Bugün Nisa Suresinin 22 ve 23. Ayetlerini okuyacağız, bu vesile ile “Hürmet-i Musahere” olarak bilinen bir konu var; bir kişi şehvetle bir kadına dokunsa, o kadının annesi, çocuğu ona haram olur mu, olmaz mı meselesi var. Bu vesile ile onu da anlatacağız ve buna Hürmet-i Musahere deniyor.
“Ve lâ tenkihûmânekehaâbâukum minen nisâi illâ mâgad selef” “Babalarınızın,nikâhladığı kadınları nikâhlamayın, daha önce yaptıklarınız hariç”
Tabii, “babalarınız” dendiği zaman ana ve baba tarafından dede de girer işin içerisine.
“innehûkânefâhışetev ve magtâ, ve sâesebîlâ.” “çünkü bu çirkin bir davranıştı, iğrenç bir şeydi ve çok kötü bir yoldu.” (Nisa 4/22)
“Daha önce yapmışsanız artık onu bozmayın” diyor ama “bundan sonra artık yapmayacaksınız” diyor.
“Hurrimetaleykumummehâtukum” “Analarınızla evlenmeniz size haram kılınmıştır.”
Analar derken; tabii öz anamız olduğu gibi ana ve babamızın anası da dahil olmak üzere yukarıya doğru çıktıkça çıkar.
“ve benâtukum” “kızlarınız” Tabii kızımız, kızımızın kızı öyle gider. “ve ehavâtukum” “kız kardeşleriniz” “ve ammâtukum” dendiği zaman da “halalarımız” yani babalarımızın kız kardeşleri. “ve hâlâtukum” “annelerimizin kız kardeşleri, teyzelerimiz” “ve benâtulehı ve benâtuluhti” “erkek kardeşimizin kızları, kız kardeşimizin kızları” “ve ummehâtukumullâtîerdağnekum” “ve sizi emzirmiş olan analarınız” “ve ehavâtukumminerradâati” “süt kız kardeşleriniz” “ve ummehâtunisâikum” “eşlerinizin anaları” “ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum” “kendi bakımınızda olan, eşlerinizin başka kocadan olan kızları”“minnisâikumullâtîdehaltumbihinn “ “evlenip ilişkiye/gerdeğe girdiğiniz kadınların kızlarıyla evlenmeniz haram olur“ “feillemtekûnûdehaltumbihinne” “eğer gerdeğe girmemişseniz” (onlarla evlendikten sonra hiç ilişkiye girmeden boşanmış olabilirsiniz ya da ölmüş olabilirler, böyle bir durum varsa) “felâcunâhaaleykum,” “evlenmenizde size bir günah yoktur”
Yani nikahlanmışsınız, boşanmışsınız ya da ölmüş o zaman o kadının kızı ile evlenebilirsiniz.
“ve halâiluebnâikumullezîneminaslâbikum” “sizin soyunuzdan gelen oğullarınızın helalleri yani eşleri, onlarla evlenmenizde size haram kılınmıştır” “ve en tecmeûbeyneluhteyni illâ mâgad selef” “iki kız kardeşi birlikte nikâha almakta haram kılınmıştır, daha önce almışsanız onu değiştirmeyin” “innallâhekâneğafûrarrahîmâ” “Allah, Gafur ve Rahim’dir.” (Nisa 4/23)
Burada, yakınlık itibarı ile haram kılınanlar açık, babalarımızın nikâhladığı kadınlar; tabii ki analarımız değil. Çünkü analarımız özel olarak zikrediliyor, analarımız, kızlarımız, kız kardeşlerimiz, halalarımız, teyzelerimiz, erkek ve kız kardeşlerimizin kızları, sütanalarımız, sütkardeşlerimiz, eşlerimizin anaları. Burada şu var; bir nikâh kıyılsa, nikâhının hemen arkasında diyelim ki anlaşmazlık oldu, ayrılık oldu, o kızın annesi ebediyen bu erkeğin annesi sayılır. Yani sadece nikâhın kıyılmış olması kayınvalidenin haramlığını gerektirir, sürekli haramdır. “Ee canım sadece nikâh kıydık ayrıldık” yok o değil, onun için kızlara nikâh kıydığınız zaman kızların anneleri ebediyen haramdır, ne olursa olsun ama annelere nikâh kıyıldığı zaman annelerin kızının haram olması için gerdeğe girilmiş olma şartı vardır.
Onun için “nikahulbenat, yuharrimulummehat, vedulummehat, yuharrimulbenat” diye bir kural koymuşlardır. Zihinde kolay kalsın diye bu ayetleri öyle ifade etmişler. Kızlara kıyılan nikâh, kızların annelerini ebediyen haram kılar, annelere kıyılan nikâh haram kılmaz, anneyle gerdeğe girmiş olmak gerekir, girmişse onun kızı artık ebediyen haram olur. Bir de oğullarımızın eşleri ebediyen haramdır yani onda gerdeğe girilip girilmemesi önemli değil, bir kızla nikâhlanmış sonra ayrılmışlar, şey yapmamışlar artık o kız ebediyen bizim kızımız gibi olmuş olur. İki kız kardeş de bir arada nikâhlanamaz.
Şimdi bunlar evrenseldir, dünyanın hemen hemen her yerinde küçük farklarla aynıdır çünkü dünyanın her yerine Allah zaten elçiler göndermiştir, yasaklar büyük ölçüde aynıdır. Ufak, tefek bir takım farklar, unutulanlar, değiştirilenler olabilir. Esas bugün anlatacağımız konu; bu nikâh kelimesinin Kuran-ı Kerim’deki anlamı “evlilik sözleşmesidir”. Fakat nikâh kelimesinin sözlükte “cinsel ilişki” anlamı da var. Yani asıl anlamı evlenme sözleşmesidir ama cinsel ilişki anlamı da var orada. Hanefiler, cinsel ilişki anlamını öne alıyorlar, sözlükte esasa anlamı cinsel ilişkidir diyorlar, bazı sözlükler bunları destekler mahiyette gözüküyor. Ama sözlüklerin çoğu Kuran-ı Kerim’de olduğu gibi nikâhın evlilik sözleşmesi olduğunu söylüyor.
Nikâhın sadece evlilik sözleşmesi olduğunu kabul ettiğiniz zaman Şafi mezhebinde olan şu husus ortaya çıkıyor; Şafiler diyorlar ki; “bir kimse zina ettiği bir kadının kızıyla evlenebilir çünkü zina nikah değildir.” Ömer Nasuhi Bilmen’in “ Hukuk-i İslamiye ve IstılahitiFıkhiyye Kamusu” kitabından okuyoruz;
Yahya ŞENOL: Ömer Nasuhi Bilmen’in “ Hukuk-i İslamiye ve IstılahitiFıkhiyye Kamusu”, ikinci cilt, 94. Sayfa da Şafilerin görüşü şu şekilde açıklanmış;
“Şafilere göre hakiki zina ile musaheret sabit olmaz çünkü zani ile mezniyye arasında ecnebilik vardır.”
