A. BAYINDIR: Bugün Nisa suresinin 29 ve 30.ayetlerini okuyoruz. Burada Allah şöyle diyor;
NİSA, 29.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli: mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin”, “illa en tekune ticaraten an teradım minküm: karşılıklı rızaya dayalı ticaretle olursa o başka”. Birisinin malını ancak bir ticaret şeklinde yiyebilirsiniz. Onun dışındaki yolla yiyemezsiniz. “ve la taktülu enfüseküm: kendi kendinizi öldürmeyin”. Yani eğer batıl yollarla malları yerseniz, siz kendi kendinizi öldürmüş olursunuz. “innellahe kane biküm rahıyma; çünkü Allah size karşı merhametlidir”.
NİSA, 30.. Ayet: Ve mey yef’al zalike udvanev ve zulmen: kim bunu haddi aşarak yanlış yaparak yaparsa” yani bilerek yaparsa bu batıl yollarla malları yemeyi sınırları aşarak yaparsa “fe sevfe nuslıhi nara : onu yakında bir ateşe sokar ateşte kızartırız”. “ve kane zalike alellahi yesıra: bu zaten Allah’a kolaydır”.
Bu, mallarınızı karşılıklı ticaret şeklinde diyor. Mal dediğimiz zaman malı yemek bizzat ağzımıza alarak değil tabi. Mesela birinin otomobilini aldığınız zaman o otomobili yemiyorsunuz. Birisinin elbisesini alırsanız onu yemiyorsunuz ama öyle denir. Birbirinizin mallarındsn yararlanırken ancak ticaretle yararlanın. Yani buradaki maldan maksat hem bildiğimiz kullandığımız mallar hem de bir takım menfaatler. Mesela bir insanı çalıştırıyorsunuz. Onun ücretini vermezseniz hakkını yemiş olursunuz değil mi? Bir yerde kirada oturdunuz, kirayı ödemezseniz adamın hakkını yemiş olursunuz. Onun için “mallarınızı batıl yollarla yemeyin” diyor ancak karşılıklı ticaret şeklinde olursa yiyebilirsiniz. Batıl yollar neler acaba? İnsanlar haksız yollarla ne yapıyorlar da birbirlerinin mallarını yiyorlar? Biliyorsunuz batıl yolların başında faiz geliyor. Birisine faizli borç veriyorsunuz, o borcu geriye almaya garantiliyorsunuz, bir de fazlasını alıyorsunuz. Mesela bir yerden 100 liraya bir mal alıp getirip piyasada 150 liraya yada 120 liraya, 110 liraya satabiliyorsunuz. Bu normal. Niye? Çünkü o malın bütün riskine katlanmış oluyorsunuz. 100 liraya aldığınız bir malı 200 liraya satarım diye düşünürsünüz ama bir de bakarsınız ki piyasada sizin gibi çok sayıda insan o malı almış 150 liraya satamazsınız. Piyasa böyledir. Hatta bazen 90’a satsanız bayram edersiniz. Yani piyasanın sıkıntısına katlanıyorsunuz, malın riskine katlanıyorsunuz, o mal ile ilgili bir sürü sorumluluklar altına giriyorsunuz ve oradan da elbette ki yapmış olduğunuz emeğinize karşılık bir kar elde ediyorsunuz. Ama bir insan size faizli bir borç verdiği zaman bu borç verme işlemi “al sana 100 lira, bana 110 lira verirsin” dedik. Bu işlem ile bir mal ve hizmet üretimi var mı? Mal üretimi var mı? Yok! Hizmet üretimi var mı? O da yok. Onun için faizli borç, bir ekonomik faaliyet değildir. O, ekonomik faaliyet olmadığı için ondan dolayı herhangi bir gelir elde edilemez. Efendim işte derler ki faiz paranın kirasıdır. Siz size hiç ekmeği kiraya veren bir adam gördünüz mü? Ekmeği alır yersiniz. Tüketilen mallar kiraya verilmez. Kiraya verilen mal nedir? Bir arabayı kiraya alırsınız, süresi bittiği zaman o arabayı geriye verirsiniz. Başka araba verebilir misiniz onun yerine? Yok. Bir evi kiralarsınız, kira müddeti bittiği zaman başka bir evi geriye veremezsiniz. O evi geri verirsiniz. Tüketilen hiç bir mal kiraya verilemez. Kiraya verebilmek için malın aslının kalması lazım. Yani mala