Bugün Kuran’ı Kerim’in 55. suresi olan Rahman Suresini okuyacağız. Bu sure vesilesiyle Kuran’ı Kerim’de insanın yaratılışıyla ilgili ayetleri hep bir arada göreceğiz. Hz. Adem’in yaratılışı, ondan sonra insanın, onun neslinden gelen bizlerin yaratılışı sonra da insanların öldükten sonra tekrar yaratılışı. Bunlarla ilgili ayetleri inşallah bir arada görmeye çalışacağız.
Bismillahirrahmanirrahim, her surenin başında bir besmele var. Bunları kısaca açıklamaya çalışıyoruz. Allah’ın adıyla, rahman ve rahim olan. Rahman kelimesi de, rahim kelimesi de aynı kökten geliyor. Merhamet anlamına gelen rah kökünden geliyor. Arapçada rahman, Allah’tan başka herhangi bir varlık için kullanılamıyor. Ama rahim, Allah için de, diğer varlıklar için de kullanılıyor. Merhamet, işte bizim gibi güçsüz insanlar yani birisine acıyor ama bir şey yapamıyor. Ya da yapıyorsa da yeteri kadar yapamıyor. Böyle varlıklarda olan acıma duygusudur. Ama Allahü Teâlâ için böyle bir söz konusu değildir. O yapar ve tam olarak yapar. Her zaman için rahimdir, her zaman için rahmandır. Allah, tam olarak yaptığından dolayı o ikram sahibidir. Allah adında rahmet kelimesini kullandığımız zaman ikram anlamını vermemiz lazım, çünkü onun güçsüzlüğü diye bir şey söz konusu değildir. O, ikramda bulunur.
Yalnız bu ikram bazen bize ters intikal edebilir. Mesela Allahü Teâlâ bizi sıkıntıya sokuyordur, o sıkıntı da bizim için büyük bir ikramdır da onu biz çok kötü bir şey olarak algılayabiliriz. Bu, tıpkı bir çocuğun okula gönderilmesine benzer. Ne güzel, arkadaşlarıyla sokakta oynayıp zıplarken, sabahleyin istediği saatte kalkarken, şimdi şu saatte kalkacaksın, çantanı alacaksın, okula gideceksin, şu kadar saat okulda kalacaksın, geleceksin. Çocuk açısından hadi başlangıçta biraz eğlenceli gibi, sonradan da bir sıkıntı gibi olmaya başlar. O üzüldükçe babası ona der ki ya da annesi, evladım bu senin için çok iyidir, ileride göreceksin. Tıpkı onun gibi bizim bazen çok kötü durumlara düştüğümüz olabilir. O durumda bile Allahü Teâlâ’nın bize ikramı devam ediyordur. Çünkü onun verdiği nimetle zaten ayakta duruyoruz. Çünkü o ilerisi için bizim hayrımıza olan şeydir. Eğer günahımız varsa affına vesile olur, yoksa derecemizin yükselmesine. Her iki halde de daha pişkin, daha olgun bir insan olmamıza sebep olur. Tıpkı eğitimli bir insan gibi.
Şimdi, rahman ve rahim de, ikisi de aynı kökten geldiği için birisine bir mana vermek lazım ki insanlarda bulunabilsin. Dolayısıyla rahim sözcüğüne ikramı bol diye bir anlam verdik. Rahman sözcüğüne de iyiliği sonsuz diye bir anlam verdik. İyiliği sonsuzluk, ancak Allah’a mahsus bir özelliktir. Ama ikramı bol olmak insanlar için de söz konusu olabilir. O zaman besmelenin anlamı şöyle oldu: İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla.
Er Rahman: İyiliği sonsuz olan ya da o Rahman’dır. Allah’ın iyiliği sonsuzdur. Allemel Kur’an. Kuran’ı öğretmiştir. Demek ki sonsuz iyiliğin en önemli göstergelerinden bir tanesi Kuran’ı öğretmiş olmasıdır. Hakikaten de Kuran, bir insanın bu dünyada elde edebileceği en yüce bilgilere sahip olan bir kitaptır. O Kuran üzerinde çalışmak, onun üzerinde düşünmek, onunla yaşamak, onun gösterdiği yoldan gitmek bir insan için olabilecek en güzel şeydir. İnsanın hem dünyasını hem ahiretini kazanır. Bu dünyada ve ahirette mutlu olur.
İnsanı Allah yaratmıştır ve ona beyanı öğretmiştir. Beyan kelimesi açıklama manasınadır. Birçok şeyi açıklama ihtiyacı duyarız. Bu açıklamayı da dilimizle yaparız. Tabi işaretle de yaparız, yazıyla da yazarız. Ama o açıklamanın oluşma safhası da vardır. Yani önce o açıklama ihtiyacının ortaya çıkması lazım. Onun için bir bilgi birikimi gerekir. Allah insanlara çevresinden bilgi alabilme, o bilgiyi kendi hamuruyla yoğurma, sonra da bir üretim gibi piyasaya sürme şeklinde açıklayabilecek vasıfta yaratmıştır. Bazı bilgileri aldığı gibi nakleder, bu da bir açıklama yoludur. Bazıları da kendine göre yeni bir şekil verir. Mesela undan ekmek yapılması gibi insanlara sunar. Bazısı da bozar sunar. Bilgiyi bozarak sunar. Kötü niyetlidir ya da bilmeden böyle şeyler yapabilir. Ama her halükarda içinde olanı açıklayabilme yeteneğini insana Allahü Teâlâ vermiştir. Ama mesela hayvanlar hikayelerini anlatamazlar. İnsanlar anlatırlar.
Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket ederler. Biliyorsunuz öylesine ince hesaplara göre hareket ederler ki güneşin Ay’ın hareketlerinde küçük bir sapma olmaz. Bu konuyla ilgilenen bilim adamları işte şu gün, şu saatte, şu dakikada, şu saniyede güneş falan yerde olacak, Ay ve güneşin yerleri şöyle olacak diyebilirler. Çünkü o düzeni Allahü Teâlâ kurmuştur.
Necm de secer de secde ederler. Necm kelimesi yıldız manasına da oluyor Kuran-ı Kerim’de, Araplar yerden biten ve sapı olmayan bitkilere de necm diyorlar. Hani yeryüzüne böyle yapışan bitkiler var ya. Sarmaşık gibi böyle. Yani sapı olmayan, sapsız bitkilere necm diyorlar. Ama bu ayeti kerimede bunun yıldız olması gerekir. Şundan dolayı, bir başka ayette mesela Hac Suresi 18. ayetinde Allahü Teâlâ şöyle diyor. Görmedin mi, şunu görmen gerekmez mi, idrak etmen icap eder, anla, düşün, kavra göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi Allah’a secde ederler. Yani her şey Allah’a boyun eğer. Güneş ve Ay da. Yıldızlar, dağlar ve ağaçlar da hepsi Allah’a secde eder ne demek? Yani Allah’ın koyduğu kuralların dışına çıkmaz, öyle devam ederler. Bu hayvanlar da Allah’a secde ederler, insanların bir çoğu da. İnsanlar da iki gruba ayrılır. Müslüman, kafir herkesin vücudu zorunlu olarak Allah’ın koyduğu kurallara uyar. Yemek yer, uyur, yatar kalkar yani Allah’ın kurallarına uymazsa zaten yaşaması mümkün olmaz. İşte kalbinin çalışması, vücuttaki bütün organların çalışması o kurallara göredir. Orada da insanların Cenabı Hakk’a bir isyanı pek olmaz. Daha doğrusu onu yapamazsınız. Yani mesela kalbinize deseniz ki bugün fazla mesai yapacağız, sizi dinlemez.
