Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim Elhamdülillahi Rabbilalemin vel akibetililmüttakin vesselatü vesselamu ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve eshabihi ecmain Bu günkü ders konumuz hocaları sorgulayan Müslüman. Bu oldukça önemli bir konu. Biliyorsunuz karşımıza öyle bir yapı çıkarılır ki; bir şeyi sorduğunuz zaman, bu neden böyle dediğiz zaman falanca kitapta yazıyor derler. O kitabı gösterdikleri zaman susmak zorundasınız sanki o Allah’ın kitabıymış gibi. Peki bu neye dayanıyor diye sorsanız; kıyas derler, peki kıyas nedir; kıyası da çocuklukta ezberletmişlerdir, edile-i şeriyyenin dördüncüsüdür; kitap, sünnet, icma, kıyas. Bazı şeylerde de icma vardır derler, bazılarında da sünnet böyledir derler. Dolayısıyla müslümanın herhangi bir şeyi sorgulama imkanı elinden alınır. Peki bu konu ile alakalı ayet var mıdır dediğiniz zaman da yüzünüze ters ters bakarlar, biz kurandan anlamayız ya da sen ayetten anlamazsın derler. Şimdi acaba bunlar doğru mu? Bu gün hepimiz biliyoruz ki; İslam, hem İslam ülkelerinde hem bütün dünya da ciddi anlamda sorgulanmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde yurtdışından önemli bir misafir gelmişti, dedi ki; Kuzey Afrika’ya gitmiştim bundan birkaç sene evvel, kadınlar sadece gözleri gözükecek şekilde kapanmışlardı, geçen sene gittim; baktım ki onların büyük çoğunluğu açılmış. Bu gün piyasada iş yapanlar çok iyi bilirler; çeklerini ödemeyen, birbirlerine yanlış şeyler yapan yada değişik açılardan günaha dalan nice insanlar zannediyorlar ki şu kadar tesbih çekersek, şu namazları kılarsak, en kötü ihtimalle umreye yada hacca gidersek sıfırlarız motoru. Böylece bu gün yeni bir din ortaya çıkmış durumda. Biliyorsunuz hoca kılıklı insanlar çıkıyor şunu yaparsan şu kadar nebi sevabı elde edersin -Allah Allah Nebi sevabı! Herhangi bir insanın nebi olması mümkün değilken bakıyorsunuz ki yüz tane nebinin sevabı, Allah Allah!- Şu kadar tesbih çekersen şu olur bu olur, böyle acayip şeyler, dolayısıyla yepyeni bir yapı var. Eskiden zaten Kur’ansız bir Müslümanlık vardı ama bunu açıkça söylemezlerdi, insanlara birinci delilin Kur’an, ikinci delilin sünnet, üçüncü delilin icma, dördüncü delilin kıyas olduğunu söyleyerek insanları şartlandırırlardı kimse de sorgulamazdı. Fakat şimdi bu iletişim ve haberleşme vasıtalarının iyice yaygınlaşması sebebiyle bütün dinler ciddi anlamda sorgulanır oldu, onun başında da İslam sorgulanmaya başladı çünkü intihar eylemi diye diğer dinlerde hiç görülmeyen bir uygulama başladı. Bir taraf intihar eylemi diyor diğer taraf istişhad diyor. Burada da size defalarca Şiisi ile Sünnisi ile mezheplerin büyük ölçüde Kur’andan uzak olduğunu her defasında anlatıyoruz. Bunu her defasında anlatmak bir şey ifade etmez; her ferdin ister Şiilerin yaşadığı bölgede olsun ister Sünnilerin yaşadığı ister başka bölgeler olsun, kendini Müslüman olarak kabule eden her ferdin din adına kendisine anlatılan şeyleri sorgulaması gerekir. Böyle bir sorgulama için Süleymaniye vakfını takip etmeye, buradaki sohbetleri dinlemeye, burada yayınlanan kitapları okumaya gerek olmamalı. Her insan kendisi bu sorgulamayı yapabilmeli. Bugün dersimize konu olarak onu seçtik. Bu son derece mühimdir bunu yapmamızın sebebi Mümtahine suresinin 12. ayetidir. Bu 60. sure 550. sayfa. Şimdi burada Hudeybiye antlaşmasından sonra Resulullah (sav)in Mekke’den Medine’ye hicretinden altı yıl sonra Hudeybiye’de yapmış olduğu antlaşmanın arkasından Medine’ye hicret eden kadınlar vardı. Hudeybiye anlaşmasında erkeklerin hicreti yasaklanmıştı antlaşmanın maddelerinden birisiydi ama orada kadın kelimesi geçmediği için kadınlar eşinden, dostunda, kocasından ayrılarak Medine’ye hicret ediyordu. Bu Medine’ye hicret eden kadınların Medine’nin yöneticisi olan Resulullah (sav) ile sözleşme yapması gerekiyordu, o sözleşme son derece önemli. Şimdi olayı şöyle bir düşünün; Muhammed (sav) altı sene önce Mekke’den Medine’ye hicret etmişti, bu altı sene içerisinde Bedir savaşını kazanmış bir, Uhud Savaşında Mekkelileri geriye eli boş göndermiş iki, Hendek savaşında bütün çevre Arapların ve Yahudilerin işbirliği ile yapmış oldukları hücumları püskürtmüş tamamını eli boş olarak geriye göndermiş bu arada Yahudi kabileleri Beni Kaynuka, Beni Nadir, Beni Kureyza, bu kabilelerin sakinlerini de Medine’den çıkarmış ve onların bütün malı mülkü bunda kalmış ve yine hicretin 6. yılından