Abdülaziz BAYINDIR: Bugün Nisa Suresinin 71. Ayetinden itibaren anlamaya çalışacağız. Burada savaşla ilgili hükümler var. Savaş deyince insanların aklında hemen cihad anlaşılıyor. Cihad ile savaş arasında bir fark var. Cihad Türkçemizde de vardır. Cehd kelimesiyle gayret gösterme manasına gelir. Cihad, Allah yolunda karşınıza çıkan engelleri aşma mücadelesidir. Yani siz Allah’ın emirlerine uyduğunuz zaman, Müslümanca yaşayacağım dediğiniz zaman karşınızda mutlaka engeller bulursunuz. Nerede olursa olsun bulursunuz. Çünkü AllahuTeala bizi onunla imtihan edecek. Karşımıza onları çıkarır. O engelleri Allah rızası için aşma gayreti cihaddır. Cihad kadın erkek bütün Müslümanlara farzdır. Cihadda kaybeden kaybetmiş olur. “Em hasibtum en tedhulul cennete” “Siz cennete gireceğinizi mi hesaplıyorsunuz?” (Ali İmran 142) Yani şimdiye kadar rastladığınız insanları şöyle gözünüzde canlandırın. Cehenneme gideceğini söyleyen çok nadir kişi vardır. O da dediğine kendi de pek inanmaz. Yani yaptığım yanlıştır der ama nasıl olsa Allah affeder cennete giderim diye de kendini garantiye alır. AllahuTeala burada diyor ki “Yoksa siz cennete gireceğinizi mi hesap ediyorsunuz?” “ve lemmâyağlemillâhullezînecâhedûminkum” “Allah sizin içinizden cihad edenleri bilmedikçe” Hanginiz cihad ediyorsunuz, hanginiz etmiyorsunuz? Bunu Allah bilmeden siz cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz? “ve yağlemessâbirîn” “sabredenleri bilmeden.” “İçinizden kim sabrediyor, kim cihad ediyor Allah onları bilmeden siz cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz?” (Ali İmran 142) O zaman cennete gitmeyi hedeflemeyen bir insan tanıyor musunuz? Yani herhangi bir Müslüman biliyor musunuz ki cennet onun hedefinde olmasın. İşte burada AllahuTeala diyor ki, içinizden cihad edenleri ben bilinceye kadar sabredenleri bilinceye kadar cennete gideceğinizi mi hesap ediyorsunuz? Sabır ile cihad birbiriyle çok yakın bağlantısı olan iki kelimedir. Yani bir mücadeleye girdiniz. Karşınıza bin bir türlü engel çıktı. O engelleri hiçe sayarak canınızı da ortaya koyarak, malınızı da ortaya koyarak Allah rızası için mücadele edeceksiniz. Bu aslında bir dar boğazdan geçmek gibidir. Hem karşı taraftan rüzgar gelir, hem yukarıdan heyelan tehlikesi vardır. Hem aşağısı uçurumdur. Hem yollar çamurludur. Hem etrafta yabani hayvanlar tehlikesi vardır. Orada her şeye rağmen o dar boğazı geçtiğiniz andan itibaren geniş ovalara açılırsınız. İşte onu geçebilmek için yürüyüşe devam etmek ve sabırlı olmak lazım. Bu dar boğazlar hepimizin önüne çıkar. Bu benim başıma nereden geldi diye şikayet etmeye gerek yok. Bu benim vermem gereken imtihandır. Mutlaka başarılı olmalıyım dememiz gerekir. Kesinlikle başaracağım diyerek yürümek lazım. Düşmanla yüz yüze gelerek yapılan savaş da bir cihaddır. Ama insanların hepsi bu cihadı yapmıyor değil mi? Fakat cihadı savaşa giden de gitmeyen de herkes yapacak. Kadını da erkeği de herkes yapacak. Öyleyse şunu kafamızdan hiç çıkarmayalım. Karşımıza mutlaka bizi bunaltan, bizi adeta çaresiz bırakan, bizi iyice sıkan durumlar olacaktır. Bunlar Allah’ın imtihanıdır. Burada imtihanı vermek için gayret gösterelim. Onun için AllahuTeala “ve lemmâyağlemillâhullezînecâhedûminkum” “içinizden Allah cihad edenleri bilmeden” cennete gidemezsiniz. Bu konuda çok dersimiz vardı. “lemmayalemillah” “Allah bilmeden” “Allah bilinceye kadar.” Eskiden beri Allah zaten biliyor derler. Avucumun içindekini hanginiz söyleyeceksiniz. Avucumun içinde ne tutuyorum şuanda? Ne