ABDÜLAZİZ BAYINDIR: EuzübillahimineşşeytanirracimBismillahirrahmanirrahim Elhamdülillahi rabbil âlemîn. Vel-akıbetü lil-müttekin Essalâtü vesselâmü alâ resûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Bugün Nisa Suresi’nin 32. Ayeti’ni anlamaya çalışacağız. Konu başlığımız “Kendimizi Keşfedelim” şeklindedir. Belki bazıları için içi boş bir kelime olarak gözükebilir ama dersin sonunda inşallah hep beraber göreceğiz ki bu son derece önemli bir konudur. Allahü Teala hepimizi farklı yaratmıştır. O farkımızı, ana farkımızı tespit ettiğimiz zaman dünyada kendi sahamızda bir numara olmamamız için hiçbir sebep yok. Önemli olan onun keşfedebilmektir. Onu geliştirebilmektir ve onunla öne çıkmaya gayret etmektir. İnsanların istişare etmeleri bundan dolayıdır herkes olayın bir farklı tarafını görür, kendi açısından, onları topladığınız zaman bir bütünlük meydana gelir.
Nisa Suresi’nin 32. ayetinde Allahu Teala diyor ki: “Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d”,“Allah’ın birinizi diğerine farklı kıldığı, üstün kıldığı, şeyleri temenni etmeyin.”“Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû”, “Erkeklerin kazançlarından bir payları vardır.”“ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn”“Kadınlarında kendi kazançlarından bir payları vardır.”“İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîm┓Şüphesiz Allah herşeyi bilir.” Şimdi burada, buradaki kelimeleri geçmeden önce Cenabı Hakk’ın “El Bari” diye bir sıfatı vardır. “El Bari” Türkçemiz’de bu kökten “beri” kelimesi kullanılır ve Arapça’daki anlamı ile aynen, eşit olarak kullanılır.“Ben senden beriyim.”“Ben ondan beriyim.” derler insanlar. Ne demek?“Ondan uzağım, onunla bir ilgim yoktur.” Bu kelime aynı anlamda hem Müslümanlar için hem gayrimüslimler için Kuran-ı Kerim’de kullanılmıştır. Allahü Teala için de kullanılmıştır.
Mesela Yunus Suresi’nin, 10’uncu sure, 41inci ayetinde Allahü Teala şöyle diyor:“Ve in kezzebûke fe kul lî amelî ve lekum amelukum”“Eğer seni yalanlarlarsa, “Sen yalan söylüyorsun.” derlerse Onlara de ki “benim yaptığım bana, sizin size.”“entum berîûne mimmâ a’melu”“Siz benim yaptığımdan uzaksınız.”Berisiniz yani. Tabi biz karşı taraf için kullanmayız Türkçe’de de…“Siz benim yaptığımdan uzaksınız.” “ve ene berîun mimmâ ta’melûn”“Ben de sizin yaptığınıza uzağım.” İşte şimdi bu “beri” dediğiniz zaman ne olur? Arada bir fark olduğunu gösterir. Şimdi burada diyor ki Allahu Teala: “Huvallâhul hâlik”, “Yaratan Allah’tır.”“El Bariu” “Farklılaştıran.”Yani herkesi diğerinden farklı olarak yaratan Allah’tır “El Musavviru”“Şekil veren O’dur.”Yani her birimizin şeklini Allah belirlemiştir.“lehul esmâul husn┓En güzel isimler O’nundur.” En güzel isimler yani en güzel özellikler. “yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard”“Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’na boyun eğer.” Kafirler de ona boyun eğmek zorundadır. Çünkü Allah’ın dediği tarihte doğarlar, O’nun dediği tarihte ölürler, O’nun belirlediği cinsiyeti yaşarlar, O’nun belirlediği topraklarda yaşarlar, O’nun belirlediği rızıktan yerler, O’nun belirlediği anne babanın evlatları olurlar. Yani bütün insanlarda bir zorunlu kulluk vardır ama imtihan o zorunlu kullukta değil, gönüllü kulluk kapsamına giren konulardadır.“ve huvel azîzul hakîm”“Üstün olan,kararları doğru olan O’dur.” Şimdi buradan Allahû Tealâ’nın “Barî” sıfatını öğrendik. Herkesi farklı yaratıyor. Bu farklılık nerede başlıyor?
Şimdi bugünkü dersimizin ana ayeti olan Nisa 32. ayette Allahu Teala diyor ki: “Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d”“Allah’ın birinizi diğerinden farklı kıldığı şeyi temenni etmeyin.” “Temenni” ne demek? Şimdi Türkçe’de temenninin bir karşılığı var da Arapça’da ne demek? Mesela anlaşılamadı“ölçü koymak” demek kök anlamı ama Kuranı Kerim’de…Mesela bizim kendi dilimizde kullandığımız bir “meni” vardır. Biz erkeğin tohumuna “meni” deriz. Ayetleri tam bağlamıyla anlamayanlar da Arapça’sında öyle derler ama ayetlerin bağlamına bakarsanız, kelime anlamına da bakarsanız, meninin farklı bir şey olduğu ortaya çıkar.Şimdi burada diyor ki Allahü Teala“Elem yeku nutfeten”“O insan bir nutfe değil miydi?” Yani döllenmiş yumurta değil miydi?“min menîyin yumnâ” “Menîyin” ölçüsü belirlenmiş şeyden; yumnâ”… Yani konan ölçüyle ölçüsü belirlenmiş.ya da “Min nutfetin izâ tumnâ.” birincisi Kıyame Suresi’nin 37 ayeti ikincisi de Necm Suresi’nin 46. ayeti.“Min nutfetin izâ tumnâ.”“Nutfeden kişi yaratılmıştır.” Ne zaman? Ölçüsü konduğu zaman. Demek ki nutfe, döllenmiş yumurtaya verilen isim, ölçünün konması da o nutfe dönemindedir. Abese Suresi’nde (19. Ayet) Allahü Teala diyor ki;“ḣalekahu fekadderah” Allah kişiyi ana rahmindeyken yaratıyor yani o ananın yumurtasıyla babanın spermini birleştiriyor, şey oluyor orada, döllenmiş yumurta oluyor ve o sırada kişinin ölçülerini koyuyor. Ölçüler, döllenmiş yumurta olduğu zaman konuyor. Ayet işte öyle diyor: “Min nutfetin izâ tumnâ.”