Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Allahu Teala yaptığı her şeyi güzel yapar. İyiliği sonsuz, ikramı boldur. Hesap gününün tek yetkilisidir. Ya rabbi yalnız sana kul olur, yalnız senden yardım isteriz. Senin kitabını çok iyi anlayabilmemizi çok güzel bir şekilde yaşamamızı ve insanlara çok iyi bir şekilde anlatmamızı hepimize nasip eyle.
Bu akşam uyuşturucu maddelerle alakalı bir ders yapacağız. Uyuşturucu maddelerin haramlığı nasıldır, onu görmeye çalışacağız. Geçen haftada okuduğumuz Maide Suresinin 90. Ayetinden başlıyoruz. Allahu Teala burada şöyle buyuruyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Ey inanıp güvenen kişiler” “innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu” “hamr, kolay yoldan para kazanma yolu olarak düşünülen kumar, putlara kurban kesilmesi için hazırlanmış sunaklar, taşlar, bir de putların bulunduğu yerlerde kısmet aramak için kullanılan fal okları.” Bütün bunlar “ricsum min ameliş şeytâni” “Şeytan işi pisliklerdir.” (Maide 90) Şeytan işi pislik nedir? Şeytan ne ister? Şeytanın istediği şey çirkini güzel göstermektir. “Ve iz zeyyene lehumuş şeytânu ağmalehum” “Şeytan insanın yaptığı kötü şeyi güzel gösterir.” (Enfal 48) Şeytan işi pislikte bu kötülüklerin insana güzel görünmesidir. Yani işin iç yüzü pis fakat dış tarafı insanı aldatacak bir yapıda demektir. “fectenibûhu” “Onun uzağında durun.” “leallekum tuflihûn” “Belki istediğinize ulaşırsınız.” (Maide 90) Hedefinize ulaşırsınız. Mesela elimdeki bardağın içerisinde içki olsa elime aldığım zaman uzak durmuş olur muyum? Yok. Sadece içmesi değil, ele alması da, üretimi de, pazarlaması da, taşınması da her şeyi de bu yasağın içerisinde olur. Yani uzak durun diyor. Demek ki içerisindeki o pislikten dolayı, insana bir bulaştı mı bir daha temizlemesi kolay olmuyor yani… Burada geçen haftaki konuşmalarımızın dışında hamr kelimesi… Hamr Arap dilinde bir şeyi örten, bir şeye karışan madde anlamında kullanılıyor. Mesela şu hanımların başlarını örten örtüye Araplar ne derler? Hımar derler değil mi? Hanımlara mahsus olan başörtüsünün adı hımardır. Arapçayı bilmeseniz bile hamr, hımar baktığınız zaman birbirine benzer kelimelerdir. Onun için hamr’ı 5:33 5:36 sn. arası anlaşılmıyor. diye tanımlarlar. Yani aklı örten şey demektir. Aklı örten şey dendiği zaman… Yani burada dikkat ederseniz içme kelimesinden bahsedilmiyor. Yani aklı örten içki demiyor. Eğer içki diyecek olsa akla ne gelir? Hemen alkollü içkiler gelir. Ama aklı örten dendiği zaman başka neler gelir? Hepsi gelir. Uyuşturucularda gelir. Onlarda aklı örtüyor. Yani bu Allah’ın kelamı olduğu için bunun kapsamına girmeyecek hiçbir şey yoktur. Biz şimdi kendi gördüğümüze göre hareket ederiz. Mesela uyuşturucuların olmadığı bir yerde insan hamr’ı sarhoş edici içki diye anlayabilir. Mesela burada Diyanet meali “şeytan içki ve kumarla” (Maide 91) demiş. “Hamr ve kumarla” dememiş. Çünkü geleneksel yapıda böyle anlaşılıyor. Hamr aklı örten şey dendiği zaman bütün sarhoş edici olan maddeler bu işin içerisine girer. Belki bugün hiç bilmediğimiz yeni maddelerde çıkabilir. Resulullah’ın (s.a.v) hadisleri eğer gerçekten onun ağzından çıktığı gibi bize ulaşmışsa tam bir hikmet olarak ortaya geliyor. Mesela Resulullah burada diyor ki… Hamr’ı tarif ediyor. 7:20 7:22 sn. arası anlaşılmıyor. Yani “sarhoşluk veren her şey hamr’dır” diyor. İçki demedi yine dikkat ediyor musunuz? Yani o kadar güzel bir tespit yapıyor ki… Asırlar geçiyor. Eğer onun ağzından çıkan söz bize olduğu gibi gelmişse onun Resulullah’a ait olduğunu hemen anlıyorsunuz. Ama tabi çok iyi biliyorsunuz ki ayetlerin anlamlarını sağa sola çeken insanlar tabi ki Resulullah’ın sözlerini de kendi keyiflerine göre sağa sola çekmiş olabiliyorlar. Çok dikkatli olmak lazım.
Mesela şimdi aklıma geldi. Sizinle paylaşayım. Yaz günlerinde kutup bölgesine gittiğimiz zaman ne yapacağımı bilmiyordum. Gitmeden o kadar çok internet sitelerini, oradaki fotoğrafları inceledim ki… Yani güneş 24 saat havada olacak ben bu namaz vakitlerini nasıl tespit edeceğim? Oraya gittik bir de baktık ki… Yani o ortamı insan yaşamadan bilemiyor tabi… 21 Haziran, yaz günü… Bizde buradan giderken Haziran olduğu için kışlık elbise aklımızın köşesinden falan geçmedi. Gece gözlem yapmaya gideceğiz. Ben şimdi burada “mutlaka bir yerde bir karanlık olacak” diye hayal ediyordum. Yani Allahu Teala bunun bir işaretini koymuştur diye düşünüyordum. Tromso’dan Müslümanlar vardı. Bir aile vardı. 9:15 9:16 sn. arası anlaşılmıyor. diye bir hanımefendi vardı. Müslüman olmuş. Çok akıllı, çok gayretli bir hanımdı. Bir de İbrahim diye eşi vardı. O da İngilizdi. Çok gayretli insanlardı. Allah razı olsun. Bir de onların etrafında çok sayıda insan vardı. Şimdi gideceğiz geldiler. Baktım ki elbiselerle gelmişler. Bu ne dedim. Ayağınıza şunu giyin dediler. Ayağında üşüyecekmiş. Tövbe tövbe… Yok, efendim pantolonun altına şunu giyin dediler. Ya 21 Haziran bu… Ondan sonra bir parka… Sonra bir başlık… Atkı falan… Bunlar ne dedim. Üşürsünüz gece dedi. Ne gecesi ya güneş havada dedim. Onlar gece diyorlar. Oraya gittik. Bir ara hayal ettiğim bir hava meydana geldi. Tabi etrafımızda da tam bir gazeteci ordusu var. Çünkü orada böyle bir şey ilk defa olduğu için onlarda bunu haber yapmaya çalışıyorlar. Tam böyle hayal ettiğim bir manzarayı görür gibi oldum. Bir döndüm gazetecilere… Sorularına cevap verirken işte akşam oldu falan filan derken… Gösterdiler geriye bir döndüm güneş arkadan bana merhaba