A. BAYINDIR:Zani; zina eden erkek, mezniyye de kendisiyle zina edilen kadın. Bunlar birbiriyle yabancıdır, şu manada yabancıdır, birbirlerine helal değillerdir. Çünkü aralarında karı-kocalık yok.
Y. ŞENOL: “Bu mukarenetle nezhepahkâmından ne tevaruz ne de saire sabit olamaz.”
A. BAYINDIR: Diyor ki; zina yoluyla bir babalık ortaya çıkmaz.
Y. ŞENOL: “Binaenaleyh zanimezniyyesinemukaremetinden mütevellit kızı alabilir.”
A.BAYINDIR: Yani “zina ettiği kadından doğan kızla zina eden erkek evlenebilir” diyor. Yani kendi kızıyla evlenebilir. Tabii bu birçok yerlerde bazı yanlış fetvalara da sebebiyet verebiliyor, mesela Şafiler –Maliki ve Hanbeliler de öyledir- bir kadının nikâh akdinde taraf olmasını kabul etmezler. Nikâh akdinde taraf olmasını kabul etmeyince kim taraf olabilir? Onun velisi taraf olur, şahitlerin de erkek olması gerekir ve şahitlerin mümin, abdestli namazlı kişiler olması icap eder denir. Bu şartlara uygun olmayan nikâh akdini batıl kabul ederler. Dolayısıyla Hanefi mezhebine göre kıyılmış bir nikâh, Şafi mezhebine göre geçerli değildir.
Mesela ben, bazı Şafilerin, Hanefi mezhebine göre kıyılmış nikâhtan olan kızıyla evlenebileceklerine fetva verdiklerini duydum. Size her defasında bunları anlatıyorum, bakın bunun kabul edilmesi imkânsız. Ne bakımdan? Ayet ve hadisler bakımından kabul edilmesi mümkün değil. Bir vaka bu, insanlar bunu yaşıyorlar ondan dolayı bunu anlatmamız gerekiyor. Tabii isim vermek çok hoşuma gitmiyor, az önce söylediğim fetvayı verenlerin kim olduğunu isim olarak da biliyorum ama hoş bir şey değil.
Bir grup Şafi uleması ile şöyle on beş, yirmi kişi varlardı, nikâhlanma konusunu konuştuk. “Açın bakalım kitapları, deliliniz ne?” dedim. Bir ayet ve bir hadis delil getiriyorlar, Ayet-i Kerime Bakara Suresinin 232. Ayeti. Yani bugün İslam Alemimaalesef bu şeylerde gidiyor, ben şahsen her geçen gün bu mezheplerin şimdi anlatacağım şeyin İmam Şafi’ye, İmam Malik’e, Ahmed Bin Hanbel’e ait olduğunu inanmamaya başladım. Bunun bir tarihçi gözüyle değerlendirilmesi lazım, çünkü insanlar yanlışta ittifak etmezler. Yani yanlışta ittifak ederler de aynı yanlışta ittifak etmezler. Mesela, size desem ki; “iki kere iki kaç etmez, herkes bir rakam yazsın?” Kaç kişi aynı rakamı yazar? Çok az ama “Kaç eder?” desem, hepiniz dört yazarsınız. Doğruda ittifak etmek kolaydır da yanlışta ittifak etmek zordur yani aynı yanlışta ittifak etmek zordur. Bakıyorsunuz ki aynı yanlışta ittifak edilmiş, o zaman öyleyse bu bir yerden organize edilmiş. Ne zaman, hangi dönemde? Onu Allah bilir, amaCenab-ı Hakka sonsuz şükürler olsun ki elimizde Kuran-ı Kerim var ve elimizde yine çok şükür sahih hadislerde var.
Bakara Suresi 232. Ayette şurayı delil alıyorlar; mesela Arapçasından bakmak isteyenler için bu üç mezhebi de bir arada veren “El-Muğni” Bin Kudave’nin. O tartışmada o kitabı bana getirmişlerdi, konunun üzerinde onunla konuşmuştuk. Çünkü onlara “hangi kitabı getiriyorsanız getirin” dedim onlarda onu getirdiler.
“felâtağdulûhunne ey yenkihneezvâcehunne” “O kadınları ya da kızları (Nur Suresinin 33. Ayetine göre) engellemeyin” Hangi konuda? “ey yenkihneezvâcehunne” “kendilerinin koca adaylarıyla nikâhlanmalarını engellemeyin” Kocalarıyla diyor ama evli olsa zaten kocasıyla nikâh olmaz. Bu koca adayı demektir. “izâterâdavbeynehum bil mağrûf” “aralarında marufa göre anlaşmışlarsa”.
“Aralarında anlaşmışlarsa” sözü bir kızın ya da kadının zorla evlenmesini engeller değil mi? “Anlaşmışlarsa” diye şart var. “Anlaşmışlarsa” şartını Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli bu mezheplerin hiç birisi almaz. Bu ayetin şart kısmını hiç birisi almaz. Bir cümlenin şart kısmını almazsanız diğer kısımları zaten hiçbir şeye yaramaz. Mesela, “üniversiteye girmek için liseyi bitirmek şarttır.” O şartı kaldırın, hayatında mektep, medrese görmemiş doksan yaşındaki nine gelse, “ben üniversiteye girmek istiyorum” dese, ondan diploma isteyebilirler mi? Şartı nasıl kaldırırsınız ya? Kâfir, cennete gidemez değil mi? Cennete gitmesi için mümin olması gerekiyor. O şartı kaldırın o zaman herkes cennete girsin. Bu şartı Allah koymuş, başkası değil ki; “aralarında marufa göre anlaşmışlarsa.” Maruf, Kuran-ı Kerim’in koyduğu kurallar. Mesela Kuran, anlaşsalar bile namuslu bir erkek ya da kadının namussuz bir erkek ya da kadınla evlenmesini haram kılmıştır. Anlaşsalar da kabul edemeyiz onu, ne zaman ki onların namuslu olduğu uzun süre gözlem yaptıktan sonra ortaya çıkar, tövbe ettiği ortaya çıkar o zaman o başka.