var biliyor musunuz? Şimdi olmayan şeyi biliyorum der de birisi bir şey söylerse ne olur? Yalan söylemiş olur değil mi? Olmayan şey bilinir mi? Olacak ki bilesiniz. AllahuTeala önceden bizim ne yapacağımızı kararlaştırmışsa o zaman bilir. Peki kararlaştırmışsa ona aykırı hareket etme şansımız var mı? Değiştiremeyiz. Şöyle söyleyelim. Mesela biz erkek şurada oturanlarda hanım. Bunların kadın olmasını, bizim erkek olmamızı kararlaştıran kim? Allah. Değiştirme şansımız var mı? Anamızı, babamızı seçme şansımız var mı? Yaşadığımız ülkeyi seçme şansımız var mı? O da yok. Onlar imtihan sebebi mi? Onlar değil. İmtihan sebebi olumsuzluklara karşı direniyor muyuz, direnmiyor muyuz? Allah onları önceden belirlemediği için ortaya çıkıncaya kadar bilinmez. Diyorlar ki sen Allah’ı cahillikle suçladın. Güzelde buraya bu ayeti yazan ben miyim? Kim yazmış? Allah’ın değil mi? O zaman iki şey var. Bu ayete ya inanırsınız ya da inanmazsınız. İnanmazsan sen bilirsin. Hesabını Allah’a verirsin. Sen Allah’a cahil dedin. Allah bilmez mi? Bilmiyorum diyen ben miyim yoksa Allah mı? Kim diyor? Allah diyor. Bilene kadar diyor değil mi? Öyleyse ya inanırsın ya da inanmazsın. Bazıları tutuyor kendi kafalarına göre bir Allah tanımı yapıyorlar. O Allah tanımına uygun görmüyorlar. Ondan sonrada dini kendi kafalarına göre uyduruyorlar. Yapın. Ahirette görürsünüz. Zaten bu kaderci anlayıştır. Her şey ezelden bellidir. Netice bellidir. Ama enteresandır. Başarılı olan hiç kimsenin aklına kader gelmez. Hep başarısız olanlar kendilerini sıyırıp faturayı Allah’a yazmak için kaderi kullanırlar. Peki bununla siz kimi kandırıyorsunuz? Onun için maalesef bu ayetlere çok yanlış anlamlar vererek Müslümanları aldatmışlardır. Mesela elimdeki mealde ne demiş? “Yoksa siz zannettiniz mi ki Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden.” Bilmeden yerine belli etmeden demiş. O zaman belli etmedense belli değil demektir değil mi? Kime göre belli değil? Bana göre mi? Cennete cehenneme koyacak ben miyim? O zaman Allah’a göre belli değil. Belli etmeden yazdığınız zaman kurtarmış mı oluyorsunuz işi? Neyse bunu bir ara cümle olarak kabul edelim. “İçinizden cihad edenleri Allah bilmeden, kimin sabrettiğini Allah bilmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?” (Ali İmran 142) O zaman burada yapılan imtihan bilgi imtihanı değil. Bilgi imtihanı olsa Allah bizim içimizde olan her şeyi gayet iyi bilir. O bilgiyi nasıl kullanacağımız imtihanıdır.
Bir gün zengin bir adamın evindeyiz. Bir ramazanda iftara davet edilmiştik. 5-6 tane hoca var. En genci benden en az 10 yaş büyüktür. Orada kaşıklar dağıtıldı. Kaşığın üzerinde 900 ayar gümüş yazıyor. O zengin kişiyle yan yana oturuyoruz. Bu gümüş mü dedim. Evet dedi. Hakiki gümüş mü dedim. Evet dedi. Ben bununla yemek yemem dedim. Resulullah (s.a.v) bunu yasaklamıştır. Çünkü altın gümüş para olarak kullanılsın diye yapılmıştır. Zenginlerin sofralarında olduğu zaman milletin işi gücü aksar. Oradaki diğer hocaların hepsi bunu biliyorlardı. Benim o sözümden ciddi anlamda rahatsız oldular. Çok enteresandır. O zat ölene kadar sürekli beni çağırdı. Yanlış hatırlamıyorsam diğerlerini bir daha çağırmadı. O da bir kriter değil asla. Siz kimin rızasını kazanmaya çalışacaksınız? Allah’ın rızasıysa durum ve şartlar ne olursa olsun kişiliğinizi ortaya koymanız lazım. Karşı taraf ne derse desin bunu mutlaka yapmak lazım. Hepimizin başına gelir. Ben sadece kendi başıma gelen bir örneği anlattım. Yoksa içimizde buna benzer bir