diyor. Ben güneşi kaybolmuş zannediyorum. Meğer arkamdan bana bakıyormuş. Öyle bir şaşırdım ki… Yukarı çıktık. Ben milletten kaçtım. Kimsenin yüzüne bakacak halim kalmadı. Az önce gazetecilere hava atıyordum. Her şey gitti. Sıfır. Bir kenarda oturdum. Tekrar ayetleri kontrolden geçiyorum. Baktım ki Allahu Teala “Egımis salâte lidulûkuş şemsi ilâ ğasegıl leyli” “gecenin ğasakına kadar namazı kıl” (İsra 78) diyor. Ğasak ne demek? Ğasak’ı biz karanlık biliyoruz. Hemen “hamîmev ve ğassâgâ” “sıcak ve soğuk” (Nebe 25) aklıma geldi. Böyle olmasın dedim. Baktım ki bir ayet daha… “Ve cealnel leyle ven nehâra âyeteyni femehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıratel” “Geceyle gündüzü iki gösterge yaptık. Ama gecenin göstergesini kaldırdık.” (İsra 12) Biz geceyi karanlık bekliyoruz. Demek ki gecenin göstergesi yokmuş dedim. Bunları şunun için söylüyorum. Kuranı Kerim o kadar ayrıntı veriyor ki, o kadar meseleleri anlatıyor ki… Kışın gittiğimiz zamanda güneş hiç yok. Biz bu güneşi ne zaman doğdu kabul edeceğiz dedim. Resulullah’ın bir sözü aklıma geldi. Güneş batıda kaybolur, doğuda da karanlık başlarsa akşam namazı olur diyor. O zaman baktık. Işıkları görüyorsun. Işık batıya ulaştığı zaman demek ki güneş doğdu demektir. Batıdan doğuya geçtiği zamanda demek ki battı. Beş vakit hemen tespit edildi. Resulullah’ın bir sözüyle… Bunu şunun için anlatıyorum. Gerçekten Kuranı Kerim Allah’ın kitabı olduğu için hiçbir şeyi eksik bırakmıyor. Zaten “mâ ferratnâ fil kitâbi min şey’in” “bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (Enam 38) diyor. Ama Müslümanlar ayeti kerimeye bu kafayla bakmıyorlar.
Az önce anlattıklarımdan geri dönelim. “innemel hamru” Arapça bilenler bilirler. Bu baştaki elif lam bir cins ifade eder. Yani aklı örten şeylerin tamamı demektir. Yani sarhoşluk veren şeylerin tamamıdır. Öyle deyince içkide girer. Başkaları da girer değil mi? Uyuşturucu maddelerde girer. Dediğim gibi yarın belki hiç bilmediğimiz bir şeyde çıkabilir. O zaman Allah madem aklı örten demiş, madem Resulullah’ta 13:41 13:43 sn. arası anlaşılmıyor. “aklı örten her şey hamr’dır” demiş. O zaman uyuşturucu maddeler bu ayetin açık ifadesiyle haram olur mu, olmaz mı? Başka bir şeye ihtiyaç olur mu? Ama tabi her defasında İslam Aleminin acı halini burada söylemek zorunda kalıyoruz. Bu hamr’a kendi kafalarına göre anlamlar verirler. Az önce söylediğim sözlük anlamıdır. Resulullah’ın söylediği de öyledir. Hımar kadının başını örten… Sarhoşluk da zaten başı… Ser zaten baştır. Hoş da başım hoş, kafam iyinin karşılığıdır. Bütün içki çeşitleri dendiği zaman böyle oluyor. Bakıyorsunuz ki ulema kendi kafasına göre bir anlam veriyor. İçkiyi taze üzüm suyunun fermantasyonuyla elde edilen sarhoş edici maddedir diye tanımlıyorlar. Taze üzüm suyunu nereden çıkardın ya? “Ve min semerâtin nahîli vel ağnâbi tettehızûne minhu sekerav ve rizgan hasenâ” “Hurma üzüm ürünlerinden” ürünler deyince taze üzüm mü olur? Taze üzümde olur. Kurusu da ondandır. “Sarhoş edici içkiler de elde edersiniz, güzel rızık da elde edersiniz” diyor. Sadece bunlardan elde edersiniz diyor mu? Yok. Şekerli ve nişastalı tüm ürünlerden elde edilir. Onların fermantasyonuyla… Bir de uyuşturucular… İşte bunlar kendi kafalarına göre bir takım şeyler yapıyorlar. Çünkü birilerine fetva vermeleri lazım. Adam içki içmek istiyor. Yetkili makamda… Ona fetva verecek ki o içki içerken millet onu ayıplamasın. Yoksa helali haramı adamın umurunda mıydı? Kanuni Sultan Süleyman’ın Vakfiyesinde bizim Servet okumuş. Şu kadar adam tutun da benim kılamadığım namazları kılsın diye yazıyordu. Göstermişti. Ne güzel vallahi. Demek hiç kılmamış ki o kadar adam tutuyor. Tabi şimdi bir hoca buna nasıl fetva vermesin. Koskoca padişah… Zaten ilahlaştırılmış. Gerçekten İslam Alemi kötünün de kötüsüdür. Ama diğerleriyle karşılaştırıldığı zaman nispeten iyi olduğu için… Çünkü Kuran’dan uzak bir İslam anlayışı var. Kuran ile karşılaştırdığınız zaman asla kabul edilmeyecek bir yapı vardır. İnşallah bu yeniden dirilmenin işareti olarak Müslümanlar doğruların peşinden giderler. Dolayısıyla bu şeylerden sonuç olarak, o kıyaslamalarla Kuranı Kerim’de uyuşturucunun haramlığıyla ilgili açık bir hüküm yok diyorlar. Var mı, yok mu? Var. Peki, nasıl yok diyorlar? Adam şimdi uyuşturucu üretip satacak. Nasıl var desin? Ya da yetkili kişi uyuşturucu kullanmak istiyor. İçkiye kıyasla ona haram diyoruz diyorlar. Kıyasla dediğiniz zamanda meydana gelen hükümde zanni oluyor. Yani kişisel yorum sonucu oluyor. Ben haram saymıyorum diyen adam da günahkâr olmuyor. Oh ne güzel… Bakın Kuran’ın açık hükmü nereye getiriliyor. Görüyor musunuz? Buradan çok açıkça ortaya çıkıyor. Bir de Nisa Suresi 43. Ayette Allah hiç bir şeye ihtiyaç bırakmıyor. Yani Müslümanlar Kuran’ı kendileri açıklama gafletini terk edip… Böyle bir yetkileri asla yok. Resulullah’ın da böyle bir yetkisi yoktu. Allahu Teala kendisini bu şekilde yetkili gören kişinin, kendisini ilah yaptığını açıkça ifade ediyor. Ama o açıdan baktığınız zaman ilah olmayan kolay kolay yok. Biz sadece tarikat şeyhleri şeydir diyoruz. Sanki mezhep uleması onlardan geri mi kalıyor? Allahu Teala açıkça Nisa Suresi 43. Ayette “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tagrabus salâte ve entum sukârâ” “Sarhoş olduğunuz zaman namaza yaklaşmayın.” Peki, sarhoşluk ne acaba diye sorabilirsiniz. “hattâ tağlemû mâ tegûlûne” “ne dediğinizi bilinceye kadar” O zaman öyleyse sarhoşluk esasen ne dediğini bilmez hale gelmektir. Tabi onun bir öncesi de var elbette… Ne dediğini bilinceye kadar da sarhoşluk geçmiş olmuyor. Ama biraz hafiflemiş oluyor. Ne dediğinizi bilinceye kadar diyor. Biraz önce bu konularda uzman olan bir dostumuzla konuştum. Üniversitede Hocadır. Bu uyuşturucu kullananlar ne dediğini biliyor mu dedim. Yok, canım mümkün değil dedi. Nereden bilecekler dedi. Peki, ne dediklerini bilmiyorlarsa Kuran’ı Kerim’in tanımına göre sarhoş değiller mi? Hiçbir şeyi eksik bırakmamış. Görüyor musunuz? O zaman “Namaza yaklaşmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar.” Allah hamr’ın özelliğini anlatmış mı? Bir eksik bırakmış mı? Arkasından diyor ki…
