Bugün 3. Toplantımız. “Müslümanlar cehenneme hiç girmeyecekler mi yoksa giripte çıkacaklar mı?” konusu üzerinde duruyoruz.
Birinci Toplantı da İbrahim Sarmış Hoca, Ali Rıza Hoca müslümanların cehenneme girmeyeceklerini söylediler. Tabi sonuçta ittifak ediyorlar ama sebeplerde farklılıklar var.
İkinci toplantı da sadece Ali Rıza Hoca bu defa Yahya’da ona katıldı “Müslümanların cehenneme girmeyecekleri”, belki birincisinde de aynı görüşte miydi yoksa?
Sonuç olarak, sebep olarak değil. Şimdi 3.ncü inşaallah son toplantı. Bana göre bu problem, böyle bir problem olmadığı kanaatindeydim baştan beridir de ama yine de Ali Rıza hoca bugün kendisini biraz daha ispatlama noktasında ve inşaallah, şimdi önce yine herzamanki gibi sözü kendisine veriyoruz. Sonra şey yaparız inşaallah.
Ali Rıza Demircan: As’lar sahneye sonradan çıkıyorlar ya idare edelim. Hz. Musa (a.s.)’dan bir ölçü alırsak, şeyler önce Sahara Takımı şeylerini özelliklerini gösterecekler, sonra Hz. Musa (a.s.)
Abdulaziz Bayındır: El kuma el tum …
Ali Rıza Demircan: Bismillahirrahmanir Rahim , El hamdû lillâhi rabbil âlemin, ves salâtu ves selâmu ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain.
Muhterem hocamız kısaca değindi. Biz, islami ölçüler içerisinde imanını oluşturan insanların, şu şu şu sebepler şu şu imkanlardan yararlanarak azaba uğramadan cennete girceklerini, bize göre müdellel bir biçimde açıkladık. Bugün A’râf konusunu işleyeceğiz. Bu konu dolayısıyla iki haftadır üzerinde durduğumuz konuyla da yakından alakalı. Efendim, devamlı Kur’an’ı Mubin ile yoğrulmanın çok büyük bereketi var. Ben bu yaşa geldim A’râf ve ashab’ul a’râf üzerinde, itiraf edeyim ciddi bir çalışma yapmadım. Ve konuyu bu iki üç gün içerisinde yaptığım yapabildiğim çalışmalarla kafamda oturtabildiğimi zannediyor, ancak peşinen beyan ediyim “A’râf nedir, Ashabul A’râf kimdir” konusu öteden beri asırlardan beri Müfessirler, Mühaddisler, Kelamcılar vesair islam alimleri tarafından üzerinde ittifak sağlanamamış bir konudur. Hatta dikkatimi çekti, Şevki Yavuz kardeşimiz İslam Ansiklopedisinde Ashab’ul A’raf Maddesini yazıyor; İslam alimlerinin bu konudaki görüşlerini 4 Ana başlık altında incelenebileceğini ifade ediyor. ve kendi tercihini şu yönde kullanıyorum diyor. Ancak ben onun, ben tamamen farklı bir tespitte bulunuyorum, bana göre de Kur’an ile bunu kanıtladım. Ama hocamız burda bekliyor sabırla, farklı şeyler söyleyecek. Bu gayet tabiidir sevgili kardeşlerim. Demek ki, Allah’ul Zül Celal bazı konuları açıkladığı gibi, bir gayb konusu olan akıl ve duyu organlarıyla kavranamayacak bu konuları, ya flu bırakıyor ya da biz yeterince Kur’an ile yoğrulmadığımız için tam bir huzur sağlayamıyoruz.
Hocam bu vaktimden alınmayacaksa, şu Ayetlere bir mana verelim mi?
Abdulaziz Bayındır: Elbette, vermeden olmaz.
Ali Rıza Demircan: Fakat şimdi sevgili kardeşlerim, A’râf Suresi’nin bu “A’râf kimdir, A’raf nedir, Ashabu’l A’râf kimdir” konusu, bu konunun cevaplarını arayabileceğimiz ilk Ayetler;
A’raf Suresi 7:46.47.48. Ayetler’i ancak ondan önce Yüce Mevlamız, A’râf Suresi 7:40 ile 45’e kadar da bize bilgi veriyor.
A’raf Suresi 7:40. Ayet; “İnnellezine kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fi semmil hıyâd, ve kezâlike neczil mucrimin.
A’raf Suresi 7:41. Ayet; “Lehum min cehenneme mihâduv ve min fevkıhım ğavâş, ve kezâlike necziz zâlimin”.
A’raf Suresi 7:42. Ayet; “Vellezine âmenû ve amilus sâlihâti lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ulâike ashâbul cenneh, hum fihâ hâlidûn”.
A’raf Suresi 7:43. Ayet; “Ve neza’nâ mâ fi sudûrihim min ğıllin tecri min tahtihimul enhâr, hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye lev lâ en hedânellâh, le kad câet rusulu rabbinâ bil hakk, ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta’melûn.”
A’raf Suresi 7:44. Ayet; “Ve nâdâ ashâbul cenneti ashâben nâri en kad vecednâ mâ veadenâ rabbunâ hakkan vfe hel vecedtum mâ veade rabbukum hakkâ, kâlû neam, fe ezzene muezzinum beynehum el la’netullâhi alez zâlimin”.
A’raf Suresi 7:45. Ayet; Ellezine yesuddûne an sebilillâhi ve yebğûnehâ ıvecâ, ve hum bil âhırati kâfirûn”
O ilk kısmı kısaca geçeyim. Yani Yüce Mevlamız “kafirlerin cennete giremeyeceklerini, cehennem azabına uğrayacaklarını beyan ettikten sonra, iman edip salih ameller işleyenlerin cennet ehli olacağına” beyan ediyor ve daha sonra cennet ehli ile cehennem ehli arasındaki bir muhavereyi, cennete gireceklerin önlerinden onların diliyle bize aktarıyor. Yani bir muhteşem bir alan düşününüz , bu alanda cennet yâranı belli, cehennemlikler belli. Cennetlikler dönüyor, cehennemliklere diyorlar ki; “Rabbimizin bize vaad ettiği mükafatları biz bulduk. Siz de tehdit edildiğiniz azabı gördünüz mü?” sorularını yöneltiyorlar, oradan bir ilgili çıkıyor, “Allah’ın lanetinin zalimler üzerine olduğunu” beyan ediyor ve bir zalimlerin de tanımı yapılıyor; “Allah’ın yolundan insanları saptıranlar ve Allah’ın müstakım, dosdoğru olan yolunu eğri yol olarak gösterenler” biçimde zalimler de tanıtılıyor. Ondan sonra şimdi girelim.
A’raf Suresi 7:46. Ayet; “Ve beynehumâ hicâb, ve alel a’râfi ricâluy ya’rifûne kullem bisimâhum, ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn”
“Ve beynehumâ hicâb – Cehennem ile cennet arasında bir hicâb var” örtü, duvar, engel ve Hadid Suresi’nin 57:13. Ayeti‘nden yararlanılarak buna, “içtarafı cennete, dıştarafı cehenneme açılmış bir sur olarak” da ifadelendiriliyor. Ben bu yaklaşımın doğru olabileceği olduğu kanaatindeyim. Kur’an’da meseleler hep mesani ikili ve dörtlü
Abdulaziz Bayındır: Hangi Ayet dediniz, onu hiç geçmeyelim. Onu bağlantısıyla birlikte bir okuyabilir miyiz? Onu hep söylüyorlar da şeyler, A’râf ile ilgili konuşanlar.
Ali Rıza Demircan: Okuyalım hocam, geçiyorum siz beni uyarın.
Hadid Suresi 57:13. Ayet; “Yevme yekûlul munâfikûne vel munâfikâtu lillezine âmenunzurûnâ naktebis min nûrikum kıylerciû verâekum feltemisû nûrâ, fe durube beynehum bi sûril lehû bâb, bâtınuhû fihir rahmetu ve zâhiruhû min kıbelihil azâb”
“O gün münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman eden kimselere “bizi bekleyin de nurunuzdan istifade edelim” derler. Onlara alay yoluyla, “siz arkanıza dönün de bir ışık arayın denecek ve hemen onlarla müminler arasına kapısı olan bir sur çekilecektir.
Abdulaziz Bayındır: Yani cennet ile cehennem arası değil. O mahşer yerinde müminler ile münafıkların arası.
Ali Rıza Demircan: Müminler ile, ona da değineceğiz.
Abdulaziz Bayındır: Yani burası mahşer yeri, burada hani cennet-cehennem sözkonusu değil.
Ali Rıza Demircan: Zaten a’râf da mahşer yeridir henüz daha cennet ile cehenneme sevk yok. Onun üzerinde de duracağız. Demek ki; “bir ışık arayın denilecek ve hemen onlarla müminler arasına bir kapısı olan sur çekilecektir. Onun iç tarafında rahmet, dış tarafında ise azap vardır” (Hadid Suresi 13)
Şimdi aslında, evet zaman tasarrufu bakımından, şeye devam edelim.
A’raf Suresi 7:46. Ayet; “Ve beynehumâ hicâb, ve alel a’râfi ricâluy ya’rifûne kullem bisimâhum, ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn”
“Ve beynehumâ hicâb – Cehennem ile cennet arasında bir hicâb var” cennetliklerin cehennemlikler tarafına, cehennimliklerin cennetlikler tarafına girmesine engel olan bir manyaa var.
Bir Katılımcı: Hocam “beynehumâ”yı cennetlikler cehennemlikler olarak anlamıyoruz değil mi?
Ali Rıza Demircan: Sahiden oraya geleceğiz, şimdi daha önceki Ayetler de Yüce Mevlamız yani müstekbirlerin kafirlerin müstekbirlerin cennete giremeyeceklerini cehennemlik olduklarını anlatıyor. onların nasıl muazze olacaklarını değinildikten sonra, iman edip salih ameller işleyenlerin cennete gireceklerini, sonra da onların cennette nasıl hamd’u sena edeceklerini, onlara nasıl yaptıklarının karşılığı olarak bu cennetin sunulacağı açıklanıyor. Dolayısıyla, şimdi henüz daha şeye girilmemiş, onu göreceğiz
Abdulaziz Bayındır: Oraya girdiğini söylemiyor mu Ayetler’de,
Ali Rıza Demircan: Yok, Ayetler’de henüz daha bir olay naklediliyor bizlere. İlerde gerçekleşecek olan, onu nerden anlıyoruz? Şimdi izahlar yapıldıkça tavazu edecektir durum. Tabi ki dolayısıyla böyle. Cennet bu tarafta dolayısıyla cennetlikler o tarafta. Cehennemlikler bu tarafta dolayısıyla cehennemlikler de bu tarafta. Hicâbın bir tarafında cennetlikler var, bir tarafında cehennemlikler var. Dolayısıyla cehennemlikler cehennem tarafında, cennetlikler de cennet tarafında bulunuyor.
Devam edelim.
“ve alel a’râfi” şimdi “Ve beynehumâ hicâb – aralarında hicâb vardır” o aynen aktarıyorum daha sonra değineceğiz.
“ve alel a’râfi – A’râf üzerinde ise”, “ricâlun – birtakım insanlar var”
“ya’rifûne kullem bisimâhum – onlar bu cennetlikleri de, cehennemliklerin herbirini simalarından tanırlar.” Ve onlar böyle bulundukları noktadan nazar ederken,
“ve nâdev ashâbel cenneti – cennetliklere yönelirler”
“en selâmun aleykum – selam olsun size derler”
“lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn” Burada iki anlam var. Ama bizim anlayışımızda, bu “lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn” cennetliklerin bir vasfıdır. Yani, onlar henüz cennete girmemiş olan, bakınız henüz cennete girmemiş olan ve cennete girmeyi ümit eden, arzuyla bekleyen cennetliklere döner bu A’râf’daki ricel “selam olsun size” derler.
A’râf Suresi 7:47. Ayet; “Ve zâ surifet ebrâruhum tilkâe ashâbin nâri kâlû rabbenâ ve tec’alnâ meal kavmiz zâlimin”
“Ve zâ surifet ebrâruhum tilkâe ashâbin nâri – cehennemlikler tarafına bakışlarıyla yöneldikleri zaman”
“kâlû -derler ki”
“rabbenâ ve tec’alnâ meal kavmiz zâlimin – bizi bu zalimlerle birlikte kılma” kim o zalimler? Yukarda onun tarifi var.
16.00dk. Y.Şenol Bir şey söyledi ama anlaşılmıyor.
Dua’yı yapan şey A’râf’ta olan rical
Y.Şenol:Yoksa cennettekiler mi?
Ali Rıza Demircan: Hayır, çünkü cennetliklere henüz söz verilmemiş. Cennetliklerle ilgili hikaye naklediliyor. Yani burada olayın kahramanı rical, ve alel a’râfi ricâl, olayın kahramanı onlar. Hep onlar konuşturuluyor. Diğerleri figüran, bu sahnelerde şey konuşuyor. Cennetlikler de cehennemlikler de muhatap, konuşan aktif rol oynayan a’râfdaki rical.
Abdulaziz Bayındır: 38. Ayette diyor ki Allah’u Teala,
A’râf Suresi 7:38. Ayet; “Kâledhulû fi umemin kad halet min kablikum minel cinni ve insi fin nâr, kullemâ dehalet ummetul leanet uhtehâ, hattâ ized dâraku fihâ cemian kâlet uhrâhum li ulâhum rabbenâ hâulâi edallûnâ fe âtihim azâben di’fem minen nâr, kâle li kullin di’fuv ve lâkil lâ ta’lemûn”
“Allah onlara “sizden önce gelmiş insan ve cinlerle beraber şu ateşe girin” dedi.”
Ali Rıza Demircan: Hangi ateş nerde? Hocam devam edersiniz siz.
Abdulaziz Bayındır: Girmiş oluyorlar, ötekiler de cennete gitmiş oluyorlar.
Ali Rıza Demircan: Ben o kanaatte değilim. Zaten “yedhulûhâ ve hum yatmeûn” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam o Ayetten dolayı, sıkıntı orada.
Ali Rıza Demircan: Zaten şey var, niye tarih boyunca bizim elimizde şey yok, tarih boyunca bu konunun niye ihtilafa medar olmuş? Bir takım her bir araştırmacı biryere takılmış. Ama biz bugüne kadar bazı bu konuyu çalışan arkadaşların dikkatlerinden kaçan, bir iki konuyu Rabbimiz nasib etti, ona da geleceğiz inşaallah isabet etmişizdir. Yanılabiliriz de, anladığımız bu, şimdilik bu.
18.05dk. Salondan soru var ama anlaşılmıyor.
Abdulaziz Bayındır: O da onu söylüyor. O da öyle söylüyor.
A’râf Suresi 7:48. Ayet; “Ve nâdâ ashâbul a’râfi ricâley ya’rifûnehum bisimâhum kâlu mâ ağnâ ankum cem’ukum ve mâ kuntum testekbirûn”
Bu ashâbul a’râf biliyorsunuz daha önce cennetliklere hitap etmişlerdi. Cennetliklere hitap etmişlerdi, “eslamun aleykum” diye burada da bir takım simalarından cehennemlik olduklarını fark ettikleri kişilere de şöyle diyorlar. Hitab ediyorlar, şöyle diyorlar;
“mâ ağnâ ankum cem’ukum ve mâ kuntum testekbirûn – sizin o dünyada, o birlikte içinde olduğunuz o toplumun ağır tabakası, yöneticileri, sermaye sahibleri, falanları filanları gördüğünüz, bu birliktelik içinde olduğunuz bu topluluğunuz ve istikbar ettiğiniz, sahip olmanızdan ötürü havalara girdiğiniz, inançlarınız yönelişleriniz ne fayda sağladı mı? Sağlamadı.”
A’râf Suresi 7:49. Ayet; “E hâulâillezine aksemtum lâ yenâluhumullâhu bi rahmeh, udhulul cennete lâ havfun aleykum ve lâ entum tahzenûn”.
