Konuşmacılar: Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Dr. Fatih Orum, Vedat Yılmaz
A.Bayındır: Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
A.Bayındır: Bugün Nisa Suresinin 125. ayetinden itibaren okuyacaz. Asıl üzerinde duracağımız ayet 127.ayettir. O ayette kadın ve çocuk haklarına dikkatler çekilmiştir. Nisa Suresi 125. ayetinde Allah Teala şöyle diyor; ”Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun /yüzünü samimiyetle içtenlikle Allah’a yönelten ve Cenab-ı Hakka teslim olan, vettebea millete ibrâhîme hanîfâ / İbrahimin dosdoğru yoluna uyandan dosdoğru dinine uyandan daha iyi durumda olan kimdir? Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ / Allah, İbrahimi dost edinmiştir.
Şimdi biliyorsunuz, her mümin Allah’ın dostudur. Diyor ki Cenab-ı Hak, Ali İmran Suresinde; Bakara 2/257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr, vellezîne keferû evliyâuhumut tâgût / Allah müminlerin velisidir, en yakınıdır. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. 121. ayet mi?
Fatih Orum: Bakara 257. ayet
A.Bayındır: Bakara Suresini mi okuyorum? Ha, yanlış tamam. 3.cüzden 4.cüze atlamışım Bakara Suresi kaç?
Fatih Orum: 257
A.Bayındır: Bakara 257.ayet. Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr / Allah müminlerin velisidir. Onları karanlıklardan alır aydınlığa çıkarır. vellezîne keferû / Allah’ın ayetlerini görmeyenlere gelince, evliyâuhumut tâgût / onların velileri de taşkınlardır, sınırları aşanlardır, yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât / Onları aydınlıktan alır karanlığa götürürler.
Şimdi her müminin velisidir şüphesiz. Müminler de Allah Teala nın velisidir. Fakat peki bu, Allah Teala nın İbrahim AS mı halil edinmesi ne oluyor? Yani dost edinmesinin manası ne? Her mümin Allah’ın dostu olduğuna göre… Şimdi bizim Türkçede bir şey var yani aradan su sızmaz… Yani öyle bir dostum ki aradan su sızmaz işte halil hilal ile yani arada böyle her hangi bir boşluk her hangi bir engel olmayan bir şey. Şimdi İbtahim AS mın Cenab-ı Hakka karşı samimiyeti öyle. Araya hiçbir şey sokmuyor. Cenab-ı Hakkın emri varsa her şey orada bitiyor. Yani tam, direk Allah Teala ya bağlılığı var. Biliyorsunuz toplumuna, koskaoca bir topluma karşı çıkıyor devlet başkanının karşınıa çıkıp Cenab-ı Hakkın diniyle ilgili onunla bir konuşma yapıyor. Kendisini ateşe atıyorlar hiç endişe etmiyor, etkilmiyor. Sonunda tüm topluma meydan okuyup yoluna devam ediyor. Şimdi peki biz de bu şekilde olamazmıyız acaba? Ali İmran Suresi 31. ayette Allah Teala Şöyle buyurur; Kul / ya Muhammed müminlere söyle, in kuntum tuhibbûnallâhe / eğer siz Allah’ı seviyorsanız, fettebiûnî / bana uyun. Yani öyle boşuna ben Allah’ı seviyorum demekle olmaz. Allah’ın dediklerini yapacaksın. Yuhbibkumullâhu / o zaman Allah da sizi sevsin, ve yagfir lekum zunûbekum / sizin günahlarınızı örtsün sizin kırıp döktüğünüz şeyleri tamir etsin. vallâhu gafûrun rahîm / Allah gafûr dur yani hem bağışlar hem de kırıp döktüklerinizi tamir eder. Ve Rahim dir yani sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılayan O’dur.
Çok enteresandır insanlar işte kendisini yaratan, besleyen, büyüten; yaşadığı soluğu, havayı, içtiği suyu, yediği yiyeciği, yaşadığı bölgeyi, evini, dostlarını, her şeyi yaratan Allah Teala yı bırakır kendine küçücük bir fayda sağlayacak diye başka taraflara gider. Öyle olunca da Cenab-ı Hakkın dostluğunu kaybetmiş olur. Şimdi İbrahim AS mın dini, Muhamed AS min dininden farklı mı? Biliyorsunuz Şura Suresinin 13. ayetinde AllahTeala şöyle diyor; Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan / Allah, Nuh’a hangi görevi yüklemiş ise sizin için de bu dinin şeriatı yapmıştır onu, vellezî evhaynâ ileyke / Ya Muhammed sana yaptığımız vahiy, ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ …. Kaçıncı sayfadaydı?
