Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
“Gûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâga ve yağgube vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne mir rabbihim, lâ nuferrigu beyne ehadim minhum, ve nahnu lehû muslimûn”. (Bakara 136)
Bugün Allah nasip ederse indirilmiş kitaplarla ilgili bir iki yanlış üzerinde daha duracağız. Tevrat kime varildi? Bize Tevrat Musa’ya (a.s), İncil İsa’ya (a.s), Zebur Davud’a (a.s) verilmiştir diye ezberletmişlerdir. Bu derste bakacağız ki Tevrat kime verilmiş? Az önce okuduğum ayette Allah bize emir veriyor. Yahudi ve Hıristiyanlara karşı şu sözü söylememizi istiyor. “Gûlû âmennâ billâhi” “Onlara deyin ki biz Allah’a inandık ve güvendik”. “ve mâ unzile ileynâ” “bize indirelene”. Nedir o? Kuranı Kerim. “ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâga ve yağgube”. Bizim elimizdeki kitaplarda İbrahim’e birkaç suhuf inmiştir diye söylerler. Peki, bu ayette belirtilen İsmail, İshak ve Yakup’a indirilmiş herhangi bir kitaptan bahsedilir mi? Bize öyle bir şey öğretmediler. “vel esbâtı” “Yakup’un çocuklarına”. Çünkü onun soyundan da gelen nebiler var. “ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ” Bunu ayrıca söyledi. “Musa’ya ve İsa’ya verilenler”. “ve mâ ûtiyen nebiyyûne mir rabbihim” “nebilere rablerinden verilen bütün kitaplara inandık”. (Bakara 136) Kaç tane kitap oldu? Sayısız değil mi? Bize öğrettiklerinde dört tane kitap var. Tevrat Musa’ya (a.s) Zebur Davud’a (a.s) inmiştir diye kesin olarak bize öğrettiler. Bunu böyle kabul etmezsen Mümin olabilir misin?
Yahya ŞENOL: Orada bir yanlış var. Onu bir düzelteyim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Düzelt.
Yahya ŞENOL: Bir defa nebiye kitap verilmediği söylenir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah bilmiyor değil mi? Haşa.
Yahya ŞENOL: Haşa.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kitaplara iman derken bu dört kitabı anlatırlar. Bunlara inanmayan ne olur? Allahu Teala burada bütün nebilere kitap verdiğini söyledi. Ama bizde nebilere kitap verildiğini Yahya’nın söylediği gibi kimse kabul etmez. Ondan sonra da Allahu Teala “Fein âmenû bimisli mâ âmentum bihî fegadihtedev” “sizin inandığınız gibi inanırlarsa yola gelmiş olurlar”. (Bakara 137) Peki, biz bu ayete göre Müslümanlar şu anda doğru dürüst inanıyor muyuz? Bu ayetteki gibi bizim inanmamız lazım. Onlarda bunun gibi inanmaları lazım ki yola gelmiş olsunlar. “ve in tevellev feinnemâ hum fî şigâg” “eğer bundan yüz çevirirlerse onlar ayrı bir yoldadır”. Yani Allah’ın kitabıyla yollarını ayırmışlardır. Peki, bugün Müslümanlar bu ayetlere göre Allah’ın kitabıyla yollarını ayıranlardan olmuyor mu? “feseyekfîkehumullâh” “Allah seni yakında onlara yeterli kılacaktır”. Yani onlara hesabını soracaksın. Nitekim Resulullah Medine’ye geldiği zaman kısa sürede Beni Kaynuka, arkasından Beni Nadir, arkasından Beni Kureyza, Yahudi kabilelerinin hepsi Medine’yi terk etmek zorunda kalmışlardır. Çok kısa süre içerisinde… “ve huves semîul alîm” “O dinler ve bilir”. (Bakara 137)
Bakalım ki Tevrat kime verilmiş? Derse başlamadan önce Musa’ya (a.s) bir kitabın verildiğinden Allah az önce okuduğum Bakara Suresi 136. ayette bahsetti. Aynı şey Ali İmran Suresi 84. ayette de var. Çok küçük ifade farklarıyla ama nebilerden herhangi birisi atlanmadan anlatılıyor. Bugün asıl dersimize konu olan ayette şöyle diyor. “İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ hudev ve nûr” “Biz Tevrat’ı indirdik. İçinde nur ve hidayet var.” Yani Tevrat insanların önünü aydınlatır. Ve doğru bir rehberdir. Gideceği yere götürür. Müslümanlar arasında bugün Tevrat’ı böyle kabul eden var mı? Tevrat konusunda ne denir? Tahrif edilmiştir denir. Bize öğretilene göre Tevrat ile Musa’nın (a.s) hükmetmesi gerekir değil mi? Burada “yahkumu biha” “onunla hükmeder”. “en nebiyyûn” “nebiler”. “ellezîne eslemû” “Allah’a tam teslim olmuş nebiler hükmederler”. Kime? “lillezîne hâdû” “Yahudilere”. (Maide 44) Yahudilere nebiler hükmeder. Musa (a.s) hükmediyor. Tamam. Davud (a.s) Musa’dan (a.s) önce mi, sonra mı Vedat?