Ayetin bu kısmını dört mezhepte almamıştır. Ondan dolayı diyorum ki bu mezheplerin hür bir ilmi çalışmayla oluşturulması mümkün değil. Ebu HanifeKufe’de, İmam Malik Medine’de, İmam Şafi Irak ve Arabistan’da,Ahmed Bin Hanbel, Mısır’da ayrı ayrıaynı görüşleri ortaya koyamazlar. Hepsi de ittifakla ayetin şartını almazlık edemezler. Mümkün değil yani aklen imkânsız bu. Öyleyse bu, bu zatların vefatından asırlar sonra bir merkez tarafından belli ki alınmış, dizayn edilmiş ve millete “işte mezhep budur, işinize gelirse” diye. Nasıl olsa Nizamiye Medreselerinden sonra medreseler de resmileşmiştir.
Mesela bizde Nizamiye Medreselerini önemserler, resmi devlet falan. Biz medresede talebeyken şöyle bir olay anlatıyorlardı, bunun kaynağı nedir hiç bilmiyorum ama çocuklukta duymuştum, medreseden duyduğum bir şey, okuldan değil yani; hocalar diyorlardı ki “Nizamiye Medreseleri kurulduğu zaman ulema ilmin cenaze namazını kılmıştır.” Temsili bir tabut koymuşlar önlerine, ilmin cenaze namazını kılmışlar ve demişler “bundan sonra ilim olmaz çünkü ilme devlet müdahalesi var” demişler. Artık medreseler devletin emrinde, artık hür bir şekilde ilim oluşturulamaz, bundan sonra ilim olmaz demişler ve cenaze namazını kılmışlar. Araştırmalar yapılsa herhalde büyük bir ihtimalle o dönemde oluşmuştur. Yoksa böyle bir şeyi mümkün değil bu ulema yapamaz. Yapacak olsalar o günkü Müslümanlar tükürükleriyle boğarlar bunları ama devlet eliyle yapıldığı zaman bir şey yapamıyorsunuz.
Her defasında örnek veriyorum, imsak vaktiyle ilgili olduğu gibi. Ne yaparsan yap televizyonları kapatıyorlar, radyoları kapatıyorlar her şeyi, devlet eliyle olduğu zaman yüzde bin haklı olsan devletin hiç umurunda değil. Bu çok önemli bir örnektir, hiç basit bir örnek değildir şu namaz vakitleri meselesi.
Ayetlerin bu bölümünü mezheplerin tamamı almamış, peki, şimdi ayet diyor ki; “felâtağdulûhunne” “onlara baskı yapmayın” diyor. Hanefi mezhebine göre, kadının alnına tabancayı tut “evet” dedirt, nikâh geçerlidir. Onun için Hanefiler, “felâtağdulûhunne” bölümünü de almamışlardır. “Baskı yapmayın” kısmını da almamışlardır, ne kaldı geriye? “ey yenkihneezvâcehunne” geriye kaldı, “eşlerin nikâhlanmaları.” O zaman “veliye gerek yok” demişlerdir, çünkü “engel olmayını” kaldırınca velinin bir anlamı kalmıyor çünkü engelleyecek bir makam kalmıyor. O zaman kızı kaçırıyorsun, samanlığa atıyorsun, “ne zaman evet dersen o zaman çıkarırım” diyorsun, o da mecburen “evet” diyor.
Peki, Şafiler, Malikiler ve Hanbeliler “felâtağdulûhunne” bölümüne ne anlam veriyorlar? Arzu edenler gitsin, İbnKudame’nin El-Muğni’sine baksınlar. Geleneksel fıkıhta İbnKudame’nin El-Muğni’si son derece değerlidir. O da diyor ki; “felatağduluhunne ey felatemteniumintezvicihinne.” Ayet diyor ki; “engellemeyin” bunlar da “geri durmayın” diye anlam veriyor. “Geri durmayın” ile “engellemeyin” aynı mıdır? “Kendinizi geri çekmeyin”, niye? Çünkü yetki kadında değil. Kadın yetkisiz olsa “engellemeyin” denir mi? Zaten yetkisi yok.
Mesela desem ki; “Ahmet’i engellemeyin valilik yapsın.” İstersen engelle yani yapamaz ki valilik. Yetkisi var ki “engellemeyin” deniyor değil mi? Şafi, Maliki, Hanbeli mezhepleri de “felâtağdulûhunne” ayetine, ayetle bağlanması imkânsız bir anlam veriyorlar. Ayetin yarısını kesip attılar mı? Başta “felâtağdulûhunne” kaldı, Hanefiler onu almadı çünkü sistemi bozuyor, “velisiz nikâh olur” diyorlar, “engellemeyin” deniyorsa yetkisi olmayan biri için engellemeyin denir mi? Ben şimdi size “şu sokakta gezen bir kız var, falanla evlenmek istiyor, engel olmayın” desem ne dersiniz? “Kafayı mı yedin, benim ne yetkim var ki engel olayım” dersiniz. Engelleme, yetkili olan kişiye söylenir değil mi? Hanefi mezhebi bu konuda böyle bir yetkiyi kabul etmediği için ayetin bu kısmını almamış.
Peki, isteyenler baksın, millet bize laf dokundurmak için kuyrukta, istediğiniz kadar laf dokundurun, kitaplardan bunları değiştirin o zaman, bütün kitapları değiştirin kabul edeceğiz, hadi! O zaman bir tane mezhep kitabı kalmaz ortada ve biz de şükrederiz Allah’ın Kitabına, Rasulullah’ın uygulamasına gelin deriz biter bu iş. O zaman geriye ne kalıyor, “ey yenkihneezvâcehunne” “kızların ya da kadınların eşleriyle nikâhlanmaları”. Nikâh fiilinin faili kim burada? Kadınlar. Nikâh işlemini yapma durumunda olan kadın yani bu ayetin öznesi kadın, tümleci de erkek. Öznesi kadınsa, bu kadın bu işi yapamaz diyemezsin değil mi? Diyebilir misin? Çünkü, ayette özne. Şafi, Maliki, Hanbeli mezhepleri ne diyor orada? Diyorlar ki; “kadının burada özne olarak geçmesi mecazdır.”
Bu bana hep şeyi hatırlatır, bir bilmece sorarlardı; Temel sormuş; “havadanasilidur, rengi saridur, turmadan öteyi, pilin pakayım bu nedur?” Adam düşünüyor, “havadan asılı” diyor ki “iptir”, değil. Ne o zaman? “Durmadan ötüyor” iyi o zaman “kuştur. Ama kuş havada asılmaz. “Rengi sarı” bulamamışlar, “ulan hamsidur” demiş. “Havadan asılı olur mu?” “Astım” demiş. “Rengi sarı olur mu?” “boyadım” , “ötmesi?” “o da yanıltmacasidur.”