bir şey olmayacak, siz onun menfaatinden yararlanacaksınız. Ama birisinden borç aldığınız zaman siz o borcu şöyle paraları güzelce camın önüne dizip her gün geçer bakarım. Onun için mi alıyorsunuz? Borcu aldığın an tüketirsiniz değil mi? Hatta öylesine acil bir durumda olursunuz ki koşa koşa şunu bir yetiştireyim dersiniz öbür tarafa. Bir an önce elinizden çıkarmaya çalışırsınız. Dolayısıyla faizli borç herhangi bir ekonomik faaliyet değildir. Ekonomik faaliyet, o borcun kullanılması sırasında başlar. Adam aldığı borçla bir takım işler yapar, o borcu veren kişi sizin o yaptığınız ekonomik faaliyetten dolayı girdiğiniz sıkıntılara katlanır mı? Farzet ki zararla sonuçlandı. Zararınıza bakar mı? Bakmaz. İstediğiniz kadar zarar edin o zaten baştan verdiği borcu faizi ile almayı garanti etmeden vermez. Dolayısıyla o, batıl yollardan mal elde etmektir.
Şimdi Nisa suresinin 160.ayetine bakalım. Orada göreceksiniz. Burada diyor ki Allah; NİSA, 160.. Ayet: Fe bi zulmim minellezıne hadu: yahudiler tarafından meydana gelen zalimlikleri dolayısıyla” yani yaptıkları yanlışlar sebebiyle yahudilerin, “harramna aleyhim tayyibatin ühıllet lehüm: kendilerine helal kılınmış bir çok temiz şeyleri onlara haram kıldık”. Yapılan yanlışlar yani her haram mutlaka bir mahrumiyet doğurur. Bizde de doğurur yahudilerde de doğurur. Başkasında da doğurur. Şöyle düşünün: İblis, Allah’ın emrini yerine getirmedi değil mi? Getirmeyince bulunduğu yerde kalabildi mi? Oradan indi aşağıya. Peki Adem Allah’ın emrini yerine getirmedi. O bahçede kalabildi mi? Çıktı. Çünkü C. Hakk, yaptığınız şeye karşılık bir mahrumiyet size tattırır. Siz biraz zenginleşmiş gibi gözükebilirsiniz ama onun size vermiş olduğu sıkıntılar. Belki sizi aldatır ama bir süre sonra çıkar. Hemen anında olmayabilir. Diyor ki; “kendilerine temiz kılınan bir takım şeyleri onlara haram kıldık”. Bakarsınız sağlığınız bozulur, bakarsınız huzurunuz bozulur, bakarsınız şu olur bu olur. “ve bi saddihim an sebılillahi kesıra: Allah’ın yolundan çokça çıkmaları yada insanları çıkarmaları sebebiyle onlara bir takım temiz kılınan şeyleri haram kıldık” diyor. Başka? NİSA, 161.. Ayet: Ve ahzihimür riba: ve faiz almaları sebebiyle”. “ve kad nühu anhü: halbuki faiz almaktan yasaklanmışlardı”. Faiz alamazsınız denmişti ama aldılar. Bugün bakın dünyada bütün faizli sistemin başında yahudiler vardır. Ama hiç bir zaman için de başları sıkıntıdan kurtulmaz. İkidebir V.Hakk onlara çok ağır cezalar tattırır, gene de akılları başlarına gelmez. “ve eklihim emvalen nasi bil ba’tıl : insanların mallarını batıl yollarla yemeleri sebebiyle böyle olmuştur”, “ve a’tedna lil kafirıne minhüm azaben elıma: onlardan kafir olanlara” yani bu faizi normal karşılayan, insanların mallarını haksız yollarla yemeyi normal karşılayanlara da “ayrıca acıklı bir azap hazırlamışızdır”. Bu dünya imtihan olduğu için insanlar imtihanı verirken ya Allah’ın emrine uyarsınız yada kendi arzularınıza uyarsınız. Arzularınıza uyduğunuz zaman bir müddet rahat eder ve kendinizi kandırırsınız. İşler gayet iyi gidiyor, her şey gayet güzel gidiyor dersiniz,yükselirsiniz, yükselirsiniz, küt diye düşersiniz. Ne kadar çok yükselirseniz çektiğiniz sıkıntı o kadar fazla olur. Yukarıya kldırırsın, kaldırırsın mesela minarenin tepesine kadar çıkar oradan bağırırsın “heeey! Herkes bana baksın” derken bir de bakmışsın ki yere düşmüşsün. Gerçekten herkes sana bakmaya gelir o sırada.