Ölçüsü konduğu zaman nutfeden yaratılmıştır.Demek ki kişinin özellikleri, şeyde, ana rahminde şeyin en başında belirleniyor. “ḣalekahu fekadderahu”“Yarattı ve ölçüsünü koydu.” İşte bu “ḣalekahu” “el-hâlikul–bâriül”“Yaratan ve Bari” bu ölçüler koyduğu zaman herkesin ölçüsü farklı. Herkesin ölçüsü farklı. Şimdi bu ana rahmindeyken kaderin belirlenmesi.Doğru, gerçekten öyle. Kader ana rahminde belirlenir de bizde kadere yanlış anlama verilir. Kişinin ölçüleri, vücut ölçüleri, ana rahmindeyken belirlenir. Yani şu bizim etten kemikten olan vücudumuzun ölçüleri. Bunlarda bizim, tabii sahip olduğumuz kabiliyetler de var. İşte Allahü Teala, “El Bâri” herkesi diğerinden farklı yarattığı için diyor ki şeyde, işte Nisa Suresi’nin 32. ayetinde diyor ki;“Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d”.“Ve lâ tetemennev”, yani “Kendinizin o ölçü içerisinde olması kurgusunu yapmayın.” Yani“Ben de o ölçüde olayım.” Yok kardeşim, senin ölçün ana rahmindeyken belirlenmiştir. Sen istesen de çırpınsan dao ölçüyü değiştiremezsin.Senin bir ölçün var, orada belirlenmiş. O zaman öyleyse, ölçüye göre hareket etmeye çalışacaksın. Bak, temenni etmeyin, neyi, “mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d” ölçü konurken herkesin diğerinden bir farklı tarafı var. Şimdi bunlardan bazıları, kendisindeki o farkı fark ediyor ve şey yapıyor, ısrarla çalışıyor, gayret gösteriyor, kendi kimliğini ortaya çıkarıyor.Onun için diyor ki burada Allahu Teala“lin nisâi nasîbun mimmâktesebn” yani siz kişilerin farkını boşverin. Siz bulunduğunuz şartlar içerisinde çalışın, gayret gösterin. “Erkeklerin kendi çalışmasının sonucundan alacakları bir pay vardır.” “ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn” “Kadınların da kendi kazançlarından alacakları bir pay vardır.”Mesela kadınla erkek arasında da temel bir takım farklılıklar vardır. O farklılıklar… Tamam erkekte o kadındaki özellik yoktur, kadın da erkekteki özellik yoktur. Bu farklılıklar, kendisi sahasında bir üstünlüktür. Yani şimdi erkek kadına özenecek olursa tuhaf bir şey ortaya çıkar değil mi? Kadın erkeğe özenecek olursa, tuhaf bir şey ortaya çıkar. Ne sen ona özen,ne o sana özensin. Allah’ın sana vermiş olduğu özellikleri esas alarak kendini geliştirmeye bak. Aynı şey bütün insanlar için söz konusudur. Çünkü Allah, Bari’dir. Her insan özel yaratılmıştır. Her insan özel yaratılmıştır.“Ves’elûllâhe min fadlihî.”“Siz Allah’ın vereceği ikramı arayın.”“İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ” “Allahu Teala her şeyi bilir.” Cenab-ı Hakk’ın bakın bilmediği hiçbir şey yoktur.
Evet… Şimdi bu işler istediğimiz, arzu ettiğimiz şeyler ne olur? Biliyorsunuz zaten, fıtratı bozmamak esastır. Fıtratı bozmamak esastır. Fıtrat ne?Yaratılış. Yani yaratılıştan Cenab-ı Hakk’ın bize verdiği özellikleri geliştirmemiz lazım. Bozmamamız icab eder.Bakın burada Nur Suresi’nin, 24’üncü sure, 21 ve 22 ayetinde Allahu Teala şöyle diyor: “Yâ eyyuhâllezîne âmenû” “Müminler..” Çünkü Allah’ı müminler dinler, diğerleri dinlemezler.Cenab-ı Hakk’ı ikinci sıraya koyarlar, önce kendi menfaatleri gelir, sonra diğerleri.“lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân”“Şeytanın izinden izinden gitmeyin.”“ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytân”“Kim şeytanın izinden giderse…”“fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker” “Çünkü o, fuhuşu ve çirkin şeyleri emreder.”Yani sizin fıtratına ters şeyler emreder. Onun için dikkat ederseniz, kim bir günah işlerse onu ilk önce kendi vücudunda hisseder, ilk tepkiyi kişinin vücudu gösterir yapmış olduğu günaha.“ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu”“Allah’ın sizin üzerinize ikramı ve iyiliği olmasa, Allah’ın Merhameti olmasa…”Şimdi Allah’ın merhametine? Bakın “rahim” kelimesi,ana rahmini hatırlatmalı bize. Ana rahmindeki çocuğun bütün ihtiyaçlarını o rahim karşılar.Cenab-ı Hakk da bizim yaşadığımız şeyde, dünyada bütün ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Peki bir takım yanlış şeyler yapsak? Mesela annenin yediği yanlış bir takım ilaçlar çocuğa ne yapıyor? Ana rahminde etkileniyor. Bizim yaptığımız bir takım yanlışlar olsa, o yanlışların cezasınıhemen çekecek olsak… Allahu Teala diyor ki bakın burada: . “ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu”“Allah’ın sizin üzerinize ikramı ve iyiliği olmasa…”“mâ zekâ minkum min ehadin ebeden” “Sizden hiçbiriniz, asla bir gelişme gösteremez.”Çünkü Allah’ın istediği gibi davranışlarda kusur işliyorsunuz. Kusurlu davranışlar yapıyorsunuz. “lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu”“Ama Allahu Teala doğru tercihte bulunanı geliştir.”yani o vermiş olduğu özellikler demek ki bizim gelişmemizi sağlayacak özellikler oluyor.“vallâhu semî’un alîm” “Allah işiten ve bilendir.”“Ve lâ ye’teli ulûl fadlı minkum ves seati” “İçinizde bazılarınızın bir konuda bir üstün tarafı olur.” Biriniz zengin olursunuz, biriniz çok zeki olursunuz, biriniz güçlü olursunuz, biriniz başka… Şu olur, biriniz şu sahada çok güçlü olursunuz, biriniz öbür sahada çok güçlü olur ama diyor; “İçinizde imkanı olan insanlar, maddi gücü olan ve birtakım özel kabiliyeti olan insanlar, sakın yemin etmesinler…”“en yu’tû ulîl kurb┓En yakınlarına yardım etme konusunda yemin etmesinler.”