“E hâulâillezine aksemtum – o cennetliklere işaret ederek, “siz mi bunlar Allah’ın”
“E hâulâillezine aksemtum lâ yenâluhumullâhu bi rahmeh – Allah’ın rahmetine ulaştırmayacağı konusunda, o büyük laflar ettiğiniz, yeminler savurduğunuz insanlar bunlar mıydı işte görüyorsunuz bunlar mı? Bunlara mı siz böyle söylüyordunuz? Bak onlar şimdi cennetlik, siz çıkmazın içindesiniz.” Ve benim son verdiğim şey, ve onlar dönecek bu şeyden sonra, hani “Selamun aleykum “yedhulûhâ ve hum yatmeûn” henüz girmediler ya cennete, selam verdiler.
“udhulul cennete lâ havfun aleykum ve lâ entum tahzenûn – girin cennete size korku ve hüzün yok”
Şimdi sevgili kardeşlerim, şimdi buradan yürüyelim. Şimdi bu a’râf ne? Evvela bu sorunun cevabını arayalım.
Ayet’te “Ve beynehumâ hicâb” (A’raf Suresi 7:46) cennet ile cehennem arasında bir hicab var.
“ve alel a’râfi” şimdi bizim şey hocadan bir hatıra kaldı bana bizim Halil Döneç hocadan,
22.00 dk. Arapça imla kurallarından bahsediliyor
şimdi burada El A’râf kelimesi marife, başında bir El takısı var. Genelde bu El takıları muzaafi ilihden ivaz olarak gelir. Yani muzafi ileyh hasredilir, o muzaafa şey gelir. Bizim anlayışımız o ki, “ve alel a’râfi” demek “ve alâ a’râfil hicâbi” bir önceki hicâb, burada mahzur ve onun yerine ivaz gelen El takısı ile “ve alel a’râfi hicab’ın a’râfin üzerinde var. O? kelimesinin zirve, uzatmadan söyleyelim, bilgiyle alakalı boyutu var marife’den ama burada nüşüz kelimesi gibi bulunulan yerin zirve noktası, üst alanı ve alel a’râfi hicabın, cennet ile cehennem arasında bulunan hicab’ın zirve noktasında, zirve alanında var. Ne var? Ricâlun, bir takım adamlar var.
Burada bir takım konuya dikkatinizi çekeceğim. Bu a’râfta olan kişiler, cennetlikleri ve cehennemlikleri tanıyanlar “ricâl” bunlar dünya adamıdır. Yani bunlar dünyadan gitme adamlar, bizim bildiğimiz adamlar, melek falan değil yani Ayet’ten işaret veriyorum. Cennetlikler de ricâl, ashabı a’râf da ricâl, yani dünyalık, cehennemlikler de ricâl. Çünkü ve nâdev ashâbel a’râfi ricâli
Abdulaziz Bayındır: Kadın hiç yok mu?
Ali Rıza Demircan: Ricâlin tarif cihetiyle erkekler, bizim kızlar şey yapmayın, bizim ulema zaten sizi hasb etmiş yani, onun için
Abdulaziz Bayındır: Bari sen yapma canım, çalışmazlar falan,
Ali Rıza Demircan: Ben velel a’râfi, iyi oldu hocam, işte biz de diyoruz ki buradaki ricâl Kur’an’ın genel şeyi erkek sıraları kullanılır. Fakat talip ciheti diyoruz buna,
Abdulaziz Bayındır: Adam gibi adam yani
Ali Rıza Demircan: Bunlar, şimdi de ilimadamı diyorlar ya sonradan değiştirdiler ilimadamı, ilimkadını denmiyor, daha önceden ilim adamı deniyor idi demek ki o aradan şey olarak.
Demek ki sevgili kardeşlerim, hicab’ın sur’un tepelerinde bulunan yani şeref salonunda cennet ile cehennem ehline nazar edebilecek bir konumda bulunan adamlar ne yapıyorlar? Ordan önce cennetliklere dönüyorlar, selam veriyorlar henüz cennete girmemiş olanlara, daha sonra dönüyorlar cehennemliklere yönelik olarak da efendim sizin topluluğunuz sizi kurtarmadı istikbar ettiğiniz konular ve biraz evvel mealini verdiğimiz nokta.
Bu ara aldığım, şimdi bu arada aldığım notlarımı verdim. Şimde devam edelim. Şimdi sevgili kardeşlerim, bu tekrar bir tanım yapalım; Cennet var, cennet ve cehennem arasında bir hicab var, bir engel var onun tepe noktasında her iki tarafa da nazar edebilen, konumda olan ashabu’l a’râf var. Her iki tarafa da bakıyorlar. Her iki tarafa da bakarak birine “selam” diyorlar henüz cennete girmemiş olanlara, bir kısmına da dönüyorlar “Ya Rabbi bizi bu zalimlerle beraber kılma” (A’râf Suresi 47). Burada dikkatinizi bir şeye çekerim. “Lâ tec’alnâ min ashabin nâr” demiyorlar.
Yani onların bariz vasfı olan zalimliklerine aynı zamanda henüz daha sevkiyatın yapılmamasına da bir işaret. Çünkü aşağıda “Udhulul cennete” ifadesi de henüz sevkiyatın yapılmadığını gösteriyor, zaten bunu da kanıtlayacağız ilerde. Şimdi ne oluyor? Demek ki Üç zümre var. Bir cennetlikler var, bir cehennemlikler var, bir de zirve noktasında her iki tarafa nazar eden ashabu’l a’râf var.
Abdulaziz Bayındır: Ashabu’l a’râf seçkin kişiler yani, Peygamberler
Ali Rıza Demircan: Ha seçkin kişiler diyelim, bunlara geleceğiz. Kim bunlar? Bunlara biraz sonra geleceğiz. Bunlar Peygamberler ve onlarla beraber olan sıddıklar, salih müminler, inşaallah bizim Süleymaniye şuranın temsilcilerinden de birtanesi.
Abdulaziz Bayındır: Ya olmazsa, dua makamında olur.
Ali Rıza Demircan: Canım olmaz hepsi, olmaz çünkü temsilci seçilecek, isteriz aramızdan bir tane seçilir. Çünkü hepsi bulunmayacak gelecek biraz sonra açıklayacağız. Şimdi sevgili kardeşim bu üç zümreye işaret ettik. Şimdi gelelim bugüne kadar bizim yanılgılarımıza sebep olan noktaya.
Biliyorsunuz ashabu’l a’râfı daha ziyade eserlerimizde tanımı yaparlarken, Şevki Yavuz kardeşimiz de hayret ediyorum o tarafa temayül ediyor, burada yine kardeşlerimi, o çalışmayı yapan kardeşlerimden Rabbim razı olsun. Bu a’râf ile alakalı delil getirebileceğimiz türden sahih kaynaklarımız, ana hadis kitaplarımızda yer alan hadis yok. Ashabı a’râfı tanımamıza vesile olan sahih hadis yok! Bu konuda bir kardeşimiz ciddi bir çalışma yaptı beni tatmin eden, gerçekten yok. Bakıyorsunuz tefsirlere hep böyle kıyılı kay türünden var.
Şimdi biz daha evvel ne diyorduk genel kabul? Cennetlik var, cehennemlik var. Tartıları ağır gelenler cennetlik, tartıları hafif gelen cehennemlik ve bir de tartıları böyle eşit olanlar var. Onlar da ashabu’l a’râf deniyor idi. Halen Şevki Yavuz kardeşim böyle söylüyor, tercihini bu yönde kullanıyor. Rabbim selamet versin ama biz Kur’an’a baktığımız zaman, biz böyle üçüncü bir sınıf göremiyoruz. Çünkü Kur’an ile konuşacaksak
29.10 dk. Okunan ayeti bilemiyorum.
vel vezzul yevmel dinul hak, fe men fekulât mevâzinu fe ulâike … – tartı haktır, tartı ağır gelenler felah olanlardır, hafif gelenler onlar Ayetlerimize zulm edenlerdi, onları cehennem ateşi yalayıp geçecek ve onlara “siz Ayetler geldi size gelmedi mi, geldi ama siz yalanladınız” denecek”
Yani üçüncü bir zümre, üçüncü bir zümre yok Kur’an’da. O halde biz Kur’an’da bir üçüncü, bu anlamda bir üçüncü zümrenin, tartıları eşit gelen anlamında bir üçüncü zümre olmadığı için, biz Kur’an’dan, Kur’an’dan bu üçüncü zümreyi aramak zorundayız. Daha önce bu konuda çalışma yapan kardeşlerime duacıyım o bir kardeşimize. Zaten daha önce de Beyzabi İmam Fahrettin Razi ve Hasani Basri‘nin bir kabulu var, biz de o kabul üzerindeyiz. Ama biz zannediyorum biraz daha delillendirdik, bir ilave şey yapabildik.
Peki bu üçüncü zümre ne? Burada ısrarla altını çizeceğim nokta şu; Arkadaşlar, bunlar böyle ashabu’l a’râf cehennemlikler bir tarafta, cennetlikler bir tarafta, onların içinden bir “amanın biz cehennemliklerden değiliz” diye sevinen, cennete giremedikleri için üzülen kenarda, böyle değil! Bunlar mahşerin bu cennet ile cehennem arafındaki insanlara nazar eden en yüksek konumda olan, her iki tarafla rahat diyaloğa giren, bir tarafa selam veren bir tarafın da tekzip eden tehdit eden yani alaya alan bir tür ve onların başa kakarak bir konumda olan insanlar bunlar. O halde bu konumda olan insanların, bu cennetliklerden daha üst konumda varlıklar olmaları, normal cennetliklerin üstünde olmaları Ayet’in izahında kabul etmek zorunda olacağımız bir şeydir. En yüksek tepe noktada bakıyor oraya cennetlikler var “selam olsun size”, bakıyor oraya cehennemlikler var “ha buldunuz mu belanızı” diyor. Bir yargı makamında şahit makamında olaya tanık, cehennemlikleri cehenneme, cennetlikleri cennete sevk edecek, amellerini her iki tarafın agah olan bir konumda insanlar.
Ha o bulan arkadaşlara Allah onlardan razı olsun Ulemamızdan. Şimdi Vâkıa Suresi’ne geçelim. Buradan Vâkıa Suresi 56.’ne. Çözümümüz burada.
Vâkıa Suresi 56:4-7 Ayet; “İzâ ruccetil erdu raccâ. Ve bussetil cibâlu bessâ. Fe kânet hebâem mumbessâ. Ve kuntum ezvâcen selâseh – Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça olduğu toz duman haline geldiği zaman, siz üç sınıf olacaksınız.”
“Ve kuntum ezvâcen selâseh. Fe eshâbul meymeneti mâ eshâbul meymeneh” bunlar
Bir hatırlatma yapayım. Bu Vâkıa Suresi’ndeki tasnife göre, bir cennetlik olan ashâbul yemin var, bunlar normal cennetlikler tabiri caiz ise. Bir cehennemlikler var, bir de bu ashâbu’l meymeneh, ashabu’l yemin dediğimiz cennetliklerin üstünde olan, ve Kur’an’ın mukarrabûn dediği, ves sâbikûn dediği bir zümre var. Onlar birinci derecede cennetlikler.
Ne diyor Rabbimiz?
Vâkıa Suresi 56:8-13. Ayet; “Fe eshâbul meymeneti mâ eshâbul meymeneh. Ve eshâbul meş’emeti mâ eshâbul meş’emeh. Ves sâbikûnes sâbikûn. Ulâikel mukarrabûne. Fi cennâtin neıym. Sulletum minel evveliyn”
Yahya Şenol: 3 tane çıkmadı daha
Ali Rıza Demircan: Nasıl çıkmadı?
Yahya Şenol: Ashâbu’l meymeneh ile Sâbikûn aynı ise iki olur o zaman.
Ali Rıza Demircan: ashâbu’l meymeneh bir, ashâbu’l meş’emeh iki, ves sâbikûnes sâbikûn üç.
Yahya Şenol: Öyle demediniz.
Abdulaziz Bayındır: Müdahale iyi oldu.
Ali Rıza Demircan: Ha müdahalede bereket var, ne diye duruyorsunuz kardeşim.
“ve kuntum ezvâcen” onu söyledik zaten. “ve kuntum ezvâcen selâseh” (Vâkıa Suresi 56:7). Üç zümre ve Allah’ul zül Celal bunu Rahman’da da ayırıyor. Bakınız Rahman’da ilk iki cennete girecekler var.
“Ve min dûnihimâ cennetân” (Rahmân Suresi 55:62) denilerek, ikinci derecede cennetlere işaret var. Yani hem Rahman hem Rahim cennetlikleri iki kısma ayırıyor. Bir “ves sâbikûnes sâbikûn” cennetlikler, bir de “ashâbul yemin” bir diğer ifadesiyle “ashâbul meymeneh”.
Şimdi bu ashâbu’l a’râf kimdir? Ashâbu’l a’râf bu Ves sâbikûnes sâbikûn hakim konumda, mahşer meydanında hakim konumda olan Peygamberler, Şeyhler, Salihler, Sıddıklar vesair.
Şimdi burada deniyor ki, mesela Şevki bey kardeşimiz diyor ki; “O ashâbu’l a’râf’ın “Ves sâbikûnes sâbikûn-önden gelenler” Allah’ın yakınlık sırrına erdirdiği, kendine yaklaştırdığı rızasına, en büyük cennet derecelerine ikram edeceği” bu ashâbu’l a’râf nasıl olurda diyorlar “rabbenâ lâ tec’alnâ meal kavmiz zâlimin” (A’râf Suresi 7:47) der. Bunlar, cehennemliklere döndüğü zaman bu ashâbul a’râf, cennetliklere “eslamun aleykum” dediği gibi oraya döndüğü zaman, yani öylesine yüce bir makamdan hitab eden bakan, hakim konumda olan o insanlar nasıl böyle şeyler derler? Yani onların konumu ile uzlaşmıyor. Nasıl da uzlaşmıyor ben de hayret ettim dün.
Aziz Peygamber Efendimiz (s.a.v.), eğer ahiretin bir sultanlığı olacaksa bu, Allah (c.c.)’ın evrensel kıldığı Hz. Muhammed (s.a.v.) olması kaçınılmaz olarak birileri şey yapacak. Evet kimsenin, herkes hesap verecek Peygamberimiz de verecek, Peygamberler de sorgulanacak ama sonuç itibarıyle Peygamberler üst derecede değil se
37.-38.00 Dk.arasında okunan Ayetler yazılamadı
“ve men yudka illa âvere rasule ufa ulaike ma allezine em allâhe ve aleyhim” ? onların olacağı açık.
Şimdi bakınız Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)’in en çok yaptığı dua hangisidir? Bakara Suresi 2:201’de öğretilen;
“Rabbenâ âtinâ fid dunyâ haseneh ve fil âhırati haseneh ve kınâ azâben nâr” Yarabbi ve bütün güzel kulların şeyden”
Rabbenağfirli ve zunufena ve israfina..
“Rabbenağfirli ve li vâlideyye ve lil mu’minine yevme yekûmul hisâb”
Yani bu peygamberlerin diliyle, salihlerin diliyle hem de daha mahşere gitmeden, cehennemi görmeden, sadece imanları sebebiyle varlıklarına iman ettikleri, cehennem azabından Allah (c.c.)’a sığındıkları gibi mesela Furkân Suresi 25:65 Ayeti
Furkân Suresi 25:65 Ayeti “Vellezine yekûlûne rabbenasrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne ğarâmâ” Bu da Rahman’ın has kullarıdır.
38.25 dk. başka ayet daha okundu.
Rahmanın bu özel kulları bile ne yapıyorlar? “rabbenasrif annâ azâbe cehennem” diye cehennem azabından sığınıyorlar. Ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dualarında
yazılamadı
büyük ölçüde bu cehennem ateşinden, zalimlerle bir arada olmaktan sakınıyor.
Şimdi onun için biz o zayıflatan bu görüşümüzü bir ihtilaşe olarak görmüyoruz. Ha şimdi delillendirelim.