Şimdi, bir de gönüllü kulluk kısmı vardır. İnsanlar bu zorunlu kulluk kısmı der ki Allah’ın kuludur, orada bir problem yok. Ama gönüllü kulluk yani Allah’ın insanlara verdiği bir seçim hürriyeti. Bunu kullanma söz konusu olunca bir çok kimseye bakarsınız ki Cenabı Hakk’a başkaldırmış, Allah’a akıl öğretiyor. Allah’a yol gösteriyor kendi kafasınca. Onun için burada insanların çoğu Allah’a boyun eğer.
Peki, insanların çoğu derken kendine peygamber gelmeyenler ne yapacak? Onlar da aklını kullanacaklar. Fıtratına aykırı davranış yapmazsa oldu. Aklını kullanırsa tamam, yapacağı odur zaten. Aklını kullanan kişi yoldan çıkmaz.
Ama çoğusuna da azap hak olmuştur. Kendi tavırlarıyla cezayı hak etmişler. Kim ki, Allah kimi alçaltırsa yani kimin kötü durumda olduğunu Allah karar verirse, Allah kimi kötü sayarsa ona ikram edecek kimse yoktur. Yani onu değerli hale getirecek hiç kimse olmaz. Allah’ın alçak saydığını hiç kimse yüksek sayamaz. Sayarsa da hiçbir şey ifade etmez. Mesela bu şuna benzer. Biz kendi aramızda bir adamı kendimize göre çeşitli mevkilerde, makamlarda kabul edebiliriz. Aramızda ortaklaşa bir karar alırız, falanca adam yüksek mühendistir diyebiliriz. Ama dışarıya çıktığımız zaman diploma isterler değil mi? Ya biz böyle kararlaştırdık. Sizden bana ne? Aynı şekilde Cenabı Hak bütün hesaplar onun elinde olduğuna göre onun alçak kabul ettiği alçaktır, bitti. Kuralı o koyar. Değerli kabul ettiği de değerlidir. O zaman öyleyse kendiniz kural koymaya kalkışmayın yazık edersiniz. Çünkü bunu kimse dinlemez. Tıpkı kendisini hoca ilan eden gibi. Şimdi birisi var, diyor ki kendisini biraz hoca zannediyor, ben diyor profesörleri cebimden çıkarırım diyor. Onun yakını birisi de demiş ki bana anlattı, sen şimdiye kadar hiç profesörle karşılaştın mı? Yok demiş. Peki nasıl cebinden çıkarıyorsun, bir görebilir miyim?
Şimdi, kendi kendine bu oluyor. Hiç unutmuyorum fakir bir adam köyde, yani zar zor geçiniyor. Bizim yanımızda konuşuyor. Diyor ki sanki onu hiç tanımıyormuşuz gibi, benim servetim, benim çoluk çocuğuma onlar ölene kadar yeter diyor. Halbuki kendisinin bir aylık yiyeceği yok. Şimdi bunu söylemek kolay. Ama gerçekte böyle bir şey yok. Bu, demekle olsa hepimiz her şeyi söyleriz. Demekle olmuyor. Onun için biz kendi aramızda bir kişiyi cennetlik ilan edebiliriz. Ama cennete koyacak olan biz değiliz ki. Ya da bir adamı cehennemlik ilan edebiliriz. Cehenneme koyacak olan biz değiliz ki değil mi? O zaman bizim ilanımızın da hiçbir anlamı olmaz. Ama Allahü Teâlâ’nın verdiği karar, her halükarda geçerlidir.
Az önceki okuduğumuz ayeti kerime secde ayetiydi. Secde yapmayı unutmayalım. Dersten sonra yaparız.
Onun için yıldız da ağaç da Allah’a secde eder. Yani her şey Allah’a boyun eğer. Her şey Allah’ın koyduğu düzene uyar. Kainat içinde düzeni bozabilecek tek varlık insandır. Onun için Allahü Teâlâ denizde ve karada insanların elleriyle yaptıklarından dolayı bozukluk ortaya çıktı. Bozulma ortaya çıktı. Yani çevreyi bozabilecek olan tek varlık insandır. Düzeni bozabilecek olan tek varlık insandır. Şimdi bu niye böyle? Neden dolayı insanların yapmış olduklarından denizde ve karada bozukluk ortaya çıktı? Rum 41’miş. Yaptıklarının bir kısım cezasını onlara tattırmak için. Yani sen yaptın ya, bunun cezasının birazını sen çek. Birazını sen çek demek ne demek? Bundan başkaları da zarar görür demektir. Diğer insanlar da zarar görür, hayvanlar da zarar görür, bitkiler de zarar görür, her şey zarar görür. İşte bugün biliyorsunuz insanların yaptıkları yanlışlıklardan dolayı denizlerde balık kalmadı, havada kuş kalmadı, ormanlarda hayvan kalmadı ve insanlar da hastanelerde kuyrukta. Ülkeye hastane yetişmiyor, hastanelere doktor yetişmiyor. Herkes hasta. Niye böyle? İşte yaptıklarımızın bir kısmının cezasını siz de çekin. Bir kısmını da başkaları çeker.
Allah, göğü yükseltti ve dengeyi kurdu. Kainatta müthiş bir denge vardır. Şimdi kainattaki hiçbir şey bu dengeyi bozamaz ama insan hariç. Siz dengeyi bozmayın, aşırılığa gitmeyin diye.
Ölçüyü adaletli olarak yerine getirin. Yani tartıyorsanız adil tartın. Ölçüde, tartıda haksızlık yapmayın. Tabi bu ölçü her şey için söz konusudur.
Tartıyı eksiltmeyin, eksik tartmayın. Mesela biliyorsunuz Kuran’ı Kerim’in en ağır yasaklarından bir tanesi de faizdir. Faiz de dengeleri tamamen bozan bir şeydir. Ben burada para çıkarsam şuradan, diyelim ki 50 lira para var. Ben bu 50 lirayı Mehmet Hoca’ya versem, bunla gider sizden birine olan borcunu öder. O ona, o ona herkesin birbirine 50’şer lira borcu olsa, öyle düşünün, en son Yahya gelse, onun da bana 50 lira borcu olsa şu 50 lira şu kadar adamda el değiştirerek herkesin işini görür, sonunda yine benim cebime gelir değil mi? Burada 100 kişi varsa 50’yi 100 ile çarpın 5000 liralık iş görmüş oluyor.
Şimdi, bütün bunlara ben sebep olduğum için eğer ben bunu Mehmet Hoca’ya Allah rızası için verdiysem hepsine ben sebep olduğumdan dolayı bunun sevabını alırım. Ama kendi borcumu ödemek için verdiysem yine bir sevaptır, çünkü yine bir çok harekete sebep olmuşumdur, sadece o kadar. O borcumu vermiş olmanın karşılığı olur, başka bir şey olmaz. Şimdi bu 50 lira burada 100 kişinin işini görmüştür ama sonuçta 50 lira artı 1 kuruş olmamıştır değil mi? 50 liradır yine. Bunu aynen piyasaya sürdüğünüzü düşünün, falan adamın borcunu öde, falan adamı işçi çalıştır, falan adam yatırım yapar, filan adam şunu yapar, bunu yapar ama sonuçta bu 50 lirayı kimse 50 lira 1 kuruşa çıkaramaz.
