Euzubillahimineşşeytanirracim,
Bismillahirrahmanirrahim,
Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
Bugün Nuh suresine geldik. Kuranı Kerim’in 71.suresi. Elimizdeki mealin 571.sayfası. Allahü Teala burada şöyle buyuruyor (Nuh 71/1);
ila kavmihi “kendi kavmine”
en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum ‘azabun eliym “onlara elim bir azap gelmeden önce kavmini uyar diye elçi gönderdik”
ve etiy’uni “ve bana itaat edin”
inne ecelellahi iza cae la yuahharu “Allah’ın belirlediği süre geldiği zaman geriye bırakılmazsınız”
lev kuntum ta’lemune “keşke bunu bilseydiniz”.
“İnna erselna nuhan”. Kuranı Kerim’de elçiliği açıkça belli olan ilk peygamber Nuh AS’dır. Adem AS’ın elçi olarak gönderildiği açıkça ifade edilmez. Ama Nuh AS elçi olarak gönderildiği açıkça belli edilen ilk peygamberlerdendir. Allahü Teala Nuh AS’a da, Peygamber SAV’a verdiği gibi bir kitap vermiştir. Kuranı Kerim’de kendisine kitap verilmiş olan peygamberlerin sayısı, bizim kitaplarda yazıldığı gibi az değildir, yani 4 büyük kitap inmiştir, bunlar Tevrat, İncil, Zebur ve Kuran şeklinde bizim kitaplarımızda geçer. Tevrat daha çok dünyayla ilgili hükümler içerir, Zebur da dualar vardır, İncil’de daha çok maneviyatla ilgili hükümler içerir. Kuranı Kerim bunların tamamının yerine geçen bir kitaptır. Nuh AS’a verilmiş olan kitap, Kuran’ı Kerim’in bir misli olan kitaptır. Cenabı Hak, Şura suresi 13.ayet, 485.sayfa (Şura 42/13);
“şeraa lekum mined din”. “Allah bu dinden sizin dininizi şeriatı kıldı”. Neyi?
“ma vessa bihı nuhav” “Nuh’a tavsiye ettiği şeyi”. Yani Allahü Teala Nuh’a neyi emretmişse, onu, “mined dıni”, yani bu din. Bu dinin şeriatı yaptı Allahü Teâlâ. Neyi? “ma vessa bihı nuhav” “Nuh’a neyi tavsiye etmişse onu”. Yani peygamber olarak gönderildiği açıkça belirtilen Kuranı Kerim’de ilk peygamber Nuh AS, Adem AS’ın peygamber olduğunu hadisi şeriften öğreniyoruz, Kuranı Kerim’de onun peygamberliğine dair bir ifade yok. Ona verilen neyse, son Peygamber Muhammed SAV’e de verilen o.
vellezı evhayna ileyke “sana vahyettiğimiz”
ve ma vessayna bihı ibrahıme ve musa ve ıysa “İbrahim’e ve Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimiz şudur”. (İbrahim AS’a da kitap verilmiştir.)
(anlaşılamadı)07:35. “Bunlar öncekilerin sahifelerindedir, İbrahim ve Musa’nın sahifelerinde”.
(anlaşılamadı) “İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya tavsiye ettiğimiz şudur”. Yani size emrettiğimiz İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya tavsiyemiz şudur;
en ekıymüd dıne “bu dini ayakta tutun/bu dini tam olarak yerine getirin”
ve la teteferraku fıh “bu din konusunda fırka fırka olmayın/her biriniz bir başka tarafta olmasın”. Fırka fırka olmamanın yolu bu kitaba sarılmaktır. Kendinizi kitaba uydurursanız, fırka fırka olmazsınız. Ama kitabı kendinize uydurursanız fırka fırka olursunuz.
kebüra alel müşrikıne ma ted’uhüm ileyh “senin o çağırdığın şey müşriklere ağır gelmiştir”. Şimdi burada asıl konu şu, Nuh AS’a ne emredilmişse, Muhammed AS’a da o emredilmiştir. Dolayısıyla geçmiş peygamberlere Allahü Teala neleri emretti, neleri yasakladı diye sorarsanız, bunu öğrenmenin en kestirme yolu Kuranı Kerim’i okumaktır. Peki, Kuran’ın hükümlerinde değişen şeyler yok mu, var tabii. Nesih dediğimiz bir olay var.