Vedat YILMAZ: Sonra…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerim’de de sonra olduğu açıkça belirtiliyor. Yani bu Talut olayı ile ilgili ayetlerde Musa’dan (a.s) sonra Davud (a.s) Talut’un ordusunda Calut’u öldürüyor. (Bakara 246-251) Allah ona ondan sonra hikmet veriyor. Sonrada nebilik veriyor. Sonra ayette bir zebur verdiğini de söylüyor. “ve âteynâ dâvûde zebûrâ” “Davud’a bir zebur verdik” diyor. (Nisa 163) Bir zebur diye tercüme ediyorum. Çünkü elif lamlı değil. Arapça dili açısından ez-zebur demiyor. Bir zebur. Çünkü o zebur bütün nebilere verilendir. Ayetlerde o da var. Çünkü zeburda aynı zamanda kitap demektir. Biz bize öğretilenin doğru olduğunu kabul ederek şu ayeti okuyalım. “yahkumu bihen nebiyyûn” “Tavrat ile nebiler hükmeder”. “ellezîne eslemû” “kendisini Allah’a teslim etmiş olan”. Kime hükmeder? “lillezîne hâdû” “Yahudilere”. (Maide 44) Peki, Davud (a.s) nebi olarak kime gönderilmişti? Yahudilere… Az önce söylediğim olayda Yahudiler olduğu açıkça belirtiliyor. Bakara Suresinde Allahu Teala şöyle diyor. “Ve legad âteynâ mûsel kitâbe” “Musa’ya o kitabı verdik”. Şunu kafanıza çok iyi yerleştirin. Kuranı Kerimin hiçbir ayetinde Musa’ya Tevrat’ı verdik ifadesi yoktur. Niye yok? Biraz sonra ortaya çıkacak. “Ve legad âteynâ mûsel kitâbe” “Musa’ya o kitabı verdik”. O kitabı verdiği de zaten Musa (a.s) Tur dağına gitti. Döndüğü zaman levhaları getirdi. O olayların ayrıntıları zaten bildiğiniz şeylerdir. “ve gaffeynâ mim bağdihî bir rusuli” “onun arkasından” Türkçe de kafa kafaya verdi deriz ya o kökten… “hemen onun arkasından” Yani Musa (a.s) öldü, hemen arkasından bir nebi, o öldü bir nebi, o öldü bir nebi… Yani bizdeki gibi araları kesilmeden… “Peşpeşe resuller geldi”. Bu arada ikinci bir kitaptan bahsetmiyor. “ve âteynâ îsebne meryemel beyyinâti” “Meryem oğlu İsa’ya açık belgeler verdik”. Meryem oğlu İsa ile onun öncesinde nebiler azalmıştı, kesilmişti. “ve eyyednâhu birûhil gudus” “ve onu ruhul Kudüsle destekledik”. (Bakara 87) Burada Allahu Teala ayrı bir kitaptan bahsetmedi. İsa’ya (a.s) ayrı bir kitap veriyor. Mesela Ali İmran Suresinde “Ve yuallimuhul kitâbe vel hıkmete vet tevrâte vel incîl” “Allah, İsa’ya kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir”. (Ali İmran 48) Çünkü İsa’da (a.s) Yahudilere gelen bir nebidir. O da Tevrat ile hükmetmiştir ama o İncil’i de getirmiştir. Tevrat’tan bazı şeyleri helal kılacağını söylüyor. “Ve musaddigal limâ beyne yedeyye minet tevrâti” “önümde bulunan Tevrat’ı tasdik edici olarak” (Ali İmran 50) Musa’dan sonra Zebur diye bir kitap inmişse “önümde bulunan Tevrat” diye bir ifade olur mu? Olmaz. “Ve musaddigal limâ beyne yedeyye” “benim önümde olan kitabı tasdik edici”. “minet tevrâti”. (Ali İmran 50)Yani Tevrat’ı tasdik ediyor. Zaten Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat’ı İncil’i öğreteceğini söyledi. Çünkü eğer Tevrat’tan sonra gelen kitap zebursa, ‘ben zeburu tasdik eden’ diye olması lazım. Allah Davud’a zebur verdiğini söylemiyor mu dersiniz. Elbette söylüyor. Ama Allahu Teala bütün nebilere Zeburlar verdiğini de söylüyor. Mesela “Fein kezzebûke fegad kuzzibe rusulum min gablike” “Bu Yahudiler seni yalanlarlarsa, sen yalan söylüyorsun derlerse senden önce de çok nebiler yalanlandı”. “câû bil beyyinâti” “apaçık belgelerle geldiler”. “vez zuburi” “Zeburlarla geldiler”. (Ali İmran 184) Kim? Nebiler. O zaman Zeburlar ne oluyor? Kitaplar. Davud’a da zeburu verdik dediği zaman Davud’a da Tevrat’ı verdi. Zeburu Allah orada “vel kitâbil munîr” diye açıklıyor. Yani “aydınlatan kitaplar”. (Ali İmran 184) Oradaki el kitab cins manasınadır. Zeburun aydınlatan kitaplar olduğunu ifade etmiş oluyor. Başka ayetlerde var. Zebur kitap manasına geliyor. Ama ez-zebur dese o kitap, belli bir kitap dese böyle bir şey düşünülebilir. Davud ile ilgili olarak böyle demiyor. Tekrar ediyorum. Çünkü bu çok önemli bir konudur. Çok iyi anlaşılması lazım. Tevrat İsrailoğullarına yani Yahudilere gelen nebilerin tebliğ ettiği kitaptır. Maide Suresi 44. ayette Allah öyle diyor. “İnnâ enzelnet tevrâte” “Tevrat’ı indirdik”. “fîhâ hudev ve nûr” “Onun içerisinde bir rehber var”. İnsanları doğruya götüren… “ve içinde nur var”. Önünü aydınlatır. Hem doğruya götürür. Hem de önünü aydınlatır. “yahkumu biha” “onunla hükmeder”. Kim? “en nebiyyûn” “nebiler”. Kime hükmeder? “lillezîne hâdû” “Yahudilere”. (Maide 44) Yahudilere gelen son nebi… Muhammed (s.a.v) onlara gelmiştir. Ama Yahudi diye tanımlanan o topluma gelen son nebi İsa’dır (a.s). O neyle hükmetti? O da Tevrat ve İncil ile hükmetti. İyice kafaya yerleşsin diye tekrar ediyorum. Yeni bir hatanın düzeltilmesi açısından… Musa’dan (a.s) İsa’ya (a.s) kadar gelen kitap ne olur? Tevrat’tır. Musa’ya (a.s) da Tevrat indirildiğinden bahsedilmiyor. Musa’ya (a.s) Tevrat indirildi demiyor. Kitap indirildi diyor. Peki, İsrailoğulları dediğimiz zaman…. Olayı İsrailoğulları diye alırsak… Yahudi diye aldığımız zaman farklı olur. Yahudi ile İsrailoğullarının farkı var mı Vedat?