olay yaşamayan bir tek kişi olmaz. Yani şekli şöyle ya da böyle olur. O zaman cihadı kimin yapması gerekiyormuş? Her Müslümanın. Peki her Müslüman savaşıyor mu? Hayır. Öyleyse cihad savaş değildir. Cihad olumsuzluklarla mücadele etmektir. Yanlışlara karşı koymaktır ve sabırlı olmaktır. Mücadele etmeniz gereken olumsuzluklar savaş da olabilir. Savaşa gitmemiz gerekiyorsa ona da gideriz. Çünkü bizim için esas olan kendi canımızı verip AllahuTealanın rızasını kazanmaktır. Yani kendi canımız dediğimizde bu canı veren de Allah’tır. Alan da odur. Şuanda Ensar Vakfında bulunuyoruz. Şu salona şimdiye kadar kaç kişi gelip geçmiştir? Ya da yoldan giderken ayağınızı bastığınız bir yere bakın. Oranın bir tarihini düşünün. O ayağınızı bastığınız toprak için kaç kişi öldürülmüştür? Kim bilir? Kaç kişi orada kendisini kral hissetmiştir? Yani bir onun tarihi yazılsa ciltler dolusu kitap olur. O zaman bizim büyük menfaatleri küçük menfaatlere tercih etmememiz gerekir. Büyük menfaatler Allah’ın vereceği şeydir. Küçük menfaatlerde bizim çabucak elde edeceğimiz şeylerdir.
Tevbe Suresi 16. ayetine bakalım. “Em hasibtum en tutrakû” “Siz öyle başı boş bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?” Ya işte Müslümanım dedim ya. Namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, zekat veriyorum. Tamam işte. Yok öyle o kadar da değil. “ve lemmâyağlemillâhullezînecâhedûminkum” “içinizden cihad edenleri Allah bilmeden” Biraz daha ayrıntı vermiş burada AllahuTeala. “ve lemyettehızûmindûnillâhive lâ rasûlihî ve lelmué’minînevelîceh” “Allah ile kendi arasına herhangi bir şey koyup, Allah’ın resulüyle kendi arasını açıp, müminlerle kendi arasını açıp başkasını sırdaş edinmediğini göstermeden” Yani her zaman her yerde Allah 1. Sırada, Allah’ın emirlerini bize anlatan Allah’ın kitabı 1. Sırada olmalıdır. Ve müminler 1. Sırada olmalıdır. Onlara asla 2. Sırada yer vermemeliyiz. Allah bunu mutlaka deneyecek ve ortaya çıkaracaktır. “vallâhuhabîrumbimâtağmelûn” “Allah yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.” (Tevbe 16) Şimdi bütün bunları gördükten sonra ayetlerimizi anlamaya çalışalım.
Burada cihadın bir çeşidini anlatıyor. “Yâeyyuhellezîneâmenûhuzûhızrakum” “Müminler tedbirinizi alın.” Yani öyle AllahuTeala sizin bekçiniz değildir. Allah beni korur diye öyle salla pati hareket edilemez. Siz kendi vazifenizi yapacaksınız. Siz size düşeni yapın. Gerisini de Cenabı Hakka bırakın. Hiçbir şeyi eksik bırakmayacaksınız. “fenfirûsubâtin” “gruplar halinde savaşa çıkın.” Burada “nefera” kelimesi var. Nefrette aynı kökten gelir. Yani insanlar savaşa isteyerek gitmezler. Aslında bir ayağı da geri çeker. Çünkü ucunda ölüm var. Ölmemekte var fakat gideceğiniz zaman ne olacak? Allah rızasını yani ahireti dünyaya tercih ettiğinizi o halinizle de göstermeniz lazım. “evinfirûcemîâ” “ya da topluca” Ya bölükler halinde savaşa çıkarsınız ya da topluca savaşa çıkarsınız. Duruma göredir. “Ve inneminkumlemelleyubettıenn” “içinizde işi ağırdan alanlar kesinlikle olacaktır.” Böyleleri var. “feinesâbetkummusîbetungâlegaden’amallâhualeyye” “Allah yolunda cihadınızı yaparken” (Nisa 71-72) Tabii bu illa da savaş olması gerekmiyor. Çıkarsınız gidersiniz tebliğ vazifenizi yaparsınız. Esas olan zaten insanlara Allah’ın dinini anlatmaktır. Savaş, onlar savaş yaptıkları zaman gerekli olur. Onun için AllahuTeala “Ve gâtilû fî sebîlillâhillezîneyugâtilûnekum” “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın” (Bakara 190) demiştir. Savaşmayanlarla bir şey