A. BAYINDIR: Nisa suresinden kaldığımız yerden itibaren devam ediyoruz. Bugünkü konumuz Tevbe. Nisa suresinin 17 ve 18.ayetlerindeyiz. Allah burada şöyle söylüyor:
NİSA, 17.. Ayet: İnnemet tevbetü alellahi lillezıne ya’melunes sue bi cehaletin sümme yetubune min karıbi: Allah’ın kabul etme sözü verdiği tevbe, kendine hakim olmayarak kötülük yapan kişinin tevbesidir. Sonra fazlaca vakit geçirmeden tevbe eder”. “fe ülaike yetubüllahü aleyhim: Allah onların tevbesini kabul eder”. “ve kanellahü alımen hakıma: Allah alim ve hakimdir”. Her şeyin iç yüzünü bilen ve bütün kararları doğru olan Allah’tır. Tevbe demek dönüş yapmak demektir. Türkçemizde dönüş yaptı diye söylerler ya. “Falanca dönüş yapmış”. Tevbenin sözlük anlamı odur: dönmek. Yapmış olduğu hatayı anlayıp ondan vazgeçmek.
NİSA, 18.. Ayet: Ve leysetit tevbetü lillezıne ya’melunes seyyiat: kötülük yapıp duranların tevbesi tevbe değildir”. Yani bir adam kötülük yapıp duruyor. Kötülük yapmaya devam ediyor ise bu kişi dönüş yapmış olur mu? Olmaz. Çünkü kötülükten vazgeçecek ki tevbe etmiş olsun. “hatta iza hadara ehadehümül mevtü: ölüm gelip çattığı zaman”, “kale innı tübtül ane: şimdi ben döndüm der”. Nereye döneceksin? Öldükten sonra dönemezsin ki. Bitti. Her şey bittikten sonra ben tevbe ettim demenin bir anlamı yok. “ve lellezıne yemutune ve hüm küffar: bir de kafir olarak ölmüş olanların tevbesi de tevbe değildir”. Onlar için de dönüş söz konusu değildir. “ülaike a’tedna lehüm azaben elıma: onlar için acıklı bir azab hazırlamışızdır”.
Hatadan dönmek için kişinin hata yaptığını bilmesi lazım değil mi? Yanlış yaptığını bilmesi lazım. Ondan dolayı insanın vücudu çok güzel bir mihenk taşıdır. Yaptığı yanlışın farkında olur. Çünkü Allah, biliyorsunuz bu dini fıtrat olarak tanımlamıştır. Yani fıtrat, tabiatta geçerli kanun ve kurallardır. Biz de tabiatın bir parçasıyız. Dolayısıyla yanlış yaptığımız zaman o yanlışın farkında oluruz. Zaten Allah Şems suresinde “fe elhemeha fucuraha ve takvaha” diyor. Allah kişiye günahını da takvasını da ilham eder. Yani içine doğurur. Müslüman olup olmama önemli değil burada. Zaten müslüman olmak demek Allah’a teslim olmak demektir. Biz zannediyoruz ki bir insan müslüman anneden babadan doğarsa, dinini de çocukluktan öğrenirse, namazını kılar, orucunu tutarsa bu kişi müslüman olur. Bi kere müslüman olmak için müslim olmak gerekir. Ne demek müslim? Teslim olacaksınız. Kime? Allah’a. Allah’ın koyduğu kanun ve kurallara kayıtsız şartsız teslim olacaksın. “Tamam ama”, “ya rabbi öyle diyorsun ama” dediğin zaman olmaz. “Başüstüne ya rabbi” diyeceksin. Başüstüne ya rabbi dediğiniz zaman içiniz son derece rahat olur. Çünkü bu vücudu yaratmış olanın kanunlarına uymuş oluyorsunuz. Yada bir başka deyişle fabrika ayarlarına göre çalıştırıyorsunuz vücudunuzu. Yani yaratıcının dediği şekilde çalıştırıyorsunuz. Öyle olunca, vücudunuzun bütün hücreleri sizi destekler. O zaman rahat edersiniz. Onun için, doğru bir şey yaparsınız da insanlar size karşı gelirse ne dersiniz? Benim içim rahat dersiniz. Ne yaparlarsa yapsınlar. Yanlış anlamışlar, bir gün doğruyu anlarlar. Çünkü eğer karşı taraf sizi doğru anladı da size karşı çıkıyorsa onun vücudu buna olumsuz tepki verecektir. Mesela siz kendinizi bi deneyin bakalım. Bir kere bir yalan söyleyin. Göreceksiniz ki o yalan sizi ciddi manada rahatsız eder. Yalan büyül bir günahtır. Küçük bir hata, yanlış yapın onu vücudunuzda hissedersiniz. Ya ben nerde yanlış yaptım dersiniz. Hatırlar, tevbe eder ve düzelirsiniz. Dinin fıtrat olması da bunu gerektirir. Din, tabiatta geçerli kanun ve kurallar olduğu için de siz dine uyduğunuz zaman aslında yeryüzündeki bütün varlıklarla aynı kanun ve kurallara uymuş oluyorsunuz. Dolayısıyla tabiattan da azami derecede yararlanma fırsatı bulmuş olursunuz. Yani şöyle düşünün: şurada bir toprak var, toprağın üzerinde bir yağ tabakası olsun. Yağın toprakla bir ilgisi yoktur. Çünkü toprağın yağa ihtiyacı yoktur. Onun üzerine yağ tabakasını çekerseniz ne kadar su dökerseniz dökün içeri çeker mi? Akar gider. Yağdan da istifade edemez sudan da istifade edemez. İşte biz de yanlış iş yaparsak o yanlıştan yararlanamadığımız gibi bir çok doğruları da algılayamamaya başlarız bir müddet sonra. Onun için Allah diyor ki; “fe elhemeha fucuraha ve takvaha: Allah kişiye günahını da takvasını da ilham eder”. Az önce söylediğimiz gibi bazen bakarsınız ki rahatsızım, bir şeyden etkilenmişim, kötü bir durumdayım: düşünün taşının, mutlaka C. Hakka karşı bir günah işlemişsinizdir. Ve vücudunuz onun tepkisini verir. Günahlar alışkanlık doğurur. Bir müddet sonra alışırsınız hoşunuza gitmeye başlar. Fakat her zaman onun yanlış olduğunun farkında olursunuz. Çünkü vücudunuz arada sırada o davranışa tepki gösterir. Ondan dolayı 15-Hicr surede 2.ayette Allah