Fatih Orum: sayfa 483
A.Bayındır: Tamam. Evet… Şimdi diyor ki; vellezî evhaynâ ileyke / Ya Muhammed sana yaptığımız vahiy yani bu Kur’an-ı Kerim, ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ/ ibrahim’e Musa’ya ve İsa’ya yüklediğimiz görevler…. Hepsi nedir? en ekîmûd dîne / bu dini ayakta tutun. Din aynı din yani… Ama tabi İbrahim AS, çok zor şartlar altında çocukluğundan itibaren nebi olmadan itibaren başlamış mücadelesine, kendi toplumuyla mücadele ediyor. Bakıyorsunuz, nebi olduktan sonra da mücadelesine devam ediyor. en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi / dini ayakta tutun onda ayrılığa tefrikaya düşmeyin yani biriniz bu tarafa biriniz o tarafa gitmesin hepiniz aynı dine bağlı olun. Yani aynı dine bağllı olmak demek, Allah kitabında ne diyorsa onu yapmak yani bu kitaba sarılmak, tefrikaya düşmemek demektir. Evet, şimdi burada İbahim AS dediğiniz zaman mesela Yahudiler de Hristiyanlar da Müslümanlar da o konuda ittifak ederler ama İbrahim AS ne Yahudi idi ne de Hristiyandı. Allah Teala diyor ki; İnne evlen nâsi bi ibrâhîme lellezînettebeûhu ve hâzan nebiyyu vellezîne âmenû…… (Ali İmran 68. Ayet) / İbrahime en yakın olan tabiki kendisine uyanlardır, bir de bu nebiye inanmış olanlar. Yani yahudiler ve hristiyanlar, İbrahim’e en yakın olanlar değil çünkü Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ…..(Ali İmran 67.Ayet)/ İbrahim Yahudi de değildi Hristiyan da değildi. Hanif, dosdoğru giden, sağa sola sapmayan ve Allah’a teslim olan birisiydi.
Nisa Suresi 126. ayet; Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard / göklerde ne var yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Yani bakın şu anda hepimiz Allah Teala nın verdikleriyle yaşıyoruz. Bu dünyaya gelişimiz de öyle, her anımız öyle… Belki bir saniyemizi sağlıklı geçirmek için Allah Teala nın sayısız nimetleriyle yüzyüze geliyoruzdur. Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ / Allah Teala her şeyi çepe çevre kuşatmıştır. Yani Allah’ın kontrolü dışında hiç bir şey yok, hiç bir şey yok. Onun için mesela şey de Tekvir suresinin son ayetinde diyor ki Allah; Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn / sizin her hangi bir şeyi yapmanız ancak tüm varlıkların sahibi olan Allah’ın yapmasıyla mümkündür. Allah bir şeye ol demedikten sonra o şey olmaz. Dolayısıyla bizim bütün davranışlarımız, her an Cenab-ı Hakkın kontrolü altındadır. Her davranışımızda kim bilir O’nun ne kadar çok emirleri ortaya çıkıyor ama işi bizim tercihlerimize bıraktığı için emirleri tercihlerimize göre çıkıyor. Bizim tercihlerimize bırakmasaydı yeryüzünde hiç kimse kafir olamazdı, yoldan çıkamazdı.
Şimdi Nisa suresinin 127. ayetine geldik. Burada Allah Teala, Rasûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm’a hitaben şöyle diyor; Ve yesteftûneke fîn nisâi. / kadınlar konusunda senden fetva istiyorlar. Geliyorlar diyorlar ki ya Rasûlullah kadınlar konusunda ne yapacaz? Kulillâhu yuftîkum fîhinne /De ki onlarla ilgili fetvayı size Allah veriyor. Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellemin yaptığı onları tebliğden ibarettir yoksa o kendisi herhangi bir şeyi ilave edecek yada çıkartacak bir konumda değildir. Şimdi bakın… Mesela iki önceki ayette İbrahim AS mın dosdoğru Cenab-ı Hakka teslim olduğu, açık ve net olarak ifade ediliyor ama biliyorsunuz bizim gelenekte ayetleri anlamak için… Mesela bu ayet için çok sayıda tefsire baktık arkadaşlarla, dün ben de baktım bugün de baktım. Gerçekten tefsirlerden bu ayeti anlamak çok zor. Çünkü kendileri kendi kafalarına göre anlam veriyorlar. Daha doğrusu şimdi mesela şu anda benim size anlatacağım şekilde anlatan hiç bir tefsir zaten yok. Onu size sıksık söylüyoruz. Bunun sebebi bunların tamamı yetkileri olmayan bir sahaya girmişler. Yani bir kere yanlış bir yola girdin mi ondan sonra hedefine ulaşmak imkansız. Yolunu değiştiresin ki hedefine gidesin. Yanlış yolda şu, her zaman söylüyuoruz biliyorsunuz, Allah Teala Kur’anı açıklama yetkisini Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem de dahil hiç kimseye vermediği halde bizim tefsir ve fıkıh ulemasının tamamı kendisini bu konuda yetkili sayar. Yetkili sayınca Kur’an-ı Kerimde… İşte Fatihle Erdemin onbeş günde bir hilal tv de iki senedir değil mi?
