Abdülaziz BAYINDIR:Bugün Nisa suresinin 117. Ayetindeyiz. Ama 116 ile birlikte okumaya başlayacağız. Konu başlığı olarak Yüzü Suyu Hürmetine Dua’yı tercih ettik. İnsanlar hep aracılarla işlerini yürütmek isterler. Birisine aracı ol şu işe gireyim filan derler. Bir de insanlara çocukluktan itibaren Allah ile ilgili hep korku pompalandığı için… Allah yakar, Allah cehenneme atar… Bilhassa bazı anneler çocuklarını Allah ile korkutmayı çok severler. Onlar öyle yetişince Allah ile araya aracı koymak isteyenler için gün doğmuş oluyor. İşte filana gidersen seni Allah’tan kurtarır, falan gidersen kurtarır diye… Çocukluğumdan hatırlıyorum. Kıyamet ile ilgili “yetiş ya Muhammed bugün imdat günüdür” gibi çağrıda bulunurlardı. Kimden kime sığınıyorlar? Kıyamet gününün hakimi kim? Allahu Teala değil mi? Bir insan ne zaman yetiş diye bağırır? Yetişin, yetişin diye niye bağırır? Çok korktuğu birisinden kendisini kurtarsınlar diye bağırır değil mi? O yetişenler öbürünün elinden o kişiyi kurtaracak güçte olur. Başka şekilde bağırır mı? O zaman ne derler? Muhammed (s.a.v) kurtaracak derler. Haşa. Üstelik bunu söyleyenler her gün namaz kılan ve her namazda “iyakena’budu ve iyyakeneste’ın” diyen insanlardır. “Ya rabbi kulluğu yalnız sana yapar, yardımı yalnız senden isteriz.” Haklı olarak şu söylenebilir. Bu ayetler insanlara ezberlettirilirken manası öğretilmez. “iyakena’budu ve iyyakeneste’ın” dediği zaman ne dediğini çoğu kimse bilmez. Halbuki namazda esas olan zikirdir. Zikir de bir bilginin kafada kullanılmaya hazır olmasıdır. Yani kişi okuduğu zaman neyi okuduğunu bilmesi gerekir. Ki namazı namaz olsun. Bunu bilmeyenleri bir kenara koyalım. Bunu esasen bilenler pompalarlar. Dikkat ederseniz hep korku pompalarlar. İşte bir yerde yardıma ihtiyacın olursa ne olacak? Çağır bizim şeyhimizi seni kurtarsın. Kabirde o kurtaracak, mahşerde kurtaracak, sıratta kurtaracak… Kimden? Kimden diye sordun mu, hemen bakarsınız elektrik çarpmış gibi olur. Onu kastetmemiştim der. Neyi kastettin peki?
Mesela Eyüp Sultan’a gidin. Millet orada dua kuyruğundadır. Eyüp Sultan’dan bir şeyler istiyorlar. Cenaze namazı kılınacağı zaman cenazeyi Eyüp Sultan’ın önünden geçirerek götürüyorlar ki haşa Allah bir yamukluk yapmasın. Onu mu kastettik? O zaman ne işi var orada? Zaten kabristana gidecek, bir başka kabrin önünden geçmesinin manası nedir? Olay ölülerle beraber olmaksa zaten kabristana götürecek ve gömeceksiniz.
Geçen Hafta okuduğumuz ayeti tekrar okuyalım. “İnnallâhe lâ yağfiru ey yuşrakebihî” “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.” “ve yağfirumâdûnezâlike” “onun altında kalanı bağışlar” “limeyyeşâé’” “doğru tercihte bulunan kişi için (bağışlar.)” Doğru tercih ölmeden önce tövbe etmektir. “ve mey yuşrik billâhi fegaddalledalâlembeîdâ.” “Kim Allah’a ortak koşarsa” yani Allah’a ait bir özelliği başkasına verirse “o pek derin bir sapıklıkla sapıtmış olur.” (Nisa 116) Geçen hafta bu konuyla ilgili ayetleri okumuştuk. Geleneğimizde birçok ulemanın Allah’ın yerine konduğunu, Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldıklarını helal ettiklerini, birçok hükümlerini değiştirdiklerini burada birkaç örnek ile anlatmıştık. O araya konanlar neler? “İyyed’ûnemindûnihî”(Nisa 117) Dun nedir? Tavanı düşünün. Ben ne kadar zıplasam tavana yetişebilir miyim? Tavana ulaşmak istiyorsam elime bir şey almak zorundayım. Tavana uzattığım zaman onun ucu tavana değerse tavanın altında olur. İşte “mindunihi” odur. Yani Allah’ın aşağısında demektir. O sopa benim üstümdedir. İşte Allah’ın dunundan dedikleri zaman kendilerinin üstü Allah’ın altı derler. Allah’ın astı kendilerinin üstüdür. Askerlikteki ast üst ilişkisini düşünebilirsiniz. Yani ben Allah’a nasıl ulaşacağım? Ancak aracılar vasıtasıyla ulaşırım derler. O zaman bunlar ne yapmış oluyorlar? Allah’ı kendilerine şah damarından daha yakın kabul etmiş olurlar mı? Hayır. İşte böyle yaparak Allah ile ilişkiyi kesmiş olurlar. Bunlar araya neleri koyuyorlar? “İyyed’ûnemindûnihîillâ inâsâ” “Onlar Allah ile kendi aralarına sadece”(Nisa 117) bendeki mealde “bir takım dişilerden isterler” diye yazılmış. Aralarına koyduklarından bir şeyler istiyorlar. Bunu yukarıya ilet demiş oluyorlar. Yukarıya ilet dedikleri şeye “inâs” diyor. Arapçada ‘ünsa’nın çoğuludur. Dişi anlamına geliyor. Ama bu ayette o anlamda değildir. Niye değil? Çünkü araplarda ‘ünsa’ kelimesi put anlamında da kullanılıyormuş. Ferra diye meşhur Arap bir lügatçı vardır. “inas, evsan anlamındadır” diyor. Putlar anlamındadır diyor. Neden öyle diyor? Çünkü Araplar falanca kabilenin putu demek için “ünsa beni funanin” derlermiş. Yani şuranın ünsası derlermiş. Dolayısıyla inas putlar manasında kullanılıyor. Yani Allah ile arasına konulan putlar demektir. Dişileri genellikle ut yapıyorlardı ama dişi olması şart değildir. Erkek de olabilir fark etmez. Mesela naile vardı o dişidir. İsaf vardı o da erkektir. Ama ikiside ünsa yani put anlamındadır. Put dediğimiz zaman şu anlamda kullanılıyor. Ruhu olmayan varlıktır. Yani cansız varlıktır. Allah bunu Kuranı Kerim de bize anlatıyor. “Vellezîneyed’ûnemindûnillâhi” “Allah ile kendi aralarına koyarak yardım istedikleri var ya”“lâ yahlugûneşey’ev ve hum yuhlegûn” “onlar herhangi bir şey yaratamazlar, kendileri yaratılmıştır” “Emvâtunğayruahyâé’” “Hepsi ölüdür, diri değiller ki”(Nahl 20-21) Mesela şimdi Oruç Babaya gidip bir şeyler istiyorlar. Telli Babaya, Eyüp Sultan’a… Anadolu’da Hacı Bayram Veli’ye gidiyorlar. Geceyi orada geçirdik diyorlar. Bazıları soluğu Mevlana’da alıyor. Oradan onay almaya gidiyorlar. Ne oluyor? Bunlar Cenabı Hakkın Özel Kalem Müdürü mü? “Emvâtunğayruahyâé’” “Hepsi de ölüdür. Diri değiller” “ve mâyeş’urûneeyyâneyub’asûn”“tekrar ne zaman dirileceklerini de bilmezler.” (Nahl 21) Yani konuşma imkanın olsa ne zaman dirileceksiniz desen cevap veremezler. Ne bileyim ne zaman dirileceğimi derler.