ARAF, 182.. Ayet: Vellezine kezzebu bi ayatina: ayetlerimiz karşısında yalan söyleyenler var ya”. Nasıl yalan söylüyor insanlar? Okuyorsunuz ayeti Allah şöyle şöyle emrediyor. Yani mesela faiz nedir? Borçtan gelir elde etmektir. O, faizi borçtam gelir elde etmek diye tanımlamıyor. Başka şekilde tarif ediyor. Ondan sonra kendi kafasıma göre bir takım yorumlar yapıyor. Faiz gelirine başka isimler veriyor. Ondan sonra da diyor ki yani C. Hakkın ayeti karşısında yalan söylüyor. Kimdir bu yalanı söyleyenler? Bu yalanı söyleyenler, dünyayı ahirete tercih eden insanlardır. Allah’ın yasaklarını çiğneyebilmek için ayetleri istedikleri gibi eğer bükerler. Size daha önce de söylemiştim yine söyleyeyim. Hakikaten bu dini öylesine bitirmişler ki insanın aklı almıyor. Faizle ilgili şeylere bakarsanız mesela bizim Ticaret Ve Faiz kitabında var bu. Bunu bütün ayrıntılarıyla yazmak nasib olmuştu. Mezheplerin tamamı. İçlerinde bir tane istisnası yok. Mezheplerin tamamı faiz konusunda kuranı devre dışı bırakmışlardır. Halbuki kuran konuyu o kadar ayrıntılı bir şekilde anlatıyor ki. O kadar güzel bir şekilde anlatıyor ki. Tamamı devre dışı bırakmışlardır. Mezheplerin tamamı öyle açık kapılar bırakmışlardır ki siz rahatlıkla faizcilik yapabilirsiniz. Ben mesela şu anda bir faizli banka kurarım, mezheplerin tamamına göre faiz sayılmayan yöntemle. İttifakla faİz değil . Ama dünyanın en rahat çalışan faizli bankası olur. Ortada Allah’ın ayetleri varken. Mesela şeye bakarsanız bir tane faizi doğru dürüst tarif eden mezhep bulamazsınız. Halbuki kurana baktığınız zaman borçtan elde edilen gelir olduğu ortaya çıkar. Resulullah da onun borçtan elde edilen gelir olduğunu anlatmıştır. Resulullah’ın meseleyi çok güzel bir şekilde anlattığı hadisler vardır. Ayetler zaten çok açık ve nettir ama ne yaparlar? Bak şimdi bu ayette olduğu gibi “Vellezine kezzwbu bi ayatina; ayetlerimiz karşısında yalan söyleyenler”. Kezzebe kelimesi mesela bu manayı vermez hiç birisi. Bu arada bir dil olarak size anlatayım. Arapça bilenleriniz için. Kezzebe, tef’il bâbından bir şeyin çokça olmasını ifade eder. Kezzebe fiili mef’ul alabilir. Müteaddi olur, lazım olur. Mef’ul almaz. Yani nesne alabilir, almayabilir. Kezzebehu dediğimiz zaman bu şekilde ayetler var kuranda doğrudan doğruya mef’ul aldığı kezzebe fiilinin ayetler var. O zaman “onu yalanladı” anlamı verilir. Mesela bir ayette Allah Resulullah’a diyor ki; ENAM, 33.. Ayet: la yükezzibuneke ve lakinnez zalimıne bi ayatillahi yechadun :bu insanlar seni yalanlamıyorlar”. Resulullah, beni yalanlıyorlar diye üzülüyordu. Ben yalan söylemiyorum, bu insanlar benim yalan söylediğimi söylüyorlar. Allah diyor ki böyle bir şey yok. O kadar açık ve net ki. ENAM, 33.. Ayet: Kad na’lemü”. Mesela şu anda benim içinde bulunduğum piskojiyi ifade ediyor kuran. “Kad na’lemu innehu le yahzünükellezı yekulune: çok iyi biliyoruz ki onların dedikleri seni gerçekten üzüyor”. Bu dönemdeki kadar müslümanların faize battığı dönem hiç bir zaman olmamıştır. Halbuki faize hiç girmemeleri gereken dönemdir. C.Hakka çok şükürler olsun beni tanıyanlar tanır. Ekonomiyi heralde islam aleminde en iyi bilen bir kaç kişi saysalar bizim adımız mutlaka onların içinde olur. Ama bu döenmde hiç bilmeyenlerin arasındayız. O kadar da anlatıyoruz kimse duymak istemiyor. Diyor ki Allah; “ “Kad na’lemu innehu le