önce Resulullah (sav) Hayberi almış, Hayber çok ciddi bir şey. Şimdi o bölgenin en saygın kesimi olan Mekkelileri dize getirmişsiniz, herkesin gücü itibariyle çok dikkate aldığı Yahudileri tamamen etkisiz hale getirmişsiniz, bölgenin güçlü bütün kabilelerini etkisiz hale getirmişsiniz, İslam’ı ciddi anlamda güçlü hale getirmişsiniz dolayısıyla o bölgenin en güçlü devlet başkanı haline gelmiş Resulullah (sav). Şimdi bu en güçlü devlet başkanı ve aynı zamanda Allah’ın Nebisi, Allah-u Tealanın kendisine kitap indirdiği son nebi. O sırada Mekke’de Müslüman olmuş hanımlar kocalarını bırakıyorlar, ailelerini bırakıyorlar Medine’ye geliyorlar, gelmeyenler de var tabi. Şimdi onlarla bu kadar güçlü devlet başkanı olan Muhammed (sav) bir beyat anlaşması yapıyor. Onları vatandaşlığa kabul ediyor ama karşısında devlet başkanı var; öyle falanca kuruma gidin müracaat edin size ikamet verilsin değil. Doğrudan doğruya Nebi (sav) ile sözleşme yapılıyor ve bunlar hicret eden kadınlar. Şimdi şöyle düşünün bunlar Mekke’de Müslüman olmuşlar, Mekke Müslümanlara en düşman olan bir yapı, Müslümanların orada yaşamasına müsaade etmemiş, dolayısı ile bu kadınların orada İslami bir alt yapılarının olması son derece nadir, olsa bile çok zayıf bir şeyler olur ama bunlar Müslüman olarak gelmişler. Şimdi bu kadınlarla ilgili olarak Allah-u Teala diyor ki “Ya eyyuhennebiyyu iza caekel muminatı yubayi’neke- o mümine kadınlar seninle beyat etmek üzere- yani bağlılık sözleşmesi yapmak üzere gelirlerse yani Medine vatandaşlığına geçmek için- gelirlerse; ala ella yüşrikne billahi şeyen – (birinci şart) Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak; vela yesrikne –hırsızlık yapmamak, vela yeznine-zina etmemek; vela yaktulne evladehunne – kendi evlatlarını öldürmemek ; vela yetine bibuhtanin yefterinehu beyne eydihim ve erculihinne – el ve ayakları arasından olan bir şeyi kocalarına iftira etmemek –yani başkasından kazandığı çocuğu bu senin çocuğundur diye kocalarına mal etmemek- ; (şimdi asıl üzerinde duracağımız kısım) vela yasineke fi maruf- bir marufta sana isyan etmemek”. Maruf, maruf ne; maruf kelimesi öyle hayali bir şey değil Kuranı Kerimde “ye’murnune bilmaruf” diyor “marufu emrederler”; “ve’mur bir urfi –marufu emret” yani elle tutulur, gözle görülür, doğruluğu herkes tarafından kabul edilebilecek bir şey “marufta sana isyan etmemek” ne demek; şimdi buradaki maruf denen şey eğer Allah’ın ayeti olacak olsa zaten bu konuda hiç kimsenin seçim hakkı yoktur. Yani ayete Resulullah da her Müslüman da mutlaka uymak zorundadır. Dolayısıyla Resulullah (sav)in ayet konusunda yanlış bir şey yapması imkansız. Peki nerde yanlış yapabilir; ayetlerden hüküm çıkarırken yanlış yapabilir. Peki bu öyle bir yanlış ki -esas sizin buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- öyle İslami alt yapısı olamayan bir kadın da bunu hissedebilecek; burada bir yanlışlık var. Peki nasıl hissediyor; önce şunu unutmayalım hepimiz Allah’ın ayetlerinden bir ayetiz, hepimizde Allah’ın ayetleri de var vücudumuzda Allah’ın binlerce ayeti var, Allah’ın yarattığı ayetiz, Allah’ın indirdiği ayet; eğer biz kendimizi bozmamışsak o bize söylenen söz Allah’ın ayetine uygun mudur, değil midir meselesinde az çok bir şeyler hissederiz. Ama biz kendimizi bozmuş olabiliriz, onu anlayamayabiliriz bunun için objektif bir kriter olması lazım; açık, net herkesin üzerinde ittifak ettiği, o da Allah’ın kitabı olacak. Allah-u Teala Resulullah (sav)e kitabı tebliğ görevi vermiştir, “Belliğ ma ünzile ileyke mirrabbik ve in lem tefal fema bellağte rissaletehu” Maide suresi 67. ayet “sana rabbinden indirileni tebliğ et” tebliğ karşındakine açık seçik bir şekilde anlatmak demektir. Ayeti okuyorsunuz karşı taraf anlıyor orada herhangi bir yorum yok. Bir de ayetlerden hüküm çıkarmak var onunla ilgili olarak da Allah-u Teala Nisa Suresinin 105. ayetinde şöyle diyor; “inna enzelna ileykel kitabe bil hakkı- bu kitabı sana bütün gerçekleri içeren bir şekilde indirdik” bunu böylece indirdik, peki niye; “litahkume beynennasi bima erakellahAllah’ın san gösterdiği metodla insanlar arasında hüküm veresin” diye. Şimdi iki şey var; bir ayetleri tebliğ etmek var, bir de hüküm vermek var. Bir tebliğ; inen ayeti ne yapıyorsunuz orda; okuyorsunuz, diyorsunuz ki Allah şöyle diyor, tamam. Bir de şöyle hüküm vermek hep örnek veriyoruz ya; mutfağınıza yiyecekler geliyor; diyorsunuz ki işte bu