Euzu billahi mineşşeytanirracim. BismillahirRahmanirRahim. ElhamdülillahiRabbi’l-aleminvelakibetililmuttakinve’s-salatüve’s-selamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihiecmain.
Allah’a hamd olsun, yine bu salonda bir araya geldik. En son Tahrim suresinde kalmıştık. Bu surenin 9. ayetinden itibaren devam edelim. Elimizdeki meallerin 562. sayfası…
66/8: “Ya eyyuhelleziyneamenutubuilellahitevbetennesuha”
Müminler! Tevbe-i nasuh ile Allah’a tevbe edin.
Tevbe etmek, dönüş yapmak demektir. Yapmakta olduğunuz yanlış işleri bırakıp Allah’ın rızasını kazanmak için Allah’ın yoluna dönmektir tevbe…
İnsanların birçoğu sık sık tevbe eder, aynı sıklıkta da günaha döner.
Birisi demiş ki; sigarayı bırakmak zor diyorlar. Ben günde belki yirmi kere bırakıyorum ama hiçbir zorluğunu görmedim. Bu şekilde tevbe edenler var. Asıl tevbe dönüş yaptıktan sonra Allah’ın yolunda devam edebilmektir. Bunun nasuh olabilmesi için, başkalarına nasihat olabilmesi için ya da o kişiye bir nasihat olabilmesi için, örnek bir tevbe olabilmesi için devamlı olması, sonucunun sürekli olması gerekir.
“ asa rabbukum en yukeffire ‘ankumseyyiatikum”
Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizin üstünü örter.
“ve yudhılekumcennatintecriymintahtihel’enhar”
Sizi içinden ırmaklar akan cennetlere sokar.
“yevme la yuhzillahunnebiyyevelleziyneamenume’ahu”
Bunu öyle bir günde yapar ki o gün Allah, peygamberi sıkıntıya sokacak, aşağı düşürecek bir şey yapmaz, müminleri de…
Yani müminler ve peygamber bu dünyada alaya alınmışlar, hafife alınmışlar, sıkıntılara sokulmuşlardır ama ahirette bunların hiç birisi olmayacaktır. İşte öyle bir günde Allah sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar belki…
“nuruhumyes’a beyne eydiyhim ve bieymanihim”
Nurları önlerinden koşar ve sağlarından.
“yekulunerabbenaetminlenanurena”
Derler ki, Ya Rabbi, nurumuzu bizim için tamamla.
Önlerinde ve sağlarında nurları var. Bir de sollarında nur olmalı. Her tarafı aydınlık olmalı.
“vağfirlena”
Bizi bağışla Ya Rabbi.
Ahirette bağışlanma var mı? Var. Ahirette tevbe yok ama bağışlanma var. Çünkü tevbe etmek dönüş yapmaktır dedik. Günah işleme imkânınız olacak ki dönüş yapmış olabilesiniz. Öldükten sonra artık günah işleme imkânı da yok, tevbe de. Biliyorsunuz Allah-u Teâla Nisa suresinde bu konuyu bize anlatıyor.
4/17: “İnnemettevbetüalellahilillezıneya’melunessuebi cehalet”
Allah’ın kabul etme sözü verdiği tevbe sadece şudur, cahilce kötülük yapan,
“sümmeyetubuneminkarıb”
Sonra fazla vakit geçmeden dönüş yapan kimselerin tevbesidir.
“fe ülaikeyetubüllahü aleyhim”
Allah işte onların tevbelerini kabul eder.
“ ve kanellahüalımenhakıma”
Allah bilir ve doğru karar verir.
Yani zamanı geçmeden manasına gelen “sümmeyetubuneminkarıb” ifadesi geçti bu ayette. Ondan sonraki ayette de bunu açıklıyor. Zamanı geçmemesi ne demek?
4/18: “Ve leysetittevbetülillezıneya’melunes seyyiat”
Kötülüğü işleyip duran kişinin tevbesitevbe değildir.
Yani hem kötülük yapıyor hem “Tövbe Ya Rabbi” diyor. Bu olmaz. Bunu bırakmak lazım, dönüş yapmak lazım.
“hatta izahadaraehadehümülmevtü”
Onlardan birine ölüm gelip çatıncaya kadar kötülüğe devam ediyor, ölüm gelip çatınca
“kale innıtübtül an”
Ben şimdi tevbe ettim diyor.
Böyle birisinin tevbesitevbe değildir. Biliyorsunuz, Firavun da boğulmaya yüz tuttuğu zaman tevbe etmişti ama Allah-u Teâla kabul etmemişti. Çünkü vakti geçmişti.
“ve lellezıneyemutune ve hüm küffar”
Bir de kâfir olarak ölmüş kimselerin tevbesi de tevbe değildir.
Kâfir olarak ölmüş kimseler de ahirette hepCenab-ı Allah’a diyecekler ki, Ya Rabbi, bizi dünyaya tekrar döndür.
23/99: “rabbirciûn”
23/100: “Leallîa’melusâlihanfîmâterektu”
Ya Rabbi beni geri çeviriniz, belki terk ettiğim dünyada güzel bir iş yaparım, diyecek ama Cenab-ı Hak kabul etmeyecek.
“kellâ, innehâkelimetunhuvekâiluhâ”
Bu onun söylediği bir sözdür.
Yani bu kabul edilecek bir teklif değildir. Ahirette tevbe yok da istiğfar var. Ya Rabbi, beni bağışla ifadesi var. İşte bu ayette geçiyor.
66/8:“ vağfirlena”
Bizi bağışla Ya Rabbi.
“inneke ‘ala kullişey’inkadiyr”
Sen her şeye kadirsin.
Çünkü ahirette Cenab-ı Hak şirkin dışındaki günahları bağışlayabileceğini bize bildiriyor. Bir insan tevbe etmeden ölmüşse şirke de düşmemişse Allah-u Teâla şirkin dışındaki günahları ahirette bağışlayabileceğini söylüyor.
4/116: “İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrakebihî ve yagfirumâdûnezâlikeli men yeşâ”
Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında kalan günahları bağışlayacakları için bağışlar.
Bu sebeple orada günahların bağışlanması söz konusu olabilir. Bağışlayınca da Cenab-ı Hak cehennemi hak eden bir kişiyi şirke düşmemişse hiç cehenneme sokmadan cennete gönderebilir ya da cehennemde belli bir süre ceza çektirerek tekrar cennete gönderebilir.