“Kardeşim annene yapıyorsun, babana yapıyorsun…” Hiç bildikleri yok, kardeşime yapıyorum atıyorsun çöpe. İşte oğluma kızıma, eşime…” falan. Yaptığınız her şeyi Allah rızası için yapacaksınız. Hiçbir şey çöpe gitmez. Yani şunu düşünün ki,aldığı bütün nimetlere rağmen Allah’a teşekkür etmeyen, yani Allah’a karşı görevini yapmayan insanlar size karşı yaparlar mı?Onun için hiç beklemenize gerek yok. Siz sadece Allah rızası için yapın Cenab-ı Hakk onun karşılığını fazlasıyla verir.“en yu’tû ulîl kurbâ vel mesâkîne vel muhâcirîne”Yani “Çaresizlere, yakınlara, hicret etmiş olan kişilere”, mesela bugün Türkiye’de var Suriyeliler, bir çok şeyler… “vel muhâcirîne fî sebîlillâh”tabi“Allah yolunda hicret edenler.” Bunlara karşı ne yapsın?“velya’fû” “Affetsinler.”Kusurlarını görmesinler. Kusur etmeyecek değildir, ederler. O etsin, o onun suçu. Seni ilgilendirmez.“velyasfehû”“Yeni bir sayfa açsınlar“e lâ tuhıbbûne en yagfirallâhu lekum”“Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?” Allah’ın sizin eksiklerinizi, kusurlarınızı düzeltmesini istemez misiniz? “vallâhu gafûrun rahîm” “Allah Gafur’dur”Bak hep şunu yaparsın, bunu yaparsın ama gene sizi düzeltir. Tamir eder ve merhametlidir. Bir ana rahmindeki gibi sizin ihityaçlarınızı karşılar. Şimdi bu son ayet, şeyle ilgili inmiştir. Benî Mustalik gazvesinden gelirken, o savaştan gelirken, yolda biliyorsunuz Ayşe validemize zina iftirasında bulunuldu. O iftarada bulunanlardan bir tanesi de Ayşe validemizin akrabası. Yani annesi, Ebubekir Radıyallahu Anh’ın teyzesi. Akrabası. Adı Mistah Bin Üsase.Şimdi bu, babası küçük yaşta öldüğü için Ebu Bekir, radıyallahu anh,O’na yardımediyor. Ayşe validemize yaptıkları iftira ayetle sabit olunca, Rasulullah da bunlara iftira cezası olarak seksen kırbaç vuruyor ama Ebu Bekir, radıyallahu anh, yemin ediyor;“Bir daha buna yardım etmeyeceğim.” Küçükten beri besle, bugüne kadar getir, gelsin senin kızına zina iftirasında bulunsun. Onun üzerine bu ayeti kerime iniyor.“İstemez misiniz Cenabı Hakk’ın sizi bağışlamasını?” O da diyor ki “İsterim Yarabbi.” Hemen tövbe ediyor ve başlıyor O’na yardımcı olmaya. Dolayısıyla bu şunu gösteriyor: Bizim kabiliyetlerimizi bizde saklamamalıyız. Gelişme için elimizde hangi imkanlar var? Onu Allah rızası için de ihtiyacı olanlarla paylaşacağız. Bak burada sadece şey et demedi. “ulûl fadlı”dedi. “Üstünlük sahibi”Hepimizin bir üstün tarafı olur. “ves seati” dedi“zenginlik” dedi. Zenginliği ayrı zikretti “fadlı” ayrı zikretti. Dolayısıyla yani bir yaratılıştan bir takım kabiliyetlerimiz, bilgilerimiz olur, birisine bir konuda destek verirsiniz, fikir verirsiniz, yol gösterirsiniz,“Şöyle yap böyle yap.” dersiniz ama bildiğiniz konuda. Bilmediğiniz konuda insanların işine karışarak şey değil. Yani birisi size danışıyorsa, işte bir, gerçekten iyiliğine olacak bir şey varsa söylerseniz. Yaparsa yapar, yapmazsa yapmaz. O kendi bileceği şeydir. Şimdi… Bu şeyde kendimizi geliştirmenin yollarını Allahu Teala şey yapıyor. Kendimizi keşfetme konusu, biz olaylariçerisinde keşfederiz kendimizi.Mesela bu eğitim, keşfetmemize yararsa eğer çok faydalı demektir ama asıl mesele şudur: Şeyde… İsra Suresinde’ydi: “kullun ya’melu alâ şâkiletihHerkes kendi şekillendirdiği şeye göre göre davranır.” (İsra Suresi 84. Ayet)Yani insanlar kabiliyetli oldukları tarafa doğru yönelirler. Orada kurgularını yaparlar. Tabii istişareyi de mutlaka yapmak lazım, tek başına değil. Çünkü sizin gördüğünüzü, sizin göremediğinizi başkaları görür. Çünkü siz isteseniz de göremezsiniz, sizin kabiliyetiniz ona yetmeyebilir. Başkaları görür, onlarla yardımlaşmak suretiyle kendinizi geliştirebilirsiniz. İşte burada eğitim, çalışmalar, şunlar bunlar şeyi yönlendirir. Onun için mesela çocukları hangi sahada kendilerini geliştirmekistiyorlarsa o sahayayönlendirmek lazım. Ama orada kabiliyetleri olmayabilir. Sadece bir heves olur. Kendi kabiliyeti olmadığı halde o tarafa yönelir, onlara da engel olmak gerekir. “Bak senin burada… Sen bu işi yapacak güçte değilsin.” diye şey yapmak lazım ama genellikle… Mesela bana master yapmak için gelen talebeler,“Hocam hangi konuda yapayım?” derim ki “En çok neyi istiyorsun?” Doktora için gelenler de aynı. Kendi çocuklarım, kardeşlerim… “Baba bize neyi tercih edelim?” “Ne yapmak istiyorsanız onu tercih edin.” demişimdir. Çünkü kendi istekli olmadığı bir sahayı tercih ederse başarılı olamaz. O kişi orada kendisini ispatlaması lazım ama lafla ispatlama olmaz, çok çalışmak gerekir. Mesela bu akşam bir örnek verelim, dedik. Şimdi Yahya anlatacak. Biliyorsunuz Stephen Hawking var. İnşallah doğru telafuzediyorum.Şimdi bu şahıs, yirmibir yaşında ciddi anlamda vücudunun birçok özelliklerini kaybetmiş ama biliyorsunuz bugün dünyada çok önemli konuda bir şey… Yahya’dan dinleyelim onu.