Vedat YILMAZ: Yahudilik ismi Yahuda Krallığına binaen daha sonra veriliyor. 18:16 18:18 sn. arası anlaşılmıyor. krallığa Yahuda krallığı deniyor. O krallığın resmi dinide Yahudilik, yani Yahuda Krallığının dini olarak… Ve o isimde kalıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani İsrailoğulları dediğimiz zaman onun içine Yusuf’da (a.s) giriyor. Az önce okuduğumuz ayetten dolayı ona da elbette kitap verilmiş olması gerekiyor. Mesela Yusuf’da (a.s) Mısır’a gelmişti. Musa’yı (a.s) öldürmek istedikleri zaman Firavun ailesinden mümin bir kişi kalkıp konuşuyor. “Ve legad câekum yûsufu min gablu bil beyyinâti” “bundan önce Yusuf size açık belgelerle geldi”. “femâ ziltum fî şekkim mimmâ câekum bih” “size getirdiği şeyde sürekli şüphe içinde oldunuz”. “hattâ izâ heleke” “Yusuf vefat ettiği zaman”. “gultum ley yeb’asallâhu mim bağdihî rasûlâ” “Artık bundan sonra Allah bir resul göndermeyecektir”. (Mümin 34) Resul kelimesinin olması Yusuf’un (a.s) kitap getirmiş olmasını zorunlu kılıyor. Çünkü elçi bir sözle gelendir. Yani Allah’ın sözünü insanlara tebliğ etmek zorundadır. O zaman İsrailoğulları dediğimiz zaman Musa’dan (a.s) başlamıyor değil mi? Çünkü İsrail Yakup’un (a.s) lakabıdır. Yusuf (a.s) kimin oğlu? Yakup’un (a.s). O zaman Yusuf’a (a.s) da kitap verildiği açıkça ayetlerde bellidir. Buradan İsa’ya (a.s) kadar tek Tevrat varsa o zaman Zebur diye ayrı kitap olur mu? Kuranı Kerime göre İsrailoğullarına gönderilen nebilerin her birisine ayrı ayrı kitap inmiştir. Ama onlar birleştirilmiştir. Mesela nasıl İsa’ya (a.s) indirilen kitap Tevrat’a ekleniyor e bugün Kitabı Mukaddes diye isimlendirirler. Öbürleri birleştirilmiştir. Yani Kuranı Kerime göre Tevrat bir nebiye indirilen kitap değildir. Peki, Davud’a (a.s) inememiş midir? İnmiştir. Ama o da Tevrat’ın içinde olmak zorundadır. Peki, şimdi bu bilgiler ışığında bakalım. Kuranı Kerim Tevrat’ın bu konudaki görüşünü destekliyor mu, desteklemiyor mu? Kuran tasdik eder ayeti var ya… Vedat anlat bakalım.
Vedat YILMAZ: Tevrat konusunda Türkiye’de en kapsamlı çalışmayı yapan Prof. Dr. Baki ADAM’dır. Onun doktora tezi bu konuda oldu. Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat… Hatta bir dönem kendisi konuyla alakalı olarak İsrail’de onların kütüphanesinde çalıştı. Yapmış olduğu araştırmada şu tespitleri söylüyor. “Genel anlam içeren Torah kelimesi ile özel anlam içeren Sefer aynı şeyi ifade etmemekte ve örtüşmemektedir”. Torah kelimesi Tevrat’tır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sefer kelimesini de sen Zebur gibi düşün. Sefer-Zebur…
Vedat YILMAZ: Sefer kelimesi de kitap anlamına geliyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zebur kitap demektir. Sefer-Zebur birbirine benziyor. Aynı değil.
Vedat YILMAZ: “Bu anlamda Torah yani Tevrat kelimesi Musa’nın şeriatını ifade ettiği gibi Musa’dan sonraki peygamberlerinde şeriatını kapsamaktadır”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayette de aynı. Kuran tasdik ediyor.
Vedat YILMAZ: “Torah yani Tevrat kelimesinin eski ahitte Musa kitabına isim olarak kullanılmadığı anlaşılmaktadır”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Buna da çok dikkat edin. Kuranın hiçbir ayetinde Tevrat inmiştir yok. Orada da aynı. Yani Musa’ya Tevrat indirildi diye Yahudi kaynaklarında da yok.
Vedat YILMAZ: “Musa kitabına Torah yani Tevrat ismi özel isim olarak daha sonra Yahudiler tarafından verilmiştir”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Öyle olması gerekiyor ayetlerde de… Çünkü birleşiyor. Hepsine Tevrat deniyor.
