Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Allah nasip ederse bu akşam Maide Suresinin 51. Ayetini anlamaya çalışacağız. Burada Allahu Teala “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudi ve Hıristiyanları kendinize dost edinmeyin”. “bağduhum evliyâu bağd” “onlar birbirinin dostudurlar”. “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “içinizden kim onları kendine dost edinirse onlardandır”. “innallâhe lâ yehdil gavmez zâlimîn” “Allah zalimler topluluğunu doğru yola ulaştırmaz” diyor. (Maide 51) Zalim demek yanlış yapan demektir. Yanlış yaparsanız hedefinize ulaşamazsınız. Burada Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin ayeti var. Aynı surenin baş tarafında yani Maide 5. ayetinde “vel muhsanâtu minel mué’minâti” “müminlerden namuslu olan kadınlar”. Kendi namuslarını koruyan kadınlar. “vel muhsanâtu minellezîne ûtul kitâbe min gablikum” “sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan namuslarını korumuş olan kadınlarla evlenebilirsiniz” (Maide 5) diyor. Aynı sure… Müslüman erkeğinde, Müslüman kadınlarında gayri müslimle evlenmesinde hiçbir mani yoktur. Gerçi geleneksel fıkıhta Müslüman kadınların gayri Müslimlerle evlenmesini haram saymışlardır. Size her zaman tekrar ediyorum. Bugün ki derste de göreceksiniz. Bu din tanınmaz hale getirilmiştir. Çağımızın imkânlarından yararlanarak Allah’ın dinini herkese tebliğ edelim diyoruz ama bu tebliği asla mezhepler üzerinden yapmamız lazım. Asla tefsir kitaplarından yapmamamız lazım. Bu konuda çok dikkat etmek lazım. Geçtiğimiz Cumartesi gün ki derse de kısaca bir atıf yapalım. Burada muhsana diyor. Muhsana kale gibi korunmuş kadın demektir. Kadın kendisini kale gibi koruyacak. Müslüman olması şart değil ama koruması şarttır. Bütün mezhepler çocukların evlendirilebileceğinde ittifak etmişler. Böyle bir şey mümkün olur mu? Evlenme yaşı sıfır derler. Allahu Tealanın üzerinde vurgu yaptığı bu şart, erkekler içinde, kadınlar içinde zina etmeme şartı hiçbir mezhebin görebildiği bir şart değildir. Hiç alakası olmayan bir ayet üzerinde oynanarak bütün mezhepler çocukların evlendirilmesine fetva vermişler. Hatta Cumartesi günü biz unuttuk. Aydın Hoca hazırlanmıştı, ben yanlış anlamışım. İstersen Şia’nın çocukları evlendirilmesiyle ilgili kısa bir bilgi ver. Fazla vakit geçmesin, esas konuya geçeceğiz.
Aydın MÜLAYİM: Ehli sünnette olduğu gibi ehli Şia’da da 9 yaşında kız çocuğuyla zifafa girileceği yani evlenileceği…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nikah için 9 yaş şart mı?
Aydın MÜLAYİM: Hayır. Zifaf için şarttır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sıfır yaş yani…
Aydın MÜLAYİM: Sıfır yaş… Hatta bunu bütün müçtehitleri söyler. Evlenebilir de zifafa girmez derler. Hatta emzikli çocukla bile, normal kadınla yapılan ilişki yapılmasa bile normal olmayan yollardan her türlü şehvet, cinsi ilişki yapılabilir derler. Bunu bizzat Humeyni kendi kitabında söyler. Tahrir Vesilenin 2. cildinde… “Bir Müslüman 9 yaşındaki bir kızla evlenebilir. Onunla cinsi ilişkiye girebilir. Üstelik bundan önce de bir eş olarak alır ve onunla cinsel organından değil de diğer organlarından yararlanıp da eğer bundan sakat kalırsa yaptığı adam ona kocası olarak haram kılınır ama geçimini üstlenir” diyor. Yani bu kadar çirkin…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayrıca muta da olabilir değil mi?
Aydın MÜLAYİM: Üstelik bir de onlarda Muta nikahı vardır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani 1-2 saatliğine nikah…
Aydın MÜLAYİM: Aynen öyle… Bunlarda acayip bir istismar daha var. Halkın cehaletinden, kadınların cehaletinden istifade ederek küçük kız çocuklarının yüksek makamda olan Ayetullah ile ilişkiye girmesini bir sevap olacağına, cennetlik olacağına inandırıyorlar. Böyle din adamları var. Bu olaylar defalarca olmuş ve yaşanmış olaylardır. Bunlarla ilgili fetvaları da var. Kızın kendi babası sunuyor. Bu cennetlik olursa bende cennetlik olurum mantığıyla…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani din istismarının ne boyutlara çıktığını görüyorsunuz. Gayri Müslimlerle ilişkiler konusunda da inanılmaz bir din istismarı vardır. Mesela bir tane ayet okudum. Allahu Teala “Yahudi ve Hıristiyanları kendinize dost edinmeyin, onlar birbirlerinin dostudur” dedi. Kuranı Kerimde hikmet denilen ayetleri anlama metodu vardır. Bu metodu bütün enbiya, Allah’ın bütün nebileri ümmetlerine öğretmiştir. Bizim nebimiz Muhammed’de (a.s) bize öğretmiştir. Kuranı Kerimin içerisinde bu metodun bütün ayetleri vardır. Onun için tek başına Kurandan hüküm çıkarmaya müsaade edilmez. Cenabı Hak ekip çalışmasını şart koşar. Onu yaptığınız zaman problem biter. Mesela bugün bu dersle ilgili müzakere yaparken Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin ayetini okurken Yahya, bir insanın eşi Yahudi ve Hıristiyan olabiliyor, ister kadın, ister erkek olsun dedi. Yani bundan daha yakını mı var? Adam canını teslim ediyor. Yani gece kalkıp öldürse evli olan Müslüman kocaysa fark edemez, kadınsa yine fark edemez. Peki, o zaman Cenabı Hak burada bize ne diyor? Madem Allah’ın ayetinde açıkça… Bir Müslüman erkeğin ehli kitaptan bir kadınla evlenmesi konusunda hiç kimse ihtilaf etmez. Öyle diyelim. Diğer ihtimallere girmeyelim. O zaman dostluk ne demek? Allah burada bize ne diyor? Şimdi öyle bazıları gibi tutup da kendi kafamızdan konuşamayız. Allah kendi kitabını sadece kendisi açıklar. Resulullah’a da nebisine de açıklama yetkisi kesinlikle vermemiştir. Muhammed’in (a.s) Kuranı açıklama yetkisi kesinlikle yoktur. Bir kişinin Kuranı kendi kafasına göre açıklamaya kalkması kendini ilah yapmasından başka bir şey değildir. Kendini Allah’ın yerine koymasıdır. Ama İslam diye adlandırdığımız bu tarihi mirasta Muhammed’in (a.s) Kuranı açıklama yetkisinin olduğunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Bağlamından kopardıkları bir ayeti de delil getirirler. Ona o yetkiyi verince bu defa tefsir alimleri ortaya çıkmış. Onlarda yetkili olmuşlar. Fıkıhcılar ortaya çıkmış, kelamcılar ortaya çıkmış. Üstelik tefsirciler hür değil. Her biri bir ekole mensup… Bugün işte din bugün ki hale gelmiş. Allahu Teala böyle diyorsa ne olacak? Evliya, veli ne demek? Biraz Aydın Hocadan dinleyelim.