Ama siz faize verdiğiniz zaman diyorsunuz ki al bu 50 lirayı ama ben 60 lira isterim diyorsunuz. Yani hiç kimsenin bunu artırma şansı yok. İnsanlara güçlerinin yetmeyeceği bir yük yüklüyorsunuz. O zaman bu ne demektir? Birisinin cebindeki 10 lirayı bana getir ver demektir. Bir daha şey yaparsak biraz daha, bir daha yaparsak biraz daha… Bir müddet sonra toplumun parasını ben kontrol edecek hale gelirim. O zaman insanlarla çocuk gibi oynamaya başlarım ve bütün dengeler bozulmaya başlar. Birçok dükkan kapanmak zorunda kalır, çünkü onların günlük sermayesi olarak kullandıkları parayı ben almışımdır artık. Piyasanın dengesi bozulur tıpkı bugün dünyada olduğu gibi. Bazı kimseler paraya hükmediyor.
Sonra para öyle bir şeydir ki şu 50 lirayı aç kalsam yiyemem. Susuz kalsam bunu içemem. Bu hiçbir işime yaramaz. Sadece dolaşımda olursa bir işe yarar. Şimdi, belli insanların cebine girdiği zaman dolaşımdan da alınmış oluyor. Böylece toplumun tüm dengesi bozuluyor, dünyada olduğu gibi. İşte, Allahü Teâlâ bu dengeyi bozan faizden çok ağır bir yasak olarak bahsediyor. Ama insanlar dengeyi bozabiliyorlar. Bunun cezasını da başkalarıyla birlikte kendileri de görüyor.
Allah, yeryüzünü de düzenlemiştir, oluşturmuştur, onu da enam için. Bu enam kelimesi mahluk anlamına, yaratıklar anlamına geliyor. Bazen canlılar manasında da kullanılıyor. Onun için birçok mealde galiba, bakayım benimkinde nasıl? Bendekinde Allah, yeri halk için koydu diye bir tercüme yapılmış. Fakat bu çok enteresan bir tercüme. Öyle bir tercüme ki kimse yanlış diyemez çünkü halk kelimesi mahluk manasına gelir Arapçada. Öyle bir tercüme ki hiçbir Türk o manada anlamaz. Halk dediğiniz zaman insanlar diye anlar. Bendeki öyle, sizde de canlılar diye mi var? Evet, canlı mahluk. Ama esasen manası mahluktur. Canlılar da denebilir, cansızlar da denebilir. Çünkü yeryüzü burada bulunan bütün varlıklar için bir anlam taşıyor.
Burada meyve vardır, hurma… Hurmayı özellikle zikrediyor. Şimdi bu meyvenin kapçık diyoruz değil mi o dış kısmına, o meyvenin içinde oluştuğu şey var ya. Mesela hurmalar bir şeyin içinde oluşuyor. Dışında bir dış kabuk oluyor, içinden çekip alıyorsunuz hurma oluyor. Kapçık mı deniyor. Mesela mısırı düşünün, mısırın dışında bir koçan var, o koçanın içinden mısırı çıkarıyorsunuz. Onu meyveler olarak düşünün. Fındık var mesela, fındığın dışında bir şey var, kapçığı var, onun içinden alıyorsunuz. İşte hurma da öyle, kestane de aynı şekilde değil mi? Ceviz de öyle? Neyse şimdi salkım falan da deniyor ama esas salkım dendin mi o aradaki kısımlar, o meyveyi asıl tutan şey. Kapçıklı hurma. Sapı olan taneli bitkiler ve güzel kokulu bitkiler. İşte bütün bunları Cenabı Hak yaratmış, her şeyi hazırlamış insanlar için, son derece güzel. Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?
Rabbiküma burada Arapçada “küma” iki varlık için yani sizin ikinizin Rabbi. Tukezzibani yalanlarsınız. Sizin ikiniz derken belki erkek ve kadın olarak da düşünülebilir. Biraz sonra gelen ayeti kerimelerin işaretiyle insan ve cin olarak da akla gelebilir. Artık bu meyvelerden cinler yararlanıyor mu o konuda benim bildiğim herhangi bir şey yok. Herhalde erkek ve dişi biraz daha şey olabilir ya da insanlar ve hayvanlar da belki olabilir. Oradaki enam sözcüğünü canlılar şeklinde anlarsak insanlar ve hayvanlar da olabilir. Her iki grubun Rabbi. İkiniz de Allah’ın bu nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Tabi neyi murat ettiğini Cenabı Hak daha iyi bilir. Tükezziban da tensiyedir. İkiniz yalanlayabilirsiniz. Yani bu nimetlerin hepsi Allah’ındır. Allah’ın karşısında yalana sarılamazsınız ki. Hangi kafire sorsanız, bunu kim yarattı diye, Allah yarattı der. E peki bu kadar nimete karşılık bir teşekkür gerekmez mi? O teşekkür de Allah’a yapılan şükürdür. Yani tamam Allah sana her şeyi versin güzel. Ama emir vermesin mi? Tabi ki emir de verecek.
Allah, insanı salsaldan yaratmıştır. Salsal, mesela bir ayette diyor ki, Hicr Suresinin 26. ayetinde diyor. Yıllanmış hameden… Hame, bataklık yani çamur suyla karışmış, uzun süre kalmış, kokuşmuş. Ona bataklık deniyor değil mi? Bu bataklığa iki yıl sonra gitsen ne olur? Üstü kurumuş olur, kurumuş olan kısım da bir tabaka oluşur onun üzerinde sanki pişmiş çömlek parçalarına benzer. Şöyle vurursunuz tak tak ses çıkarır. Salsal odur. Tak tak ses çıkarır. Yanı yıllarca kalmış o çamurun kuruyarak o hale gelmiş şekli.
Şimdi, salsaldan yaratmışızdır, fahhar gibi. Yani çömlek gibi bir salsal. Sanki uzun süre durduğu zaman, bilhassa sel gelir, bıraktığı çamur yığınları olur, bir süre sonra oraya gittiğiniz zaman orada bakarsınız ki böyle kıvrılmış, güneşte de pişmiş sanki çömlek parçaları gibi görürsünüz, böyle vurunca tak tak eder. Yüzü de gayet düzgündür.
Hicr 26. ayette diyor ki Allahü Teâlâ insanoğlunu işte böyle vurduğunuz zaman tak tak ses çıkaracak, sanki çömlek parçacığı gibi olmuş olan bir çamurdan yarattık. İşte bu çamurun başlangıcı bir hame yani bataklıktır. Bataklığı bilirsiniz, ne üretir en çok? Sivrisinek üretir. Yani canlılar üretiyor ve bataklığın içinde bu konuda uzman birisi varsa lütfen söylesin, yani benim bildiğim kadarıyla her çeşit canlı oluşur orada. Solucanlar, kurtçuklar, başka şeyler oluşur.
