Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Yusuf Suresini anlama çalışmalarımıza devam ediyoruz. Cenabı Hak bu sureyi çok ama çok iyi anlamayı, gereği gibi yaşamayı ve tüm insanlığa çok güzel bir şekilde aktarmayı hepimize nasip eylesin. Çünkü Yusuf’un (a.s) çocukluğundan itibaren her anı bizim için örnek olan bir hayat var. O hayattan çok iyi dersler almamız gerekiyor. Bugün 77. ayetteyiz ama derse başlamadan önce daha önce yaptığımız gibi Yahya Hoca’dan ayetlerin mealini dinleyelim. Geçen haftaki dersi de hatırlatacak şekilde…
Yahya ŞENOL: Geçen hafta 67-76. Ayetleri okumuştuk. Bu hafta 77. Ayetten itibaren başlayacağız ama Geçen haftayı da kısaca hatırlamak için 70. Ayetten itibaren ben mealini okuyayım. Hem de bugün ki derste okuyacağımız ayetleri de topluca görmüş oluruz.
“Yusuf, onların yol hazırlıklarını yaptırdığında su tasını kardeşinin yükünün içine koydu. Daha sonra bir tellâl yüksek sesle: “Ey kervancılar! Siz, hırsızsınız hırsız!” diye bağırdı.” (Yusuf 70)
“Bunlar, onlara dönerek: “Neyinizi kaybetmiş durumdasınız?” diye sordular.” (Yusuf 71)
“Dediler ki: “Kralın su kabını kaybetmiş durumdayız. Onu getirene bir deve yükü erzak var. (İçlerinden biri dedi ki:) Ben buna kefilim.”” (Yusuf 72)
““Vallahi, siz de iyi biliyorsunuz ki biz buraya bozgunculuk yapmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz.” dediler.” (Yusuf 73)
“Görevliler dedi ki: “Peki, ya yalan söyleyen kimselerseniz (sizde) bunun cezası nedir?”” (Yusuf 74)
““Onun cezası” dediler. “Çalınan mal, kimin yükünde bulunursa bizzat o kişinin kendisi onun cezasıdır. Biz bu yanlışı yapanları böyle cezalandırırız.”” (Yusuf 75)
“Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin çuvalından önce diğerlerinin çuvallarında arama yapmaya başladı. Sonra su tasını kardeşinin çuvalından bulup çıkardı. Biz Yusuf’a böyle bir çözüm yolu gösterdik. Aksi takdirde kralın kanununa göre Yusuf kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah başka bir durum ortaya çıkarırsa başka. Biz istediğimiz kişinin derecesini kat kat yükseltiriz. Her bilgi sahibinin üstünde bir bilen vardır.” (Yusuf 76)
Bugün ki ayetlerimize de şimdi gelmiş oluyoruz. 77. Ayet ve devamı şöyledir.
“(Yusuf’un kardeşleri) Dediler ki: “Bu çalmışsa (ki çalmış olabilir. Çünkü) daha önce onun (ana-baba bir) kardeşi de çalmıştı.” Yusuf bunu içine attı, gerçeği onlara açıklamadı. (İçinden) şöyle dedi: “Sizler kötü bir konumdasınız. Allah sizin bu yakıştırmanızın (iftiranızın) iç yüzünü iyi bilir.”” (Yusuf 77)
“Dediler ki: “Ey vezir! Onun kocamış ihtiyar bir babası var. Bu yüzden onun yerine bizden birini al. Biz seni gerçekten iyilik yapan kimselerden biri olarak görüyoruz.”” (Yusuf 78)
“Yusuf dedi ki: “Malımızı yanında bulduğumuz kişiden başkasını alıkoymaktan Allah’a sığınırız! Çünkü biz o zaman kesinlikle haksızlık yapmış oluruz.”” (Yusuf 79)
“Ondan umutlarını kesince gizlice konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına kesin söz aldığını ve daha önce Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Bu yüzden ben, babam bana izin verinceye ya da Allah benimle ilgili bir hüküm verinceye dek buradan asla ayrılmayacağım. O, hüküm verenlerin en iyisidir.” (Yusuf 80)
“(Siz ise şimdi) Babanızın yanına dönün de şöyle deyin: Baba, oğlun hırsızlık yaptı! Biz sadece bildiğimize şahitlik ederiz. Biz (sana söz verirken) gaybı (bunun böyle olacağını) bilemezdik.” (Yusuf 81)
“(İstersen) Orada bulunduğumuz şehrin halkına (Mısır’dakilere) ve birlikte döndüğümüz kervana sor. Biz gerçekten doğru söyleyen kimseleriz.”” (Yusuf 82)