Dikkat ediyor musunuz? Ayetin yarısını almışlar, kesmişler bir kere, baştan “felâtağdulûhunne” ye yanlış anlam vermişler, “boyadım” gibi yani. “ey yenkihneezvâcehunne” ye de mecaz demişler, ne kaldı ayetten? Daha niye delil getiriyorsun bu ayeti kardeşim? Peki, hadisten delilleri ne? “Eyyumamreetinnekehatbi gayri izni veliyyihafenikahühabatilun, batilun, batilun.” Ya da “fenikahühabatilun,fenikahühabatilun, fenikahühabatilun.” “Hangi kadın velisinin izni olmadan nikâhlanırsa” Hadiste de nikâhın öznesi kadın, ayette de kadın, peki, bunları delil getirmeyin bari başka bir şeyi delil getirin. Yok, ne yapsınlar? Öyleyse bu fetvayı vermeyin.
Kuran’la, Rasulullah’ın uygulamasıyla uzaktan, yakından alakası olmayan bir sistem oluşturuluyor. Mesela İmam Şafii, böyle bir şeyi delil getirmez, İmam Malik getirmez, çünkü getirecek olsa oradaki insanlar tükürükleriyle boğarlar, “biz aptal mıyız?” derler çevresindeki kişiler. Ama bu mutlaka belli bir merkez tarafından sonradan oluşturulmuştur mezhepler. Devlet baskısı da oldu mu, erkeksen itiraz et, sonra bir de “zındık” kavramını ortaya çıkarmışlardır; devlet bunu böyle mi kabul etti, aksini söylersen yargısız öldürülürsün. İstersen söylediğini ayetle, Rasulullah’ın hadisleriyle ispat et, hiç önemli değil, yargısız öldürülürsün.
Şöyle de bir şey söylüyorlar; bir münafık var, münafıkla zındığın farkı ne? Diyor ki; “münafık: içi kâfir, dışı mümin. Zındık: İçi de dışı da mümin” diyor. Peki, niye öldürüyorsun? “Temel” gibi; “her ihtimale karşılık.” Niye? Yerleşik yapıya karşı, ne kadar hürriyetçi bir yaklaşım, görüyor musunuz? Cenab-ı Hak, boşuna bu cezayı İslam Alemine vermiyor, onun için silkelenip kendimize gelmemiz lazım.
İşte, Şafiler sanki doğru bir şey yapıyorlarmış gibi, Hanefi mezhebine göre kıyılan nikâhı batıl doyuyor, onun çocuğunu veledi zina sayıyor. Ondan sonra da az önce dedim ya, adını da söylerimde gerek yok, “yok” diyor “onunla evlenebilirsin” diyor. Tövbe estağfurullah! Ne halde olduğumuzu görün. Şafiler bunu söylüyor, Malikiler de bunu söylüyor, Hanbeliler biraz Hanefiler gibi. Bir çocuk, bir kadın ile bir erkekten olur değil mi? (Hani zina ettiği çocukla evlenebilir diyor ya). Peki, bir insanın zina ettiği kadının çocuğuyla evlenir diyorsa, “kendi zinasından doğan” diye ayrıca söylüyor, “kimden doğduğu belli olmayan” dese üzerinde biraz düşünürsün ama biliyor ki benim ilişkimden doğmuştur, “evlenir” diyor. Peki, o zaman o kadın da kendi çocuğuyla evlensin, ona ne diyorsunuz? Bu mantıkla ona da fetva vermek lazım değil mi? Ona ne diyorlar;
Y.ŞENOL:Mezniyye ile zinadan mütevellit çocuğu arasında nesep, irs ve hürmeti nikâh sabit olur, bu hususta bütün müçtehitler müttefiktirler. Çünkü bu çocuk mezniyyeden bir insan olarak infisal etmiş, onun bir cüz’ü bulunmuştur. Zanininnutfesi ise böyle değildir.
A.BAYINDIR: Diyor ki; “bir kadının zinadan doğan çocuğu onun kendi çocuğudur onunla evlenemez” diyor. Tamam, doğru, öyleyse kardeşim iki kişinin fiili olmadan olmuyor, bu zina eyleminin iki tane faili var. Bu “nekeha” kelimesinin manası hem akit hem de cinsel ilişki ise bu ilişkiyi bu adam da yapmış, öyleyse onun çocuğu buna da haram olmalıdır. “Bu, bunun çocuğudur” diyorsun madem, bunu söylüyorsun, diyorsun “onun çocuğu”. Allah-u Teâla’da“kızlarınızla evlenmeyin” diyor. Evet, zinadan doğmuş, çok çirkin bir olay ama öbürü çirkinin birkaç katı olur. İğrenç ötesi bir şey olur.
Peki, bu Şafi mezhebi ve Maliki mezhebinin görüşü, bir de Hanefi mezhebinin görüşüne bakalım. Hanefi mezhebi böyle bir evliliği asla caiz görmez, bu yönüyle güzel. Yani bir kimsenin zinadan doğan çocuğuyla evlenmesini kabul etmez. Çünkü derler ki; “nikâh kelimesinin sözlükteki asıl anlamı cinsel ilişkidir, ikinci anlamı da evlilik sözleşmesidir”. Ama şunu söylerler ayrıca; “cinsel ilişkiye götüren sebeplerde cinsel ilişki sayılır” derler. “ Hukuk-i İslamiye ve IstılahitiFıkhiyye Kamusu” nda bir ifade kullanmıştır Ömer Nasuhi Bilmen. Yani bir insanı cinsel ilişkiye götüren şeyler nelerdir? Dokunma, bakma, sarılma ve bunlar şehvette olursa. Ya da kadının cinsel organının iç kısmına bakma. Bir doktor mecburen tedavi maksadıyla bir kadının cinsel organının iç kısmına bakıyorsa, o da kayınvalidesi ise o doktor yandı, bitti. Aile o anda biter, ebediyen bu adam bir daha o kadınla evlenemez ki artık eşi kendi kızı gibi olmuş olur.
Şimdi, burada da bir aşırılık yapılıyor. Tamam, hadi sözlük anlamında cinsel ilişki manası var, siz oradan hareket ediyorsunuz; “bir kimsenin zina ettiği kadının çocuğuyla evlenemez” diyorsunuz, bunu anladık. Peki, “cinsel ilişkiye götüren sebepler de cinsel ilişki gibi sayılır” sözünü neye dayandırıyorsunuz? Allah-u Teala, Ayet-i Kerime’de demiyor mu?
“Ve lâ tegûlûlimâtesıfuelsinetukumulkezibehâzâhalâluv ve hâzâharâmul” “O yalancı dillerinizin tanımladığı şeyle bu helaldir, bu haramadır demeyin.” (Nahl 16/116)
Size ne oluyor? Var mı böyle bir yetkiniz? “Cinsel ilişkiye götüren sebepler de cinsel ilişkidir” dedikleri için Hanefilerin haram saydığı şeyler.