Şimdi buna şuradan hareketle şey yapıyoruz Araf Suresinin baş tarafında Allahü Teâlâ insanların yaratılışını anlatıyor. İşte insanı tiin’den yani sulanmış bir topraktan yarattığını, sonra meleklere Adem’e secde edin dediğini, hepsinin secde ettiğini ama İblis’in etmediğini anlatıyor. İblis’le ilgili Adem aleyhisselamla ilgili olayları anlattıktan sonra Araf Suresinin 29. ayetinde şöyle diyor: Sizi Allah nasıl başlattıysa o şekilde geri döndürüleceksiniz. Yani yeniden dönüşünüz öyle olacaktır. Bizi nasıl başlattı, bu dünyada hayat nasıl başladı? İşte Adem aleyhisselamın çamurdan yaratılmasıyla başladı. Çamurdan yaratılmasıyla başladı ama ondan sonra öyle devam etmiyor şu anda. Yani Adem aleyhisselamın yaratıldığı gibi devam etmiyor bu gün. Ama bir müddet sonra insanlar ölecek. Yeniden dirilişiniz başladığınız gibi olacak dediğine göre insanların ahirette yeniden dirilmesi, yeniden oluşması, sizi Allah nasıl başlattıysa o şekilde döneceksiniz buyrulduğuna göre Araf Suresinde o zaman bunu bu açıdan incelemek zorundayız.
Biz Mehmet Hoca ile bir iki saat oturduk, ilgili ayeti kerimeleri çıkardık. Onları hep birlikte okuyacağız. Tabi bu çalışma, üzerinde fazla durulmuş bir çalışma değil. Ama bundan sonra çalışacaklar için bir belki zemin oluşturabilir. Biz burada ayetlerde ne yazıyorsa onları söyleyeceğiz. Ne anladıysak onları söyleyeceğiz, işin gerçeğini Cenabı Hak bilir. Ama çalışmak isteyenler için de bir çalışma kapısıdır. Üzerinde durmak isteyenler için mutlaka bunları açıklayan çok sayıda ayet daha vardır. Bizim bulamadığımız ayetler de vardır. Onları da daha sonra üzerinde çalışanlar bulurlar.
Araf Suresi: De ki Rabbim adaletli yani dengeli davranmayı emretti. Yani her şeyin hakkını vermeyi emretti. Her secde yerinde yüzünüzü dosdoğru Allah’a yöneltin. Başka tarafa değil. Yalnız Allah’ı yardıma çağırın, ona dua edin, samimi olarak din onun olmak üzere. Başkasının sözlerini dine karıştırmayın. Allah sizi nasıl başlattıysa öylece döndürüleceksiniz. İşte başlangıç nasıl olmuş? Onunla ilgili ayeti kerimeleri okuyoruz.
Mesela Saffat Suresinde bir ayette Allahü Teâlâ Sen şimdi onlardan sağlam bir görüş iste bakalım. İnsanlar da kendilerine göre bir şeyler yaratıyorlar. Ha, burada şunu söyleyeyim. O yaratma kelimesi bizlerde mahkum edilmiştir. Birisi yaratma kelimesini kullandı mı bakarsınız ki birçok kimse haaa falan, sen ne demek istiyorsun derler. Yani o kelimeye haksızlık yapılıyor. Niye? Çünkü yaratma kelimesini insanlar da kullanıyorlar. Kullanılması yasak bir şey değil. Ama zamanında mezhepler arasında bu kelime üzerinde gereksiz sürtüşmeler olmuş, bir grup Mutezile’ye karşı çıkanlar yaratma kelimesi üzerine aşırı yüklenmişler, Allah’tan başka yaratıcı yoktur diyerek ayetlerden bir tanesini delil getirmişler, öbürü başkasını getirmiş falan derken bu kelime mahkum edilmiş. Bizde de Mutezile’ye karşı çıkanlar hakim olduğu için ben yarattım diyen bir insana bak bak diye adamı neredeyse kafir yapacak kimseler olur.
Şimdi, yaratma kelimesini yoktan var etme manasına yalnız Cenabı Hakk’a mahsustur. Yaratan, yaratmayan gibi olur mu? Ama var olana şekil verme anlamında ona da yaratma kelimesi kullanılır. Mesela İsa aleyhisselam, ayeti kerimede şöyle geçiyor. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratırım, halk ederim. Ayeti kerime bu. Ve ona üflerim, Allah’ın izniyle o bir kuş olur uçar. Yine Cenabı Hak, yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir diyor. Yaratanların en güzeli! Demek ki başka yaratanlar da var. O zaman kelimeyi Allah gibi yaratma şeklinde düşünürseniz tabi bunu hiç kimse yapamaz. İnsanlar ben görüyorum der değil mi herkes? Allah da görüyor. E şimdi ben Allah oldum mu demiş oluyor insanlar? Hiçbir insan ben Allah gibi görüyorum demez. Zaten benim görmem çok sınırlıdır. Ancak Allah’ın görmeme müsaade ettiği şeyleri görürüm, başkasını göremem. Ben hayat sahibiyim, Allah da hayat sahibi. Efendim ben işitirim, benim iradem vardır, benim kudretim vardır, ben konuşurum derken insanlar Cenabı Hakk’a ortak bir şey yapmıyorlar ki. Allah’ın kelam, irade, kudret sıfatına ortak olunur demiyor. Bunların hiçbirisi için bir problem çıkarılmıyor. Aynı tür sıfatlardan olan tekvin sıfatı vardır. Hemen iş oraya geldiği zaman mezhepler arasındaki bir sürü sürtüşmenin bugüne kadar intikaline kurban giderek hemen ben yaratıyorum deyince adam vay sen Allah’la kendini eş mi görüyorsun diyor. Kim yani hangi insan der ki ben yoktan var ediyorum? Var olanlara kendime göre yeni bir şekil veriyorum o kadar.
Onun için burada yani insanlar bir şeyler yapıyorlar. Onların yaptıkları mı daha sağlam, yoksa bizim yarattığımız mı diyor Cenabı Allah. Yaratanların en güzeli. Biz o insanları yapışkan bir çamurdan yaratmışızdır. Yani öyle bir çamur ki tam kıvamında, duvara vurdum mu ayıramıyorsun. Şimdi, önce yapışkan bir çamur, sonra bu çamurun üzerine su birikmiş, sonra yıllar geçmiş kokuşmuş, sonra kurumaya başlamış üzeri çömlek parçası gibi olmuş, sonra ne olmuş bakalım.
Bundan önce bir ayeti kerime daha var. Rabbin meleklere dedi ki ben tıinden bir beşer yaratmaktayım. Tıin yani çamurdan. Yani suyla toprağın karışımından bir beşer, bir insan yaratmaktayım dedi Allah meleklere. Onun organlarını belli bir şekle yani dengesini kurup tüm organlarını yarattığım zaman ona kendi ruhumdan üflediğimde onun için secdeye kapanın dedi. Ne zaman secdeye kapanacaklarmış? Allah çamurdan ki çamurun geçirdiği safhaları az önce okuduk. Bütün o safhalar geçiyor, o arada bir şeyler oluşuyor, neler oluştuğunu daha sonra okuyacağız. Oradan bir insanı Cenabı Hak yaratıyor, bütün organlar tamamlanıp insan tam şekline girdikten sonra ruhundan üflüyor işte o zaman tam insan oluyor. O zaman diyor ki Allahü Teâlâ onun için secdeye kapanın.