Genellikle ölmüş insanları kullanarak yaşayanlar oradan bir takım menfaatler elde etmeye çalışırlar. Hep ölüleri kullanırlar. Yani Hıristiyanlar Allah ile aralarına niye İsa’yı (a.s) koyuyor? Ya da Müslümanlar neden Muhammed’i (s.a.v) koyuyor? Ya da Abdülkadir Geylani’yi araya neden koyuyorlar? Bunların iyiliği ile ilgili o kadar çok şey anlatılıyor ki onlardan bahsettiniz mi insanları kandırmak kolay oluyor. Yoksa kimsenin umurunda değil. Asıl onları kullanan kişiler kendilerini tanrılaştıracaklar. Yani onun hemen altına kendileri yerleşecek ve insanları sömürecekler. Onun için gerçekten en büyük sömürü din sömürüsüdür.
Mesela Hıristiyanlar burada “Şahsı Manevi” diye tüzel bir kişilik oluştururlar. Kilise bir tüzel kişiliktir. Tüzel kişiliğin başı İsa (a.s)’dır. İsa (a.s) da tanrıdır. Bugün tüzel kişiliği temsil eden papadır. Onu temsil ediyorsa bugün ki tanrıda odur. Onun için papaya da papa derler. Allah’a da papa derler. Çünkü onu o temsil ediyor. İnsanlar sanıyor ki bu yanlışlar sadece bizde var. Hayır. Yanlışlar bir hastalık gibidir. Yani Türkiye’ye mahsus hastalık olur mu? Mesela Türk Gribi diye bir şey duydunuz mu? Ya da Avrupa Gribi yahut Hindistan Gribi duydunuz mu? Hastalık her tarafta aynı hastalıktır. İsim değişebilir. Türkler ona grip der de Araplar başka isim verir, Avrupalılar başka isim verir. Ama hastalık aynı hastalıktır. Şirkin yapısı dünyanın her tarafında aynıdır. Bu şeytanın şu sözünde saklıdır. AllahuTealal iblisi kovduğu zaman kıyamete kadar yaşama hakkı istedi. Allah bu hakkı verdikten sonra, “leag’udennelehumsırâtakelmustegîm” “Onlar için senin doğru yolunun üstünde oturacağım” (Araf 16) dedi. Onun için bunlar, kişiyi Allah’a ulaştıran yolda görev yaparlar. Başka yerde değil. Yani din sahasında görev yaparlar. Niye? Geçen hafta okumuştuk. Çünkü herkesin yumuşak karnı dindir. İnsanları din sahasında sömürdünüz mü her şey olur. Bugün mesela gazetelerde vardı. Bir askeri sorgularlarken asker ağlamış ve beni daha fazla sorgulamayın demiş. Niye? Çünkü Hoca Efendi duyar, beddua yaparsa ahiretimde gider. Bu size basit gibi geliyor da bu insanlar buna inandırılıyorlar. Çünkü öyle bir Allah inancı veriliyor ki ‘bu Allah’a güven olmaz.’ Haşa. Sonuç o. Sürekli korku pompalanır. Bunlara bakın. Sürekli insanlara korku pompalarlar. Yani diyelim ki bir doktor zengin hastasını sürekli sömürmek istiyorsa onun hastalığını iyileştirmez. Sürekli bunun yanına gidip gelir. O arada sırada biraz iyileştiği zaman doktorunu da metheder. Millet de zanneder ki o hakikaten iyi doktordur. Onun için kötü niyetli hocalarda böyle yaparlar. Doktordan daha fazla sömürürler. Kötü niyetli doktor bunun sadece parasını alır. Hocalar her şeyini alırlar. Hiçbir şeyini bırakmazlar. Çünkü kendilerini Allah’ın yerine koyarlar.
Fetullah Gülen’in bizim Aracılık ve Şirk kitabında sözleri var. Mesela Şahsı Manevi diyorlar. Şahsı Manevi dedikleri kilisedir. Kilise bir tüzel kişiliktir. Tüzel kişiliğin Türkçede Şahsı Manevi diye bir karşılığı vardır. Onun için bu tüzel kişiliği Türkiye’de nurcularla yani Said Nursi’nin devamı olan Fetullah Gülen kullanır. Ben bu kelimeyi söylediğim zaman millet kızıyor. Kardeşim kızmanıza gerek yok ki. Okuyunca göreceksiniz aynı şeydir. Yani dışarıdan kızıp bağırmanın bir anlamı yok. Aslında bize kızıp bağıran kimse yoktur ama bir iki tane de çıksın değil mi? Bize muhalif olan kim Türkiye’de? Ya da İslam Aleminde? Gelenekçiler, yenilikçiler, tarikatçılar, cemaatler. Bu kadar başka bir şey yok. Başka kimse kaldı mı? Eksik bırakmadığımı zannediyorum. 1- Gelenekçiler (bütün mezhepler, diyanet), 2- Yenilikçiler (Avrupa’nın yetiştirdiği hocalar). Çünkü onlarda Kuran’ı ortadan kaldırmanın gayreti içindedirler. Öbürleri zaten kaldırmışlar. Onlarda lafta da olsa Kuran vardır. Öbürleri ne de olsa birinci delil kitaptır diyorlar. Fiilen olmasa da lafta var. Avrupa’nın yetiştirdikleri onu da kaldırmaya çalışıyorlar. Mesela Avrupa’nın yetiştirdiklerinden bir tanesinin Vedat’a söylediklerini birkaç defa dinlettim. Bir kez daha söylesene… İlahiyat Fakültesinde ders okutan hocanın söylediği sözler… Vedat da talebe olarak dinlemiş. Daha yeni. Arap Edebiyatı okuduğu için orada bir takım eksik dersleri alması gerekiyor. Ne dedi? Kuran ile ilgili söyledikleri neler? Yani yenilikçilere haksızlık etmeyelim diye konuşturuyorum.
Vedat YILMAZ:Derste bir ihtilaf olmuştu. Hoca da “Kuran’a bakarsak ortaya bin tane din çıkar. Bugün Kuran’a bakmakla hiçbir şey çözülmez. Sadece Kuran’da değil. Sünnete de bakmakla hiçbir şey çözülmez. Bu ihtilafa düşen âlimler ayetleri görmediler, bu insanlar görüşlerine ayetten delil getirmediler mi zannediyorsunuz. Dolayısıyla ayetlere bakmakla, ayetleri delil getirmekle hiçbir problem çözülmez” dedi. Çünkü isteyen istediği konuya istediği ayeti delil getirebilir tarzında bir şeyler söyledi. “Dolayısıyla ihtilaflar bitmez” dedi. Müslümanlar için tek delilin icmai ümmet olacağını söyledi. “Başka bir delil olamaz” dedi.