Şimdi bir tevbe var bir de istiğfar var. Zaten anlattıklarımızdan o anlaşılmıştır. Tevbe dönüş yapmak, istiğfar da bağışlanmayı istemektir. Dönüş yaptıktan sonra da Ya Rabbi günahlarımı bağışla diye insanlar istiğfarda bulunur. Dönüş yaptınız, bir daha günah işlememeye karar verdiniz. Yeni bir sayfa açtınız. Peki, eski sayfalar ne olacak? İşte onların da kapanması için affedilmek için Ya Rabbi, günahlarımı bağışla demek lazım. İstiğfarda bulunmak lazım.
66/9: “Ya eyyuhennebiyyu”
Ey peygamber,
“cahidilkuffarevelmunafikıyn”
Kâfirlerle ve münafıklarla cihat et.
Cihat neydi hatırlıyor musunuz? Cehd, gayret göstermek. Siz bir hedefe ulaşmak için bütün gücünüzü sarf ediyorsunuz. Önünüzde de sizi hareket ettirmek istemeyen bir sürü engeller var. Onlar bastırıyor, siz bastırıyorsunuz. Karşılıklı bir mücadele var. Karşılıklı mücadelede sabırlı olan kazanır. İşte bunun adı cihad. Her türlü olumsuzluklara karşı mücadele vermek ve sabırla devam etmek.Şimdi burada
“Ya eyyuhennebiyyucahidilkuffarevelmunafikıyn”
Kâfirlere karşı cihad et, münafıklara karşı da…
Birisi açıkça kâfir, öbürü gizli kâfir. Birisinin kâfir olduğunu açıkça görüyorsunuz, ona göre tedbir alıyorsunuz. Açıkça kâfir olmayan, size Müslüman gözüken, sizinle beraber namaz kılan, hatta sizinle beraber cihada giden insanlar da olur. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teâlâ’nın“saat’ülusra” güçlük zamanı diye vasıflandırdığı Tebuk savaşına giden münafıklar vardır. Oraya gitmeyi göze alamayan bazı Müslümanlar olduğu gibi oraya giden münafıklar var. Münafıkları keşfetmek çok zordur. Sizden daha iyi Müslüman gibi gözükürler. Konuşmaya sıra geldiği zaman sizden daha imanlı gözükürler. Ama onların asıl gayeleri farklıdır.
Trabzon’dan kara yoluyla Hacca gitmek için hacılar otobüslere biniyor. Hacıları uğurlamaya gelenler var. Fakat bir genç var ki, gözyaşı döküyor. Aman hacılar, dua edin Cenab-ı Hak bize de nasip etsin. Ne mutlu size! Kur’an’ın indiği o mübarek bölgelere gidiyorsunuz. Kâbe’de beni de hatırlayın. Peygamberimizi ziyaret ettiğiniz zaman beni de hatırlayın, unutmayın, diyor. Ağlıyor. O hacılardan bir tanesi diyor ki, ben bu delikanlı kadar olamadım. Ben Hacca gidiyorum. Kalbimde en ufak bir titreme bir ağlama bir şey yok. Ama buna baksana… Sonra otobüs hareket ediyor. Arabasıyla onları yolluyor. Sağdan geçiyor el sallıyor. Soldan geçiyor el sallıyor. Nihayet otobüs gidiyor bir konak yerinde duruyor. Beni unutma dediği hacıyla beraber tuvalet kuyruğuna giriyorlar. Delikanlı hemen hacıya diyor ki,ben çok sıkıştım. Senin sıranı alabilir miyim, diyor. Tabi, elbette diyor hacı, ne demek? Cüzdanım sende kalsın da ben girip çıkayım. Girip çıkıyor, bu sefer hacının cüzdanını ona teslim etmesi lazım. Hacı da cüzdanını ona teslim ediyor. Diyor ki ben de tuvalete gireyim. Çıkıyor ki o delikanlı muradına ermiş. Hacı ondan sonra diyor ki, bana bizi oralarda unutmayın diyordu, hiç ben seni unutabilir miyim?
Böyle asıl kimliğini gizleyen insanlar da vardır. O insanlar saf kimseleri çok kolay kandırırlar. Kur’an-ı Kerim’de onların özellikleri birçok ayette anlatılır. O bakımdan da dikkatli olmak gerekir.
66/9: “Ya eyyuhennebiyyu”
Ey peygamber,
“cahidilkuffarevelmunafikıyn”
Kâfirlerle ve münafıklarla cihat et.
“vağluz ‘aleyhim ve me’vahum cehennem ve bi’selmasıyr”
“ vağluz ‘aleyhim” e mana vermedim.
Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü hale gelmektir!
“masir” dönüş yapmak anlamına geliyor. Mesela bir gübreyi tarlaya atarsınız. Kimyasal dönüşümle o gübre bitkilerin gelişmesi için en büyük destek olur, onun gıdası odur.
Bir üzümü sıkarsınız, biraz otuz dereceye kadar bir yerde bir süre bekletirsiniz. Mayalanır, içki haline dönüşür. İçerisine bir takım maddeler karıştırır biraz daha bekletirsiniz sirke olur. Şıra iken içseniz helaldir. Şaraba dönüştüğü zaman içemezsiniz haramdır. Tekrar sirkeye dönüştüğü zaman şifadır, kullanabilirsiniz. İşte bu dönüşümlerin adına sayruret denir, iştiale denir. Bu masir kelimesi de bir dönüşümü anlatıyor.
İnsanlar bu dünyada iken kendilerine göre hayal dünyası kurarlar, kendilerine göre makam mevki belirlerler. Allah-u Teâlâ’nın onları hiçbir şekilde kötü duruma sokmayacağını düşünürler. Allah’ın onlara ne ihtiyacı var, diye düşünürler. Çok iyi bir konumdan çok kötü bir konuma gelirler. Cehennemdeki konum o kadar kötü ki, dünyada en kötü durumda olan insan bile cehennemdekinin karşısında beyler gibi olur. “ve bi’selmasıyr” ne kötü oldu o dönüşüm.Ben onu şöyle tercüme ediyorum. Türkçe daha iyi anlaşılsın diye. Ne kötü hale gelmektir o! Ne idiler ne oldular.
Ben “ vağluz ‘aleyhim” i tercüme etmedim.Meallerde bakalım ne yazıyor onunla ilgili
Ey peygamber! Kâfirler ve münafıklarla cihat et. Onlara karşı sert davran.