Bunun daha detayını da şurada veriyor Cenabı Hak. Bu da Müminun Suresi 12. ayet. Şimdi az önce tıinden yarattım dedi yani çamurdan. Bu defa da çamurdan süzülmüş bir özden yarattım diyor. Şimdi tekrar aynı şeyi düşünelim. Çünkü her defasından farklı şeyler aklımıza gelir. Bir çamur oluşturuluyor, sonrası bataklık haline geliyor, sonra yıllarca bekliyor, onun üzerinde kabuklar oluşuyor yani kuruyor, sonra onun içindeki bir özden bir şey meydana getiriyor Cenabı Hak. Sonra biz onu bir nutfe haline, bir meni parçacığı haline getirdik, sağlam bir yerde. Şimdi bu sağlam yeri hep ana rahmi olarak düşünüyoruz. Ama burada ana rahmi kelimesi geçmiyor. O sağlam yer Adem aleyhisselam açısından düşünüldüğünde o yaratıldığı yer olabilir. Yani çünkü üstünde o kabuklar oluşunca artık onun altı tam bir koruma altında oluyor. Yani olabilir diyorum, mutlaka olur diye değil. Dersin başında da dedim, hep beraber düşünüyoruz, ayetleri anlamaya çalışıyoruz.
Sonra o nutfeyi yani o döllenmiş meni parçacığı şeklinde olanı bir kan pıhtısı halinde yarattık. Sonra onu bir çiğnem et parçası şeklinde yarattık. Onu kemikler halinde ve o kemiklere de et giyindirdik, onu ete büründürdük.
Şimdi, işte bu bir tesviya haline gelmiş olmaktır. Yani tüm organların, kemikler yaratılmış, sinirler, ete büründürülmüş, tüm vücudun şekli ortaya çıkmış. Ondan sonra Allah ruh üflemiş yukarıdaki ayeti kerimede de olduğu gibi. Sonra onu yepyeni bir mahluk olarak inşa ettik, oluşturduk. Yepyeni bir mahluk çünkü ruhu üflenmiş bir mahluk. Ruh üfleninceye kadar diğer hayvanlar gibi aynı oluyor, şekil farklı ama yani bir canı var, organları var. Ama ruh üflendiği zaman insan, insan oluyor. O andan itibaren farklılaşıyor. Yaratanların en güzeli olan Allahü Teâlâ çok yücedir.
Şimdi ahsenül halikin kelimesinin burada olması da çok önemli. Bakın insanı nasıl yarattığını safha safha anlatıyor. Bu tabi bizim yaratılışımız için de önemli. Ama neden ben bunu Adem aleyhisselam için de olabilir dedim, biraz sonraki ayetten onu çıkaracağız. Ama burada dikkatinizi çekmek istediğim ahsenül halikin ifadesidir. Biraz önce yaratma kelimesi ile ilgili söyledik. Yaratanların en güzeli. Bu şunu gösteriyor. İnsanların işte bugün klonlama falan diyorlar, organ meydana getireceğiz diyorlar. Bu, bunun olabileceğini gösteriyor. İşte nutfeyi alak haline getirdik, onu bir çiğnem et haline getirdik, onu kemik haline getirdik, kemiğe et giydirdik falan. Demek ki bu işlemleri insanlar da yapabilecek ki burada Allah, ahsenül halikin ifadesini kullanıyor. Ama bunu en güzel ben yaparım demiş oluyor. Ahsenül halikin ifadesinin burada kullanılması önemli. Yani insanlar da güzel yapabilirler. Ama Cenabı Hakk’ın yarattığı gibi olmaz. Ne olursa olsun. Sonra öleceksiniz, sonra kıyamet günü tekrar diriltileceksiniz. Onu daha sonra ayetlerde göreceğiz.
Şu ayeti kerimede de Secde Suresi 17. ayet ve devamı ayetler: Allah yarattığı her şeyi çok güzel yapmıştır. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır. Hem Adem aleyhisselam için öyle hem bizim için öyle. Çünkü bizim vücudumuzun oluşmasına sebep olan asıl tohum, ana ve babamızın bedenlerinden çıkan su, su ile toprağın karışımından elde edilmiş gıdaların ana ve babamızın vücudunda ayıklanmış olan bir özünden oluşuyor. O öz, çamurdan geliyor çünkü o su ile toprak birleşmezse hayat olmaz. Yediğimiz bütün gıdalar çamurdan geliyor dikkat ederseniz. Başka yerden gelen bir şeyi yemiyoruz. Et de yeseniz o et yine o hayvanın su ile toprağın birleşmesinden elde edilen gıdaları yemesiyle oluşuyor. Süt de öyle hepsi de öyle.
Bakın insanı yaratmaya tıinden başladık sonra onun soyunu diyor burada. Bu ayette insanın soyu derken Adem aleyhisselamın soyu, sonra soyunu oluşturdu bir özden. Az önce söylediğim gibi o çamurdan gelen bir özden, vücudumuz da oluşuyor yediğimiz gıdalardan. Ve zayıf bir sudan yarattı. Burada Adem aleyhisselama bir farklılaşma oluyor. Yukarıda nesnehu ifadesi yoktu bir önceki surede. Yani Müminun suresinde. Evet diyor çamurdan gelen bir özden yarattım diyor, Adem aleyhisselam için olabilir dememin sebebi o. Orada çamurdan gelen bir öz ifadesi kullanılıyor. Burada da tıinden sonra Adem’in nesli yani çamurdan sonra Adem’in neslini bir özden, zayıf bir sudan yarattık diyor. Ha, ikisi de aynıdır diyen bir kişiye söyleyebileceğimiz bir şey olmaz. Yani hiçbir mani de yok. Yukarıdaki ayetlerde, aşağıdaki ayetlerde Adem’in soyundan gelenleri anlatıyor diyebilir insan. Ama bu aradaki farktan dolayı onu düşünmemize de bir mani yok.
Yine aynı şekilde nutfeyi yarattık, alak haline getirdik. Nutfe yani döllenmiş yumurta onu bir kan pıhtısı gibi rahim cidarına yapışan kan pıhtısı haline getirdik. Yine aynı esasa göre. Onu bir çiğnem et haline getirdik, sonra ana rahminde bütün organları tamamladı Allah. Yani organlar tamamlandı, et giydirildi. O zaman onu üfledik. Bakın Adem aleyhisselama ruhun üflenmesi de organların tamamlanmasından sonra oluyor. Ana rahminde tamamlanmış olan organlara hayat boyu bir ilave yapılmıyor. Ha biraz daha gelişiyor, kuvvetleniyor ama bir ilave yok. Ana rahminde belirlenmiş organlara bir ilave yok hayat boyu. Onun için aynen devam ediyor. Organların tamamlanmasından sonra ruh üfleniyor.