Aydın MÜLAYİM: En çok istismar edilen veya slogan haline getirilen ayetlerden biriside Maide Suresi 51. Ayettir. Bu ayette “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Ey inanıp güvenenler Yahudileri ve Hıristiyanları kendinize veli edinmeyin”. Bu ayette evliya kelimesi var. Bu veli, evliya kelimesi ne demektir? Bununla ilgili alimler şöyle bir mana verirler. “Veli ve Mevla Arap kelamında aynı anlamı ifade eder. Bu kelime rab, malik, yardım eden, sahip, seyyid, dost, halef, yakın, bağlı gibi birçok anlamlara gelir”. İsfehani de bununla ilgili “yardım ve inanç bakımından yakınlıkla ilgili kullanıldığını söyler. Bir başkasının işini deruhte eden ve yakınlık eden bir kimseye veli denir.” Bu ayeti en çok şiar edinenler Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin ifadesinden Arap dilindeki sadece sadık kelimesi yani dost, arkadaş anlamında alıyorlar. Bir Müslüman bir Yahudiyle herhangi bir ilişki kuramaz, bir bağ kuramaz diyorlar. Yani ne siyasi anlamda, ne ticari anlamda, ne evlilik anlamında… Hâlbuki evlenilebilir. Fakat burada kast edilen anlam inanç bakımından yakın olmaktır. Çünkü Allahu Teala Bakara Suresi 257. Ayette “Allâhu veliyyullezîne âmenû” “Allah müminlerin velisidir” diyor. Yani sadik, arkadaşıdır demek değildir. Yani bir anlamda imanla ilgili… Yani kime inanırsa ona yakındır. Bir insan Allah’a inanıyor ve güveniyorsa tabi ki onun yakınıdır. Bu bağlamda birkaç ayet daha söyleyeyim. Tevbe Suresi 71. Ayette “Vel mué’minûne vel mué’minâtu bağduhum evliyâu bağd” “Mümin kadınlar ve Mümin erkekler birbirlerinin yakınlarıdır.” Birbirlerinin velileridir. Her mümin olan bir başkasının arkadaşı değildir. Ama inanç bakımından hepsi bir yolun mensuplarıdır. Dost anlamında da bir yolun yolcuları demektir. İnanç bakımından birbirlerinin yakınlarıdır, birbirlerinin velileridir. Birbirleriyle yardımlaşırlar. Mesela Hucurat Suresinin 10. Ayetinde “İnnemel mué’minûne ıhvetun” “Müminler ancak kardeştirler.” Yani burada kardeş kan bağından bahsedilmez. İnanç bakımından, inançla ilgili olduğu için buradaki evliya kelimesi de inançla ilgilidir. En çok bu konuya vurgu yapar. Yoksa müminler gayri Müslimlerle de ilişki kurar. Hem siyasi açıdan, hem ticari açıdan… Yahudi ve Hıristiyanlarla veli olmak, yakın olmak inançla ilgili bunlara yakınlık etmeyin, bunlarla aynı düşünceyi paylaşmayın demektir. Aynı yolun yolcusu olmayın anlamındadır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hikmet prensibine göre Allahu Teala bir ayeti bir başka ayetle açıklar. O ayetin onun açıklaması olduğunu anlayabilmemiz içinde araya benzerlik koyar. Mesela insanlarda da öyledir. Soyu bilinmeyen bir kişinin soyunun tespiti içinde bugün DNA testi falan yapılıyor. Ne demek? Arada benzerlik var. Onu kim koymuş araya? Allah koymuş. O olmadan bile birisini görüyorsunuz. Sen falancanın nesisin diyorsun. Size birkaç kere söylemiştim. Çünkü ben şok olmuştum. Hayatımda bir kere Yusufeli’ne gitmiştim. Kahvehanenin önünde çay içiyorduk. Yaşlı bir adam bana yaklaşıp bizim oranın diliyle sen Bakı Memmed’i tanır mısın dedi. Ben onun torunuyum dedim. Tam ona benzettim dedi. Ben onun arkadaşıyım dedi. Ben dedemi görmüş değilim. Ben iki yaşındayken dedem vefat etmiş. Çehresini hiç hatırlamıyorum. İşte teşabüh, karşılıklı benzeşme… O yaşlı adam beni görüp hemen geldi. Sen kimsin, nesin, nerelisin diye sormadan Bakı Memmed’i tanır mısın dedi. Bizim aileye Bakıoğulları deniyor. Ben onun arkadaşıyım dedi. İşte Allah ayetler arasına da bu benzerliği koyarak bir ayeti diğer ayetle açıklamamıza imkân vermiştir. Ama çok üzücü bir şey bu metodu ortaya koyan ayetlerin tamamının hesabı görülmüş. Müteşabih ayet, biri diğerini açıklayan birbirine benzeyen iki ayettir. Taha size müteşabihi nasıl öğretiyorlar?