ettir, bu patatestir, bu soğandır, bu sebzedir, bu yağdır, undur tamam bunlar Allahın yarattığı ayetler, bunu böylece gösteriyorsunuz. Bir de onlardan yemek yapma meselesi var; işte ayetlerden hüküm çıkarmakta onlardan yemek yapmak gibi bir şey. Şimdi “litahkume beynennas” dediği zaman insanlar arasında hüküm veresin, yani Allah’ın hükmü böyledir diyeceksin, yani Allah’ın kitabı değil de benim Allah’ın kitabından çıkardığım hüküm böyledir diyeceksin. O hükmü çıkardığınız zaman karşı taraf ondan tatmin olmuyorsa ne yapacak; soracak, karşı taraf Allah’ın Nebisi de olsa. Ayeti tebliğ de kimsenin konuşmaya hakkı yok fakat ayetten hüküm çıkarmaya gelince onu soracak; neye göre söylüyorsun. Peki Allah’ın nebisi neye göre hüküm verirmiş; şu ayeti bir daha okuyorum dinleyin “inna enzelna ileykel kitab-sana bu kitabı indirdik” nedir o kitap; Kuran değil mi; tamam, bu kitabı niye indirmiş “li tahkume beynennas –insanların arasında hüküm veresin diye” bir; tebliğ için indirilmiştir az önce okudu Yahya Maide suresi 67, bir tebliğ, bir de hüküm verme, hükmü de buradan verecek, nasıl “bimaerakellah- Allah’ın sana gösterdiği yolla” kendi kafana göre değil. Dolayısı ile hüküm verilen yol da Allah’ın gösterdiği şekilde olacak. Allah’ın gösterdiği şekil kişisel olur mu; olmaz. Allah’ın gösterdiği şeklide Resulullah (sav) Kur’an-ı Kerimde anlatmıştır, burada sık sık onu gündeme getiriyoruz. Doğru hükme ne deniyordu doğru hükme; hikmet. Zaten hikmet; hüküm demektir, hükmün doğru olanına hikmet denir. İnsanlar arasında hükmedesin, dediği zaman hükmü yanlış olursa ne olacak; şöyle söyleyeyim yemek pişirdiniz, ortaya koydunuz, baktınız ki orada bazı fasulyeler pişmemiş, bir çocuk bile fark edemez mi fasulyelerin pişmediğini, baktınız ki oraya soğuk su katılmış kaynar su yerine, baktınız ki tuzu fazla, bunların hepsi fark edilir. İşte sizin vücudunuz onu nasıl fark ediyorsa Allah’ın ayetlerinde çıkarılan hükmü de insan fark eder. Ondan dolayı Allah-u Teala Mekke’den Medine’ye hicret etmiş fazla alt yapısı olmayan kadınların Resulullah (sav) Allah’ın Nebisini sorgulamasına Allah ne yapıyor; fırsat veriyor diyor ki “vela ya’sıneke fi maruf- marufta sana isyan etmeyecek” yanlış bir şey yaparsan sana isyan ederler ha bu kadınlar. Ve sen devlet başkanısın. Bu gün kanunlar çıkarılıyor; bakıyorsun batı kriterleri deniyor, akşam bir kanun çıkarılıyor sabahleyin değiştiriliyor, sorgula imkanımız var mı, insanlar sorgulayabiliyorlar mı? Ama bakın göç etmiş, mesele bu gün Suriye’den göç etmiş hanımların Türkiye’yi sorguladıklarını düşün, cumhurbaşkanını, parlamentoyu sorguladıklarını ve bunun da yasal hak olduğunu, düşünün, Kur’an-ı Kerim o hakkı veriyor. Kur’an o hakkı veriyor ama –hepiniz biliyorsunuz ki- Müslümanlar bunu çoktan terk etmişlerdir. Bir kere Kur’an terkedilmiştir. Sünnet diye bir kavram uydurulmuş, sünnet Allah’ın toplumlara uyguladığı kanundur, tutup o kelimeyi Resulullah (sav)in söz ve uygulamalarını ifade etmek için kullanmışlardır. Burada çok ciddi bir yanıltma vardır. Ondan sonra da “essunnetu kadiyetu alel kitap” diyerek son sözü sünnetin söyleyeceği noktasına gelinmiştir. Neden; çünkü siz Kur’an’a herhangi bir şey ilave edemezsiniz. Eğer Kur’an’a dayanarak insanlara sorgulama hakkı verirseniz dini istediğiniz şekle çeviremezsiniz. Yani Allah’ın verdiği sorgulama hakkını devam ettirirseniz o zaman siz dini kullanarak arzu ettiğiniz sistemi kuramazsınız. Ne demek yani; Suriye’den göç etmiş bir kadın Türkiye’nin Cumhurbaşkanını, başbakanını, Parlamentosunu tenkid edecek bu da yasal hakkı olacak, kimin aklına gelir bu? Burası çok önemli bir husus; bu gün ki Nisa Suresinin ayetlerini okuyacağım da; ama bu konuda hepinizin dikkatini çekiyorum Müslümanlar bu gün bu noktaya gitmek zorundalar, bu noktaya gitmek mecburiyetindeyiz. Neden; çünkü Allah’ın huzurunda hesap verirken hiç kimse Abdülaziz Hocayı delil gösteremez, hiç kimse Ebu Hanife’yi delil gösteremez, hiç kimse İmam-ı Şafi’yi delil gösteremez. Allah-u Teala der ki; Ben sana Kitabı indirmiştim, o Kitaptan şu ayeti okudun, niye uygulamadın, diye sorar. Burada Muhammed (sav) acaba Kur’an-ı Kerimi açıklama yetkisine sahip midir? Bizim ulemaya bakarsanız tamamına göre sahiptir. Hatta bırakın O’nu ulema da sahiptir. Onun için ayetlere öyle anlamlar verirler ki evlere şenlik. Mesela Kur’an-ı Kerim’de imtihanla ilgili ayetlere bakın; Allah-u Teala düzenini insanları