“İnnemâ yurîduş şeytânu ey yûgıa beynekumul adâvete vel bağdâe fil hamri vel meysiri” “Şeytanın istediği şey sadece şudur. İçki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin soksun.” Oluyor mu, olmuyor mu? İçki içti mi hepsi kral oluyor. Kumarda da öyledir. Başka ne? “ve yesuddekum an zikrillâhi” “Allah’ın zikrinden yani Allah’ın kitabından uzaklaştırır.” (Maide 91) Sarhoş olan bir adam Kuran’ı anlayabilir mi? Allah ne dedi? “hattâ tağlemû mâ tegûlûne” “ne dediğinizi bilinceye kadar” namaza yaklaşmayın (Nisa 43) dedi. Bugün mesela Arap olmayanlar namaz kılarken ne dediklerini biliyorlar mı? Gerçi Araplarda bilmiyor. Onlarda ezbere okuyorlar. “Şeytanın isteği içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmaktır. Ve sizi Allah’ın zikrinden, Allah’ın kitabından uzaklaştırmaktır.” “ve anis salâh” “ve namazdan” (Maide 91) Çünkü Allahu Teala “sarhoşken namaza yaklaşmayın” (Nisa 43) dedi. “fehel entum muntehûn” “vazgeçtiniz değil mi?” (Maide 91) diyor. Ondan sonra da “Ve etîullâhe ve etîurrasûle” “Allah’a itaat edin. Resule itaat edin.” (Maide 92) Resule itaat edin dendiği zaman çocukluktan beri bize öğretilen şey Nebi’ye itaat edindir. Allahu Teala Ali İmran Suresi 144. Ayette “Ve mâ muhammedun illâ rasûl, gad halet min gablihir rusul” “Muhammed sadece resuldür. Ondan öncede çok resuller geldi, geçti.” “efeim mâte ev gutilengalebtum alâ ağgâbikum” “Ölür ya da öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz?” (Ali İmran 144) Muhammed (a.s) öldü değil mi? Öldürülmedi ama öldü. Peki, resule itaat benim için nedir? İşte sözlüğe baktığınız zaman resulün birinci anlamı budur. O zaman Allah’a itaat edin. Tamam. Ne yapacağım? Baş üstüne ama ne yapacağım? Nereden bulacağım Allah’a itaati? Onun için “Mey yutıır rasûle fegad etâallâh” “Kim resule itaat ederse Allah’a itaat eder” (Nisa 80) diyor. O zaman Arap dili açısından Maide 92’de “etîurrasûle ve etîurrasûle” denmesi gerekir. Öyleyse ikincisi (resule itaat edin) birincisinin (Allah’a itaat edin) atfı tefsiri oluyor. Yani birinciyi açıklıyor. “Allah’a yani Allah’ın gönderdiği kitaba itaat edin.” O zaman bu kitapta her şey var değil mi? Yani falancanın içtihadına, filancanın kıyasına ihtiyaç var mı? Sadece aradan çekilmelerine ihtiyaç var. “vahzerû” “dikkatli olun.” “fein tevelleytum” “Ama dinlemezseniz.” Yüz çevirirseniz. Ki birçok kimse dinlemiyor. Ne yapalım dinlemesin. Adamın cehenneme gitme hürriyeti var. Biz engelleyemeyiz ki… O hürriyeti Allah vermiş. “fağlemû ennemâ alâ rasûlinel belâğul mubîn” “Bilin ki resulümüze düşen her şeyi ortaya koyan bir tebliğden ibarettir.” (Maide 92) Resul bu Kuran’ı Kerim ise Kuran hamr konusunda her şeyi ortaya koydu mu? Tabi birisinin de bunu anlatması lazım. Onu anlatana da sözlük anlamıyla resul denir. Mesajı ileten kişi anlamındadır. Şimdi her şey ortada değil mi? Yani uyuşturucular Kuran’ı Kerim’in delaletiyle haramdır. Adam kabul etmiyor diyorlar. Etmesin ben ne yapayım? Resule düşen onu açıkça ortaya koymaktır. Kuranı Kerim her şeyi açıkça göstermiyor olsaydı Allahu Teala “el belâğul mubîn” şeklinde bir ifade kullanır mıydı? Her şeyi ortaya koyan, beyan eden, ortaya çıkaran… Bu şeyde şöyle bir problem var. Fıkıh kitaplarına baktığımız zaman Allah’ın haramını helal, helalini de haram kılan hükümlerle dolu olduğunu görüyoruz. Bu konu açısından ayrıntı vermeye gerek yok. Gördüğünüz gibi herkes ittifakla… Başka şey anlatmaya lüzum yok. Çünkü ona girdiğimiz zaman dersimizin vakti yetmez. Uyuşturucuda bu haramın kapsamında olmasına rağmen yok efendim kıyasmış ta bilmem neymiş de falan filan…
Peki, siz şu ayetten içkinin, kumarın, fal okları ve kurban kesilmesi için sunakların insan pisliği gibi bir pislik olduğu anlaşılıyor mu? Mesela yeryüzünde insan pisliği yiyen bir insan grubu duydunuz mu? İnsan idrarı içen hiç duydunuz mu? İnsanlar içkiyi severek içiyor ve ona bir servet harcıyorlar. Buradaki pislik için, “ricsum min ameliş şeytâni” “şeytan işi bir pisliktir” (Maide 90) diyor. Niye şeytan işi pislik? Dışarıdan onu pis olarak göremezsin. Pislik onun içindedir. Şeytan insanın kötü amellerini güzel gösteriyor. Aslında yaptığın kötü fakat sana güzel gibi görünüyor. İşte o içindeki kötülüğün adı rics yani pisliktir. Seni Allah’ın yolundan uzaklaştırıyor. O içindeki kötülüğü anlatıyor. Mesele odur. Fakat bakıyorsunuz. Adam elbisene içki bulaşırsa onunla namaz kılamazsın diyor. Allah aşkına onu nereden çıkardın? Allahu Teala sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın dedi. Adam o içkiyi içerken yakasına da dökmüş olamaz mı? Elinden düşmüş de olabilir değil mi? Elbisesine de dökmüş olabilir. Allah her şeyi açıkladım dedi mi? Hanefi mezhebinin dışındakiler; yok, efendim vücudunun bir yerinde nokta kadar pislik olursa şey yapamazsın derler. Şimdi Yahya’yı dinleyelim.