Peygamberimizin sert davranışı var mı? Yok, değil mi? Peki, Nahl suresinin 16. sure, son ayetlerini açalım. 125. ayet, burada Allah-u Teâla diyor ki;
16/125: “ Üd’u ila sebılirabbike bil hıkmetivelmev’ızatilhasene”
Rabbinin yoluna hikmetle, yani Kur’andaki hükümleri yerli yerinde olduğunu göstererek ve güzel öğütle çağır.
Sert davran ifadesiyle bunun arasında bir bağlantı var mı? Savaş sırasında sert davranacak tabi ki… Ama bu genel durumla ilgili.
“innerabbeke hüve a’lemübi men dalle an sebılihı ve hüve a’lemü bil mühtedın”
Senin Rabbin kimin yoluna çıktığıunı ve kimin yolda olduğunu çok iyi bilir.
16/126: “Ve in akabtüm fe akıbubi misli maukıbtümbih”
Eğer birisine ceza verecek olursanız onun size verdiği sıkıntının dengi bir ceza verin.
Daha fazlasını vermeyin. Mesela o size on liralık sıkıntı verdiyse o on liranızı geri alırsınız, bu işi sıfırlamaktır. Sonra siz de ona on liralık ceza verirsiniz. Bu dengi ile ceza vermektir.
“ve leinsabertüm le hüve hayrullissabirın”
Ceza vermeyip de sabretseniz elbette bu daha hayırlıdır.
Bakın, ceza verme konusunda da bir sertlik yok.
16/127: “ Vasbir”
Sen sabret!
Her şeye rağmen hedefine doğru yürümeye devam et.
“ ve masabruke illa billahi”
Senin sabrın Allah’ın yardımıyladır. Allah’ın desteğiyledir.
“ ve la tahzen aleyhim”
Onlara karşı üzülme.
“ve la teküfıdaykımmimmayemkürum”
Onların kurdukları tuzaklardan dolayı da kendini sıkıntıya sokma. İçin daralmasın.
16/128: “İnnellahemeallezınettekavvellezınehümmuhsinun”
Allah müttaki olanlarla, kendini koruyanlarla beraberdir. İyi davrananlarla beraberdir.
Bu iki ayette sanki bir zıtlık var gibi gözüküyor değil mi?
66/9: “Ya eyyuhennebiyyucahidilkuffarevelmunafikıyn”
Burada cihattan bahsediliyor. Burada dine çağırmaktan bahsediliyor. Dine çağırırken o insanlara karşı gösterilecek davranış tabi ki çok önemli. Siz onları dine çağırırken onlar size karşı baskı yapacaklar. Tıpkı Mekke’de olduğu gibi. Peygamber (sav) onları dine çağırıyor. Onlar her türlü kötülüğü yapıyorlar. Medine’de de öyle… Münafıkları dine çağırıyor, onlara karşı gayet iyi davranıyor ama onlar her türlü kötülüğü yapıyorlar.
“ vağluz ‘aleyhim” bazı meallerde de kaba davranmak, var mı başka meal yanınızda?Orada katı davran mı diyor? Kimin meali o? Süleyman Ateş. Başka meal var mı? Sert davran diyen var.
Peygamber (sav) görüyoruz, kâfir ve münafıklarla cihat ediyor, sürekli cihat ediyor. Cihat savaş değil biliyorsunuz, cihatta süreklilik vardır. O sıcak savaş dediğiniz kısa bir sürede olur, biter.
Burada “ğaliz” kelimesi var, “ğızza”… Bunun anlamı kalınlıktır. Bu kelimeyi biz daha önce bu kökten bir kelimeyi Fetih suresinin son ayetinde görmüştük.
48/29: “ ve meselühüm fil incıl”
Müslümanların İncil’deki örneği şöyle:
“ ke zer’ın”
Bir bitki gibi
“ahraceşat’ehu”
Filizini çıkarmış
“ fe azerahu”
Onu güçlendirmiş,
“festağleza”
Kalınlaşmış.
“festeva ala sukıhı”
Sapı üzerinde dimdik duracak hale gelmiş.
Burada Müslümanları benzetiyor. Filizini çıkarmış, güçlenmiş, sapı kalınlaşmış ve dik duracak hale gelmiş. “ğaliz” olmuş.
Şimdi buradan ne anladınız?
Dik dur,“ vağluz ‘aleyhim” Dayanıklı ol. Onlara karşı dik dur, taviz verme. Dayanıklı ol.
“festağleza” bir bitkinin sapının kalınlaşması ne demek? Güçlü hale gelmesi, zaten“festeva ala sukıhı” sapı üzerinde dimdik durdu. Bir kimse güçlü olduğu zaman ayakları üzerinde dimdik durur. Ama güçlü değilse hep dayanacak bir insan arar. Müslümanın dayanacağı tek varlık Allah-u Teâla’dır. Buradaki “ vağluz ‘aleyhim”onlara karşı dik dur, taviz verme.
Siz eğer ilkelerinize bağlıysanız, Kur’an ve sünnete bağlıysanız, dik duruyorsanız, karşı tarafa taviz vermiyorsanız bu, karşı tarafı perişan eder. O sana çok sert, çok şiddetli gibi çok şeyler söyler de onu dışarıya karşı söyler. Kendi içinde öyle olmadığını bilir. Kendi içinden de der ki bu adam ilkelerine inanıyor. İnandığı gibi yaşıyor. Hiç tavizsiz, demek ki kendine güveni var.
“ vağluz ‘aleyhim”Yani onlara karşı, onlar üzerinde dik duracaksın. Boyun eğmeyeceksin, sağlam duracaksın.
Ya Rabbi, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et diye zaten her zaman dua ederiz.
“ve me’vahum cehennem”
Onların varacakları yer cehennemdir.
vebi’selmasıyr”
Ne kötü hale gelmektir o!
Senin aklına yattı mı bu?
Bakın bir ayeti kerime ile de destek verdi.
9/123: “ velyecidufıkümğılzah”
Sizde bir kalınlık bulsunlar.
Kabalık değil. Bizde kabalık yok aksi takdirde
16/125: “Ud’u ilâ sebîlirabbikebilhikmetivelmev’izati-lhasene” olmaz.
Rabbinin yoluna hikmetle, her şeyin doğrusunu göstererek ve güzel öğütle çağır.