imtihan için kurduğunu söylüyor. Bakara suresinin 124. ayetinde estaizubillah “veizibtela ibrahimu rabbihi bi kelimatin” diyor “Rabbi İbrahim’i kelimelerle imtihan ettiği zaman”, tefsirlere bakın orada Fahreddin Raziye bakın hatta ona değil Hanefilerin itikatta mezhebi olan İmamı Maturidi’nin Tevilat’ına bakın, tefsirine yani orada der ki “Allah’ın bir kimseyi imtihan etmesi mümkün değildir” der. Allah ben imtihan ediyorum diyor o değildir diyor. Niye; çünkü Allah ezelden insanların yapacağı her şeyi bilir kıyamete kadar, peki insan ezeli bir varlık mı? Peki her şeyi, ezelden ebede yapacaklarını bilir dediğine bir tek delil bulabilir misin? Yok, yok. Ama bak burada imtihan ettiğine dair dünya kadar ayet var. Biliyorsunuz kadere iman herkese tartışmasız öğretilir. Peki Kur’an’ın herhangi bir ayetinde bu var mı? İşte siz bunları sorgularsanız sistemleri çöker. Kurdukları sistemleri çöker, sorgulatmamak için sistem tamamen değiştirilmiş Kur’ansız bir din ortaya konmuştur, tefsire bile bunu yazıyorsun. Hatta ilginç bir şey imam Maturidi şöyle diyor “ve izibtela ibrahime rabbehu” diye ayetin böyle de bir kıraatinin olduğunu söylüyor yani “İbrahim Rabbini imtihan ettiği zaman” bu oluyor da Rabbi İbrahim’i imtihan ederse olmuyor. İşte Müslümanlar sorgulamaya başlarlarsa bunu çok rahatlıkla yaparlar, yine sık sık okuduğumuz ayet, kerimeyi tekrar okuyayım ben size Hud Suresinin ilk ayetleri; orada Allah-u Teala diyor ki “Elif Lam Ra kitabun uhkimet ayatuhu – bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış –yani hüküm ifade eden kısa, açık, özlü ayetler, bir hüküm taşıyor yani bütün ayetlerde vardır belli bir takım hükümleri taşıyorsumme fussilet- sonra o hükümler ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır” açıklayan kim; bütün kitaplara bakın gelenekteki açılayan Muhammed (sav)dir. Bütün kitaplara bakın onun açıklama yetkisi vardır derken Nahl suresindeki ayetten ortadan şöyle bir şeyi çekerler, ayeti bütün bağlantılarında koparırlar “ve enzelna ileykezzikra li tübeyyinennas ma ünzile ileyke (?) – bu zikirle sana indirdik ki insanlara kendilerine indirileni açıklayasın” halbuki “açık açık anlatasın” diyor, çünkü bağlantısından koparmışlar. Aynı ifade bizim için de verilen bir emirdir Ali İmran 187 “ve iz ehazallahu misakallezine utul kitap – Allah kendisine kitap verilenlerden söz aldı” Tevrat ehlinden aldı, İncil ehlinden aldı, diğerlerinde ve bizden “letubeyyyinnunnehu linnas- bu kitabı kesinlikle insanlara beyan edeceksiniz” yani kitaptaki ayetleri gizlemeden açık ve net bir şekilde insanlara anlatacaksınız, niye gizlemden çünkü Allah kendisi söylüyor “vela tektumunehu- gizlemiyeceksiniz” “letubeyyinunnehu vela tektuuneh” demek ki Resulullah (sav)in yaptığı beyanda bu zaten onu da Maide suresinin 15. ayetinde Allah açıkça söylüyor orada da diyor ki “ya ehlel kitap kad caekum resuluna – size bizim elçimiz geldi ey ehli kitap ; yubeyyinu lekum kesiran kuntum mimma tuhfune kitap – kendi kitabında gizlediği bir çok şeyi beyan ediyor ortaya çıkartıyor; ve ya’fu an kesir – bir çoğundan da sizi affediyor” yani onlarda nesh edilmiş olan ayetler. Şimdi burada Allah-u Teala o Hud suresinde diyor ki “kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet-bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır.” Açıklayan kim; gelenekte açılayan Muhammed (sav)dir. Bunun için de asla delil olma ihtimali olamayan az önce söylediğimiz Nahl 44. ayeti delil getirirler usul u fıkıh kitaplarına bakın ağzına kadar doludur, ayetin başı sonu yoktur. İlgili diğer ayetler hiç yoktur. Diyor ki orada “bu kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra Hakim ve Habir tarafından açıklanmıştır.” Peki bu açıklamayı Hakim ve Habir olan Allah niye yapmış; “ella ta’budu illallah – Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye” yapmıştır. Ondan sonra Muhammed (sav)in görevi ne “ineni lekum minhu nezirun ve beşir- ben de sizin için o kitaptan sizi uyaran ve müjdeleyen bir kişiyim” diyor. Ben bu ayetlere bakmıştım acaba tefsirler ne diyor diye; bu açık ayetlere öyle yanlış manalar vermişlerdir ki bunu anlayamazsınız. Onun için ben şahsen Kur’an-ı Kerimi önce hiç tefsirler bakmadan okurum, orada şartlanıyorsunuz, bazı şeyleri fark edememeye başlıyorsunuz, sonra tefsirlere bakarım. Diyanet Vakfının Mealinden bu ayetlere nasıl meal verilmiş; Yahya Şenol : Diyanet vakfının komisyon meali şöyle mana