diyor ki; HİCR, 2.. Ayet: “Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın: o kafirler”. Kafirin ne olduğunu da biraz sonra göreceğiz. Allah’ın herhangi bir ayetinin üstünü örten, herhangi bir ayetini görmezlikten gelen kişi kafirdir. Kuranın kaç tane ayeti var: 6 bin küsür. Hepsi iyi de sadece şu benim hesabıma gelmiyor derseniz kafir olmanız için yeterlidir. Başkasına gerek yok. Onun için kafirler zaman zaman biz de Allaj’a teslim olabilsek diye içlerinden ciddi bir arzu duyarlar. Çünkü vücut onu istiyor. Dolayısıyla eğer siz Allah’ın emirlerine uyuyorsanız dünyada mutlu olursunuz. Ahirette de mutlu olursunuz.Peki insanlar Allah’ın emirlerine neden uymazlar? Kendi belirledikleri zevkleri Allah’ın belirlediği zevklere tercih ettikleri zaman uymazlar. Yada bunun bir başka ifadesi Allah’ın İbrahim suresi 3.ayetinde belirttiği gibi “ellezine yestehibbunel hayated dünya vel ahireh: dünya hayatını ahiretten çok sevmeye çalışan kişilerdir”. Çok sevmeye çalışan da niye? Çünkü bu vücut reddeder. Ya yapma etme der ama siz arzularınızı illa gerçekleştirmek ister kendimize baskı yaparsınız. İBRAHİM, 3.. Ayet: “Ellezıne yestehıbbunel hayated dünya alel ahırati”, “ve yesuddune an sebılillahi: Allah’ın yolundan yavaş yavaş geri çekilirler”, “ve yebğuneha ıveca” Allah’ın yolundan geri çekilmek hiç kimsenin hesabına gelmez. Hiç bir kafirin hesabına gelmez. Çünkü fıtrata aykırı yaşamak insanın kabul edebileceği bir şey değildir. Dolayısıyla orada bir ivec yapar, bir oyun yapar, sanki Allah’ın emrine uyuyormuş gibi gösterir kendisini. Kendi kendini kandırır. İşte o kendi kendi kandırdığı o ivecin adına da ğay deniyor. Bir kurgu yapıyor kendisine göre. O kurguyu öyle bir şekilde düşünüyor ki kendisini sapık saymıyor. Kendisini sapık saymadımı sanki Allah’ı kandıracak haşa. İşte ona ğay diyor Allah. Günahkarlar da öyle bir kurgu yaparlar, kafirler de öyle bir kurgu yaparlar. İkisinin de ortaklaşa işlediği suçun adı ğaydır. İğva kelimesi de kişiyi böyle bir kurguya yönlendirmek demek olur. Biraz sonra tevbeye döneceğiz inşallah. Şimdi o piskolojiyi anlamaya çalışalım. Yani insanların bu ivec piskolojisi. Dünyayı ahirete tercih. Dünya kelimesi yani dünya dediğimiz zaman aklımıza şu yaşadığımız alem geliyor. Dünya, en yakın anlamına gelir arapça itibarı ile. Yani şu an, yaşadığımız an. Onun için “el hayated dünya” diye geçer kuranda. “Hayated dünya” diye geçmez. Arapça bilenler onu çok iyi anlarlar. Yani bir isim tamlaması değidir, sıfat tamlamasıdır. İsim tamlaması olsa “dünya hayatı” bu dünyadaki hayat diye tercüme edebilirsiniz. Ama sıfat tamlaması olduğu için “en yakın hayat” demektir. Yani o nan. “Bir an için kendime hakim olamadım” dersiniz “yaptım”. İşte o andır dünya hayatı. Size en yakın olan andır. Onu aşamadığınız zaman, orada direnç gösteremediğiniz zaman kaybedersiniz. Bh nasıl oluyor? Bunu çok iyi anlamaya çalışalım inşallah. Şu 7.sureyi bi açalım. Kafirlik ne demekmiş onu bir görmeye çalışalım.
ARAF, 11.. Ayet: Ve le kad halaknaküm sümme savvernaküm: sizi yatattık, sonra şeklinizi belirledik”. Buradaki “kum” ile arapçada bir iltifat vardır. O iltifatta çoğuldan tekile, tekilden çoğula, şimdiki zamandan gelecek zamana, oradan oraya geçilir. Türkçede bu yoktur. Onun için türklerin bu tür şeyleri anlaması kolay olmuyor. Arap dilinde bu böyle de. Onun için mesela buradaki “sevvernakum” dediği AdemAs’dır. Hepimizin babası olan kişidir. Tek kişidir aslında. Çoğul değil. “Ve lekad halaknakum summe sevvernakum” yani tam türkçe tercüme edecek olursak “sizin babanızı yarattık, sonra ona şeklini verdik, sonra meleklere dedik ki Adem’e secde et”. O da AdemAs. Siz bunu tam türkçe mantığıyla düşünürseniz hepimizin ezelden yaratılmış olması gerekir. Ezelden demeyelim de AdemAs ile beraber hepimizin yaratılmış olması, şeklimizin verilmiş olması lazım. Biz bir kenarda dururken Adem’e secde et demeleri lazım. Böyle değil. Arapça bakımından bu böyle değil. Bir arap bunu çok rahat bir şekilde anlar. Bir türkün anlamada sıkıntı çektiği gibi sıkıntı çekmez. Meleklere dedik ki, Adem için secdeye kapanın. Yada Adem’e secde edin. “fe secedu illa iblıs”. Meleklerden bir tanesi de İblis. Hepsi secde etti İblis etmedi. “lem yeküm mines sacidın: secde edenlerden olmadı”. Şimdi bakın İblis, meleklerden bir melek ve Bakara suresinin 31.ayetine bakarsak orada C. Hakka bağlılığını nasıl ifade ediyor hepbirlikte görelim. Allah, AdemAs’a eşyanın isimlerini, neye yaradıklarını, hangi iş için kullanılacaklarını öğrettiği zaman ki Allah ilk önce yarattığı ayetleri öğretiyor. O da çok önemlidir. Çünkü Allah’ın iki türlü ayeti vardır. Yarattığı ayetler ve indirdiği ayetler. AdemAs’a önce yarattığı ayetleri öğretiyor. Ve Ona varlıkların ne işe yaradığını öğretiyor. Sonra meleklere diyor ki(İblis de