Hikmeti, güzel öğüdü gösterecek kişi kaba olmaz. Kabalık da kişinin kalbinde olursa kötü olur. Sağlam durmak lazım, eğilmemek lazım.
68/9: “Veddûlevtudhinu fe yudhinûn”
Onlar isterler ki sen onlara yağcılık yapasın, onlar da sana yağcılık yaparlar.
Birçok yerde görürsünüz, iki taraf da yalan söylüyor. Fakat iki taraf da bu yalandan müthiş zevk alıyor. Doğrular hiç kimsenin hesabına gelmez. Doğruların kendisi zaten serttir. Ama her zaman da doğrular kazanır.
“velakibetililmuttakin”
Sonuç muttakiler içindir.
21/105: “ve ennel arda yerisuhâıbâdiyessâlihûn”
Yeryüzüne salih kullarım mirasçı olur.
Orası için uygun olan, yarayışlı olandır.
66/10: “Dareballahu meselen lilleziynekeferumreetenuhınvemreetelut”
Allah örnek verdi kâfirler için, Nuh’un ve Lut’un karısını…
Bunlar kafir örneğidir.
“in kanetatahte ‘abdeynimin ‘ıbadina”
Kullarımdan ikisinin nikâhındaydı bunlar.
Nuh (as) ve Lut(as) peygamberlerin nikahlı hanımlarıydı.
“salihayn”
Her ikisi de salih kimselerdi.
Büyük peygamberlerdi.
“fehanetahuma”
Bu ikisi gizli gizli işler becerdi ve kocalarına hainlik ettiler.
Hıyanet ve nifak aynı manayadır.Şu açıdan, dışarıdan çok iyi gözüküyorsunuz, genellikle ortaklarda bu çok olur. Mesele anlaşılıncaya kadar ortağına hiç laf söyletmezsin. Sonra hainlik ortaya çıkar. Bu defa da yüzünü görmek istemezsin.
38/24:“ve innekesıramminelhuletai le yebğıyba’duhüm ala ba’d”
Ortakların birçoğu diğerine karşı haksızlık yapar.
“ilellezıneamenu”
Muttakiler öyle yapmazlar.Allah’tan korkanlar öyle yapmazlar. Hain kelimesinin anlamını kavramak için bunları söyledim. Dıştan çok iyi gözükür. Hani söylenir ya, o ne haindir, bu davranışlarına bakmayın, diye. Türkçedeki bu kelime Arapçadaki anlamıyla kullanılıyor. Münafık da ona benzer bir şey yapar ama münafık inançlı olur. O da dışarıdan mümin görünür. Onun hainliği Allah’a karşıdır. Tabi, müminlere karşı da haindir, mümin göründüğü için sizi sıkıntıya sokar.
Buradan devam edelim.
66/10: “kaneta”
Bu iki hanım,
“tahte ‘abdeynimin ‘ıbadinasalihayni”
Bizim kullarımızdan iki kulun, iki salih kulun nikâhındaydılar.
“fehanetahuma”
Bu iki kula hainlik ettiler.
“felemyuğniya ‘anhumaminallahişey’en ve kıyledhulennareme’addahiliyne.”
Kocalarının birer peygamber olması, bu iki kadından hiçbir şey gidermedi.
Yani bu kadınların hiçbir işine yaramadı. Bu iki kadına hiçbir fayda vermedi kocalarının peygamber olması. Her ikisine de diğerleriyle birlikte siz de cehenneme girin dendi. Bunlar koskoca peygamberlerin hanımları falan denmedi.
66/11: “ Ve da reballahu meselen lilleziyneamenumreetefir’avne”
Allah müminlere de Firavun’un karısını örnek vermiştir.
“iz kaletrabbibniliy ‘ındekebeytenfiylcenneti”
Firavun’un karısı Asiye,
İsmi doğru söyledim değil mi? İsim hafızam biraz zayıftır. Bu arada şunu da söyleyeyim. Asiye kelimesini Arapçadaki a’siyye kelimesi ile karıştıranlar var. Arapçadaki a’siyye isyankâr kadın demektir. Buradaki Asiye Firavun’un hanımının adıdır. Bir Müslüman hanımın, Kur’an’da methedilen bir hanımın adıdır. Telaffuzda benzerlik var da kelime yapısı farklı.
66/11: “iz kaletrabbibniliy ‘ındekebeytenfiylcenneti”
Şöyle dua etmiş, Ya Rabbi, benim için senin katında cennette bir bina yap.
66/11: “ve necciniyminfir’avne ve ‘amelihi”
Beni Firavun’dan ve onun işinden kurtar Ya Rabbi.
“ve necciniyminelkavmizzalimiyne.”
Beni şu zalimler topluluğundan da kurtar, diye dua etmiş.
Tabi ki Allah-u Teâla onu da kurtarmıştır. Bu hanıma da kocasını Firavun olmasının bir zararı olmadı.
66/12: “ Ve meryemebte ‘ımranelletiyahsanetferceha”
Bir de İmran’ın kızı Meryem var. O namusunu korumuş bir hanımdır.
“fenefahnafiyhiminruhına”
Ona ruhumuzdan üfledik.
“ve saddekatbikelimatirabbiha”
Ve Rabbinin sözlerini tasdik etti, kabul etti.
“ ve kutubihi”
Kitaplarını da…
“ ve kanetminelkanitıyne.”
O da itaatkâr hanımlardan oldu.
Burada her birinin ayrı özellikleri olan üç hanım çeşidi var. İlk ikisi peygamber hanımı ama kâfir. İkincisi Firavun hanımı ama mümin. Üçüncüsü de çok büyük bir sıkıntılara katlanmış bir hanım. Evlenmediği halde çocuk sahibi olmuş ve bunun sıkıntısını büyük ölçüde çekmiş, insanların baskılarına tahammül etmiş ama Allah’ın emirlerine uyarak dik durabilmiş, asla sarsılmamış ve yoluna devam etmiş olan bir hanım.
Burada şunu açıkça görüyoruz. Bir peygamberin hanımının gafil olması o ailenin bozulmasına sebep olmuyor. Evlilikleri devam ediyor. Allah bunları evli olarak bize bildiriyor. Ne zamanki karısı kâfir oldu, o zaman ayrıldılar diye bir ifade yok. Ölene kadar hanımı olduğu belli. Firavun ’un hanımı Asiye de ondan ayrılmak zorunda kalmamış. Ondan da bahsetmiyor. Peygamberimizin (sav) bir kızı bir kâfirle evliydi, hangi kızıydı o? Zeynep. Kocasının adını hatırlıyor musunuz? Ebu’l- As.