YAHYA ŞENOL: Evet şu an ekranda da resmi var. Herhalde bir iki tane daha olacak değil mi? Bu kişiyi çoğunuz tanıyorsunuzdur zaten. Bu, 1942 yılında Oxford’da dünyaya gelmiş bir insan. Gençlik yıllarında oldukça faal. Üniversite eğitimini görüyor Cambridge’te Oxford’da ve okuduğu bölümlerin hepsini birincilikle bitiriyor. Oldukça kabiliyetli. Fakat yirmi bir yaşına geldiğinde ALS hastalığına yakalanıyor. Bu kas sistemini etkileyen, nörolojik bir hastalık bu. Ve o gün diyorlar ki,“İki yıllık ömrün kaldı.”Yani “En fazla sen iki yıldaha yaşarsın. Ondan sonra daha bu beden seni taşımaz.” Fakat adam, ona aldırmıyor, çalışmalarına devam ediyor. Hatta o hastalık anındayken, kendisinin o hastalığını da bilen, farkında olan biriyle evleniyor da. Yetmiş dokuz yılına gelince, yani bu yirmi bir yaşındayken, 60’lı yıllarda bu hastalığa yakalanıyor, 79 yılına geldiğinde çok özel bir ünvan olan “Lucasian Matematik Profesörlüğü” ünvanını kazanıyor. Çalışmalarına devam ediyor ve zamanla bütün bedeni fonksiyonlarını kaybedip tekerlekli sandalyeye mahkum oluyor. Fakat beyin faaliyetleri hiç etkilenmediği için bu çalışmalarına devam ediyor. Matematik, fizik yani genelde o alanlarda çalışmalar yapıyor. 85 yılına geldiğinde, konuşma yetisini de tamamen kaybediyor. Hiç, artık bedeninde sadece çalışan yeri beyni kalıyor ama adam ona rağmen çalışmalarına devam ediyor. Bugün itibariyle, yaklaşık kırkdan farklı dile çevrilmiş eserleri var. On ikiden fazla onur ödülü kazanmış. Yani şimdi bunu anlatıyoruz ama bu adam, hani kendisini dinsiz, ateist olarak nitelendiren bir adam. Hani o yönünü övücü,“Vayşöyle bir adam, falan…” değil. İnsani olarak bedeninin bütün fonksiyonlarını kaybetmiş ama yaşama asla küsmemiş, çalışmalarını asla bırakmamış, eser üstüne eser yazmış, ödül üstüne ödül almış bir adam var ve bugün “İki yıl anca yaşar.” dedikleri adam 73 yaşında ve çalışmalarını halen devam ediyor. Neredeyse her sene bir kitabı falan çıkıyor.Yani hiçbir şekilde Cenabı Hakk’ın kendisine o duruma düşürmesinden yola çıkarak hayata küsmemiş bir adam. Düşün artık konuşma yetisini de kaybetmiş. Bugün insanlarla, herhalde yine kendi geliştirdiği olacak onu bilmiyorum, şu bir önceki fotoğrafa dönebilir miyiz? Şu ekran sayesinde yazıları sese dönüştüren bir sistemle ancak anlaşabiliyor. Kendisi bir şeyler yapıyor. O, sese dönüşüyor da öyle insanlarla falan anlaşabiliyor. Tek insanlarla ilişki kurabileceği şey o ama ona rağmen adam kitap yazıyor.
ABDÜLAZİZ BAYINDIR: Evet.
YAHYA ŞENOL: İlginç değil mi? Yani birileri O’nun kitaplarını okuyunca bilgin oluyor, o adam bu haliyle onları yazıyor.
ABDÜLAZİZ BAYINDIR: Evet bugün dünyada çok önemli bir şey. Yani azim son derece önemlidir. Onun için asla kendimizi bırakmamamız lazım. Kendinizi bıraktığınız zaman vücut tamamen gider. Bırakmayacaksınız. Hiçbir konuda… Hiçbir konuda moralinizi bozmayacaksınız. Moralinizi bozmamanızın tek yolu Allah’a güvenip dayanmaktır. Çünkü bu vücudun hiçbir şeyinde bizim bir payımız yok. Yani şey olarak, yaratılış olarak. Hani geliştirmemekte, hatalarda payımız var da… Vücudu yaratan Allah. İmkanları veren de O. O zaman mevcut imkanları en iyi şekilde kullanarak kendimizi geliştirmemiz lazım.
Şimdi Mearic Suresi, Kur’an-ı Kerim’in yetmişinci suresinde Allahu Teala insanları anlatıyor diyor ki: “İnnel insâne hulika helûâ”(Mearic Suresi 19. Ayet)Allah’ın herkese verdiği ölçü bu. Yani birbirinden farklandırılan ölçüdeğil, herkeste olan bu.“İnsanoğlu doyumsuz olarak yaratılmıştır.”Şimdi o doyumsuzluk da eğer iyiye kullanılırsa çok faydalı olur. İşte bak bu şahıs doyumsuz bir şekilde çalışıyor değil mi? Ama iyiye kullanmak lazım. Bazıları doyumsuzluğunu başkalarına hakimiyet kurmak, başkalarının hakkını yemek için kullanıyor. Bu değil. Bu hepimizde olan bir özellik. Çok çalışmamız lazım. “İzâ messehuş şerru cezûâ”(Mearic Suresi 20. Ayet)“Başına bir sıkıntı geldi mi başlar, basar yaygarayı”“Efendim işte işimi kaybettim.” Bakarsın ki bazısı gider intihar eder. Ne oluyor ya? Zaten öleceksin. Yani bunun şeysi ne?Zaten öleceksin. İstesen de öleceksin, istemezsen de öleceksin.“Ve izâ messehul hayru menûâ”(Mearic Suresi 21. Ayet)“Eline bir imkan geçti mi kimseyle paylaşmak istemez.”Zırnık koklatmaz kimseye. Kendisi zor durumda olsa, ister ki herkes bana versin. Ama kendine bir imkan geçtiği zaman kimseyezırnık koklatmaz.“İllâl musallîn”(Mearic Suresi 22. Ayet)“Tabii namazlarını tam kılanlar başka.”“Ellezîne hum alâ salâtihim dâimûn”(Mearic Suresi 23. Ayet)“Bunlar namazlarında devamlı devamlı olan kişilerdir.”