yok. Savaşanlarla… Yani biz durup dururken insanlara karşı savaş açamayız. Çünkü bize verilen göre insanları öldürmek değildir. İnsanların zihnindeki yanlışları öldürmektir. Bu tıpkı iyi bir doktorun hastasını güzel bir şekilde tedavi etmesine benzer. Yani o insanların kafasının içindeki yanlışları öldürdüğün zaman ne yaparsın o insanı kazanırsın. O insanı kendin için kazanmayacaksın. Allah’ın yolu için kazanırsın. Yani bizim emrimizde olsunlar diye biz savaş yapamayız. Allah’ın emrinde olsunlar diye yaparız. O da Allah’ın emrindeyse sen de Allah’ın emrindeysen aynı inanca sahip olan… Tabii müthiş bir güç de oluşturursunuz. Ama kimse kimseyi emri altına almaz. Herkes Allah’ın emrinde olur. Herkes hür olur. “Ve inneminkumlemelleyubettıenn” “içinizde işi ağırdan alanlar vardır.”“feinesâbetkummusîbetungâlegaden’amallâhualeyye iz lemekummeahumşehîdâ” “başınıza bir sıkıntı gelse ‘verilmiş sadakamız varmış bak onlarla beraber olmadık. Allah bizim yüzümüze baktı, bizi kurtardı’ diyenler vardır” Sanki Allah yolunda gitmek, Allah yolunda mücadele etmek kötü bir şeymiş de… Tabii ki başınıza bir takım şeyler gelecek. Yani sen burada durduğun zaman başına bir şey gelmiyor mu? İçinizde böyle işi ağırdan alan, başınıza kötü bir şey geldiği zamanda Allah yüzümüze baktı da bizi kurtardı diyenler vardır diyor. Çünkü biz onlarla beraber olmadık. “iz lemekummeahumşehîdâ” “biz onlarla şehid olmadık.” (Nisa 72) Mesela bizde enteresan bir şey vardır. Bizim bazı tefsir ve mealler Kuranı Kerimde geçen şehid kelimelerinin birçoğunu şehid diye tercüme ederler. Şehid, şahid demektir. Onlarla beraber olmadık demektir. Asıl şehid, savaşa gidersiniz orada gördüklerinizi gelir millete anlatırsınız. Bu insanlarda Allah yolunda savaşın ne demek olduğunu sizden öğrenmiş olurlar. Öbürüne Allah yolunda öldürülenler denir. AllahuTeala “Ve lâ tegûlûlimeyyugtelu fî sebîlillâhiemvât” “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin” (Bakara 154) der. “Ve leinesâbekumfadlumminallâhi” “bir takım iyilikler elinize geçse” Allah’ın bir takım ikramları olsa… Diyelim ki savaş yaptınız ganimet elde ettiniz. Bu defa ne derler? “leyegûlennekeellemtekumbeynekum ve beynehûmeveddet” “sanki aranızda hiçbir sevgi bağı yokmuş gibi birbirinizi tanımıyormuş, bilmiyormuş gibi hareket ederler.” “yâleytenî kuntu meahumfeefûzefevzenazîmâ” “keşke bizde gitseydik de şu ganimetten bizim de elimize geçseydi.” (Nisa 73) Bende büyük bir nimete konsaydım der. Niye? Çünkü hedefi dünyalık. Allah rızası değil. Hedefiniz Allah rızası ise o yoldaki bütün kayıplarınızı kazanç kabul edersiniz. Ama hedefiniz Allah rızası değil de dünyalıksa en küçük kaybı bile kendiniz için büyük kayıp kabul edersiniz. “Felyugâtil fî sebîlillâhillezîneyeşrûnelhayâteddunyâ bil âhırah” “Allah yolunda şunlar savaşsınlar. Şu anda yaşadıkları hayatı ahiret karşılığında satanlar”(Nisa 74)Ahireti satan değil. Dünyayı satıyor. Yani ahiret karşısında hiçbir şey benim gözümde yok. Yunus Emre’nin çok güzel bir şiiri vardır. Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan. Onun için kendi kendimizi aldatmamamız lazım. İstanbul’un büyük zenginlerinden birisiyle Hac’da berabermişiz. Orada nasılsa hoşuna giden bir hareketimiz olmuş. Burada geldi beni buldu. İşyerine gittim. Hocam hayalimdeydi bir gemi filosu kurmak. Onu da kurdum. Başladı yatırımlarından şuradan buradan… İyi dedim. Biliyorsun Müslümanın zengin olması lazım dedi. Ben öyle bir şey bilmiyorum, nerede yazıyor dedim. Zengin olmamız lazım dedi. Yok dedim. Müslüman olman lazım dedim. Ama işte bu mal mülk de olmalı yani dedi. Peki sen öldükten sonra ne olacak dedim. Çoluk çocuğuma kalır dedi. Peki sana ne kalacak dedim. Biraz düşündü. Mal kazanma demiyorum kazan. Ama hedefin dünya olmasın dedim. Öyle bir şey yap ki öldüğün zamanda senin olsun. Sırf yaşadığın zaman değil. Onun için sürekli ahireti dünyaya tercih etmek zorundayız. Dünyaya yönelirseniz burada doymak mümkün değil. Ne mevki ve makama doyabilirsiniz. Ne zenginliğe doyabilirsiniz. Ne kadar zengin olursanız olun… Benim mesela dünyanın büyük zenginlerinden tanıdığım kişiler vardır. Bakarsınız ki bir başka ülkenin büyük zenginini kendine hedef koyar. Onun kadar olamadım der. Acaba onunla görüşsek o ne diyecek? İnsanı bu tür şeyler asla tatmin etmez. Onun için AllahuTeala “elâ bizikrillâhitatmeinnulgulûb” “kalpler Allah’ın zikriyle tatmin olur.” (Rad 28) Yani Allah’ın ayetleri ile tatmin olur. Allah’ın ayetlerini okuyun, Allah’ın ayetlerini kafanıza yerleştirin, Allah’ın ayetlerine göre hareket edin. Son derece mutlu olursunuz. Aksi takdirde öbür hiçbir şey sizi tatmin etmez. Yükselir, yükselirsiniz bakarsınız ki mezarı boylamışsınız. “Elhâkumuttekâsur, Hattâzurtumulmegâbir” “Kabirleri boylayana kadar çokluk yarışı sizi helak etti.” (Tekasür 1-2) Hadi benim şuyum var, buyum var. Öldün, ondan sonra ne olacak? Cenabı Hakka bunun nasıl hesabını vereceksin? “Felyugâtil fî sebîlillâhillezîneyeşrûnelhayâteddunyâ bil âhırah” “yaşadığı hayatı ahiret karşısında satanlar Allah yolunda savaşsınlar.” (Nisa 74) Yani ahiret karşısında dünya hayatını hiçe sayabilecek durumda olman lazım ki Allah yolunda cihad edesin.Sen bu fedakârlığı yaptığında Allah sana daha büyük ikramda bulunur. Çünkü AllahuTealanın daha fazla var. Allah yolunda yapacağınız her şeyin karşılığı mutlaka kat kat size verilir. Dolayısıyla bu yolda mücadele ederken bir takım şeylerin elinizden alınmış olması hiç umurunuzda bile olmaz. Şunu kaybettim, bunu kaybettim derler. Yok kazandın. Çünkü onu Allah rızası için verdin. En büyük kazanç odur. 12 Eylül döneminde bir ara ateizm furyası vardı. İkide bir gazetelerin birisi haber yayınlıyordu. Ben öldüğüm zaman cenaze namazımı kılmayın, benim ölümü yakın diye haberler yapılıyordu. O ateistlerin en önde gelenlerinden bir tanesi bir gün bana, hoca düşünüyorum da eğer ahiret varsa… Bunlar Allah’a inanmadıklarını söylüyorlar. Ne Allah’a inanmaması… Bana bir kere söyledi. Onların önde gelen bir grubuyla oturduk. Biraz konuştuk. Başları, hoca hiç kendini yorma ben Allah’a inanmam dedi. Bende senin Allah’a inanmadığına inanmam dedim. Tabii Kurandan öğrendiğiniz zaman çok güçlü ve inanarak söylüyorsunuz. Tabii böyle bir cevap beklemiyordu. Tabii inanıyorum canım dedi. Ama sizin inandığınız gibi inanmıyorum dedi. Etrafındaki ateistlerde onu tasdik ettiler. Ben size ne zaman dedim ki benim gibi Allah’a inanın? Allah bir kitap göndermiş, bir de elçi göndermiş. Alırsınız o kitabı okursunuz. Elçinin gösterdiği şekilde hareket edersiniz. Bana da dersiniz ki hoca bak senin şu davranışların Kuranda ki şu ayete uymuyor, kendini düzelt. Ben de düzeltirim. Bu yine aynı şahıslarla başka zaman yaptığım bir görüşmeydi. 