Yahya ŞENOL: Okuduğunuz Maide Suresinin 90. Ayetinden bu hamr dediğimiz… Ki fıkıh geleneğinde sadece içecekler olarak sınırlandırılıyor. Alkollü içecekler… Ki Hanefi mezhebinde daha da daraltılarak sadece yaş üzüm suyundan elde edilmiş şaraba indirgeniyor. Onun fıkıh ilmi açısından necis sayılıp sayılmayacağı konusu da ele alınıyor. Necis, şeriatın pis gördüğü, özellikle namaz ibadetiyle ilişkilendirdiği pisliklere verilen addır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 29:06 29:10 sn. arası anlaşılmıyor. Yanlış anlaşılma olmasın.
Yahya ŞENOL: Tabi, tabi o anlamda… Fıkıh mezheplerinde böyledir. Necis, necaset birincil olarak namazla ilişkilendirilir. Namaz kılacak olan kişinin bedeni, elbisesi ve namaz kılınacak olan yerin necis denilen bu maddelerden arındırılmış olması gerekiyor. Tamam, bu söylenebilir. Bunda problem yok. Peki, hangi maddeler necis denirken bir takım şeyler sayılıyor. Bunlardan bir tanesi de bu ayette geçen hamr kelimesidir. Biz mealden okuyunca pek anlamadık, buradan nereden çıktı diyeceksiniz. Ama o bizim anlayışsızlığımızdan kaynaklanıyormuş. Ayette Arapça olarak “ricsum min ameliş şeytâni” ifadesi geçti. “Şeytan işi bir pisliktir.” (Maide 90) Oradaki “min ameliş şeytân” kısmı ayrılıyor. Bu ifade de ki “rics” kelimesi çekiliyor. Arapçada “rics” pislik demektir diyorlar. Rics ile necis aynı şeydir. Demek ki bu ayette geçen hamr yani bugün itibariyle alkollü içeceklerin tamamı necistir. Necis olan bu şeyin; namaz kılacak olan kişinin vücudunda, elbisesinde veya namaz kılacağı yerde bir miktar, çok az veya avuç içi kadar olması namaza engeldir diye söylüyorlar. Mezheplere göre ayrıntıları birazdan vereceğim. “Ricsum min ameliş şeytâni” “Şeytan işi bir pisliktir” (Maide 90) ifadesi geçti. Bunu herkes mi öyle anlıyor. Önce onu bir ifade edeyim. İbni Hazm da dâhil olmak üzere… Yani Zahiri mezhebinden derslerde sık sık bahsederiz. 5. Mezhep olarak bu meşhurdur. Ama Türkiye’de pek bilinmez. Zahiri mezhebi de dahil olmak üzere dört büyük sünni mezhep… Yani Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelilerin de dahil olduğu mezhep ulemasının…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Fark edebilsinler diye şunu da ilave yapmak lazım. Zahiri mezhebinin iddiası nasların zahirine göre hüküm vermektir. Yani ayet ve hadis… Ama işin içerisine girip bakıyorsunuz ki ayet yok, hadis onun yerine geçmiş. Bir müddet sonra bakıyorsunuz ki hadiste yok.
Yahya ŞENOL: “İbni Hazm’da dahil olmak üzere dört büyük sünni fıkıh mezhebinin müçtehidleri de dahil fakihlerin büyük çoğunluğu ayette geçen “rics” ifadesinden hareketle şarabı kan ve idrar gibi necaseti ğaliza grubunda mütaala etmiştir.” Necaseti ğaliza ağır pislik demektir. Yani çok az bir miktarı dahi namaza engeldir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Damlacık, damlacık da değil yani bir sıçrantı…
Yahya ŞENOL: Bir nokta dahi olsa o namaza engeldir. “Yani çok az miktarının dahi vücutta, elbisede veya namaz kılınan yerde bulunmasını namazın sıhhatine engel kabul etmişlerdir.” Bunlara göre sarhoş edici içeceklerden biri bir kişinin üzerine bir damla bile damlamış olsa o şekilde namaza gelemez. “Fakat Medineli fakihlerden Rebiatur rey, Leys bin Sad, Şafiinin öğrencisi Müzeni ve Zahirilerin kurucusu kabul edilen Davud ez Zahiri” Yani mezhepten ayrı olarak burada görüşü oluşmuş. “gibi bazı fakihlerse ayette sayılan diğer şeyler” Hani ayette hamr dedi ama meysir yani kumar da geçti. Ezlam yani fal okları geçti. Dikili taşlar geçti. Hani putlara kurban edilmek için, kurban edilecek hayvanların kesildiği veya sunulduğu yer… Sunak dediğimiz o taşlar… Onlarda geçti. “onlar gibi şarabında manevi kirliliğinin kastedilmiş olduğunu” Ayette… Yani “bunun haram olmasının aynı zamanda necis olduğu anlamına gelmeyeceği görüşündedirler.” Bunlar böyle söylemişler. Yani dedikleri şudur. Allah ayette dört şey saydı. Hamr (sarhoş edici içecekler, her türlü maddeler), meysir (kumar), dikili taşlar ve fal okları… Bunların hepsi şeytan işi birer pisliktir. Yani burada bunların manevi yönü vurgulanmış. Diyelim ki insan kumar oynuyor. Kumar oynanan kâğıt olarak düşünebilirsiniz, taş olarak düşünebilirsiniz, zar olarak düşünebilirsiniz. Haram diye bu maddelerin kendisi necis midir?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Değil.