Mesela az önce Yahya dedi ki işte,ateisttir falan… Batıda insanları ateist yapan kilisedir. Yani onlara “din” diye anlatılan şey, akıl ve mantığa uygun olmadığı için şey yapıyor. Yoksa, Allah’ın varlığı, birliği, o konularda en küçük şüpheleri olması mümkün değil. Hele böyle bir ilim adamının,o imkansız. Şimdi… Bu şeylerde… Yani yaratan Allah olduğu için, başarılı olmak için de Allah’ın koyduğu kurallara göre hareket etmek lazım. Yani siz eğer, kazancınızdan başkasını da yararlandırırsanız , yaptığınız,elde ettiğiniz şeyleri başkasıyla paylaşabilirseniz… Herhangi bir şeyi, illa da para olması lazım/gerekmez ki… Her şeyi. Bir gülücüğünüzü paylaşsanız. Bir selamı paylaşsanız. Bir tokalaşsanız, bir hal hatır sorsanız. İmkan ya… Elinizdeki bütün imkanları iyiye kullansanız, bu sizi geliştirir.Şimdi bak mesela… Geçende baktım Yahya eline almış şey, Tevrat’ı. Getirmiş, hemen“Hocam bir şey buldum.” “Ne?” İşte Tevrat’ta da şeyin kurban… Neyin? “Koyun, keçi… Bir yılını tamamlama, yaşı, aynen işte Kuranı Kerim’deki gibi.” Tamam mı? Şimdi bazen, bakarsın ki Vedat bir şey bulmuş hemen paylaşıyor.Bizim arkadaşlarınız hep öyledir.Mesela ben şahsen herhangi bir şeyerastlasam hemen o sabah gelir paylaşırım arkadaşlarla.Çünkü bakarsın ki, biraz sonra ölebilirim. Benden gider şeye, kabire. Hayır ölebilirim. Unutmayı bırak… Hem unutabilirim, hem ölebilirim. Şimdi bu şey bakın… Ben sadece Cenab-ı Hakk’a şükür için söylüyorum; bunu herkes artık biliyor ki Süleymaniye Vakfı’ndaki bilimsel gelişme, dünyanın hiçbir yerinde yok. Yok yani ortada gayet açık ve net. Kendi, Kur’an-ı Kerim’in metodolojisini koymuş, “din ve fıtrat – din ve bilim” arasındaki irtibatı kurmuş. Defalarca bunu ispatlamış. Geçmişin bütün yanlışlarını teker teker ortaya koy… İşte bu akşamki ders de öyle. Bak bir tek ayetten çıkarılanlar. Mesela işte cumartesi ders yapılıyor, bir takım yenilikler. Efendim salı günü ders yapılıyor, sürekli yenilik. Mesela camiye gidersiniz, bir vaaz… Bir iki kere bir vaizi dinlediniz mi, üçüncüsünde onu sözlerini artık ezberlersiniz.Yenilik yoktur yani. İşte kitaplar öyle. Üniversitede ders veren bazı arkadaşlar diyorlar ki “Yahu yıllardır aynı şeyleri söyle söyle söyle insan bıkıyor yahu. Hiç derse girmek istemiyorum.” E niye öyle yapıyorsun ki? Araştırma yapsana. Mesela bizim için aynı konuda iki kere aynı şeyleri söylediğimiznadir oluyor değil mi? Yani şey, yeni bir gelişme olmadan… Çok nadirdir yani. Mutlaka bir yeni gelişme, mutlaka bir ilerleme söz konusudur. Neden? Sürekli paylaştığımız için. Sürekli. Ama ben meselabazı kimseleri tanıyorum bir yerde bir şey buluyor, onu menfaate çevirmeye çalışıyor. Öyle olduğu zaman da Cenab-ı Hakk vermez.
Bakın şu ayeti kerimeye Tevbe Suresi’nin 75’inci ayeti.Buna çok dikkat edelim: “Ve minhum men âhedallâhe”“İçinizden Allah’a karşı söz vermiş…” Yani “onlardan”. “İçlerinden Allah’a karşı söz vermiş olan kişiler vardır.” Nasıl söz veriyor? “le in âtânâ min fadlihî le nessaddekanne ve le nekûnenne mines sâlihîn” “Allah bize iyiliğinden, ikramından versin, kesinlikle sadaka verecek, hayır hasenat yapacak, yardım edeceğiz ve iyilerden olacağız.” Hatta bazen şirketlerini kurarken derler ki bu şirketin kazancının şu kadarı hayra gidecek. Genellikle bunlar sadece o yazıda kalır. Cenab-ı Hakk hele versin görürsün. Versin de bir görelim. Olmadığı zaman herkes son derece cömerttir ama olduğu zaman bakarsınız ki zor gelir. Niye? Çünkü insanın mala karşı bir sevgisi vardır. Malla imtihan edildiğimiz için. Diyor ki Allahu Teala: “Fe lemmâ âtâhum min fadlihNe zaman ki Allah kendi ikramıyla onlara gereken imkanları verir”,“bahılû bihî” “Allah’ın ikramıyla cimrilik yaparlar.” (Tevbe Suresi 76. Ayet) Cimrilik yaparlar.
Size bir kaç kere anlatmışımdır. Önemli bir örnek olduğu için tekrar anlatayım. İşte bir gün birisi geldi. Tekstilci, Avrupa’ya çeşitli yerlere ihracatta bulunuyor.“Hocam inanır mısın işler şahane.” “İyi, ne güzel.” Ben de müftülükteyim. “Daha yeni Fransa’ya bir buçuk milyon dolarlık ihracat yaptım.” “Çok güzel.” O sıra bir öğrenci girdi. Çok az bir yardım…Yani öyle tanıdığım birisi. Yani biraz… Daha önce de söz mü vermiştim, zannedersem öyle şey değil. Dedim şuna, yüz lira mı, iki yüz lira mı, artık neyse, kaç liraysa…“Şuna verir misin?”“İnan ki yoktur!”“Ne oldu ya? Hani şimdi işlerin tıkırında, Fransa’ya bir buçuk milyon dolarlık şey yaptım diyordun, ihracat?” “İnan ki yoktur!” Şu olur: Ben de ticaretin içerisinde büyümüş, sürekli ondan meşgul olan bir kişiyim. Ticaretin, sanayinin. Bugün dünya kadar paran olur, yarın bir kuruşun olmaz. Normaldir. Dersin ki “Şu anda yok, falanca gün vereyim.”dersin. Bu çok normaldir. Bunun ayıplanacak tarafı yok. Adamın gerçekten milyonlarca dolar alacağı olur da bir kuruş alamamıştır, bir bardak çay içecek parası olmayabilir. Bu normaldir.Ama öyle…“İnan ki yok hocam!”Bir müddet sonra Vakıf’a geldi.Benden dedi ki “Hocam bu bir otuz bin lira zekat ayarlayabilir misin?” dedi.“Çok zor durumdayım.” Ne oluyor? Hani sen daha bir çocuğa şey yapmıyordun, ne oldu? Ondan sonra… Daha sonra, bir süre sonra geldi.“Hocam intihar etmek istiyorum.” Fetva istiyor benden. Hayırdır, dedim, niye?Borcum var, dedi.“İntihar edersem, şey,sigorta 170 bin dolar verecek bizim çocuklara. Onlaronunla borçları öderler hiç olmasa ben rahatlarım.”Şey “Ben rahatlarım.” değil, “Onlar rahatlar.” Kendisi rahatlamayacak da onlar rahatlar. Dedim senin Florya’da güzel bir köşkün vardı yani böyle son derece gösterişli yani. Orayı satsana. “Hocam bir buçuk milyon dolarlık köşkü adamlar yedi yüz bin dolar veriyorlar.” dedi. “Nasıl satayım?” İntihar etmeyi kabul ediyor, orayı… Dedim “Git oraya dört yüz elli bin dolara sat.” Hakikatenoraya dört yüz elli bin dolara satmış. Şimdi artık çok iyi durumda. Geçende telefon ediyor,“Falan yerde yazılığım var Hocam, sana bir kat ayırdım, gel.” Nasip olmadı, gidemedik tabi. Şimdi tekrar düzeltmiş işlerini. Şimdi…
Yani bakın insanların çoğu böyle. Bak ne diyor Allahu Teala? “Ve minhum men âhedallâhe le in âtânâ min fadlihî le nessaddekanne ve le nekûnenne mines sâlihîn” (Tevbe Suresi 75. Ayet)“Allah’la sözleşir birileri. Der ki “Eğer… Ya Rabbi sen bana bir imkan ver, bol sadaka vereceğim ve iyilerden olacağım.”Etrafınıza böyle çok duyarsınız yani herkes duyar. Ele geçene kadar herkes cömerttir.“Fe lemmâ âtâhum min fadlihî bahılû bihî ve tevellev”Bakar,“Allah onlara ikramda bulundu mu ondan..” cömertlik…Şey! “Cimrilik yapar, yüz çevirirler.” Unuturlar söylediklerini.“ve hum mu’ridûn”“Ve hep uzaklaşırlar.”(Tevbe Suresi 76. Ayet)Bir müddet sonra da hiç fakir görmek istemezler çevrelerinde. Şimdi dikkat ederseniz genellikle bu tür insanlar, maddi sıkıntıları ortaya çıktığı zaman bütün akrabaları ile irtibata geçer onlardan destek isterler. Ne zaman kendilerine imkan geçer, ilk önce akrabalarını terk ederler. Sıkıntı zamanında evet, elinize imkan geçtiğinde…. Onun için Cenab-ı Hakk az önce “En yakınlara verin” diye özellikle emretti. Çünkü en yakınlara vermek en zor olanıdır.Evet… Ama bu, şimdi okuyacağım ayet çok önemli:“Fe a’kabehum nifâkan fî kulûbihim” “Allah bunları münafıklık cezası ile cezalandırmıştır.”(Tevbe Suresi 77. Ayet)Kalplerinde münafıklık olur. Siz söz veriyorsunuz öyle mi?Ondan sonra cayıyorsunuz. Öyle şey olur mu?“ilâ yevmi yelkavnehu bi mâ ahlefullâhe“Allah’la yüzleşeceği güne kadar.”(Tevbe Suresi 77. Ayet) Niye? Allah’a verdikleri sözden caydıkları için. Bütün imkanları Allah veriyor insanlar Allah’a karşı cimrilik yapar mı?
