani emzikli kadınlar ve hamile kadınlar, “sonradan mazeretleri ortadan kalkınca kaza ederler”. Peygamberimize göre asıl emzikli kadınlar ve hamile kadınlar, ne oruç tutacaklar ne de kaza edecekler, çünkü o kendisi için değil başkası için, yani o çocuğundan dolayı yiyor, kendisinden dolayı yemiyor. Yani doktorlar müsade etmiyorlarmış hamile kadın ya da emzikli kadınlara. Hadisi Şerifde öyle geçiyor yani daha da çok doktorla görüşmekte fayda var. Şimdi Hanefilere göre bu ikisi fidye vermezler sonradan tutamadıkları orucu kaza ederler. “Günümüzde dökümcü, maden işçisi, yol işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışan kimselerin de oruç tutmakta zorlananlar sınıfına dahil edilebileceği hükmü, bir çok fıkıhçı tarafından benimsenmiştir, bunlarda zarar gördükleri takdirde oruç tutmak yerine fidye verebileceklerdir”, yani nerelere kadar gidiyor görüyor musunuz? (seyirci soruyor, çocuklar için fidye?) O bir hadisten çıkarılıyor çocuklar için diye ama sahih olan hadislerde o yok, zaten ayete de uymuyor. Şimdi ayetin bu kelimesine verilen yanlış mana yansımalar yapıyor, halbuki Allah’u teala ne diyor? Velatezrüveazretüvizre o kadar ki o çocuk mükellef değil, sorumlu olmadığı şeyin nesini yapacak? Yani böyle yapıldığı zaman Kur’an acayip bir hale geliyor, Kur’an sünnet ilişkisi paramparça oluyor, emirlerin hayatla ilişkisi kayboluyor. Diyor ki ve alellezîne yutîkûnehu oruç tutmaya güçleri yetenler, bunun hiçbir delili yok, yutîkûnehu ya – la yutîkûnehu diye tam olumluya, olumsuz mana vermişler. Anlaşılır gibi değil yani, halbuki takat kelimesi güce yetmek manasındadır,
Dr. Yahya ŞENOL;”rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih” var bu surenin sonunda (Bakara 286) “Yarabbi takatımız olmayan şeyi bize yükleme” şimdi takat’a zor dayanan dediğiniz zaman, mesela takat, şuradan yukarısını takat kabul edin, buraya kadar dayanabiliyorum, buradan sonrası sonrası takat yani onların verdiği manaya göre yani, bundan sonra artık çok zorlanacağım şuraya kadar, peki “la takate” dediğiniz zaman ne olur, takatın olmayan şey, bundan aşağısı olur, o zaman Allahu Teala ne dua yaptırmış olur, Yarabbi bize öyle kolay şeyleri yükleme öyle olmuyor mu, yani sistem paramparça oluyor gerçekten, paramparça oluyor, ondan sonra bunun adı oluyor din. Ondan sonra bize diyorlar ki onbeş asırlık geleneğe niye karşı çıkıyorsunuz. Tamam kardeşim, Hristiyanların kaç asırlık geleneği var, daha fazla, Peygamberimiz zamanında kaç asırdı gelenekleri? yedi asırlık gelenekleri var dı hatta sekizinci asrındaydı, o Yahudilere geçerseniz, onlar çok daha eski, o daha fazla heralde yirmi asır falan olabilir, bilmiyorum, yani onbeş civarında olur ben hangi tarih olduğunu bilmediğim için yanlış birşey söylemeyim ama, hristiyanlardan daha fazla olduğu kesin.
Şimdi Allahu Teala onlara ayetinde (Maide 68) diyor ki; “Kul yâ ehlel kitâb” “Ya Muhammed sen o yahudi ve hristiyonlara şunu söyle, lestum alâ şey’in yani bu dininiz din değil, hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle, elinizdeki o tevrat ve incile uyun, o zaman dindar olursunuz, yoksa ben öbürlerini saymıyorum diyor. Şimdi Cenabı Hak o geleneği sayıyor mu? saymıyor değil mi, açıkça, ondan sonra ve mâ unzile ileykum Rabbinizden size indirilen bu Kur’an a diyor, çünkü niye tevrat ve incil bu Kur’an a uymayı da emrediyor, ama tevrat ve incile gidin diyor, peki şimdi bir Peygamber gelseydi ve bize bir kitap gelseydi o Peygambere yeni bir kitap gelseydi şimdi ne diyecekti, onbeş asırlık geleneği kaybetmeyin mi diyecekti? lestum alâ şey’in hatta tukimu el kur’ane diyecekti, kur’an ı yerine getirmeden hiç bir temenniniz olmaz diyecekti, Cenabı Hak. Şimdi malesef bugün batıdan bir tarihselcilik akımı geliyor, doğudan da gelenekçilik var, ikisinin ittifak ettiği bir husus var, Kur’an ve sünnet devre dışı, bitti, Kur’an ve sünneti devre dışı bırakmak konusunda ikisi de ittifak ediyor. Biz de her iki tarafa karşı da mücadele veriyoruz, birisine kafa birisine tekme birisine yumruk,
Dinleyici soruyor; hocam bayramların günü sayılı mı?
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Ramazan bayramı bir gün, Kurban bayramı birden fazla olduğu ayet gereği zaten, Eyyamim malumat diyor ki en az üç olur, şeye baktığımız zaman dört olduğu, evet. Üç günlük nereden çıkmış işte o gelenekten yani, Peygamberimizin hadislerinde üç gün yok bir gün, (Ramazan bayramı)
Peki, Teşekkür ederiz, hayırlı bayramlar dileriz.