meleklerden bir tanesi); “şunların isimlerini bana bildir” yani hangisi ne işe yarar. Mesela bakın bu ne? Su. Suyun ne olduğunu biliyorsunuz değil mi? Ne işe yaradığını biliyorsunuz. Yoksa hiç bir işe yaradığını bilmeden birisi buna su dedi diye su derseniz bu sizin için bilinmeyen bir şeydir. Suyun ne olduğuna dair sizde bilgi yoksa buna su demenin de bir anlamı yok. Onun için melekler eşyayı tanımıyorlar. Varlıkları tanımıyorlar. Allah diyor ki; “şunların isimlerini bana bildirin eğer haklıysanız”. AdemAs’ın yaratılmasına karşı çıkıyorlardı ya. Onlardan birisi olan İblis şöyle diyor: BAKARA, 32.. Ayet: Kalu sübhaneke la ılme lena illa ma alemtena” biz sana boyun eğeriz, bizde bir bilgi olmaz ki. Sadece bize ne öğretirsen onu biliriz başka bir şey bilmeyiz. “inneke entel alımül hakım: bilen sen, doğru karar veren sensin”. Allah Adem’e diyor ki; BAKARA, 33.. Ayet: Kale ya ademü embi’hüm bi esmaihim* felemma embeehüm bi esmaihim: Adem, bunlara bunun isimlerini bildirirmisin” diyor. Her varlığın ne işe yaradığını meleklere anlatınca AdemAs. İşte su, şu şu özellikleri vardır. Demir, şuna şuna yarar. Bakır şu işe yarar. Civa şudur. Hava şudur, toprak şöyledir, toprak şöyle ekilir. Ağaç şöyle yetiştirilir falan. Tüm bilgiler C.Hakk tarafından öğretiliyor ki yeryüzüne gelmiş geçmiş en bilgili insan AdemAs’dır. O zaman AdemAs o bilgileri meleklere bildirince melekler AdemAs’ı kıskanıyorlar. “Ya bu ne? Daha yeni”. Siz kendinizi düşünün: siz yıllardır bir yerde duruyorsunuz, yeni gelen birisi sizi geçti. Onun karşısında aciz kaldınız. Bilginiz çok zayıf kaldı. Ne hale gelirsiniz? İçinizde kıskançlık duymaz mısınız? Düşünün Bir iş yerinde yıllardır çalışıyorsunuz, oranın her şeyini bildiğinizi düşünüyorsunuz. Yeni birisi geliyor, en basit şeyleri bilmediğinizi size gösteriyor. Müthiş bir kıskançlık olur. Onun için bakın Allah diyor ki; kale e lem ekul leküm innı a’lemü ğaybes semavati vel erdı: ben size demedim mi göklerin ve yerin gaybını ben bilirim. Gayb ne demek burada? O bilgiler Adem’e öğretilmeden önce var mıydı? Vardı ama bilen yoktu Allah’tan başka. Onun için olmayan şey gayb olmaz. Bir şey var olacak ki. Mesela türkçemizde bunun güzel bir karşılığı var. Ben bir şeyimi kaybettim dersiniz değil mi? Olan kaybedilir, olmayan kaybedilir mi? Mesela SüleymanAs diyor ki; “ben Hüdhüd’ü göremiyorum, yoksa gayblerden mi oldu?”. Hüdhüd vardı. Nereye kayboldu bu deriz ya. Tam o. Olmayan şey kaybolmaz. Olan şey kaybolur. Onun için olmayan şeye gayb da denmez. Olan şeye gayb denir. Ve henüz olmamış bir şey için gayb denmez. Diyor ki Allah; “ben demedim mi gaybını bilirim?”. Çünkü var ki biliyor. Olmayan şey zaten bilinmez de aynı zamanda. Ama bir şey daha söylüyor: “ve a’lemü ma tübdune ve ma küntüm tektümun: sizin açığa vurduğunuzu biliyorum”. Açığa vurdukları ne? Ya rabbi diyorlar bizde bir bilgi olamaz, biz sana boyun eğeriz, sen ne öğrettiysen onu biliriz. Tamam, açığa vurdukları bu İblis de dahil. Ama “ve ma tektumun: gizlediğinizi de biliriz”. Neyi gizliyorlar? Bilirim diyor. Neyi gizliyorlar? Adem’i kıskanıyorlar. Bütün melekler kıskanıyor. Tabi bizim geleneksel din algımızda melek odun gibidir, bir şeyi kıskanmaz. Halbuki o da sorumlu bir varlıktır. Hakikaten insan hayret ediyor. 1984’de yaptığım doktorayı yeniden yayına hazırlıyoruz da. O zaman bildiğimiz bir çok bilgi bugün değişiyor. O zaman onları çok doğru biliyorduk. Bugün bakıyoruz ki hiç doğru değilmiş. Yani bu, kendi kendimizi sürekli yenileye yenileye bir oluyoruz. Bu din böyle mi olmalıydı? Bu halde mi olmalıydı bu din! Hele bugün iyice iş çığırından çıktı. Adeta Abbasiler’in ilk yıllarını yaşıyoruz. Çünkü islama yeniden bir dizayn verme gayretleri var bütün dünyada. Ve onun ciddi manada yerli işbirlikçileri var. Siz kurancı mısınız? Öyle bir kurancı ki kurana ondan büyük düşman olamaz. Melekler kıskanıyor. Melekler cin. Cin ne demek? Gözükmeyen varlık demektir. Cin o demektir. Mesela ana rahmindeki çocuğa ne derler? Cenin. Dışarıdan göremediğin için cenin derler. Araplar bitkisi olan bahçeye cennet derler. Neden derler biliyor musunuz? Toprağın üstünü örttüğü için. Aynı kökten. Onun için Allah; “ve ma halaktu cinni vel insi illa ya’budun” diyor. İnsanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım diyor. Öyle olduğu için melekleri hemen Allah imtihana sokuyor. Melekler AdemAs’ı kıskanmışlar. Çünkü Allah diyor ki; “illa alemu ma tubdune” açığa vurduğunuzu biliyorum, açıkça söylüyorsunuz ama bir de içinizde gizlediğiniz var. “Ve ma tektumun” kıskanıyorsunuz Onu. Hemen imtihana sokuyor bunları Allah. Ondan sonra ne diyor: BAKARA, 34.. Ayet: Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe” hemen meleklere emir veriyor: Adem’e secde edin bakalım. Bu da nerden çıktı! “Tamam hadi kıskandık ama bir de secde edin diyor!”