“(Babalarına dönüp bunları anlattıklarında Yakup) Dedi ki: “Hayır… Nefisleriniz sizi bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır! Ümit ederim ki Allah onların hepsini (üçünü) birden bana getirir. Çünkü o, daima bilen ve kararları doğru olandır.”” (Yusuf 83)
“Onlardan yüz çevirdi ve “Vah Yusuf’um vah!” dedi. Üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içine gömüyordu.” (Yusuf 84)
“Dediler ki: “Vallahi, Yusuf diye diye elden ayaktan düşeceksin ya da ölüp gidenlerden olacaksın.”” (Yusuf 85)
“Yakup dedi ki: “Ben içime sığdıramadığım derdimi ve üzüntümü yalnız Allah’a arz ediyorum. (Çünkü) Allah tarafından (bana bildirmesiyle), sizin bilmediklerinizi biliyorum.” (Yusuf 86)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi 77. Ayetten başlayalım. Allahu Teala burada şöyle diyor. Tabi az önce Yahya Hoca’nın okuduğu ayetleri de tekrar hatırlatayım size. Yusuf (a.s) kardeşini yanında tutmak için bir plan kuruyor. Tabi burada büyük bir oyun oynanıyor. Biliyorsunuz Yusuf’u (a.s) öldürmek istiyorlar. Yani ondan kurtulmak istiyorlar. Bu ayetleri okuduğumuz zaman bunların henüz akıllanmadıklarını, uslanmadıklarını da bu ayetten öğreniyoruz. Demek ki Yusuf’da (a.s) onlardan bunu sezmiş ki herhangi bir yanlış olmaması için bu oyunla hem küçük kardeşini yanına alsın, hem de sonra babasını yanına alsın. Bir plan kurmuş oluyor. Burada kardeşleri şöyle diyor. Bünyamin’in yükünden su tası çıkınca… Tabi bir hırsızlık yapıldığı anlaşılıyor. Ama kim yapmış, nedir, ne değildir? “قَالُٓوا” Hemen bunlar başlayıp şöyle diyorlar. “اِنْ يَسْرِقْ” “eğer bu çaldıysa” “فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ” “Bundan önce onun bir kardeşi kesinlikle oda bir hırsızlık yaptı.” Bunlardan beklenir bu normaldir diyorlar. Bunlar gerçek kimliklerini bu şekilde ortaya koyuyorlar. Ortada suç işleyip işlemediğine dair en küçük bir işaret yok. Orada eşya ortaya çıkıyor. Kendi mi yaptı, yapmadı mı… Hemen itirafçı gibi söz söylüyorlar. “فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ” “Yusuf onların bu iddialarını içinde sakladı.” “فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ” Yani bunların o yanlış davranışlarına karşı o duyduğu üzüntüyü, sıkıntıyı falan onlara hissettirmedi. Ve kendine hakim oldu. Kendisini orada muhafaza etti. Onlara hiçbir şey söylemedi. Hakikaten sabretmek kolay değil. Kendisine orada iftira ediyorlar. Kardeşinin durumu da ortada… O da böyle bir şey yapacak birisi değil. Hepsi de bunu biliyor. Ondan sonra dedi ki; “قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًاۚ” “Siz konum itibariyle çok daha kötü durumdasınız.” Yani beni kuyuya attınız, benden kurtulmaya çalıştınız, şimdi de kardeşinizi atmaya çalışıyorsunuz. Hiç umurunuzda değil. “وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ” “Allahu Teala yaptığınız bu tanımlamayı çok daha iyi biliyor. ” (Yusuf 77) Yani burada şu olabilir. Yusuf (a.s) gerçekten hırsızlık yapmış olarak biliniyor olabilir. Yani burada sizin yaptığınız yanlış. Ama en doğru mana şöyle olur. Burada “مَا”… Fazlaca “مَنْ” anlamında kullanılmaz ama “وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَنْ تَصِفُونَ” daha uygun olur. Neden daha uygun olur? Şu şeyden dolayı… Mesela Şems Suresine bakarsanız… Bunu Arapça bilenler için söylüyorum. Herkes için değil. “مَا” ismi mevsulünü kendisi için de kullanmış. “وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙۖ” “Nefse ve onu düzenleyene” (Şems 5) Onun dengesini kurana… Nefsin dengesini kuran Allahu Teala’dır. Ve bunu “مَا” ile ifade ediyor. Öyle olunca da bu “مَا” nın, “مَنْ” manasına da geldiğini Kuranı Kerim’den öğreniyoruz.