(anlaşılamadı)09:47. Bir ayeti nesh eder, ya da zamanla unutturursak, çünkü zamanla kitaplar unutuluyor, kayboluyor, yangınlarda, zelzelelerde, bilenler ölüyor.
(anlaşılamadı). “ya onun daha hayırlısını getiririz, ya da benzerini getiririz”. Onun için 2 türlü nesih vardır. Önceki kitaplarda olanın aynısını bildirmek te nesihtir, önceki kitaplarda olanı daha iyisiyle bildirmek te nesihtir. Yani bizim zihnimizde oluşmuş nesih, Kuran’da anlatılan nesih değil. Ondan dolayı birçok kimseyi görürsünüz, Kuran’da nesih var mıdır, yok mudur tartışırlar. Bu son derece gereksiz tartışmadır ve kitaplar bu tip şeylerle doludur. Neshe taraftar olanlar, neshe karşı çıkanlar, niye bu böyle oluyor, çünkü nesihi herkes kendine göre tarif ediyor. Tarifi kendinize göre yaparsanız sonuçları da kendinize göre ortaya çıkar. Neshi Kuranı Kerim’e göre tarif ederseniz, o zaman hiçbir ihtilaf olmaz. Çünkü Bakara suresinin 106. ayeti miydi? 18.sayfada. Diyor ki (Bakara 2/106);
“Biz bir ayeti nesheder ya da unutturursak”. Yani işte dediğim gibi, Kuranı Kerim’de unutturma diye bir olay olmaz, Kuranı Kerim muhafaza ediliyor, unutursan açar okursun. Ama şeyi düşünün İsrailoğullarını düşünün, şöyle bir an için kendinizi onların yerine koyun. 2 büyük göç yaşamışlar, sürgün, erkekleri öldürülmüş, kadınları ve çocukları esir edilmiş, ellerine geçirdikleri her şeyi tarumar etmişler, İsra suresinde Cenabı Hak bunu anlatıyor; ve o insanlar esir olarak birincisinde Babil’e sürgün edilmişler, ikincisinde de böyle İtalya’ya doğru getirilmişler. Böyle bir durumda, insanlar canlarını zor kurtardığı bir durumda Tevrat nüshalarını tam kurtarmaları beklenemez. Erkeklerin öldürüldüğü, kadınların ve çocukların da esir edildiği bir ortamda da Tevrat’ın tam olarak muhafazasını beklemek zordur. Onun için birçok Tevrat ayeti unutulmuştur, bunun unutulduğuna dair de Kuranı Kerim’de ayetler var ayrıca, hatta onların gizledikleri de var, bilerek, yani o halka anlatmadıkları ayetler var, bizde de var bu. Ortamına göre ayetler okunur ve bütün ayetleri okumak istemezler. Şimdi onun yeri, zamanı mıydı derler? Yani Kuranı Kerim’in ayetleri için bir zaman belirlerler, her şeyin bir zamanı var derler. Zamanı tabii ki vardı, o zaman geldi ve Allah ta o kitabı indirdi, dolayısıyla Kuranı Kerim’in hiçbir ayetinin artık zamanı var denecek durumu yoktur. Zamanı gelmiş ve Allah indirmiştir. Ama insanlar gizliyorlar, bu bugün de yapılıyor: Ama şansımız şurada, elimizde Kuranı Kerim’in nüshaları var. İşte bu şeyi nesih olayını en kolay şöyle anlarız; Bir insan bir kitap yazıyor. Yazdığı kitabın 2. nüshasını yapacaksa eğer, yani 2. baskısını yapacaksa, o 2. baskıda kendine göre bir takım düzeltmeler yapar, yani daha güzel olsun diye bir takım şeyler yapar, ama 1. baskıyla 2. baskı yüzde kaç aynı olur? %99’a yakını aynı olur, çok azı değişmiş olur ama ona 2.nüsha denir. Nüsha, nesih aynı kelime, aynı kökten gelir. Nüsha