yahzünükellezı yekulune: çok iyi biliyoruz ki onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. “fe innehüm la yükezzibunek: onlar seni yalanlamıyor”, “ve lakinnez zalimıne: o zalimler/yanlış yapan kişiler”. Zalim, yanlış yapan demektir. “bi ayatillahi yechadun: Allah’ın ayetleri karşısında bile bile yalan söylüyorlar. Bu “yukezzibunek” mef’ul alan fiildir. Onun için yalanlama. Birisi sizi yalanladığı zaman sizin yalan söylediğinizi düşünüyor demektir değil mi? Öyleyse “kezzebe” dediği zaman şunun karşısında yalan söylüyor. Kendisi yalan söylüyor ama onun karşısında yalan söylüyor. Burada diyor ki Allah; “vellezine kezzebu bi ayatina: ayetlerimiz karşısında yalan söyleyenler” “senestedricühüm min haysü la ya’lemun: onları bilmedikleri bir yerden, onların hiç akıllarına gelmedikleri bir yerden şöyle istidrac” yani derece derece düşecekleri çukura yaklaştıracağız. Onlar her seferinde yükseldiklerini zannedecekler. Halbuki her basamak onların cezasını arttıracak. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği bir toplantı vardı Kızılcahamam’da. Orada hocalardan birisi işte bu banka faizlerinin haram olmadığını falan ifade etti. Zaten gazetelerde de yazıyorlar. Orada ben bir şeyler söyledim tabi. Beraberce havaalanına gidiyoruz. Ya dedim Hocam siz diyorsunuz ki Resulullah zamanında zenginler fakirlere faizli borç veriyorlardı, onun için haramdı. Şimdi fakirler zenginlere veriyor. Bankalara küçük paralar yatırıyorlar ya. Dolayısıyla haram değildir. Dedim Hocam, geri alma garantisi olmadan kim bir fakire borç verir? “Kuranda delili var mı?”. Tabiki var dedim. Kuranda olmaz mı? Kendisi de hem hafız hem de bu konularda çalışmaları olan bir kişi. Dedim ki Allah demiyor mu ayette RUM 39: “Vemâ âteytum min riben liyerbuve fî emvâli-nnâsi: insanların malları içerisinde artsın diye verdiğiniz faize verdiğiniz şey” adamın malı var ki artsın. Malı olmayan bir kişiye kim verir. Geri alma garantisi almadan kim faizli bor verir? “Fe la yerbu indellah: Allah katında artmaz”. İşte dedim bak bu. “E canım işte adamın bir evi vardır?”. Tamam. Evini aldı mı zaten hiç bir şeyi kalmayacak. Evi varsa evi kadar faizli kredi verir. Dedi; “Ama onlar ana parayı aşan faizlerle kredi veriyorlardı”. Ya Hocam dedim, “faizin milyarda biri bile helal değildir. Bir adam bir milyar lira para verse bir milyar 1 lira almak şartı ile o da faizdir dedim. “Nerden çıktı” dedi. “Delilin ne” dedi. Dedim C.Hakk demiyor mu; BAKARA 279:“ve in tubtum fe lehum ruusu emvalikum: tevbe ederseniz ana malınız sizindir”. Ana mal ne demektir? Verdiğin ne ise onu alırsın demektir. Bunun bir kuruş fazlasını alabilir misin? Meseleyi anladı. Bir kaç gün sonra gene gazetede caizdir diye fetvaları çıktı. ARAF, 182.. Ayet: “ senestedricühüm min haysü la ya’lemun: bilmedikleri bir yerden onları adım adım o şeye yaklaştırırız” diyor. ARAF, 183.. Ayet: Ve ümlı lehüm: onlara fırsat veririz”. Niye? O fırsat içerisinde belli bir kar elde edecekler. O dünyayı mı tercih ediyorlar Allah’ım emirlerini mi tercih ediyorlar? Tabi ki belli bir kar elde edecekler, belli bir kazanç sağlayacaklar. Allah’ın yasakladığı haramı mı yoksa Allah’ın emrini mi tercih ediyorlar onu görmeleri lazım. Ondan sonra ne diyor? “inne keydı metın; benim kurduğum oyun sağlamdır”. Ben böyle bir oyun kuruyorum diyor Allah. Ondan sonra bakarsın ki tepetaklak gitmişler.