Vedat YILMAZ: Bu isim zamanla tüm eski ahiti kapsayan bir isim haline gelmiştir. Talmut’ta Musa kitabına da, eski ahite de Tevrat denmiştir”. Yani Yahudilerin sözlü geleneğinde hem Musa’nın kitabına hem de diğer bütün kitaplara Tevrat denilmiştir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani ayette de belirtildiği gibi “ve gaffeynâ mim bağdihî bir rusuli” “onun arkasından gelen bütün resullere verilen”. (Bakara 87) Az önce söylemiştim. Tekrar hatırlayın. Yusuf (a.s) ile başlarsa İsa’ya (a.s) kadar Tevrat’tan başka kitap yok. Öyleyse oraya kadar ki bütün nebilere verilen kitapların toplamı ne oluyor? Tevrat oluyor. Aynı şeyi söylüyorlar.
Vedat YILMAZ: Allah resulünün yaşadığı dönemdeki Yahudilerle ilgili olarak şöyle söylüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Medine’de ki Yahudiler…
Vedat YILMAZ: “O zaman ki Yahudiler yani Kuranın nuzülü zamanındaki Yahudiler Tevrat’ın İbranice karşılığı Torah’tan eski ahitin tümünü anlamaktaydılar”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Resulullah’a Kuran inerken de Medine’de ki Yahudilerde Tevrat’tan aynı şeyi anlıyorlarmış.
Vedat YILMAZ: “Dolayısıyla Yahudilerle münazarada Kuran onların diliyle hitap etmiş, bir tashihte bulunmamış ve Tevrat lafzını onların anladığı anlamda kullanmıştır”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çok güzel tespit etmiş. Gerçekten tebrik etmek lazım. Aynısı değil mi? Kuranı Kerimde ki ayetleri de koyuyor mu oraya?
Vedat YILMAZ: Tabi onları da yazmış. Hadislerden de bir delil getirmiş. Nesai’de geçen bir rivayette “Ka’bu’l-Ahbar, bu rivayette, denizi Musa’ya yol eden Allah’a yemin ederek, şöyle demektedir: Tevrat’ta Davud’un (a.s) namazdan sonra şöyle dua ettiğini buluyoruz”. Diye bir dua söylüyor. Yani Davud’un (a.s) yaptığı duayı Tevrat’ta buluyoruz diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O zaman Resulullah onu aktarırken Tevrat’tan nakletmiştir.
Vedat YILMAZ: Bizim geleneksel anlayışımıza göre Tevrat Davud’dan (a.s) önce indiği için Tevrat’ın içerisinde Davud (a.s) ile ilgili bir şey yazmaması lazım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Buda çok güzel bir tespittir. Geleneksel anlayışta Tevrat Davud’dan (a.s) önce indiği için Davud (a.s) ile ilgili bir şey olmaması lazım. Sadece Davud gelecek diye bir haber olabilir. Ama o namaz kılarken şunu okurdu diye bir şey olmaz. Bu yanlışı açıkça ortaya koyduk değil mi? Kitaplara iman gibi çok önemli bir konuda Kuranı Kerim dışlanıyor. Resulullah’ın yaşadığı dönem dışlanıyor. Hadisler dışlanıyor. Kardeşim o zaman siz neye uyuyorsunuz? Siz neye uyuyorsunuz da Tevrat Musa’ya, İncil İsa’ya… Tamam, İsa’ya (a.s) İncil indiği ayette açık. Onu haftaya okuyacağız, inşallah. Onda problem yok. Ama siz kendi kafanıza göre Tevrat Musa’ya, Zebur Davud’a indi diyorsunuz. Niye böyle yapıyorsunuz? Bütün nebilere kitap indiği halde siz niye bu şekilde davranıyorsunuz? Siz böyle davranırsanız, Müslümanlar Tevrat’a bu şekilde bakarlarsa Yahudiler Kuran bizim Tevrat’ı tasdik eden kitap der mi?
Vedat YILMAZ: Demez hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama Kuranı Kerimin yaklaşımıyla yaklaşırsanız hiç problem var mı?
Vedat YILMAZ: Hocam hatta bazı oryantalistler Tevrat, Musa’ya verilmiş bir kitaptır diyor. Tabi onlar Kuranı da bilmiyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nereden bilsin ki? Zannediyor ki Müslümanlar Kuranı söylüyor.
Vedat YILMAZ: Kuran öyle diyor zannediyor. Oysaki bu tarihi gerçeklere uymuyor. Tevrat’ın Musa’ya verildiğine dair bir delil yok, diyorlar. Dolayısıyla Kuran yanlış bir bilgi veriyor diyorlar. Kuranda zan altında kalıyor. Halbuki Kuranda böyle bir şey geçmiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bundan sonrasını okuruz da ondan önce bir ayet var. Tevrat’ın Allah’ın kitabı olduğuna dair burada açıkça Cenabı Hak tarafından bildirildi. Tevrat’ı indirdiğini söyledi. Peki, Tevrat’ta ki hükümlerin tahrif edildiği konusunda da ittifak vardır değil mi? Acaba Allah öyle diyor mu? Allah burada şöyle diyor. “Ve keyfe yuhakkimûneke” “Ya Muhammed bu Yahudiler gelmiş seni hakem tayin ediyorlar”. Gel aramızdaki davada bir çözüm sun diyorlar. “ve ındehumut tevrâtu” Bunlar Medine Yahudileridir. “yanlarında Tevrat var”. “fîhâ hukmullâhi” “içinde Allah’ın hükmü var”. Allah tahrif edilmiş diyor mu? Allah’ın hükmü var diyor. “summe yetevellevne mim bağdi zâlik” Geliyor seni hakem tayin ediyorlar. Sen hakemliğini yapıyorsun. “Bu defa Tevrat’a da gitmiyorlar. Senin yanından yüz çevirip gidiyorlar”. “ve mâ ulâike bil mué’minîn” “onlar mümin değiller”. Onlar inanmıyorlar. Siz bakmayın, onlar Tevrat’a da inanmıyor. Peki, bu olayla ilgili ayrıntıları anlatır mısın Yahya?