bir kitaptan bir kitaba geçtiğiniz zaman bunun adına nesih denir. Öğrenciler arkadaşlarının notunu alırlar, bakarlar oradan kendi defterlerine geçirirler, bunun adı nesihtir. İstihsal, yani kopya çıkarmak, bugün diyoruz ya, fotokopi çektirmek. ama fotokopide orada ne görürse onu alır, hele o kitap da sizin bu da sizinse, hatta hocadan dinlerken tuttuğunuz notları temize geçeyim derseniz, aynen mi geçersiniz? Bir takım düzeltmeler yaparsınız. Şimdi tabii ki Allah kendi kitabında düzeltmeler yapmaz, kolaylaştırmalar yapar. İşte Kuranı Kerim önceki kitapların tamamını neshetmiştir. Peki az önce okuduğum ayeti kerimeye göre Nuh AS’da olanların yüzde kaçı var bizde? Yüzde yüzü değil mi? Öyle anlaşılıyor.
Şeraa leküm mined dıni ma vessa bihı nuhav. Ama yüzde yüzü değil. Niye değil? Onu nesihle ilgili ayetten öğreniyoruz.
(anlaşılamadı)16:45. “bir ayeti nesheder ya da unutturursak”, yani mesela Nuh AS’ın kitabı diye bir kitap kimsenin elinde yok bugün, ya da İbrahim AS’ın kitabı diye bir şey bilinmiyor. Bugün Saabiler var, Irak’ta yaşıyor, bir kısmı da Amerika’da yaşıyor, onların elinde Ginza diye bir kitap var, Yahya AS’a indirilen kitaptır diyorlar. Enam suresinde de Yahya AS’a indirilen kitaptan bahsediyor Allahü Teala. Zerdüştler de İdris AS’a inandıklarını söylüyorlar ona indirilen kitap Zena Mesta o kitap var diyorlar, çok ilginçtir Kuranı Kerim’de Allahü Teala Yahudileri Hristiyanları, Sahabileri ve Zerdüştleri bir kategoride, müşrikleri başka bir kategoride ele alır. Yani onlar da müşriktir ama farklı bir müşrik. Bunların dışında o kadar çok kitap indirilmiş ki biz bunların çoğundan haberdar değiliz. Bizim kitaplarımızda suhuf diye geçer, çocukluğumuzda bize ezberletmişlerdi. 4 tanesi büyük kitap, 4 tanesi suhuftur, 4 tane kitap işte şu şu şu peygamberlerin, suhufla ilgili rivayetler çok zayıf. Ama Kuranı Kerim’de kendisine kitap verildiği belirtilen 17-18 peygamber var, kaçtı? 18 tamam. 18 peygamberden bahsediliyor, kendisine kitap verilmiş olan. Ama enteresan okuduğumuz kitaplarda bunlardan bahsedilmiyor. Sen duydun mu daha önce? Duymamış, İmam Hatip’te olmasına rağmen duymamış. Şimdi Nesih konusu, işte Kuranı Kerim Cenabı Hakk’ın son kitabı, dolayısıyla Kuranı Kerim’de bulunanların büyük bir bölümü önceki kitapların aynısı. Bir kısmını Cenabı Hak almamış Kuranı Kerim’e, onları görmezlikten gelmiş, zaten bunu da Maide suresinde de bildiriyor.
(anlaşılamadı)19:45 “bir kısmını görmezlikten gelir” diye. Bir kısmını da daha iyisiyle almış, kolaylaştırmış, hafifletmiş. Tıpkı sizin işte bir yerde bir öğrencinin tuttuğu notları temize geçerken daha da güzelleştirmesi gibi. Ya da bir kimsenin yazdığı kitabın 2. baskısını yaparken kendisine göre bazı güzelleştirmeler yapması gibi. Allahü Teala için güzelleştirme denmez, o kolaylaştırma yapıyor kullarına. Onun için ne diyor
(anlaşılamadı)20:25. “bir ayeti nesheder ya da unutturursak” ne yaparız?