Y.ŞENOL: Yine “Hukuk-i İslamiye ve IstılahitiFıkhiyye Kamusu” ndan okuyorum. İkinci cilt, 306. Paragraf; “sahih ya da fasit nikah ile veya zina tarikiyle vuku bulan mücamahat ile hürmeti müsahere sabit olacağı gibi şehvetle yapılan mesh (dokunma), takvil (öpme) veya muaneka (sarılma) ile ya da cihazı tenasülün dahiline nazarı (kadının cinsel organının iç kısmını görmek) ile de sabit olmuş olur. Bunların meşru bir surette vukuu ile gayri meşru surette vukuu arasında hürmeti müsahere itibarı ile fark yoktur. Şehvetle vaki olan mesh veya takvil veya nazarın, hürmeti müsahereyi husule getirmesi hususunda amiden vukuu ile nasihen vukuu veya mükrehen veya naimen vukuu arasında fark yoktur.Bu bapta sahi ile sekran (unutmuş olan, sarhoş), bali ile murahik (buluğa ermiş ya da buluğa erme yaşına yakın), akil ile mecnun da (ister akıllı ister deli olsun) hürmeti musaheredir. Bu gibi sebeplerden birinin vukuu anında şehvetin iki taraftan birinde bulunması kafidir.
Hürmeti musahere sabit olunca zevcin, zevcesini kavlen terk etmesi lazım gelir. Şayet terk etmezse hâkim tefrik eder. Zira Hürmeti müsahere ile nikah mürtefi olmayıp fasit olacağından mütareke ya da adem-i takdirinde hakimin tefrikine lüzum görülür. Mütareke ya da tefrik bulunmadıkça kadının başka koca ile izdivacı caiz olmaz. Bu meseleler Hanefiye göredir.
A. BAYINDIR: Tokalaştınız, kadın ya da erkek o anda iradi olur ya da olmaz, o anda bir cinsel sıcaklık/arzu doğdu, o andan itibaren sen onun kocası gibi o senin karın gibi olmuş oluyor, artık onun annesi ya da kızı ile evlenemezsin. Yani meşru demek? Mesela bir insanın annesinin elini öpmesi gayri meşru olur mu? Farz edin, annesinin elini öperken bir şehvet duysa. Bu tür şeyler insanın kontrolünde olan şeyler değil. Ya da annesi duysa, onun annesi bunun babasına ebediyen haram olur. Ya da mesela diyelim ki gelininiz, elinizi öpmek istedi, o sırada sizde ya da onda bir şey oldu, artık o gelin oğlunuza ebediyen haram. Artık düzelme imkânı yok, bitti.
Bu öyle kötü bir şey ki, ben birçok kimseyle karşılaşmışımdır, bazı çok hassas insanlar var, diyor ki; “emin değilim ama ya bende ya da gelinimde olduysa” Bu ne oluyor kardeşim ya! Tamamda, “nekaha” fiiline “vatı” anlamını verdiniz, hadi sözlükte tamam. Ama nereden çıkardınız “ilişkiye götüren sebeplerde ilişki gibi sayılır”. Nereden? Deliliniz ne? Neye dayanıyorsunuz ya? Siz nasıl helal, haram koyarsınız, bu insanları psikolojik olarak nasıl sıkıntıya sokarsınız?
İster baskı ile olsun, mesela adam getirdi tabancayı dayadı “şu kızı öpeceksin” dedi. Öptün, o kızın annesi artık sana ebediyen haramdır. Ya da “şu kadını öpeceksin” dedi, o kadının kızı sana ebediyen haramdır. O kadın senin kayınvalidense, adam öyle bir zorladı ki şehvet hâsıl oldu aranızda, senin karın gitti. Ya da gece karanlığında karın zannederek kızına sarıldın, hiç farkına varmadan, biraz sonra anladın ki kızınmış ama o sıra biraz şehvet duydun. Bitti, ailen yıkıldı tamam. Bir daha tamiri mümkün olmayacak şekilde yıkılır. Deli olduğu için geldi, annesine sarıldı, öptü, sevgilim falan dedi, babasıyla annesinin arası gitti.
Taraflardan bir tanesinin şehvetlenmesi yeterli. Şimdi öbür tarafta zaten acaba şehvetlendi mi diye şey yapacak. Burada asıl problem, bazıları diyor ki; “bende bir şey olmadı ama ya gelinimde ya kızımda olduysa, ya kayınvalidemde olduysa.” diyor. Ben çok hasta olan adamlara rastladım bu konuda. Buradanda anlaşıldığı üzere tövbesi mümkün olmayan bir şey. Allah-u Teala üç talaktan sonra bile dönme imkanı veriyor. Üç kere boşadıktan sonra kadın bir başkasıyla evlenir, zaten üç kere boşamak çok zor, hadi boşamış ama bu öyle bir şey ki imkânsız. Demek k i bu Cenab-ı Hakkın “rahmet” sıfatına aykırı. Nerden çıkarıyorsunuz bunları Allah aşkına ya?
“Bu nikahfasit olur” diyor, yani bozulmuş olur, kendiliğinden ortadan kalkmış olur nikah dolayısıyla nikah kısmında fasit ile batıl birdir Hanefilere göre, artık o nikah işlevsiz hale gelmiş olur, hâkimin bunları ayırması gerekir diyor. Bunlar ayrılacaklar, birbirlerini terk edecekler ki kadın bir başkası ile evlensin.
Peki Maliki mezhebini okuyalım “Hukuk-i İslamiye ve IstılahitiFıkhiyye Kamusu” ndan;
Y.ŞENOL: Malikilere göre hürmeti müsahere ile nikâh sabit olabileceği gibi akitten veya şüpheli akitten mücerret olan gayrimeşru mukarenetler ile de hürmeti musahere kısmen sabit olur. Binaenaleyh bir kadının zinadan mütevellit kızı zaniye ve zaninin usulü füruğuna haram olur.
A. BAYINDIR: Malikilerin birazcık farklı bir görüşleri var, bu görüşü bizim anlattığımıza tam tamına uygun. Az önce ben Malikilerle ilgili yanlış söylemişim o zaman, güzel, düzelmiş oldu. Bizim söylemiş olduğumuzun aynısını söylemiş oluyor. Bir kimsenin zinadan doğan kızı, kendisine haram olduğu gibi onun çocuğuna da haram olur diyor. Bu Maliki mezhebinin bir özelliği var, Maliki mezhebi Medine’de doğan bir mezheptir, genellikle doğrudur. Daha sonradan müdahaleler olmamışsa, oradaki Maliki mezhebinin görüşleri çoğu zaman Kitaba ve Rasulullah’ın uygulamasına birebir mutabık oluyor. Ama işte sonraki müdahaleleri nasıl ortaya çıkaracaksınız, o ciddi bir problem.