Yahya ŞENOL: Bu ayetler aslında bizim geçen haftadan bizim başladığımız 41. Ayetten itibaren başlıyor. Yani 41, 45, hatta 47. ayete kadar tefsir eserlerinde hep bir konu bütünlüğünden bahsettiği söyleniyor. Ve bu 41. ayetten itibaren inen ayetlerin bir sebebe binaen indiği rivayet ediliyor. Onunla ilgili de bize iki konu aktarmışlar. Bir tanesi, 41. Ayette önce şu ibareyi okuyayım. Onu da geçen hafta görmüştük. “Ey resul kafirlikte yarışanlar, kafirlerden ve ağızlarıyla inandık dediği halde gerçekte inanmayanların kafirlikte yarışmaları seni üzmesin” (Maide 41) diyor. Yahudilerden falan bahsediyor. Yahudilerin bir tutumu aktarılıyor. “yegûlûne in ûtîtum hâzâ fehuzûhu ve illem tué’tevhu fahzerû” “Bu resule gidin Eğer size şöyle bir hüküm verilirse alın, beklemediğiniz bir şey gelirse almayın, dinlemeyin onu diyorlarmış”. Yani işinize yarayacak bir şeyler söylerse kabul edin. Niye? Neticede o da Allah’ın bir resulü… Yarın bir gün Cenabı Hakka Muhammed’den duyduk der yırtarız. Hoşunuza gitmezse de boş verin. Bizim ki bize yeter diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Münafıklarla ilgili Allah der ya “yuhâdiûnallâhe ve huve hâdiuhum” “Onlar kendi kafalarında Allah’a oyun kuruyorlar”. (Nisa 142) Yani işte şöyle yaparlarsa yarın Allah’a böyle deriz. Bu da Cenabı Hakkın bu konuda verdiği bir örnektir.
Yahya ŞENOL: Sonra43. Ayette de Cenabı Hak, yanlarında Tevrat var diyor. Tevrat’ta aradıkları cevap var. Allah’ın hükmü var. Buna rağmen niye gelip seni hakem tayin ediyorlar. Buna rağmen senin verdiğin hükme riayet etmiyorlar, gerisin geri dönüyorlar. Yani bu nasıl bir şey? Hiçbir şekilde tutar tarafları yok. Yani Tevrat’a gitmeleri lazımdı. Orada aradıkları hüküm var. Aradıkları cevap var. Hadi onu tanımayıp sana geliyorlar. Sonra senin verdiğin hükmü yine kabul etmiyorlar. Yani ne Tevrat’a gidiyorlar. Ne senin verdiğin hükme razı oluyorlar. Böyle hiçbir iler tutar tarafları yok. Peki, bu olay ne? Ne yapmışlar? Hangi konuda Resulullah’ı hakem tayin etmişler? İki rivayet aktarılıyor. Birincisi bu zina cezası ile ilgilidir. Yani Buhari’de, Müslim’de hadis kitaplarının daha kuvvetli olanlarında hep aktarılan rivayet şudur. Resulullah’ın bulunduğu bir mecliste bir kişi yüzü karartılmış ve değnekle dövülmüş bir şekilde bir Yahudi geçiriliyor. Resulullah’da ne bu diye soruyor. Bu adama ne yaptınız diyor. Ya Resulullah bu zina yaptı, o yüzden de cezası bu diyorlar. Peki, kitabınızda yani Tevrat’ta zinanın cezası gerçekten böyle mi diyor. Evet diyorlar. Resulullah kitabı bilen bir uzmanı getirin diyor. Ona, Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah adına soruyorum, gerçekten kitabınızda zinanın cezası bu mu diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sonradan oynanmış bu ifadelerle…
Yahya ŞENOL: Olabilir. Adam, böyle sormasaydın söylemezdim diyor. Yani çok büyük yakaladın. Ama doğruyu söyleyeyim, bizim kitabımızda zinanın cezası recmdir diyor. Yani taşlayarak öldürmedir. Fakat üst düzey kişiler arasında zina zamanla çoğaldı. Onlardan birini yakalarsak serbest bırakırdık, zayıfı yakalarsak ona o cezayı uygulardık diyor. Fakat daha sonra rahatsız olduk ve herkese eşit bir ceza uygulanması noktasında bir görüş birliğine vardık. Recmin yerine yüz kızartma ve değnek cezası koyduk, işte bu adam bunun cezasını çekiyor diyor. Sonra rivayete göre Resulullah, Allah’ım senin emrini ilk hayata sokan ben olacağım, çünkü onlar öldürmüşler diyor. Yani zamanında bunlar senin hükmünü bozmuşlar, ben onu tekrar diriltiyorum diyor. Ve hemen emir verdi. O Yahudi recm edildi diyor. Bu Müslim’de geçen rivayetti. Buhari’de, Ebu Davud’da buna benzer rivayetler de var. Farklı olanı söyleyeyim.