Bu “Ves sâbikûnes sâbikûn” un Peygamberler, Alimler vesair Sıddıklar olduğunun şimdi delillerini alalım. Evvela
Nisâ Suresi 4:41. Ayet; “Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetim bi şehidiv ve ci’nâbike alâ hâulâi şehidâ”
39.35dk. Sn.Bayındır örnek ile anlatıyor.
Abdulaziz Bayındır: Az bir dakika. Şimdi sizin ifadenize göre önce bir anlayalım; şurası ortada a’râf, şimdi şunlar izleyicilere göre sağ taraf, şunlar da su kabı boş olanlarda. Şimdi bunların hiçbirisi cennete cehenneme girmiş değiller. Mahşer yeri değil mi?
Ali Rıza Demircan: Neresi olduğunu bilemem. e tamam
Abdulaziz Bayındır: Az önce öyle söylediniz. şimdi burası henüz girmemiş olanlar, cennetlikler
Ali Rıza Demircan: Lem yekulu
Abdulaziz Bayındır: Tamam onlar cennetlikler bunlar da cehennemlikler. Bunlar da üst seviyedeki insanların bulunduğu tepe. Peki bu tepe cennet ile cehennem arasındaki “hicâb” oluyor. Peki güzel. Yani burada sonuç olarak
Ali Rıza Demircan: Yani hicâbın üstü a’râf.
Abdulaziz Bayındır: Peki güzel, yani burada sonuç olarak müminler cehenneme girmeyecek
Ali Rıza Demircan: Evvela bu şimdi a’râf’ı oraya bağlayacağız, düşünmedim hiç onu zaten gereğince
Abdulaziz Bayındır: En önemli sonuç o
Ali Rıza Demircan: Tamam en önemli soru da, biz iki haftalık konuşmalarımızda gereğince neye dayanıyoruz, neye dayanarak bunları söylüyoruz, onu müdellelen açıkladık zannediyorum.
Abdulaziz Bayındır: Öyle zannediyorsunuz.
Ali Rıza Demircan: Aynı şey dediği gibi, biz de yöneltiyoruz değil mi? Şimdi asıl şeyi bitirelim.
Nisâ Suresi 4:41. Ayet; “Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetim bi şehidiv ve ci’nâbike alâ hâulâi şehidâ”
“Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetim bi şehidin – Biz her bir ümmetten bir şahidi getirdiğimiz”
“ve ci’nâbike alâ hâulâi şehidâ – seni de, senin tebliğde bulunduğun insanların şahidi olarak getireceğimiz zaman onların hali nice olacak”
Yani her bir ümmetten bir şehid geliyor, bir şahit gelecek. O ümmetin cennetliklerin ve cehennemliklerin durumuna hakim ve tanıklık yapacak. Devam edelim.
Nahl Suresi Ayet 88 ile 89
vallahi o kadar tevafu oldu ki ““Ve beynehumâ hicâb” (A’râf Suresi 46) Ayetinin bir üstünde cehennemliklerden olacağı, alttaki “ve tec’alnâ maal kavmiz zâlimin” ifadesinden cehennemliklerden olacaklarını öğrendiğimiz zaleme takımının bize tarifi yapılırken, bir üst “ve beynehumâ” ikisi arasında hicab vardır Ayeti’nden evvel yani A’râf 45 de
A’raf Suresi 7:45. Ayette; “Ellezine yesuddûne an sebilillâhi ve yebğûnehâ ıvecâ” diye Allah’ın yolundan saptıranlar tanımı vardı. Şimdi Nahl Suresi 16:88-89’a gelelim.
Nahl Suresi 16:88.-89. Ayetler; “Ellezine keferû ve saddû an sebilillâhi zidnâhum azâben fevkal azâbi bimâ kânû yufsidûn. Ve yevme neb’asu fi kulli ummetin şehiden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehiden alâ hâulâ, ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânel likulli şey’iv ve hudev ve rahmetev ve buşrâ lil muslimin”
“Ellezine keferû ve saddû an sebilillâhi zidnâhum azâben fevkal azâbi bimâ kânû yufsidûn – Biz kafir olup da Allah’ın yolundan saptıranlara azab üstü azab artıracağız yeryüzünü fesada uğrattıkları için”
Nahl Suresi 16:89. Ayet; “Ve yevme neb’asu fi kulli ummetin – o gün biz her ümmetten”
“Ve yevme neb’asu fi kulli ummetin şehiden aleyhim min enfusihim – kendi nefislerinden, kendi nefisleri aleyhine tanıklık yapacak bir şahit getireceğiz o gün” ve Ayet devam ediyor.
Bir daha, daha anlamlı asıl son delil daha çarpıcı,
Zumer Suresi 39:69. Ayet, Birinci sur’a üfürülüyor, ikinci sur’a üfürülünce bütün mahlukat ayağa kalkıyor ve ondan sonra şimdi Ayet devam ediyor.
Zumer Suresi 39:69. Ayet; “Ve eşrakatil erdu bi nûri rabbihâ ve vudal kitâbu ve cie bin nebiyyine veş şuhedâi ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn”
“Ve eşrakatil erdu bi nûri rabbihâ – Bütün yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır.”
“ve vudal kitâbu – kitap da amel kitapları da ortaya konur, hesaplar görülmek üzere” sonra,
“ve cie bin nebiyyine veş şuhedâi – şeyler de gelir, ashâbul a’râf gibi yüksek noktaya getirilir, peygamberler de şehitler de getirilir onların nazarları altında, murabakası altında, tanıklığı altında, onlarda getirilir yerlerini alır”
“ve kudıye beynehum bil hakk – hiçbir eğriliğe büğrülüğe yer vermeden hüküm verilir.”
“ve hum lâ yuzlemûn – hiç kimseye de bir şeylik yapılmaz.” İşin güzel tarafı daha var. Hemen Ayet’in devamı, her nefse istediği şeyi tamtamına verilir. Sonra,
“Vesikallezine tekav rabbehum ilel cenneh” (Zumer Suresi:73)
“Vesikallezine keferû ilâ cehenneme zumerâ” (Zumer Suresi:71) işte o hazırlar ya Peygamberler, ashâbul a’râfın şahitliği altında hesabı görülür dürülür, cehennemlikler cehenneme, cennetlikler de cennete gider.
Keşke gitseler de söndürseler nurlarıyla cehennemi. Hey gidi, ilim anlatır gibi anlatıyoruz burada Rabbim cümlemizi rızasında daim eylesin. Bizi ashabul cennetten kılsın.
Abdulaziz Bayındır: Amin cümlemizi
Ali Rıza Demircan: Demek ki böyle.
Abdulaziz Bayındır: Çok teşekkür ederiz, ben sizin bıraktığınız yerden başlayım hiç aklıma gelmemişti müsaade ederseniz. Vâkıa Suresinden başlayalım, madem ki oranın üzerine kurdunuz sistemi. Çok teşekkür ederiz Allah razı olsun, çok hayra vesile oldu. Ümit ediyoruz ki inşaallah şartları olgunlaştırmak nasib olursa bundan sonra, 3 Cumartesi dersini diğer hocaların katılmasıyla da yapalım, bir tanesini eskisi gibi yapalım diye düşünüyoruz inşaallah başarırız.
Burada geçen hafta a’râf ile ilgili Ayetleri okuduğumuzda şöyle söylemiştik hatırlarsanız; Cennetlikler cennete gitmişler, cehennemlikler cehenneme gitmişlerdir. Çünkü onu gittiğini Cenab-ı Hakk açıkca ifade ediyor. 38. Ayette. Önce onların ben şöyle kısaca mealini okuyum size.
Allah onlara, bu A’râf Suresi’nin 38. Ayeti, onlar kimmiş, 37.’den başlıyorum, size sadece meal olarak okuyacağım.
NOT: 48.00 dk. sn.Bayındır sadece mealini okudu ama ben arapçayı da yazıyorum.
A’râf Suresi 7:37. Ayet; Fe men azlemu mimmenifterâ alellâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih, ulâike yenâluhum nesıybuhum minel kitâb, hattâ izâ câethum rusulunâ yeteveffevnehum kâlû eyne mâ kuntum ted’ûne min dûnillâh, kâlû dallû annâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirin”
“Bir yalanı Allah’a mal eden veya Ayetleri karşısında yalana sarılanlardan daha zalim kim olabilir. Defterlerinde yazılı suçların cezası onları bulacaktır. Elçilerimiz canlarını almaya gelince “hani o Allah’tan önce yardıma çağırdıklarınız” diyecekler, onlar da “kaybolup gittiler” diye cevap vereceklerdir. Allah’ı görmezlik edip kafir olduklarına bizzat kendileri şahitlik edeceklerdir.
A’râf Suresi 7:38. Ayet; “Kâledhulû fi umemin kad halet min kablikum minel cinni ve insi fin nâr, kullemâ dehalet ummetul leanet uhtehâ, hattâ ized dâraku fihâ cemian kâlet uhrâhum li ulâhum rabbenâ hâulâi edallûnâ fe âtihim azâben di’fem minen nâr, kâle li kullin di’fuv ve lâkil lâ ta’lemûn”
“Allah onlara, “sizden önce gelmiş insanlar ve cinlerle bebarber şu ateşe girin” diyecektir. Oraya giren her topluluk kendi yoldaşına lanet edecek, hepsi orada derlenip toparlanınca da sonrakiler önceler için şöyle diyeceklerdir; “Rabbimiz işte bizi bunlar saptırdılar. Sen bunlara o ateşin azabını iki kat ver!” Allah diyecek ki; “Hepinizin ki iki kat ama bilmiyorsunuz”.
A’râf Suresi 7:39. Ayet; “Ve kâlet ulâhum li uhrâhum fe mâ kâne lekum aleynâ min fadlin fe zukûl azâbe bimâ kuntum teksibûn”
“Öncekiler de sonrakilere şöyle cevap vereceklerdir. Bu cehennemin içinde olan konuşmalar. “Sizin bizden ne farkınız var ki, sizde kazandığınıza karşılık bu azabı tadın.”
A’râf Suresi 7:40. Ayet; “İnnellezine kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fi semmil hıyâd, ve kezâlike neczil mucrimin.
“Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan ve büyüklük taslayanlar var ya, onlara göklerin kapıları açılmayacak deve iğne deliğinden geçinceye kadar (ya da gemi halatı burda bu daha uygun) da cennete giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle cezalandırırız.”
A’râf Suresi 7:41. Ayet; “Lehum min cehenneme mihâduv ve min fevkıhım ğavâş, ve kezâlike necziz zâlimin”.
“Onlar için cehennem döşeği ve üzerlerinde örtü olacaktır. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.”
Şimdi bunlar cehennemlikler cehennemde tasvir ediliyor. Burada mahşer yerinden bahsetmiyor.
A’râf Suresi 7:42. Ayet; “Vellezine âmenû ve amilus sâlihâti lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ulâike ashâbul cenneh, hum fihâ hâlidûn”.
“İnanan ve iyi işler yapanlara gelince ki, biz kimseye gücünün üstünde bir güç yüklemeyiz. Onlar cennet için arkadaş olanlardır. Hep orada kalacaklardır.”
A’râf Suresi 7:43. Ayet; “Ve neza’nâ mâ fi sudûrihim min ğıllin tecri min tahtihimul enhâr, hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye lev lâ en hedânellâh, le kad câet rusulu rabbinâ bil hakk, ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta’melûn.”
“İçlerindeki kötü bağlantıları söküp atmışızdır. Alt tarafından ırmaklar akacak ve diyecekler ki “bizi bu nimetlere kavuşturan Allah, herşeyi pek güzel yapmış. Allah bize bu yolu göstermeseydi onu kendiliğimizden bulamazdık. Rabbimizin elçileri gerçekten doğruyu getirmişler”. Onlara şöyle seslenilecektir, “işte size cennet, siz yaptıklarınıza karşılık ona sahip oldunuz”
Şimdi cennetlikler cennete gitmiş vaziyetteler.
A’râf Suresi 7:44. Ayet; “Ve nâdâ ashâbul cenneti ashâben nâri en kad vecednâ mâ veadenâ rabbunâ hakkan ve hel vecedtum mâ veade rabbukum hakkâ, kâlû neam, fe ezzene muezzinum beynehum el la’netullâhi alez zâlimin”.
“Cennettekiler, cehennemdekilere şöyle seslenirler “Rabbimizin bize verdiği sözün gerçek olduğunu gördük. Rabbinizin size verdiği sözün gerçek olduğunu siz de gördünüz değil mi?” “Evet” derler. Aralarında bir tellal şöyle haykırır, “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun”.
A’raf Suresi 7:45. Ayet; Ellezine yesuddûne an sebilillâhi ve yebğûnehâ ıvecâ, ve hum bil âhırati kâfirûn”
Allah’ın yolundan alıkoyanlara, o yolda eğrilik olmasını isteyenlere, ahireti tanımayanlara lanet olsun. Cennet ile cehennem arasında bir engel vardır.”
Hicâb, ama birbirlerini görmelerine mani değil yani, şöyle kalın bir cam tabakası gibi düşünün. Ya da uzun bir mesafe de olabilir. Yani bugün uzaktan yayınlarla birçok şey öğrendik.
“Cennet ile cehennem arasında bir engel vardır. Yüksek yerler üzerinde de değerli şahsiyetler olur.”
Şimdi burada Ali Rıza Hoca, “ve alel a’râfi” derken “a’râfil hicâbi” diye mana verdi. Yani o Elif Lam’ı muzafun ileyh’den ıvaz, arapça bilenler için söylüyorum, muzafun ileyh’den ıvaz tutarak, yani “a’râfil hicâb” o hicâbın, o engelin üst tabakaları deyince o zaman, o engel olmaktan çıkıyor. Yani o cennetlikler cennette, cehennemlikler cehennemde, o arada engelse onun üst tabakasında olanlar da olmaz. Dolayısıyla, orada ki Elim Lam cennet’ten ıvaz olur, “a’râfıl cenneh” olur, cennetin üst tabakalarında ricâl vardır.
Ali Rıza Demircan: Hocam cennet daha önce geçmiyor.
Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi cennetlikler cennette diye anlattık Ayet’te, hep o geçiyor ya Ayet’te, cehennemlikler cehennemde, cennetlikler de cennette Ayet’te bu açık bir şekilde ifade ediliyor.
A’raf Suresi 7:46. Ayet; “Ve beynehumâ hicâb, ve alel a’râfi ricâluy ya’rifûne kullem bisimâhum, ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn”
“Cennet ile cehennem arasında bir engel vardır. O yüksek yerler yani cennetin yüksek yerleri üzerinde de değerli şahsiyetler olur.”
Zaten cennet tabakası da biraz sonra Vâkıa Suresinden okuyacağız.
“Herkesi yüzlerinden tanırlar. Cennettekilere şöyle seslenirler, “Esenlik ve güvenlik sizinledir”. Bunlar cennete girmemiş olanlardır ama oraya girme umudundadırlar.”
Biz geçen hafta şunu söyledik. Dedik ki, “bunlar cehennemin içindeki cennetliklerdir” dedik. Çünkü onlar oraya cennete girmemişler ama girmeyi ümit ediyorlar. Çünkü buraya kadar cennetlikler cennette, cehennemlikler cehennemde.
“Gözleri cehennemliklere çevrilince
54.20dk. A.Rıza Hocanın söylediğini tam anlayamadım.
Ali Rıza Demircan: Hocam orayı ben anlayamadım. Orayı bir daha lutf edermisiniz? “Elem yethulu ve aveba bi.?.”‘ı nereye bağladınız?
Abdulaziz Bayındır: Hay hay, cennete girmiş değiller ama girme umudu içerisindeler ama bu cehennemin içerisinde bulunan cennetlikler. Yani şimdi baştan siz, müslümanlar cehenneme gitmeyecek dediniz, onun üzerine kurguyu kurdunuz. Dolayısıyla biz de Ayet-i Kerime’lerin günahkar müslümanların cehenneme gideceklerini açıkca ifade ettiği kanaatiyle, şimdi cehennemde bir sürekli kalanlar var, bir de geçici olarak kalanlar var. İkisi de cehennemdeler. Ama geçici olarak kalanların yüzü ak, sürekli kalanların yüzü kara! Bunu da nereden çıkarıyoruz? Bunu da Al-i İmrân Suresi 3:106. Ayet’ten çıkarıyoruz. Allah’u Teala orada şöyle buyuruyor.