Abdülaziz BAYINDIR:İcmanın hiçbir delil olmadığını zaten burada konuşmuştuk.Eskilerin yaptığı da aynı da. Bu cümleyi kullanmıyorlar. Kuran ile hiçbir şey çözülmez demiyorlar. Baş kaynağımız Kuran’dır derler. Seni şöyle yukarı asalım sakın aşağı inme derler. Sana saygım sonsuzdur. Bununla idare et.Fetullah Gülen’in kendisiyle ilgili söylediklerini aktarıyorum. Kalbin Zümrüt Tepeleri diye bir kitaptan almışım. Kutbu anlatıyor. Ama öyle bir anlatıyor ki kendisini anlatıyor. Benim demezler. Ayıp olur yani. Artık siz anlayın. “Kutup, Allah’ın ikramının kaynağı haline gelir.” Kaynak ne demek? Suyun çıktığı yer değil mi? “Özel donanımı açısından o tıpkı Kutup Yıldızı gibi tektir.” Teklik kimde olur? “Yer ve gök ehlinin gözdesidir. Onun nüfuzu marifetine, marifeti Hakkın ilmine…” Yani bilgisi Allah’ın ilminden… Tabi bu alçak gönüllülük İmam Gazzali’den geliyor. İmam Gazzali, “Nebiler bilgilerini melek vasıtasıyla alır, biz direk alırız.Levhi Mahfuz’da ki bilgileri bir ayna gibi tümüyle bize yansır” diyor. Ne kadar alçak gönüllülük değil mi? Zavallı nebiler ne bilsin. Ne getirdilerse onunla idare edecek. Öbürleri gibi değil ki, onlar ne varsa hepsini alıyor. İmam Gazzali yere, göğe konmaz. “Onun nüfuzu marifetine, marifeti Hakkın ilmine…” Yani bilgisi Allah’ın ilminden geliyormuş. Şuraya dikkat edin. “O da ne ayrı ne de gayrı çerçevesiyle Allah’a tabiidir.” Ne aynı ne gayrı ne demek? Ne Allah’tır, ne de Allah’ın dışındadır demiş oluyor. Allah’tır dersen Haşa tövbestağfirullah. Ama Allah’tan gayrı değil diyerek işi kurtarmış oluyor. Buna inandırılmış olan askerin sözü yanlış mı? Fetullah Gülen ile ilgili ilk kitabı 1994’de mi ne yayınlamıştım. Mücadele 1981’de başladı. Bu insanları bu açıdan bitirmedikten sonra işte adam orada ağlar. O adama öğretmek lazım. Beyler bu yanlış bir yoldur. O kendini dindar zannediyor. Fetullah Gülen’in bir videosunu burada da size göstermiştim. “Ölünce sizi Naim’e erdireceğim” diyor. Cennete sokacakmış. Ne kadar alçak gönüllülük değil mi? Said Nuri’yi niye ağzına alıyorsun diyeceksiniz. Risalei Nurun Kastamonu Lahikasında benzer ifadeler var. Bu kitabın (Aracılık ve Şirk) ilk baskısı 2001 veya 2002 de basıldı. Bu kitabı öyle bir zamanda bastık ki bu insanların en güçlü zamanıydı. Kapılarında millet kuyruğa girdiği zamanlardı. O zamanlar siz müşriksiniz diye kendilerine bu kelimeyi açıkça söylemişimdir. Üstü kapalı falan değil. Sadeleştirilmiş halini okuyorum. Said Nursi’nin ifadeleri şöyle; “Risalei Nurun manevi kişiliği,” Vedat, bu manevi kişilik kelimesi Hıristiyanlık’tan gelme değil mi?
Vedat YILMAZ:Evet hocam bugün kilise akla gelir. Çünkü kilise İsa’nın (a.s) bir çeşit manevi yeryüzündeki kişiliğidir.
Abdülaziz BAYINDIR:Oradan gelme bir tabirdir. Bizde böyle bir şey yoktur. Ben ilk defa bu kelimeyi Said Nursi’nin kitabında gördüm.Fetullah Gülen çok kullanır. Mesela bir konuşmasında “haşa İsa (a.s) gelmeyecek. Ama şahsı manevinin başı olarak gelebilir” diye kendisini anlatmaya başlıyor. Şahsı manevide kendi etrafındakiler. “Risalei Nurun manevi kişiliği, onu temsil eden has şakirtlerinin manevi kişilikleri ferit” Ferit ne demek? Tek demektir. “Bir tek olma makamında” Fetullah Gülen’de “kutup yıldızı gibi tek” dedi. “Risalei Nurun manevi kişiliği, onu temsil eden has şakirtlerinin manevi kişilikleri ferit olma makamıyla şereflendiği için onların üzerinde ne bir ülkenin kutbunun ne de zamanının büyük bölümünü hicazda geçiren Kutbu Azam’ın yetkisi vardır.” Konuşulacak çok şey var. Fazlasını isteyen için kitapta ayrıntılar var.
Bugün Irak’ta şiiler ile sunniler arasında mücadele var. Acaba Cenabı Hak hangi tarafa yardım edecek? Herkes tabii ki bize diyecek. Siz kimsiniz? İran’a git biz şiileriz diyecek. Beri tarafa gel biz sunnileriz diyecek. İnanç bakımından aranızda bir fark var mı? Mesela 12 imam, aslında 12 tane ilahtır. Geçen hafta size anlatmıştım. Tekrar edeyim. Ben on sene boyunca İslami ilimler Araştırma Vakfının toplantılarını organize etmişimdir. Boğazda Tarabya Otelinde bir toplantı yaptık. Humeyni İran’a geldiği zamanlardı. Çünkü o sıralar herkes Humeynici olmuştu. Bende Süleymaniye’de sürekli bunların yanlışlıklarını anlatıyordum. Bu adamların doğru akideyle alakası yoktur diye sürekli Süleymaniye Camiinde ki Cuma vaazlarımda anlatırdım. Şimdi Süleymaniye’de bırak vaazı, namaz kıldırmam da resmi yazıyla yasaklandı. Ne zaman? Bu hükümet döneminde yasaklandı. Sebep neymiş? Namazdan sonra okuduğum ayetleri açıklardım. Milletin kafası bozuluyormuş. 21 sene vaaz ettiğimiz Camii… İstanbul Müftülüğü Fetva Kurulu Başkanlığı yaptım. Şuanda Türkiye’nin hiçbir camiisinde vaaz edemem. Yasak. Niye? Milletin kafasını bozuyorum. Bu kafa bozmuyor mu şuanda? Tabii ki bozuyor. Herkesin kafasını bozuyor. O zaman bir toplantı düzenledik. İran’dan 5 tane Ayetullah çağırdık. Suriye’den de rahmetli Said Ramadan el Buti gelmişti. Çeşitli ülkelerden alimler çağırmıştık. İsimlerden bir tek Ayetullah Cenneti aklımda. Said Ramadan el Buti, 5 tane ayetullah’a “Ben Humeyni’nin kitabında ‘Allah katında imamların öyle bir makamı vardır ki oraya ne bir melekimukarrab ne de nebiyi Mürsel ulaşabilir’ gördüm” dedi. Yani ne bir melek ne de bir nebi oraya çıkabilir. “Ben bunu anlayamadım. Bana bir izah eder misiniz?” dedi. Bir kere söyledi cevap yok, iki kere söyledi cevap yok, üç kere söyledi cevap yok… Sağır ve dilsiz kesildiler. Hiç duymadılar. O da ne yapsın, bıraktı. Şimdi Fetullah’ın günah galerisi falan deniyor. Sanki Fetullah’ın günah galerisini araştırmakla görevli olanın günah galerisi daha mı az? İslam Ansiklopedisi var. İslam Ansiklopedisinde Muhammed’in (s.a.v) nasıl anlatıldığını kısaca Fatih ORUM’dan dinleyelim. Bugün Diyanet Vakfının yayınladığı İslam Ansiklopedisidir. Orada Hakikati Muhammediyye diye bir şey vardır.