Yahya ŞENOL: İnsan kumar oynadığı kâğıda dokunduğu zaman elini necasete bulaştırmış. Dolayısıyla namaz kılamaz der misiniz?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya da o zarlar cebinde olsa…
Yahya ŞENOL: Diyemiyorlar. Veya kişi bu sunaklara dokunmuş olsa… Mesela bugün eski, tarihi harabeleri gezerken öyle bir yere denk geldik diyelim. İncelerken elimizi filan sürsek sen artık namaz kılamazsın. Niye? “ensab”a “sunaklara” dokundun falan diyebilir misiniz? Yok. Bunlar denmiyor. Hepsi birden ayette geçiyor. Ya hepsi birden bunların necis kabul edilmeli ya da üçü değilse dördüncüsü de necis kabul edilmemeli. Bu ayetten yola çıkarak konuşacaksanız eğer… Dolayısıyla en azından bu saydığımız… Rebiatur rey, Leys bin Sad, Müzeni, Davud ez Zahiri ayetten bunu güzel yakalamışlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yalnız o az önce söylediğim şey kaybolmasın. Söyledim de ona tekrar vurgu yapmamız lazım. Yahya orada bir şeye dikkat çekti. “min ameliş şeytâni” “şeytan işi” kısmını görmüyorlar. “Şeytan işi pislik” kısmını görmediğiniz zaman… Yani Ali İmran Suresi 78. ayetinde Allahu Tealanın bildirdiği, ehli kitabın yaptıkları… “Ve inne minhum leferîgay yelvûne elsinetehum bil kitâbi litahsebûhu minel kitâbi” Onlardan bir grup var ki kitabı dillerine doluyorlar. Zannediyorsunuz ki kitaptan… Ayette rics demiş diyorlar. Doğru rics demiş. Karşı taraf bütün ayrıntıyı bilmiyor ki… Yahya’nın anlattığı ayrıntıyı vatandaştan kaç kişi bilir. Ha evet demek ki Allah yasaklamış diyorsun. Hâlbuki kitaptan değil. “ve yegûlûne huve min ındillâhi” Allah böyle diyor derler. “ve mâ huve min ındillâh” Bu Allah’ın söylediği söz değil ki… “ve yegûlûne alallâhil kezibe ve hum yağlemûn” “Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.” (Ali İmran 78) Yani Allah’a iftirada bulunurlar. Bu işin başında bu kurguları yapanlar böyledir. Arkasından gelenlerde zaten gözü kapalı gidiyorlar.
Yahya ŞENOL: Benim burada dikkat çekmek istediğim esas mesele… Ayette sayılan bu döert şeyin… Hamr, meysir, ensab, ezlam denilen… Sarhoş edici içecekler, fal okları, kumar falan bunların necisliği falan değil. Necis kabul edersiniz veya etmezsiniz. Başka bir delilinizde olabilir. Başka bir ayet delil getirerek gerçekten de bunun necis olduğunu ispatlayabilirsiniz. Sorun bu değil. Sorun şudur. Varsayalım ki necis… Peki, ben bu maddelerden birini bir kişi kullandığında üzerine bir damla, iki damla, üç damla bulaştığında bu kişinin namaz başta olmak üzere… Mesela namaz kılacak mı, mescide girebilecek mi? Ona ne söyleyebilirim? Esas sıkıntı buradadır. Yani biraz önce Nisa Suresi 43. Ayeti okundu. Cenabı Hak orada ne buyurdu? “Sarhoşken namaza yaklaşmayın” ama bir ölçü belirledi. Sarhoşluğun miktarını açıkladı. “Ne dediğinizi bilinceye kadar…” Yani ne dediğinizi bilemeyecek kadar sarhoşsanız yaklaşmayacaksınız. Ama ne dediğinizi biliyorsanız bu halde bile namaz kılabilirsiniz. “Kılabilirsiniz” de yanlış. Kılacaksınız. Kılmak zorundasınız. Adam bir şişe bira içti, viski içti, şunu içti, bunu içti… Sarhoş olmadı, az miktarda oldu. Namaz kılmak zorundadır. O esnada üzerine damlattı. Ve bize gelip ben bu halde namaz kılabilir miyim dedi. Ben Nisa 43. Ayeti biliyorum. Ona “evet, sen şuan ne dediğini biliyorsun. Namazı kılacaksın” derim. Namaz kılıp kılmayacağını sorabildiğine göre… Bir de baktım ki tişörtüne bir damla damlamış. Varsayalım ki necis… Bu bir damla, iki damla veya üç damla olan şey namaz kılmasına engel mi? Mesele budur. Dediğim gibi ben necis de kabul edebilirim onu. Ama bu kişiye sen namaz kılamazsın diyebilir miyim? Bunun için ne lazım? Aynı ayette Allah “namaza yaklaşmayın şu durumda iseniz” dedi. 1- O zaman elbisenizde şu durumdayken de namaza yaklaşmayın demeliydi. 2- Veya biz şuan tam net bir şekilde ayetlerden bulamasak da Resulullah’tan bu konularda net açıklamalar gelmeliydi. Elbisenize şu kadar miktarda bir necaset bulaştığında namaza yaklaşmayın… Öyle bir şey gelseydi biz acaba hangi ayetten böyle bir şey çıkar diye araştırıp belki bizde bulabilirdik. Ama öyle bir şeyde gelmedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sözünü biraz daha güçlü hale getirelim. Günde beş vakit namaz her Müslüman’ın her şart altında kılması gereken bir ibadettir. Öyle bir şey olsa Resulullah bunun üzerine basa basa söyler. Kesinlikle Kuranı Kerim’de de olur değil mi?
Yahya ŞENOL: Ki o dönemde de haram olduğu halde içkiyi bırakamayan sahabilerin olduğu rivayet ediliyor. Bu rivayetler gizlenmiyor ki… Tamam, haram olmuş ama bugün ki gibi kendini tutamıyor, alışmış, bağımlı olmuş. İçiyor. O adamlar Resulullah döneminde namaza gelmiyor muydu? Geliyordu. Hiç mi üzerine bir şey bulaşmamıştır? Veya niye sormuyor? Resulullah niye engellemiyor? Kitaplarda niye bu konuda bir tane rivayet yok? Demek ki necis veya değil. Hangisini kabul ederseniz edin. Bunun namazla doğrudan ilişkisi nedir? Bunu saptamanız lazım. Hakkında ayet var mı? Yok. Resulullah’tan nakledilmiş bir şey var mı? Tamam, temiz bir durumdayken… Biz insanların karşısına bile pis bir elbiseyle çıkamayız. O ayrı meseledir. Ama bu namaza engeldir şeklinde şeri bir hüküm olması için ya ayet ya da Resulullah’tan nakledilmiş sahih bir uygulama bulunması lazım. Ama bütün fıkıh kitaplarını tarayın. Şu kadar miktarda bir şey üzerinize bulaşsa namaza asla yaklaşamazsınız şeklinde Resulullah’tan da nakledilmiş bir ayrıntı yok. Ama buna rağmen ne denmiş? Mezhepler bu konuda ikiye ayrılmış. 1- Hanefilerin başını çektiği bir grup var. 2- Şafiilerle, Malikilerin ve Hanbelilerin başını çektiği bir grup var. Şafiilerin, Malikilerin ve Hanbelilerin grubu ayetlerden “biz temizlik vurgusunu anlıyoruz” diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hangi ayetlerden?