Taha BAYINDIR: Anlaşılamayan ayet… Yani manası, o kadar çok şeye benziyor ki anlayamıyoruz. Ali İmran 7. Ayete göre kitabın çoğu muhkem, çok az açıklanamayan ayet var. Yani % 9’u falan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ali İmran 7. Ayete göre kitabın azı muhkem…
Taha BAYINDIR: Öyle olacak ama bize öyle öğretiyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tam tersini söylüyorlar.
Taha BAYINDIR: Yani anlaşılmıyor ya… Anlaşılmayan çok az…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Onu da ters öğretiyorlar. Yaptıkları yanlışın farkındalar ya… Bu defa yanlışı bir başka yanlışla düzeltmeye çalışıyorlar. Bunu ilk defa duyuyorum. Hiç duymamıştım.
Taha BAYINDIR: “hunne ummul kitab” var ya orada diyorlar ki kitabın esası yani esas içeriği muhkem ayetleri topluyor. Geri kalan % 9’luk kısmı da müteşabih ayetler diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: % 91 mi oluyor?
Taha BAYINDIR: Aynen öyle…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstatistiği nasıl yapmışlar?
Taha BAYINDIR: Sorunca % 90 falan diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Onların kafasıyla düşünelim. Müteşabih ayet anlaşılmayan ayet olsun. Öyle öğretiyorlar. Bize de öyle öğrettiler. Kitapları açıp bakın her tarafta öyle yazar. İslam ansiklopedisini açıp bakın görürsünüz. Bakın ki muhkem mi çok müteşabih mi? Delil getirdikleri ayeti size okuyayım. “Huvellezî enzele aleykel kitâbe” “Sana bu kitabı indiren odur.” “minhu âyâtum muhkemâtun” “bir kısmı muhkem ayetlerdir”. “hunne ummul kitâbi” “o kitabın anasıdır.” “ve uharu muteşâbihât” “diğerleri müteşabihtir.” (Ali İmran 7) Ana ve müteşabih… Ana mı çoktur, diğerleri mi? Çoğunluk ana diye anlaşılır mı? Demek ki hatalarını anlamaya başladırlar. Bu defa topu tekrar taca atmaya başlamışlar. Ya kardeşim bu anlaşılmayan ayet ise Allah bunu kime indirdi? Bir de “kitabu mubin” “açık kitap” diyecek değil mi? Haşa Allah yalan mı söylüyor?
Şimdi tekrar bu ayeti okuyorum. Kararı siz verin. Maide Suresinin 51. Ayeti… Ne dedi Allah? “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “müminler”. “lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudileri ve Hıristiyanları evliya yani yakın dost edinmeyin”. (Maide 51) Ama veli kelimesinin değişik anlamları var. Az önce Aydın Hoca söyledi. Mesela sizden herhangi birisi bir çocuğun velisi olabiliyorsunuz. O çocukla ilgili kararları kim veriyor? Çocuk mu veriyor, siz mi veriyorsunuz? Veli veriyor. Mesela aynı kökten vali var. Mesela İstanbul Valisi bizi de etkileyen kararları alma yetkisine sahiptir. Mesela şimdi Valilikten “yarın sabaha kadar dışarı çıkamazsınız” diye emir gelse çıkıp evlerinize gidebilir misiniz? Niye? İşte Valinin böyle bir yetkisi var. Veli kelimesine Allah burada hangi manayı vermiş? İki anlamı da var. Yakın dost manası var, sizinle ilgili söz söyleme yetkisi verme manası da var. Burada “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudi ve Hıristiyanları kendinize veliler edinmeyin.” (Maide 51) Ali İmran Suresinin 100. Ayeti şöyledir. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler”. (Ali İmran 100) Maide 51’de de “ya eyyuhellezine amenu” dedi. “in tutîû ferîgam minellezîne ûtul kitâbe” “kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir grubuna uyarsanız.” Kendilerine kitap verilmiş olanlar dendiği zaman bizde ne anlaşılıyor? Yahudi ve Hıristiyanlar anlaşılıyor. Bir grup dediğimiz zaman ya Yahudi ya da Hıristiyan… İtaat ederseniz diyor. İtaat ne demek? Gönülden boyun eğmek demektir. İsteyerek boyun eğmektir. “yeruddûkum bağde îmânikum kâfirîn” “imanınızdan sonra sizi kâfir yaparlar.” (Ali İmran 100) Müminken sizi kâfir yaparlar dedi. Bakalım öbür ayette ne dedi? “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’, bağduhum evliyâu bağd, ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “sizden kim onları veli edinirse onlardandır.” (Maide 51) Onlardan demek ne demek? Kâfir demektir. Peki, Ali İmran 100’de ne dedi? “Onlardan birisine itaat ederseniz.” İtaat gönülden olur, zorunlu değildir. Bir şeyi yapmak zorunda kalırsanız ona itaat denmez. Mesela siz Vatikan’ın merkezinde de Müslüman olmuş olabilirsiniz. Bazı konularda istemeyerek mecburen onlara uyacak durumunuz olabilir. Ama burada “tutîû” “itaat” kelimesi var. Bizim Türkçemizde itaat zorunlu ve gönüllü ayrımına tabi değildir. Ama Kuranı Kerimde, Arapça’da zorunlu ve gönüllü diye ayrılır. Gönüllü olanına itaat, zorunlu olanına ikrah denir. İkrah zorla baş eğdirmektir. İtaat, isteyerek gönülden boyun eğmektir. “in tutîû ferîgam minellezîne ûtul kitâbe” “kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir grubuna isteyerek boyun eğerseniz.” Seve seve boyun eğerseniz ne yaparlar? “yeruddûkum bağde îmânikum kâfirîn” “imana gelmenizden sonra sizi kâfirliğe çevirirler.” (Ali İmran 100) Diğer tarafta ne dedi? “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “sizden kim onları veli edinirse onlardandır.” dedi. (Maide 51) Şimdi arada benzerliği gördünüz mü? Bire bir benziyor mu? Farkı ne? Ali İmran 100’de dost edinmenin anlamını verdi. Bu basit bir şey mi? O zaman bir kadının kocası ya da bir kocanın karısı gayri müslim olabilir. Ama onun konuşmalarının arasında seçici olması lazım. Yani o dediyse tamam dememesi lazım. Onun için Allahu Teala gayri müslimle evlenmeyi hiç tavsiye etmiyor. Haram kılmıyor ama asla da tavsiye