Al-i İmrân Suresi 3:106. Ayet; “Yevme tebyaddu vucûhuv ve tesveddu vucûh, fe emmellezinesveddet vucûhuhum e kefartum ba’de imânikum fe zûkul azâbe bimâ kuntum tekfurûn”
“Yevme tebyaddu vucûhuv ve tesveddu vucûh – o gün kimi yüzler kara, kimi yüzler ak olacaktır”
“fe emmellezinesveddet vucûhuhum e kefartum ba’de imânikum – yüzleri kara olanlara, “siz inandıktan sonra kafir mi oldunuz” denecektir.
Demek ki, sadece kafirlerin yüzü kara, günahkar müminlerin yüzü kara değil. Bu sadece kafirlere dönüyor. Şimdi dolayısıyla bu günahkar müminlerin biraz sonra okuyacağız, cehennemde cezalarını çekerken de yüzleri ak. Bunlar cehennem ashabı olmadıkları belli, oradan cennete gidecekleri.
55.45 dk. Y.Şenol birşey söylüyor ama anlaşılmıyor.
Ali Rıza Demircan: Nasıl yani, cehennemliklere mi selam veriliyor. Cehennemin içinde olan cennetliklere ashabul a’râf selam olsun sizlere deniyor.
Abdulaziz Bayındır: Yok oraya selam vermiyor. Bir dakika bak, tabi selam veriyor çünkü, siz kurtulacaksınız demiş oluyor. Selamun aleykun nedir, biz birbirimize selam veririz çünkü bu bir duadır, kurtuluş duasıdır. Şimdi o devamı Ayet Yahya onu da okuyalım, doğru söyledi. Yani Al-i İmrân Suresi 3:106. Ayet’inde 107. Ayetide birlikte okumazsak bir eksik kalır. Diyor ki Allah’u Teala,
Al-i İmrân Suresi 3:107. Ayet; “Ve emmellezinebyaddat vucûhuhum fe fi rahmetillâh, hum fihâ hâlidûn”
“Ve emmellezinebyaddat vucûhuhum – yüzleri ak olanlar”
” fe fi rahmetillâh – Allah’ın merhameti içerisinde olacaklardır.”
Yahya Şenol: Cehennemde yani rahmet olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Tabi cehennemde de rahmet içerisinde olacaklardır. Biraz sonra şey yaparız. O da bir rahmettir çünkü, cehennemden kurtulacaklar. Onlar umut içerisindeler, Allah (c.c.)’ın rahmetini ümit ediyorlar. Şimdi biraz sonra okuyacağız Ayetleri sabırlı olun.
“fe fi rahmetillâh, hum fihâ hâlidûn – o rahmetin içerisinde” bak, cehennemde olmalarına rağmen yüzleri ak. Yani dışardan baktığınız zaman bunlar, kurtulacakları belli olan kişilerdir.
Şimdi,
A’râf Suresi 7:48. Ayet; “Ve nâdâ ashâbul a’râfi ricâley ya’rifûnehum bisimâhum kâlu mâ ağnâ ankum cem’ukum ve mâ kuntum testekbirûn”
“Ve nâdâ ashâbul a’râfi ricâley ya’rifûnehum bisimâhum – yüzlerinden tanıdıkları kişiler a’râfdaki kişiler seslenecekler”.
“kâlu mâ ağnâ ankum cem’ukum ve mâ kuntum testekbirûn – bakın sizin topluluğunuz, cemaatiniz kendinizi büyük görmeniz hiç bir işe yaramadı diyecekler”
Sadece şey yapıyım, mealden okuyum. Yanlış yapıyorum.
“A’râfta cennetin yüksek yerlerinde bulunanlar, yüzlerinden tanıdıkları birtakım adamlara şöyle seslenirler; “gördünüz mü sizlere ne taraftarlarınızın bir yararı oldu, ne de büyüklenmenizin.”
A’râf Suresi 7:49. Ayet; “E hâulâillezine aksemtum lâ yenâluhumullâhu bi rahmeh, udhulul cennete lâ havfun aleykum ve lâ entum tahzenûn”.
“Ey cehennemlikler Allah onlara bir iyilikte bulunmaz diye yemin ettikleriniz bunlar mıydı?” Ey Allah’ın ikramına kavuşanlar,” Şimdi bu hani siz, “Allah iyilikte bulunmaz diye cennetlikler için yemin ediyordunuz öyle mi? (Ey Allahı’ın ikramına kavuşanlar) sizler cennete girin”.
O cehennemdeki müminler için, işte şefaat bu, cezalarını çekmişler, hani
58.30 dk.aşağıda okunan ayeti bilmiyorum.
lâ yemlekune şefaati illa men şae bil hakkı ve hum ya’lemun – durumlarını bilen hakka şahit olan” Bak burda işte burda Hakk’a şahit olan insanlar a’râfdakiler şahitlik yapıyorlar.
“Sizlerin üzerinde ne bir korku olacak ne de üzüleceksiniz.” diye söylüyorlar.
Şimdi buradan şeye geçiyoruz. A.Rıza Hoca’nın okuduğu Ayetlere. Hatta ondan önce de bir-iki birşey daha okuyum da, ondan sonra oraya geçiyim daha iyi anlaşılır.
Necm Suresinin 53. ya da önce şunu söyleyim buradaki ayetleri okuduktan sonra daha güzel olacak. Vâkıa Suresi’ndeki Ayetleri.
Allah’u Teala burada insanları üç gruba ayırıyor.
Vâkıa Suresi 56:7: “Ve kuntum ezvâcen selâseh – siz üç eşsiniz yani grupsunuz” Dünyadayken hep birlikte yaşıyoruz ama ahirette ayrılıyor bunlar.
Vâkıa Suresi 56:8. Ayet; “Fe eshâbul meymeneh mâ eshâbul meymeneh – sağ tarafı, defterleri sağdan verilenler, ah ne güzeldir onlar.”
Vâkıa Suresi 56:9. Ayet; “Ve eshâbul meş’emeti mâ eshâbul meş’emeh – Defterleri soldan verilenler”
ya da şuum ashâbu yani ne diyor Türkçede onun tam bir karşılığı vardı. Yok sol taraf farkı değil de yani böyle hayırsız kişiler. Hayırsız bedbaht kişiler. “Ne kötüdür onlar.”çünkü şuum bu! Şimal değil, ashâbul şimal değil, meş’emeh! ondan sonra
Vâkıa Suresi 56:10. Ayet; “Ves sâbikûnes sâbikûn – Üçüncüsü de sâbık durumunda olanlar” Sebaka fiilinin ismi faaili durumunda olan kişiler yani fail Sabıklar. o zaman üç tane grup var.
Şimdi bakın burada ne diyor? Diyor ki,
Vâkıa Suresi 56:11. Ayet; Ulâikel mukarrabûne –
Bu Ulâike, eğer yukardaki üç çeşide gidecek olsa cehennemliklerin de mukarrabûn olması lazım. Mukarrab olan sâbikûn’lardır. Onlar Cenab-ı Hakka çok yaklaştırılmış olanlar. Ashâbun meymeneh değil, ashâbun meş’emeh değil, Essâbikûn’dur mukarrabûn olanlar. O sâbikûn olan grup,
Vâkıa Suresi 56:12. Ayet; “Fi cennâtin neıym – nimetlerle dolu cennetler içerisinde olacaklardır.” Bunlar,
Vâkıa Suresi 56:13. Ayet; “Sulletum minel evveliyn – öncekilerden büyük bir grup”
Vâkıa Suresi 56:14. Ayet; “Ve kaliylum minel âhırıyn – sonradan gelenlerden bir kısmı”
Ki gelenlerden
Vâkıa Suresi 56:15. Ayet; “Alâ sururim mevdûneh – sıra sıra dizilmiş olan mücevherlerle işlenmiş koltuklarda”
Dolayısıyla bu a’râf buralar olabilir. Buralar olabilir
Ali Rıza Demircan: Aklıma geldi tasarruf olsun diye diyemedim. “Alâ sururim var ya alâ sururim mutekâbilin” var ya hani
Abdulaziz Bayındır: Ha birbirlerine karşı.
Şimdi burada bu üç grup var. “Sâbikûn” kim? Şimdi bir kere önde dedi ki şeyler defteri sağdan verilenler. Önce sâbikûn’dan başlayalım, sâbikûn kim? Cenab-ı Hakk Necm Suresi’nin 53:31. ve 32. Ayeti’nde şöyle diyor;
Necm Suresi 53:31. Ayet; “Ve lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil erdı li yecziyellezine esâû bimâ amilû ve yecziyellezine ahsenû bil husnâ.”
“Göklerde ve yerde olan herşey Allah’ındır. Bu kötü davrananların yaptıklarına karşılık cezalandırsın, güzel davrananlara da daha güzel karşılık versin diyedir”.
Necm Suresi 53:32. Ayet; “Ellezine yectenibûne kebâiral ismi vel fevâhışe illel lemem, inne rabbeke vâsiul mağfirah, huve a’lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a’lemu bi menittekâ”
“Onlar, yani güzel davrananlar günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerinden kaçınanlardır.”
Günahların büyüklerinden ki, en büyüğü şirktir ve şirkten kaçınıyor ve diğer büyük günahlardan kaçınıyor.
“ve fuhuş çeşitlerinden kaçınanlardır. Diğer günahlar başka”
Yani büyüğün altındaki günahlar başka. Zaten Nisâ Suresi 4:31 Ayeti’nde de
Nisâ Suresi 4:31. Ayet; “İn tectenibû kebâira ma tuhnevne ahnu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerimâ”
“İn tectenibû kebâira ma tuhnevne ahnu nukeffir ankum – yasaklanmış olduğunuz günahların
ki bu yasak, bu yasak bu yasak ama hepsi aynı değil bir kısmı büyük, “büyüklerinden uzak kalırsanız”
“nukeffir ankum seyyiâtikum – sizin diğer günahlarınızı örter görmeyiz” diyor.
“ve nudhılkum mudhalen kerimâ – sizi çok güzel bir konuma sokarız”
Şimdi büyük günahları yani günahların büyüklerin işlememiş olanların diğer günahları gözükmeyeceğine göre de bunlar günahsız olarak mahşer yerine gelmiş olacaklar. O zaman bunların, bunlarla ilgili Cenab-ı Hakk’ın bir şeyi var yine “Sebâka” kelimesiyle “Essâbikûn” kelimesi üzerine duralım.
Enbiyâ Suresi 21:101. Ayet; “İnnellezine sebekat lehum minnel husnâ ulâike anhâ mub’adûn”
Enbiyâ Suresi 21:102. Ayet; “Lâ yesmeûne hasinehâ, ve hum fi meştehet enfusuhum hâlidûn”
Enbiyâ Suresi 21:103. Ayet; “Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelekkâhumul melâikeh, hâzâ yevmukumullezi kuntum tûadûn”
“İnnellezine sebekat lehum minnel husnâ – Bizden yana onların lehine, husnâ sözü geçmiş olanlar”, sebaka, ve hatta onlar musbak oluyor kendileri için söz geçmiş ama onlar da fail olduğu sabit’ler olmuş oluyor kendileri
“İnnellezine sebekat lehum minnel husnâ – onlar lehine bizden daha güzeli ile karşılanma sözü verilmiş olanlar”
“ulâike anhâ mub’adûn – onlar cehennemden uzak tutulacaklardır” Cehennemin, halbuki bu Meryem Suresi’nde okuduk
Meryem Suresi 19:71. Ayet; “Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmem makdıyyâ”
“Ve in minkum tum illâ vâridûhâ – sizin herbiriniz oraya o cehenneme gireceksiniz”diyor.
“kâne alâ rabbike hatmem makdıyyâ”
O zaman her biriniz gireceksiniz de bunların arasında bir fark var. Demek ki bir grup uzak tutulacak. Girmek başka, hatta
Meryem Suresi 19:72. Ayet; “Summe nuneccillezinet tekav ve nezeruz zâlimine fihâ cisiyyâ”
“Ve nezeruz zâlimine fihâ cisiyyâ – cehennem çevresinde işte zalimleri diz çökmüş olarak bırakacağız” derken şöyle düşündü mesela Ali Rıza Hoca;
Cehennem şu ise, cehennemin içine girmiyor da çevresinde oturuyorlar.
“Summe nuneccillezinet tekav – muttakileri kurtarırız”
Şimdi kurtarma kelimesi buradaki, kendilerine husna geçmiş olanlarla ilgili uygun düşmüyor. Çünkü bunların kurtarılmaya ihtiyaçları yok. Bak ne diyor Allah (c.c.)
Enbiyâ Suresi 21:103. Ayet; “Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelekkâhumul melâikeh, hâzâ yevmukumullezi kuntum tûadûn”
“Önceden daha güzeliyle karşılama sözü verdiklerimiz, cehennemden uzak tutulacaklardır” Ne içine girecekler ne de çevresinde olacaklar, uzak tutulacaklardır.
“O büyük dehşet onları üzmeyecek” Üzülmeyecekler ise nerden kurtulacaklar? Kurtulma diye bir şey olmaz.
“Ölümsüz olarak canlarının çektiği şeyler içinde olacaklardır. Melekler, “bu sizin gününüz, size söz verilen gündür” diyerek onları karşılayacaklardır”.
Şimdi burda,
01.06.25 dk. Y.Şenol bir ayet okuyor ama anlaşılmıyor.
Yahya Şenol: Bir Ayet var tam buna uygun, şimdi hatırladım.
….. – Kurtarma başlarına bişey gelmeleri için değil, hiç uğramamaları için.
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika hiç uğramamayı, iyi işte bu o, ama öbürüsü
“ve kezalike hakkan ricunil mu’minin ? diyor değil mi? Bu işte onu ifade ediyor. Senin dediğin durumu ifade ediyor. Yani bunlar hiç cehenneme uğramayacak ve çevresine de oturmayacak.
Yahya Şenol: Hayır aynı formu mu? ? ile “Summe nuneccillezinet tekav” (Meryem Suresi 19:72)
Ali Rıza Demircan: Hocam söylemedim, onu da işaret ediyim de, “Ve in minkum illâ vâriduhâ” Ayetindeki kum zamirinin yukarıda vasıfları beyan edilen inkarcı tiplere raciûn olduğunu söyledim ama eğer ısrarla bir farz diye bir tabir vardır ya, siz onu bütün müminlere teşbir edecek olursanız o zaman deriz ki “Ve in minkum illâ vâridûhâ” onların kum zamiri herkese teşmin ederseniz, “onlar cehennem çevresine gelecek, biz onları hiç daha haklarında husna takdir edildiği için, biz onlara o korkuya ulaştırmadan” ama asıl benim yaklaşımım o değil, oraya gelmeyecekler! Yani “Ve in minkum illâ vâridûhâ” (Meryem Suresi 71) zamiri inkarcılara yöneliktir.
Abdulaziz Bayındır: Peki inkarcılara yönelik ise, bu şeye ne diyeceksiniz? “Summe nuneccillezine tekav” ne diyeceksiniz?
Ali Rıza Demircan: Ha orada bizim
Abdulaziz Bayındır: Yani kendilerini koruyanları oradan kurtaracağız” Bir de tam bir şey yapıyım da, ve burada diyor ki,
“Ve in minkum illâ vâriduhâ” bu minkum ile kasdedilen sadece kafirler ise, vâriduhâ dediğimiz cehennemin içine girenler. Ondan sonra, zaten o odur yani, başka bir mana yok yani. Çünkü
Bi’sel hurdur maavrut fe iredum minen nar
01.08.30 ile 01.10.30 dk.arasında okunan ayeti anlamadım. ve aşağıdaki paragrafı sn. Bayındır bir kitaptan okuyor! vârid kelimesi hk.
bu Vâridâ kelimesini ben tefsirlere baktım, cehenneme girme dışında anlayan da bir kimse yok yani.