Hanbelileri oku istersen, Hanefi mezhebi görüşlerine uygundur.
Y.ŞENOL: Hanbelilere göre de üçe ayrılıyormuş; 1. Mubah olan mukarenetler. 2. Şüphe ile vukuu bulan mukarenetler. 3. Mahza haram olan mukarenetler. Bunlarda zinadan ibarettir. (Yani sadece Şafiler o görüşte.)
A.BAYINDIR: Yani şimdi Hanbeliler de zinadan doğan ilişkiden dolayı doğan çocuğu şey sayıyor. İyi oldu, ben bunları yanlış biliyormuşum demek. Hanbeliler de aynı şeyi söylemiş oluyor, bir kişinin zinadan doğan çocuğu ile evlenmesi caiz değildir, tabii onun çocuğu da evlenemez, onun kız kardeşidir yani oğlu da evlenemez, her ne kadar zinadan doğmuş olsa bile o çocuk, bunun çocuğudur dolayısıyla evlenemez demişler. Bir tek demek ki Şafiler tek kaldılar orada.
Y.ŞENOL: Birkaç isim saymış burada, İmam Şafii, Said İbnMüseyyeb, Urve, Ebu Sevr ve Zühriye göre hürmeti musaherenikahla sabit olmaz diyor. Yani mezhep olarak Şafiler sadece.
A.BAYINDIR: Allah-u Teala; “Ve lâ tenkihûmânekehaâbâukum minen nisâi” diyor. Hanefilerin yanılgısı şeyde, demek ki Maliki ve Hanbeliler doğruyu söylemişler, o çok güzel bir şey. Hanefiler diyor ki; nikâha“cinsel ilişki manası verilir, sözlükte bu anlam vardır”. Sözlük manasıyla ikisini de birleştir, ister sözlük anlamıyla olsun, ister ıstılah anlamıyla “evlilik sözleşmesi” olsun. Her ikisi olduğunda da bu haramlık sabit olur. Yani gayrimeşru bir ilişkiden doğan çocuğuyla bir insan evlenemeyeceği gibi o iki çocuk ta birbiri ile evlenemez. Meşru bir nikâhtan doğan çocuğuyla, gayrimeşru ilişkiden doğan bir çocuk ta evlenemez.
Y.ŞENOL: Zina yoluyla doğan çocuğuyla evlenmekonusunda Ahmet Bin Hanbel bu görüşte, yoksa dokunmak, bakmakla olan şeyin hürmeti musahereyi doğuracağını söylüyor ama diğer konu ile ilgili İmam Şafii’nin görüşü yok. Şimdi diyor ki; “haram olan mukarenet zinadan ibarettir” yani zina varsa hürmeti müsahere sabit. “Ama devaiyemücamata gelince, eğer bunlar şehvete mukarin ise müsahere sabit olur.”
A.BAYINDIR: Hanefiler de öyle diyor zaten. Hanefi ile Hanbeli aynı. Ben çünkü aynı biliyorum, bir tek Malikiler farklılaştı değil mi? Maliki mezhebini çok iyi bilmiyormuşum.
Demek ki gerçekten çok ciddi müdahaleler yapılmış ve Müslümanların hayatı ne kadar sıkıntılı hale sokulmuş oluyor, bilhassa Hanefi ve Hanbeli mezhepleri açısından. Elinizde hiçbir delil olmadan tutuyorsunuz bir sürü haramlar ihdas ediyorsunuz ve insanların aile hayatını ortadan kaldırıyorsunuz. Hal bu ki, aile mahremiyetleri içerisinde olmamalı, hiçbir zaman istenmez, kabul edilebilecek bir şey değil, ayıptır, günahtır falan dersiniz ama o şehvet dediğiniz olaylar bir anda gelişir ki siz hâkimiyette kuramayabilirsiniz. O zaman Kuran-ı Kerim’in koyduğu prensipler neyse ona göre hareket etmek lazım.
Hadi anladık, Kuran-ı Kerimdeki nikâhla ilgili ayetlerin tamamı “evlilik sözleşmesi” anlamındadır. Bunu ulema kabul eder ama madem sözlük anlamında o var onu da devreye sokmak fıtrata mani değil. Yani genel fıtrat içinde düşündüğünüz zaman, çünkü bu adam falancanın zinadan doğan çocuğudur derler, ömür boyu herkes öyle söyler. Zinadan doğduğu için bir takım hukuki sıkıntılar ortaya çıkabilir ama yine onun çocuğu olduğu için oradaki evlenme yasağının devam etmesi son derece normaldir.
Bu ayeti tekrar okuyalım, bugün sütkardeşliği meselesine girmeyeceğiz, çünkü bu salonda öğretmenlerin toplantısı olacak bir müddet sonra. Salonu bugün biraz erken terk etmemiz gerekecek. Bu arada sorularınız varsa alalım o sorularınızı.
SORU: Kaynak kitabın adını tekrar söyler misiniz?
A.BAYINDIR: “Hukuk-i İslamiye ve IstılahitiFıkhiyye Kamusu”, Ömer Nasuhi Bilmen’in. Daha öncede size söylemiştim, bu kitap, çok büyük bir ekibin çalışmasıdır. 1926’ya kadar Türkiye’de yasa olsun diye hazırlanmış bir kitaptır. “Mecelle Tadil Komisyonu” diye bir komisyon uzun bir çalışma yapmıştır bunda ama 1926’da “İsviçre Medeni Kanunu” nun alınması kabul edilince, 1926 tarihli “Türk Medeni Kanunu” nun önsözünü okursanız görürsünüz, orada “Mecelle Tadil Komisyonu lağv edilmiştir” der. Bundan dolayı bu kitap yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin medeni kanunu olmamıştır. Maddeler halindedir, tüm mezhepler incelenmiştir yani Şafi, Maliki, Hanbeli, Hanefi, Zahiri, İbnTeymiye’nin görüşleri, Tabiin ulemasının görüşleri. Hepsi vardır ve güvenilir bir kitaptır çünkü büyük bir ekip çalışmasıdır. Ömer Nasuhi Bilmen’inde kalemi çok güzeldir gerçekten, meseleyi gayet güzel yazar. O açıdan güvenilir bir kitaptır, içindeki bilgilerin doğruluğuna güvenebilirsiniz.
SORU: Sadettin Yüksel’in bir fetvası sorulmuş. “Resmi nikâh yaptım diye seni çocukların veledi zinadır” demiş bu soruyu soran kişiye. Şimdi kendisi öldü fetvası devam ediyor mu?