vermişler- parantez içleri ile birlikte okuyacağım-: “elif lam ra bu sana indirilen hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış sonra da açıklanmış bir kitaptır. De ki bu kitap Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Şüphesiz ki Ben O’nun tarafından gönderilmiş uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Bir daha oku bakalım ne anladınız; “elif lam ra bu sana indirilen hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış sonra da açıklanmış bir kitaptır.” Orada kal istersen. “ayetleri sağlamlaştırılmış” ne demek; depreme karşı ne yapılıyor binalar güçlendiriliyor, hangi binalar güçlendiriliyor çürük binalar. “ayetleri sağlamlaştırılmış” ne demek, ayetleri çürük mü ki sağlamlaştırılsın demek daha önce ayeti vardı da çürüktü de sağlamlaştırıldı. Böyle bir ifade olur mu; halbuki “uhkimet “ arap dili bakımından “cuilet muhkemeten” başka bir manaya anlaşılmaz “muhkem kılınmış”, zaten muhkem ayet Ali İmran 7. ayetinde de var. Sağlamlaştırılmış sonra da açıklanmış; bunu lütfen dikkatle dinleyin; ayetleri sağlamlaştırıldı çürüktü sağlamlaştırıldı, tamam kabul edelim; sağlamlaştırılan ayetler bu kitabın ayetleri olacak değil mi;”kitabun” dedi peki sonra açıklanmıştır derken açıklama bu kitabın içerisinde mi olur; öyle anlar mısınız, bu kitapta sağlamlaştırılıyor sonra açıklanıyor sonra açıklanıyorsa açıklama nerde olur; başka bir kitapta olur ondan sonra da… sonraki ayeti bir oku Yahya Şenol : “Deki bu kitap Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi” Bakın “bu kitap indirildi” diyor halbuki orada açıklamayı Allah yapıyor ki başkasına kulluk etmeyesiniz diye; niye çünkü Allah’ın ayetini adam kendine göre açıklarsa o kendini Allah’ın yerine koyar. Bu gün mesela burada defalarca konuşuyoruz, söylüyoruz ama aklınızda kolay kalsın diye daha önce söylediklerimden söyleyeyim çünkü yeni bir şey olursa fazla açıklama ihtiyacı doğar vaktimiz yok. Bu dört mezhebin dördünde de evlenme ve boşanma ile ilgili hükümler yüzde yüz Kur’an’a ve Resulullah’ın uygulamasına aykırıdır. Yüzde yüz. Peki bu o insanların kendilerini ilah yerine koymaları değil midir? Ben şimdi müftülükte onları doğru zannederek yıllarca fetva verdim boşanmaları ile alakalı. Hiç unutmadığım bir aile vardır ki kadın çok iyi bir ailenin kızı, erkek de Türkiye’de çok iyi tanınan bir kişi; bunların aralarında bir boşanma olayı olmuş geleneksel yapıya göre; 3-4 ay okumadığım kitap kalmadı, çünkü beni hiç tatmin etmiyor ayrılmanız gerekir diye fetva vermek ama hangi kitaba bakıyorsanız bunların ayrılmaları gerekiyor, çıkış yolu yok ve bunların ayrılmalarına fetva verdim. Adam bir kadınla evlendi daha sonra mutlu olamadı, kadın bir erkekle evlendi kısa sürede ayrılmak zorunda kaldı, çoluk çocuk perişan; zengin olan hiçbir şeye ihtiyacı olmayan kadın benden yardım istemeye geldi niye biliyor musunuz kafayı yemişti, paraya ihtiyacı olduğundan değil, zeki yüksek tahsilli, çok iyi bir aile kızı kafayı yedi kadın. Halbuki şimdi gelseler, gidin yahu başka derdiniz mi yok ikinizde de bir şey yok derdim, hiçbir şey yok. Kur’an-ı Kerimde on iki tane hududullah kelimesi geçer Allahın çizdiği sınırlar; bunlardan sekiz tanesi talakla alakalı erkeğin kadını boşaması, bir de istifa kadının erkeği boşaması. Kadının erkeği boşamasını zaten hiç kimse kabul etmiyor. Böyle bir şey yok zaten onu tamamen çıkarmışlar sahabeden sonra. Bu da nasıl oldu hikayesini anlatayım size de; ALLAH tabi çok sayıda Mekke-i Mükerreme ziyareti nasip etti, Hareme girer Kur’an alırım elime okumak için, bir sayfa okuyamam çünkü bir ayete dalarım. Bir keresinde dedim ki bu sefer ne pahasına olursa olsun bir cüz okumadan çıkmayacağım. Gittim bir ayete takıldım daha da ileri gidemedim. Sen misin; bir sayfa bile okuyamadım bırak, kesin karar vermiştim bir cüz okuyacağım. Baktım ki bu ayette acayip bir şey var; kadının kocasını boşaması diye bir şey var böyle bir şey ben ne hiç gördüm ne duydum hiçbir yerde, burada bir yanlışlık var; Kur’an- ı Kerim’in sağına soluna ilgili olduğunu düşündüğüm ayetlere falan baktım; Allah Allah dedim yav, acaba ben kelimelerin manasını mı bilmiyorum dedim; yanlışlık mı yapıyorum. Hemen Harem’in arkasında Resulullah (sav)in doğduğu ev olarak bilinen yerde bir kütüphane vardır, hemen oraya gittim; sözlüklere falan baktım baktım anladığım şey yanlış değil, kelimeleri yanlış bilmiyor muşum, tefsirlere baktım baktım hiçbirinde böyle bir