Ali Rıza Demircan: Biliyorsunuz biz mesanilerle ilgili olarak
Abdulaziz Bayındır: Yok yok mesanisi falan yok. Bak onların tamamı, onların üzerinde de şey yapalım. Bir durum söz konusu değil. Bakın şimdi burada ki Vârid su başına giden kelimesinden hareketle Ayet’te geçen “Cehenneme girmekten değil, çevresine toplanmaktan sözedildiği, sonra dizçöktürerek cehennemin çevresine getireceğiz” Ayetinin bunu gösterdiği iddia edilir. Cehennem sözlükte tutuşturulmuş ateş demektir. Dolayısıyla Ayetteki cehennemin içi cehennemlerle dolu olacaktır”. Yani küçük ateş parçacıklarıyla dolu olacaktır. Mesela ne diyor?
?”Yakdimu kavmuhu yevmel kıyâmeh” firavun kavminin önüne geçer kıyamet günü fe mevra dan nâr – onları o ateşe götürür”,
? ve ondan sonra, ve bi’sel bırdur mevrut – o suya koşar gibi gidilen yer ne kötüdür, o başına koşulan su ne kötüdür” tabi cehennemde de su var ama nasıl, kötü bir su.”
? innekum vemâ ta’budune min dunillahi hasabu cehennem- siz ve Allah ile aranıza koyarak kulluk ettikleriniz her birisi cehennem odunudur”
entum leha varidûn – siz oraya girecekseniz” cehenneme gireceksiniz diyor. Yani vârid kelimesiyle, aynı kökten gelen kelimeyle.
Şimdi burdan ben şey yapıyım da, ondan sonra siz yine söyleyeceğinizi söylersiniz. Şimdi burada Allah’u Teala, yani bu Ayet-i Kerime’den görüyoruz ki, büyük günahlardan kaçanınların günahı yok. Yani dolayısıyla onlar için hesap falan kurulmuyor, doğru cennete gidiyorlar. (Nisa Suresi 4:31)
Peki kafirlerin durumu ne?
Kehf Suresi 18:103-106’ya kadar
Kehf Suresi 18:103-106. Ayetler; “Kul hel nunebbiukum bil ahserine a’mâlâ. Ellezine dalle sa’yuhum fil hayâtid dünyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â, Ulâikellezine keferû bi âyâti rabbihim ve likâihi ve habitat a’mâluhum fe lâ nukıymu lehum yevmel kıyâmei veznâ. Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâti ve rusuli huzuvâ”
“De ki; işleri en zararlı şekilde bitecek olanları bildireyim mi? Onlar bu hayatta güzel işler yaptıklarını hesap ettikleri halde yanlış yapanlardır. Onlar Rablerinin Ayetlerini ve ona kavuşmayı gözardı edip kafir olmuşlar, yaptıkları boşa çıkmıştır. Artık kıyamet günü onlar için tartı kurmayız.”
Bakın şimdi, büyük günahı olmayanlar için tartı yok, kafirler için de tartı yok! O zaman tartı kimin için kuruluyor?
Ali Rıza Demircan: Tartı var. Kafirler için tartı var.
Abdulaziz Bayındır: Var, bak şimdi, ne diyor ama Ayet?
Ali Rıza Demircan: Mü’minûn Suresi 23:101-104 Ayetleri
Abdulaziz Bayındır: O Ayet üzerinde de dururuz. Çünkü ben o Ayet üzerinde durdum, çalıştım o konuda da hazırım yani cevap vermeye. Şimdi diyor ki;
“Onlar için, onlar Rablerinin Ayetlerini ve ona kavuşmayı gözardı edip kafir olmuşlar, yaptıkları boşa çıkmıştır. Artık kıyamet günü onlar için tartı kurmayız. İşte onların cezaları cehennemdir. Bu kafir olmalarına, Ayetlerimi ve Elçilerimi alaya almalarına karşılıktır.” Ayetlerimi ve Elçilerimi alaya almalarına karşılıktır.
Şimdi, kafirler için tartı yok! Büyük günahı olmayan müminler için de tartı yok! O zaman tartı kimin için? Demek ki, tartı büyük günah işlemiş olan müminler içindir. İşte bunların, günahları ağır gelirse cehenneme giderler, sevapları ağır gelirse cennete giderler. Bunlar şeyde tartıya gireceklerdir. Şimdi bu arada birşey daha söyleyim. Mesela şeyde bir örnek olsun diye Hucurat Suresinde Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor. Hatta ondan önce şöyle söyleyim. Nisâ Suresi 4:93. Ayeti
Nisâ Suresi 4:93. Ayet; “Ve mey yaktul mu’minem muteammiden fe cezâuhû cehennemu hâliden fihâ ve ğadıbellâhu aleyhi ve leanehû ve eadde lehû azâben azıymâ”
“Ve mey yaktul mu’minem muteammiden – kim bir mümini kasden öldürürse”
“fe cezâuhû cehennemu – onun cezası cehennemdir”
“hâliden fihâ – orada ölümsüz kalmak üzere” Ebeda kelimesi yok burda.
“ve ğadıbellâhu aleyhi ve leanehû ve eadde lehû azâben azıymâ – Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”
Peki şimdi bu mümin, bir mümin diğer bir mümini öldürüyor! Bir kere birşey yapmıştık burda, bu kişi onu öldürdü o da bunu öldürdü. Tevbe etmeden de ikisi de öldü gittiler. Zaten o bunu öldürmeye gelmişti, bu ondan daha çabuk davrandı onu öldürdü. Bu defa da onun yanındaki de bunu öldürdü. Yahut da ikisi de aynı anda aralıklı kurşunu sıktılar da birinin kurşunu birinden önce geldi, onun ki de ondan sonra geldi, ikisi de birbirini öldürerek kafir oldular. Şey kafir olmadılar da cehennemlik oldular.
Hucurât Suresi’nde Allah’u Teala diyor ki, 517. sayfa
Hucurât Suresi 49: 9. Ayet; “Ve in tâifetâni minel mu’mininaktetelû fe aslihû beynehumâ, fe im beğat ıhdâhumâ alel uhrâ fe kâtilulleti tebğıy hattâ tefie ilâ emrillâh, fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innellâhe yuhıbbul muksitıyn”
“Ve in tâifetâni minel mu’mininaktetelû – müminlerden iki grup birbirini öldürürse, birbirleriyle savaşırsa, birbirleriyle çarpışırlarsa” Bakın iki tarafa da mümin diyor. Birbirlerini öldürmek için gelmişler ama kafir demiyor Ayet, ikisi de mümin.
“fe aslihû beynehumâ – aralarını ıslah edin” Peki bu arada birbirlerini öldürmüş olanlar, öbür Ayetin şehadetiyle cehenneme gidecekler ve bunların ikisi de mümin.
Dolayısıyla bütün bunları biraraya getirdiğimiz zaman, o Vakıâ Suresi’ndeki 3 grup çok net bir şekilde ortaya çıkıyor.
1.14.55 dk. salonda konuşma var ama duyulmuyor.
Şimdi Ali Rıza Hoca onu söylüyor. O Mü’minûn Suresi’nde geçen Ayet, şimdi biraz sonra ona bakacağız.
Ali Rıza Demircan: Geç kaldın sen.
Dedi ki,
“Sağda olanlar, solda olanlar ve sabitler” (Vakıâ Suresi 56:8.9.10)
Bu sabitlerin büyük günah işlemeyenler olduğunu Ayet’i Kerimelerden gördük. Büyük günah işlemiş de olabilir tevbekar olur, ıslah olur o da işlememiş gibi olur. Nitekim, büyük günahların en büyüğü şirktir. Peygamberimiz (s.a.v.) Ashabı içerisinde bunu işlememiş olan hemen hemen yok ama tevbekar olunca artık, o günahtan sorumlu olmaktan kurtuluyorlar. Dolayısıyla hangi günahı işlemiş olursa olsun insan, tevbekar olduktan sonra işlememiş gibi oluyor. O zaman işte uğursuz olan kişiler “meş’emeh”e uğursuz denir Türkçede. Şom ağızlı, uğursuz kişi derler.
Uğursuz olanlar, önde gidenler ve defteri sağdan verilenler”, Önde gidenler cennete gidiyor, uğursuz olanlar doğru cehenneme gidiyor. Ashabı yemin, şeyde amelleri tartılıyor az ya da çok.
Şimdi o şeye bakalım
Yahya Şenol: Burda şey var, Ve kuntum ezvâcen selâseh (Vakıâ Suresi 56:7) diye Allah 3 dediği halde biz 4 demiş olmuyor muyuz böyle bir tasnif ile. 3 diyor, meymeneh, meş’emeh bir de sabikûn. Biz diyoruz ki, meş’emeh’de ikiye ayrılır. O zaman 4 oluyor, 3 olmuyor ki.
Abdulaziz Bayındır: Meş’emeh değil Meymeneh ikiye ayrılır.
Yahya Şenol: Ha meymeneh ikiye ayrılır. 3 diyor Allah, hayır 4 yapma
Abdulaziz Bayındır: O 3! 4 olmuyor. Onun için a’râf’daki kişiler ashabı cennet diye onlara sesleniyorlar. Çünkü onların yüzleri
Yahya Şenol: Siz olmuyor deseniz de oluyor orada. Bir tarafta ikiye ayrılır derseniz kendi içinde, toplamda 4 olur.
1.16.55 dk. salonda konuşma var duyulmuyor.
Yahya Şenol: Ya o önemli değil cennetin cehennemin tabakaları 7. o zaman o 14 yapar. O öyle ölçülmez.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bir dakika, burada ashabı a’râf. Yani şimdi bu Ayetler son derece açık ve net. Ve burada üzerinde ben neyi tartıştığımızı epey zamandır şey yapamıyorum da gerçekten. Bir kere cehenneme, günahkarların cehenneme gidecekleri kesin, çünkü “Büyük günahlardan kaçınırsanız diğerlerini örteriz” (Nisâ Suresi 4:31) ifadesinin de bir anlamı olması lazım.
Mesela şeyde Allah’u Teala ribâ ile
Ali Rıza Demircan: O şey değil ki, onu şeye koymuyorsunuz. Biz büyük günahlardan kaçınanları örteriz..?
Abdulaziz Bayındır: İyi ya işte sabit durumuna gelmiş oluyor. mutha kelimesi o, sabitlerin içerisine koymuş oluyor, ikram edilenlerin içerisine koymuş oluyor. Mesela bak şimdi burda adam,
Ali Rıza Demircan: Ama bir yerde anlaştık galiba. Yani ashabı a’râf’ın Peygamberler sabikûn olduğuna ittifakız.
Abdulaziz Bayındır: Zaten geçen hafta da aynı şeyi söyledik, değişen bir şey yok. Bunlar cennetin üst mertebelerinde bulunan, hatta şurada bir resim de gösterdik. ha gösterememiştik,
1.18.00 dk. Ali Rıza Hoca ile Y.Şenol kendi aralarında konuşuyorlar anlaşılmıyor. burada geçen hafta toplantıya girilip girilmediği hakkında konuşma var. yazmadım hepsini.
Ali Rıza Demircan: Siz karıştırdınız, öyle olsaydı ben hatırlardım. Ashabu a’raf’a dediniz ama konuya, evvelki hafta. Bir önceki hafta girmediniz.
Abdulaziz Bayındır: Geçen hafta girdik ve dedik ki ashabı a’râf cennetin üst mertebelerinde bulunan.
Ha tamam okuyalım o Ayetleri şimdi.
Yahya Şenol: Geçen hafta dedik ki haftaya bırakalım. Bir Mu’minûn kaldı geriye
Abdulaziz Bayındır: Burada okudum onları, cennetlikler cennete girmişler yani ister sabikun olsun önceden girmiş olsun ki onlar zaten üst mertebede koltuklarına kurulmuşlar. Bir de hesap verdikten sonra,
“Fe emmâ men sekulet mevâzinuh. Fe huve fi ıyşetir râdıyeh” (Kâria Suresi 101:6-7)
Önce bir tartı dan geçiyor, mizanları ağır tartıyor, o güzel bir yaşayış içerisindedir çünkü o seviniyor artık. O endişeyle o zamanını geçiriyor. Öbürleri ne?
Melekler karşılıyor “sizin için korku yok bugün sizin gününüzdür” onlar da doğru şeye. En küçük bir üzüntü sıkıntı olmadan doğru cennete gidenler. Ama bir de tartı içerisinde olanlar var.
Şimdi mesela;
Bakara Suresi 2:275. Ayet: Ellezine ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezi yetehabbetuhuş şeytânu minel mess, zâlike bi ennehum kâlû innemel bey’u mislur ribâ, ve ehallellâhul bey’a ve harramer ribâ, fe men câehû mevızatum mir rabbihi fentehâ fe lehû mâ selef, ve emruhû ilellâh, ve men âde fe ulâike ashâbun nâr, hum fihâ hâlidûn”
ondan sonra mesela diyor ki;
“Kime öğüt gelir de vazgeçerse, daha önce aldığı kendisinin olur, onun işi Allah’a kalmıştır. Kim de dönerse bunlar cehennem ashabıdır, orada halid kimselerdir.” diyor.
Şimdi bunlara faize tekrar dönenlere cehennem ashabı diyor ama Allah’u Teala, öbür devamı ayetinde diyor ki
Bakara Suresi 2:278. Ayet: “Yâ eyyühelledine âmenut tekullâhe vezerûmâ bekıye miner ribâ in kuntum mu’minin.”
Müminler, bakın müminler diye hitap ediyor “Müminler, Allah’tan korkun faizden arta kalanı bırakın eğer gerçekten inanıyorsanız.”
Bakara Suresi 2:279. Ayet: “Fe il lem tef’alû fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûlih, ve intubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn.”
“Fe il lem tef’alû – bunu yapmadınız mı”
“fe’zenû bi harbim minallâhi ve rasûlih – Allah ve Rasulunden bir harb ile yüzyüze geldiğinizi bilin”
“ve intubtum – tevbe ederseniz”
“fe lekum ruûsu emvâlikum – ana paranız sizindir”
“lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn – zulmetmezsiniz ve zulme uğramazsınız.”
Şimdi burda, burada tabi bunlar kafir olur diye de yorumlanabilir o da mümkün, ama kafir olmadığı şeklinde de yorumlanabilir. Çünkü
“vezerûmâ bekıye miner ribâ” (Bakara Suresi 2:278) Ayet’i Kerime’nin mesanisi olarak yani ikinci bir Ayeti olarak da çünki tubtum kelimesi. Faizden vazgeçerseniz şeklinde olur. Yani Racaatun men ribâ manasında olur ya da “günahınıza tevbe ederseniz” şeklinde de olabilir.
Fakat bu şeyler, yani bir insanın işlediği günahın günah olduğunu bilmesi halinde kafir olmayacağını biz zaten bir çok Ayet-i Kerime’den de az önceki Ayetten de biliyoruz.
Şimdi bir tek şey kaldı. O
1.22.10dk. salonda konuşanlar var ama duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Vakıâ
Yahya Şenol: Cevat hoca da
Ali Rıza Demircan: ayet okuyor sanırım ama anlamıyorum
Abdulaziz Bayındır: Evet ben Vakıâ’yı hiç düşünmemiştim de. Burada Ali Rıza Hocadan duyunca şey yaptım.
Ali Rıza Demircan: Vakıânın sonunda tekrar ediyor.
Abdulaziz Bayındır: “Fe levlâ izâ belağatil hulkum” oradan itibaren mi diyorsunuz?
Vakıâ Suresi 56:88. Ayet; “Fe emmâ in kâne minel mukarrabiyn – Eğer kişi mukarrabinden ise sabikundan ise”
Vakıâ Suresi 56:89. Ayet; “Fe ravhuv ve rayhânuv ve cennetu neıym – mukarrabindense rahatlık var, o tatlı kokulu şeyler var ve nimetlerle dolu cennet var”
Mukarrabin, yani büyük günahları işlememiş olan kişiler, doğrudan cennete gidenler ki ona essabikun dedik. Bak orada da cenneti direk sabikuna verdi burda da ona verdi doğrudan doğruya cennet sizin diyor. Bir kere onlar otomatik olarak cennetlik, mukarrabundan olanlar.