Bir Yahudi kadın ve Yahudi bir erkek zina etmişler. Birileri bizi şu nebiye götürün çünkü o hafifletici hükümlerle gönderilmiştir, Eğer recmden hafif bir ceza verirse alır, kabul ederiz. Hem de Allah’ın yanında bize bir dayanak olur demişler. Nebilerinden birinin kararına uyduk ya Rabbi deriz. O da senin nebin, onun hükmüne uyduk deriz. Bunun üzerine Resulullah’a geliyorlar. Mescitte ashabı arasında oturuyor. Zina etmiş bir erkek ile kadın hakkındaki görüşün nedir, diyorlar. Resulullah’da rivayete göre hiçbir şey söylemiyor. Derhal bunların Tevrat eğitimi verdikleri Beytul Midras adını verdikleri o eğitim kurumuna gidiyor. Aynı şeyi soruyor. Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah adına soruyorum, evliyken zina edenin cezası Tevrat’ta nedir diyor. Yüzü külle karartılır, değnek vurulur ve eşeğe ters bindirilerek dolaştırılır dediler. İçlerinden bir genç sessiz kaldı. Resulullah bakınca birinin halinden anlıyor. Onun suskunluğunu görünce yemin verdirerek ısrar ettiriyor. Az önceki rivayetle birleştirirsek, o kişiye Allah adına söyle bakalım, gerçekten bu böyle mi diyor. Genç, hayır sen bize yemin verdirttin, biz Tevrat’a bakınca bunun cezasının recm olduğunu görüyoruz diyor. Ondan sonra aktardığım rivayetin bir benzeri var.
Üçüncü bir rivayette de zamanında Yahudi iken Müslüman olmuş Abdullah ibni Selam başroldedir. Orada da zina cezası ile ilgili Resulullah’a gelip soru soruyorlar. Abdullah ibni Selam, ya Resulullah söyle Tevrat’ı getirsinler diyor. Çünkü kendisi de daha önceden Yahudi olduğu için meseleyi biliyor. Buhari, Hudud 24’de geçiyor. Tevrat’ı getiren kişi konuyla ilgili yeri eliyle kapatarak yukarıdan okuyor. Abdullah ibni Selam’da onun üzerinden elini kaldır diyor. Çünkü bir şeyler gizliyor. Elini kaldırınca kaldırdığı yerde recm ayeti görülüyor. Bunun üzerine Resulullah tekrar emir vermiş. İkisi de recm edilerek öldürülmüş. Bunlar aktarılan birinci rivayet boyutudur.
Bir de bunlardan daha zayıf olarak geçen ama… O da nerede? Ahmed bin Hanbel’in Müsned’in de, bir de tefsirlerden Taberi ve İbni Kesir’de var. O da farklı… Recm ile ilgilendirmiyorlar. Medine’de Resulullah’tan önce yaşayan Yahudi kabilelerinden Nadiroğulları ve Kureyzaoğulları var. Üçüncü olarak da Kaynuka var da bunlar sürekli savaş halindeler. Daha sonra aralarında bir karar veriyorlar. En son kim galip geldiyse ona göre bir hüküm belirleyelim. Galip olan Yahudi grubundan birisi, mağlup olan Yahudi grubundan birini öldürürse bunun cezası diyet olsun. Bugün ki şeyle söyleyecek olursak iki yüz kilo hurma diyet verelim, olay kapansın. Ama mağlup olan Kureyzaoğullarından biri Nadiroğullarından birini öldürürse o zaman kısas uygulayacağız diyorlar. Yani her zaman galip olan daha avantajlı olacak. Diyetle yırtacaklar, öbürleri mutlaka kısas yapacaklar. Bu şekilde uygulama devam ediyor. Mekke’den Medine’ye Resulullah hicret edince, bir müddet sonra da Medine’de hâkimiyeti de ele geçirince benzer bir olay tekrarlanıyor. En son galip gelen Nadiroğullarından biri Kureyzaoğullarından birini öldürüyor. Daha önce yaptıkları anlaşma gereği ne olması lazımdı. Diyet olması lazımdı. Yani güçlü olan bunlar olduğu için iki yüz kilo hurma verip meseleyi kapatacaklardı. Fakat Kureyzaoğulları bu Muhammed Medine’ye gelmeden önceydi diyorlar. Muhammed geldi, yönetimde onun eline geçti, kalkın ona gidelim. Mutlaka o bizim meselemizi çözecek diyorlar. Gelip meseleyi Resulullah’a meseleyi arz ediyorlar. Biraz önce söylediğimiz 41, 45 veya 47’ye kadar olan, inen ayetler bu olay üzerine iniyor. Elmalılı Hamdi Yazır ve Diyanet, 45. ayetinde delaletiyle… Ki 45. ayet Tevrat’ta ki kısas cezasından bahsediyor. İster güçlü olsun, ister galip, ister mağlup kim kimden birini kasten öldürürse onun cezası kısastır. Tevrat’ta bu hüküm açık ve net bellidir. Dolayısıyla Tevrat’ta ki bu hüküm varken kalkıp niye bunlar seni hakem tayin ediyorlar ki açıp baksalar Tevrat’a orada bu hükmün kısas olduğunu görecekler. Nitekim Allah 43. ayette seni nasıl hakem tayin ediyorlar, sordukları hüküm Tevrat’ta var diyor. 45. Ayette Tevrat’ta ki hükmün ne olduğu açıklanıyor. “Ve ketebnâ aleyhim fîhâ” “biz orada onlara şunu yazmıştık”. Şunu farz kılmıştık, şunu hükme bağlamıştık ki… “Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralanmalarda kısas”. (Maide 45) Biz bu hükmü yazmıştık diyor. Yani açsalar Tevrat’ta aradıkları hükmü görecekler. Buna rağmen kalkıp niye sana geliyorlar? Ona rağmen Resulullah Tevrat’ta ki o hükmü söylüyor. Yine uygulamıyorlar. Niye? Güçlüler ya… Aynı bu 43. ayette belirtildiği gibi Resulullah’ın verdiği hükmü dinlemiyorlar. İşte bunun üstüne bugün okuyacağımız ayetler indi diye rivayet ediliyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi bu rivayette ayetlere uygun bir rivayettir. Tekrar Maide Suresine geliyoruz. “Ve keyfe yuhakkimûneke ve ındehumut tevrâtu fîhâ hukmullâhi” “Seni nasıl hakem tayin ediyorlar? Ellerinde Tevrat var. Onda Allah’ın hükmü var”. (Maide 43) Yani az önce Yahya’nın okuduğu dişe diş, göze göz ayeti bugün hala Tevrat’ta var değil mi?