“ya daha hayırlısını getiririz”. Mesela Tevrat’ta ve İncil’de zina edenler için recm cezası var. Daha hayırlısı ne? Nisa suresinde Allahü Teala bu cezayı kadınlar için müebbet hapse indiriyor, ölümden sonraki ikinci ceza nedir? Müebbet hapis değil mi? İdamı müebbete çevirdiler derler hep duyarsınız. Nisa suresinde bir hafifletme yapıyor müebbete çeviriyor, 15 ve 16.ayetlerde. Nur suresinde de kadın için, erkek için, evli olsun bekar olsun, herkes için yüz değneğe indiriyor, işte böyle bir hafifletme var. Ama onun dışında, böyle hafifletilenler dışında tamamı önceki kitaplarda olanın aynısı. Peki nesih son nüshaysa Kuranı Kerim önceki kitapların tamamını ne yapmış olur, neshetmiş olur. Kuranı Kerim’e göre olaya baktığınız zaman Kuranı Kerim’de nesih var yok hiçbir tartışmaya girmezsiniz. Bu çok gereksiz bir tartışma olur, ama tarifi kendine göre yaparsanız, o zaman da sonu gelmez tartışmalar yaparsınız. Neyse böyle kısa bir giriş yaptık ama epey de vaktimizi almış maalesef. Şimdi Nuh suresine devam edelim
inniy lekum neziyrun mubiynun. “Ben sizi açıkça uyarıyorum”
vettekuhu “Ona karşı saygılı olun/ondan sakının/çekinin”
ve etiy’uni. “ve bana itaat edin”
“böyle yaparsanız”
ve yuahhırkum ila ecelin musemmen “ve sizi eceli müsemmanıza kadar yaşatır”
Tabii buradaki min kelimesi (anlaşılamadı)24:05 anlamında da olabilir. Günahlarınızın bir kısmını bağışlar diyebiliriz. Bu da şu olur, bir insan bir başkasının hakkını almışsa, Müslüman oldu diye o hakkı kaybolmaz, Müslüman olduktan sonra da hakkı vermek zorunda. Yani insanlar arasındaki hukuka bir şey olmaz, Allah’a karşı işlediği günahlar bağışlanır da insanlara yaptıkları haksızlıkların bağışlanması için kişiden helallik alması lazım, o bakımdan da yaptığınız günahların bir kısmını bağışlasın diye şeklinde de tercüme edilebilir.
ve yuahhırkum ila ecelin musemmen “sizi belli bir zaman kadar yaşatsın”. Bu ne demektir? Yani ey köylüler bak bu dağ geliyor, eğer burada kalırsanız ölürsünüz. Buradan başka yere taşınırsanız yaşarsınız, bütün peygamberler bunu yapmıştır, demişlerdir ki Allah’a kul olun, ondan korkun, sakının, çekinin ve bana itaat edin, yani çünkü ben Allah’ın elçisiyim, kendimden bir şey söylemem. Dolayısıyla elçiye itaat onu gönderene itaattir. Allah sizin günahlarınızı bağışlasın, sizi eceli müsemmaya kadar yaşatsın.
inne ecelellahi iza cae la yuahharu “çünkü Allah’ın eceli geldiği zaman geriye bırakılmazsın”. Gelmeden önce ne olur? İşte gelmeden önce uyarıyor. Tıpkı burada dağ kaymaya başladı mı artık kurtulamazsınız demek gibi birşeydir o.