Evet şimdi tekrar ayeti okuyalım. Diyor ki Allah; NİSA, 29.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli: mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin”, “illa en tekune ticaraten an teradım minküm: karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret şeklinde olursa olabilir”. Yanlız bakın insanların ihtiyacı. İnsanlarım paraya ihtiyacı yoktur. Çünkü parayı yiyemezsiniz, içemezsiniz. Para hiç bir fiziki ihtiyacınızı karşılamaz. İnsanların ihtiyacı mal ve hizmetedir. Bak şimdi buraya geldiniz, şu lambalar yanıyor olmasa, oturacağınız sandalyeler olmasa, burada birisi konuşmasa buraya hiç gelmezsiniz. Mal ve hizmete ihtiyacı vardır. Para? O mal ve hizmetin dolaşımını sağladığı için çok önemlidir. Tıpkı vücuttaki kan gibidir. Mesela kanı hiç bir hücre yemez. Ama kanla beraber gelen bağırsaklardan ve ciğerden gelen oksijen ve işlenmiş o maddeleri her bir hücre alır. Kendi atıklarını verir kana, o da götürür şeye atar. İşte para hem sizin çöplerinizin alınmasını sağlar. Hem sırtınıza elbise, evinize ekmek yani o şeyin dolaşımını sağlar. Fakat para herhangi bir yerde saklanır ise bu toplum için çok ciddi bir problemdir. Faizli sistem tamamen paranın tasarrufuna dayanan bir sistemdir. Kuran sürekli infakı emreder. Elinizde para bulunmasın, harcayın. Kanalda dolaşmalı. Mesela şimdi elinizde bir para var. Mesela bir bardak su var. Ben bu suyu aldığım zaman ben kendim içer bitiririm ama cebimde para var ise para ile bu suyu alırım, bu suyu aldığım para ile suyu bana satan kişi gider başka bir şey alır. Ondan alan başka bir şey. O başka bir şey, o başka bir şey, o kan gibi dolaşır. Kimin eline geçerse onun işini görür para. Onun için sürekli dolaşmalı. Ne kadar çok kişinin eline giderse o kadar çok kişinin işini görür. Ama piyasadan çektiğiniz zaman parayı, o zaman ne olur? Bu dolaşımı engellemiş olursunuz. Vücuttan kan çekmek gibi. Bakarsınız ki eliniz soğumuş, ayağınız soğumuş, yürüyemez hale gelmişsiniz. İşte ekonomi de öyle tökezlemeye başlar. Bugün bankalar önce piyasadan parayı çekiyor, sonra piyasaya borç veriyor. Verdiği borç ile mesela siz ekonomik faaliyet yapıyorsunuz kredi alıyorsunuz. Faizli bir kredi alıyorsunuz. Faizli kredi değil faizsiz borç alsanız bile hatta hibeki bir borç alsanız bile, ben sana 250 bin lira vereyim sen bana 200 lirasını öde deseniz bile borcun ödeme tarihi kesin ise, sizin yapacağınız ekonomik faaliyet o gün o parayı ödemenize imkan vermeyebilir çok büyük bir ihtimal. Çünkü mal aldınız, hadi sattınız, parayı tahsil etmek kolay değil. Satmak kolay değil. Ama o şahıs istediği tarihte sizden parayı alacak. Vermediğiniz takdirde dükkanınızı alacak ve sizi perişan bırakır. Hele faizli ise zaten vücuttan kanın çekilmesi gibi piyasayı perişan eder ikide bir. Ondan sonra piyasanın bütün paraları belli ellerde toplanır. Ve piyasada artık küçük işletme diye bir şey kalmaz. Bir müddet sonra büyük işletmeler de daha büyük işletmelerin yanında küçük işletmeler gibi sömürülen, yönetilen kurumlar haline gelirler. Bugün dünyada sistem, efendiler ve köleler sistemidir. Bakın kuranda mesela din ve deyn; din