. Ne demektir? İçinizdeki kıskançlığı yenin bakalım. Değil mi? Yani bakalım ki siz benim emrime mi uyuyorsunuz kendi arzularınıza mı? “Fe secedu: hepsi secdeye kapandı”, içlerindeki kıskançlığı yendiler. “illa iblıs: iblis öyle yapmadı”. “eba vestekbera ve kane minel kafirın: direndi, kendini büyük gördü ve kafirlerden oldu”. Bakalım nasıl kafir oluyormuş? Ve tevbe nasıl olacak, oradan hareketle göreceğiz. Şimdi hemen Araf sureine geçiyoruz 151.sayfaya. 12.ayet. Allah İblis’e soruyor;ARAF, 12.. Ayet: Kale ma meneake ella tescüde iz emartük: emrettiğim sırada secde etmeni engelleyen ne oldu?”. Emri verdim secde et! Hani az önce demiyor muydun ben sana boyun eğerim, senin bildirdiğinden başka bir şey bilmem, hani kulluk gösteriyordun? Tam teslimiyet işte. Melek, bunun daha ötesi var mı? Burada dikkat edin! Diyor ki; “ene hayrum minh: ben ondan daha hayırlıyım”. Peki İblis, senin emrini tutmam diyor mu? Dedi mi öyle bir şey? Demedi. Ben ondan daha hayırlıyım derken emri Adem mi verdi?iblis nasıl gösteriyor işi? Emri Adem vermiş gibi göster miyor mu? Allah diyor ben emrettiğim halde niye secde etmedin? Diyor ki ben ondan hayırlıyım. Sanki emri Adem vermiş. İşte ivec dediğimiz bu. Bir kurgu oluşturuyor. Ama onun sebebi şu: bencilliği yenemiyor. “Ene” dediğimiz şey var ya. “Ene hayrun minh: ben daha hayırlıyım”. Dikkat ederseniz bütün kafirleri kafir yapan budur. Ben daha iyiyim, biz daha iyiyiz, bizim gurup, bizim cemaat,biz, bizim şeyhimiz, bizim hocamız, o daha iyi bilir. Ama dikkat ederseniz bunlardan hiç bir tanesi ben Allah’ın emrini dinlemem demez. Diyorlar mı? Demezler. Ben bunu Diyanet yola gelinceye kadar söylemeye devam edeceğim. Yetkililer asla kurtulamazsınız haberiniz olsun. İmsak vaktiyle ilgili mesela biz diyoruz ki Allah’ın emrine uyun. Onlar ne diyorlar; bize uyun diyorlar. Biz Diyanetiz diyorlar. Değil mi? Ne demektir bu? “Ene hayrun minh” değil mi? Aynı şey değil mi? Farkı var mı?Biz Allah’ın emrine uymayız diyorlar mı? Kesinlikle değil. Mesela geçende Habertürl televizyonundaki konuşmayı bir daha izledim. Ben diyorum ki; bak Allah diyor ki; ‘size göre fecrin olduğu yerden siyah iplik beyaz iplikten ayrılıncaya kadar’. Ama karşımdaki diyor ki; astronomi, falan filan. Ya astronomi kelimesi kuranda geçiyor mu? İşte biz astronomi alimlerinin bilmem neyine uyoruz falan! Böyle bir şey bar mı? Değişen bir şey var mı? ‘Ben daha hayırlıyım’ var mı yok mu burada?Bire bir aynı. Sen kim oluyorsun! Sanki biz diyoruz ki benim görüşüme uy. Haşa öyle bir şey desek biz de öyle oluruz. Farkımız olur mu? Biz öyle mi diyoruz? Ya Allah’ın ayetine uyun. Hadi çıkalım beraberce bakalım. “Ene hayrun minh”. “Biz koskoca kurumuz, biz otoriteyiz”. Bakın görüyor musunuz? Ben Allah’tan korkarım falan! Bakın İblis sadece bir konuda böyle yaptı. Arkasından ne diyor; “halaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn: beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” diyor. Allah’ın yaratıcılığını inkar ediyor mu? Allah’ın varlığını, birliğini inkar ediyor mu? Asla. Bak şimdi burada İblis neyi görmezlikten geliyor? “Liscudu li ademe” emrini, “Aden’e secde edin” emrini Allah’ın verdiğini örtmeye çalışıyor mu çalışmıyor mu? Ne yapıyor? Allah’ın o emrini örtüyor. Görmezlikten geliyor. Değil mi? Ve sanki Allah’ın emrine uyuyormuş gibi gösteriyor kendisini. İşte onun adına ğay deniyor. Yada ivec deniyor. Öyle bir eğriltme yapıyorsunuz ki kafanıza göre karşı tarafı kandırdığınızı düşünüyorsunuz. Ondan sonra Allah ne dedi? ARAF, 13.. Ayet: Kale fehbıt minha fe ma yekunü leke en tetekebbera fıha: in oradan aşağı! Sen orada büyüklenmeye hakkın yok”. Demek ki büyüklenenler ne yaparmış? Aşağılanma cezasıyla cezalandırılırlar. Anında. Bulunduğu mevkiden aşağı iner. Onun için, Allah’ın emrine direndi, kendini büyük gördü. O zaman ne oldu? Kafirlerden oldu. Allah’ın açık emrine direndi ama senin emrini yerine getirmem demedi. Sanki o emri Adem veriyormuş gibi bir hava ortaya koydu. Direndi ve ne yaptı? “Eba vektekbera: kendini büyük gördü”. Kendini Allah’tan büyük görüyormuş gibi yapmıyor ama fiilen öyle oluyor. Sanki Adem’den büyük görüyormuş gibi yapıyor. Hep böyledir. Dikkat edin. Allah’ın bir tek sözzünü görmezlikten geldi. İkincisi var mı burada? O bir tek sözünü görmezlikten gelmesi kafir olması için yetti mi? Bitti. Onun için kafir, herhangi bir ayetini görmezlikten gelen kişidir. Böyle bir tanım bakın Allah’ın kitabında var. Böyle bir tanımı siz bugün müslümanların inançlarını anlatan kelam kitaplarında bulabilir misiniz? Asla. Çünkü kelam kitapları mümin kimdir bilmez. Yani islam uleması dediğimiz bu insanlae mümimin kim olduğunu bilmez. Gerçekten bilmezler. Kafirin kim olduğunu bilmezler. Müşrikin kim olduğunu bilmezler. Yani bu din öyle bir hale getirilmiş ki