Fatih ORUM:HakikatıMuhammediyye maddesi… Mehmet DEMİRCİ yazmış. Müellifi o…İfadeyi özetleyen bir ifade var. “HakikatıMuhammediyye mertebesinin üzerinde ‘la taıyyun’ mertebesinden başka hiçbir şey yoktur.”
Abdülaziz BAYINDIR:La taıyyun ne demek? Belli bir makamı olmayan demektir. Kimdir o? Allah’tır. Onun üzerinde Allah’ın dışında bir şey yoktur ama altta insanlar var. Ders başında söylediğim gibi.
Fatih ORUM:“La taıyyunun, taıyyun suretinde zuhur ettiği ilk tenezzül mertebesi olan bu mertebe la taıyyunun zahiri, la taıyyun ise HakikatıMuhammediyyenin batınıdır. Dolayısıyla la taıyyun ve HakikatıMuhammediyye aynı hakikatın ön ve arka yüzleri olmaktadır.”
Abdülaziz BAYINDIR:HakikatıMuhammediyye yani Muhammed’in (s.a.v) özü ile haşa Allah arasında tek bir fark vardır. Allah mekândan münezzehti, her yerdeydi. Muhammed (s.a.v) sadece belli bir mekânda dolaşıyor. Yani aranızda dolaşıyor. “Aynı hakikatin ön ve arkalarıdır.” Bu Diyanet Vakfının İslam Ansiklopedisidir. Tenkit falan değil. Tenkit yapılıyor. Buna karşı çıkanlar tenkit ediliyor. PekiFetullah’ın ne aynıdır, ne gayrıdır sözünden farkı var mı? “Aynı hakikatin ön ve arkaları” diyor. Mesela 1 TL’yi düşünün. Önüne ve arkasına, yazı ve tura deniyor. Aynı şey. Önü başka, arkası başka mı?
Fatih ORUM:Yine aynı maddede şöyle bir paragraf var. “Hz Peygamberin 63 senelik zamanla sınırlı cismani hayatından ayrı bir varlığı daha mevcuttur. Allah’tan başka hiçbir şey yokken ilk defa HakikatıMuhammediyyevarolmuş, bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiştir.”
Abdülaziz BAYINDIR:“Her şey o hakikatten ve onun için var edilmiştir”. Onun için bir de bir hadis uydurmuşlardır. Neydi o? Lev la ke levlaklemahalaktul eflak.” Said Nursi’de onu çok kullanır. Nurcularla ilk önce aram ondan bozuldu. Böyle bir hadis olur mu diye bir yerde konuştum. Sen bunu da inkâr ediyorsun diye arayı açtılar. Tövbestağfirullah. Böyle bir şey olur mu? Peki bu sadece Müslümanlarda mı? Bir hastalık bir yerde çıktığı zaman diğer taraflara bulaşır değil mi? Bu şirk de müthiş bulaşıcı bir hastalıktır. Onun için AllahuTeala bize sürekli takvayı (korunmayı) emrediyor. Sürekli korunmamız lazım. Sürekli uyanık olmamız lazım. Bu ehli sünnetin ifadesi değil mi? Peki Şia ne diyor? Şia da Ali figürü vardır. Yani hiçbir nebinin ulaşmadığı yere Ali ulaşıyor. Ama tabi millete karşı bunu söylemek hoş olmayacak yanına idareten birini daha katalım diyorlar. Söyle bakalım Aydın.
Aydın MÜLAYİM:Mevcut Şia’lığı eleştirirken tabii ki biz onların imamlarının böyle söylediklerini, böyle bir inanca sahip olduklarını, şu günümüzdeki Şia inancına sahip olduklarından uzak tutuyoruz. Bugün ki Şia’lık o imamların üzerinden onların oluşturduğu bir akidedir.
Abdülaziz BAYINDIR:Tabi canım. Resulullah’ın (s.a.v) böyle bir şey söylemesi mümkün mü? Mesela “Kul ma kuntu bid’anminerrusuli ve maedrimayuf’alubi ve la bikum” “Deki; ben yeni ortaya çıkmış bir resul değilim ki. Bana ne yapılacağını bilmem. Size ne yapılacağını da bilmem” diyor. (Ahkaf 9) Bu Allah’ın emridir. Ama mezheplerin tamamı ResulullahınŞefaatıUzma yapacağına inanır. Bir hadis uydururlar. Millet önce Adem’e(a.s) gelirler. O gönderir Nuh’a (a.s), o gönderir İbrahim’e (a.s), o gönderir İsa’ya (a.s), o da gönderir Resulullah’a, bütün insanlık oraya gelir. O da der ki ümmetiümmeti. Öbürleri diyecek ki tamam anladık da yani bizde burada varız. Bizi de gör diyecekler değil mi? Ondan sonra yalvarırım diyor. Allah cehennemden çıkarır diyor. Mahşerde oldu diyorsunuz. Cehennem nereden çıktı? Yalan söylemek o kadar zordur ki bütün parçaları nasıl bir araya getireceksin? Bak çok açık ayetlere rağmen böyle yapmışlar. “Yevme la temlikunefsunli nefsin şey’en” “O gün hiç kimse, hiç kimseye bir şey yapamaz.” (İnfitar 19) Ama bütün mezheplerin ŞefaatıUzma inancı vardır. Bu konuda Ali’nin (r.anh) bir sözü var. Aydın, onu da oku. Ona iftiradır. Asla Ali (r.anh) böyle bir şey söylemesi mümkün değil.Resulullah’ın söylemesinin mümkün olmadığı gibi…
Aydın MÜLAYİM:Tabi mevcut Şia’lık o imamların üzerinden, onları istismar edilerek kurulan bir yapıdır. Ki biz imamları bunlardan uzak tutarız. İnanmıyoruz böyle bir şey söylediklerine… Şiaların BiharulEnvar diye meşhur bir eserinin 11. Cildinin 15. sayfasında 12 imamdan biri olan İmam Caferi es Sadık’a isnat ederek şöyle bir şey söylüyorlar. “Allah varlıkları yaratmadan 12 bin yıl önce Muhammed ve Ali’yi yaratmıştır.” Bu rivayetin “124 bin yıl önce” olanı da vardır. “Katında bir nur idiler. Eğer o ikisi olmasaydı bu alemi yaratmazdım” diyor.