etmiyor. Bakara 221’de ne diyordu? “Ve lâ tenkihul muşrikâti” “Müşrik kadınları nikâhınıza almayın.” Müşrik kadın derken ehli kitap olan olmayan ayrımı olur mu? Olmaz. “hattâ yué’minn” “mümin olana kadar.” “ve leemetum mué’minetun hayrum mim muşriketiv ve lev ağcebetkum” “Mümin olan esir bir kadın Müşrik olan hür bir kadından elbette daha hayırlıdır.” Niye böyle? Çünkü esir kadından şüphe edersiniz. Bu ben müminim dedi ama bir oyun oynamaz inşallah dersiniz. Çünkü esirdir. Ama esir yine de hür olan müşrikten daha iyidir diyor. İstersen hür olan müşriğe âşık olmuş ol. Fark etmez. Ondan sonra, “ve lâ tunkihul muşrikîne” “Müşrik erkeklere kız vermeyin.” diyor. “hattâ yué’minû” “mümin oluncaya kadar.” “ve le abdum mué’minun” “şurası gerçek ki mümin bir erkek” “hayrum mim muşrikiv” “müşrikten hayırlıdır.” (Bakara 221) Şurada bir mümin erkek ve müşrik bir erkek olsun. Ehli kitaptan da olur, Mekkelilerden de olur. Her taraftan olabilir. Mümin değil. Peki, bu mümin esir ondan daha hayırlıdır dendiği zaman bu helal o haram anlaşılır mı? Mesela burada bir şerbet ve su olsun. Birisi konuşurken de boğazı benim gibi sıkıntılı… Bana ne dersiniz? Su yerine şerbetten içmen daha iyidir dersiniz. O zaman su kötüdür manasına mı olur? Olur, mu öyle bir şey? Ama maalesef o kelimenin bir tanesini alır diğerini atarlar. Müşriklerle evlenemezsin derler. Ehli kitabın dışında hiç kimseyle evlenemezsin diye hepsi ittifakla karar vermiştir. Vallahi bunlara Müslüman demek imkânsızda… Ne yapalım? Gelenek böyle olduğu için bizde herkes gibi Müslüman diyoruz. Ama burada bir de şu var. Bunların çok büyük bir bölümü ümmidir. Oradan yırtabilirler. Ümmi ne demek? O bilgiler kendisine ezberletilmiş, bilgilerin Kuran ile ilişkisini bilmiyorlar demektir. Bunları açıkladıktan sonra hala eski hallerinde kalırlarsa o zaman kâfir olurlar. Şimdi ayetler arasında benzerliği kurduk. “Onlara itaat ederseniz” (Ali İmran 100) diyor. İtaat gönülden boyun eğmek demektir. Karı koca birbirine itaat eder mi? Söylediği doğruysa yaparsın yoksa yapmazsın değil mi? Bizim hanım demiş, mutlaka yapmam lazım diyor musun? Bizim bey böyle diyor, kesin yapmalıyım denir mi? Doğru olduğunu kabul edersen yaparsın yoksa yapmazsın. Onun için evlilikte sık sık sürtüşmeler olur. Bakarsınız ki kadın ben bu evde ne olduğumu anlayamadım, bu evin hanımıyım mı değil miyim bilmiyorum der. Erkek de ben bu evin kocası mıyım yoksa hizmetçi miyim bilmiyorum der. Niye? Çünkü koca ister ki benim dediğim olsun, kadın ister ki benim dediğim olsun. Arada sırada da sürtüşme başlar. Ayetleri tekrar okuyayım. Velilik hangi manadaymış anlayalım. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudi ve Hıristiyanları kendinize veliler edinmeyin.” (Maide 51) Valinin veliliği mi? Yoksa iki dost arasındaki velilik mi? Ya da bir kişinin okuldaki öğrenciye veli olması gibi mi? Yoksa iki dost gibi mi? Bir insan karısıyla düşman olacaksa niye evlensin ki? Düşman olur mu karısına? O zaman düşmanlık değil. Allahu Teala ne kadar güzel açıklıyor. Bunu açıklamak bize kalsa ne yaparız? Bizde bir müddet sonra gelenekselciler gibi oluruz. İşte o zaman kendimizi ilah yerine koyuyoruz. Allah’ın koymadığı kuralı biz koymuş oluyoruz. Çünkü açıklamayı Allah yapacaktı. Allah yapınca başka şey ortaya çıkıyor. Biz yapınca başka şey ortaya çıkıyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Yahudi ve Hıristiyanları kendinize veliler edinmeyin.” “bağduhum evliyâu bağd” “onlar birbirlerinin velileridir.” “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “sizden kim onları veli edinirse onlardandır.” “innallâhe lâ yehdil gavmez zâlimîn” “Allah yanlış yapanları yola getirmez.” (Maide 51) Yanlış yapmış olursunuz. Yanlışlığın ne olduğunu da Ali İmran 100. Ayette bildirmektedir. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “in tutîû ferîgam minellezîne ûtul kitâbe” “kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir grubuna.” İster Yahudi, ister Hıristiyan… Hangisi olursa olsun. “Onlara gönülden boyun eğerseniz.” “yeruddûkum bağde îmânikum kâfirîn” “imana gelmenizden sonra sizi kafirliğe döndürürler.” (Ali İmran 100) “Ve keyfe tekfurûne” “siz nasıl kâfir olabilirsiniz ki.” “ve entum tutlâ aleykum âyâtullâhi” “Allah’ın ayetleri size okunuyor.” “ve fîkum rasûluh” “içinizde Allah’ın resulü var.” (Ali İmran 101) Kim bu Allah’ın resulü? Allah’ın kitabıdır. Muhammed (a.s) vefat etmiştir. Artık resul kitaptır. Hakikaten bu anlaşılır gibi değil. Allah içinizde Allah’ın resulü var dedi mi? Aynı surede Uhud Savaşıyla ilgili bir ayet var. Muhammed’in (a.s) öldüğüne dair haberler yayılıyor. “Ve mâ muhammedun illâ rasûl” “Muhammed sadece bir elçidir.” Geldi bu kitabı size tebliğ etti. Artık ondan sonra görevi devam eder mi? “gad halet min gablihir rusul” “ondan öncede çok resuller geldi, geçti.” “efeim mâte ev gutilengalebtum alâ ağgâbikum” “ölür ya da öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz.”(Ali İmran 144) Arapça’da resul kelimesinin birinci anlamı getirilen sözdür. O ne, Kuran değil mi? İkinci anlamı getirendir. İlginç… Birinci anlamını verene ben şu ana kadar rastlamadım. Dilde kelimenin birinci anlamıdır. Ben rastlamadım. İçinizde rastlayan varsa söylesin. Şimdi hem o ayette Muhammed ölürse desin hem de içinizde Allah’ın resulü var desin. O zaman Kuranda çelişki var densin. O zaman Kuranda çelişki vardır. Değil mi?