şey yok; sonra hadislere bakayım dedim bir hadislere baktım ki Resulullah zamanında kadınlar kocalarını boşuyorlarmış, şok oldum, geldim burada birkaç ayda burada uğraştık nihayet ortaya çıktı; baktık ki bunun o kadar çok örneği var ki Kur’an-ı Kerimin içindede örneği var. Şimdi bir Müslüman toplum görüntüsü var; diyorsunuz ki size birkaç kere anlatmıştım tekrar anlatayım; evde akşam yemeğini yerken bir Arap televizyonunu açtım İkra televizyonu meşhur bir televizyondur; alt yazı geçiyor oradan birisi sormuş; “eşimin babası ile aramız bozulmuştu ona dedim ki babanın evine gidersen boşsun, şimdi kayınpederle barıştık aramız düzeldi artık evine gitmesini istiyorum, giderse boş olur mu”; boş olursun, diyor. Öbür talak için bir tane uydurma hadis koymuşlar bunun uydurma hadisi de yok; siz adamın eşini haram ediyorsunuz, peki böyle bir din olur mu? Tekrar ayete gelelim; bak helali haram ediyorsun. O insan da bu kadın bana haramdır diye kadınla ayrılıyor, kadın da kocamla aram bitmiştir diye gidip başka erkekle evleniyor. Bir çokları da kafayı yiyor. Şimdi ayeti tekrar okuyalım bakın öyle bir mana vermişler ki ayete sadece orada değil, tefsirlerde de öyle ha nadiren doğru mana veren tefsirler var haklarını yemeyelim. Onun için siz sorgulayacaksınız, bütün Müslümanlar sorgulayacak, işi hocalara bırakmayacak. Allah-u Teala bir kadının Nebimizi sorgulamasına imkan vermiş Mümtahine Suresinin 12. ayetinde; bak Allah’ın Nebisi ve devlet başkanı, bölgenin en güçlü lideri pozisyonuna geldikten sonra inen ayet bu. “velaya’sıneke fi maruf –marufta bu kadınlar sana isyan etmeyecek” onlar Mekke’den hicret den kadınlar. Onun için mutlaka sorgulamak zorundayız. Niye çünkü herhangi bir şey yanlışsa bizim içimize yatmaz. Söyledim ya içime yatmadığı için aylarca o karı-kocaya fetva bulmaya çalıştım ama hangi kitaba baktıysam bunların tekrar birleşmeleri mümkün değil onun için ayrılacaksınız dedim, başka ne yapayım, o zaman başka bir şey bilmiyorduk ki. Ayeti tekrar okuyayım diyor ki Allah, Hud suresi ilk ayet “Kitabun- bu bir kitaptır; uhkimet ayatuhu- ayetleri muhkem kılınmış açık ve net hükümler halinde ; summe fussilet- sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır (aynı kitabın içerisinde muhkem ve açıklama, onu da Ali İmran da muhkem ve müteşabih yani muhkeme benzeyen ayet, açıklamalar benzerler arasında olur. Zaten Ali İmran 7. ayete de verdikleri mana yani bu Kur’an’ın Kur’an’la açıklanması metodunu tamamen öldürmüşlerdir gelenekte. İlgili ayetlerin tamamı hangi mealden tefsirden okursanız okuyun bu gün hiçbir şey ifade etmez hale getirilmiştir. Müteşabih ayet nedir; efendim manası anlaşılmaz ayettir; peki Allah kime indirdi kendine mi indirdi bu ayeti. Bir taraftan Kuran kitabı mübin diyecek öbür tarafta mübin olan açık olan kitapta anlaşılmaz ayetler olacak. Bunlar biri diğerini açıklayan ayetlerdir. O açıklamalar sonsuza kadar yürür ve din ve bilim arasında tam olarak ilişki kurar. Diyor ki Allah-u Teala “kitabun uhkimet ayatuhu- bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış; summe fussilet- sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır; min ledun hakimenhabirHakim ve Habir tarafından; (niye) ella tabudu illallah- Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye”. İşte o mezheplerde talak ve nikahla ilgili şeyler helal-haram diye, onları okuyanlar, ben mesela fetva verirken zannediyordum Allah’ın hükümleri, nereden bileyim, sorgulayıcı bir yapıda yetiştirilmedik ki kaldı ki ben çocukluktan beri hep sorgularım ama bunun bir metodu bize öğretilmeliydi ki sorgulayalım. “Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz” peki bunlar insanları ne yapıyor; o mezheplerin kulu yapmıyor mu? Bu yapı kimde var; Yahudilerde var. Vedat onu kısaca bir anlatsana; dergimizin son sayısında Vedat’ın şimdi anlatacağımız konuda bir makalesi var onu okumanızı tavsiye ederim. VEDAT : Yahudiler içerisinde kime sorarsanız sorun, hangi mezhebe giderseniz gidin “şeriatın kaynağı nedir” sorusunu sorduğunuz zaman verecekleri cevap şudur; “tabiki Tevrat”. Hal böyle olunca uydurmaları dine sokabilmek için Tevrat ismini kullanmanız gerekiyor. Bu nedenden dolayı Tevrat, Yahudi geleneği içerisinde sözlü Tevrat ve yazılı Tevrat olmak üzere ikiye ayrılmış. Tabi kelimenin içerisinde Tevrat lafzı olunca böylece o kanal üzerinden dine soktuğunuz her şey sanki Allah’tan gelmiş gibi kabul edilmiş oluyor. Bu sözlü