Vakıâ Suresi 56:90. Ayet; “Ve emmâ in kâne min ashâbil yemiyn – ashâbil yeminden olursa”
Vakıâ Suresi 56:91. Ayet; “Fe selâmul leke min ashâbil yemiyn – selam sana ashâbil yeminden olan”
Selamet var o da işte cehennemin içinde olanlara “size selam olsun” henüz girmemişler ama umut içerisindeler. Öbür Ayette burada A’râf ile ilgili baştan okurken; Bir grup cennette, bir grup cehennemde. O zaman ortada üçüncü bir grup yok ki. O üçüncü grup günahkar olup cehenneme girmiş olan müminlerden başkası olmaz ki, onlara selam diyerek yani siz kurtulacaksınız. İşte onların Allah’ın merhametiyle oradan kurtulacaklar. Evet ondan sonra,
Vakıâ Suresi 56:92-93 Ayet; “Ve emmâ in kânel mukezzibiyn dâlliyn, Fe nuzulum min hamim”
Bakın günahkar ve sapık olanlar cehennem ateşi olarak ifade ediliyor. Mukarrabinden olanlar cennet deniliyor ama üçüncüsüne selam kelimesiyle ifade ediliyor. İşte o Selam kelimesi ashabı a’râfın cehennemde olmasına rağmen
Ali Rıza Demircan: nerden bilecek bunlar ashabı a’râfın bunlar cehennemin içindeyken, onlar siz kurtulacaksınız diye selam verecek onlara. O Yaradan değil ki, nasıl ashabı a’râf o zaman
Abdulaziz Bayındır: Peki, “Ya’rifûne kullem bisimâhum, (A’raf Suresi 7:46) hepsini simasıyla tanıyor.
Ali Rıza Demircan: Ha, “ya’rifûne kullem bisimâhum” cehennemde yüzü mü kaldı?
Abdulaziz Bayındır: Cehennemde yüzünün beyaz olacağını öbür ayetten biliyoruz.
Ali Rıza Demircan: Fatır 32, 437. sayfada
Fâtır Suresi 35:32. Ayet; “Summe evrasnel kitâbel lezinestafeynâ min ıbâdinâ, fe minhum zâlimul li nefsih, ve minhum muktesıd, ve minhum sâbikum bil hayrâti bi iznillâh, zâlike huvel fadlul kebir”
“Summe evrasnel kitâbel lezinestafeynâ min ıbâdinâ – sonra o kitabı kullarımızdan seçtiklerimizi o kitaba mirasçı kıldık”
“fe minhum zâlimul li nefsihi – içlerinde kendi nefsine zulm edenler var” yani kullarından şöyle düşünün, Cenab-ı Hakk Mekke’de ve Medine’de yaşayan Muhammed (s.a.v.)’i ve ona inanan insanları bütün insanlık içerisinden seçerek, Kur’an’ı Kerim’i onlara verdi. Onları mirasçı yaptı. Yani yeryüzünde sadece Mekke Medine yok, tüm dünyanın etrafında insanlar var. Şimdi işte Kur’an’ı Kerim’e biz mirasçı olmuşuz ama dünyada o kadar çok insan var ki, Allah’u Teala buna bizi buna seçmiş. Biz kendi tercihimizle olmuş birşey değil, yani Anne-Babamızın müslüman olması, bu bölgelerde doğup büyümemiz.
“fe minhum zâlimul li nefsih, ve minhum muktesıd – bunların içerisinde de yani kendilerine kitap verilenlerden kendilerine zulm edenler var” yani günahkarlar, günah işleyenler yani büyük günah işleyenler falan var. Şirkte günahtır ama
“ve inne şirke lehummul azıym” diyor Allah’u Teala, şirk büyük bir zulum yani günahların en büyüğü ama diğer günahlar da zulm olmuş oluyor.
“ve minhum muktesıd – bir kısmı da orta hallidir”
“ve minhum sâbikum bil hayrât – bir grupta hayırlarda hep önde giderler” Biz, önde gidenler diye büyük günahlardan kaçınanlar diye diğer tarafta anlattık.
“bi iznillâh – Cenab-ı Hakk’ın izni ve onayıyla”
“zâlike huvel fadlul kebir – işte büyük ikram bu önde gidenlerde olanlardır.” o da nedir?
Fâtır Suresi 35:33. Ayet; “Cennâtu adni yedhulûnehâ yuhallevne fihâ min esâvira min zehebiv ve lu’luâ, ve libâsuhum fihâ harir”
Fâtır Suresi 35:34. Ayet; “Ve kâlul hamdu lillâhillezi ezhebe annel hazen, inne rabbenâ le ğafûrun şekûr”
“Cennâtu adni yedhulûnehâ – Adn cennetlerki bu önde gidenler girecektir.”
“yuhallevne fihâ min esâvira min zehebiv ve lu’luâ, ve libâsuhum fihâ harir. Ve kâlul hamdu lillâhillezi ezhebe annel hazen, inne rabbenâ le ğafûrun şekûr – işte bunlar adn cennetleri, oraya girecekler, onlar da altından bilezikler olacak, inciler olacak, elbiseleri ipek olacak. Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun. Rabbimiz gerçekten şekûrmuş. Yani Allah yapılan iyiliğin kıymetini biliyormuş!” diyeceklerdir.
Ondan sonra işte bizi bu, kendi ikramı ile Darul Mukâme’de ikamet ettiren diyor. Bunlar hep işte önde gidenlere söylenenler, o muktesid olanlara değil. Çünkü onların içerisinde zalim olanlar, o zalim olanlar zaten cehenneme gidiyorlar. Muktesid olanlar da işte yine tartısı içerisinde orta halli onlar orta tartı olarak cennete gitmiş oluyorlar ama onlar öbürleri gibi hemen çabucak gitmiyorlar, bir sıkıntıdan geçtikten sonra gidiyorlar.
Peki başka hangi Ayet? Şimdi en zor soruyu sordular gerçekten. Son derece zor bir, çalışmadığım yerden şükür ki çıkmadı, biraz çalışmıştım. Ama en zor soru bu yani.
Mü’minûn Suresi 23:101 Ayeti; “Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevmeiziv ve lâ yetesâelûn”
“Fe izâ nufiha fis sûr – Sur’a üflendiği zaman”
“fe lâ ensâbe beynehum yevmeiziv ve lâ yetesâelûn – o gün aralarında neseb bağı kalmayacak ve birbirini de arayıp sormayacaklar” sana ne oldu sana ne oldu? Çünkü herkesin işi başından aşkın olacaktır.
Mü’minûn Suresi 23:102 Ayeti; “Fe men sekulet mevvâzinuhû fe ulâike humul muflihûn”.
“Fe men sekulet mevvâzinuhû fe ulâike humul muflihûn – Tartıları ağır gelenler, o gün kurtulmuş olacaklardır”
Mü’minûn Suresi 23:103 Ayeti; “Ve men haffet mevâzinuhû fe ulâikellezine hasırû enfusehum fi cehenneme hâlidûn.”
“Ve men haffet mevâzinuhû – Tartıları hafif gelenler”
“fe ulâikellezine hasırû enfusehum – kendilerine zarar etmiş olan kimselerdir.
“fi cehenneme hâlidûn – cehennemde hâliddirler”
Bu hâlid kelimesinin manasını geçen hafta söylemiştik. Şey manasında değil, bakın bu bizim “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar”ımızda yazmışım oradan okuyum;
“Ayetlerdeki “hâlid” kelimesine ölümsüzlük anlamı verilmiştir. Diğer mealler ona “ebedilik” anlamı verirler. Halbuki ebedilik demek olan “ebeden” kelimesi bazı Ayetlerde hâlid kelimesi ile birlikte “hâlide fiha ebeda” diye geçer. Araplar hâlid kelimesine “bozulmayan bulunduğu hal üzerine kalan ve ölümsüz olan varlık” anlamını verirler. Bize göre cennet ve cehennem için kullanılan “huld” kökünden kelimelere ölümsüzlük anlamı vermek gerekir. Çünkü cehenneme gidenler de ölmeyeceklerdir. Allah’u Teala şöyle demiştir;
“Ayetlerimizi görmezden gelenleri ateşte kızartacağız, derileri piştikçe başka derilerle değiştireceğiz ki azabı tatsınlar. Allah güçlüdür, doğru karar verir.” (Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Abdulaziz Bayındır)
Dolayısıyla huld isimli ebeve kelimesi yok burda. Diyor ki şimdi;
Şimdi bu cehenneme girmiş olanların,
Mü’minûn Suresi 23:104 Ayeti; “Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fihâ kâlihûn.”
“Telfehu vucûhehumun nâru – ateş onların yüzlerini yalıyacaktır”
“ve hum fihâ kâlihûn – ve onlar orada böyle yüzleri dökük, son derece üzüntülü bir durumda olacaklardır.”
Şimdi bunlara ne denecek? Asıl sıkıntılı, anlaşılması zor olan Ayet burası
Mü’minûn Suresi 23:105 Ayeti; “Elem tekun âyâti tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûn”
“Elem tekun âyâti tutlâ aleykum – Ayetlerim size okunmamış mıydı”
“fe kuntum bihâ tukezzibûn – siz o Ayetler karşısında yalan söylüyordunuz”
O Ayetler okunuyordu ama siz onun karşısında yalan söylüyordunuz. Şimdi buna niye bu manayı veriyorum? Çünkü zaten heryerde bu manayı veriyoruz biz “Ayetler karşısında yalan söylemek”
Ali Rıza Demircan: Hocam yalanlama değil bu
Abdulaziz Bayındır: Yok yalanlama değil “kezzebe” kelimesi var meful’suz Kur’an’ı Kerim’de, bu çok yalan söylemektir. “Kezzebehu” var, meful alır bu yalanlamaktır. “kezzebi bihi bihâ” var , bu da birşeyin karşısında yalan söylemektir. Mesela Allah (c.c.)’ın Ayetleri yalanlanabilecek şey değildir. Çok sağlam. Ama mesela bugün müslümanlara bakın günah işliyorlar, namaz kılmıyorlar “Allah affeder” diyor, nerden biliyorsun? Günah işliyor, şunu yapıyor “Allah affeder” diyor ama Cenab-ı Hakk’a şirk’te koşmuyor. Şimdi bu bile bile yalan söylüyor bunlar Cenab-ı Hakk’ın Ayetleri karşısında.
Şimdi bu manayı niye verdik? Onu da cevabını şurdan şey yapıyım. Bakın,
01.34.25dk. okunan Ayetler tam yazılamadı
“Kul helune bikum bil ekserine amâle – Amelleriyle en fazla zarar edenleri size haber veriyim mi?”
“Ellezine zallâ saayum hayated dunyâve hum yahsebu muhsinu ? – Dünya hayatında yaptıkları şey, böyle zayi olmuş gitmiş ama güzel birşey yaptıklarını zannediyorlar”
A’râf Suresi 7:30. Ayet’den hatırlayın
A’râf Suresi 7:30. Ayet; “Ferikan hedâ ve ferikan hakka aleyhimud dalâleh, innehumut tehazuş şeyâtıyne evliyâe min dunillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn”
“Ferikan hedâ ve ferikan hakka aleyhimud dalâleh – Allah iki gruba ayırıyor, bir grubu yoluna getirmiş, öbürü sapıklığı hak etmiş. Bu sapıklığı hak edenlerin”,
“innehumut tehazuş şeyâtıyne evliyâe min dunillâhi – Allah ile kendi aralarına şeytanları veli ediniyor ve”
“ve yahsebûne ennehum muhtedûn – kendilerini muhtedû hidayet içinde, yahsebû diyor ya, Yahsebû annâ kendisini muhtedû hesap eden güzel işi yaptığını düşünür. “ Biz güzel işler yapıyoruz diyor.
1.35.15. dk.
Şimdi,
“Ulâikellezine ahseru” bak ahseru olan asir olan var bu zarar eden, bu ahser en fazla zarar eden oluyor ism-i tafdil.
“Ulaikellezine kefferu bi âyati rabbihim” Şimdi “keferu bi ayâti rabbihim” ile “kezzebû bi ayâti rabbihi” arasında bir fark olması gerekir. Allah’ın Ayetleri karşısında yalan söylüyor. Ki, biz bugün yaşıyoruz; Adama Allah (c.c.)’ın Ayetini okuyorsun, “ya Allah affeder ya Allah affedicidir” falan illa da günahda ısrar ediyor.
İşte bunlar, o şeyler yani venuvezin kurulmayacak – kurulacak meselesinin. Bak o veznin bir tanımlanması bir açıklaması oluyor.
Mü’minûn Suresi 23:106. Ayeti; “Kâlû rabbenâ ğalebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllin”
“Kâlû rabbenâ ğalebet aleynâ şıkvetunâ – Yarabbi bizim şekavetimiz, şâki yani ne oluyor günahkar günaha girmiş oluyor, o bize galip geldi ve
“ve kunnâ kavmen dâllin”– biz dalalette olan bir kavim olduk.”
Şimdi Adem (a.s.) ile ilgili Cenab-ı Hakk ne dedi? “Ve assa ademû rabbehu .. – Adem Rabbine isyan etti ve o boş hayallere daldı” Niye Adem (a.s.) öyle oldu ama kafir mi oldu? Yok olmadı. Yani bir yalanın peşinden koşmadı mı Adem (a.s.)? Yalan olduğunu gayet iyi biliyor. Yani Allah’u Teala diyor ki, “Şu ağaçtan yeme”, şeytan da diyor ki “Yemin ederek, yersen şöyle şöyle olacak” bir yalanın peşinden koşuyor, ondan sonra “Yarabbi eğer beni affetmezsen biz kaybettik” diyor. Neyi? Yani cehenneme gitmiş olacağını düşünüyor orada yani onun için Allah’tan affedilmesini istiyor.
Mü’minûn Suresi 23:107. Ayeti; “Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn”
“Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn – Yarabbi bizi burdan çıkar, bir daha bu işi yaparsak biz zalimlerden oluruz”
Mü’minûn Suresi 23:108. Ayeti; “Kâlahseû fihâ ve lâ tukellimûn”
“Kâlahseû fihâ- orada alçalın” Yani değeriniz düştü, değersizleşin,
“ve lâ tukellimûn – bana konuşmayın diyecek.”
Mü’minûn Suresi 23:109-110 Ayetler; “İnnehû kâne feerikum min ıbâdi yekûlûne rabbenâ âmennâ fağfir linâ verhamnâ ve ente hayrur râhımin. Fettehaz tumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikri ve kuntum minhum tadhakûn.”
Yani bir gün bu insanlar vardı ki, böyle ibadette taatte işte uğraşıyorlar “Yarabbi, sana inandık, bizi affeyle sen merhametlilerin en hayırlısısın” dedi, siz onları hafife alıyordunuz. Ve onlara karşı tavırlarınız benim emirlerimi size unutturdu ve onlara gülüyordunuz.
Mü’minûn Suresi 23:111. Ayeti; “İnni cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûn”
“Sabretmelerine karşılık ve onların mükafatını verdim ve onlar kurtulmuş olan kişilerdir.”
Evet bitti, söz savunmanın.
Yahya Şenol: Sırf burayı yani “Rabbane ahrıcna -Yarabbi bizi burdan çıkar” diyenlere Cenab-ı Hakk’ın ilk vereceği cevap, “Sabredin biraz sonra çıkacaksınız” demek oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Çıkmayacaksınız demiyor ki,
Yahya Şenol: “kâlahseû fihâ ve lâ tukellimûn” diyor, devamında “İnnehû kâne feerikum min ıbâdi yekûlûne rabbenâ âmennâ” demek ki yani bunların karşısında
Abdulaziz Bayındır: Peki siz bunların karşısında halen cehenneme girmeyeceğini mi söylüyorsunuz?