İşte Adem aleyhisselam için de diyor. O tesviye, organların tamamlanması onun da ruh üflenmesi aynı şekilde. Dolayısıyla Adem aleyhisselam ile bizim aramızdaki tek fark onun için kararı mekin denilen şey. O balçık oluşması ki herhalde bilim adamları balçık üzerine uzun uzun durmalılar. Yani boşuna değil, bir bataklıkta binlerce sivrisinek ürüyor. Bunun bir sebebi olmalı. Orada bir sürü canlılar ürer kendi kendine. O zaman demek ki uzunca bir süre belli şartlarda ana rahmi gibi görev de görüyor demek ki yani.
Ruhundan üfledikten sonra sizin için işitmeyi, görmeyi ve kalpleri oluşturdu. İnsanı diğer canlılardan farklılaştıran şey. İşitme bütün varlıklarda var ama diğer varlıklar sesleri anlamlandırarak kelimeleri birbirinden ayıramazlar. Yani bir cümle kuramazlar ya da kurulu bir cümleye cevap veremezler. Görme hepsinde var ama basiret yok. Yani şurada olanı görürsünüz, buna bakarak bundan hareketle bir başka karara varamaz diğer hayvanlar ama siz varırsınız. Ben şu adamın tavrından çok kuşkulandım, bunun başka bir niyeti var diyebilirsiniz. Siz onun arka planını görebilirsiniz. Ama hayvanlar göremez. İşte insanda olan basiret bu.
Bir de insanın kalbi vardır. Yani esas karar organıdır. Yanlış bir şeye bile karar verebilirsiniz. Aklınızın ve bilgilerinizin gereğine göre değil çıkarlarınıza göre de karar verebilirsiniz. Bu kalp, kalp çünkü dönektir. İnsanın kafir olmasına sebep olan da odur. İmanın kalpte olması da odur. Sizin zihninizle kalbiniz aynı şeye karar verirse kesin olarak mümin olursunuz. Aklınız ve kalbinizin kararı birleşirse mutlaka mümin olursunuz. Çünkü doğru karardır o. Ama aklınızın kararıyla kalbinizin kararı uymazsa, asıl kararı veren kalptir, asıl yönetim merkezi kalptir, yanlış karar vermiş olursunuz. Akıl ona uymak zorunda kalır ve sürekli huzursuzluk kaynağı olur. Ondan dolayı kafirler sürekli huzursuzdurlar.
Zaman zaman isterler ki keşke biz de Müslüman olsak. Çünkü çok güzel bir şey, onu bilirler. O kurdukları bina, kendilerine göre bir bina kurmuşlardır, içlerinde şüphe olmaya devam eder. Kalpleri parça parça olmuş başka. O zaman her şey ortaya çıkacaktır.
Şimdi, bir şey daha var. Cenabı Hak bize İsa aleyhisselamı… İsa aleyhisselam babasız olarak dünyaya geldi. Ama anası var. Adem aleyhisselamın babası kim? Yok değil mi? Anası var. Anası toprak. İsa aleyhisselamın da anası var. Onun için ne diyor Cenabı Hak? Ali İmran Suresi 59. ayet: İsa’nın örneği tıpkı Adem’in örneğine benzer. Adem’i topraktan yarattı. Bak şimdi toprak diyor. Ana şey ya, işte su karışıyor, bir şeylerden geçiyor falan. Sonra ol dedi, o da oluverdi. Tabi oluverdi, tabi geçen hafta da okumuştuk anında değil. Onun belli bir oluşum sürece var Allah’ın koyduğu kanuna göre.
İsa aleyhisselamla ilgili bir başka örnek var. Mekkeliler peygamber sallallahu aleyhi ve selleme İsa aleyhisselamla ilgili bir şey söylüyorlar. Zuhruf Suresinin 57 ve devamı ayetleri. Meryem’in oğlu örnek olarak verilince senin kavmin bir de baktın ki geri geri kaçınıyorlar. Dediler ki bizim tanrılarımız mı iyi yoksa İsa mı? Çünkü İsa’ya Hıristiyanlar Tanrı diyor ya. Ya Muhammet bunu sana söylemelerinin sebebi sadece senle bir tartışmaya girmektir. Hayır, onlar tartışmayı çok seven bir toplulukturlar. Mücadeleci bir topluluktur.
İsa kendisine bir ikramda bulunduğumuz bir kuldu, başka bir şey değil. İsrailoğulları için bir mefel. Dilden dile anlatılan bir örnek olarak oluşturmuşuzdur. İsteseydik sizden melekler oluştururduk yeryüzünde. Yani sizin soyunuzdan melekler de gelebilirdi, biri diğerinin yerine geçen. İsa’nın gelmesi o kıyametteki yeniden diriliş için bir bilgidir. Yeniden diriliş için bir bilgidir. Bir bilgiyse bu bilgi ancak rahimde oluşan şartlarla az önce balçıkta oluşan şartların birbirine benzerliği üzerine demek ki bir bilgi oluşturmak gerekiyor. Yeniden diriliş açısından. Bu konuda şüpheye düşmeyin, bana uyun. Doğru yol budur. Şimdi, işte ana rahminin şartları o toprakta oluşuyor demek ki.
Şimdi gelelim o kıyamet olayına. İnsanları yeniden dirilişte en çok şüpheye düşüren bu çürümüş kemikler nasıl yeniden oluşacak? Hep o soru. Evet gerçekten şöyle düşünün biz bir ana ile babanın çocuklarıyız. Annemizin rahminde bir süre kalıyoruz, sonra dışarı çıkıyoruz, küçük bir çocuk. Uzunca zaman bakım yani 15 sene, 20 sene belki bazen sürüyor. Bakımdan, yetiştirmeden geçtikten sonra toplumun içine bir insan olarak çıkıyoruz, bir işe yarar bir varlık olarak çıkıyoruz. E peki ahirette anamız kim olacak, yeniden dirilişte babamız kim olacak ve bu ne zaman, nasıl oluşacak? Bu soru insanların aklına normal olarak gelir. Şimdi Allah, en baştaki ayeti tekrar hatırlarsanız Araf Suresinin 26. ayetiydi galiba: Sizi nasıl başlattıysa yani Adem aleyhisselam nasıl ilk kere yaratıldıysa siz o şekilde döneceksiniz. Yani yeniden yaratılışınız da öyle olacak.
Peki, yaratılış öncesi olaylara bir bakalım. Güneşe kabuk bağlatıldığı zaman… Tabi bu nasıl bir kabuktur onu Allah bilir. Acaba böyle bir közün etrafında küllerin oluşması gibi bir şey mi, başka bir şey mi ama güneşin ışınlarının dünyaya ulaşmasının zorlaşacağı anlaşılıyor. Yoksa gökyüzünde oluşan toz bulutunun güneşin üzerine yığılması mıdır? Ya da yer şekilleri değişirken oluşan toz bulutundan dolayı güneşin gözükmez hale gelmesi midir onu Allah bilir tabi.
Yıldızlar da karartıldığı zaman. Ya da aralarındaki çekim kuvvetini ortadan kaldırıp teker teker dökülmeye başladığı zaman. Dağlar yürütüldüğü zaman, 10 aylık dişi develer serbest bırakıldığı zaman. Araplar 10 aylık olduğu zaman yani dişi deve artık doğuma yaklaştığı zaman dışarı bırakmazlarmış. Çünkü çok değerli bir hayvan. Onun yavrusunu almaları lazım, beslemeleri lazım. Artık en değerli varlığınızı bile orada aklınıza getirmeyeceksiniz.