Abdülaziz BAYINDIR: “Lev la ke” şimdi “Lev la huma” ya dönüştü. Sen olmasaydın’ın yanına Ali’yi de koydular. Bozuk akide açısından ne farkı var? Ben sunniyim diyenle şiayım diyen arasında?
Aydın MÜLAYİM: Daha da ileri giderek Caferi es Sadık’a bir ilave daha yapıyorlar. “Allah bizi kendi nurundan yarattı. Ve Şia’larımızı da bizden yarattı.” Yani imamlardan da kendilerine inanan Şia’ları yaratmıştır. “Diğer yarattıkları ise ateştedir. AllahuTeala bizsiz hiç kimseden hiçbir ameli kabul etmez. Etmemeyi öncelikle takdir etmiştir. Göklerde ve yerde onun hazinedarları biziz. AllahuTeala velisinin kalbini kendi iradesinin mekanı yapmıştır” diyor. Bu Tesirul Fırat el Kufi’de geçer.
Taba Tabai’de günümüzün en meşhur müfessirlerindendir. Vesileyle ilgili şöyle diyor. Özellikle AllahuTeala’ya aracı yapma konusunda Maide Suresi 35. Ayeti “vebteġûileyhi-lvesîlete” “Allah’a yakınlaşmaya bir yol arayın” ayetini izah ederek şöyle diyor. “İmamı vesile kılarak Allah’a yaklaşın anlamına gelir. Yani imama itaatle Allah’a yaklaşın” diyor. (El Mizan 6. Cilt sayfa 328) Bunu Taba Tabai söylemiş. Bakalım onların İmamı (Ali (r.anh)) ne demiş? Nehc’ulBelağa diye kitabı var. Şia’nın en meşhur kitaplarından birisidir. Ali’nin (r.anh) bütün hutbelerini içeren bir kitaptır. Burada Taba Tabai’nin tam aksine İmam Ali tevessülü anlatırken şöyle diyor. Maide Suresi 35. Ayeti okuyor ve “Tevessülde bulunan kimsenin AllahuTeala’ya kendisiyle tevessül edeceği şeylerin en üstünü ona ve resulüne iman, onun yolunda cihaddır.” Cehd etmektir. Yani Allah yolunda rızasını kazanmak için yapılan her bir iştir. Şunu da söylüyor.
Abdülaziz BAYINDIR:Nehc’ulBelağa Şia’nın çok önem verdiği hadis kitabıdır.
Aydın MÜLAYİM:Günümüzün Şia İmamlarının söylediğinin tam aksine “Ey insanlar, Allah ile hiç kimse arasında soy ilişkisi yoktur.” Şia’lar soy ilişkisine çok önem verirler. 12 imam ve onlardan gelen nesil üzere… Böyle bir inançları var.“İnsanın iyi amellerinden, hayırlı ve güzel davranışlarından başka ona hayır getirecek ve şerri ondan döndürecek bir şeyde yoktur.”
Abdülaziz BAYINDIR: Gördünüz mü, Ali (r.anh) tam doğruyu söylüyor. Tıpkı AllahuTeala ne diyor? “velasrinnelinsanelefihusr” “zamana yemin olsun. İnsan zarardadır.” (Asr 1-2) Yani suçlarınızı zamana yüklemeyin. Zamanın bir suçu yok. Zaman çok önemlidir ama insanoğlu zamanı iyi kullanmıyor. Zarardadır. “İllellezineamenu ve amilussalihat” “Ancak inanan ve salih amel işleyen” (Asr 3) İşte vesile budur. İman ve salih ameldir. Ali’nin (r.anh) söylediği de budur. Ayetin mealidir.
Aydın MÜLAYİM:“Sakın içinizden biri kuruntuya kapılıp da boş bir iddia da bulunmasın. Beni gerçek olarak gönderen Allah’a andolsun ki ilahi rahmet ile eş olan amelden başka hiçbir kurtuluş vesilesi yoktur.” Bunları söyledikten sonra da şöyle diyor. “Allah’ım 45:18 anlaşılmıyor.” Bunu Nehc’ulBelağ’ın 2. Cilt 883. Sayfasında söylüyor.
Abdülaziz BAYINDIR:Peki Hıristiyanlar bu konuda ne diyor? Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri kitabı var. Katoliklerin konsolosluklarından aldırmıştım. Kendi bastıkları kitaptır. Yani herhangi birisinin bastığı kitap değildir. Son derece önemlidir. Bundan önceki başkanın papalığında Kardinaller Heyeti tarafından titizlikle hazırlanmış bir kitaptır. Şimdi bunu dinleyeceğiz.
Vedat YILMAZ:Burada konu Hıristiyan Duası. Başlığı Dua Yolu. “Hıristiyan duasının Mesih’ten başka yolu yoktur. Duamız ister cemaat içinde, ister kişisel, ister sesli ya da içten yapılmış olsun. Ancak İsa’nın adını dua edersek Baba’ya kadar ulaşır. Öyleyse İsa’nın kutsal insanlığı, kutsal ruhun onun aracılığıyla Tanrı Babamıza dua etmemizi öğrettiği yoldur.
Abdülaziz BAYINDIR:Bir de “lev la İsa” meselesi vardı. İsa olmasa…
Vedat YILMAZ:Hıristiyanlar İsa’ya (a.s) tanrının kelamıdır diyorlar. Dolayısıyla onlarda bu iddia üzerinden İsa’nın (a.s) tanrılığını temellendiriyorlar. Çünkü bir şeyin kelamı o şeyin gayrısı değildir diyorlar. Kolesililere Mektup 1. Bapta 14. Pasajda şöyle söyleniyor. “Görünmez olan Allah’ın sureti bütün yaratılmışların ilk doğanı odur. Çünkü göklerde ve yeryüzünde görünen ve görünmeyen, gerek tahtlar, gerek hâkimiyetler, gerek riyasetler, gerek hükümetler bütün şeyler onda yaratıldı. Bütün şeyler onun vasıtası ile ve onun için yaratıldı.”
Abdülaziz BAYINDIR:O olmasaydı yaratılmayacaktı. Aynı şey görüyor musunuz?
Vedat YILMAZ:“Hepsinden evvel olan kendisidir ve bütün şeyler onda kaimdir.”