tamamamen rayından çıkmış. Medine’de ulema ile yaptığımız sohbetlerin birinde-hangi sene yaptığımızı hayırlayamıyorum da-demiştim ki; “bi kere kafir olmak için önce mümin olmak lazım”. Mesela şimdi bakın İblis mümin mi? Titpik kafir örneği değil mi bu? Önce mümin olmak lazım dediğimde hepsi olur mu öyle şey dediler. Dedim ki; “kafirler zaman zaman müslüman olmayo çok isterler”. “Yok ya öyle şey mi olur” dediler. Peki dedim siz şu ayete ne diyeceksiniz? Kafirlwr hepsi mümin olduğunu düşünür de müslüm olmadıklarını/Allah’a teslim olmadıklarını düşünürler”. Mesela siz İblis’i düşünün. İblis bakıyor: “ben Allah’a inanıyorum”. Değil mi? Ahiret gününe de inanıyor. Melekleri de inkar etmiyor. Zaten kendisi de meleklerden idi sonra kovuldu ordan. İblis kendisini kafir sayar mı? Teslim olamadığını düşünüyor. Onun için hiç bir kafir kendisini kafir saymaz. Herkes kendisini mümin sayar. Ben bunu dediğim zaman olmaz öyle şey dediler. Peki dedim Hicr suresinin 2.ayetini okudum. Allah diyor ki; HİCR, 2.. Ayet: Rubema yeveddüllezıne keferu lev kanu müslimın” o kafirler, ‘keşke müslüman olsak’, müslim olsak yani Allah’a tam teslim olsak diye içlerinden geçirirler dedim. Biraz düşündüler. İman etmeden kafirlik olmaz. Çünkü Allah Ali İmran suresinin 106.ayetinde diyor ki; ALİ İMRAN, 106.. Ayet: Yevme tebyaddu vücuhüv ve tesveddü vücuh: o gün bazı tüzler ak bazı yüzler kara olur”, “fe emmellezınesveddet vücuhühüm e kefartüm ba’de ımaniküm: yüzleri kara olanlara denir ki, ‘inandıktan sonra kafir mi oldunuz?’. Üstünü örteceğin bir şey olması lazım. Bakın ‘inandıktan sonra kafir mi oldunız’. İblis biraz önce ne diyordu: “subhaneke la ilme lena illa allemtena” diyordu. Ya Rabbi ben sana boyun eğerim, bizde bir ilim olmaz ki, sen ne öğretirsen o. Bu imanı gösteriyor mu? Arkasından ne yaptı? Allah’ın emrini görmezlikten geldi. Sanki o emri Adem vermiş gibi yaptı. Onun için onlar “e kefertum bade imanikum” denecek. İnandıktan sonra kafir mi oldunuz” denecek. “fe zukul azabe bima küntüm tekfürun: kafirliğinize karşı bu azabı tadın” deyince hepsi böyle dondu kaldı Allah Allah dediler. Düşünebiliyor musunuz? Arapçayı bilen, kuranı ezberleyen arap bunlar ve hayatlarını ilme vermii olan kişiler daha iman nedir, küfür nedir, islam nedir bilmiyorlar. Bizdekiler zaten onlardan hiç de geri değiller yani. Onun için çok şeye ihtiyaç var. Mesela kafir kimdir diye sorduğunuz zaman, ben hatırlıyorum Erzurum’da talebe idim. Televizyonlar yeni çıkmış, diziler var. Bir televizyonda bir papaz vaaz ediyor. Allah’a inanmaktan? Allah’tan korkmaktan, dürüst olmaktan bahsedince bizimkiler şaşırdılar. “Allah Allah! Bunlar da müslüman yaa” dediler. “Baksana Allah’a inanıyor”. Allah’a inanmak ne demek? Allah vardır demek değil ki. Kayıtsız şartsız teslim olmak demektir. Baş kafir İblis, Allah’ı hiç inkar ediyor mu? Peki bu nasıl müslüman olabilir? Müslüman olması için ölmeden önce dönüş yapması lazım. İblis de hatasını biliyor her ne kadar başkasını kandırmaya çalışsa da kendini kandıramadığı için C.Hakka diyor ki Allah onu kovunca; “enzırni ila yevmi yub’asun: bunların yeniden dirilecekleri güne kadar bana müsade et”. Bunları kıskandı ya, kıskandığı bütün insanlar ölür ondan sonra tevbe eder kurtulur. Biraz zor tevbe edersin. Çünkü bir müddet sonra o artık senin bir parçan haline gelir. O kadar alışırsın ki artık bırakamazsın. Yani sigara tiryakileri nasıl bırakamıyorlarsa onun gibi olur. Günahkarlara da bakın hep tevbe edeceklerdir. Hep şöyle derler; “konjonktür müsait değil”. Mesela gelelim namaz vakitleri meselesine. “ Biz de biliyoruz doğru ama biz Diyanet olarak bunu nasıl ilan edeceğiz kardeşim. Konjonktür müsait değil”. Hiç de müsait olmaz. Çünkü müsait olsa imtihan olmaz. Siz her şeye rağmen kardeşim Allah böyle dedi mi bitti. “Efendim şu işleri biraz düzeltelim”. Hiç bir zaman istediğin şekle gelmez. Şimdi bazıları şöyle çıkıp diyor ki. Faize fetva veren hocalar var. Efendim diyor müslüman zengin olmalıdır diyor. Onun için krediye ihtiyacı var, mecburen alacak. Zarurettir diyor. Bu ne demektir? Allah’ın emrine uyarsan zengin olamazsın demektir değil mi? Öyle değil mi? “Efendim haşa biz faize haram değildir demedik ki”. Daha ne diyecektin yani! İblis farklı bir şey mi söylüyor? Ama bu, tükürdüğünü yalamak gibi bir şeydir. Öyle kolay değildir. Çünkü bir sürü insanı yoldan çıkarmıştır. Allah’tan önce onlardan korkmaya başlar. Kafirlik ne demekmiş?Allah’ın herhangi bir sözünü örtmek demekmiş. Bir tek söz işte İblis. Ondan sonra ne diyor? Allah ona yeniden dirilişe kadar müsade edince “le ek’udenne lekum sıratekel mustakım; senin doğru yolun üstünde oturacağım” diyor. İblis doğru yolun ne olduğunu bilmese orada oturabilir mi? Onun için başka yerde aramamak lazım İblis’i. Yeri orasıdır. Çalışma alanı orası. Ondan