Vedat YILMAZ: Evet. Hatta bir derste yapmıştık.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerimin önceki kitapları tasdiki bu bakımdan son derece önemlidir. O tasdiki göstereceksiniz ki karşı tarafın inanma mecburiyeti doğsun. Ama gördüğünüz gibi körler, sağırlar birbirlerini ağırlar hesabı yeni kavramlar icat edilmiş, kavramlara kendi kafalarına göre anlam vermişler. Ondan sonra da Kuranı Kerimi önceki kitapları tasdik eder kitap olmaktan çıkarmışlar. Yahudi Hahamlarını da, Hıristiyan Papazlarını da kurtarmışlar. Artık onların inanmaları gerekmiyor. Dikkat ediyorsanız şu anda Türkiye’de olan İlahiyat camiasında olan ister medreselerde olsun, ister İlahiyat Fakültelerinde olsun, nerede olursa olsun bunların tamamının vaz geçemediği bir gelenek var. On dört asırlık geleneği yok mu sayacağız deniyor. Peki, Allah Maide Suresinin 3. ayetinde “elyevme ekmeltu lekum dînekum” “bugün sizin dininizi kemale erdirdik” (Maide 3) diyor. Olgunlaştırdık diyor. Peki, olgunlaşmış bir şeyin üzerine başka bir şey konur mu? On dört asırlık şey ne demek? Ama şuna dikkat edin. Yahudilerin ve Hıristiyanların asla vazgeçemeyeceği şey bu gelenektir. Bu geleneksel yapı korunursa Yahudiler ve Hıristiyanlar kendi cemaatlerinin Müslüman olmasını çok rahatlıkla engelleyebilirler. Şöyle söylerler. Vedat biraz önce dediğini tekrar eder misin?
Vedat YILMAZ: Bu Tevrat ile alakalı bizim geleneksel görüşümüzden yola çıkarak Musa’ya Tevrat’ın indirildiğine dair ehli kitabın içerisinde bir bilgi yok diyorlar. Ama bunlar Musa’ya Tevrat indirildi diyorlar. Dolayısıyla bunlar tarihsel bir yanlış yapıyor. Demek ki bu Muhammed’in eksik bilgisiyle uydurduğu, ortaya koyduğu bir şeydir diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’ın indirdiği kitap değil, Muhammed’in uydurduğu kitap demiş oluyorlar. Çok büyük bir oyunla karşı karşıyayız. Bunu her defasında tekrarlıyoruz. Bugün birisi gelmiş. Hayatımda öyle birisini görmedim. Söyle bakalım sen şimdi on dört asırlık geleneği yok mu sayıyorsun diyor. Resulullah geldiği zaman Tevrat geleli kaç asır olmuştu? 20 asır. 14+6 asır. Peki, Allahu Teala bu Maide Suresinin 68. ayetinde “Gul yâ ehlel kitâbi” “Onlara şöyle söyle, ey ehli kitap” “lestum alâ şey’in” “hiçbir temeliniz yoktur”. “hattâ tugîmut tevrâte vel incîle” “Tevrat’ı ve İncil’i ayakta tutmazsanız”. Burada da Zebur demedi. Tevrat ve İncil dedi. Bu adamlar bunlar bir de Zebur diye bir kitap çıkardı diyecekler. Muhammed yalan yanlış bilgileriyle yazmış bir kitap Allah’ın kitabı diyor. Biz hala bekliyoruz. Mesih gelecek diyorlar. Çok beklerler. “lestum alâ şey’in hattâ tugîmut tevrâte vel incîle” “Tevrat’ı ve İncil’i ayakta tutmadıkça”. Yani onların hükümlerini uygulamadıkça… “ve mâ unzile ileykum mir rabbikum” “Rabbinizden size indirilmiş olan urana uymadıkça hiçbir temeliniz olmaz”. (Maide 68) O zaman bunların gidip Cenabı Hakka ya rabbi böyle şey mi olur, sen 20 asırlık geleneği yok mu sayıyorsun demeleri gerekmez mi? Yahudiler için 20 asırlık, Hıristiyanlar için 7 asırlık… Körler sağırlar birbirlerini ağırlarlar. Bizim geleneksel anlayışla bugün ki Yahudi ve Hıristiyan yapılanması arasında mantık farkı var mı? Tabi ki onlar bütün güçleriyle bunu destekleyeceklerdir. Tabi ki bizim gibi Allah’ın kitabına çağıranları da dışlayacaklardır. Ama en başta okuduğum ayet çok açıkça “dışlanacak olanlar onlardır” diyor. Biz değiliz. Bunu kafanızın bir kenarına yazın. Allahu Teala Bakara Suresi 137’de “Fein âmenû bimisli mâ âmentum bihî fegadihtedev” “Sizin inandığınız gibi inanırlarsa yola gelmiş olurlar”. “ve in tevellev feinnemâ hum fî şigâg” “eğer yüz çevirirlerse onlar bir ayrılık içerisindedirler”. (Bakara 137) Peki, ayrılık içerisinde olanlara Allah ne