Ali imran Suresinin 28. Ayetini açalım. Yani gönüllü boyun eğme diye verdiğimiz aman doğru mu? Çünkü o ayeti eksik anlamış olabiliriz. Allahu Teala ilgili ayetle meseleyi açıklarsanız en küçük şüpheye fırsat vermez. Asla müsaade etmez. Onun için “el kitabe mufassalan” “çok ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır” der. (Enam 114) Peki, yine Taha’ya sorayım. Taha yeni talebe… Taha benim zorlamamla İlahiyat Fakültesine geldi. Yoksa dereceye girmiş bir öğrencidir. Yani buralara gel dedim. Başkaları gelmesin dedim. Bu yanlışları kim düzeltecek? Yanlış bildiğim şeyleri ezberleyip imtihana girmek bana çok büyük ızdırap veriyor diyor. Kuranı Kerim ayrıntılı bir şekilde açıklanmış bir kitaptır diyen kim? Allah. Taha, senin okuduğun kitaplarda Kuran açıklanmıştır diyor mu?
Taha BAYINDIR: Açıklanmıştır ama ayetlerle değil yani.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah açıklamış mı?
Taha BAYINDIR: Açıklamış. Açıklanmayan yerleri sünnet açıklamış, sahabe açıklamış…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kitap ayrıntılı bir şekilde açıklanmış mı?
Taha BAYINDIR: Sağlamlaştırılmış diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Tafsil” “ayrıntılı açıklama” kelimesine şu anlamı verirler. Ayrıntı yerine surelere ayrılmış derler. Kuranı Kerim mücmel derler. Yani onu indirenden başkası manasını bilmez demektir. Bakın az önce iki ayeti karşılaştırdık. Oradaki veli kelimesi gönüllü boyun eğmektir. Ali İmran 28’e bakın. “Lâ yettehızil mué’minûnel kâfirîne evliyâe.” (Ali İmran 28) Maide 51. ayette ki gibi evliya kelimesi geçti. Müminler kâfirleri evliya edinmesin. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’.” (Maide 51) Yahudi ve Hıristiyanların kâfir olduğunu zaten Kuranı Kerim söylüyor. İçlerinde hepsi kâfir değil. Haberi olmayanlar, tebliğ edilmemiş olanlar değil. Bugünde onlardan mümin olanları vardır. Ben onlara rastladım. “Lâ yettehızil mué’minûnel kâfirîne evliyâe” “müminler kâfirleri evliya edinmesin.” Yani dostlar edinmesin. Öbür tarafta da evliya kelimesi geçmişti. “min dûnil mué’minîn” “Müminlerden önce.” (Ali İmran 28) Müminlerden önce veli edinmesin. Burada o kadar güzel bir ifade yapıyor ki… Yani kâfirle dost olma diyor ama şu manada diyor. Önceliği müminlere vereceksin. O ikinci sırada kalacak. Şimdi tamamını okuyalım göreceksiniz. “Lâ yettehızil mué’minûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mué’minîn” (Ali İmran 28) Bu çok daha geneldir. Bütün kâfirler… Dun kelimesinin anlamı, mesela tavan benim üzerimde… Elimde bir sopa olup tavana dokunduğunu düşünün. Benim yukarımda, tavanın aşağısında olur değil mi? O zaman tavanın dununda dediğim zaman benden yukarı demektir. “min dunil müminin” “müminlerin dununda.” (Ali İmran 28) Yani müminlerden daha yakın sana… Bütün müşriklerde öyledir. Bütün müşriklerde Allah ile arasına evliya koyarlar. O evliyayı kendilerine Allah’tan yakın kabul ederler. Onların vasıtası ile şey yaparlar. İşte efendinin yüzü suyu hürmetine, filanın yüzü suyu hürmetine, işte o bizi kurtaracak falan filan derler. Yani müminleri ikinci sıraya koyup kâfirleri birinci sıraya almayın. Peki, devamını okuyoruz. “ve mey yef’al zâlike feleyse minallâhi fî şey’in” “kim bunu yaparsa Allah’tan hiçbir beklentisi olamaz.” (Ali İmran 28) Hiçbir konuda Allah’tan beklentisi olamaz. Ne demek? Cennete gitmeyi beklemiyor mu? Yok. Yardım beklemiyor mu? Hiçbir şey olamaz. “illâ en tettegû minhum tugâh” “Ancak onlardan bir şekilde korunma ihtiyacınız olursa o başka.” (Ali İmran 28) Az önce ne dedim? Vatikan’da adam Müslüman olmuş. Bir takım mecburiyetler içerisinde… Kendini koruma ihtiyacı var. Mecbur kalmış. O hariç diyor. Şimdi böyle bir adam gönüllü mü itaat eder? Zorunlu… O zaman öbürü… Allahu Teala gönüllü itaati yasaklamış oluyor. Yani ayeti yanlış anlamamışız değil mi? “ve yuhazzirukumullâhu nefseh” “Allah sizi kendisine karşı dikkatli davranmaya çağırır.” Yani Allah’a karşı dikkatli olun. Öyle siz Cenabı Hakka karşı bir yanlış yapamazsınız. Cenabı Hak her şeyi bilir. “ve ilallâhil masîr” “dönüşünüz zaten Allah’adır.” (Ali İmran 28) Şimdi burada onlarla dost olunabileceği anlaşıldı değil mi? Yani dost