Yahya ŞENOL: Yan tarafta da “وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ” (Leyl 3) ayeti de delil olabilir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi tabi çok var. Burada da çok var da fazla vakit almasın diye sadece bir taneyi söylüyorum. Yoksa bu “مَا” illa da akılsız varlıklar için kullanılan şey değildir. Allah kendisi için de kullandığına göre… “مَا” akıllı varlıklar içinde kullanılan bir harftir. O zaman en uygunu şu olur. “وَاللّٰهُ اَعْلَمُ” “Allah çok iyi biliyor.” “بِمَا تَصِفُونَ” “O sizin vasıflandırdığınız kişiyi” (Yusuf 77) Yani Allah beni çok iyi biliyor demiş oluyor. Yani siz burada iftira ediyorsunuz. Benim yaptığım bir şey yok. Ama hiç umurunuzda değil. Hala… Hani şeyde de gelip Yusuf’u (a.s) kuyuya attıktan sonra babalarına gidip yalan söylemeleri… Kanlı gömleği götürüp bunu kurt yedi falan demeleri… Vazgeçmiş değiller. Aynı yalancılıklarına devam ediyorlar. Üç kağıtçılıklarına devam ediyorlar. Ondan sonra bunlar iyi kişi rolüne bürünerek şöyle diyorlar. “قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ” “Ey vezir diyorlar.” Yani bugün ki anlamda Sayın Bakan diye söyleyebiliriz. “اِنَّ لَهُٓ اَبًا” “Onun bir babası var.” “شَيْخًا كَب۪يرًا” “Yaşlı bir ihtiyar…” Onun babası var. Çok yaşlı bir kişi… “فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ” Yani bu adam değildir, şeydir ama… Babasından dolayı… “Birimizi onun yerine al.” “اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ” “Biz seni iyilik yapan kişilerden görüyoruz.” (Yusuf 78) Sen iyi davranan bir kişisin diyor. Yusuf (a.s) şöyle diyor. “قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ” “Allah’a sığınırız.” Çünkü dış görünüş itibariyle burada bir hırsızlık olayı var. Zahir itibariyle olayı anlatıyor. Yoksa işin esasında Bünyamin’in hırsızlık falan yaptığı yok. “اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ” “Malımızı kimin yanında bulduysak sadece onu alırız.” Onun dışında bir şey yapmaktan Allah’a sığınırız. “اِنَّٓا اِذًا لَظَالِمُونَ۟” “Öyle bir şey yaparsak kesinlikle yanlış yapmış oluruz.” (Yusuf 79) Yani kötü bir duruma düşmüş oluruz.
Yahya ŞENOL: Hocam normalde bitirdikten sonra bunun benzeri Tevrat’ta var mı diye bakıyorduk ama bundan sonra okuyacağımız kısımla ilgili yok. Sadece bu kısımla ilgili araya girip sadece o kısmı okuyayım. Ondan sonra Tevrat kısmını bitirelim. Aynı bu Yusuf Suresinin 76. Ayetinde olan kısım vardı ya… Hani araştırma yapılıyor. Ve Bünyamin’in çuvalından bulunuyor. Tevrat’ta da Yaratılış’ın 4. bölümünde aynı şeyde anlatılıyor. Bünyamin’in çuvalından çıkartılıyor. Yusuf’un (a.s) huzuruna götürülüyor. Ondan sonrasını okuyayım. “Kardeşler giysilerini yırttılar. Her biri eşeğine bindi ve şehre döndüler. Yahuda ve kardeşleri Yusuf’un malikanesine geldiklerinde Yusuf oradaydı.” Onları fırçalıyor. Benim sizi yakalayamayacağımı nasıl düşündünüz, öyle bir şey olabilir mi diyor. Onlarda şöyle cevap veriyorlar. İçlerinden bir tanesi… “Efendime ne söyleyebiliriz? Ne konuşabiliriz? Masumiyetimizi nasıl ispatlayabiliriz? Anlaşılan tanrı kullarınızın…” Yani kendilerini kastediyorlar. “Eski bir suçunu ortaya çıkarmış. Hepimiz efendime köle olmaya hazırız. Hem biz hem de kadeh kimin elinde bulunduysa o…” “Böyle bir şeyi yapmak bana yakışmaz dedi.” Aynı “قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ” “Allah’a sığınırız.” (Yusuf 79) “Kadeh kimin elinde bulunduysa sadece o benim kölem olacaktır. Diğerleriniz de selametle babanıza gidebilirsiniz.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Orada eski suç diye bir şey geçti.
Yahya ŞENOL: O şeyi kastediyorlar. Yusuf’a bir şeyler yaptık, Allah onun cezası olarak burada bizi şimdi şey yaptırıyor. Daha kötü konuma düşürüyor diye… Onu söylemiş oluyorlar. Yusuf (a.s) hayır diyor. Sadece “Kadeh kimin elinde bulunduysa sadece o benim kölem olacaktır. Diğerleriniz de selametle babanıza gidebilirsiniz” diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Diğer kısımları yok.
Yahya ŞENOL: Bundan sonra… Şuan bizim 80. Ayetten itibaren okuyacağımız kısımlar şimdi Tevrat’ta yok. Tevrat direkt Yusuf’un (a.s) kimliğini açıkladığı bölüme geçiyor. Ara yok. Kuranı Kerim şimdi başka bir ayrıntı veriyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstersen şimdi sen bu arada Maide Suresinin 15. Ayetini oku da… İzleyicilerimiz… Tevrat elinde bulunanların bu konuda neler yaptığını da izlemiş olsunlar.