Ebu’l-As peygamberimizin akrabasıydı. Çocukken peygamberimizin evinden çıkmayan birisiydi. Hatice validemiz tarafından büyütülüyor. Sevilen birisi, Zeynep’le de evleniyor.Fakat sonradan peygamberimiz müslümanlığı tebliğ etmeye başlayınca peygamberimizin karşısında yer alıyor. Onun en azılı düşmanlarından oluyor. Bedir savaşında esir alınıyor. Esirlerin serbest bırakılması için zenginlerin fidye göndermeleri gerekiyor yani kurtuluş akçesi. Zeynep Mekke’de, kocası Ebu’l As Bedir’de peygamberimizle savaşmış birisi, bir kâfir. Zeynep kocasının kurtuluşu için bir gerdanlık gönderiyor. Peygamber (sav) kızının gönderdiğini görüyor, bakıyor ki Hatice validemizin ona hediye ettiği bir gerdanlık. Bundan dolayı çok duygulanıyor. Diyor ki, bunu Zeynep’e iade etsek, Ebu’l-As’ı da serbest bıraksak ne dersiniz?Herkes kabul ediyor. Sonra da Ebu’l-As’adiyor ki ben senişimdi serbest bırakıyorum ama bir şartla, kızımı bana göndereceksin. O da tamam diyor. Gidiyor ve Zeynep’i gönderiyor Medine’ye. Fakat Zeynep’i de çok seven birisi. Hem de zengin ve itibarlı bir insan. Zeynep’i Medine’ye gönderdikten sonra evlenmesi için baskı yapıyorlar. Diyor ki, dünyanın bütün hanımlarının bir araya toplasalar Zeynep’in üçte biri kadar etmez. Zeynep’e koca olmuşken bir başka hanımla nasıl evlenebilirim? Hicretin 7. yılında Müslüman oluyor. Müslüman olduktan sonra Medine’ye hicret ediyor ve eşinin yanına yerleşiyor. Eğer EbulAs’ınkâfirZeynep’inmüslüman olması bunların nikâhını bozmuş olsaydı yeniden bir nikâha ihtiyaç olurmuydu? Demek ki nikâh bozulmamış.
Hatta bir gün Ebu’l- As kervanla Şam tarafından geliyor. Medine sahillerinden geçerken müslümanlar onun kervanını yakalıyorlar. Kervandakileri esir alıyorlar. Malları da ganimet olarak alıyorlar fakat Ebu’l-As bir yolunu bulupkaçıyor. Gece karanlığından istifade ederek Zeynep’in evine geliyor. Ev dediğimiz tek odalı bir yer. Bugünkü gibi misafir odası, yatak odası filan değil, tek odalı bir yer. Gece Zeynep’in yanında kalıyor. Sabahleyin Peygamber (sav) sabah namazı için tekbir aldıktan sonra Zeynep arkadan bağırıyor. “Ey Müslümanlar, haberiniz olsun Ebu’l-As benim korumam altındadır.”
Selamdan sonra Peygamber efendimiz diyor ki, benim duyduğumu siz duydunuz mu? Evet, Ya Rasulallah.Vallahi benim şimdi haberim oldu, diyor. Hiç bilmiyordum Ebu’l-As’ın gelip de Zeynep’in yanında kaldığını. Peygamber efendimiz, Ebu’l-As’amüslüman olmasını teklif ediyor. Olmam, diyor. Sonra da şu kaba davranma meselesiyle ilgili irtibatlandırırsanız, davranışı nasıl bakın. Dik durmak başka, sertlik başka. Çağırıyor, o kervanı esir alan müslümanları. Diyor ki, bakın bu kervandaki mallar size ganimet. Burada sizin hakkınız var. Bu esirlerde de hakkınız var. Ama eğer esirleri serbest bırakır, bu malları da Ebu’l-As’a teslim ederseniz ben bunu isterim. Böyle yapsanız olur mu, diyor. Elbette Ya Rasullallah diyorlar. Esirleri serbest bırakıyorlar ve bütün malları da Ebu’l-As’a teslim ediyorlar.Ebu’l-As da elini kolunu sallaya sallaya gidiyor Mekke’ye.
Şimdi bizde olsaydı ne yapardı? Bizim Anadolu’da bazı kimseler sert ve kaba, haşin olmayı Müslümanlığın gereği zannederler değil mi? Peygamber efendimiz bize örnektir.
Ebu’l-As gidiyor Mekke’ye.Mekke’de bütün borçlarını dağıtıyor. Çünkü kervan hazırlamak kolay değil. Borç alınıyor pek çok kimseden. Ortak bir sermaye sağlanıyor. Herkesin hakkını teslim ediyor. Üç ay sonra Medine’ye geliyor. Kelime-i Şahadet getirip Müslüman oluyor. Bu kadar iyilik karşısında kimse de dayanamaz. Sonra da doğru gidip eşinin yanına yerleşiyor. Birkaç ay sonra da Zeynep vefat ediyor.
Konumuzla asıl alakalı olan kısmı, Ebu’l-As kâfir. Zeynep de peygamberin kızı mümin olmasına rağmen onun kâfir olması bu nikâhın ortadan kalkmasına sebep olmamıştır. Yeni bir nikâha gerek olmadan Ebu’l-As doğru gitmiş eşinin yanına yerleşmiş.