yapmıştı? Haşr Suresi 4. Ayette… Medine’den önce Beni Kaynuka, sonra Beni Nadir, sonra Beni Kureyza çıkarıldı. Beni Nadir ile ilgili inen ayet… “Zâlike biennehum şâggullâhe ve rasûleh” “bunlar Allah’a onun resulüne yani onun kitabına karşı bir ayrılık ortaya koydular”. Yani kitap bir tarafta onlar bir tarafta… Kitaptan ayrıldılar. “ve mey yuşâggıllâhe feinnallâhe şedîdul ıgâb” “Kim Allah ile arasını açarsa Allah da onun işlediği suça uygun bir ceza verir”. (Haşr 4) Sen misin Allah ile arayı açan, işte Allah da seni kendi ülkende yaşayamaz hale getirir. Dolayısıyla eğer biz bu çizgiyi devam ettirebilirsek inşallah, teker teker dökülürler görürsünüz. Beni Kaynuka’nın, Beni Nadir’in, Beni Kureyza’nın dökülüp gittiği gibi…
Şimdi burada Allahu Teala “Ve keyfe yuhakkimûneke ve ındehumut tevrâtu fîhâ hukmullâhi” “Seni nasıl hakem tayin ediyorlar. Tevrat yanlarında, onda Allah’ın hükmü var”. “summe yetevellevne mim bağdi zâlik” “sonra yüz çeviriyorlar”. “ve mâ ulâike bil mué’minîn” “onlar mümin değillerdir”. (Maide 43)
“İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ hudev ve nûr” “Tevrat’ı indirdik. İçerisinde doğruyu gösteren şeyler vardır”. Yani o rehberdir. “ve nurdur”. (Maide 44) Bunlar Tevrat’ın ayetlerini gizliyorlar. O ayrı bir konudur. Allah onu da Maide Suresinin 15. ayetinde ayrıca söylüyor. Bugün gizliyorlar. Mesela bugün Vatikan’ın kütüphanesine herkes giremez. Gizlidir, herkese bunları göstermiyorlar. “yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû” “Allah’a teslim olmuş olan nebiler onunla hükmederler”. Kime? “lillezîne hâdû” “Yahudilere”. Başka? “ver rabbâniyyûne” “kendilerini rabbe vermiş”. Yani Allah’ın dinine tümüyle yönelmiş olanlar. “vel ahbâru” “ve bilim adamları”. Bilim adamları ve din adamları… Neyle hükmederler? “bimestuhfizû min kitâbillâhi” “Allah’ın kitabından, o Tevrat’tan hafızalarında kalanla”. (Maide 44) Çünkü Allah’ın nebileri o kitabın tamamını kavrar. Ama daha sonra gelenler hepsini kavrayamazlar. Kavrayamayabilirler. Birisi şu kısmındaki hükümleri kavrar. Birisi bu kısmındaki hükümleri kavrar. Ama hüküm verirken onunla hüküm verir. Başkasıyla değil.
Yahya ŞENOL: İcmaya bakmıyorlar mıymış?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakmıyorlarmış demek ki… “ve kânû aleyhi şuhedâé’” “ve bunlarda bu hükme şahit olurlar ya da davranışlarıyla örnek olurlar”. Meşhud anlamı da verilebilir. “felâ tahşevun nâse” “siz bu insanlardan korkmayın”. Öyle Yahudisinden, Hıristiyanından korkulmaz. Ya da bugün bu dini bu hale getirmiş olan… Yani çığırından çıkarmış, Yahudiler gibi, Hıristiyanlar gibi bir yapıya büründürmüş olanlardan korkma diyor. Bize diyor. Onlardan korkmayın diyor. “vahşevni” “benden korkun” diyor. “ve lâ teşterû biâyâtî semenen galîlâ” “ayetlerimiz karşılığında da az bir bedel almayın” diyor. Bunları söylemezsek bize çok güzel bir bina verirler, geniş salonlar verirler, televizyonlar verirler. Yok. Allah’ın vereceğini hiç kimse veremez. “ve mel lem yahkum bimâ enzelallâhu feulâike humul kâfirûn” “kim Allah’ın indirdiğiyle hüküm vermezse onlar kâfirlerdir”. (Maide 44) İndirdiğiyle hüküm dedi mi hemen, devlet başkanı, mahkemeler anlıyorlar. Kardeşim dünyada ben tek kişi olabilirim. Ben kendimle ilgili bütün konularda Allah’ın indirdiğine göre hareket ederim. Benim hükmüm kendimle ilgili olur. Bana birisi sorarsa bu defa ona da Allah’ın indirdiğine göre söylerim. Yarın devletin başındaysam gene Allah’ın indirdiğine göre hareket ederim. Çünkü siz Allah’ın indirdiğine göre hareket edin. Bakayım dünyada size karşı çıkacak bir kişi var mı? Herkes işte bu der. Ne güzel, ne mutlu der. Allahu Teala hepimizi kitabını çok iyi anlayan ve çok iyi yaşayan kullarından eylesin. Allah yardımcımız olsun.