Yahya ŞENOL: Burada bir eksiklikle karşılaşacağız. Onu da önceden söylemiş olalım. Cenabı Hak şöyle buyuruyor. “يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ” “Ey kitapları konusunda uzman olan kişiler…” “قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا” “Kesinlikle size bizim resulümüz geldi.” O elçimiz ne yapıyor? “يُبَيِّنُ لَكُمْ” “Sizlere her şeyi ayan-beyan anlatıyor.” Ortaya koyuyor. Neyi? “كَث۪يرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ” “O kendi kitabınızdan gizlediğiniz birçok şeyi…” (Maide 15) Açığa çıkarmak üzere resulümüz geldi. Yani bu da Tevrat’ta atladıkları koca bir bölüm olduğunu Kuranı Kerim bize öğretmiş oluyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayette başka bir şey daha var.
Yahya ŞENOL: “وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ” “Bir çoğunun da üstünü örtüyor.” Onları da affediyor, resulümüz açığa çıkarmıyor diyor. Bunu ne ile yapıyor? “قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُب۪ينٌۙ” Yani resul burada kitap şeklinde bahsedilmiş oluyor. Yani resul geldi. Ne ile geldi? Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitapla gelmiş oldu. (Maide 15) Onu söylemiş oldu. Yani Kuranı Kerim, Tevrat’ın açık söylemediği bazı yerleri bize açık açık anlatmış oluyor. Gizledikleri yerleri…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ehli gizliyor. Ehli gizlediği zaman olmuyor. Tabi bir takım tahrifatlar, şunlar bunlar da kendileri yapmışlar. Bir ilaveler, çıkarmalar yapmışlar.
Yahya ŞENOL: En azından sadece bugün ki 79. Ayette ki kısım biraz uyuşuyor. 80. Ayetten sonraki kısımlara temas yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hiç temas edilmemiş. Ayeti kerimenin başında Yahya Hoca bir ifade kullandı. O bizim geleneğimizde yoktur. Yani “Kitabında Uzman Olanlar” diye bir terim kullandı. “يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ” diye ifade ediyor. Yani bizim Türkçemizde de vardır. Bu adam bu işe ehildir deriz. İşin ehli kelimesini kullanırız. Yani bu konuyla ilgili bir de “اُو۫تُوا الْكِتَاب” kelimesi vardır. Kendilerine kitap verilenlerin tamamını kapsıyor.
Yahya ŞENOL: Uzman olsun, olmasın herkesi kapsıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama uzman olanlar başkadır. Çünkü orada uzman olmayanlar, konuyu çok iyi bilmeyenler herhangi bir şeyi gizleyemezler. Gizlerken de herhangi bir şey yapamazlar. Mesela biz bugün de görüyoruz. Birçok şey gizlidir. İşte şimdi okuyacağımız ayetler de Tevrat’ta yoktur. Niye? Demek ki onu gizlemişler. Yani Kuranı Kerim Tevrat’ta ki gizlenen şeylerin bir kısmını ortaya koyuyor. Bir kısmını da koymuyor.
Şimdi bunlar Yusuf’tan (a.s)… Bizden birini onun yerine al falan diye bir takım ricada bulunduktan sonra Yusuf (a.s)…
Yahya ŞENOL: Bunu niye söylüyorlar? Çünkü babalarına söz verdiler. Bünyamin’i de geri götüremezlerse ne diyecekler?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Babalarının yanında büsbütün bitecekler.
Yahya ŞENOL: Onun farkına vardıkları için… Yani birimizi al. Bünyamin’i götürelim. Diğerinin durumunu bir şekilde izah ederiz diye düşünüyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten Yusuf’tan (a.s) dolayı babalarının gözünden düşmüş vaziyetteler…
Yahya ŞENOL: Bir de şimdi en küçükleri Bünyamin olacak.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Biraz sonra okuyacağımız ayetlerde onu gösteriyor. “Vah Yusufum vah” diye… Sen okudun.
Yahya ŞENOL: Belli ki Yakup (a.s) Yusuf’un hasretini Bünyamin ile dindiriyor. Yusuf (a.s) Bünyamin’i yanına çekerek onları bir kez daha kötü konuma düşürüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İkisi de küçük çocuklar yani… Diğerleri büyük… Bunların ikisi küçük… Sende bir babasın, bende bir babayım. Küçük çocuklar daha çok sevgi istiyorlar. Allahu Teala da onlara karşı farklı bir sevgi nasip ediyor.
“فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ” “Yusuf’tan umutlarını kestiler.” Yani bu bize Bünyamin’i vermeyecek. Alamayacaksın. “خَلَصُوا نَجِيًّاۜ” “Bir kenara çekildiler.” (Yusuf 80)
Yahya ŞENOL: Aralarında konuşmak üzere…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani kendi aralarında konuşmak için bir kenara çekildiler. “نَجِيًّاۜ” yani kendilerinden başka kimse duymayacak şekilde konuşmak üzere bir tarafa çekildiler. “قَالَ كَب۪يرُهُمْ” “Onların büyükleri şöyle dedi.” Bu büyükleri şeyde de Yusuf’u (a.s) kollamış. Yusuf’un kervanların gelip de su aldıkları bir yere konmasını istemiş ki hiç olmazsa onların öldürmesine karşı çıkmış. Yani onun canlı kalmasını sağlayan büyüğü… “اَلَمْ تَعْلَمُٓوا” “Bilmediniz mi?” Yani Türkçeye daha yakın bir ifade olarak “Bilmiyor musunuz?” “اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا” “Babanız sizden Allah adına çok kesin söz almıştı.” (Yusuf 80)
Yahya ŞENOL: Bünyamin’i koruyacağınıza dair…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bünyamin’i koruyacağınıza dair kesin söz almıştı.
Yahya ŞENOL: Hocam 66. Ayette şöyle demişti. “قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ” Yani “Ben Bünyamin’i asla sizinle göndermem.” “حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللّٰ” “Allah adına bana kesin bir söz verinceye kadar…” Hangi konuda? “لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ” “Onu bana mutlaka getireceğinize dair” söz vermediğiniz sürece asla göndermem. (Yusuf 66) Bu kardeşi de bunu hatırlatmış oluyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne oldu şimdi?
Yahya ŞENOL: Getiremiyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kaldı. Mesela burada şunu da hatırlatıyor. Bunlar mesela Yusuf’u (a.s) götürürken babalarına ne demişlerdi?
Yahya ŞENOL: Oyun oynayacağız demişlerdi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yok.
Yahya ŞENOL: Kesinlikle onu koruyacağız.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “اِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ” “Kesinlikle onu koruyacağız.” (Yusuf 12) Aynı şey. Yani kelimelerde birbirini tutuyor. Kesinlikle onu koruruz dediler. Ama bu defa babaları ona benzer bir ifade kullandı. Kesinlikle bana getireceksiniz dedi. Bunlar ne olmuşlar? Bunlar aslında böylece yaptıkları suçun cezasını da görmüş oluyorlar.
“وَمِنْ قَبْلُ” “Bu olaydan önce…” Yani Bünyamin’den önce… “مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ” Onuda bilmediniz mi? Yani “Yusuf’a karşı yaptığınız aşırılıklardan” da haberiniz yok mu? Yani unuttunuz onları da… “فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ” “Ben buradan asla ayrılmayacağım” diyor. Ben artık babamın yüzüne bakamam demiş oluyor. “حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي” “Babam bana izin verinceye kadar…” (Yusuf 80)
Yahya ŞENOL: Tamam o da gelsin.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gel oğlum, gel artık daha orada kalma diyeceği zamana kadar… “اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ” “ya da Allah benim lehime bir karar verinceye kadar…” Olur ya hiç beklemediğin bir durumda ortaya çıkar. Nitekim de çıkacak zaten. “وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ” “O hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yusuf 80) Allahu Teala çok güzel hüküm verir. Demek ki bu zat çok samimi bir mümin… Adı neydi? Sen Tevrat’ta görmüştün.
Yahya ŞENOL: Bugün bizim elimizdeki Tevrat’ta Reuven diye söylüyorlar ama Ruben diye de… İsmi Rubenmiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ondan sonra bunlara akıl veriyor. “اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ” “Babanızın yanına dönün.” “فَقُولُوا” “Ona şöyle deyin.” “يَٓا اَبَانَٓا” “Babamız” Türkçe de babamız kelimesi kullanılmaz ama Araplar kullanır. Biz Türkçede babamız demeyiz, baba deriz. Ama Araplarda böyle… “اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ” “Senin oğlun hırsızlık yaptı.” “وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا” “Biz bildiğimiz şeyden başkasına şahitlik yapamayız.” (Yusuf 81) Biz orada hırsızlık yaptığını öğrendik ama… Gördün mü, görmedik ama… Oradan mal çaldı, buraya koydu. Hiç haberimiz yok. Ama hırsızlık yaptı.
Yahya ŞENOL: Ama tas sonuçta onun yükünden çıktı. O yüzden bildiğimize şahitlik ediyoruz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bizim bildiğimiz orada hırsız konumunda oldu. “وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ” “Biz gaybları bilecek durumda değiliz.” (Yusuf 81) Yani işin aslı nedir, ne değildir, arka planında ne vardır? Bizim bunlardan haberimiz yok. Biz onu bilecek durumda değiliz.