Vahşi hayvanlar tek bir noktaya toplandığı zaman. Dağlarda o deprem oluyor, sallantı oluyor, o sırada tabi bütün vahşi hayvanlar oradan kaçarak belli bir yerde toplanıyorlar, artık kimsenin kimseye bakacak hali yok. Yani kurtla kuzu yan yana da olsa kimse hiçbirini görecek halde değil.
Ve denizler kaynatıldığı zaman. Denizleri biliyorsunuz yeryüzündeki lav tabakasına en yakın olan şeyler. Oradan çıkan lavlar denizleri kaynatır. Yine bu Tekvir Suresi, bir de İnfitar Suresinde de benzer şeyler var. Gök yarıldığı zaman. Yıldızlar dağıldığı zaman. Şimdi ilginç olan şu. Gök yarılıyor, yıldızlar dağılıyor ama güneşe bir şey yok. Güneş olduğu yerde kalıyor. Demek ki güneş sisteminde bir şey olmuyor. Kalıyor. Dünyaya bir şey olmuyor, dünya olduğu yerde kalıyor. En fazla olan şey güneşin üzerinde bir kabuk oluşması, dünyada da dağların ve denizlerin şeklinin değişmesi.
(Güneş yakmayacak deniyor.)
Yakmayabilir, kabuk oluşturduktan sonra nasıl yaksın. Ayet olarak bilmiyorum. Var mı güneş yakmayacak diye. Herhalde sen başka yerden duymuşa benziyorsun. Neyse bir araştır bakarız. Ha sen şeyi söylüyorsun. Cenneti söylüyorsun. Burada cennetten bahsetmiyoruz, önceki olayları söylüyoruz.
Şimdi, Mearic Suresinde 4. ayet. Şimdi, şu olayları bir şey yaparsanız, denizlerin aradaki engeller ortadan kalkıyor, alttan çok büyük depremlerle denizdeki sular dışarıya çıkıyor ve dağlar unufak oluyor. Tsunami olayında gördük bir kıyamet tatbikatını değil mi? Şimdi bu sular, dünyada sular topraklardan daha fazla değil mi? Yüzde 70’i su. Toprak az. O sular ve alttan da kaynama olacak, çünkü o dağlar falan çıkması meselesi var. O zaman tsunaminin daha alası olur orada. Gelir toprağa, toprak da, dağlar da tamamen tuz buz olmuş, dağ kalmamış. O zaman ve müthiş de bir deprem var tabi. O deprem içinde yeryüzü büyük bir su tabakası ile kaplanmadı mı önce. Önce bir tıin, çamur oluşur. Arkasından bir bataklık oluşur. Arkasından tıpkı Adem aleyhisselamın yaratıldığı ortam gibi… O bataklığın üzeri kurur, sonra o bütün insanların tohumu zaten var. Orada çünkü vücudun çürümeyen parçacıkları var, bugün insanlar onu tespit ettiler artık. DNA falan denen o hadiseyi bugün artık bilim de tespit etti. Her insanın tohumu var. Adem aleyhisselamın oluşması safhası gibi, yani başladığınız gibi geri döneceksiniz.
Orada insanların vücutları tümüyle oluşur, tıpkı Adem aleyhisselamın tam bir insan olarak oluşması gibi. Artık çocuk olarak değil. Adem aleyhisselam dünyaya çocuk gibi gelmedi. Çocuğun tüm vücudu oluşuyor ama gelişim doğduktan sonra da devam ediyor. Tüm vücut oluştuktan sonra, zaten orada O salsaldan yani vurduğunuz zaman ses çıkaracak çamurdan yıllarca kalmış bir bataklık çamurundan oluşmuştur. O mesnun kelimesi çok enterasan. Diş diş olmuş manasına da geliyor. Çünkü o bataklıklar uzun süre kaldığı zaman çatlar. Diş diş olur ve parçalanır. Sonra yeni bir Cenabı Hakk’ın yeni bir zelzelesiyle, yeni bir emirle kabirde bulunanlar ki hepsi birer yeni bir insan olmuş, yeni bir vücuda sahip olmuş, Adem aleyhisselamda olduğu gibi ortaya çıkacak ve oluşum tamamlandıktan sonra Sur’a üflenecek.
Sur’a üflenince de bütün ruhlar gelip ait olduğu cesede girecek. Tıpkı Adem aleyhisselamın ruhunun cesedine girmesi gibi. O zaman da herkes yatağından uyanmış bir insan gibi kalkacak. Sur’a üflenmiştir, bir de bakarsınız ki herkes bulunduğu kabirlerinden kalkmış… Çünkü üzerinde büyük bir çamur tabakası oluşmuş olacak bu tsunamilerle, insanın üzerinde. O bir ana rahmi gibi demektir, vazife yapacak. O zaman yeniden oluşum, yeniden doğuş meydana gelecek. Bütün vücutlar oluştuktan sonra Cenabı Hakk’ın emriyle Sur’a üflenecek, ruhlar gelip vücuda girince insanlar uykudan uyanmış gibi.
Peygamber efendimiz kuyruk sokumuyla ilgili insan öldüğü zaman tüm kemikleri çürür, kuyruk sokumu kemiği hariç. O kuyruk sokumu kemiği her insanın tohumunu oluşturuyor. Tüm özelliklerini taşıyan bir tohum. Yani hadisi şeriflerde böyle buyruluyor.
Şimdi şu ayeti okumaya devam edelim. Şimdi şunu hatırlayın, diğer derslerimizde hep tekrarlıyorduk, bu dersimizde de tekrarlayalım. Baştan gördük. Ruh, vücudun oluşumu tamamlandıktan sonra üfleniyor. Ondan sonra da ne oluyordu? Uyuduğumuz zaman çıkıp gidiyordu değil mi ruh? Allah, nefisleri ölümü sırasında vefat ettirir. Yani vücut ölürse nefisleri de yani ruhu da çeker alır. Ölmemiş olan kişiyi de vefat ettirir uykusunda. Ölümüne karar verdiğini tutar, diğerini belli bir süreye kadar serbest bırakır.
Şimdi buradan şunu alacağız. Ölen, ruh değil. Ölen, vücut. Melekler neye sahip? Melekler bizim gibi etten kemikten oluşmuş bir vücuda sahip mi? Değil. Onlarınki zaten ruh gibi bir şey yani. Onun için bak burada ne diyor Allahü Teâlâ? Melekler ve ruh Allah’a yükselirler, bir günde ki uzunluğu 50 bin senedir. 50 bin sene sürecek bir gün. Çok güzel bir şekilde sabret. Bu insanlar o günü uzak zannediyorlar. Biz de yakın görüyoruz onu. O gün gökyüzü erimiş bakır gibi olacak. Dağlar da renk renk atılmış yün parçaları gibi. Uzaktan öyle gözükecek çünkü topraklar çok değişik renklerdedir. Dağların altından çıkan, bütün denizlerden kaynayan sularla birlikte düşünürseniz, toprak yani orada oluşan o şey, yeni oluşumda ne olur? Uzaktan baktığınız zaman renkli yünler gibi olur.