sonra ARAF 17.. “Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn: önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından geleceğim. Göreceksin çoğu sana karşı görevlerini yerine getirmiycek”. Yani dünyayı ahirete tercih edecekler. İtibar peşinde koşacaklar. Gerçekten de insana dünya çok cazip gelir. Cazip gelmezse imtihanın bir anlamı olmaz ki. Tabi ki cazip gelecek. Onu Allah’ın rızasını tercih ederek geriye iteceksin ki Allah’a teslim olmuş olabilesin. Hem araya bir şet koyduğun zaman Allah’a teslim olamazsın ki. Buradan İblis’in tevbe etmesi için ne yapması lazım? Ya Rabbi ben yanlış yaptım diyecek, önce bir dönüş yapacak. Dönüş yapacak. Ben yanlış yaptım, senin dediğin doğru. Beni affeyle ya Rabbi” diyecek. Ben yanlış yaptım deyip döndükten sonra bu defa doğruları yapmaya başlayacak. Çünkü yanlış yaptımı zaman zaman bütün kafirler söyler de teslim olamazlar. “FURKAN, 70.. Ayet: İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan” diyor. Dönüş yapan, inanan, artık bundan sonra ya Rabbi sen ne diyorsan o ve iyi iş yapanlar. Allah onların dönüşlerini kabul eder. Bu, kafirin hali. Allah’ın bir ayetini görmezlikten geliyor. Peki günahkarın hali ne olur? Kafirlikten dönüş var. Ne zamana kadar? Ölene kadar dönüş var. İblis bunu bildiği için bütün insanlar ölsün ben tevbe ederim diye yeniden diriliş gününe kadar müsade istiyor. İste, ne olacak! Sen buna kendini öyle bir alıştırırsın ki artık ondan sonra yapamazsın. Yok efendim şunu yapalım tamam, bunu yapalım tamam! Onlar hiç bir zaman bitmez. Çünkü bitse imtihan olmaz. Mutlaka her defasında dünyayı ahirete tercih edeceğiniz sebepler önünüzde bulunacaktır. Öyleyse efendim ben namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum, zekatımı veriyorum, bu da olmayı versin diyemezsiniz. Bu olmaz. Tam teslimiyet gerekir. Zaten yoldan bi çıktın mı orada duramazsın. Mesefe sürekli artar.
Adem a.s, öğrermeni Allah. Okuduk değil mi? Bütün eşyayı öğretiyor. Her şeyi bilen birisi. Ve bir bahçede Allah Onu şey yapıyor ki. O da Taha suresinde. Adem’e secde etmiyor, davranış gösteriyor ya İblis. Adem diyor bak diyor TAHA, 117.. Ayet: “inne haza adüvvül leke: bu senin düşmanındır”. Çünkü açıkça söyledi. Doğru yolda oturacağım, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından geleceğim, çoğu teşekkür etmeyecek, sana karşı görevini yapmayacak. Allah diyor ki bak bu senin düşmanındır. “ve li zevcike: eşine de düşmandır” sadece sana değil. “fe la yuhricenneküma minel cenneti: sakın seni bu bahçeden çıkarmasın haa!”. Yani işlediğiniz her haram bir mahrumiyetle sonuçlanır. Bir basamak inersiniz aşağıya. Mesela İblis Allah’a kafa tuttu haşa yani sanki Allah’a değil de Adem’yapıyormuş gibi Allah’ın emrini yerine getirmedi. Haşa sen kimi kandırıyorsun? Karşında kim var. Bulunduğu yerde kalabildi mi? İn oradan aşağı dedi C.Hakk. Makamını kaybetti ve meleklerin bulunduğu yerden. Şimdi artık İblis, birinci kat semaya çıkamıyor. Çünkü oraya çıkınca bir çok ayette belirtildiği gibi taşlanıyor ordan. Onun için şeytana racim deriz. Racim, taşlanan demektir. Euzu billlahi mineş şaytanir racim; taşlanan şeytandan Allah’a sığınırız. Yani bulunduğu makamın yanına bile yaklaşamıyor. Bırak o şeyi. Adem’e de diyor ki; “bak Adem, aklını başıma al. Benim sözlerimi dinle yoksa kaybedersin”. Allah’ın emrine uymayanlar sağlığını kaybeder, dengesini kaybeder, dostlarını kaybeder, malını mülkünü kaybeder, itibarını kaybeder, hayatını kayberder, doğru cehenneme gider. Burada diyor ki Allah; “sizi çıkarmasın bahçeden yoksa sıkıntıya düşersin” diyor. TAHA, 118.. Ayet: İnne leke ella tecua fıha ve la ta’ra” senin burada açlık yüzü görmen yok. İstediğin bütün yiyecekler burada var. Öyle büyük bir bahçe. Çıplak da kalmazsın. Çünkü giyeceği de var. Çünkü Allah AdemAs’a her şeyi öğretmiş. O her şeyin içerisinde kumaş yapmak da var elbise yapmak da var.
TAHA, 119.. Ayet: Ve enneke la tazmeü fıha ve la tadha” diyor ki; sen burada diyor susuzluk da çekmezsin, güneşin yakıcı sıcaklığının altında da kalmazsın. Serin serin ağaçların altında git keyfine bak. Bütün bunları söylüyor. AdemAs’a bütün bilgileri Allah verdi mi? Onun düşmanını da söyledi mi? Bir tek emir verdi: şu ağaca yaklaşma. Bitti. Her şey serbest onun dışında. O zaman, ‘efendim falan adam çok iyi yetişmiş, onlar büyül ulema bir şey yapmaz’ diyecek olsak en başta AdemAs için dememiz lazım değil mi? Öğretmeni Allah. Buna yanlış bilginin öğretilmesi mümkün değil. Bulunduğu yer de belli. Efendim ne borca batmış, bilmem haciz gelmiş, bilemem alacaklılar sıkış.. Hiç bir şey yok ya. Ne dünyevi sıkıntı var ne de bilgi eksikliği var. Her şey tamam. Mutlu. Ama insan oğlu tatmin olmuyor. Ne kadar çok olursa daha fazlasını istiyor. İşte öyle olduğu için imtihan o. Bir yerde durmasını bileceksin.