Yahya ŞENOL: Yani işte içinde taharet kelimesi geçen… 40:20 40:22 sn. arası anlaşılmıyor. “Ve siyâbeke fetahhir” “Elbiseni tertemiz tut.” (Müddessir 4) “Allah temiz olanları sever.” Hadisler var. 40:28 40:29 sn. arası anlaşılmıyor. Temizlik imanın yarısıdır. Bunların hepsi doğru eyvallah. Bunlarda problem yok. Daha demin ne dedik? Biz insanların bile karşısına… Şuan hepimiz temiz bir kıyafetle buradayız. Pis olsa insanın karşısına da çıkmaya utanırsın. İşiniz gereği olabilir. Kaçınamadığınız durumlar olabilir. Namaz kılıp kılmayacağınız başka bir konudur. Biz temizlikle ilgili bu genel prensipten hareketle bir insan namaz kılacağı zaman ister bedeninde, ister elbisesinde, ister namaz kılacağı yerde nokta kadar belki daha küçük… İğne ucu diyebiliriz. Türk halkının zihninde gusülden bir çağrışım vardır. İğne ucu kadar bir necaset bulunması onun namaz kılmasına engel teşkil eder diyorlar. İğne ucu kadar bile olmayacak. Bir damla, iki damla falan değil. Bu namaz kılamaz diyorlar. Peki, üzerinde elbisesine bulaştı. Yıkayacak su yok. Giyecek yedek elbisesi yok. Bu kişi namaz da kılmaz zorunda… Ne yapacak? Bu şekilde namaz kılamayacağına göre mecburen elbiselerini çıkarıp namazını o şekilde kılacak diyorlar. Fıkıh kitaplarında buna dair teoriler geliştirilmiştir. Tesettür açısından hadi erkekler üstünü çıkarıp namaz kılabilir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Üst ayrımı yok ki…
Yahya ŞENOL: Hadi öyle bir şey değil. Daha aşağılara da bulaştı. Teoriler geliştirmişler. İki, üç damla damladı, bütün elbiseler gitti diyelim. Hepsini çıkaracak, gerekirse anadan üryan namaz kılacak diyorlar. Burada neyi tartışıyorlar biliyor musunuz? Bu durumda adam ayakta mı namaz kılmalı, oturarak mı namaz kılmalı? Bunu tartışıyorlar. Ya niye buraya ulaştınız siz? Bu şekilde namaz kılmasına engel ne vardı ki üstünü çıkarıp çıplak kılmasını adama şey yapıyorsunuz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Delilin ne?
Yahya ŞENOL: Delil ne burada? Ayet yok, Resulullah’tan nakledilen bir uygulama yok. Şafii, Maliki ve Hanbeliler böyleydi. Hanefiler bu konuda biraz daha hoşgörülüler. En azından necaset sıvı ise bir insanın avucunun içi kadar yani el ayası denen yere kadar hoşgörü vardır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Necaseti ğaliza ise…
Yahya ŞENOL: Evet, necaseti ğaliza ise yani ağır pislik ise… Hamr gibi, kan gibi, idrar gibi bir necaset ise bir iki damla affedilir. O kadar da değil diyorlar. Ama toplam miktar bir avuç içinden fazla ise o zaman ancak bu şekilde namaza durulması caiz olmaz. Hâlbuki dediğimiz gibi… Ayet veya hadis bu konuda yok. Böyle bir şey yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Necaseti ğaliza değilse?
Yahya ŞENOL: Necaseti hafife diye bir şey var. O da hafif necasettir. Bu hafif ve ağır ayrımı da maddenin cinsine göre değil, hakkında delil olup olmamasına göre yapılmış. Hanefiler hakkında necis olduğuna dair deliller ne diyorlar. Hanefi mezhebine göre konuşuyorum. Mesela kan, idrar, dışkı, hamr bunlar hakkında ayet oluğu için ağır necasettir. Bir de hakkında ayet ve hadis bulamadığımız şeyler var. Mesela eti yenen hayvanların idrarları… Adam bütün gün koyunla uğraşıyor falan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen şimdi Hanefileri söylüyorsun. Hanefiler der ki üzüm şarabı… Taze üzüm suyundan yapılmış şarabın tek damlası pisliktir. El ayası kadar bir yeri işgal ederse namaz kılınmaz diyorlar. Ama onun dışındaki bütün içkilerde 4’de 1 şartı vardır. Mesela rakı için 4’de 1’ini işgal ederse namaz kılamaz diyorlar. Niye? Rakı kuru üzümden yapılmış ya… Biradır, falan diğer bütün içkiler necaseti hafifedir.
Yahya ŞENOL: Yani elbisenin 4’de 1’ine bulaşmadığı sürece, 4’de 1’ini kirletmediği sürece o şekilde namaz kılınabilir diyorlar.
Bir kez daha ifade edeyim. Belki üç, dört oldu ama önemli değil. Ayetlerde de, hadislerde de şu miktardaki necaset namaza engeldir diye… Elbisede veya namaz kılınacak yerde şu necasetler bulunursa namaz sahih olmaz, geçerli olmaz şeklinde hiçbir ayet veya Resulullah’tan nakledilmiş hiçbir hadis yoktur. Söylenenler tamamen kendilerince kimi ayetten, kimi başka bir hadisten yaptığı çıkarımlara dayanıyor. Ama neticede insanlara sen bu şekilde namaz kılamazsın diyorlar. Yani bir bakıma Allah’ın emrini engellemiş oluyorlar. Allah ne diyordu? Sen sarhoşken bile eğer ne dediğini biliyorsan namaz kılacaksın diyordu. Bir Müslüman olarak kılmak zorundasın. O esnada adam damlatmış, damlatmamış kılacak. Çünkü namaz vakte bağlı bir ibadettir. O vakit geçtikten sonra o namazı tekrar kılması mümkün olmadığına göre kişi ne durumdaysa namazını o şekilde kılacak. Yok üstünü çıkarıp çıplak kılacak, yok çıplak kılıyorsa ayakta değil oturarak kılacak… Hiçbir şekilde kesinlikle bunları ifade etmeye gerek yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sadece adetli kadınlar mı namaz kılamazmış? Geçenlerde Cezayir’den buraya bir hoca gelmişti. Ona bazı şeyler soruyordum. Sen kafana göre değil de kitaplara göre cevap ver dedim. Bende şimdi size kendi kafanıza göre cevap vermenizi şey yapacağım. Gerçekten adamlar duyduklarında şok oluyorlar. Çünkü bu geleneksel İslam, İslam değil. Kesinlikle değil. İşte biraz katkılar var. Allahu Teala diyor ki… “Hâfizû ales salevâti ves salâtil vustâ ve gûmû lillâhi ganitîn” “Hâfizû ales salevâti” “Namazlara özenle dikkat edin.” Yani onları muhafaza edin. Yani sürekli namazınızı kılın. “ve en orta namazı da kılın” (Bakara 238) diyor. Peki, sürekli kılma emri sadece temiz elbisesi olana mı verilir? Bu ne demek? Benim her ortamda bu namazı kılabilmem lazım değil mi? Yani adam belki tuvalet temizlikçisidir. Belki kanalizasyon temizliği ile uğraşıyor. Ama namazını kılacak. Yok efendim sen yanında temiz elbise gezdireceksin derler. Allahu Teala Hac Suresi 78. Ayetinde “ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac” “Bu dinde Allah size hiçbir güçlük koymamıştır” (Hac 78) diyor. Bunlar güçlük değil mi? Bir de şu ayete dikkat edin. Maide Suresi 6. Ayette Allah abdesti bozan sadece iki şey söylüyor. Ya cünüplük ya da tuvaletten gelmek diyor. Peki, tuvalete gidip büyük abdesti yaptınız. O büyük abdestin çıktığı yeri yıkayın diye bir emir var mı? Tuvaletten gelirse diyor değil mi? Öyle bir emir var mı? Peki, idrarın çıktığı yeri yıkayın var mı? Tuvalete gidiyorsunuz. Geldikten sonra verilen emir şudur. Yüzünüzü ve kollarınızı yıkayacaksınız, başınıza ve ayaklarınıza mesh edeceksiniz. O kadar… Ben daha yeni abdest aldım. Tuvalete gittim. Kirlenen organım yüzüm ve kollarım mı? Hangisi? Bakın orada da Allah sıkıntı vermiyor. Dikkat ediyor musunuz? Sıkıntıyı veren kim? Bizleriz. Kadının adet kanı engel diyorlar. Niye? Sürekli geliyormuş. Ya Allah’tan korkun. Bir adamda sürekli idrar gelme rahatsızlığı olsa o namaz kılmayacak mı? Bunlara göre kılmayacak. Kılacak ama şöyle kılacak derler. Aması ne ya? Nereden çıkarıyorsun? Kanın abdesti bozduğunun zaten hiçbir delili yok. Abdesti bozan sadece tuvalette yapılandır. Hangi kadın adet görmeye başladı diye tuvalete gitmek zorundadır? İsterse gidebilir. O ayrı bir konudur. Adet kanı tuvalete götüren bir kan mı? Götürse bile sadece abdest bozar. Başka bir şey olmaz. Namaza engel olmaz. Yani şimdi dikkat ediyor musunuz? Sadece hanımlar değil erkeklerde namazdan uzaklaştırılıyorlar.