Tevrat’ın da tıpkı yazılı Tevrat gibi Musa (as)a Tur dağında verildiğine inanılıyor. Ancak bunun özelliği yazıya geçmemiş yani dolayısı ile şifahi olarak, sözlü olarak bazı isnad sistemleri sayesinde nesilden nesile aktarılmış sözlü olarak, rivayetler yoluyla nesilden nesile aktarılmış, bu aktarım içerisinde baş rolü oynayanlar da tabi rabbiler olmuş, bu rabbilerin içtihatları özellikle sözlü Tevrat’ın birer parçası olarak daha sonra Talmud şekline teşekkül ettiğinde sözlü Tevrat’ın birer parçası olarak yazıya geçirilmiş. Dolayısıyla bir rabbinin herhangi bir içtihadı Musa (as)ın (AB: Rabbi deyince ne anlaşılıyor? Rabbi ne demek?) Tevrat’ı açıklayan kimseler Tevrattan içtihat çıkartan, onların alimleri, onların fıkıhçıları diyebiliriz; bu kimselerin içtihatları Musa (as)a Tur Dağında verilmiş kabul edilir. Bu falanca kişinin görüşüdür denmez, bu Musa (as)a Tur Dağında indirilmiş bir ahkamdır denilir. (AB: Yani sonradan fıkıhçılarının söylediği sözler Tur dağında Musa (as)a verilmiş sayılıyor) velevki Musa (as)ın bundan haberi olmasın. Onunla alakalı da çok hikayeler var mama uzar diye söylemek istemiyorum. (AB: Neyse bu dergide var açıp oradan okuyabilirsiniz) evet orada örnekleri ile birlikte yazıyor. Yazılı Tevrat ne oluyor peki; yazılı Tevrat da tamamen ibadetler içerisindeki okunan bir metin haline geliyor yani ritüellerde okunan bir metin oluyor (AB: Bu gün Kur’an-ı Kerim de işte sadece hatim okunur, namazda okunur, aşır okunur ama içerisi yok). Ama bir mesele ortada olduğu zaman söz sahibi olan yalnızca sözlü Tevrat’tır. Siz Talmudu bırakıp da bir meseleyi yalnızca Tevrat’tan çözeceğim demeye kalkarsanız sizi orada ataşa tutarlar. ABDÜLAZİZ BAYINDIR : Peki sağ ol, teşekkür ederim. Görüyorsunuz onun için mutlaka sorgulayalım. Ben şimdi Nisa Suresinin ilgili ayetlerini okuyacağım; yani bu gün dersimizin geldiği nokta çünkü haftaya da siyasetle ilgili çok önemli iki ayet var. O ayetleri de ne hale getirdiklerini inşallah size anlatacağım Allah nasip ederse. 56. ayet “innellezine keferu bi ayatina- ayetlerimiz karşısında kafirlik yapan, ayetlerimizi örtenler” Mesela ben buradan size söyleyeyim, kitap ismi vereceğim el- Hidaye; Hanefilerde tartışılmaz bir kitaptır, son derece güvenilir bir kitaptır. Gidin El-Hidaye’nin talakla ilgili bölümünü açın mesela örnek olarak söylüyorum; o konuda ayet yoktur, Resulullah’tan gelen sahih hadisler de yoktur, bir tane hadis koymuştur El-Hidaye’nin hadislerini tenkide tabi tutan NasrurRaye’de o hadisin delil alınamayacak durumda olduğu, yazılıdır. Yani böyle bir hadis yok. Halbuki orada geçen olayı anlatan sahih hadisler Kütüb-ü Sittenin hepsinde vardır, çünkü onu alırsa sistemin hepsi çöküyor. Bir uydurma hadis alıyor oraya; ayet yok sahih hadis yok uydurma hadis alıyor. İşte bu Yahudilerdeki sözlü Tevrat a tam uyuyor değil mi? Şimdi diyor ki burada Allah-u Teala “innellezine keferu bi ayatina- ayetlerimizi görmezlikten gelenler” şimdi bunlar ayetleri görmezlikten gelmiyor mu, bilmiyor mu bu ayetlerin olduğunu; “sevfe nuslihim nara- bunları yakına bir ateşe yaslayacağız orada kızartacağız; külle ma nadıcet culuduhum- derileri her kızardığı zaman; beddelnahum culuden gayreha- başka derilerle onu değiştireceğiz (ateşin karşısında deri yanınca arkadan yeni deri çıkacak, niye yeni deri çıkıyor?) liyezukul azab- azabı tatsınlar diye (çünkü o deri sinir uçları yanar körelirse azabı hissetmemeye başlar, azabı hissetsinler diye yeni deriler yaratırız diyor) innallahe kane azizen hakima – Allah-u Teala üstündür, kararları doğrudur.” Bunlar bu cezayı hak etmişlerdir. “vellezine amenu ve amilussalihat – ama inanan, güvenen ve iyi işleri yapanlara gelince onlar; senudhiliuhum cennatin terci min tahtihel enhar- onları içinden ırmaklar akan bahçelere sokacağız; halidine fiha ebeda – sonsuza dek orada ölümsüz bir şekilde ölmeden kalacaklar; lehum fiha ezvacun mutahharatun- orada kendilerine her türlü hoşlarına gitmeyen huylardan hoşlarına gitmeyen şeylerden arındırılmış eşleri olacak (mesela kadının arzu ettiği bütün özelliklere sahip eşi, erkeğin arzu ettiği bütün özelliklere sahip eşi olacak yani eşlerin birinin diğerinden şikayet edeceği hiçbir şey kalmayacak, arındırılmış olacak o yanlış huyları) ve nudhilihum zıllen zelila- ve onları böyle uzayıp giden gölgelere de sokacağız (son derece mutlu bir şekilde gidecek)” Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelenler cehennemde yanacaksa onların arkasında giden kişi olarak biz de yanmamak için elimizden geleni yapmak zorundayız değil mi? Bakın şu Nisa Suresinin 105. ayetini okuyayım ben size tam olarak, az önce okuduk ama tamamını okumadık bir kısmını okuduk. Burada Allah-u Teala diyor ki “inna enzelna ileykel kitapYa Muhammed sana bu kitabı indirdik (Muhammed (sav)in iki görevi var birisi bu kitabı tebliğ, onu resul sıfatı ile yapıyor, elçi sıfatı ile yapıyor, tebliğ yani bu kitabın içinde olanı açık seçik net bir şekilde muhatabına anlatıyor, Resulullah’ın muhatapları Arap olduğu için Arapça anlatıyordu, Türklere Türkçe anlatılması lazım, Fransıza Fransızca dünyanın her toplumuna kendi dili ile anlatılması lazım ki tebliğ edilsin. Tebliğ başka bunu Maide Suresinin 67. ayetinde Allah-u Teala diyor ki “beliğ ma ünzile ileyke mirrabbikRabbinden sana indirilen neyse onu tebliğ et, açık ve net bir şekide bildir; ve inlem tefal fema bellağte risaletehu- bunu yapmazsan Allah’ın sana verdiği elçilik görevini yerine getirmiş olmazsın” bu bir. Bu mutfağa temiz ve güzel malzemelerin getirilmesi gibidir, Nisa suresinin 105. ayetinde de diyor ki “inna enzelna ileykel kitabı bil hakk – sana bu kitabı indirdik bütün gerçekler içerisinde olarak indirdik (niye); litahkume beynennasi bima erakallah- Allah’ın sana gösterdiği yola insanlar arasında hükmedesin diye” Allah’ın gösterdiği yo nedir; işte muhkem ayet, onu açıklayan ayet işte siz sorgulayacaksınız, diyeceksiniz ki böyle diyorsunuz ama bu hangi ayetlere dayanıyor bir ayetin hükmü ise o ayeti okurlar o zaman anlarsınız, birkaç ayetten çıkartılmış hükümse o zaman o ayetleri tek tek tek size açıklamaları lazım, siz de tatmin olduğunuz zaman hah dersiniz, çünkü hesabı Cenabı Hakka vereceğiz, onun için sorgulayan Müslüman olmak zorundayız. Bu köhne yağı bu gelenekselleşmiş uydurulan din başka şekilde ortadan kaldırılamaz. Sonra Cenabı Hak Resulullah’a ne diyor “vela tekun lil hainine hasima- sakın ha hainlerden yana bir tavır takınma” onlardan yana olup da başkalarına karşı hasımlık olma, tavır alma. Niye; bazıları alttan alta iş çevirerek seni aldatmaya gayret gösterirler, bu da olur. Bunu da Maide Suresinin 49. ayetinde biraz daha açık olarak Cenabı Hak bize bildiriyor, diyor ki orada “ve enihkum beynehum bima enzelallah – (Nebimize emrediyor) aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet” hükmet ne demek; bir tane muhkem ayet onu açıklayan ayetler olacak çünkü önce Allah’ın gösterdiği dedi, önce en az iki, ayet onu açıklayan iki ayet, iki iki iki gider ama bu öyle bir metoddur ki isteyen herkese karşı tarafı tatmin edecek şekilde çözümünüzü anlatabilirsiniz onun için sorgulamak lazım. evet okuyorum tekrar ayeti “ve enihkum beynehum bima enzelallah – aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; vela tettebiğ ehvaehum- Ya Muhammed onların arzularına uyma” senin yanına gelen kişiler kendi arzularına göre senden fetva almaya çalışırlar “vahzerhum- onlara karşı dikkatli ol ; en yeftinuke an bağdi ma enzellahu ileyk- seni fitneye sokar, sıkıntıya sokar böyle canını yakar, Allah’ın indirdiği bazı şeylerden seni uzaklaştırmaya çalışır; ve intevellevgeldiler, istedikleri hükmü alamadı, geri dönüp gittiler, böyle olursa ; fa’lem- bil ki; ennema yuridullahu en yusibehum bi bağdı zunubihim- onların işledikleri bazı günahları sebebi ile bunların başına Cenab-ı Hak bir musibet getirmek istiyor” yani diyor Allah, bunlar cezalarını bulacaklardır, bunu bil “veinne kesiran minennasi lefasikun- insanların çoğusu fasıktır” doğru yol hesaplarına gelmez, yoldan çıkarlar, menfaatleri dinlerinden aha önemli olur, buna çok dikkat et demiş oluyor. Onun için biz şunu kendi kendimize söyleyelim kardeşim: Ben müslim bir adamım, Allah’a teslim olmuş bir kişiyim. Ben hesabımı Allah’a vereceğim, başkasına vermeyeceğim, dolayısıyla ben Allah’ın kitabından sorumluyum. Allah’ın kitabı da Kuran’dır ve Hikmettir, kitaptır ve hikmettir. Kitap Kur’an-ı Kerim’in ayetleri, bu ayetlerde ne varsa bu baş üstüne. Bir de bu ayetlerden çıkartılan hüküm var, onları da sorgularım. Dolayısıyla yanlış bir şey varsa zaten benim içime yatmaz, ben de Allah’ın yarattığı bir ayetim, bunu Allah söylüyor, o zaman Allah’ın yarattığı ayet ile indirdiği ayet arasında da uyumsuzluk olmaz, yanlış bir şey varsa beni mutlaka rahatsız eder, o zaman tatmin olana kadar sorgularım. Bu sorgulayan Müslüman olalım lütfen.