TAHA, 120.. Ayet: Fe vesvese ileyhiş şeytanü: şeytan da vesvese verdi”. Vesvese ne demek? “Fısfısfıs”. Şeytan çok akıllıca şey yapıyor. Gelip de Adem’e dese ki “şu ağaçtan ye”, yer mi Adem? Ama vesvese veriyor. Öyle bir konuşuyor ki onun işiteceği şekilde. “Ya şu ağaçtan bi yese ya bu adam, sonsuz bir saltanat ve ölümsüzlük” diyor. O da tabi duyuyor. Ona doğrudan söylemedi ya. Vesvese yani fısfısfıs. Düşünün, insanları en çok rahatsız eden o vesveselerdir. Gizli konuşmalardır. “Ya kardeşim açıkça konuşsana dersiniz. Ama sizi saptırmak isteyenler gelir kulağınıza; “benden duymadın haa!”. Diyor ki; “sana ölümsüzlük ağacı ve yok olmayacak bir saltanat”. Adem dünyada zaten. O bahçe de bu dünyada. Zannedildiği gibi cennette olsa zaten cennette ölüm yok ki. Cennette zaten o saltanata sahip. Diyor ki ; “şu ağaçtan yedinmi ölmeyeceksin”. Müthiş bir şey. Ondan sonra da yok olmayacak bir saltanat. E şimdi öğrendi herkes birbirine muhalefet edecek. Hani muhalif bir varlık oluşturacağım dedi ya. Biraz sonra bana oğlum muhalefet edecek, torunum muhalefet edecek, şunlar, bunlar.. Ben bu ağaçtan yedikten sonra muhalefet edemeyecek, somsuz bir saltanat. Allah sana haşa kazık mı atıyor? “Efendim müslümanlar zengin olmalı, onun için kredi alabilirler”: demek ki Allah bilmiyor bu işleri haşa! Bu da aynı. Ondan sonra yiyorlar ikisi de. Hemen yedikleri zaman ilk önce edep yerleri açılıyor. Onu örtmeye çalışıyorlar. Bak diyor ki burada; “ve asa ademu rabbehu: Adem rabbine isyan etti”(TAHA 121). İşte isyan. Adem isyan etti. Bu, Allah’ın sözü. Ben bu ayetleri Süleymaniye Camisinde vaazlarda okuduğum zaman cemaat hop oturup hop kalkardı. “Olur mu öyle şey! O peygamber, isyan etmez”. Ya kime itiraz ediyorsunuz derdim. O da aynı kafirlik mantığı. Düşünebiliyor musunuz? Ben sadece okuyorum,bu Allah’ın sözü kardeşim. Çünkü millete öğretmişler peygamber masumdur diye. Ne masumu ya! Öyle şey olur mu? Bana nasıl örnek olacak? Nerden çıkardınız bunu? İsmet sıfat! Tabi ki onlara ismet sıfatı verenler, kendilerine masum dedirtmek için böyle yapıyorlar. Önce o masum olacak ki kendisine de masum desinler. Fetullah Hoca’nın ‘SonsuzNur’da vardı. Peygamberlerin masumluğunu anlatıyor. Diyor ki; “onlar korundukları için günah işlemezler. Ama evliya, korunmadığı halde günah işlemez”. Hangisi daha üstün? Peygamberleri boşuna mı böyle tanrılaştırıyorlar? Kendileri tanrılaştırılsın diye. Yoksa haşa kötü bir niyetleri yok! Allah Adem’e de soruyor. Diyor ki.Araf suresine tekrar geldik. Şeytan, Adem ile Havva’ya yemin de ediyor. “Vallahi ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Başka kötü niyetim yoktur” diye. Onlar ondan yiyorlar, aldanıyorlar ve Allah onları o bahçeden çıkarıyor. Fakat Adem’e soruyor; ARAF, 22.. Ayet: “..ve nadahüma rabbühüma e lem enheküma an tilküemş şecerati: sizi bu ağaçtan yasaklamamışmıydım”, “ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvüm mübın: size dememişmiydim ki şeytan sizin açık düşmanınızdır”. İblis kendini savunmuştu. Bakalım Adem ne diyor? Adem ile Havva diyor ki; ARAF, 23.. Ayet: “rabbena zalemna enfüsena; ya rabbi biz yanlış yaptık” diyorlar, “ve il lem tağfir lena ve terhamna lenekunenne minel hasirın: bize merhamet edip de bizim şu hatalarımızı görmezlikten gelmez, bizi bu kötü durumdan kurtarmazsan her şeyimizi kaybettik”. Bakın şimdi Adem ile Havva kendilerini haklı gördü mü? Yok. İblis? Haklı gördü. Allah’ın emrine karşı gelme konusunda Adem ile İblis’in bir farkı var mı? Var. Adem Allah’ın iki emrine karşı çıktı İblis bir emrine. Çünkü Allah Adem’e dedi ki; “İblis senin düşmanındır” dedi dost bildi. “Şu ağaçtan yeme” dedi yedi. İblis de sadece secde etmedi. Gerçi sonra arttırdı günahını ama başlangıç itibarıyla. Fakat İbli, Allah’ın emrini evirip çevirip sanki Adem’in emri gibi gösterdi. Ama Adem’in Allah’ın emrini evirip çevirmesi var mı? Ya Rabbi biz yanlış yaptık diyor. Bize merhamet edip de hatamızı kusurumuzu bağışlamaz bizi bu sıkıntıdan kurtarmazsan kaybettik. Bu nedir? Bu tevbe değil midir? Dönüş yapmaktır işte. Bakın günah ile küfür arasındaki fark, o işlem karşısındaki tavrınızdır. Mesela diyelim ki faizli kredi alıyorsunuz. Birisi diyor ki; “bu pisliğe battık ya rabbi. Beni affeyle ya rabbi. Beni bundan bir kurtar” diyor. Öbürü de “canım, ekonominin gereğidir kardeşim” diyor. Birisi kafir olur birisi günahkar olur. Yani Allah’ın emrini yerinde görmeyen, isterse bir tane emir olsun. Allah’ın emrini yerinde görmeyen kişi kafir olur, yerindedir doğrudur deyip de kendini günahkar sayan kişi de günahkar olur ama mümin olur. Tekrar başa geçelim bütün bunları anladıktan sonra.