Yahya Şenol: O başka bir konu! Şu Ayetler çerçevesinde
Ali Rıza Demircan: Sonra burada bir itirazım daha var hocam. Bizim buranın en güzel tarafı yani biz “mesanilerle” yürüyoruz. Şimdi biz Ayetlerle verdik o konuyu,
Leyl Suresi 92:14-15 Ayetleri; “Fe enzertukum nâaran telazzâ. Lâ yaslâhâ illel eşkâ – Ben sizi alevli ateşle korkutuyorum, o ateşin alevi”
“illel eşkâ – onlara eşkâ olan girecek”. şekava maddesi
Abdulaziz Bayındır: Eşkâ nedir, ismi tafdil değil mi?
Ali Rıza Demircan:
Leyl Suresi 92:16 Ayeti; “Ellezi kezzebe ve tevellâ – o yalanlayan”
Abdulaziz Bayındır: O eşkâ, burda şâki’den bahsediyor, eşkâ’dan değil.
Ali Rıza Demircan: Bir dakika hocam, ama iyi de, Hud Suresi’nde de
“Fe emmellezine şekû fe fin nâri” diyor. Orada da fiil olarak şekunna
Hûd Suresi 11:106.-107. Ayeti; “Fe emmellezine şekû fe fin nâri lehum fihâ zefiruv ve şehiyk. Hâlidine fihâ mâdâmetis semâvâtu vel erdu illâ mâ şâe rabbuk, inne rabbeke fe’âlul limâ yurid”
Cehennemlikler orada da aynı maddeden,
“Kâlû rabbena ğalebat aleynâ şikvatûna – bizim şekavametimiz, yani azaba cehenneme düşürecek.
Sonra ben hocam şeyi de anlamakta güçlük çekiyorum.
Abdulaziz Bayındır: Şu Ayeti bir bakalım da Ali Rıza Hoca, şimdi ben okuyum siz mana verin. Tamam mı?
Leyl Suresi 92:15-16 Ayetleri; “Lâ yaslâhâ illel eşkâ. Ellezi kezzebe ve tevellâ – Yalan söyleyip sırtını dönen”
Ali Rıza Demircan: Hocam yalan söyleyip dersek, bu bizim Türkçemizde, yani herhangi bir vatandaşın Ahmet’e Mehmet’e hilafi hakikat bir beyanda bulunmasıdır.
Ellezi kezzebe ve tevellâ”da tekzip, isim, aynen bunun manası nedir biliyor musunuz?
1.4035.dk. surenin adı anlaşılmıyor.
Suresi’nin cehennemliklerin “Fe kezzebna ve kulna ma neznelallahu min şeyh – Allah bir şey indirmedi”
O tekzip, Ayetleri tekzip, yani nerden çıkarıyorsunuz Allah’ın Ayetleri
Abdulaziz Bayındır: Devam ediyim, az önce okuduğum
Ali Rıza Demircan: “ve kulna ma neznelallahu min şeyh fi dalalin kebir”
1.41.55 dk. okunan ayeti anlamıyorum.
Abdulaziz Bayındır: ” ..- suçlarını itiraf ettiler.” Yani yalanlarını itiraf ettiler. Bakın tekzipte bulunan kişi, birisini yalanlayan kişi kendini haklı sayar. Ama bu yalanı itiraf etti.
Ali Rıza Demircan: .. eshabis sair” diyor. Normal yalanların ne şeyi var orada.
Abdulaziz Bayındır: Tamam şu Ayetler bir mana ver Ali Rıza Hoca ben okuyorum.
Leyl Suresi 92:15. Ayeti; “Lâ yaslâhâ illel eşkâ – Suçlarını itiraf ettiler” çünkü söylediklerinin yalan olduğunu itiraf ettiler.
“Lâ yaslâhâ illel eşkâ – oraya eşkâ’dan başkası girmeyecek”
Ha sen mana ver. Sen yalanladılar de önemli değil.
Leyl Suresi 92:15-16 Ayetleri; “Lâ yaslâhâ illel eşkâ. Ellezi kezzebe ve tevellâ”
Ali Rıza Demircan: “Ellezi kezzebe – Yaradanın Ayetlerini yalanladılar” Yani Allah’ın bu insanları yönlendirmek için herhangi bir ölçü koymadı. Bu Ayetler,
Abdulaziz Bayındır: Eşkâ ne demek eşkâ?
Ali Rıza Demircan: Eşkâ’yı ben niye tarif ediyim. “Ellezi kezzebe ve tevellâ” diyor, Allah tayin ediyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam yalan söyleyen, yalanlayan diyorsun güzel. Peki,
Leyl Suresi 92:17 Ayeti; “Ve seyucennebuhel etkâ” ne demek?
Ali Rıza Demircan: Etkâ’da o cehennem azabından uzaklaştırılacak.
Abdulaziz Bayındır: Etkâ yani çok muttaki olanlar, kim bunlar?
Leyl Suresi 92:18 Ayeti; “Ellezi yu’ti mâlehû yetezekkâ” mealini siz verin.
Ali Rıza Demircan: “Ellezi yu’ti mâlehû yetezekkâ – kendilerini teskiye etmek için mallarını verirler.”
Abdulaziz Bayındır: Peki öyle olsun.
Leyl Suresi 92:19 Ayeti; “Vemâ li ehadin indehû min ni’metin tuczâ”
Ali Rıza Demircan: Oraya sen mana ver hoca. oturtamıyoruz.
Abdulaziz Bayındır: “Yani hiç kimsenin üzerinde de bir hakkı yok” Yani kimseye bir borçları yok, zekatlarını da vermişler.
Leyl Suresi 92:20 Ayeti; “İllebtiğâe vechi rabbihil a’lâ – Bunların bir tek niyetleri Allah rızasıdır ve kimseden bir şey beklemiyorlar”
Leyl Suresi 92:21 Ayeti; “Ve le sevfe yerdâ”
Şimdi bak bunlar, birisi çok şaki olan çok günahkar olan, birisi çok muttaki olan, biz ortadakilerden bahsediyoruz. Bak Allah’u Teala, çok muttaki olanlar cennete gidecek diyor, çok şaki olanlar cehenneme gidecek diyor
Ali Rıza Demircan: Hocam ortada olanları Allah muktasit diyor
Abdulaziz Bayındır: Hayır, bu Ayeti sen nasıl delil getiriyorsun?
Ali Rıza Demircan: Yav bu Ayet’e “Ellezi kezzebe ve tevellâ”dan delil getiriyorum, ordan sana “Fe emmellezine şekû fe fin nâri” (Hûd Suresi 11:106) ya gidiyorum. Ondan sonra da geliyorum, “Kâlû rabbenâ ğalebet aleynâ şıkvetunâ”( Mü’minûn Suresi 23:106)‘ye gidiyorum. Yani kendi başıma şey değil. Çünkü bizim en büyük hatalarımızdan bir tanesi de Kur’an’ı Kerim’den şimdi ben hayret ediyorum, bunların üstadları da dün bir Allah razı olsun bir hanım kızımız, Kur’an’da “Kölelik” diye ikiyüz sayfalık bir metin. Şeyi de var başında meşhur bizim gibileri klasikçi gelenekselci deyip de fazla modern takılan şeyi de var, örnek verecektim ama onun içinde bişey yapmayım. Neyse, yani şey olmuyor ha Ayetleri yığma yetmiyor. Pardon orada kızımız, şimdi hatırladım. Kızımız; Kur’an’da yer alan Ayetleri, Ayetleri meallendiriyor, İbni Manzur‘dan başlıyor Mevlüt Sanı‘nın “Mevari”nden çıkıyor. Şimdi, ve bu Ayetlerden ve bu yaklaşımla şeye gidiyor. Yav tamam da Kur’an’ı Kerim başlı başına bir kitap. Bazen kelimeleri kavramları Kur’an içi boşaltılmış kavramların içini dolduruyor. Yepyeni kavramlar, muttaki kelimesinde olduğu gibi yepyeni kavramlar oluşturuyor. Birisinin sadece sözlük manasından hareketle Kur’an’ın tanımını yaptığı kavramları biz, sözlük anlamından hareketle anlamlandıramayız. Ben onun için
Leyl Suresi 92:15. Ayeti; “Lâ yaslâhâ illel eşkâ” yı orada bırakmıyorum. İsim mesanisini arıyorum, “Fe emmellezine şekû fe fin nâri”. Oradan sıçrıyorum “Kâlû rabbenâ ğalebet aleynâ şıkvetunâ”(Mü’minûn Suresi 23:107) ve Ayetin devamı da gösteriyor,
Mü’minûn Suresi 23:108. Ayeti; “Kâlahseû fihâ – orada küçülün”
“ve lâ tukellimûn – bana bişey söylemeyin”
Abdulaziz Bayındır: Bakın siz en başta, Vakıâ Suresi’de Üç grup dediniz, burası da üç gruptan bahsediyor. Birisi Eşkâ, cehenneme gidiyorlar. Birisi etkâ, cennete giriyorlar ve üçüncü grup ashâbı yemin. Bunlar henüz tartılıyor, hesabı tartılıyor. Günahı fazla ise cehenneme, sevabı fazla ise cennete giriyor. Bu gayet açık ve net yani her tarafda aynı şey var. Her yerde aynı şey var.
Yahya Şenol: Kitabı sağ tarafından verilenler diye bahsediyor yani hepsine baktığımız zaman, onların da hesabının kolay olacağı ve cennete girecekleri anlaşılıyor.
1.46.05dk. okunan ayeti anlamıyorum.
..- onları bir daha zorlu hesaptan geçip,cehenneme gitme sözkonusu olmuyor ki, sağından almışsa eğer. Ama sol ve arka taraftan almışsa geri dönüyor.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu ashâbı yemin’i, belki orada bir hata olmuş olabilir. Öbür tarafta ashâbı şimal değil de ashâbı meş’emeh demiş olmasına karşılık
Ali Rıza Demircan: O zaman Beled Suresi
Beled Suresi 90:19. Ayet; “Vellezine keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeh” orada da tamamen kafirin daniskasıdır o ashâbul meş’emeh, Kur’an öyle tanımlıyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, bak orada bir hata yapmış olduk. Şimdi ben onu açıkça şey yapıyım mı. Bak o “Ulâike ashâbul meş’emeh aleyhum narûn muksadeh” değil mi? Ashâbul meş’emeh’in üzerinde çepeçevre onları kuşatan bir ateş var. Onlar şom dediğimiz, Türkçede şom ağızlı denir, yani uğursuz kimselerdir. Ashâbul meymeneh de uğurlu kimseler. Dolayısıyla bunun meş’emeh’in zıddı olarak meymeneh!
Ali Rıza Demircan: Hocam
“keferu bi ayâtina hum ashâbul meş’emeh” diyor ya, “Ayetlerimizi yalanlayanlara zana” siz buna Türkçede ki eşe uğursuz nasıl dersiniz? O zaman uğursuz derdin yani bu adam şöyle böyle yürüyor.
Abdulaziz Bayındır: Onlar kelimenin manası öyledir.
Ali Rıza Demircan: Öyle ama Kur’anın, hocam bize bırakmıyor ki Kur’an “vellezine keferu bi ayâtina hum ashâbul meş’emeh aleyhim narum muksadeh” diyor işi bitiriyor Kur’an
Abdulaziz Bayındır: Tamam da bir hata, hatamız şu; ashâbul meş’emeh’in karşılığı, ashâbul meş’emeh kitabı solundan verilenler değil. Evet solundan veriliyor o ayrı bir konu, biz ona o manayı verirken yanlış yapmış olduk. Yani bunlar şom, o kelimeyi doğru söyledik ama biraz eski şeyimizden yanlış yapmış olduk. Bunlar uğursuz kimselerdir. Uğursuz kimselerin karşısında ashâbul meymeneh olursa, bunlar da uğurlu kimseler olmuş olur.
Şimdi şeydeki, az önceki
“Vellezine keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeh” (Beled Suresi 90:19) dolayısıyla burada o kitabı sağından verilenler ifadesi yanlış olmuş oldu.
Ali Rıza Demircan: Kaldı ki,
“Summe kâne minellezie âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhameh”(Beled Suresi 90:17).‘in karşılığı “ulâike ashâbul meymeneh”.
Bakın hocam Kur’an zaten, bir zamanlar benim Süleymaniye’de 40 Yıl evvel yazdığım ilk Cuma Hutbelerinden bir tanesi Kur’an’da sağcılık ile solculuk. Bizim Kur’an’daki siyasi hayatımızdaki sağcılık ile solculuk ile Kur’an’ın sunumu tamamen birbirinin zıd. Şimdi bakın burda da, iyi oldu hocam hatırlattı, şimdi Beled Suresi’nin sonunda
Beled Suresi 90:17. Ayet; “Summe kâne minellezie âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhameh – iman edin sabırı ve merhameti öğütleyenler” Yani iman edin salih amel işleyenler, Türkçesi bu! Nedir onlar?
“Ulâike ashâbul meymeneh” yani uğurlu değil, bunlar mümin. Kur’an’ın iman edip salih amel işleyenler dediği kişiler. Onun zıddı da, “Vellezine keferû bi âyâtinâ hum ashâbul meş’emeh” Allah’ın Ayetlerini şey yapanlar.
Sonra hocam bugün Allah razı olsun, bu molla bizim, gösterdi bana. O şey Casiye Suresinin sonundan, son sayfasındaki Ayetleri okursak hocam, o cisiye meselesini ve Câsiye Suresi sayfa 500
Abdulaziz Bayındır: Kaçıncı Ayet?
Ali Rıza Demircan: Şimdi Süleymaniye Vakfı’nın ısrarla sürdürdüğü, bizim de katıldığımız Kur’an’da konular mesani yani her konu çiftli Ayetler dörtlü Ayetler, altılı sekizli Ayetlerle açıklanır. Bu o kadar sağlam bir methoddur ki, ben hemen ashâbul a’râf’ı da gerçi o iki defa mesani olabilir ama diğer mesanilerini aramak. Bu aramaya çıktığınız zaman, iş değişiyor. Bakın demek ki
Yahya Şenol: Kaçıncı Ayet?
Ali Rıza Demircan:
Câsiye Suresi 45:28. Ayet; “Ve terâ kulle ummetin câsiyeten kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ, elyevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn”
“Ve terâ kulle ummetin câsiyeh – her bir ümmeti göreceksin ki, biz her ümmeti çöktüreceğiz” Çöktüreceğiz yani
1.50.50 dk. okunan ayeti yazılamadı.
Fe ve rabbuke le nahşuran
ha öylesinde,
Abdulaziz Bayındır: Öncesinde
Ali Rıza Demircan: Ha öncesinde, bakın devam ediyor. Bak şimdi,
“kullu ummetin tud’â – çöktürdük, cehenneme girmeden çöktürdük bütün ümmetleri”
“kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ – her bir bu çöktürülen ümmet kitabına çağırılacak” bütün
“elyevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn – bu öyle bir gün ki yaptıklarının karşılığını bulacaklar”
Câsiye Suresi 45:29. Ayet; “Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk, innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn”
Bu da muhteşem bir Ayet
“Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil hakk – işte, denilecek ki işte bu bizim amel kitabımız gerçekleri dile getiren”
“innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn – Biz sizin yaptıklarınızın yakın çekimle filme alarak, aldırarak amel kitaplarınızı hazırlıyorduk” yani, şu anda da melekler bizim filmimizi, filmimizi yakın çekimle alıyor ve bu film de kıyamet günü önümüze getirilecek. İşte şu gün şu andaki yapı da önümüze çıkacak. Şimdi bakınız ondan sonra ne oluyor?
Her ümmet diz çöktürülüyor, kitabına çağırılıyor ve işte size amel kitabınız buna göre hesaba sorgulanacaksınız deniyor. Ordan hemen sonra,
Câsiye Suresi 45:30. Ayet; “Fe emmellezine âmenû ve amilus sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fi rahmetih, zâlike huvel fevzul mubin”
“Fe emmellezine âmenû ve amilus sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fi rahmetih – iman edip salih ameller işleyenleri Rabbleri, rahmetine ital edecek”
‘zâlike huvel fevzul mubin – işte budur büyük kurtuluş.”