olabilirsiniz ama birinci sıraya koyamazsınız diye anlaşıldı. Bakalım bu dediğimizi anlatan ayet var mı? Eğer ayet varsa doğru anlamışız. Yoksa yanlış anlamışız. “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe.” Gene evliya kelimesi geçti. Şimdi müteşabihi anladınız mı? Hepsi birbirine benzeyen ayetler mi? Hep aynı kelimeler var değil mi? O benzerliği Allah kurmuş ki o benzerlik olmazsa biz bu ayetleri bulabilir miyiz? O benzerlikten hareketle buluyoruz. “lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe.” “Benim ve sizin düşmanlarınız.” (Mümtehine 1) Bugün Yahudi ve Hıristiyanlar… “Gul yâ ehlel kitâbi lime tesuddûne an sebîlillâhi men âmene” “Ey ehli kitap müminleri niye Allah’ın yolundan engelliyorsunuz.” “tebğûnehâ ıvecev” “istiyorsunuz ki o yolda böyle Müslümanların anlamadığı eğrilikler olsun.” (Ali İmran 99) İşte anlaşılmayan eğrilikleri onlar yapıyor. Resulullah zamanında başlamışlar buna… “ve entum şuhedâé’” “yaptığınızın yanlış olduğunu biliyorsunuz.” “vemallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn” “Allah sizin yapmış olduklarınızdan habersiz değildir ki.” (Ali İmran 99) Şimdi bu adamlar Allah’ın dinine düşman mı? Ne dedi? “Benim ve sizin düşmanlarınızı evliya edinmeyin” dedi. “tulgûne ileyhim bil meveddeti” “onlara karşı sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz.” “ve gad keferû bimâ câekum minel hagg” “Hâlbuki onlar size gelen bu gerçeği görmek istemiyorlar.” (Mümtehine 1) Mesela Ali İmran Suresinde Allahu Teala “Veddet tâifetum min ehlil kitâbi lev yudıllûnekum, ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn” “Ehli kitabın bir grubu istiyor ki keşke sizi bir saptırabilseler.” Bütün arzuları bu… “Onlar kendinden başkasını saptıramazlar.” (Ali İmran 69) “Vedde kesîrum min ehlil kitâbi” “ehli kitap yani Yahudi ve Hıristiyanlardan çoğu şunu çok ister.” “lev yeruddûnekum mim bağdi îmânikum kuffârâ” “Mümin olduktan sonra keşke sizi kâfir yapsalar.” (Bakara 109) Onun için onların hiçbirisi Müslümanların Kuran’a uymasını istemez. % 100 eminim. İyi yetişmiş kişileri aramıza Hoca diye mutlaka sokmuşlardır. Yoksa bu kadar sapıklık olmaz. Hiçbir mümin böyle bir sapıklığı kabul edemez. Ama önce bir el yordamıyla kendilerini büyük hoca kabul ettiriyorlar. Ondan sonra ezberlettiriyorlar. Ezberler devam ediyor. Niye bunu yapıyorlar? “hasedem min ındi enfusihim” “kıskançlıklarından.” Niye kıskanıyorsun? Sizde Müslüman olun. “mim bağdi mâ tebeyyene lehumul hagg” “gerçek bütünüyle ortaya çıktıktan sonra böyle yapıyorlar.” (Bakara 109) Sizin hak yolda olduğunuz… Kıskanıyorlar. Peki, ne yapalım ya Rabbi? Kellerini mi uçuralım? Aydın Hoca unutma da onu da anlatalım. Bakın şu ayeti kerimenin hükmünü kabul eden bir tane mezhep var mı acaba? Şimdi okuyacağım. Bunlar bu kadar çok istiyorlar ya… “fağfû vasfehû” “siz onlarla ilgilenmeyin. Devamlı yeni bir sayfa açın.” (Bakara 109) Onlarla düşmanlık edin var mı burada? Düşman olun diyor mu? Yapacağını yapsın. Adam kâfir. Efendim propaganda yapıyor. Tabi yapacak. Bizim bulunduğumuz yerde olmaz derler. Sen kimsin ya? Allahu Teala yoldan çıkan İblis’e kıyamete kadar yaşama hakkı tanıyor. Sen bir kâfir dediğinin kellesini uçuruyorsun. Sen ya Müslüman ol ya da öldürürüm diyorsun. Müslüman oldum dese nereden bileceksin Müslüman olduğunu? Sen kimsin ki? Sen ilah mısın ki bilesin bu adamın Müslüman olduğunu? Ya gerçekten bitmiş yani. Bu geleneksel dini aklı başında hiç kimse kabul etmez. Ama Kuran’da ki dinide reddedecek bir tek adam yeryüzünde yoktur. Reddetmez değil, eder de. Yanlış yaptığını bilir. Aynen bu Yahudi ve Hıristiyanlar gibi… “fağfû vasfehû” “onları görmezlikten gelin” diyor. Hep böyle işin iyi tarafında yönelin. Yeni sayfalar açın. “hattâ yeé’tiyallâhu biemrih” “Allah’ın emri gelene kadar.” Bir gün bunlar kaybedecek. Kesin. “innallâhe alâ kulli şey’in gadîr” “Allah her şeye bir ölçü koymuştur.” (Bakara 109) Bekleyin. Çünkü sizde imtihandan geçiyorsunuz. Burada düşmanlık edin dedi mi? Bugün gerçekten İslam öyle bir hale gelmiştir ki… Fıkıh kitaplarına bakın. Ya Müslüman olurlar ya da kılıcı yerler. Resulullah’a iftira ediyorlar. 