lev kuntum ta’lemune. “keşke bunu bilseydiniz”. Şimdi bizde birçok konu maalesef Kuranı Kerim’in dışında halledilmiş, mesela
inne ecelellahi iza cae la yuahharu
(Nahl 16/61);
iza cae ecelühüm la yeste’hırune saatev ve la yestakdimun “ecelleri geldiklerinde ne bir saat öne ne bir saat geriye almayı isteyebilirler”. Bu ayetlere bakanlar, ayetler üzerinde gerektiği şekilde düşünmedikleri için hep şunu söylerler, Akait kitaplarında da vardır, ecel ne bir saniye uzar ne de kısalır. Öyle mi acaba? Eğer ecel uzayıp kısalmıyorduysa, Nuh AS neyin uyarısını yapıyordu? Sizi “eceli müsemmanıza” göre yaşatsın derken, niye bunu söylüyordu ki? Şimdi insanların 3 türlü eceli var Kuranı Kerim’e baktığımız zaman. Vaktimiz fazla kalmadığı için ben biraz fazla ayetlerden okumayacağım, okumak isteyen kişiler Doğru Bildiğimiz Yanlışlar’da ecelin kısalması başlığını okuyabilirler. 3 türlü ecel var, birisi “tabii ecel”, yani bir vücut bir insanı ne kadar taşıyabilir? O doğum sırasında bu belli olur, işte doğumdan önce ana rahminde bu belli olur, melek gelir, ecelini yazar, ecel budur. Yani orada sağlıklıysa, o vücut bu kişiyi şu kadar sene taşır, Cenabı Hakk’ın koyduğu bir ölçü bir standart belli olur orada. Doktorların bildiği ecel odur. Doktorlar der ki işte senin şu kadar ömrün var dedikleri zaman onlara göre, kendi bilgi birikimlerine, tecrübelerine göre bakarlar, bu vücut bu kişiyi şu kadar taşır derler. Buna tabii ecel diyoruz. İkincisi var “eceli müsemma”, Allahü Teala’nın belirlediği ecel, mesela Peygamber SAV’i düşünün, 63 yaşında ölmüştür, ama vücudu sağlıklıydı, o vücut onu daha yıllarca taşıyabilirdi. Yani tabii eceli bitmeden, eceli müsemması bittiği için Cenabı Hak onun canını almıştır, yani Allah’ın tanıdığı süre bu, sen ancak bu kadar yaşayacaksın. Onu doktorların bilmesi mümkün değil, hiçbir insan bilemez onu, sadece Allahü Teâlâ bilir. Bir de insanların kendi yanlışlarıyla, hatalarıyla bu eceli aşağıya çekmeleri söz konusu. Yani sizin için tanınan süre, diyelim 75 sene. Siz ya da bir başkası yanlış bir davranış yapıyor, o süre dolmadan önce ölüyorsunuz. İşte Nuh AS’ın yaptığı uyarı bu. Siz Allah’a itaat edin, ona karşı saygılı olun, benim sözlerimi dinleyin, Allah sizi eceli müsemmanıza kadar yaşatsın, yani bu dünyada ne kadar yaşamanıza müsaade etmişse o zamana kadar yaşatsın. Ama öyle yapmazsanız o süre gelmeden önce ölürsünüz. Yanlışlık yaparsanız. İşte bugün yolda giderken aşırı sürat yaparsa, içki içerse bilmem uyuşturucu yaparsa kendi ömrünü ne yapar, kısaltır. Şimdi bu konuda en kısa yoldan bize bilgi verecek olan Yunus AS’dır. Saffat suresi 37.surenin 139.ayetini açalım, 452.sayfa (Saffat 37/139);
fe kane minel müdhadıyn “kaybedenlerden oldu”. Yani gemi denize atılacak. Yani ya herkes boğulacak ya bir kişi boğulacak, kura çekip denize atacaklar. Yunus AS’a rastlamış. Yunus AS görev yerini Allah’tan izin almadan terk etmiş. Çünkü 33 sene insanları Allah’ın dinine çağırmış, hiç kimse inanmamış. Cenabı Hakk’ın cezası gelecek diye haberi oluyor, kızıyor insanlara başını alıp gidiyor, Allahü Teala’dan izin almadan, bu büyük bir suç. Yani şöyle siz bir kendinizi düşünün, bir kişiyi bir yerde görevlendiriyorsunuz, size sormadan görev yerini terk ediyor, suç değil midir bu? Allahü Teala da Yunus AS’ı orada elçi olarak görevlendirmiş. Cenabı Hak’tan izin almadan görevini terk ediyor. Geliyor gemiye biniyor, kura çekiliyor ve kurada kaybediyor, gemiden atılıyor, atılınca