1985’den önceydi. O başları bana, hoca düşünüyorumda ahiret varsa eğer her şeyi bırakıp zamanı ibadetle geçirmeye değer dedi. Tabii dedim. Şurada ne kadarlık bir ömrümüz var ki 50-60 sene bilemedin 100 sene… Hoca bırak Allah’ını seversen 100 milyon sene olsa ne yazar dedi. Bir gün bitmeyecek mi? Bu insanlar, insanlara çok güzel şeyler öğretiyor. Bu insanlar bilmediklerinden değil, kendi egolarını yenemediklerinden dolayı Allah’a kulluk etmiyorlar. Gayet iyi biliyorlar meseleyi. Bak matematikte bir kural vardır dedi. Sonsuz karşısında bilinen bütün sayıların değeri sıfırdır dedi. Ahiret sonsuz değil mi? Bak bu öyle bir kumardır ki bu kadar karlı bir kumar hayal bile edilemez dedi. Peki, şu kumarı oyna da bir göreyim dedim. Yanımdan kalktı gitti. Ama güzelde bir ders vermiş oldu bana. Kendi açımdan o şahıstan unutamadığım bir ders almış oldum. Öldü gitti. Tevbe etmediğini biliyorum. Allah bilir tabi. Ben başkasını bilemem. Ama bana bunu söyledi. “Felyugâtil fî sebîlillâh” “Allah yolunda savaşsın” Kim? “ellezîneyeşrûnelhayâteddunyâ bil âhırah” “şu yaşadığı hayatı ahirete satan kişiler” (Nisa 74) Bu gerçekten o şahsında söylediği gibi inanılmaz karlı bir iştir. Sonsuz hayatı geçici bir hayat karşılığında satın alıyorsunuz. Bu kadar karlı bir iş olur mu? Onun şuurunda olan insanlar Allah yolunda savaşsınlar. Tabii bu savaşı da yapabilmek için Allah’a tam güvenmek lazım. “ve mey yugâtil fî sebîlillâhi” “Kim Allah yolunda savaşır da” “feyugtel ev yağlib” “öldürülür ya da galip gelirse.”(Nisa 74)‘ev yaktul’ demedi ‘ev yağlib’ dedi. Çünkü öldürmek esas değil.Deminde söylemeye çalıştığım gibi bizim için esas olan… Savaşı da öyle yaparız ki o savaşa katılan insanlar derler ki biz bunu kendimiz yaptık. Bu adamlar suçlu değil. “Ve gâtilû fî sebîlillâhillezîneyugâtilûnekumve lâ tağtedû” “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın. Aşırı gitmeyin.” (Bakara 190) Adam savaş için gelmiş elbette karşı koyacaksın. Aşırılıkta yapmadığın zaman adam yenildiği zamanda biz bunu hak etmiştik diyecek. Ondan sonra da esirlere yapılan davranış, karşılıklı ya da karşılıksız serbest bıraktığınız an bu şahıs bu dinin muhteşem bir şey olduğunu öğrenecek. O kişiyi öldürmeyeceksiniz. O kişinin kafasındaki kötülükleri öldürecek, o kişiyi kazanacaksınız. Onun için Nisa 74’de öldürülür yani karşı taraf öldürür. Ama biz ne yaparız “ev yağlib” “galip gelirse” “fesevfenué’tîhîecranazîmâ” “ona ilerisinde büyük bir karşılık vereceğiz” diyor. (Nisa 74) Şimdi resulullahı (s.a.v) düşünün. Ömrünün uzun bir bölümünü Mekke’de geçirdi. 13 yıl gibi bir dönem. Medine’ye vardı. 1,5 sene sonra Bedir Savaşı, 3. Senesinde Uhud Savaşı, Uhud Savaşından sonra Medine’de ki bir takım Yahudi kabilelerinin oradan çıkarılması (Beni Kaynuka, Beni Nadir), 5. Senesinde Hendek Savaşı, yine 5. Sene Beni Kureyza’nın çıkarılması, Medine’nin tamamen onlara kalması. 6. Sene Resulullahın Mekkelilerle Hudeybiye antlaşmasını yapması, aynı sene Hayber’i fethetmesi. Hayber İpek yolunda çok zengin Yahudilerin hâkim olduğu bir bölgedir. 8. Sene Mekke’yi fethetmesi. Sonra Roma’ya karşı ordunun başında gitmesi. Romalıları korkutup kaçırması, ki Romalılar o dönemin süper gücü. Sonra Sasaniler tarafından bir takım bölgeleri alması, vefatında Türkiye’nin 4 katı büyüklüğünde bir bölgeye hâkim olması. Bakın Resulullah dan (s.a.v) sonra gayrimüslimler o bölgeye hâkim olamıyorlar. Dolayısıyla AllahuTeala sadece yaşadığınız hayat içerisinde değil sonrasında da çok ikramlarda bulunur. Yani AllahuTeala herkesten daha cömerttir, daha güçlüdür.