50:35 50:38 arası anlaşılmıyor. “La ilahe illallah diyene kadar insanlarla savaşmak emredildi.” Hani emir? Tövbestağfirullah. Kendi kötü arzularını gerçekleştirmek için kendilerine Resulullah’ı alet ediyorlar. Savaşa bağlı bir bütçe mantığıyla çalışmışlar. Bu İslam âleminde zekât diye bir şeyde kalmamış. Acayip bir şey ya… Taha unutma da o cizyeyle ayrı bir ders yapalım. Şimdi bak gördünüz mü? Düşmanlık edin diyor mu? Düşmanlık edin demediği zaman bir çeşit dost oluyorlar. Peki, bu dostluk nasıl bir dostluktur? “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe” “benim ve sizin düşmanlarınızı evliya edinmeyin.” Bunlar Allah’ın düşmanı değil mi? Çünkü Allah’ın kitabına inananları kâfir yapmaya çalışıyorlar. Evliya yani veliler edinmeyin. “tulgûne ileyhim bil meveddeti” “onlara sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz.” “ve gad keferû bimâ câekum minel hagg” “size gelen o gerçeği onlar görmüyorlar.” Yani kitabı görmek istemiyorlar. Yoksa en büyük düşmanları o… Esas bu ayet Mekkeli müşriklerden bahsediyor. “yuhricûner rasûle ve iyyakum en tué’minû billâhi rabbikum” “bu resulü ve sizi rabbiniz Allah’a inandınız diye ülkenizden çıkarıyorlar.” “in kuntum haractum cihâden fî sebîlî vebtiğâe merdâtî” “yolumda cihad için çıktığınız zaman” ya da “rızamı aramak için çıktığınız zaman.” “tusirrûne ileyhim bil meveddeh” “içinizde onlara karşı sevgi saklıyorsunuz.” Allahu Teala bunları nasıl seversiniz diyor. “ve ene ağlemu bimâ ahfeytum ve mâ ağlentum” “ben gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim” diyor. “ve mey yef’alhu minkum fegad dalle sevâes sebîl” “bunu yapan doğru yoldan sapmış demektir.” (Mümtehine 1) Şimdi bakacağız. Bu ayeti kerimelerde sonuç nedir? Ali İmran 28 ne dedi? “min dunil müminin” “Müslümanları ikinci sıraya koymayın” dedi. Dostluk budur. Müslümanlar ikinci sırada olmasın. Birinci sırada olsun.
Şimdi Mümtehine 8 ve 9. Ayetlere bakalım. Allah onları veli edinmeyin dedi. Yasakladı. Ondan sonra burada “Lâ yenhâkumullâhu anillezîne lem yugâtilûkum fid dîni” “Allah sizin için yasağı sadece şunlar için koyar. İnancınızdan dolayı sizinle savaşanlar.” diyor. (Mümtehine 8) Başka sebepten dolayı değil. İnancınızdan dolayı savaşan… Belki bazen siz sebep olmuş olabilirsiniz. İslam aleminde sürekli olduğu gibi gider adamlara savaş açarsınız. Onlara sen savaş açıyorsun. Ya Müslüman olun ya da kelleni alırım. Müslüman oldum dediği zaman Müslüman mı olacak yani? 12 Eylül öncesi Karslılar Erzurum’a geliyor. Erzurumlular otogarda Karslıları imtihan ediyorlar. Müslüman mısan diyor. Elhamdülillah diyor. Yok, yok sen beni kandirisan diyor. Hele bir kul hu yu oku bakalım diyor. Okumaya başlıyor. Ula dadaş hele gel bak ki doğru okuyor mu diyor. Kendi bilmiyor ya… Anlatırlar. Yeniçeri hançeri kaldırmış. Düşmana saplayacak. Müslüman ol yoksa öldüreceğim demiş. Tamam, Müslüman olacağım demiş. Ne yapayım diyor. Yeniçeri’de arkadaşına hele gel ne yapacaktı diyor. Böyle şey olur mu? Ama maalesef yapı bu… Allahu Teala burada “Lâ yenhâkumullâhu anillezîne lem yugâtilûkum fid dîni” “İnancınızdan dolayı sizinle savaşmamış.” Mekkeliler Müslümanlarla savaştılar mı? Bedir Savaşı oldu, Uhud savaşı… “ve lem yuhricûkum min diyârikum” “Ülkenizden çıkarmamış.” Çıkardılar mı? “Onlara karşı Allah bir yasak koymaz.” Hangi yasağı koymaz? “en teberrû hum” “İyilik etmenizi yasaklamaz.” (Mümtehine 8) Az önce Bakara Suresi 109’da onları görmezlikten gelin, yeni sayfa açın dedi. Yani iyilik yapmaya devam edin dedi. Yasaklamaz dedi. Kim bu? Savaşmamış seninle, seni ülkenden çıkarmamış. Bunları birleştirdiğimiz zaman oradaki dostluk ne oluyor? Müslümanları ikinci sıraya koyup onları birinci sıraya alıp gönülden onların dediklerini yapmak oluyor. Değil mi? Yani onların sizin üzerinizde bir yetki sahibi olmasını sağlamak oluyor. Bugün mesela Birleşmiş Milletlerde yetkili tek Müslüman var mı? O zaman Müslümanların Birleşmiş Milletlere üye olmaya hakları yok. Gittiğiniz zaman onların hâkimiyetini kabul etmiş oluyorsunuz. Mecbur kalmış… Mecbur kaldığı zaman ayrı bir konudur. Onu Ali İmran 28’de gördük. Ondan sonra iyilik yapmanızı ve “ve tugsitû ileyhim” “paylarını vermenizi de yasaklamaz.” Yani adamların haklarını verin. Neyse yani… Hukuklarına