Abdülaziz BAYINDIR:Kuranı Kerim’e halk arasında ne derler? Kelamı Kadim derler. Neden böyle derler? Hıristiyanlardan etkilendikleri için. Kuran yaratılmış mı yaratılmamış mı diye tartışıyorlar. Mahluk mudur değil midir diye bir sürü lüzumsuz tartışmalar yapmışlar geçmişte. Sizinkisi kadimse bizimkisi de kadimdir demişler. Kuran kadim olacak ki İsa’da (a.s) kadim olsun. O zaman Resulullah’ın (s.a.v) hayatıyla ilgili yazılan ayetlerin hepsi de eskiden var. Bir de Sasanilerden ve Hıristiyanlardan etkilenerek kader inancı çıkarmışlardır. İslam Âlemini presleyen bu iki güçtür. Dikkat ederseniz aynı ifadeler bize de yansımış. Yani hastalık buraya da bulaşmış olduğu gibi. Oradaki inançlar buraya geliyor. Kelam kadim, insan kadim e bu arada da kader inancı. Ne denir kitaplarda? Bizim bütün davranışlarımız ezelden bellidir. Ezelden belli olması için senin de ezelde var olman gerekmez mi? O zaman sen ezeli bir varlık mısın? Haşa. Ne kadar bozulmalar var. Gerçekten inanılmaz bir bozulma var.
Allah razı olsun. Bugün Enes Hocaya dedim ki, Kuranı Kerimde ki “yedumindunillah” diye ifadeler vardır. “mindunillah” Allah ile kişinin arası demektir. Allah ile kişinin arası diye meal veren ben şu ana kadar görmedim. Enes Hoca sen gördün mü? Yok. “Ğayrullah” manasını verirler. Yani araya konan aracı manası verilmez. Ben hiç görmediğim için bugün Enes Hoca araştırdı. Birçok tefsire baktı. İlk tefsirlerden Mukatil bin Süleyman’ın tefsirinden en sona kadar baktı. Kuranı Kerim de ki doğrudan doğruya şirki anlatan bu ifadenin anlamını bozmayan bir tek tefsir yok. Bir keresinde benimde katıldığım bir toplantıda Zemahşeri yılı yapalım demişlerdi. Ben de yapın çok iyi olur. Onun tefsirinin beş para etmediğini gelip anlatayım dedim. Düzenlemekten vazgeçtiler. Çünkü en büyük affedilmez hataları Allah’tan başkasının açıklama yetkisi olmayan ayetleri açıklama konusunda kendilerini yetkili saymalarıdır. O yetiyor. Mesela Diyanet vakfının mealinden Ahkaf Suresinin 5. Ayetini açın.
Fatih ORUM:“Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir?”
Abdülaziz BAYINDIR:Böyle bir Müslüman düşünebilir misiniz? Burada anlatılan gibi. “Şeylere tapan” dan ne anlarsınız? Putun karşısına geçer secde eder değil mi? Başka bir şey anlar mısınız? Çünkü tapan kelimesi var. Türkçede tapma kelimesi dediğiniz an karşısında ibadet yapma, secde etme anlaşılır. Bir Türk böyle anlar. Fecahatın büyüklüğünü size anlatacağım. Bir kere Ramazanda Kanal 7’nin bir programına çağrılmıştık. Oruç BABA ile ilgili Sultan Ahmet’ten canlı yayın yapıyorlardı. Millet Oruç Baba’ya gidiyor. Oruç açıyor. Birisi çocuk istiyor, birisi eş istiyor, birisi ev istiyor felan. Herkese sorulduktan sonra bana da soruldu. “Böyle bir konuda benim söz söylemeye hakkım olmaz. Bunu ancak Cenabı Haktan öğreniriz. Elimizde Allah’ın kitabı var. Bakalım ne demiş? O ayeti okudum orada.” “ve men edallumimmenyed’umindunillahi” “Allah ile arasına koyarak herhangi bir kişi yardıma çağırandan daha sapık kimdir?” (Ahkaf 5) Oruç Baba uyuyor mu buna? “ve men edallu” “daha sapık kimdir?” “mimmen” “o kişiden ki” “yed’u” “yardıma çağırıyor” “mindunillahi” “Allah’ın yakınından” Yani bu Allah’a benden daha yakın diyerek. Kimi? “men” “öyle bir kişiyi” “la yestecibulehu” “ona cevap veremez” Oruç Baba gidenlere cevap veriyor mu orada? Konuşuyor mu birisiyle? “ila yevmilkıyameh” “Kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek birini yardıma çağırandan daha sapık kimdir?”“Vehum an duaihim.” “Onlar bunların çağrısından da habersizdir.” (Ahkaf 5) Oruç Baba nereden bilsin yanına kimin geldiğini? Zaten birçoğunun dilinden de anlamaz. Mesela Eyüp Sultan’a giderler. Adam Arap yani. Senin Türkçeni nereden anlayacak?Ayetten anlaşıldı mı? Eyüp Sultan dan yardım edenler giriyor mu buna? Ben bu ayeti okuyunca Moderatör, ‘tamamdır, şimdi mesele çok iyi anlaşıldı’ dedi. Diyanet Vakfı mealini yazanlardan Hayrettin Karaman’da oradaydı. “Mealden oku, mealden” dedi. Bende o zamana kadar meale hiç bakmamıştım. “Sen benim Arapça bilgimi biliyorsun. Eğer burada herhangi bir kelimeye yanlış bir mana verdiysem de ki şu kelimeye yanlış mana verdin” dedim. Orada Süleyman Uludağ da vardı. “Biz böyle mana verirsek bütün tarikatları ve Şia’yı müşrik saymamız lazım” dedi. “Biz saymayınca Cenabı Hak kabul edecek mi” dedim. Allah bizim ağzımıza mı bakacak? Şuanda Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olan Hasan Kamil Yılmaz da vardı. O da onlara benzer bir şey söyledi. Sadece Süleyman Ateş “verdiğin mana tam doğru” dedi. Hemen reklama girildi. Böyle bir durumda hemen reklama girilir. Ondan sonra o ayete baktım. Bir buçuk cümleliktir. 6 affedilemez yanlış yapılarak bu mana verilmiş. Enes Hoca sende gördün. Akşam namazında anlatıyordun. “men” e “ma” manası, “yed’u” ya “ya’budu” manası, “ğafilun” a “ğafiletun” manası, “hum” a “hiye” manası vermişler. Yani öyle bir şey yapmışlar ki değiştirmedikleri hiçbir kelime kalmamış. İşin enteresanı Enes Hoca bugün baktı. Tefsirlerin tamamı böyle yapmış. Şimdi siz buradan bizim ne kadar zor şartlarda çalıştığımızı anlayın. Geçende biri, “Söylediğin şeyi değiştiriyorsun. Kadınların darbıyla alakalı şimdi yeni şeyler söylüyorsun” dedi. Asırların yanlışlarını ortaya çıkarmak, düzeltmek kolay mı? Burada biz size anlatıyoruz. Bize eskiden anlatan hiç kimse olmamıştı ki. Ama hamdolsun Cenabı Hak çok yardım ediyor. Bu kadar yanlışları ortaya çıkıyoruz.
Tevessül kelimesine bakalım. Araya koymak, vesile edinmek. Vedat Hıristiyanlardan İsa’yı araya koymadan olmayacağını okudu. Aydın’da Şia’dan okudu. Peki Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde bu konuda neler söyleniyor. Onu da Fatih’ten dinleyelim.