Nisa suresinin ilgili ayetlerine dönelim. Bakın şurada o kadar yanlış anlamlar veriliyor ki arkadaşlar. Yani şu kuranın mealine verilen yanlış anlamalar gerçekten çok rahatsız ediyor. Tabi siz de diyorsunuz ki; “Hocam meali bekliyoruz”. Kardeşim güzel de bu yanlışları bulmak o kadar kolay değil ki. Yıllarımızı alıyor ya. Çünkü taa asırlar öncesinden başlayan yanlışlar. Onu bulmak için o kadar uğraşıyorsun o kadar çok zamanın geçiyor, yanlış olduğunu görüyorsun. Kolay bir şey değil yani. Büyük bir ekip lazım. Evet, büyük bir ekibimiz var ama yetmiyor ki. Talepler çok fazla. Bakın burada meali size okuyayım. Diyor ki. 17.ayeti Diyanet Vakfı mealinden okuyorum size: “Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir”. Bilmeden kötülük etmek! Allah bir insanı bilmeden yaptığı şeyden sorumlu tutar mı? Ya bu ne biçim bir şey kardeşim ya! Allah ne diyor; “la yukellifullahe nefsen illa vus’aha: Allah kimseyi gücünün üstünde bir sorumlulukla sorumlu tutmaz”. Ben bilmediğim şeyden nasıl sorumlu olurum? Cehalet kelimesinin anlamı, evet bilmeme manası var ama kendini tutamama manası var. Adem o ağaçtan yerken Allah’ın onu yasakladığını bilmiyor muydu? Ama önüne konan hedef onu öylesine cezbetmişti ki tutamadı kendisini yedi. Değil mi? Yani kendisine hakim olamamak. Ne yaparsınız: bir an için kendimi kaybetmişim. Kendini kaybetmiş falan değilsin. Şuurlu bir seçimdir. Onu öbürüne tercih etmişsin. İşte imtihan ordadır. O anda kendine sahip olacaksın. İmtihan o andadır. Onun için Allah sabır ve cihad imtihanı demiş. Bilgi imtihanı değil. Bilgi imtihanı olsa Adem 100 puan alır değil mi? Almaz mı? Ama o anda kendini tutamadığı için imtihanı kaybediyor. Fakat kendini haklı saymadığı için kafir olmuyor. İblis haklı sayıyor, kafir oluyor. Onun için bu cehalet, kendini tutamayarak demektir burdaki manası. Türkçemizde de bu manada. Ya bir cahillik ettik deriz değil mi? Bir cahillik ettik diyen kişi bilmeden yaptık mı demiş oluyor? Diyor ki Allah burda;
NİSA, 17.. Ayet: İnnemet tevbetü alellahi lillezıne ya’melunes sue bi cehaletin: kötülüğü kendini tutamayarak yapan kişinin dönüşü Allah tarafından kabul edilir. İşte Adem döndü mü? Döndü değil mi? Tevbe dönüş yapmak demektir. Yoksa akşama kadar estağfurullah, “ben bugün bin tane estağfurullah çektim”. Çeeek! Dönüş yapmadıktan sonra bir anlamı yok ki. Dönüş yapacaksın kardeşim. Dönüşten sonra estağfurullah diyeceksin. Önce bi dönüş yap. Adem “ya rabbi bama mağfiret etmezsen” dedi. İşte estağfurullah budur. Diyor ki;
NİSA, 17.. Ayet: İnnemet tevbetü alellahi lillezıne ya’melunes sue bi cehaletin: kendisine hakim olamayarak kötülüğü işleyen kişinin tevbesi tevbedir”. Yani dönüş yapması. Adem dönüş yaptı. “Ya rabbi ben yanlış yaptım” dedi döndü. Tamam. “sümme yetubune min karıbin” fazla vakit geçirmeden tevbe ediyorlar. Fazla vakit geçirmeden ne demek? Onu biraz sonra anlatacak. “fe ülaike yetubüllahü aleyhim: Allah onların tevbesini kabul eder”. Adem ile Havva’nın tevbesinş kabul etti mi? Diyor ki; “fe telakka ademu min rabbi kelimatin fe tabe aleyh: Adem rabbinden bir takım azarlar işitti”(BAKARA 37). Laf işitti. Niye bunu yaptın dedi ya Allah. Herkes işitir bunu. İçinden onun rahatsızlığını işitir. “Fe tabe aleyh: tevbe etti” yani kendi şeyinden vazgeçti. Allah onun tevbesini kabul eder, “ve kanellahü alımen hakıma: bilen ve kararları doğru olan Allah’tır”. Çünkü kim dönüş yaptı, kim numara yaptı. Numarasına bakarsan sanki İblis de günah işlememiş gibi ama Allah biliyor işin esasını. Seni kandırabilir ama Allah’ı kandıramaz.
NİSA, 18.. Ayet: Ve leysetit tevbetü: tevbe değildir”, “lillezıne ya’melunes seyyiat” kötülükleri işleyip duruyor. Estağfurullah değil dönüş yapacaksın kardeşim. Dönüşten sonra estağfurullah diyeceksin. Ya rabbi günahımı ört, beni sorumlu tutma diyeceksin. “hatta iza hadara ehadehümül mevtü” fazla vakit geçitmedeni burada açıklıyor. Ölüm gelmiş çatmış, artık dönüş yok. Bütün imkanlar bitmiş. Firavun gibi. Boğulmaya başlayımca ben dedi İsrailoğulları’nın ilahına inandım, ben de müslümanlardanım dedi ama anlaöı yok ki. NİSA, 18.. Ayet: Ve leysetit tevbetü lillezıne ya’melunes seyyiat hatta iza hadara ehadehümül mevtü kale innı tübtül ane” ben şimdi tevbe ettim dedi. Geçti kardeşim geçti. Günah işlemeye fırsat varken vazgeçmeliydin ki dönüş yapmış olasın. Yusus suresi 90.ayetmiş Firavun’un tevbesi ile ilgili. “ve lellezıne yemutune ve hüm küffar: kafir olarak ölenlerin tevbesi de tevbe değildir”. Bütün kafirler öldükten sonra Muminun suresinin 99-100.ayetlerinde “rabbi irciun le alle amilus salihan fi ma teraktu: ya rabbi bizi geri çeviriniz, belki terkettiğim dünyada iyi bir şey yaparım” diyecek ama tok artık bitti. Demek ki fazla vakit geçirmeden yani hayatta iken imkanlar varken yapacağınız tevbedir. Dönüş yapmaktır yani. “ulaike a’tedna lehüm azaben elıma” ölene kadar tevbe etmemiş, ölürken tevbe ettim diyor. Gitti artık. Kafir olarak ölmüş mesela İblis gibi. Yani Allah’ın herhangi bir ayetini görmemiş, kafir olarak ölmüş. Bir tane ayetini görmezlikten gelse yeter. Fazlasıma gerek yok. Aksi takdirde haksızlık olur. İblis niye kafir oldu ki? Değil mi? “ülaike a’tedna lehüm azaben elıma: onlar için acıklı bir azab hazırlamışızdır”. Çünkü onların bu dünyada işledikleri bu günahla zevk almaya çalışıyor, Allah da onlara ahirette zevklerinin zıddı olan azaba çarptırıyor. C. Hakk doğruları anlamamızı ve onları uygulamamızı nasib eylesin.