Sonra Mekke’nin fethi olayı var. Mekke’nin fethi sırasında Saffan b. Ümeyye var. Oranın önde gelen zenginlerinden. Mekke ordusunun silahını o kişi tedarik ediyor. Silahlar ondan alınıyor. Her zaman her ekonomiye göre silah sanayii pahalıdır. O günün Mekke’sine göre de o çok zengin bir insan. Mekke’nin fethi sırasında Saffan b. Ümeyye kaçıyor. Müslüman olmak istemiyor ama karısı Müslüman oluyor. Sonra Saffan’ peygamber efendimiz haber gönderiyor gelsin diye. Ben ona iki ay mühlet vereceğim, serbestçe dolaşsın, bir şey demeyeceğim. Bu haber Saffan’a ulaşınca Saffan geliyor. Yalnız o günün Araplarında bir karakter var.BakınEbu’l-As söz verdiği için söz verdiği eşini Medine’ye gönderiyor. Verdikleri sözleri son derece sadık insanlar. Saffan da geliyor. Biliyor ki bir söz verildiyse buna aykırı davranılmaz. Geliyor Peygamber (sav) Kâbe’nin yakınında. Atından inmiyor. Ona haber vermek için giden zat adı aklıma gelmedi şimdi. Bu zannediyor ki sen bana iki ay müsaade vermişsin öyle mi? Peygamberimiz diyor ki, evet, in atından. Hayır diyor inmem. Ağzından sözü duymadan inmem, diyor. Tamam, sana dört ay müsaade diyor. İniyor atından. Karısı müslüman, bu kâfir. Tabii ki o süreyi de evinde geçiriyor.
Bir müddet sonra Huneyn savaşı oluyor. Huneyn savaşında Peygamber efendimiz bu Saffan’a o kadar çok mal veriyor ki. Saffan’ın en çok anladığı şey o. Çok büyük bir ganimeti Saffan’a veriyor. Saffan diyor ki bu kadarını ancak bir peygamber yapar, başka da kimse yapmaz diyor. Ondan sonra Müslüman oluyor. Ama o zamana kadar Müslüman değil.
Bakın, Peygamberimiz Mekke’nin fethinden sonra bu insanları ayırmıyor. Ama bizim fıkıh kitaplarına bakın, karı-kocadan birisi dinden çıkarsanikâh derhal ortadan kalkar ve bunların ayrılmaları gerekir. Başka bir işleme lüzum yok. Talak değil. Bunların artık ayrı olmaları gerekir. İnsanlar bir de ehvan-ı küfür diye sayarlar. Şu sözü söyleyen kâfir olur bu sözü söyleyen kâfir olur diye sıralarlar. Bazı fıkıh kitaplarında vardır, okusanız aklınız durur.Şu sözü söyleyen kâfir olur bu sözü söyleyen kâfir olur
Onun için birçok yerde haftanın belli günlerinde iman ve nikâh tazeleme duaları yapılması adet olmuştur. Ben ilk defa nikâh tazelemeyi Erzurum’da dinledim Lala Paşa Camiinde meşhur bir vaiz vaaz verdi. Vaazın sonunda da şunu söyledi. O zaman biraz da Arapça biliyorduk ne dediğini anlayacak kadar.
Allahümmeinnîürîdü en üceddidel-îmâneven-nikahatecdîdenbikavli la ilahe illallah MuhammedünResulullah:
Şaşırdım. Manası şu,
La ilahe illallah Muhammed ünRasulullah sözümle imanımı ve nikâhımı tazeliyorum. Bütün cemaate de söyletti.
Ben o zaman bekârdım benim bir problemim yoktu. Yalnız kendi kendime şaşırdım. İlk defa orada duydum, o zaman a kadar bilmiyordum. Tamam, La ilahe illallah ile iman tazelenir onu anlıyorum da nikâh nasıl tazeleniyor? Nikâh bir sözleşmedir. Bunun iki tarafı var. Sen kendi kendine diyorsun ki nikâhımı tazeledim. Sonra eskiyor mu ki tazeliyorsun? Şimdi mesela şu anda Türkiye’de de var, yurt dışında da var. Ben müftülükteçalışırken fetva sorarlardı bize. Kadın soruyor hatırladıklarımdan bir tanesini söyleyeyim.
Hocam diyor. Kocam inançsız bir adamdır, diyor. Fakat bana son derece saygı gösterir. Ben namazımı kılarım, ibadetimi yaparım. Hatta beni Hacca da göndermek istiyor. Ne yapalım şimdi biz?
Asla birlikte olamazsınız. Ayrılmanız lazım.
Ne yapalım kitaplarda öyle yazılı.
Zaten bu meseleler bizi Kur’an-ı Kerim’e yönlendirdi. Söylüyorsunuz, fetvayı veriyorsunuz ama içinize bir türlü yatmıyor. Bunda bir yanlışlık var galiba diyorsunuz. Araştırıyorsunuz ve gerçeği bulmaya çalışıyorsunuz.
Allah Kur’an-ı Kerim’de bu örnekleri veriyor. Eğer buradaki hükümler ortadan kaldırılmış olsa bir yerde Cenabı Allah diyecek ki artık bundan sonra bu yok.
Peygamberimizin kızıyla evlenen kişiye de,Saffan b. Ümeyye’yede ve çok sayıda Müslüman olan hiçbir erkeğe peygamberimiz karın da Müslüman oldu mu, olmadıysa nikâhından düştü dememiştir. Ya da Müslüman olan hiçbir kadına kocan da Müslüman oldu mu? Hatta bizim ulemaya kalsa karı-koca karşısına gelecek Müslüman olmak için başla bir, iki, üç. Hadi bakalım birlikte söyleyin, eşhedü en la ilahe illallah…
Böyle der gibi bir hal var. Bunun manası şu, eliler sakın ha birlikte karar vermedikçe Müslüman olmayın. Yoksa evliliğini yıkılır. Bugün dünyanın her yerinde insanlar Müslüman oluyor. Kadın Müslüman oluyor kocası kâfir. Koca Müslüman oluyor, karısı kâfir. Bu adama deniyor tabii ailen yıkıldı. O zaman iki seçenekten biriyle karşı karşıya. Ya imanı terk edecek ya karısını ya da kocasını terk edecek.
Tabii bir de otuz iki farz meselesi var. Ehl-i kitap konusu var mı? O da çaydan sonra.
Birinci bölümde şunu söyledik. Karı-kocadan birinin kâfirolması aileyi bozmaz. Bunun çok sayıda Kur’an’dan ve sünnetten örneği var. Tabii biz bunu anlatırken ister istemez insanların aklına bazı ayetler geliyor. En fazla akla gelen ayeti okuyayım. Bu konuyla ilgili daha önce yaptığımız açıklamalar da var. Yazılı hale getirilmemiş. Geçen gün bir soru üzerine baktım, bu konuda bir şey yazmamışız. İnşallah yazarız ama birçok konuşmamız var.
Şu ayeti kerimeyi okuyayım. Sonra da konumuzu toparlarız.
Bakara suresinin 221. Ayeti. Burada Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
2/221: “ Ve la tenkihulmüşrikati hatta yü’min”
Müşrik kadınlarlanikâhlanmayın, onlar inanıncaya kadar.