kelimesi insanlara Allah’ın borcu, deyn insanın insana olan borcudur. İkisi de aynı kökten. Borç insanı köleleştirir. Hele faizli borç ise daha fazla köleleştirir. Dikkat ediyorsanız herkesin gözünde bir yerde işçi olmak var. Memurluk da işçiliktir. Yani bugün eğitim kurumlarına bakın her birisi vasıflı köle gibi yetiştiriliyot. Ama insanlar öylesine ellerindeki imkanlarla şey yapıyor ki herkes hür olduğunu zannediyor. Ama hiç bilmiyor ki işime son verdikleri gün bittim. Fiyatları arttırır, maaşları düşürürlerse artık eve gidemeyecek hale gelirim. Herkes köyünden kentinden uzaklaşmış şehirlere gelmiş. Herşey para. Bakın kuranda Allah diyor ki; (30:55 burada hocanın okuduğu ayeti bulamadım) “kulil afve” ne demek? Artandan al diyor. Mesela vergi, bir kişinin temel ihtiyaç maddelerinden vergi alınmaz. Bugün sizin içtiğiniz suda vergi var. Yaktığınız elektrikte vergi var. Bindiğiniz otomobilde vergi var. Senin maddi durumun nedir bakıldığı yok. Efendiler kölelerini öylesine sömürü altına almışlar ki siz kendinizi hür zannediyorsunuz. Onun için bu sistemi bizim bir an önce değiştirme zorunluluğumuz var. Bu sistemi yeryüzünde bizden başka değiştirebilecek bilgi birikimine sahip hiç bir gurup yok. Çünkü elimizde kuran var. Bu kitap bize her şeyi gösteriyor. Bu genel sistemi mutlaka değiştirmek zorundayız.
Tevbe suresinin 34.ayetini açalım. 9.sure. TEVBE, 34.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu inne kesıram minel ahbari” topu taca atma konusunda bizim tefsir ve meal yapanlar kadar usta bulunmaz kolay kolay. Bak buraya ne demişler: “ey imam edenler. Haberiniz olsun ki hahamlar ve ruhbanlardan bir çoğu”. Haham ve ruhban. Bizim müslüman din adamlarına haham, ruhban deniyor mu? Bizimle ilgisi yok ki canım! Haşa! Halbuki ruhban ne demek? Rahib me demek? “Yerhabun” Allah-tan korktuğunu söyleyen kişiler. Yani takva sahibi gözüken kimseler. Bu adamlar takva sahibi gözüküyor. Böyle bir sınıf oluşturuluyor. Ahbar ne demek? “Hibır” nedir? Mürekkep. Ahbar: mürekkep yalayan gurup, alimler. Ayetin asıl manası şu: ilim adamlarının ve din adamlarının çoğu. Yada bir çoğu. TEVBE, 34.. Ayet: “inne kesıram minel ahbari ver ruhbani le ye’külune emvalen nasi bil batıli: insanların mallarını haksız yollarla yerler”. Kendileri haksız yolu boşuna göstermiyor. Az önce okuduğumuz ayetlerden. Kendi cebine de üç beş kuruş girecek ki. Geçende bizim Servet anlatıyor. Bu faiz fetvası veren hocalardan bir tanesine BDDK’dan gelmiş gençler bir kaç soru sormuşlar, cevap veremeyecek hâle gelince “ben aldığım parayı bilirim kardeşim” demiş. O çocuklar şok olmuşlar. Ağızları falan kapanmış şaşırmış kalmışlar. Daha hiç bir şey söyleyememişler. inne kesıram minel ahbari ver ruhban: din adamlarının çoğu”, “ le ye’külune emvalen nasi bil batıl: insanların mallarını batıl yollarla yerler”, “ve yesuddune an sebılillah: ve insanları Allah’ın yolundan engellerler”. Din diye başka bir şey öğretirler. Eskiden Avrupa’da çalışanlar Türkiye’ye geldikleri zaman zengin gelirlerdi. Şimdi nasıl geliyorlar? Fakir geliyorlar. Çünlü fetva verildi: darul harbde faiz caizdir”. Yani orada Allah’ın emri geçmez. Hepsi gırtlağına kadar faize girdi. Öylesine bi köleleştirildiler ki gıklarını çıkaracak halleri yok. “vellezıne yeknizunez zehebe vel fiddate: altını ve gümüşü biriktirip de “ve la yünfikuneha fı sebılillahi: Allah yolunda harcamayanlar var ya”, “fe beşşirhüm bi azabin elım: onları acıklı bir azabla müjdele”. Müjde!Acıklı bir azab çekeceksin dediğiniz zaman adama en büyük hakareti yaparsınız. Gitsen birisine desen ki; “müjde müjde!”