tam olarak riayet edin. Onun için onları görmezlikten gel ve iyi davran dedi ya Allah… Kim bu? Savaş açmayan ve bizi ülkemizden çıkarmayan… “innallâhe yuhıbbul mugsitîn” “Allah muksitleri yani herkesin hakkını vereni sever.” (Mümtehine 8) Her hak sahibinin hakkını vereni sever. Peki, “İnnemâ yenhâkumullâhu” “Allah’ın size koyduğu yasak sadece şudur.” Bunu da çok iyi dinleyin. Bütün ayetleri birleştirdiğimiz zaman ne olduğu ortaya çıkacak. Neymiş o? “anillezîne gâtelûkum fid dîni” “inancınızdan dolayı sizinle savaşmış olanlara.” “ve ahracûkum min diyârikum” “ülkenizden çıkarmış olanlar.” “ve zâherû alâ ıhrâcikum” “çıkarılmanıza destek verenler.” (Mümtehine 9) İnancımızdan dolayı bizi öldürmeye kalkan… Savaşı sen açmışsın, o değil. O açmış olacak. Ama bizde maalesef Müslüman idareciler hep savaş açmaya haklı olduklarına inandırılmışlardır. Çünkü herkes Müslüman olmak zorundaymış. Az önce Aydın Hocanın okuduğu uydurma hadisten dolayı… Daha neler var? Ayetleri kırpıp kırpıp kendilerine delil almışlardır. Peki, ne yapmayı yasaklamış Allah? Bizi öldürmeye kalkmış, ülkemizden çıkarmış ve çıkarana destek vermiş. Üç tane kırmızı çizgi… Bir öldürmeye kalkmış. Beni öldürmeye kalkan bir adamı ben 58:57 58:58 sn. arası anlaşılmıyor. değilim yani. Onu öldürün demiyor. Beni ülkemden çıkarmış. Sende onu ülkenden çıkar demiyor. Dediği ne? “en tevellevhum” “işte onları dost edinmenizi yasaklar.” (Mümtehine 9) Bizi ülkemizden çıkarmaya kalkmış, bize karşı inancımızdan dolayı savaş açmış veya çıkarılmamıza destek vermiş. O zaman dost edinmek yasaktır. Peki bu dostluk ne olacak? Müslümanların birinci sırada olduğu onların ikinci sırada olduğu dostluk… O dostluk iyi geçinme… Yani paylarını vermek, onlara iyilik yapmak. Yoksa emirlerine girmek değil. Şimdi şüpheniz kaldı mı? Allah her şeyi ayrıntılı açıklıyor muymuş her şeyi? Bir eksik kaldıysa söyleyin. “ve mey yetevellehum” gene aynı. “Tevelli” veli edinmek, yani dost edinmektir. “kim onları dost edinirse.” “feulâike humuz zâlimûn.” “işte yanlış yapanlar onlardır.” (Mümtehine 9) Onlar kimmiş? Bizi inancımızdan dolayı öldürmeye kalkan, ülkemizden çıkaran, ülkemizden çıkarılmamıza yardım edenler. Bu kadar… Başka yok. Peki, Resulullah Mekke’ye gelip Mekke’yi aldı. Bu Mekkeliler ne yapmıştı? Sırf mümin olduğu için ülkesinden çıkarmışlardı. Başka işlediği bir suçtan dolayı değil. Peki, başka ne yaptılar? Bedir Savaşı, Uhud Savaşı, Hendek Savaşıyla Müslümanları çıkmak yetmedi, hınçlarını alamadılar. Medine’de boğmak istemediler mi? Ondan sonra Resulullah, Hudeybiye Antlaşması yaptı. Onu da bozdular mı? Bütün bunlardan dolayı Mekke’yi Resulullah aldı. Alırken de… Dersimizde gayet güzel bir şekilde ortaya kondu. Kitap ve Hikmet Dergisinde bizim Abdullah’ın yazdığı bir makale var. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Resulullah (s.a.v) hiç kimsenin burnunun kanamaması için bütün tedbirleri aldı. Bugün olsa ne yaparlar? Bir tane canlı bırakmazlar. Ama bir tanesinin onurunu bile zedelemedi. Kim Ebu Süfyan’ın evine girerse kurtulmuştur. Kim kendi evine girerse dokunulmayacak. Kim Kâbe’ye sığınırsa dokunulmayacak. Peki, gidildi de kimseye dokunuldu mu? Kimseye dendi mi, hey beyefendi sen dün böyle yapmıştın? Dendi mi hiç? Hiç eski defterler açıldı mı? İşte İslam bunun için çabucak yayıldı. Şimdi anladık mı? Yahudi ve Hristiyan’ı dost edinmemek ne demekmiş? 1- Müslümandan önceye almamak. 2- Üç kırmızıçizgiyi çiğnememişlerse dünya işlerinde iyi davranmak. Onların bizi dinimizden uzaklaştırmak için yaptığı uğraşıları da görmezlikten gelmek. Adama sen ne yaparsan yap yapacak. Çünkü kıskanıyor. Bu düşünce hürriyetinin zirvesi değil mi? Peki, Müslümanlar bunu kabul ediyor mu? Burada okumuştuk. Ebus Suud’un talebesi derste soruyor. “Hocam, nebimizin sözlerinin hepsine itaat etmemiz gerekiyor mu gerçekten?” Ebus Suud, “senin bu söylediğin sözle sen kâfir oldun. Tövbe etmezsen öldürülürsün. Ama söyleme şeklin seni zındık yaptı, tövbe etsen de öldürüleceksin” diyor. Sınıfta talebenin soru sorma hakkını elinden almışlar. Aksi takdirde bu saçmalıklar bugüne kadar gelir miydi? Bu saçmalıklar din diye bugüne kadar gelir miydi? Allah yardımcımız olsun.