Birkaç kere anlattım ama yeri geldi yine anlatayım. Ali BARDAKOĞLU Diyanet İşleri Başkanıydı. Benim fakülteden hocam olan Hamza AKTAN’da Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanıydı. Bizim Fatih ORUM’da daha doktorasını yeni yapıyordu. Tarihi tam olarak hatırlayamıyorum. O zaman henüz dışlanmadığımız dönemdi. Toplantılara çağırdıkları dönemdi. 2007’de bir kere toplantıya çağırdılar. Ondan sonra da bir daha çağırmamaya başladılar. Çünkü çağırmamakta ne kadar haklı olduklarını sizde anlayın. Haklı olan biz değiliz onlar… Küçük Çamlıca’da Sebahattin Zaim Kültür Merkezinde bir toplantıya gittik. Diyanet İşleri Başkanlığına Türkiye içinden ve dışından 17 tane soru sorulmuş. Cevap verememiş. O sorulardan aklımda kalan bir tanesi şuydu. “Pakistan’da İslam Cumhuriyeti var. Adam gelip kadına tecavüz ediyormuş. Kadın da gidip adamı şikâyet ediyormuş. Kadına diyorlarmış ki dört tane şahit getir.” Tecavüze uğrayan kadından şahit istenir mi? Getirmediği zaman kadına 80 sopa atıyorlarmış. Hem tecavüze uğruyor, hem de sopa atılıyor. Bunu ne yapacağız? İttifakla ayette bunun çözümü yokmuş. Pakistanlılar bunu çözememiş. Diyanet’e sorulmuş çözememiş. Orada Türkiye’nin önde gelen hocalarını toplamışlar ki buna çözüm bulsunlar. Çare yokmuş. Ne yapalım? Kıyaslayacağımız bir şeyde yok. Az önce Yahya kıyastan bahsetti. Burada kıyasta yok. Neye kıyaslayacağız? O zaman istihsan diye topu taca atma şeyi vardır. Yani durum ve şartlara göre işi kılıfına uydurmak… Ben, “Tecavüze uğrayan kadının tecavüze uğradığını ispatlamasını nereden çıkardınız” dedim. Yok mu öyle bir şey dediler. Mezheplerde var. Yok demiyorum da İslam’da yok dedim. Çağırmamakta haklılar mı? Mezheplerde tabi ki var ama İslam’da yok. Bakın dört şahit kadının zina ettiği iddiasıyla ilgilidir. Erkeğinki ile ilgili değildir. Bakın erkeğin zinaya teşebbüs iddiası Yusuf’un (a.s) kıssasında geçiyor. O da sadece bir kriminal rapordur. Gömleği arkadan yırtılmışsa Yusuf haklı, önden yırtılmışsa Züleyha haklıdır. Ayetlerin tamamı kadına zina iddiasıyla alakalıdır. Erkekle ilgili ne var dedim. Hemen bitti. 17 sorunun cevapları ikişer dakika sürdü. Hepsi böyleydi. Tabi ondan sonra başladık gene… Oradan gelirken… Hocaların isimlerini birkaç kere söyledim. Gene söyleyeyim. Hiçbir zararı yok. Çünkü ilk defa söylemiyorum nasıl olsa… İslami ilimler Araştırma Vakfı Ali ÖZEK Hoca… Ben İslami İlimler Araştırma Vakfında 1983’ten 1993’e kadar hemen her ay ilmi toplantı düzenlemiştim. Gel beraber gidelim hocam dedim. Bizim arabayla onu oraya kadar getirdik. O da gel çay içelim dedi. Yukarıya çıktık. Eski Mardin Müftüsü ve Haseki Eğitim Merkezinin Fıkıh Hıcası Halil GÖNENÇ Hoca… Kendisi de Arap’dır. Arapçası da gerçekten çok iyidir. Eski kitapları gayet iyi bilir. Bir de Şafii ilmihali diye bir kitabı vardır. Ali ÖZEK Hoca orada beni Halil GÖNENÇ Hocaya şikâyet etti. Halil GÖNENÇ’te 1976’dan beri her toplantıda beraber olduğumuz kişidir. Abdülaziz, “Şu Usulü Fıkıh denen saçmalıkları bırakın diyor” dedi. Ondan sonra “kıyası kabul etmiyor, istihsanı kabul etmiyor” dedi. O da beni ikna etmeye başladı. Şöyle, böyle falan… Hocam Ali ÖZEK Hoca da sende sadece Türkiye’de değil, İslam Aleminde tanınmış hocalarsınız dedim. Sadece Türkiye demiyorum. Dünyanın neresinden ulemayı topluyorsanız toplayıp gelin ben hazırım dedim. Sizin doğru olduğunuzu ispatlayın bakayım dedim. İsterseniz Türkiye’den başlayalım dedim. İsterseniz önce Şafii mezhebinden başlayalım dedim. Çünkü sen Şafiilerin en tanınmış alimisin. Hocam size bir soru sorayım dedim. Şafii mezhebine göre vücudunda ya da elbisesinin üzerinde küçücük bir parça necaset olan bir kişi namaz kılabilir mi dedim. Kılamaz dedi. Peki, adamın elbisesinde necaset var, tek elbisesi var, temiz elbisesi de yok ne yapacak dedim. Elbisesini çıkarır, çıplak kılar dedi. Ondan sonra? Elbise bulduğu zaman namazını iade eder dedi. Hocam bunun bir tek delili var mı, bana gösterebilir misiniz dedim. Vardır kardeşim dedi. Hocam sen bunu söyleyemezsin dedim. Sen Şafii ilmihalini yazmış kişisin dedim. Var mı, yok mu söyle bana? Ayette var ya “Ve siyâbeke fetahhir” “elbiseni temizle” (Müddessir 4) dedi. Hocam bu ayetin namazla ne ilgisi var dedim. O öyle değil ama siz öyle inanıyorsunuz. Siz bu sure ilk inen surelerdendir. Namazda Miraç’ta farz kılındı demez misiniz dedim. Ondan sonra keşke kıyas yapsaydınız dedim. Hiç olmazsa iyi kötü bir deliliniz olurdu dedim. İbadet konularında kıyas olmaz diye ittifak ediyorsunuz. İbadetleri Allah belirler diyorlar. Yahya gayet güzel bir şekilde anlattı. Allah mı belirliyormuş? Bu saçmalıkları nereden çıkarıyorsunuz? Bari ibadete