CEVAP:Nikâhta esas olan ilandır. Onun için şahitlerle ilgili rivayetler sağlam değildir ama Rasulullah (S.A.V) demiştir ki; “Alinuhazennikahe velev bittüffi” “Tef çalarak da olsa nikâhı ilan edin.” Nikâhta esas olan ilandır, iki tane şahit yeterli dediğiniz zaman adam iki kişiyi şahit tutuyor, “sakın kimseye söylemeyin” diyor ve gizli nikâhlar oluyor.
Bir keresinde İzmit’ten bir hoca bana telefon açtı, adam sekreterini arabaya bindirmiş, bir hocayı da çağırmış, yanına bir kişi daha almış “hoca bize nikâh kıy.” Hoca da “hocam böyle bir nikâh olur mu?” “ böyle bir nikâh olmaz” dedim. “Sekreterin ailesinin haberi var mı?” Yok. Olmaz. Tabii adam da meseleyi biliyor, “ben Hanefi mezhebindenim, Hanefi mezhebine göre nasıl olmaz?” “Evet Hanefi mezhebine göre olabilir ama İslam’a göre olmaz” dedim. Olmaz yani ayetler ve Rasulullah’ın sözlerinde olmaz. Çünkü Rasulullah (S.A.V)’in “La nikahe illa biveliyyin” sözü tamamen Kuran ayetlerinin birebir hükmüdür. Yani “Velisiz nikâh olmaz”, veli de kız için şarttır çünkü kızın ailesi bunu denetlemesi lazım. Ama Hanefiler bunu kabul etmiyorlar, dediğim gibi ayetin şurasını, burasını kesmiş, hadislerin hiçbirisini almamış. Velisiz nikâh olur diyen Hanefiler ne yapmışlardır? Hiçbir hadisi almamışlardır, az önce okuduğumuz Bakara 232. Ayetin yarısını almamışlar, başını almamışlar.Yani ayetin “felâtağdulûhunne” kısmını almamışlar, “izâterâdavbeynehum bil mağrûf” kısmını almamışlar, sadece evet kaynakta vereyim, gitsinler El Mebsut’un ilgili bölümüne baksınlar, orada ayetin başı yok, sonu yok, ortadan iki kelime almış; “ey yenkihneezvâcehunne.” O iki kelime cümlenin tümleci, cümlenin tümlecinden herhangi bir hüküm çıkarılabilir mi, dünyanın hangi dilinde böyle bir şey var? Böyle bir dil var mı dünyada?
Oradan kadınlar nikâhlanırlar diyerek, kadının evliliğini tamamen denetimsiz hale getirmiş, duygusallığın istismarını şey yapmış. “Olmaz” deyince “kimmiş o hoca ver bakayım bana.” Demek ki biraz zengin olunca öyle oluyor, çok şey yapıyorlar. Maalesef Hanefilerde bu var.
Bakın burada şunu söylemiş olayım size Nikâh ve Talak, evlenme ve boşanma konularında, kiminle evlenilir, kiminle evlenilmez konusunda neler yaptıklarını da gördünüz esas bu iki işlemde bu dört mezhebin dördününde Kuran’la ve Rasululullah’ın uygulaması ile uzaktan yakından alakası yoktur. Bu İslam şeriatı olarak tüm İslam âleminde uygulanıyor. Az önce ne diyor; “anlaşmışlarsa engel olmayın.” Mesela Şafi, Maliki, Hanbeli mezhebine göre bir bakire kızı babası ona sormadan evlendirir. Neye dayanıyorsunuz Allah aşkına, hiçbir delilleri yok. Yaa nasıl yapıyorsunuz?
Güneydoğu’da çok meşhur bir medresede geçen bir olay, kadınlara çok baskılar yapılıyor biliyorsunuz, mecburen başlık parası devreye giriyor, baba evlendirmezse, veli evlendirmezse evlenme olmadığı için ya da bakire kızlar hiç sorulmadan evlendiriliyor. Dedim ki; “beyler, biliyorsunuz Rasulullah (S.A.V) diyor ki “velisiz nikâh olmaz” ama Hanefi mezhebi “velisiz nikâh olur” diyor, haberiniz olsun ben Hanefi mezhebinden Allah’a sığınırım” dedim. Sevindiler, zan ettiler ki Şafi mezhebindenim diyeceğim. “Peki, Şafi, Maliki, Hanbeli mezheplerinin görüşlerini en iyi anlatan kitap nedir?” “El-Muğni”. Peki, “getirin bakayım onu” dedim. Getirdiler, az önceki gibi okudular hiçbir sözleri ayetle uymuyor, hiçbir sözleri hadislere uymuyor ve tabii iyi de Arapça biliyorlar, onunda faydası var. Ondan sonra dedim ki; “beyler bu üç mezhepten de Allah’a sığınırım.” Öyle deyince ağızlarını açamadılar, söyleyecek söz yok çünkü bu üç mezhebin de Kuran’a da, Rasulullah’ın uygulamasına da uymadıklarını gözleriyle gördüler.Yıllar sonra oranın müftü yardımcısı bana telefon etti ve dedi ki; “Abdülaziz Hoca, o gün bu gün hala senin o mesele tartışılıyor bizim oralarda” dedi.
SORU: Kızla çocuk marufa uygun olarak anlaşmışlar fakat velilerin izinleri yok, bu durumda evlenme akitleri geçersiz mi olur? Bu şekilde evlenenler ne yapmalı?
CEVAP: Az önce Sadrettin Hocanın fetvası ile ilgili şey yapacaktım, bugün resmi nikâh, şeriatın istediği bütün hükümleri içerisinde barındırıyor. Çünkü bir ilan yapılıyor, ondan sonra şahitler ve davetlilerin huzurunda kütüklere kaydediliyor, dolayısıyla burada herhangi bir problem yok. Yani evliliğin geçerliliği açısından problem yok. “Efendim, dini nikâh ta kıydıralım.” Kıydırın, sadece dua etmek için şey yaparsın zaten nikâha gelme zorunluluğunuz yok, “Allah mesut, bahtiyar etsin, bitti” deriz biter ne olacak. Onu zaten bizim dememize de gerek yok, herkes diyordur. Dolayısıyla “senin resmi nikâhın geçersizdir”böyle bir şey olmaz.
Bakire bir kız Rasulullah (S.A.V)’ e geliyor, (Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabında var ve sahih bir rivayettir) bakıyor ki Rasulullah yok Ayşe validemizin yanına geliyor ve diyor ki; “babam beni amcasının oğluyla evlendirdi, ben bu evliliğe razı değilim” diyor. Ayşe Validemiz “otur, biraz sonra Rasulullah gelir” diyor. Rasulullah (S.A.V) geliyor, diyor ki; Ya Rasulullah, babam ailesi içerisinde itibarını pekiştirmek için beni amcasının oğluyla evlendirdi, ben bu evliliğe razı değilim.” Hemen “bu evlilik geçersizdir” diyor. Hemen babasını çağırıyor, “yok! Ya Rasulullah, ben bu evliliğe razıyım da kadınların bu konuda yetkisi var mı, yok mu onu öğrenmeye geldim” diyor. Senaryo yapmış kendine göre.