ve hüve mülım “ama o kendini ayıplıyordu böyle bir haldeyken”. Yani yanlışının farkına varmıştı, balık yutmadan önce hata yaptığını anlamıştı. Ve orada tevbe etti, böyle büyük balıkların karnında insanları birkaç gün yaşatacak kadar oksijen varmış. Ama tabii oradaki asitler de insan vücudunu etkiliyor, yavaş yavaş eritiyor, şimdi kapkaranlık bir yerde nefes alıyor yaşıyor, yaşadığını da biliyor. O böyle bir durumda kendisinin balığın yuttuğunu bilmemesi mümkün değil, orada diyor ki;
(anlaşılamadı)34:08. “senden başka ilah yok, sana boyun eğdim ya Rabbi, ben yanlış yaptım/ben yanlış yapanlardan oldum”. Yani kendim ettim kendim buldum, böylece tevbe etmiş oluyor. Cenabı Hak ölüm %100 olmadan önce yapılan tövbeyi kabul edeceğini bildiriyor. Firavun da tevbe etmişti ama Allah kabul etmemişti. Ne zaman tevbe etti? Ölümle yüz yüze geldiği an. Ama Yunus AS daha atılmadan hatasını anlamış ve tevbe etmişti.
“ve hüve mülım” diyor ya, kendisini ayıplar bir haldeyken. İşte Allahü Teala burada diyor ki
fı batnihı “o balığın karnında” ila yevmi yüb’asun. Nasıl kalacaktı? Yunus olarak mı kalacaktı? Eriyecekti, etine kanına karışacaktı, ölecekti orada.
O hasta, çünkü o balığın midesindeki asitler onu hasta etmiş, ama tabiilik hiç bozulmuyor.
fe nefealna ımanüha “imanı kendine bir yarar sağlasaydı”. Peygamberler o kadar uyarmalarına rağmen olmadı.
illa kavme yunüs “Yunus kavmi hariç”
lemma amenu “ne zaman ki onlar da inandılar”. Yunus AS’ın kaçması onları da etkiledi psikolojik olarak, dediler ki biz çok yanlış yaptık.
Çünkü peygamberlerin haklı olduğunu herkes anlar, herkes bilir, ama hesabına gelmediği için yanlış yaptık dediler, Yunus AS gelinceye kadar onlar da tövbekâr olmuşlardı.
keşefna anhüm azabel hızyi fil hayatid dünya “Bu dünya hayatında onları rezil ve rüsva edecek azabı onlardan kaldırdık”.
ve metta’nahüm ila hıyn “ve belli bir süreye kadar onlara nimetler verdik”. O da kendilerine biçilmiş olan ecel, o süreye kadar. Şimdi demek ki ecelimizi uzatamıyoruz. Yani Allah bize ecel verdiyse onu 1 saniye uzatamıyoruz. Ama yaptığımız yanlışlıklar onun kısalmasına neden oluyor. Başkalarının yaptığı yanlışlar da sebep olabiliyor, sadece senin yanlışın değil. Zaten ondan dolayı cezalandırmalar oluyor. Öyleyse yiyeceğimize, giyeceğimize, oturmamıza, kalkmamıza, davranışımıza her şeyimize dikkat etmemiz gerekiyor, yani ecel 1 saniye uzamaz, 1 saniye kısalmaz sözü, uzamaz kısmı doğru, ama kısalmaz kısmı yanlış. Yani Cenabı Hakk’ın belirlediği süreyi sonuna kadar yaşamak istiyorsan, Allah’ın dediği yoldan gideceksin, aksi takdirde kendi ömrünü kısaltırsın, yazık edersin. Şimdi Fatır suresinin, 11. ayetinde, sayfa 436 (Fatır 35/11);
sümme min nutfetin “sonra döllenmiş yumurtadan”. Yani topraktan başlıyor, annemizin babamıza topraktan gelen gıdalar bir öz, bir tohum oluşturuyor. Bu tohum ana rahminde dölleniyor, nutfe oluyor.