. “Ne oldu?”, “Anan ölmüş”. Adam diyecek ki; :vallahi annemin öldüğüne üzüldüm ama onum müjdesi beni fena halde rahatsız etti. O ne biçim bir insanmış”. İşte bu müjdeler öyle müjde. “Onları acıklı bir azapla müjdele”.
TEVBE, 35.. Ayet: Yevme yuhma aleyha fı nari cehenneme” cehennem ateşinde o biriktirdikleri paraların üzerinde ateş yanacak, “fe tükva biha cibahühüm ve cünubühüm: alınları, yanları”, “ve zuhuruhüm: sırtları onunla dağlanacaktır”. Siz milletin karşısına giderken fiyaka yapıyordunuz değil mi? İşte o alnınız görür orada. Orada da yapın göreyim. Böyle kendinizi üstün görüyordunuz. Öyle mi? Yanlarınıza da. Kendinizi bir yere sığdıramıyordunuz. Sırtınız da damgalanır o zaman görürsünüz. “haza ma keneztüm li enfüsiküm” sizin kendiniz için sakladığınız değerli paralarınız. “fe zuku ma küntüm teknizun: o sakladığınız paraların tadına varın denir orada”. Onlar da tadını çıkarır orda.
Nisa suresinin 29.ayetini tekrar okuyalım.NİSA, 29.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli: mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin”, “illa en tekune ticaraten an teradım minküm: karşılıklı ticaretle olursa o başka”. Burda bir de şu var: malları batıl yolla yemenin yollarından bir tanesi de rüşvettir. Bakara suresinin 188.ayetinde C.Hakk onu bize bildiriyor. Yani ben bazı şeyler duydum evvelki gün. Gerçekten son derece rahatsız oldum. Acayip rüşvetin de döndüğünü falan. BAKARA, 188.. Ayet: Ve la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli: mallarınızı batıl yollarla yemeyin”. Batıl ne? Sadece karşılıklı ticaret. “ve tüdlu biha ilel hukkami: hakimlere onunla ulaşırsınız” diyor. Yani malınla yetkililere ulaşıyorsun. Ona üç beş kuruş para veriyorsun. Ne ise artık anlaşıyorsun bana şu kadar para ver. Peki. Niye ona ulaşıyorsun? “li te’külu ferıkam min emvalin nasi: insanlardan bir gurubunun malını yemeniz için”. Bunu da yapmayın. Şimdi burada şöyle bir şey var: bazı kimseler kendi öz mallarını öz haklarını koruyabilmek için rüşvet vermek zorunda kalıyorlar bugün. Bu çok ciddi bir problem bugün. Bak burada başkasının hakkını yemek için vermek haram. Kendi hakkını korumak için verdiğin zaman sana haram değil. Seni ona mecbur eden kişiye haramdır. Ama bunu bir yol olarak şey yapmayacaksın. Mecbur kalmadan vermeyeceksin. Bütün yolları deneyeceksin baktın ki hiç çaresi yok, kendi öz be öz hakkını koruyabilmek için verirsin. Sana haram olmaz, alana haram olur. bil ismi “ve entüm ta’lemun: bile bile bunu yapmayın”. Bilmeden herkes yanlış yapabilir. O başka bir şey. Yada birisi sizin işinizi yaptı her şey bitti bir hediye verdiniz. Onda problem yok. Ama iş bitmeden verirseniz o rüşvete girer.