Devam ediyor,
Câsiye Suresi 45:31. Ayet; “Ve emmellezine keferû, e fe lem tekun âyâti tutlâ aleykum festekbertum ve kuntum kavmem mucrimin”
“Ve emmellezine keferû – o câsiye haline getirilen, diz çöktürülenlerin bir kısmı da kafir olanlardır ki” aynen hoca aynen bak,
“e fe lem tekun âyâti tutlâ aleykum – size Ayetlerimiz okunmadı mı?” ama
“festekbertum – büyüklendiniz, havalara girdiniz”
“ve kuntum kavmem mucrimin – ve mücrim kavim oldunuz.”
Abdulaziz Bayındır: Yanlız o büyüklenme meselesi, bak şeytanın kafir olmasının sebebi olarak anlatılır.
“ebeva festekbere ve minel kafirin” o büyüklenme, kendini Allah’ın Ayeti’nden büyük görmedir. Arada fark var.
Ali Rıza Demircan: Devam ediyor.
Câsiye Suresi 45:32. Ayet; “Ve izâ kıyle inne va’dellâhi hakkuv ves sâatu lâ raybe fihâ kultum mâ nedri mes sâatu in nezunnu illâ zannev ve mâ nahmu bi musteykının”
“Ve izâ kıyle inne – denildiği zaman, işte bu tiplere Ayetlerimiz karşısında, kendilerine okunan Ayetlerimiz karşısında kendilerini bu Ayetlerin ortaya koyduğu hükümlerin üstünde görenler ve mücrim bir kavim olanlar, bunların bariz vasfına, ve izâ kıyle denildiği zaman onlara”
” inne va’dellâhi hakk – Allah’ın vaadi hakkır ne yapıyorsunuz siz, neye istikbar ediyorsunuz”
“ves sâatu lâ raybe fihâ – ve o sorgulama gününde şüphe yok, kıyamette”
“kultum – derler ki”
“mâ nedri mes sâatu – ne diyorsunuz siz, kıyamet nedir? Bana falan filan hikaye, biz böyle birşey tanımıyoruz derler”
“in nezunnu illâ zanne – biz onu işte ister sanın”
Abdulaziz Bayındır: Tamam isterseniz onu bir karşılaştıralım. Tamam ondan sonrası onların hep kafir olduğunu söylüyor. Şimdi burada ne diyor Allah’u Teala?
Meryem Suresi 19:68. Ayet; “Fe ve rabbike le nahşurannehum veşşeyâtıyne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ”
“Fe ve rabbike le nahşurannehum veşşeyâtıyne – Rabbine yemin olsun ki onları ve şeytanları bir araya toplayacağız” İşte o haşir yerindeki diz çökme olayı bu, defterlerine çağırmaları. Burada
“summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ – sonra onları”,
Şimdi burayı cehennem olarak kabul ederseniz, çevresinde diz çökmüş olarak onları topladık. Yani biz cehennem ateşi. Yani siz diyorsunuz ki cehennem ateşi, cehenneme girmeden, cehennemin dışında topladık
Ali Rıza Demircan: Hocam biz, Faraza diyorum,
Abdulaziz Bayındır: Tamam olsun faraza olsun.
Ali Rıza Demircan: faraza diyorum, kabul etmiyorum ki onu ben.
Abdulaziz Bayındır: Peki ne diyorsunuz siz.
Ali Rıza Demircan: “Ve in minkum illâ vâriduhâ”nın zamiri kafirlerdir. Ha bir siz
Abdulaziz Bayındır: Tamam öyle kabul edelim. Bunların hepsi kafir diyorsunuz değil mi? Öyle sayalım, bunların hepsi kafir ve cehennemin içindeler. Tamam senin dediğini doğru kabul edelim ve okuyalım Ayetleri.
“Fe ve rabbike le nahşurannehum veşşeyâtıyne – bütün kafirler, senin dediğine göre okuyorum. Bütün kafirleri ve şeytanları cehennemde topladık, Rabbine yemin olsun toplayacağız.”
Meryem Suresi 19:69. Ayet; “Summe lenenzianne min kulli şiatin eyyuhum aşeddu aler rahmâni ıtıyyâ”
“Summe lenenzianne min kulli şiatin eyyuhum aşeddu aler rahmâni ıtıyyâ – sonra bunlardan Allah’a en fazla baş kaldıranı ayıracağız, cehennemin daha alt derecelerine gidecek, daha cezaları ağır olacağı için.”
Meryem Suresi 19:70. Ayet; “Summe le nahnu a’lemu billezine hum evlâ bihâ sılıyyâ”
“Summe le nahnu a’lemu billezine hum evlâ bihâ sılıyyâ – Elbette biz hangisinin cehennemde kızarmaya daha layık olduğunu çok iyi biliriz.” diyor.
Meryem Suresi 19:71. Ayet; “Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmem makdıyyâ”
“Ve in minkum illâ vâriduhâ – sizden herbiriniz” şimdi, “minkum” derken siz bu müslümanları katmıyorsunuz buraya değil mi? “ey cehennemlikler hepiniz cehenneme gireceksiniz” diyorsunuz. Peki öyle olsun. “Cehennemliklerin hepsi cehenneme girecek” tamam.
” kâne alâ rabbike hatmem makdıyyâ – Rabbin üzerine verilmiş kesin bir karardır” güzel. Peki,
Meryem Suresi 19:72. Ayet; “Summe nuneccillezinet tekav ve nezeruz zâlimine fihâ cisiyyâ”
“Summe nuneccillezinet tekav – sonra kendilerini korumuş olanları kurtaracağız”
Ali Rıza Demircan: Tamam.
Abdulaziz Bayındır: Bu kafirler içerisinde “muttaki” de kim oluyor?
“Ve nezeruv zâlimine” şimdi şunu cehennem ateşi sayarsanız, sonra muttaki olanları kurtaracağız. Az önce okuduk ateşin etrafında yüzünü alevler yalıyor, o cezayı çekiyor, o sıkıntıları çekiyor.
Ali Rıza Demircan: O zaman bu Ayeti
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika bitireceğim, şey yapın ona göre cevap verin. Şimdi o cezayı çekiyor ateş yalıyor, o da kötü duruma düşüyor, sıkıntısı fazla ama diyor ki, şimdi bu cehennemde ya
“Summe nuneccillezinet tekav – muttaki olanlar yani kendini koruyan”, neden koruyan? Şirkten koruyan çünkü Allah’u Teala şirkin dışındaki günahları bağışlayacağını söylüyor.
Ali Rıza Demircan: Hocam şimdi siz söylüyorsunuz
Abdulaziz Bayındır: Ben söylemiyorum, Ayet söylüyor.
Ali Rıza Demircan: Siz söylüyorsunuz, Ayet’te böyle bir şey yok. sorun “nillezine muttekav” korunma formu “lakin illellezine …01.57.40dk
Abdulaziz Bayındır: Tamam bir dakika bitiriyim. şimdi bak, bitiriyim istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. Şimdi bunların hepsi cehennemin etrafında olduğunu söylüyor mu Ayet? “Sonra buradan kurtaracağız” diyor. Kurtaracağız kendini koruyanları kurtaracağız, bunlar şirkten korunanlar. Sonra kurtaracağız diyor ya,
“Ve nezeruv zâlimine – diğer zalimleri ateşte bırakacağız.” Burda kalacak bunlar. Nerede? “fihâ cisiyyâ” Diz çökmüş vaziyette, bunun içerisinde kalacaklar, yoksa buradan gelin de defterlerinizi getirin hesaba çekiyim falan böyle bir şey yok. Burada kalacaklar diz çökmüş olarak kalacaklar.
Ali Rıza Demircan: Cisiye kelimesi, 3 Ayet evvel var yine, sadece şeyde değil yani. Bu Ayet bile “ve nezeruz zâlimine fihâ cisiyyâ” Ayeti bile varid kelimesinin Kur’an’da şu kullanılan yerde “cehenneme girmediği, cehennemin çevresine geliş” olduğunu ispatlıyor “ve nezeruz zâlimine fihâ cisiyyâ”. Şimdi burada bütün şeyler, bizim iddiamız bu değil, Ha biz bunun cevabını verdik. İki
Abdulaziz Bayındır: Yine verin, şuanda tekrar verin cevabınızı.
Ali Rıza Demircan: Şimdi bakınız, Kur’an’ı Kerim’de bir mesele anlatılırken, bir fa ile, bir se ile şey alınır. Şimdi “summe nunezzil” bu zaten şey yapan bu. Şimdi “summe nuneccillezinet tekav” ha şimdi burada “ve nezeruz zâlimine fihâ cisiyyâ” da bir tezat var. O zaman biz bu “summe nuneccillezinet tekav”u nasıl anlayacağız? Bir kere summe kelimesi terahiyyi zaman içindir. Yani bir olayların, bu orada iken hemen
Abdulaziz Bayındır: Yani bir süre ceza çekecekler orda.
Ali Rıza Demircan: Efendim bir dakika, yani summe olayı, tamamen o olaydan farklı bir olay. Yaradan çok farklı bir alana taşıyor işi. Biz, evet bunlar böyle oluyor ama biz muttakiler bu şeyin içinde değil. Summe bunu ayrı bir alan, ayrı bir bahis açma olduğunu gösteriyor.
Abdulaziz Bayındır: Ali Rıza hoca, bu senin uslubuna uygun değil. Bak “onu kurtarıp öbürünü orada bırakıyoruz” diyor. Onu keferu’dan ayrı düşünemezsiniz.
Ali Rıza Demircan: Tamam zalilleri oraya bırakacağız tamam. “Summe nuneccillezinet tekav” 2.0020.dk. söylenenleri anlamıyorum
. ama devamında şey demiyor ki.
Abdulaziz Bayındır: onlar orada kalacak. Zaten gerek yok ki, bulundukları yeri yukarda anlatıyor.
Ali Rıza Demircan: Bakın, hocam ben de size diyorum ki lüzumu yok. Hocam sen niye güveniyorsun. Zumer Suresine gidelim.
Zumer Suresi 39:60. Ayet; “Ve yevmel kıyâmeti terallezine kezebû alellâhi vucûhuhum müsveddeh, e leyse fi cehenneme mesvel lil mutekebbirin”
Zumer Suresi 39:61. Ayet; “Ve yuneccillâhul lezinettekav bi mefâzetihim lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn”
“Yüzleri simsiyah kesilecek, e leyse fi cehenneme mesvel lil mutekebbirin büyüklenenlere cehennemde yer mi yok?” Bakınız şimdi,
02.01.00 dk. anlayamıyorum
“Summe” aynen form aynı “summe nuneccihullezine..” Allah nuttekav formunun sahiplerini buraya girenleri kurtaracağız, “bima fazihim – kurtuluş yerlerine ulaştırararak kurtaracağız”
“Ve yuneccillâhul lezinettekav – Buraya girenleri kurtaracağız”
bi mefâzetihim – kurtuluş yerlerine ulaştırarak kurtaracağız”
lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn – onlara
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte ne kadar güzel, iyi ya işte Ayet onu söylüyor “Kurtulduktan sonra artık onlara kötülük dokunmayacak” zaten a’râf’dakiler de dedi ki; “siz girin, artık bundan sonra size üzüntü şey yok” dediler, aynısı değişen bir şey yok.
Yahya Şenol: Hiç bir zaman onlara ulaşmayacak. Ondan sonra ulaşmayacak değil ki.
Ali Rıza Demircan: Buranın güzel bir yanı var. Şimdi Danimarka’dan izleyen arkadaşlara şunu söyleyelim. Burada mütenakız görüşler. İlim budur yani tek ses hatır belası değil. Yani böyle anlaşılacak bu. Ulema’da bu çıkamadığı zaman işin içinden ne yapmış, Allah cümlesinden razı olsun yani biz kimsenin kalbini yarmış değiliz, onlar demişler ki; “işte bu bir görüş var, iki görüş var hangisini beğenirsen”. Çünkü gayb alemi. Bu ahiret bir gayb alemi! Hayır müteşabi bu değil, müteşabi şu; bu ayrı bir konu. Bütün Ayetler müteşabittir. Birbirine benzer, o birbirine benzeyen Ayetleri yanyana getirdiğiniz zaman, onların arasında hareket noktası olarak alınması gerekeni hemen kavrarsınız, o zaman o muhkem olur. Müteşabitlerden biri muhkem olur diğerleri onun etrafında benzeyenler olarak konuya ayrıntı getirir. Bizim müteşabit anlayışımız çok daha farklı.
Yahya Şenol: Onu İsmail Hoca biliyor.
Abdulaziz Bayındır: İsmail Hocanın bildiği şey o.
Ali Rıza Demircan: İsmail Hocayı ben ilk defa gördüm burda ne biliyim ben.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi
02.03.25 dk. salonda konuşma var ameller hk. üst üste konuşmalar
Abdulaziz Bayındır: Amellerin ne anlamı kalır yani
Yahya Şenol: Amel imanın sigortası, amelsiz
Abdulaziz Bayındır: Bu kalmasın ben şu Ayetleri okuyum da bitirelim, daha fazla gerek yok. Bakın az önceki Ayetlerin formatında, bunu iyi okudunuz Allah razı olsun.
“Ve yevmel kıyâmeti terallezine kezebû alellâhi” Allah’a karşı yalan söyleyenler iki grup biz bunu öğrendik. Birisi diyor ki; “canım Allah affeder” diyen. Bir grup da müşrik olanlar. Vucûhuhum, onu az önce okudum ya. siz onu kabul etmediniz, o ayrı bir şey.
“Ve yevmel kıyâmeti terallezine kezebû alellâhi – Allah’ın Ayetlerine rağmen yalan söylüyorlar.” Namaz kıl diyor, oruç tut diyor, zekat ver diyor “ya Allah affeder” diyor.
NOT: Salondaki konuşmacı duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: İyiyi ya işte, o da biliyor affetmeyeceğini, onun için yalan söylemişoluyor. tamam işte bu Ayette öyle söylüyor..
Ali Rıza Demircan: Sevgili kardeşimiz, şimdi bizim yanılgımız ne biliyor musun?
Abdulaziz Bayındır: Dersten sonra konuşursunuz, şu Ayeti bitiriyim. Diyor ki;
“Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenler” çevremizde dolu, ya Allah affeder. Adam şirk içerisinde falan değil ama kendi gevşekliğini yalanla takviye ediyor. Yani durum bu, evet kabuledilebilir bir şey değil ama vakıa bu.
“Evet onlara karşı” yalan söyleyenlerde iki grup. İşte birisi inanan birisi inanmayan taraf. Şimdi diyor ki,
“Onların yüzleri siyah” Anlattı işte öbür Ayetlerde okudu. Allah’da işte
“cehennemde mütekebbirler için yer mi yok”. Evet mütekebbir, Allah’a karşı kibirliyse o kafir olur. Onda şüphe yok.
“Ve yuneccillâhul lezinettekav – Allah muttakileri kurtaracaktır.” Yine var, nerden kurtaracak? Kurtarma kelimesi, kötü bir yerden kurtarmak olur. Öyle iyi yerden kurtarma diye bir kelime olmaz ki!
“ve kane hakka aleyna nuncil mu’minûn” diyor değil mi Cenab-ı Hakk
Salondaki konuşma duyulmuyor:
Bak öbür Ayette cehennemin etrafında toplanacaklarını ifade etmedi mi?
Yahya Şenol: Tur Suresi’nde girmekten koruyor. İçerden çıkarmaktan korumuyor.
Abdulaziz Bayındır: Onu herkes görecek te cehennemin etrafında, ben bilmiyorum yani demek ki insanların anlayışı farklıymış. Bu farklı görüş böyle oluşuyormuş. Bir kere “cehennem o etrafında diz çökmüş olarak toplayacağız ve muttakileri oradan kurtaracağız” dedikten sonra daha bu cümlelerin manası nasıldır onu anlayamıyorum doğrusu?
Ali Rıza Demircan: “Ordan kurtaracağız” da yok Ayette hoca.
Abdulaziz Bayındır: Daha fazla şeye gerek yok. Teşekkür ederiz.