Şimdi mesele şu ben o mealdeki yanlışları tespit ettim. O zaman o meali hazırlayanlara verdim. Hatta görüşeim dedim. Yok sen gönder biz bakalım dediler. Gönderdim. Aradan bu kadar yıl geçti. 2000 yılıysa en az 16 sene geçmiş. Ya Allah rızası için ben sizin hatalarınızı ortaya koyuyorum. Bunları yaparken de milletin hücumuna uğradığımızıda gayet iyi biliyorsunuz. Bizi eskiden tanıyanlar bilir. Fetva Kurulu Başkanıyım. Her yerde itibar görüyorum. Bu işe başladığım zaman yanımda bir tek kişi kalmadı. Geceleri bazen yatak iğneli gibi geliyordu. Uyuyamıyorum. Nerde hata yapıyorum diye düşünüyorum. Hamdolsun ki Kuranı Kerim var. Kuranı okuyunca rahatlıyordum. Hatta bir gece hanımım ve çocuklarım bilmez. Hiç kimseyi uyandırmadan yatamadım çıktım. Beyazıt’ta buralarda sabah namazına kadar dolaştım. Ben nerede hata yaptım ki bu kadar millet bizi dışladı diye düşündüm. Baktık hepsi doğru. Bugün benim bir televizyon kanalına çıkacağım duyulsa derhal o yayın durdurulur. Bir ortak olduğumuz Hilal TV var. Ona bir şey diyemiyorlar. Bu kadar ağır baskıları göze alarak sizin hatalarınızı söylüyoruz. Beyler sizde benim hatamı söylesenize. Hata yapmıyor muyuz? Elbette kim bilir ne kadar hata yapıyoruzdur. Ama Allah razı olsun arkadaşlarımızla beraber hata olup olmadığını tespit ediyoruz. Enes Hoca bugün bunu ortaya koydu. Fatih sen İslam Ansiklopedisinde ki Tevessül’ü bir özetle.
Fatih ORUM:Madde başında Tevessül şöyle tanımlanmış. “Salih amelleri veya bazı kişileri vesile edinerek Allah’a yakın olmaya çalışmak, ondan dilekte bulunmak anlamında kullanılan bir terimdir.” Bunu dedikten sonra bu defa Tevessül’ün çeşitlerinden bahsediliyor.
“Hz. Peygamber ile tevessül: Bütün alimlerHz. Peygamber ile tevessülde bulunmayı caiz görmüş ancak onunla tevessülde bulunmanın anlamı konusunda bazı farklı görüşler ileri sürülmüştür.”
Abdülaziz BAYINDIR:Bugün Türkçeye tercüme etmek istersen ne dersin? Onların anlattıklarına göre…
Fatih ORUM:Buraya göre Hz. Muhammed yaşıyor. Şuan hayatta derim.
Abdülaziz BAYINDIR:Zaten onu söyler. Mesela bunu Hasan Kamil YILMAZ’ınHakikatıMuhammediyye ile ilgili yazısı vardır. Aracılık ve Şirk kitabında var. “Bu Muhammed, falan tarihte doğmuş, filan tarihte doğmuş Muhammed değil. Her devirde ya resul ya da veli olarak ortaya çıkan Muhammed’dir. Dolayısıyla her devirde bir başka kimlikte ortaya çıkar. Bundan 14 asır önce de nebi kimliğiyle çıkmıştır. Aslında hepsi Muhammed” diyor. Sadi Nursi kendini öyle kabul ediyor. Bu devirde ortaya çıkan ben olurum. Başka kim olur gibi düşünüyor. Onun için şunu söylüyor. “80. bedenimdeyim” diyor. Onu hesap etmiş. Tevrat’a göre bir zaman tayini var. Ona göre bakmış. Bu bahsettiklerimin hepsi Aracılık ve Şirk kitabında var. “Bundan sonrada gelmeye devam edeceğim” diyor. Tabii ki Fetullah’da bundan sonra gelen kişi benim diyecektir. Ondan sonra şöyle devam ediyor. “Bunlar birbirinden o kadar farklı bedenlerdir ki birbirlerini görseler tanımazlar” diyor. Bunları ortaya çıkardığımız zaman “ya bizim hatamız varmış. Teşekkür ederiz” diyeceklerine hücum ediyorlar. Edin. Nasıl olsa bütün bunlar Cenabı Hakkın huzurunda ortaya çıkacak.
Fatih ORUM:Şöyle devam ediyor. “Hz Peygamber ile tevessülde bulunmak, dünyaya gelmeden önce hayattayken ve ölümünden sonra onun zatı ve Allah katındaki derecesiyle Allah’tan talepte bulunmak anlamına gelir.”
Abdülaziz BAYINDIR:Bak işte yüzü suyu hürmetine dua. Hem namazda “iyyakenea’budu ve iyyakenesta’ın” diyeceksin hem araya başkasını sokuşturacaksın.
Fatih ORUM:“Sonuç olarak salih amellerin yanı sıra hayatta olan iyi kulların duasıyla tevessülde bulunmanın caiz görüldüğü hususunda ihtilaf yoktur. Hayattayken ve ölümlerinden sonra Hz Peygamberin, velilerin ve salih kulların zatıyla tevessülde bulunmayı şirk saymak isabetli görülmemektedir.”
Abdülaziz BAYINDIR:Allah şirk sayıyor. Allah şirk sayıyorsa isabetli olmaz. Haşa. Gördün mü Enes Hoca senin bugün okuduğun ayetlerin hepsine muhalif değil mi? Tamamına muhalif. Kuranı Kerimin tamamına muhalif olan cümleyle Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi cümlesini bitiriyor. Kusura bakmayın ben bunları bütün açıklığıyla söylerim. Çünkü AllahuTeala’dan daha güçlüsü yoktur. “ve men yetevekkelalellahifehuvehasbuhu” “kim Allah’a güvenirse o ona yeter.” (Talak 3) Dolayısıyla İslam Âlemi yeniden yapılanmak mecburiyetindedir. Bu yapıyla Allah’ın yardımı bize gelmez. Gördünüz, Hıristiyanlar, Şia Sunni ne farkı vardı? Bir farkı var mı? Ben arada sırada arkadaşlara şöyle söylüyorum. “Şu ulema gitse de Cenabı Hak ile görüşse. Senin kitabın ağzına kadar yanlışla dolu, şunu bir düzelt. Ya böyle kitap mı olur?” deseler. Ama bugünküler bunu söylüyor değil mi, Fatih?
Fatih ORUM:Tarihçiler aynen bu ifadeyi söylüyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR:Batıda yetişen ilahiyatçılar bunu söylüyorlar. Ne diyorlar?
Fatih ORUM:“Siz bu kitabın bunları yazdığına bakmayın. Aslında Allah’ın üslubuna, onun imajına yakışan ifadeler değil ama ne yapsın ki o dönemde muhatapları bunlardı. Bunları yazmak zorunda kaldı. Yani onlara aslında hiç istemeyerek de olsa küçüklerle evlenmek haram diyemedi. Boşanma ile ilgili teferruatları bu kadar ayrıntılı anlatıyorum aslında gerek yok ama siz ancak böyle anlarsınız. Köle ve cariye meselesi, bunları bir an önce bitiriyorum desem sizinle irtibatım tamamen kesilecek iyice yoldan çıkacaksınız. Diyerek bir orta yol buldu. Kitap bu şekilde oluştu” diyorlar.