Rasulullah (S.A.V) diyor ki, o üç mezhebin delil aldığı hadis, İbnKudame’de geçen hadis, diyor ki; “Hangi kadın velisinin izni olmadan evlenirse” evlenme eyleminin öznesi kadındır, velisinden onay almamış. “Fe nikahuhabatılun, fe nikahuhabatılun, fe nikahuhabatılun” “o nikâh geçersizdir, o nikâh geçersizdir, o nikâh geçersizdir”. Kız birisiyle evlenmek istiyor, babası diyor ki; “seni ona vermem” az önceki kızda olduğu gibi. Gerçi o bir senaryo yapmış ama bu hadis o senaryonun doğruluğunu anlatıyor. “Fessultanuveliyyu men la veliyye” yani “babası ya da velisi “vermem” dediği anda artık onun veliliği düşer yetkili makama gider” diyor. Medine’de yetkili makam Rasulullah’tı. O yetkili velisi olmayanın velisidir. Baktınız ki hiçbir şerri mani yok, vermek de istemiyor tamam mani yoksa gidin resmi nikâhınızı yaptırın, Allah mesut ve bahtiyar eylesin.
Son söz velilerin değil, son söz yetkili makamların. Yetkili makamlarda Kuran-ı Kerimin koyduğu kurallara göre hareket eder. Mesela bize geliyor, hemen bakıyorum Kuran-ı Kerim’e uygun, tamam gidin evlenin. Dolayısıyla o mezheplerde olduğu gibi kadını çaresizlikle yüz yüze bırakmak yok. Bu hem Kuran-ı Kerim’de yok, hem Rasulullah’ın uygulamasında yok.
SORU: Her hâlükârda İslam kültürüne göre ötenazi ve intihar makul müdür? Günlük hayatta evliliklerimizi sürdürüyoruz, farkında olmadan eşlerimizden boşanıyor muyuz?
CEVAP:Bir kere ötenaziye kimsenin yetkisi yok. Bununla ilgili bizim sitemizde yazımız var, bunu doktorlar gayet iyi bilirler ki asla yaşamaz dedikleri kişiler yaşar. Mesela benim eşim, -belki kızım ilk defa duyacak, bilmiyorum, kızım da burada- daha yeni evlenmişiz ben talebeyim, ağır bir sarılık hastalığı oldu hastaneye gittik, doktorlar tamamen ümidi kestiler. Ve sonra iyileşti, iyileştikten sonra bazı doktorlar bunalıma girdi “nasıl iyileşir bu” , ellerinde bir fırsat olsa öldürecekler. Ama bazıları da öyle bir özveriyle çalıştı ki ben hayran kaldım onlara. Yaşlı bir Prof. Vardı, ölmüştür mutlaka Allah rahmet eylesin, başındaki doktorlar gecenin hangi saatinde şüphelenseler adama telefon açıyorlardı ve adam eğer gelmesi gerekirse geliyordu. Hayret bu adam hiç uyumuyor mu? Bir kısmı öyle, bir kısmı da neredeyse delirdiler iyileşti diye. “Dünyada böyle bir vaka birkaç tane ya vardır ya yoktur” kardeşim sen doktor olarak “bu iyileşmez” diyebilirsin ama işin gerçeği farklı olur. Sen kendi bilgi birikimine göre konuşursun. Dolayısıyla ötenaziye asla fetva verilemez.
İntihar hiçbir şekilde caiz olamaz çünkü kimsenin kendini öldürmeye yetkisi yok. Kuran-ı Kerim’de Nisa Suresinin 29. Ayetinde Allah-u Teala “ve lâ tagtulûenfusekum” “kendi kendinizi öldürmeyin” diyor. Hadislerde var, kendi kendini öldüren aynı türden cehennemde cezalandırılır diye. Buna da yetkimiz yok.
Geleneksel boşamada böyle sorular olabilir ama Kuran-ı Kerimdeki ve Rasulullah’ın uygulamasındaki boşamada böyle sorulara yer yok. Çünkü Talak Suresinde anlatılan boşamada boşamak için eşinizin adetli olmaması, temiz olması, o temizlik süresi içerisinde ilişkiye girmemiş olmanız ve iki tane şahit bulundurmanız gerekir. Bu şartlar farkına varmadan oluşacak şartlar mı? Az öncede söyledim Süleymaniye Vakfı sitesinde yaptırdığım bir mastır çalışması var, mastır çalışmasını yapan bir avukattır, kendisi aslen Arnavut bir hanımefendidir, İtalya’da okumuş dolayısıyla İtalyancası çok iyi. Roma kaynaklarından çalıştı, maalesef bizde boşamayla ilgili hükümler Yunan ve Roma kaynaklıdır. Kuran ve sünnet kaynaklı değildir.
Az öncede anlatmaya çalıştım, boşama sistemiyle ilgili bu dört mezhebin dördünün de uygulaması Kuran-ı Kerime tamı tamına aykırıdır. Hele bir de şartlı boşama var o zaten evlere şenlik. Şunu yaparsan boşsun, bunu yaparsan boşsun. Bunların her biriyle ilgili bizim sitemizde araştırmalar var, onları görebilirseniz iyi olur İnşallah.
SORU: Herhangi bir fiilin haramının ve helalinin dini hüküm olarak aynı sonucu vermesi mümkün mü? (Yani bir nikahla hürmeti müsahere sabit oluyor bir de zina ile oluyor. Biri hele biri haram, nasıl oluyor da aynı sonucu doğuruyor?)
CEVAP:Zaten Şafilerin dayanakları bu. Ne diyorlar; “El haramu la yuharrimul helale” diyorlar. “Haram helali haram kılmaz.” Güzel de kuralı sen koymayacaksın, kuralı Cenab-ı Hak koyacak. Yani şimdi “haram helali haram kılmaz” kulağa gayet hoş geliyor da sen böyle genel bir kuralı nereden çıkardın? Bu kuralın buraya uygulanacağını nereden çıkardın? Ama şunu söyleseler, diyebilirler ki “kardeşim nikâh, cinsel ilişki anlamına gelir ama Kuran-ı Kerimdeki ayetlerin hiçbirisinde “cinsel ilişki” manası yoktur, ondan dolayı ben bu manayı veriyorum” deseler oldukça makul olur. Ama böyle “haram helali haram kılmaz” şeklinde genel bir şey ortaya koyduğunuz zaman bu olmaz. Çünkü Kuran-ı Kerim’de hüküm koyan Allah’tır, bizim kurallarımız değil.