karışmayın ya. Ne oluyor size? Keşke kıyas yapsaydınız dedim. “Siz Şafiiler büyük abdestini yapan bir kişi büyük abdestin çıktığı yeri üçtaşla temizlerse temiz olur. Aslında temiz olmaz ama Resulullah’ın üçtaşla temizlediğine dair rivayet var onun için temiz sayarız demez misiniz” dedim. Bari buna kıyaslasanız dedim. Hanefiler ona kıyaslamışlar. Hanefiler, herkesin o çukuru (büyük abdestin çıktığı yer) kendi avucu büyüklüğündedir derler. Dolayısıyla o avuç büyüklüğündeki pislik… Az önce Yahya anlattı. Necaseti kendi kafalarına göre tanımlıyorlar. Yok ğaliza, hafife… Neyse… Necaseti ğaliza yani ağır pislik el ayası kadar yer işgal ederse namaza mani olur. Niye? O hadisten dolayıymış. Hadisle namazın ne alakası var. Resulullah onunla temizleniyordu diyor. Temizlenmeyen namaz kılamaz diyor mu? Bari buna kıyaslasaydınız dedim. Benim işim var kardeşim dedi kalktı gitti. Görüyor musunuz? “Ellezînehum alâ salâtihim dâimûn” “Namazlarını sürekli kılarlar” (Mearic 22), Namazlarını sürekli muhafaza ederler, namaza özen gösterirler diye o kadar ayet var. Kadınlara adetliyken namaz kılmayacaksınız demişler. Allah aşkına Allah böyle diyor. Siz nereden çıkardınız bunu? Savaş sırasında karşı da düşman burada namaz kılacaksın, orada elbiseyi mi değişeceksin, çıplak mı kılacaksın? Allah aşkına bu ne ya? Zaten o Salatil Havf ile söyledikleri tam bir karikatürize edilecek şeydir. Tam gülmek için yeter başka şeye lüzum yok. Yani bu dinin yaşanmaması için ellerinden geleni yapmışlardır. Allahu Teala yolcuyken savaşta 2 rekattan 1 rekata kadar düşürmeye müsaade ediyor. Korktuğun zaman yürüyerek, binili olarak namaz kılmaya müsaade ediyor. Bütün bunları açıklayan Allah kadına namaz kılmasını haram kıldığı zaman açıklamayacak. Kadın insan değil mi? Sürekli kılar ifadesinin içinde değil mi? O mümin değil mi? Dolayısıyla hamr ile ilgili bir rics kelimesi geçmiş diye… Hamr’a verdikleri mana zaten evlere şenlik… Bir rics kelimesi geçmiş diye… Hem de şeytan işi kısmını da silerek onunla namaz olmaz diyorlar.
Geçen haftada anlattım. Fatih Camiisinden çıkıyorum. Bir sarhoş içeri giriyor. Adamın ağzı kokuyor. Millet içeri sokmuyor. Adam da beni Allah’ın evinden engelleyemezsiniz diyor. Niye sokmuyorsunuz dedim. Hocam ağzı leş gibi kokuyor dediler. Sana ne? Allah, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın diyor. Bak bu adam buranın cami olduğunu biliyor. Beni Allah’ın evinden engelleyemezsiniz diyor. Tamam bitti. Sana ne? Belki şu anda adam tevbe etti.
Vakit geçti ama şurada bir ayeti mutlaka okumam lazım. Uyuşturucuyla, sarhoş edici şeylerle mücadele konusunda çok önemli… Maide Suresinin 93. Ayeti son derece önemlidir. Ben geçmişte şunu yapmıştım, bunu yapmıştım diyenler de olabilir. “Leyse alellezîne âmenû ve amilus sâlihâti cunâhun fîmâ taımû” “İnanan ve iyi iş yapanların daha önce içtiği veya kullandığı hamr” Yani ister uyuşturucu olsun, ister sarhoş edici içki olsun. “Ondan dolayı günah yoktur.” “izâ mettegav” “kendilerini korudukları sürece” Kendilerini koruyacaklar. Neden koruyacaklar? Hamr’dan… Ondan sonra “ve âmenû ve amilus sâlihâti” “İnanacaklar içkinin haram olduğuna ve iyi işlere yönelecekler.” İyi iş yapacaklar. “summettegav” Bu “summe” “aynı zamanda” manasına gelir. “Gene kendilerini koruyacaklar.” İkinci kez geldi. Kuranı Kerim’de böyle bir ifade başka hiçbir yerde yok. Ondan sonra “ve âmenû summettegav” “gene inanacaklar, kendilerini yine koruyacaklar.” (Maide 93) Mesela uyuşturucudan kurtulmak çok zordur. İnanacaksın, iyi işe yöneleceksin, kendini koruyacaksın, inanacaksın, kendini koruyacaksın, inanacaksın koruyacaksın. Üç kere söylüyor. Üç çok önemli bir rakamdır. Bir adam üç kere hata yaptığı zaman artık affedilmez ya… Demek ki uyuşturucuyla mücadelede insanlara bunların yanlışlığına inandırmak gerekiyor. Mesela bir Müslüman Allah bunu haram kılmıştır diye… Ve kendisini mutlaka koruyacak. Sen kendini koruyacaksın. Ve inanmaya devam edeceksin. Gene koruyacaksın. Koruma asla vazgeçilen bir şey değil. Sürekli kendini koruyacaksın. Ondan sonra o ana kadar ne var ne yok Allahu Teala onları affeder. Böyle korursan affetmekle de kalmaz. Günahını da sevaba çevirir. Ama bu şartla… “summettegav” “tekrar kendini koruyor.” “ve ahsenû” “bu defa güzel işler yapıyor.” (Maide 93) Yani oraya kadar kendini koruyor. Demek ki oraya kadar çok zor noktalardan geliyor. En sonunda artık güzel… Artık üçüncüsünden sonra kendisi topluma yararlı, insanlara yararlı hale geliyor. Uyuşturucuyla mücadele eden kişiler bu ayet üzerinde dururlarsa çok iyi olur. “vallâhu yuhıbbul muhsinîn” “Allah güzel davranış gösterenleri sever.” (Maide 93) Biraz ara verelim.