Dolayısıyla yine bakın çevrenizden… Yine anlatmışımdır ama tekrar edeyim, şey yapılsın, konu bütünlüğü açısından. Bir Pehlivan amca diye birisi vardı, Erzurumlu. Gerçekten böyle sözü doğru, dürüst bir adam. Şimdibir gün bana geldi. Dedi ki işte,“Konya Ereğli’de bir takım akrabalarım var. Gittim durumları çok kötü.”dedi. Ona birazcık… İşte, “Yardımcı olabilir miyiz?” falan diye… Biraz işte manifatura, birtakım giysi işte şu, bu falan filan almak istiyor. Ben de şu Sultanhamam’da bir tanıdığa telefon açtım.“Hay hay buyursun gelsin.”dedi, gönderdim. Orada…Diyor ki şimdi o gelen o Pehlivan amacaanlatıyor. O rahmetli oldu o. Öbür zat herhalde yaşıyor, zannedersem.Ondan epey bir zamandır haberim yok da…Pehlivan amca geldi bana: Yahu ben böyle adam görmedim.” dedi. “Ya bu ne biçim bir insan?”“Hayırdır.”“Yahu beni gönderdin, dükkanı içeri girdim,büyük bir tüccar gelmiş gibi karşıladı beni. Ayakta karşıladı, geldi kapıdan içeriye aldı.”Allah Alah… Yanlış mı anladı bu adam, diye şey yaptım…” Ondan sonra; ‘E işte Abdülaziz Hoca…’‘Yahu boşver. Sen öğlen yemeğini yedin mi?’ ‘Yok.’‘Gel bir yemek yiyelim. Sonra hallederiz.’ “Allah Allah…Beraber bir yemek yedik.”diyor.Ondan sonra çıkmış,“İşte buyur, beğendiklerini al. Beğen. Şundan ne kadar istiyorsanal.Bundan ne kadar istiyorsan al.”“Allah Allah iyice şok oldum. Bu nasıl bir şey bu?” Alıyor. O zaman o Topkapı’dan kalkardı şeyler, otobüsler. Diyor ki:“Araban var mı buradan götüreceksin ya?” “Yok.” Diyor. Oğlum, diyor, bunu götür Topkapı’ya. “Nereye gidecek?”“Ereğli’ye.”“Ereğli’ye giden arabaya teslim et. Nakliye parasını da ver. Beraber, nereye gidecekse O’nu da oraya bırak gel.” diyor. Sonra kendisiyle görüştüm ve teşekkür ettim, Allah razı olsun, dedim. “Ya Hocam…” dedi.“Sen bana zekatından ver, dedin. Benimzekatım çoktan bitti ama…” dedi. “Şu komşularım, asıl kazancın burada olduğunu bir bilseler, hiç kimseyi bana bırakmazlar, yolda yakalarlar. Asıl kazanç burada.” Yani işin dünyalık tarafı da öyle. Dolayısıyla, yahu veren Allah. Allah’a karşı cimrilik yapılır mı? Evet… Bak ne diyor? “Allah onlara münafıklık cezasını veriyor, Allah’a karşı verdikleri sözdendöndükleri için ve yalan söyledikleri için.” Yalan söylüyorlar. O mesela bir hadisi şerifte vardı ya“Âyetül-münâfikı selâsün”bak özellikleri burada. İşte münafığın üç tane özelliği… Evet… “Bir söz verdiğin zaman yerine getirmez.”Allah’a ne yaptı? Söz verdi, değil mi? Yerine getirmiyor. Ondan sonra,“Konuştuğu zaman yalan söyler.” Bak diyor ki:anlaşılamadı“Bir şey emanet edildiği zaman da hıyanet eder.” Burada hıyanet kısmı yok ama zaten bu emanet edilmesidir çünkü Cenab-ı Hakk o malı ona vermiş, verdiği sözü yerine getirmemiş. (Bir dinleyici araya giriyor ancak sözü anlaşılmıyor.) Tabi şeyde… Hainlik de var. Yani Rasulullah’ın hadislerinin tamamı Kur’an-ı Kerim’de olanların, onlardan çıkarılmış hikmetlerdir. Şimdi…
Şimdi demek ki kendimizi bir kere keşfetmek zorundayız. Niye? Çünkü diyor ki Allah’u Teala, “mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d” (Nisa Suresi 32. Ayet)Demek ki her birimiz de bir başkasında olmayan özellikler vardır. Şimdi bak mesela burada işte Yahya bizim Vakıf’ın en eskilerindendir. Vedat bir kaç senedir Vakıf’ta. Mesela biz Vakıf’ta konuşan bir kişiye “Sen ne anlarsın, sen bırak.” diye bir şey söyledik mi şimdiye kadar?Hiç hatırlıyor musun? Çünkü sizin o“cahil” dediğiniz kişi, doğru cahildir ama Allah ona öyle bir kabiliyet vermiştir ki başkasında onu bulamazsın. O, o kabiliyetini bir kullandımı müthiş bir ilerleme sağlarsınız. Onun için, yani istişare o bakımından son derece önemlidir. Dolayısıyla her birinizdebir başkasında olmayan çok önemli özellikler vardır. Onları bir keşfeder, bir de Allah’ın dediği gibi hareket edersiniz kendi kafanıza göre değil, bu okuduğum ayetleri de dinlediniz, o zaman siz rüyada bir numara olursunuz. Mesela işte bu akşam Stephen Hawking’i onun için örnek olarak verdik. Ama başınıza hangi sıkıntı gelirse gelsin… Gelecek mutlaka, burası imtihan yeridir ama asla pes etmek yok. Pes etmek yok. Mutlaka ilerleyeceksiniz, hedefiniz en… Şey yapacak… Bir numara olmayı hedefinize koyacaksınız iki numara olmak hiç aklınızın köşesinden bile geçmemeli ama o bir numara olduğun zaman da her adımda Allah’ın rızası mutlaka en başta olmalıdır.Yani Allah’ın rızasına aykırı herhangi bir şey yaparsanız, Cenab-ı Hakk başarı vermez. Çünkü sistemi kuran O’dur. O’nun sistemine aykırı davranışta başarı beklemeyin. Geçici bir başarıymış gibi gözükür. Ondan sonra her şeyinizi kaybedersiniz.