“ ve le emetümmü’minetümhayrum mim müşriketiv ve leva’cebetküm”
Sizin çok hoşunuza da gitse mümin bir cariye bir müşrikten hayırlıdır.
Şimdi bu ondan daha hayırlıdır dediğimiz zaman bu kötüdür manası çıkar mı?Nasıl bir mana çıkar? İkisi de hayırlı ama bu daha hayırlıdır. Dolayısıylaharamlarda bu ifadelerkullanılmaz.
Mesela evlenilmesi haram kadınlardan bahsederken analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz diye devam eden ayeti kerimede haram kılınmıştır diyor. O kadar. Gayet net bir şekilde işi bitiriyor. Ve o ayetlerde yani evlenilmesi haram olan hanımlar sayılırken din konusundan bahsedilmez. Şart koşulan şudur. Kadınlar için şart koşulan: Namuslu olacaklar, zinaya gitmeyecekler ve gizli dost edinmeyecekler. Evlenmede namus üzerinde titizlikle duruluyor.
Erkeklerle ilgili de aynı şartlar var. Namuslu olacaklar, zinaya gitmeyecekler ve gizli dostlar tutmayacaklar. Bütün bu şartlar var.
Nur suresinde de AllahTeâlâ 3.ayette
24/3: “Ezzanı la yenkihu illa zaniyeten ev müşrikete”
Zina eden bir kişi,
Yani az önce belirtilen namuslu kavramının dışına çıkmış olur değil mi?
Zina eden bir erkek, zina eden bir kadınla ya da müşrik bir kadınla evlenir.
Peki, zina eden bir Müslüman kâfir olur mu? Olmaz.
”vezzaniyetü la yenkilhuha illa zanin ev müşrik”
Zina eden bir kadını da kendisi gibi zina eden bir erkek yada bir müşrik nikahlar.
Ondan sonra bakın burada hayırlı ifadesiyok dikkat ediyor musunuz?
“ve hurrimezalikealelmü’minın”
Bunlar namuslu müminlere haram kılınmıştır.
Şimdi müminler derken önceden anlatılan vasıflara sahip olanlar. Bundan sonraiftira ile ilgili bir ayet geliyor. Ondan sonra
25/5: “ İllellezıne tabu mim ba’dizalike ve aslehu”
Zina yaptıktan sonra tevbe eder durumunu düzeltirse ondan sonra tekrar namuslu birisiyle evlenme imkanını elde etmiş olur.
Bütün bu ifadelere baktığınız zaman burada diyor ki mümin bir cariye çok hoşlansanız da hür bir müşrik kadından çok daha hayırlıdır. Ozaman burada yasaklanma var mı? Evlenmenin yasaklanması yok. Ehli kitapla ilgili bir ayet var. O insanların zihnini karıştırıyor.Öyle bir soru da gelmiş ehli kitapla ilgili farkına varamamışız. Ekimde gelmiş.Güzel bir soru da cevaplandırmaya vakit yetmez. İnşallah unutmaz da haftaya cevaplandırırız. Ehli kitap kavramı
Haftaya ders yok, iyi hatırlattınız. Haftaya Allah nasip ederse Konya’da Selçuk Üniversitesi’nde orada İlahiyat Fakültesinde bizim buradaki Kuran-ı Kerim’i açıklama metodunu ilk defa bir tartışmaya açacağız. Oraya gidiyoruz ekip olarak. Orada bir toplantı yapılacak. Orada internet yayını yapamayız herhalde.Bağlantı vardır ama onu düşünmedik. Banta alır, akşam yayınlarız. Salı akşamı bu saatte yayınlarız. Oradaki toplantıyı bantaalır yayınlarız Allah nasip ederse…
Ondan sonraki hafta diyelim. Kuran-ı Kerim’e baktığınızda Yahudi ve Hıristiyanlar müşriklerden daha kötü durumdalar. Fakat nedense gelenekte onlar çok şımartılmışlardır. Şimdi hemen diyeceksiniz ki Maide suresi 5.ayette Allah onlarla ilgili özel hükümler getirmiş. Tabii bunlar böyle kısa sürelerde olacak şeyler değil. Bunlarıarça parça birçok yerde anlattık. Onların birleşmesiyle ortaya çıkar.
Kendisine kitap verilmiş olanların yiyecekleri size helaldir.
Buradaki taam kelimesinden kastedilenin onların kestikleri hayvan olduğu, gelenekte bu böyledir. Ama ehli kitabın müşrik olduğunda şüphe yok. Hıristiyanlar Allah üçün üçüncüsüdür diyorlar.
Allah üçün üçüncüsüdür diyen, Meryem oğlu Mesih, Allah’tır diyenler kâfir olmuşlardır diyor.
Hiçbir müşrik tanrısına Allah’tır demez ama Hristiyanlar diyor. O zaman bunların müşrik oldukları çok net Kuran ayetlerinde. Bunların müşriklikleri daha da derin. Ellerinde bir kitap olması ve bu kitaba uymamaları bunları daha suçlu hale getiriyor. Nasılsa gelenek bunlara onları şımartıcı bir yer vermiş.
Neyse, inşallah o konuya geniş bir yer ayırırız. Dersin başından Yahya’nın hatırlatması lazım ki, zamanı ona göre ayarlayalım.
Bir de burada şu var:
“velmuhsanatüminelmü’minativelmuhsanatüminellezıneutül kitabe minkabliküm”
Mümin kadınlardan namuslu olanlarla, sizden önce kendilerine kitap verilmişlerin namuslu kadınlarıyla evlenmeniz size helaldir.
Peki, bu kadınlar müşrik değil mi? Tabii ki müşrikler. Helal ama tavsiye edilmez. Diğer müşrik hanımlar da öyle. Helal ama Allah asla tavsiye etmiyor.
Son olarak onu da söyleyeyim.
Nisa suresinin 25.ayeti olacak.Burada diyor ki Allah-u Teâla, sadece burada mümin kelimesinden bahsediyor.
4/25: “ Ve mellemyestetı’ minkümtavlen ey yenkihalmuhsanatilmü’minati fe mim mameleketeymaükümminfeteyatikümülmü’minat”
Sizden kimin namuslu mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse…
Çünkü onlarla evlenmek o kadar kolay değil maddi güç gerekir.