“ev yağlib” “galip gelirse” “fesevfenué’tîhîecranazîmâ” hemen olmayabilir ama “ona ilerisinde büyük bir karşılık vereceğiz.” “Ve mâlekum” “neyiniz var?” “lâ tugâtilûne fî sebîlillâhi” “Allah yolunda savaşmıyorsunuz.” “velmustad’afîneminer ricâli vennisâivelvildân” Mustadaf, güçsüz bırakılmış demektir. Mesela Suriye’de bu var. Yiyecek gitmesine engel olunuyor. O insanların acından ölmelerine sebebiyet veriliyor. Ya da baskılar altında yaşatılıyor. “ellezîneyegûlûnerabbenâahricnâminhâzihilgaryetizzâlimiehluhâ” “Ya rabbi burada hâkim olan kişilerin zalimlik yaptığı şu topraklardan bizi çıkar” diye Allah’a dua ediyorlar. Niye savaşmıyorsunuz? “vec’allenâ mil ledunkeveliyyâ” “kendi katından bize bir veli lütfet.” Yani bizim dostumuz olsun, yakınımız olsun. Bizim destekçimiz olsun. “vec’allenâ mil ledunkenasîrâ” “Kendi katından bize bir yardımcı lütfeyle.” (Nisa 74-75) Şimdi burada mesela bu ayeti okuyunca birçok kimse hemen soru soruyorlar. Tabi soru sormasında haklılık var. Orada kardeşlerimiz o kadar sıkıntı çekerlerken biz ne diye duruyoruz? Elbette ki durmamamız lazım. Onlara yardımcı olmamız lazım. Ama onların Müslüman olması da şart değil. O insanlara yardım ve destek götürdüğünüz zaman o kişiler “Allah! Allah! bu nasıl oluyor” diyeceklerdir. Çünkü kendi dostlarından bulamadıklarını sizden bulunca İslam ile kendi aralarında bulunan perdeler açılacak. “Kendi katından bir dost ver” Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan hiç kimse yoktur. Başı sıkıştığında da Allah’a yalvarmayan kimse yoktur. İşte rahatladığı zaman insanlar Cenabı Haktan uzaklaşırlar. “Ellezîneâmenûyugâtilûne fî sebîlillâh” “Müminler yalnız Allah yolunda savaşırlar.” (Nisa 76)Peki, Allah yolunda savaş nasıl olur? Allah’ın emirlerine uygun olur değil mi? Kendi kafamıza göre değil. Mesela asırlar boyu ganimet elde edebilmek için savaşılmıştır. Kuranı Kerime bütüncül değil parçacı yaklaşılarak efendim işte Kafirlerle savaşmak, sanki kılıçla İslamın yayılacağını zannetmişlerdir. Onlar sana karşı savaş açmadan savaş açmayacaksın. Senin esas yapacağın şey gönülleri fethetmektir. Ama maalesef bu unutulmuş. Fıkıh kitapları yanlış şeylerle doldurulmuştur. “vellezînekeferû” “kafirler” neler? Yani Allah’ın bir ayeti olsun onu görmeyenler. Bir tek ayeti bile görmezlik ettiğiniz zaman kafir olursunuz. Bugün öyle kendisini mücahid zannedenler var ki Kuranı Kerimi gözüne soksan görmüyor. Bırak bir tane ayeti. Kendini mücahid kabul ediyor. “vellezînekeferûyugâtilûne fî sebîlittâğûti” “kafirlertağutun yolunda savaşırlar.” Tağut ne demek? Tağut taşkınlık yapan demektir. Mesela bir su kabı var. Su doldurduğunuz zaman dolduktan sonra taşacaktır. Suyun çoğu kapta kalmıştır. Az bir şey taştı. İşte Tağutluk budur. O içerdekini gösteriyor. Bak ben doğru yoldayım. Taşkınlık kısmına bakacaksın. Taşkınlık yapamazsın. Allah’ın emrine tam olarak uyacaksın. O taşkınlık yapanlarında… Taşmayan kısım daha fazladır. Öyle bir şey yok. Kendi kafanıza göre hareket edemezsiniz. Bu din Allah’ın dini ise bir tek ayeti bile görmezlikten gelemezsiniz. Bu din sizin kafanıza uymaz. Siz bu dine uymak zorundasınız. İşte tağut budur. Kendi kafalarına göre tağut oluşturuyorlar. Kuranı Kerimin koyduğu sisteme göre bakarsanız kendini mücahid sayanların çok büyük bir bölümü tağut grubuna girer. Kuranı Kerimde dinden dönenlerin öldürülmesi diye bir şey yoktur. Bunlar din adına sen kafir oldun öldüreceğim diyorlar. Bu tağutluk değil mi? Mürted öldürülür diye bütün mezhepler koymuştur. Mürted öldürülseydi Allah en başta İblis’i öldürürdü değil mi? İblis’e aksine yaşama şansı verdi. Müşrikleri nerede bulursanız öldürün derler. Bu ayeti kerimeyi bağlantısından kopardığınız zaman o müşrikler o ayetin yukarısına bakarsanız Mekke’li müşriklerdir. Resulullahı (s.a.v) ve Müslümanları Mekke’den çıkarma suçu işlemişlerdir. Müslümanlara karşı 3 kere savaş açmışlardır. Yapılan sözleşmeyi bozmuşlardır. Bunlar Mekke’den çıkarılma cezasına çarptırılmışlardır. Bunlar odur. Bunu bağlamından koparıp müşrikleri nerede bulursanız öldürün derler.