Tekrar ayeti okuyayım. NİSA, 29.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli: mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin”. Faiz olmasın, rüşvet olmasın. Mesela haksız vergiler de bu işin içerisine girer. Çünkü bir kimsenin vergi verecek durumda olması için kendi temel ihtiyaçlarını karşılaması ve fazlasının olması gerekir. Bu ancak bizde var. Başka yerde yok. Geçende zekat ile ilgili bir doktora yaptırmıştım. İki tane iktisatçı arkadaşı çağırdım savunması için. Onlar okumuşlar sağolsunlar. Onu görünce şaşırdı kaldılar. “ya bu ne muhteşem bir sistemmiş!”. Bizde zekat o kadar basit bir şey olarak gözükür kü. İkisi de şaşırdı. “Biz bunun üzerinde çalışalım, biz bunun üzerinde duralım”. Ben zaten sizi onun için jüriye çağırdım dedim. Diyor ki; “illa en tekune ticaraten an teradım minküm: karşılıklı ticaret şeklinde olursa başka”. Mutlaka mal ve hizmet üretimi yapacaksınız. Bugünkü gibi büyük sermaye falan değil. Bu batının sömürü şeyidir. Büyük sermaye değil küçük işletmeler. Bakın büyük sermaye sahipleri büyül işletmeler kuruyor. O büyül işletmeler kalitesiz mal üretiyor. O kalitesiz mallar da hasta üretiyor hastanelere. İlaç firmaları da ilaç üretiyor. İnsanları her şeyiyle kendilerinin kölesi yapıyorlar. Bu sisteme son vermek zorundayız müslümanlar olarak. Ondan sonra diyor ki; “ve la taktülu enfüseküm”. Biz nederiz, “beyninize kurşun sıkmayın” deriz. Allah da diyor ki; “kendi kendinizi öldürmeyin”. Kişiliğiniz gider, her şeyiniz gider. Sen şimdi almış olduğun krediyi ödeme sıkıntısı içindeyken ne kıldığınız namazın tadını alırsın ne çoluk çocuğunla aran düzgün olur, ne eşinle dostunla. Bütün hayatın tadı gider. Her şey gider yani. Onun için kendi kendinizi öldürmeyin diyor Allah. “innellahe kane biküm rahıyma: Allah size karşı merhametlidir”.NİSA, 30.. Ayet: Ve mey yef’al zalike udvanev: kim bunu sınırları aşarak”, “ve zulmen: yanlışa dalarak yaparsa”, “fe sevfe nuslıhi nara: onu bir ateşin içerisine sokarız”. Bile bile yapıyor musun? Onun ateşinde yanarsın. Çevrenizde bu ateşte yanaları çok iyi görüyorsunuz değil mi? Kendiniz de bu ateşin içerisindeyseniz derhal tevbe edin. Ama tekrar bu işe yönelmemek şartıyla. C. Hakk’tan yardım isteyin. Allah elbette ki yardım isteyin. “ve kane zalike alellahi yesıra: bu, C.Hakk için kolaydır”. Kendi kendinizi öldürmeyin ne oluyor? Bir ateşe sokarsınız diyor. Onun için çok dikkatli olalım. Bizde ne kadar hurafeci hoca varsa bu sosyal bilimlerde de o kadar hurafeci var. Hatta daha fazlası var. Çünkü onları o insanları köle edinenler yetiştiriyor ki sömürdükleri kişilere uyuşturucu versinler sürekli ve onların toplu isyanlarını engellesinler. Dolayısıyla bu sistemi bizden başka düzeltecek yeni bir sistem kuracak kimse yok ama müslümanların da müslümanlığa biraz güvenleri olması lazım. Allah’ın emirlerine birazcık güvenleri olması lazım.