Yahya ŞENOL: Yani şey de olabilir değil mi? Biz onu getireceğim diye sana söz verirken böyle olacağını bilmiyorduk.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O manada olur. Bütün gayblar yani… Biz bunun böyle olacağını nereden bilirdik ki… Öylede demiş olabilirler.
Yahya ŞENOL: Veya biz yanında değilken o ne yapmış…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ondan da haberimiz yok.
Yahya ŞENOL: O da aynı şey…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yaptı mı, yapmadı mı… Yoksa birisimi onun şeyine koydu…
Yahya ŞENOL: İftiraya kurban mı gitti?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Biz bilemeyiz yani… İşin esası nedir, onu bilemeyiz. Ama kendilerini haklı çıkarmak için “وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا” “İçinde olduğumuz şehrin halkına sor.” Yani bir adamı gönder. Mısır’dan sorsun. Araştırma yapsın, öğrensin. Sana bilgi getirsin. Bak bizim şeyimiz yok yani… Kurgu falan yapmıyoruz. Yani önce olduğu gibi işte bir gömleği getirip de, kana bulayıp da Yusuf’u kurt yedi falan demiyoruz. Bugün haklıyız demiş oluyorlar. “وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ” “İçinde dönüp geldiğimiz kervana da sor.” Bunu bütün kervan biliyor. Bilmeyen yok ki… Dolayısıyla sadece bilen değil. Yani onların da bundan haberi var. Çok açık çünkü… Burada şunu da öğrenmiş oluyoruz. Yargılamanın herkese açık yapıldığını da öğreniyoruz. Kapalı bir alanda yapılmamış. Bünyamin suçlu sayılırken bu yargılama kapalı bir alanda yapılmamış. “وَاِنَّا لَصَادِقُونَ” “Biz kesinlikle doğru söylüyoruz.” (Yusuf 82)
Yahya ŞENOL: Burada gerçekten doğru söylüyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evet, gerçekten doğru söylüyorlar. Şimdi doğru söylüyorlar da… Peki, Yusuf (a.s) niye böyle yaptı? Bakın Yusuf (a.s) burada Allahu Teala’nın kendisine verdiği bir hakkı kullandı. “وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ” “Birisine ceza verecekseniz size yapılanın dengiyle cezalandırın.” (Nahl 126) Yusuf (a.s) orada hem kardeşlerini cezalandırmış oluyor hem de bunların kötü niyetli olduğunu tespit ettiği için… Az önce ayette de gördük. Bunları da şey yapmak istiyor. Yani babalarına da pislik yapabilirler. Başka şeylerde yapabilirler. Bunları da bir nevi kıskaç içerisine almış oluyor. Peki misliyle nedir? Siz gidip Yusuf’u öldürdük bahanesiyle babanıza karşı şey yaptınız. Beni öyle bir duruma soktunuz ki ben o günden itibaren aileme uzak kaldım. Ben şimdi sizi öyle bir duruma sokacağım ki aynı benim yerime siz Bünyamin’i kaybetmiş olacaksınız. Yani orada benimle bir dengeleme kurulmuş olacak. Ve yine babamızın yanında eskisinden daha fazla itibarsızlaşacaksınız.
Şimdi Yakup (a.s) onlara şöyle söylüyor. “قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ” “Hayır, hayır. Böyle bir şeye sizi nefsiniz sürüklemiş.” Yani ben sizin doğru söylediğinize inanmıyorum. Ben halkada sormam, kervana da sormam. Siz hepsini de etkilemiş, hepsini de kandırmış olabilirsiniz. “فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ” “Bana düşen sabırdır.” (Yusuf 83) Aynı ifadeyi Yusuf’un olayında da söylemişti.
Yahya ŞENOL: Orada yalan söyledikleri için burada Yakup (a.s) doğru söylediklerine inanmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evet.
Yahya ŞENOL: Onlar için ne kadar kötü bir durum değil mi? Allah dünyada ceza veriyor. Buradan bizim çıkaracağımız ders budur değil mi?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi, tabi…
Yahya ŞENOL: Yani cezanı Allah dünyada verir. Burada çektin. Bir de şükretmen lazım. Çünkü bunun ahirette de cezası var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu konuda da ayetler vardı. Herkes yaptığının cezasını hem dünyadayken çekiyor… Yani kim kötülük yaparsa aslında kötülüğü kendisine yapar.
Yahya ŞENOL: “وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ” “Yusuf’un gömleğini yalancı bir kan sürüp getiriyorlar.” “قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ” “Hayır, hayır. Böyle bir şeye sizi nefsiniz sürüklemiş.” (Yusuf 18)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yusuf Suresi 83. Ayetteki aynı ifadeyi kullanıyor.
Yahya ŞENOL: “فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ” “Bana düşen güzel bir sabırdır.” “وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ” diyor. (Yusuf 18) Yusuf Suresi 83. Ayette olay değişiyor. Ama neticede orada yalan söyledikleri için babaları inanmadı. Burada doğru söyleseler de babaları inanmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Doğru söylese de bunlar bir kere yalancı vasfını kazanmış.