Abdülaziz BAYINDIR:Böyle bir ilah olur mu? Allah böyle mi olur haşa? Bunu söyleyenler bugün ilahiyatçıdır. İlahiyat Fakültesinde talebeleri yetiştiren insanlardır. İlahiyat Fakülteleri kurmak faydalı mı zararlı mı? Söyleyin bakalım. Fatih ORUM’u bizim İlahiyat Fakültesinden mahkeme kararıyla attırdılar. Üniversitede Yardımcı Doçentti. Şimdi ortaokulda din dersi öğretmeni. Tek suçu benim talebem olması. Bana bir şey diyemedikleri için onu attırdılar. Ve çalışmalarında herhangi bir eksik bulamadıkları için mahkemeye, Yardımcı Doçentlik kriteriile değil de Doçentlik kriterleriyle rapor verdiler. Ona rağmen mahkeme lehinde gidiyordu. Birden bire herhâlde öyle zannediyorum. Bu paralelcilerin devreye girmesi olabilir. Emin değilim ama aklıma geliyor. Birden bire değişti ve mahkeme kararıyla görevden alındı. Onun için problem çok büyük. Sadece Türkiye’de değil ki her yerde öyle. Arap ulemasıyla görüştüğüm en son toplantıda… Ümmül Kura Üniversitesinde meşhur hadisçi birisi Mekke’de bir tepe de malikânede sohbet yapıyor. Bende oraya gittim. Çok kalabalık. Araplarda hadis konusunda hiç kimseye laf söyletmezler. Hadis konusunda kendi seviyelerinde dünyada kimse yoktur. Adam doktora öğrencileriyle beraber gelmiş. Halktan da epeyce insan vardı. Bana da konuşma imkânı verdiler. Hikmet ve sünnet ilişkileri konusunda konuşmam ilk önce hoşlarına gitti. Daha sonra hocaları rahatsız olmaya başladı. Beni susturacak ama ayıp oluyor. Çünkü ben misafirim orada. Fakat talebelerin o kadar hoşlarına gidiyor ki sürekli sorular soruyorlar. Adam o anda bir şey yapamadı ama bir daha da başka toplantıya çağırmadılar. Aynen Türkiye’de ki gibi herhangi bir camide vaaz edemezsin,namaz kıldıramazsın, televizyonda konuşamazsın. Onlarda da aynı şekilde.
Sonuç; ayetleri tekrar okuyalım. “İnnallâhe lâ yağfiru ey yuşrakebihî” “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz” İslam Âlemi şirkte değil mi? Kuranı Kerimdeki ayetlerde şirk ile ilgili kelimeleri değiştirmişler. Elinizdeki meallere bakın. Hatta ben Enes Hocaya bu konuda bir makale yazmasını söyledim. İnşallah yazar. Onları gördüğü zaman herkes elindeki meallerle karşılaştırır. “ve yağfirumâdûnezâlike” “onun altında kalanı” “limen yeşâé’” koyduğu kurala göre “doğru tercihte bulunanı bağışlar.” Doğru tercih de ölmeden önce tövbe etmektir. “ve mey yuşrik billâhi fegaddalledalâlembeîdâ” “Kim Allah’a ortak koşarsa en derin sapıklıkla sapıtmış olur.” “İn yed’ûnemindûnihî illâ inâsâ” “Allah ile kendi aralarına koyup da yardıma çağırdıkları sadece putlardır.” Yani cansız varlıklardır. Ölmüş varlıklardır. Ölenleri koyarlar, insanların gözünde çok büyütürsünüz. Bazen birisini öldürürler. Öldürdükten sonra bir türbe yapıp ziyarete başlarlar. Çünkü öyle olduğu zaman ondan rant sağlayabiliyorlar. “ve iyyed’ûne illâ şeytânemmerîdâ” “Onlar sadece inatçı şeytanı yardıma çağırırlar.” “Leanehullâh” “Allah onu kovmuştur.” Sizde öyle yaparsanız sizde kovulursunuz. Allah’ın lanetini hak eden hiçbir şey bekleyemez. “ve gâleleettehızenneminıbâdikenasîbemmefrûdâ” “O da, bende senin kullarından payımı alacağım dedi.” Allah’a meydan okuyor. Açıkça şirke düşmüş, yoldan çıkmış birini yani mürted olan birini AllahuTeala kıyamete kadar yaşamasına müsaade ediyor. O da açıkça meydan okuyup yoldan saptıracağım diyor. Allah bir şey de demiyor. Burada din hürriyetinin boyutlarını anlayın. Ve geleneğinde dinden döneni öldürme konusundaki %100 Kuran’a aykırı yapısını anlayın. Bütün mezhepler ittifakla dinden dönenin öldürülmesini kabul eder. Böyle bir şeyi AllahuTeala Kuran’da asla kabul etmez. “Ve leudıllennehum” “Kesinlikle onları saptıracağım” “ve leumenniyennehum” “Onları bir takım yalan hayallere kaptıracağım” “ve leâmurannehum” “onlara emredeceğim” “feleyubettikunneâzânelen’âmi” “hayvanların kulaklarını yaracaklar” “ve leâmurannehumfeleyuğayyirunnehalgallâh” “emredeceğim Allah’ın dinini değiştirecekler.” Çünkü halkullah, fıtratullah demektir. Rum Suresinin 30. ayetinde “la tebdile lihalkıllah” diye geçiyor. İşte kelimeleri değiştirmek suretiyle dinin şeklini değiştiriyorlar. “ve mey yettehızişşeytâneveliyyem” “kim kendisine şeytanı yakın kabul ederse” “mindûnillâhi” “Allah ile kendi arasında” “fegadhasirahusrânemmubînâ” “açıkça zarar etmiştir.” “Yeıduhum ve yumennîhim” “onlara söz verir kuruntulara sokar, beklentilere sokar” “ve mâyeıduhumuşşeytânu illâ ğurûrâ” “şeytan onlara aldatıcı şeyden başka hiçbir vaatte bulunmaz.” “Ulâikemeé’vâhumcehennemu”“varacakları yer cehennemdir”“ve lâ yecidûneanhâmehîsâ” “artık oradan bir kurtuluş imkânı bulamayacaklardır.” (Nisa 116-121) Cenabı Hak cümlemizi muhafaza eylesin. Problem bu kadar büyük olduğu için bu kadar açık ve net konuşuyoruz. Allah rızası için böyle yapıyoruz. Ama çok şükür artık Türkiye eski Türkiye değil. Hamdolsun işte siz burada uyandınız. Türkiye’de ciddi manada uyanma var. Eğer o uyanmasa olmasaydı Cenabı Hak 15 Temmuz da bu memleketi kurtarmazdı. Çok şükürler olsun. Ciddi bir uyanma var. Bunu devam ettirmemiz lazım. Yeniden Kuran’a dönüş yapmamız lazım. Allah yardımcımız olsun.