İşte 50 bin sene süren bu zaman içinde melekler de artık buradan ayrılıp gidecekler. Onlardan da arınacak, gökler ve yerde yok. Gökler ve yerin dışında bir de biliyorsunuz cennet var, daha başka neler var onu bilmiyoruz. Mesela şunu da hatırlayalım. Necm Suresinde çok yakında okumuştuk. 13. ayet. Muhammet, Cebrail’i gördü. İşte ruh denen bu. Az önce orada ruh kelimesi geçiyor. Yani ruh, Cebrail aleyhisselam. Bir başka inişinde sidretül müntehanın yanında gördü. Sidretül münteha yedinci kat gök. Peygamberimiz oraya kadar çıkıyor. Cebrail ne yapıyor? Cebrail iniyor. Yedinci kat göğe Peygamberimiz çıkıyor, Cebrail iniyor. Nereden iniyor. Allah onu söylemiyor bize. Bir başka inişinde de Cebrail’i gerçek hüviyetinde gördü diyor. Bir inişinde Hira’da görmüştü, dünyaya kadar inmişti gerçek şeklinde. Bir başka inişinde sidretül münteha yani yedinci kat gökte gördü. Yedinci kata kadar Peygamberimiz çıkıyor ama Cebrail iniyor. Nereden iniyor bilemiyoruz. Ama onun yanında cennetül meva var diyor. Cennet ki bir tanesinin genişliği gökler ve yer kadar. Çok cennetler var tabi.
Bu bilgiden sonra devam edelim. Mearic Suresinin ayetlerine devam ediyoruz. Melekler ve Ruh (Cebrail a.s.) çıkar. Çünkü yeryüzünde ve gökyüzünde görevli melekler var. Artık göklerde ve yerde görev bitmiş. Hiçbir insan kalmamış. Onlar artık buradan ayrılıyorlar. Nereye gidiyorlar, artık Allah’ın dilediği yere, onu bilmiyoruz. Ama öyle bir gün ki o günün uzunluğu 50 bin sene. Demek ki oluşum 50 bin sene kadar bir süre içinde oluyor ve yıllanmış balçık burada da onun 50 bin sene kadar sürdüğünü bildiriyor Cenabı Hak.
O zaman güzel bir şekilde sabret. Onlar bu günü uzak zannediyorlar ama biz onu yakın görüyoruz. O gün gök erimiş bakır gibi olacak, dağlar da atılmış renkli yün/pamuk gibi olacak.
Rahman Suresinin 26 ve 27. ayetlerinde de Allah, o zaman yerlerin ve göklerin durumunu şöyle haber veriyor. Gökler ve yerde kainatta bulunan ne var ne yok hepsinin artık işi bitmiş, her şey öldü, yok. Yalnız celal ve ikram sahibi olan Allah’ın yüzü kalmış, başka bir şey yok. Her şey çekilmiş gitmiş buralardan, hiçbir şey kalmamış.
O gün bu toprak bundan başka bir şekle dönüştürülecektir. Artık o gün dünya üzerindeki şekiller bugünkü gibi değil. Ama dünya yine aynı dünya. Gökler de başka bir şekle büründürülecektir. Yine yeniden gökler oluşturulacak. Bir ayeti kerimede gökler Allah’ın yemininde dürülmüş. Yani şöyle bir yazmak için eskiden düşünün kağıtları yuvarlak hale getirirler, dürerler sonra da açar yazarlar. Rulo haline getirirler. İşte gökler de öyle rulo halinde olacak. Sonra Cenabı Hak onu yeniden yaratacak. Ama bu bildiğimiz şeklin dışında bir şekil. Yeryüzü de öyle.
İnsanlar böyle bir zamanda tek ve her şeye gücü yeten Allah için yeniden kabirlerinden ayağa kalkacaklar. O gün günahkarları göreceksin. O zaman göreceksin o günahkarlar kelepçelerle bağlanmış bir vaziyette getirileceklerdir. Suçlular mahkemeye öyle götürülürler.
Elbiseleri katrandan. Vücutlarına katran sürülmüş. Yüzlerini de ateş yalıyor. Bu, sadece şunun için herkes yaptığının karşılığını görsün diye. Allah herkesi yaptığına karşılık cezalandırsın diyedir. Allah hesabı çok çabuk görür. Bu, insanlara açıkça bir tebliğdir, bununla uyarılsınlar. Bilsinler ki o bir tek ilahtır, ondan başka hiç kimsenin herhangi bir konuda yetkisi yoktur. İçi temiz olanlar bu şekilde öğüt alsın, kafalarını çalıştırsınlar.
(Hocam bu Adem aleyhisselam dünyada mı …)
Adem aleyhisselam bu dünyada yaratılmıştır. Allahü Teâlâ diyor ki Sizi bu dünyada, bu topraklarda yarattık. Bu dünyada yaratıldı Adem aleyhisselam. Cennette yaratılmadı. Sizi tekrar toprağa iade edeceğiz. Çünkü öldüğümüz zaman vücudumuz tekrar toprak olacak. Sizi yine bu topraktan çıkaracağız bir kere daha.
(İzleyicinin konuşması anlaşılmıyor.)
Cennet için yaratılmış olmak da aynı şey. Yani ileride bizim hedefimiz cennet değil mi? Yani esas bizim… İnsanoğlu güzelliğe doymuyor ama araştırmaya da doymuyor, sürekli çalışıyoruz bazen hatalarımızı yakalıyoruz. Kendi hatalarımızı da yakalıyoruz bazen. Hata da insanoğlunun bir ayrılmaz parçasıdır. Önemli olan iyi niyetli olmak ama yani Cenabı Hak cenneti vaat etmiş tabi.
(İzleyicinin konuşması anlaşılmıyor.)
Cennete çıkarıldığına dair delil yok. Mehmet Hoca epey zamandır bir araştırma yapıyor, vardığı kanaat şu. Eski alimlerden çoğu da o kanaatteymiş. Tam da bitmiş değil, araştırması biterse size o ayetleri de okuruz. Bitmediği için şöyle kısa bir şey söyleyelim. Şimdi onun cennet olduğu inancı bizde epeyce sarsıldı yani. Tekrar cennete çıkarıldığına dair bir ifade olmadığı gibi Adem aleyhisselamın kaldığı cennetin ebedi cennet olduğuna dair hiçbir işaret yok Kuran-ı Kerim’de. Cennet, bitki örtüsü olan bir yere denir Arapçada. O zaman Allah, Adem aleyhisselamı yeryüzünde meyvesi, her şeyi bol bir bahçeye yerleştirmiş olabilir kanaati şu anda hakim vaziyete geldi.
Şimdi, tıpkı her insan gibi yanlış yaptığı zaman Cenabı Hak insanların elinden nasıl nimeti alırsa o da yanlış yapmış, o nimeti almış gibi gözüküyor. Yani şu anda o kanaat giderek kuvvetleniyor. Çalışma bittiği zaman inşallah size orada şeyleri… Kuran üzerinde çalışma, başka kitaplarda değil Kuran üzerinde yapılıyor.
Peki, böylece bu dersin de sonuna gelmiş olduk. Sonucu tek kelimeyle özetlersek başladığınız gibi geri döneceksiniz diyor Allah. Adem aleyhisselamın yaratıldığı gibi yeniden yaratılışınız da aynı şartlarda olacak. Burada ilim adamlarına balçık üzerinde çalışma düşüyor. Orada çalışmaları lazım.