sümme cealeküm ezvaca “sonra sizleri çiftler halinde oluşturdu”
ve ma tahmilü min ünsa ve la tedau illa bi ılmih “Bir dişi hamile kalmaz, doğum yapmaz ki Allah’ın o konuda bilgisi olmuş olmasın”. Yani hamile kalması da doğması da Allah’ın bilgisi altında olur. Çünkü hepsinin kuralını standardını koyan ve yöneten Allahü Teala’dır.
ve ma yüammeru min müammeriv “yaşayan bir kişi yaşatılmaz/bir canlı yaşatılmaz”
ve la yünkasu min umurihı “ömründen bir kısaltma yapılmaz ki”
illa fı kitab “bir kitapta yazılı olmasın”
Yani diyelim ki Allahü Teala size 75 yıllık bir ömür biçti. Bu mutlaka bir kitapta yazılı. Yaptığınız yanlışlardan dolayısıyla ömrünüzü 40’a kadar düşürdünüz. Bu da yazılıdır. Tevbe ederek bunun yukarıya doğru çıkmasına sebep olabilirsiniz ama 75’in üstüne çıkarmazsınız. Onun için Cenabı Hak diyor ki
(anlaşılamadı)44:14. “dış dünyada ve kendi içinizde başınıza gelen ne varsa gelmeden önce mutlaka kayda geçer”. Kayıtsız hiçbir işlem yok Cenabı Hakk’ın, her şeyi kayda geçer, kayda geçti mi artık değişmez. Siz kayda geçinceye kadar ne yaparsanız yapın, kayda geçti mi artık değişmez, başınıza bir olay geldi mi kayda geçmiştir, kurtuluş yok. Başınıza geldi mi ah keşke demenin bir anlamı yok, kurtuluş yok, onu daha önceden düşünecektiniz. İşte Nuh AS, dalgalar gemiyi sallarken oğluna seslendi, gel oğlum gemiye bin, oğlu gelip gemiye binseydi kurtulacaktı. Ama gelmedi bir dağa tırmanırım kurtulurum dedi o anda yazgı tamam, çünkü tevbe etme ümidi de tümüyle ortadan kalkınca bir dalga geldi ve aldı götürdü onu da. Sonuç olarak demek ki Allah’ın verdiği ömrü uzatamıyoruz. Ama Allah’ın verdiği bize verdiği ömrü tam ve dolu dolu yaşayabiliriz. Bunu yaşamanın yolu Allah’ın dediği gibi yaşamaktır, çünkü bizi yaratan o. Onun bize verdiği kullanma talimatına göre kullanmamız lazım. Buzdolabı aldığınız zaman fabrikasının verdiği kullanma talimatına göre onu kullanırsanız, onu tam kullanırsınız, işte Allahü Teala da bunu veriyor. Öyle olmaz da yanlışlık yaparsanız, ister kendi hatanızdan kaynaklansın, ister başkalarından kaynaklansın daha erken ölebilirsiniz. İşte Yunus AS orada tövbeyi yapmasaydı ölecekti. Eğer Firavun boğulmadan önce tevbe etseydi o da kurtulacaktı. Ama tam boğulurken tevbe etmeyeceğini Cenabı Hak ilan etmişti. Çünkü Allah her şeye bir standart koymuştur, günahın da bir standardı vardır, tövbenin de bir standardı vardır, imanın da küfrün de, her şeyin bir standart koymuş, kader bu zaten. Kader standart demek, o standartlara göre davranırsanız Cenabı Hak hiç kimseye zulmetmez. Tövbenin de standardına uygun davransaydınız tövbenizi kabul eder, ona uygun davranmadıysanız kabul etmez. Böylece dersimizin birinci bölümünü bitirmiş olduk.