Sahibi olduğunuz mümin cariyelerle evlenin diyor.
Fakat ayetin sonunda mümin cariyelerle evlenmeyi de tavsiye etmiyor Cenabı Hakk.
Diyor ki,
“zalikeli men haşiyelaneteminküm”
Mümin cariyelerle evlenme ruhsatı sizden zinaya düşme korkusu olanlar için verilmiş bir ruhsattır.
“ve en tasbiruharulleküm”
Sabırlı olmanız, yani mümin bir hanımlaevleninceyekadar sabırlı olup kendinizi korursanız bu daha hayırlı olur.
“vellahüğafururrahıym”
Allah Gafur ve Rahimdir.
Sıralamaya lütfen bakın.
Namuslu mümin hür hanımlardan sonra sıralamaya üçüncü yeri namuslu mümin cariyeler
Peki ehli kitabın hanımlarının da helal olduğu belirtildi değil mi? Onlar kaçıncı sırada yer alır? Namuslu mümin cariyelerden sonra yer alır. Yani namuslu mümin cariye ile evlenmek ehli kitaptan hayırlı olur.
Bakara 221’de ne diyor
2/221: “ ve le emetümmü’minetümhayrum mim müşriketin”
Mümin bir cariye ile evlenmek bir müşrik hanımla evlenmekten daha hayırlıdır. Dolayısıyla onların ikisinin kategorisi aynıdır.
Ayetler arası ilişkiler yeterince ortaya konmazsa bölük pörçük hükümler olur. Bugünkü Müslümanların çekmiş olduğu sıkıntılar yaygınlaşır gider.
Şimdi bir soru gelmiş. Fazla vakit almayacağı için onu cevaplandıralım.
Ben Alevi çocuğuyum. Müslüman olmak istiyorum.Her şeyi gizli yapıyorum anlamasınlar diye. Doğru mu yapıyorum?
Şimdi belli ki bulunduğu ortam dini açıkça yaşlanmasına müsait değil. Esas olan kişinin kalbinde imanın olmasıdır. Öncelikle şunu söyleyelim.Türkiye’deki alevi kelimesinin tanımlanabileceği bir şey yok. Ne kadar Alevi varsa Türkiye’de o kadar da Alevilik var. Alevi ar beş vakit namazını kılar, Alevi var dinle uzaktan yakından alakası yok. Dolayısıyla her bir Alevi’yi kendi başına değerlendirme mecburiyeti var. Şimdi bu delikanlının sorusundan anlaşılan demek ki kendi ailesinde Müslümanlık hoş karşılanmıyor. Bu iman kişinin kendi şahsi kararıyla verilir ve kalpte olandır. Esas olan kişinin kalbinde olandır. Kalpte olanı da hiç kimse bilemeyeceği için orayahiç kimse de baskı yapamaz. Dolayısıyla bu imanı sahihtir bu kardeşimizin. Ama bunun eyleme de dökülmesi lazım, amele de dökülmesi lazım. Namaz kılacak, oruç tutacak, zekât verecek. Dolayısıyla ayakları üzerinde duracak gücü kendisinde bulmalı. Bunu bulabilmesi için de yapması gereken şudur. Her akşam gündüz işiyle meşguldür. Her akşam birkaç ayet özümseyerek okusun, zihnine yerleştirsin. O gücü kendisinde çok kısa sürede bulacaktır.Ayakları üzerinde durma gücünü kısa sürede bulacaktır.
Burada Mustafa Bey’in ve Ender Bey’in bir talebi vardı dersin başında. Onu unuttuk. Sonra da toparlamaya vakit yetmez. İnşallah başka zamana bırakmış olalım.
İki tane bekleyen soru var.Birisi bu namazlarda imamların kıraati açıkçayapması. Ya da imam okurken cemaatin de kıraatte bulunup bulunmamasıyla ilgili bir soru vardı. Onu bu akşam cevaplandırmayı düşünüyordum ama olmadı. Vakti iyi ayarlayamadık.
Ehli kitapla ilgili de bir soru var. Soru sahibi diyor ki ben bu ehli kitap kavramını anlayamıyorum. Gerçekten önemli bir kavram. İnşallah bunun üzerinde dururuz.
BİR DİLEYİCİ SORU SORUYOR, ANLAŞILMIYOR.
Şu anda mümin cariye yok.Zaten İslam köleliği ve cariyeliği kaldırmıştır. Yani şimdi
47/4. “Fe izalekıytümüllezınekeferu fe darberrikab hatta izaeshantümuhüm fe şüddülvesaka fe immamennemba’dü ve immafidaen hatta tedaalharbüevzarahazalik ve levyeşaüllahülentesaraminhüm ve lakilliyeblüveba’dakümbiba’dvellezınekutilufısebılillahi fe ley yüdıllea’malehüm”
Savaşta kâfirlerle karşılaştığınız zaman esirlerinizi sıkı tutun. Savaşbittikten sonra da ya karşılıklı tutun yada karşılıklı serbest bırakın.
Ama bir de sosyal vakıa var. Bütün dünyada kölelik var. Siz onu kaldıramazsınız. Bir şekilde sizin de bölgenizde köleler var. Onların da hürriyete kavuşması için Kuran-ı Kerim geniş bir program uygulamış ve son zamanlarda da tamamen bitti. Şu anda köle yada cariye diyebileceğimiz bir kişi yok.
BİR DİLEYİCİ SORU SORUYOR, ANLAŞILMIYOR.
Mezid Bey ben o ayete mana verirken eksik bıraktığımı o anda anladım ama sonra nasıl olduysa geri dönmedim. Orada benden kaynaklanan bir hata oldu.
Nuh ve Lut ‘un hanımları ateştedir ifadesi bu tür ifadeler Arapçada bizim Türkçeden farklıdır.Kesinliği ifade etmek için kullanılır. Henüz cehennem kurulmuş değil. Ölen insanlar cehenneme gideceklerini anlarlar.Onunla ilgili ayetleri daha önce okumuştuk. O benden kaynaklanan bir şey. Türkçe ile Arapça arasında fiil zamanlar arasında farklı kullanımlar var. Onu her defasında hatırlatmak lazım. Orada farkına vardım anlatım sırasında ama nasıl olduysa geri dönmemiş oldum.
Bunlar kesinlikle cehenneme girecekler manasındadır.
Herhalde tamam değil mi? Hepinize teşekkürler.