Şimdi son olarak şu ayetleri okuyalım, dersimizi bitirmiş olalım. İsra Suresi’nin 18 ayeti, 17inci sure. Diyor ki Allahu Teala burada“Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu”“Kim dünyalık isterse, orada, yani bu dünyada, ona, yani istediğimiz kişiye, tercih ettiğimiz kadar veririz.” Yani verecek olan Allah’tır. Başkası değil. Öyleyse Allah’a da ilişkileriniz sürekli düzgün olmalı. Allah’a karşı asla yamukluk yapmayacaksınız.“summe cealnâ lehu cehennem”Evet sadece dünyalık istediği için tabi al bakalım… İstediği her şeyi alamaz gene ama sadece dünyalık istiyorsun, verir Allahu Teala ama ona ahirette cehennem düşer. Ahiret için hiçbir yatırım yok.“mezmûmen medhû…”
YAHYA ŞENOL:“yaslâhâ…”
ABDÜLALİZ BAYINDIR:Hı?
YAHYA ŞENOL:“yaslâhâ…”
ABDÜLALİZ BAYINDIR:“yaslâhâ mezmûmen medhûrâ”O cehenneme şey yapılır… “Cehennemde kızartılır” diyelim Türkçe’de. Türkçe’ye göre. Yani bir çeşit şey gibi, kuzu çevirme gibi yani. Orada kızartılır. Nasıl?“Kötülenmiş ve kovulmuş olarak.”“Eyvah bütün itibar, her şeyim… Mal gitti mülk gitti… O kadar kabiliyet, o kadar beceri her şey gitti. Ne eşim kaldı ne dostum kaldı. Ölsen ölemiyorsun, yaşasan yaşamanın bir anlamı yok. Ama…
Diyor ki “Ve men erâdel âhırate”(İsra Suresi 19. Ayet)“Kimahireti isterse.”Cenneti istemeyen var mı? Hiç gördünüzmü şimdiye kadar cennet istemeyen birini? İstemek yetmez“ve seâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun” “İnanarak, ahiret için gerekli çalışmayı yaparsa.” Peki.“fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ“O işte, onların çalışmaları teşekkürle karşılanır.” Yani çalıştıklarından daha fazlası verilir. Hem dünyada verilir hem ahirette verilir.Tabii sabırlı olmak lazım Allah bizi sonuna kadar imtihan da eder.
“Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbike” (İsra Suresi 20. Ayet)“Sadece dünyalık isteyene çalışmalarının üzerinde…” Yani yüz liralık iş yapar, bin liralık şey, karşılık verebiliriz,diyor.“Ahiret isteyene de ikramda bulunuruz”,diyor.“ve mâ kâne atâu rabbike mahzûr┓Rabinin ikramını kimse engelleyemez.” İşte bazıları bu ikram geldiği zaman, kendilerini doğru yolda zannediyorlar. En başta anlattığım o bir kişi vardı ya“İntihar edeceğim.” Şimdi hatırladım, seksen… 1980’de galiba hacdayız, Harem-i Şerif’te beraber dolaşıyoruz şeyde, Medine’de. Hocam, dedi, Allah beni çok seviyor, dedi. “Valla çok iyi.”Dedim yani. “Nerden anladın?” dedim.”Çok güzel bir şey.” dedim. Dedi ki,ya ben, dedi,“Yetim bir çocuğum. İşte memleketten geldim. İşte, İstanbul’da bir yere şey olarak girdim, bir konfeksiyon atölyesine çırak olarak girdim. Şimdi kendi işimi kurdum, nereye el atsam altın oluyor” dedi. “Ha ondan dolayı mı Allah’ın seni sevdiğini söylüyorsun?” Tabi canım, dedi. İyi, dedim. Peki seninle, İstanbul’da birkaç tane zengin, şu adamların arasında fark? “Ya Hocam ben onlarla karşılaştırılabilir miyim?”dedi.“O zaman kaybettin, Allah onları senden daha çok seviyor.”dedim. Dedim “Bak şu anda neredeyiz?”“Medine’de.” “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin burada ne büyük maddi sıkıntılar çektiklerini biliyor musun?”“Evet.”“Öyleyse Allah, Resulullah’ı senden daha az seviyor değil mi?” dedim.“Ya bu ne mantıktır?” dedim. Ya müslümanın aklından bu geçer mi? Şimdi… Ama… Dikkat ederseniz, adam bir zenginse, adam bir itibarlıysa, makamı, mevkisi, şusu, busu varsa… “Ben bu makamı hak etmesem buraya gelemezdim ki.” Adam bir mevki elde etti mi, dünyanın en alimi o. Dünyanın en güçlüsü o. En en en en ne kadar ense hepsi kendinde. Şimdi şey yapıyor… Birisi… Mesela dağın üstüne yada binanın üstüne çıkıyorsunuz… “Var mı bana yan bakan”diye bakıyor. Ohoo… “İşte ben şuyum buyum.” Bina birden çöküyor. Küüüt, diye aşağıya ve orada yaralanıyor, düşüyor. Kendini suçlamıyor bu defa bir başkası üst kattaysa “Ora benim hakkım.”diyor.“Sen oraya çıkamazsın.”Yahu bir dakika sen… O demin hava attığın yer, senin yüksekliğini göstermiyor, senin altındakiler, seni oraya kadar çıkarttı. Altındaki sürekli seni orada tutacak değil ki. Mesela bazıları bakıyorsun, birisinin omuzunaçıkmış, orada hava atıyor. Adamın omuzu yoruluyor, aşağıya bırakınca bütün dünyası yıkılıyor. Başlıyor başkalarını suçlamaya. Bunu hep görüyoruz.