Yahya ŞENOL: İşte o kötü bir şey…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yalancı vasfını kazandığın zaman doğru söyleşende kimse inanmaz. Ondan sonra burada şöyle diyor. “فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ” “Yani bize iyi olan sabırdır.” Ben duruşumu bozmadan devam edeceğim. “عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعًاۜ” “Umarım ki Allah onların hepsini de bana getirir.” (Yusuf 83) Hepsi kim?
Yahya ŞENOL: Yusuf, Bünyamin, bir de o büyükleri…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Arap dilinde çoğul en az üç olduğu için… Yani sadece Yusuf ve Bünyamin değil. Aynı zamanda Mısır’da kalan, babasının yanına gitmek istemeyen çocuğu…
Yahya ŞENOL: Veya çocuklar anlayamıyor. Bünyamin ile Ruben’de değil. Yakup’un (a.s) hala Yusuf’tan umudu olduğu için üçünü birden bana getirir diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten onu bilmiyorlar ki…
Yahya ŞENOL: Sadece Bünyamin ile Ruben diye düşünüyorlar. İnşallah Allah bunların hepsini bana getirir deyince şaşırıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi.. “اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ” “Her şeyi en iyi bilen ve kararları en doğru olandır.” (Yusuf 83)
“وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ” “Onlardan ayrıldı.” Yakup (a.s) onlardan uzaklaştı. “وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ” “Vah Yusufum vah…” (Yusuf 84) Yusuf diyor. Bünyamin demiyor.
Yahya ŞENOL: Çünkü en azından o ikisinin hayatta olduğu % 100… Ama bundan belki bir şüphe var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama Yusuf’u çok özlemiş.
Yahya ŞENOL: Çünkü Bünyamin orada, diğeri Mısır’da belli…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bazıları 46 yıl sürdüğünü falan söylerler ama… Yani bu ayetlere baktığımıza zaman çok uzun bir zaman geçmiş. Ama kaç sene onu Allah bilir.
Yahya ŞENOL: Aslında burada hepsi bir hasret çekiyor. Yusuf bir hasrette, Bünyamin orada ama sanki… En çok da Yakup (a.s)… Önce Yusuf ile, sonra Bünyamin ile, sonra diğeri ile…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yakup (a.s), Yusuf’un rüyasından dolayı Yusuf’a yapılanların yalan olduğunu çok iyi biliyor. Yalan söyleyenler sürekli kendi gözü önünde dolaşıyorlar. Onlara sabretmek kolay değil ki…
Yahya ŞENOL: Üstüne ikinciye Bünyamin’i götürüyorlar, bir daha getiremiyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ” “İki gözüne de ak düştü.” Demek ki üzüntü gözleri etkiliyor. “مِنَ الْحُزْنِ” “Üzüntüden dolayı…” Yani üzüntüden dolayı iki gözüne de ak düştü. “فَهُوَ كَظ۪يمٌ” “Asıl sıkıntısını da içinde saklıyor.” (Yusuf 84) Yani Yusuf ile bir gün görüşeceğini biliyor. Ondan şüphesi yok. Ama burada bakın. Bizim, Allah’ın dini için hizmet yapanların mutlaka bilmesi gereken şu var. Allahu Teala ikramda bulunur. Önümüzdeki hafta göreceğiz inşallah. Çok büyük ikramlarda bulunur ama… O ikramda bulunacağı zamana kadar imtihan eder. En zor imtihanı geçirenlerde Allah’ın nebileridir. Burada onu da görmüş olalım.
Yahya ŞENOL: Yani Yakup’un (a.s) çektiğini bir düşünsenize…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yakup’un (a.s) çektiğine bak. Muhammed’i (a.s) bir düşünün. Sen Mekke’den Medine’ye gidiyorsun. Bütün çoluk çocuğun Mekke’de… Yani kolay mı? Öyle hadi Allaha ısmarladık, hakkınızı helal edin, sizi de bekleriz diyerek gitmiyor. Gizli bir şekilde… Ters bir yöne gidiyor ki… Onları şaşırtsın. Medine’ye giden yolun tam ters tarafına gidiyor. Sevr mağarasında üç gün kalıyor. Yani bunlar anlatılması kolay. Ama yaşanması son derece zor. Onun için bizim Allah’ın nebilerini örnek alıp içinde bulunduğumuz şeylerden asla şikayet etmememiz lazım. Hep şöyle derler. Benim başıma gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir derler. Kardeşim sen sadece senin başına geleni biliyorsun da ondan dolayı. Sabırlı ol. Bu dünyaya imtihan için geldin. Yaşamaya bak. Bırak şunu bunu…
Yahya ŞENOL: Hangi nebinin hayatını okursak okuyalım. Benim ki bunların yanında dert değilmiş diyoruz. Bunları okuyunca insan utanıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi onların yaptıkları kolay değil. Çok zor gerçekten… Son derece zor…
Yahya ŞENOL: Yakup’un (a.s) en ufak bir şeyi de yok yani… Cenabı Hakka karşı bir şikayeti… Ben her şeyi Allah’a arz ediyorum diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O kadar… Ben hüznü mü de her şeyi mi de Cenabı hakka açarım diyor.