İşte buda tağutluktur. Kuranı Kerim köleliği ve cariyeliği asla kabul etmez. Siz esir aldığınız kadınları sağda solda cariye diye satıp zorla yatağınıza atın buna da İslam deyin. Şii, sunni bütün mezhepler buna İslam derler. İşte buda tağutluktur. Bugün gidip savaşalım ama nasıl? Tağutların emrinde mi savaşacağız? Allah’ın emrini kendilerine uyduranların emrine mi uyacağız? Bu konularda çok dikkatli olmak zorundayız. “vellezînekeferûyugâtilûne fî sebîlittâğûti” “kafirlertağutların yolunda savaşırlar.” Tağut, Allah’ın emirlerini çiğneyen demektir.O savaşanların büyük çoğunluğu bunun böyle olduğunu bilmiyor. Zannediyor ki o Allah’ın emridir. Ama kendilerine bu ayetler ulaştıktan sonra hala o şekilde devam ederlerse onlarda tağutun yolunda olmuş olurlar. “fegâtilûevliyâeşşeytân”“şeytanın evliyası ile savaşın.” (Nisa 76) Şeytanın evliyası ne demek? “Ferîganhed┓bir grubu Allah yoluna kabul etmiştir.” “ve ferîganhaggaaleyhimuddalâleh”“ikinci grup sapıklığı hak etmiştir.” Onun aleyhine sapıklık hak olmuştur. Peki sapıklığı hak edenler kim? “innehumuttehazuşşeyâtîneevliyâemindûnillâhi” “Allah ile kendi aralarına şeytanları evliya olarak koyarlar.” (Araf 30) Yani onların evliyaları bir yönüyle Allah’a yakın bir yönüyle kendilerine yakın kendileriyle Allah’ın arasında aracı konumundadırlar. İşte şeytanın yolunda olanlar bunlar. Onlarla savaşın diyor. Bunu koyduğunuz zaman ben Müslümanım diyenlerin çoğu bu kategoriye girer. Çok dindar görünenlerin çoğu bu sınıfa girerler. Dolayısıyla bizim en baş problemimiz dini doğru anlama problemidir. Nasıl bu hale gelinmiş anlamak mümkün değil? Yıllardır söylüyoruz, bu yapılan yanlışları bitiremiyoruz. Yepyeni bir din oluşmuş ki bu Allah’ın dini değil. Biz Yahudi’nin, Hristiyan’ın, Budist’in vs. yanlışını bulduğumuz zaman ağzımızdan bal aka aka anlatırız. Sadece isimlendirme farkıyla aynı yanlış Müslümanlarda da var denilince “Yok, bizde yanlış olmaz” derler. O şekilde bir kibir vardır. Halbuki kendimizi çok ciddi anlamda gözden geçirmek zorundayız. “innekeydeşşeytânikânedaîfâ” Onlardan korkmayın diyor. “şeytanın tuzağı çok zayıftır.” (Nisa 76) Yani şuanda dünyadaki en büyük savaş para savaşıdır. Çünkü bu şeytanlar sıcak savaşı istemiyorlar. Nasıl olsa parayla herkesi esir ediyor. Geçenlerde bir istatistik yayınlanmış. Amerika dahil borçlu olmayan bir tek ülke yok. Hane halklarının hemen hemen tamamı borçlu. Firmalar borçlu. Alacaklı kim? 3-5 tane küresel sermaye. Adamlar bütün dünyayı köleleştirmişler. Ne uğraşsınlar ki. Sen burada bir su aldığın zaman yarısı faiz olarak onların ceplerine gidiyor. Ne kanun çıkarmaya ihtiyaçları var. Ne bu iş için memur görevlendirmeye ihtiyaçları var. Sistemi kurmuşlar. Bu konuda kimseye laf duyuramıyoruz ama yıllardır uğraşıyoruz duyurmak için kimse duymak istemiyor. “innekeydeşşeytânikânedaîf┓şeytanın tuzağı çok zayıftır.” (Nisa 76) O küresel sermayenin bu tuzağını ortadan kaldırmak o kadar kolaydır ki hayal bile edemezsiniz. Allah’a şükür en iyi bildiğim konulardan bir tanesidir bu Ekonomi. Bazıları soruyor. Nasıl diye. Nasılını anlatmayacağım. Onların balonlarını Allah nasip ederse söndürürsek ondan sonra anlatacağım. Nasılını söyleyip de niye onları uyaralım. Allah yardımcımız olsun.