Evet burada diyor ki Allahu Teala, (İsra Suresi 21. Ayet)“Unzur” “Bak bakalım”diyor. “keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dın”“Bu dünyada insanlardan her birine diğerinden bir farklılık vermişizdir.” İşte onun için o farklılıklarımızı keşfedip onu geliştirmenin yoluna bakmamız lazım ama diyor ki Allahu Teala;“ve lel âhıratu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîl┓Ama şurası bir gerçektir ki, ahirette derece bakımından, dereceler çok daha…” “Derece farklılıkları çok daha büyük olacak, üstünlükleri çok daha belirgin hale gelecektir” Öyleyse kendimizi geliştirelim ki ahiretteki derecemiz de ona göre artsın. Cehennem de öyle. Cehennemde de durumlar birbirinden farklı.
Evet Sonuç olarak şu ilk ayetimizi tekrar okuyup dersimizi bitiriyorum. Diyor ki Allahu Teala, işte şeyde, Nisa Suresi 32inci ayette.“Ve lâ tetemennev”“Kurgulamayın.”“mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d”“Allah’ın birinizi diğerinden farklı kıldığı şeyi, bende de olsa, diye kurgulamayın çünkü o farklar, ana rahmindeyken belirlenmiştir.” Siz onu isteseniz de istemeseniz de elde edemezsiniz. Size verilen farkı geliştirmeye bakın. Onun gibi olmaya ne uğraşıyorsun? “Benim boyum da keşke şu kadar metre…” Yapamazsın kardeşim, uğraşma onunla. Herkes kendi imkanlarını en iyi şekilde kullansın. Onun için diyor ki Allahu Teala, “Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû”Kadınların, şey.. “Erkeklerin çalışmalarından elde ettikleri bir payları vardır.”“ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn”“Kadınların da kendi çalışmalarından elde edilen bir şey vardır.”O zaman,“Ves’elûllâhe min fadlihî.” “Allah’tan bekleyin”Yani Allah’ın ikramını bekleyin. Yaptığın iş hep Allah rızasına yönelik olsun, gece gündüz çalışın, boş durmayın, Cenab-ı Hakk size bol miktarda verir. “İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîm┓Allah her şeyi biliyor”Çalışıyor musunuz, çalışmıyor musunuz, yatıyor musunuz, uyuyor musunuz her şeyi biliyor, Cenab-ı Hakk’tan hiçbir şey kaçmaz, başkalarından bir şey beklemeyin, Allah’tan bekleyinve yürüyün. Allah yardımcımız olsun.
Şimdi burada tabii Yahya ikide bir şey yapıyor, dergiyitanıtıyor. Haklı da yani. Şimdi çok güzel bir yazı yazmış içerisine mecburen şeyi, okunmasını isteyecek. Ben yazmadım. Gerçeği en başta bir oniki sayfalık bir şey var. Şeyde…Kölelik ve cariyelik konusunda… “Savaş esirleri ve cariyelik” diye bir yazı var burada. Şii, Sünni bütün mezheplerin kölelik ve cariyeliği İslam’a mal etmek için bütün ayetleri nasıl saptırdıkları… Bütün ayetleri. Nasıl saptırdıkları burada anlatılıyor. Öyle ki tabii biraz fazla ilmi oldu ama biraz dikkatli okursanız… Fazla ilmiliği, şimdi benim huyum öyle bir herhalde ben öyle düşünüyorumherhalde fetvadan mı kaynaklanıyor ne, uzun yazmaktan hiç hoşlanmıyorum. Onun için Yaşar Nuri bana der ki “Ya senin bir sayfandan bir kitap çıkar.” Şimdi, orada, ama önemli olan şu; ilgili bütün ayetler, anlamı saptırılmış, bilimsel olarak kabul edilmesi imkansız. Yani “yorum-morum” diyemezsiniz. Anlam saptırılmış. O anlam sapıklığı bugünkü bütün yayınlarda devam ediyor. Bugün aynen devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı “Kur’an Yolu”nu örnek olarak koydum ama bu sadece o değil yani. Hepsi öyle ve İslam aleminin ne halde olduğunu oradan görebilirsiniz. Burada çok güzel yazılar var gerçekten. İşte Vedat’ın da çok güzel yazısı var. Ne bileyim Zeki Bayraktar’ın var, Fatih’in var mesela “Bir Ayetin Başına Gelenler” o şeye bir okuyun da bakın ki… Erdem’in çok güzel yazısı var. Mesela Fatih’in yazdığı şeyde, “Bir Ayetin Başına Gelenler”de, efendim şeymiş de Davut Aleyhisselam’ın doksandokuz tane karısı varmış da bir tane karısı olan adamaheveslenmiş de bilmem onu da getirip Kur’an malediyorlar. Tefsiler de yazıyor bunu. Allah Allah… Ulan böyle bir insan nasıl Allah’ın elçisi olur ya? Yahu bunu nasıl tutup da… Kur’an meallerinde var. Tefsirlere bunu nasıl koyarsınız? Onun başına geçenleri de okursunuz. Epey bir reklam oldu değil mi? Bunu bulamayacaklar.
VEDAT YILMAZ: Stephen Hawking’in bir şeyini buldum.
ABDÜLAZİZ BAYINDIR: Haa bak…Vedat diyor ki Stephen Hawking’in bir yazısını göndermişler diyor. Kapandı mı? Ha oraya mı? Tamam. “Dikkat ettim de…” Ha bak bu çok enteresan. “Dikkat ettim de herşeyin kaderde yazılmış olduğunu ve kaderi değiştirmek için hiçbir şey yapamayacağımızı…” Bu kapandı. Bunun da kaderi. Ölçüsü öyle. “Dikkat ettim de her şeyin kaderde yazılmış olduğunu ve kaderi değiştirmek için hiçbir şey yapamayacağımızı iddia edenler bile karşıdan karşıya geçmeden, önce sağa sonra sola bakıyorlar.” Şimdi bu kişiye niye “dinsiz” deniyor? Bak, şimdi o kader anlayışına karşı çıkıyor değil mi?Her şey evvelden yazılmışsa, o zaman siz şeysiniz, robotsunuz. O zaman Allah yanlış yazmış olur. Karşıdan karşıya geçerken bakmadan geçip geçip de kazaya karışırsan, Allah yanlış yazmış olur. Yani bu yanlış. Yani bu insanları anlamak lazım. Çünkü yanlış bir din anlayışıyla ona karşı çıkınca, öbür taraf kendini tanrı saydığı için buna dinsiz diyor. O da diyor, tamam öyle diyorsan öyle olsun, diyor.
Evet… Peki bir ara veriyoruz. Bunu da burada buluyorsunuz. Bulamazsın değil, burada arkada satılıyor, alabilirsiniz.