Şimdi oğullarının tavrına bakın. “قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ” “Yusuf diye diye kendini bitiriyorsun.” “حَتّٰى تَكُونَ حَرَضًا” “El, ayağa düşeceksin.” Ne oluyorsun ya? Artık ayakta duracak halin kalmayacak. İyice kendini kaybedeceksin diyorlar. “اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ” “Ya da yok olup gidenlerden olacaksın.” (Yusuf 85) Ne oluyor ya? Yusuf, Yusuf, Yusuf… Başka bildiğin bir şey yok. Yani orada Bünyamin demedi. Yusuf dedi.
“قَالَ” Şimdi onlara şöyle cevap veriyor. “ اِنَّمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي” “Ben bessimi…” Yani içimde tutamadığım, bastıramadığım… Öyle diyoruz değil mi? Dışa çıkmasına engel olamadığım sıkıntılarım var, üzüntülerim var. “Ben onu şikayet ediyorum.” “وَحُزْن۪ٓي” “ve üzüntümü” “اِلَى اللّٰهِ ” “sadece Allah’a şikayet ediyorum.” Benim sizden beklediğim bir şey yok. Ben Allah’a arz ediyorum. Onun için bizde başkasından hiçbir şey beklememiz lazım. Sadece Cenabı Hakka yönelmemiz lazım. “وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ” “Ben Allah’tan sizin bilmediğinizi biliyorum.” (Yusuf 86) Yani Allah’ın bildirdiği bir olay var. Rüya olayı… Yusuf’un (a.s) Allah’ın nebisi olacağı, kardeşlerinin onun karşısında eğileceği falan… Bunların hepsi…
Yahya ŞENOL: Yusuf Suresi 4 ve 6. Ayetlerde anlatılan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Başlangıçtaki ayetlerde anlatıldığı gibi… Bunları çok iyi biliyor. Ben biliyorum diyor. Bekleyelim demiş oluyor. Böylece gerçekten hem Yusuf’un (a.s) tavrı hem… Mesela Yusuf (a.s) da babasının bunu çok iyi bildiğini biliyor. Dolayısıyla Yusuf’un (a.s) da babası konusunda ciddi bir sıkıntısı yok. Ama burada bütün mesele… Problem kaynağı olan kardeşleri…
Yahya ŞENOL: Evet, onların durumu…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yoksa Yusuf (a.s) orada bunlara farklı bir şey yapsa kardeşleri kim bilir neler yaparlar? Yani kendisini öldürmeye karar veren kişi babasını niye öldürmeye karar vermesin?
Yahya ŞENOL: Veya diğer kardeşini…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bünyamin’i niye öldürmeye karar vermesin? Yani burada bu şekilde problemi çözmeye çalışıyor.
Yahya ŞENOL: Yusuf (a.s) her şeyi garanti altına aldıktan sonra Yakup’u (a.s) ve ailesini oraya getiriyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: En son şey yapacak tabi… Son noktaya geliyor.
Yahya ŞENOL: Bünyamin’i yanında tutmasının sebebi onunda güvenliğini sağlamak…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bünyamin’in de güvenliğini sağlıyor. Babalarına da bir şey olmayacağından emin olduğu için… Rüya dolayısıyla…
Yahya ŞENOL: Biliyor ki babada oraya gelecek.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O rüyadan dolayı babası da gelecek. On bir gezegen, güneş ve ay diyor. Kendisinin dışında on bir tane kardeşi var. Mesela İsrailoğullarının on iki tane kolu vardır. Yusuf (a.s) ile on iki oluyor. İsrail de Yakup’un (a.s) diğer ismi… Onun oğullarına İsrailoğulları deniyor. On bir gezegen… On bir tane kardeşi… Güneş, ay… Anne ve babası… Karşısında saygıyla eğilecekler. Yusuf (a.s) o günü biliyor. Onu da inşallah önümüzdeki hafta okuruz. Allah nasip ederse… Bugün için dersimiz bu kadar… Senin söyleyeceğin bir şey var mı?
Yahya ŞENOL: Yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah yardımcımız olsun. Cenabı Hak bunlardan gereken dersi çıkarmamızı ve hayatımıza uygulamayı nasip eylesin. Hepimizi de Yakup (a.s) gibi sabırlı, Yusuf (a.s) gibi akıllı ve ciddi tavırlar içinde olanlardan eylesin.