Fatih Orum: iki sene
A.Bayındır; İki senedir anlatmaya çalıştıkları bir şey var, bir metodoloji var. Eminimki onu her hafta dinleyen kişiler; ”biz bunları daha önce hiç duymamıştık” diyecekleridir. Çünkü siz yanlış yola girerseniz görmek istediğiniz şeyleri orada göremezsiniz çünkü göreceğiniz yola girmiyorsunuz. İşte bugün müslümanların en büyük sıkıntısı o dur. Hakikaten bakıyorusnuz yani hiçbir sahada bir varlık gösterilemiyor çünkü Allah Teala nın, kişiyi kendi yerine koyması olarak nitelediği; ayetleri açıklamaya kalkma işini bakıyorusnuz ki ulema çok kendi öz ve öz vasifeleri gibi üstlerine almış ve islam dini bu hale getirmişler. Işte bakın bugün ortadoğuda yaşananları görüyorusnuz burada ya Rusya ya Amerika ya Avrupa…. Yani müslümanların sözü geçmiyor. Allah’tan işte Türkiye yeni yeni kendisine gelmeye başladı. Bu, tabi hepsini ciddi anlamda rahatsız etti fakat Türkiye’de de problemleri islama göre çözme şeklinde bir irade henüz gözükmüyor. Yani iş duygudan Kur’an-ı Kerime yönelmesi lazım. Şimdi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’de bulunduğu pozisyona baksanız; göçmen durumunda… Bugünkü Suriyelileri düşünün, göçmen durumunda iken bir buçuk sene sonra bölgenin en güçlü toplumu olan Mekke’yi Bedir Savaşında yenmiştir. Tek sebep, Allah’ın dinine sıkı sıkıya sarılmaktır. Orada bir devlet başkanlığı yok, ordusu yok, çevreyle her hangi bir şeysi yok yani bugün eksi olarak değerlendireceğiniz her şey var artı olarak değerlendireceğiniz hiç bir şey yok ama Allah’ın yardımı yetti de arttı bile. İşte biz de inşallah Türkiye olarak bu noktaya gelirsek ki gelmek zorundayız ondan sonra inşallah şey yapar…. Bakıyorum hiçbir konuda problemlerin İslama göre çözülmesine dair bir irade ben şahsen göremiyorum. İnşallah olur. Aksi takdirde sonuç çok kötü olur ama çok kötü olacağına da asla inanmıyorum. Şundan dolayı, Allah’a çok şükür Türkiye’de ciddi manada Kur’anı Kerime yöneliş var. İşte sizin buradaki konumuz bunun delili… Şu anda bilgisayarları başında bizi dinleyen çok sayıda kardeşimizin durumu onun delili… Allah’ın izniyle benim şahsen gerçekten umudum son derece yüksektir. Yani bu hayali bir şey değil. Her gün vakfımıza ulaşan haberleri size anlatsak herhalde başka bir şeyle burada meşgul olmayız. Son derece olumlu gelişmeler yaşıyoruz sadece Türkiye’de değil dünyanın hemen her yerinde yaşanıyor. Şimdi tabi İslam alemi tekrar Kur’anı Kerime yönelmek zorunda Kur’anı Kerime yöneldiğimiz zaman gerçekten büyük büyük problemlerin küçüldüğü ortaya çıkıyor.
Şimdi Allah Teala müslümanları burada üstü kapalı olarak azarlıyor. Ve yesteftûneke fîn nisâi. / kadınlar konusundaki fetvayı senden soruyorlar, Kulillâhu yuftîkum fîhinne / deki onlarla ilgili fevayı Allah verir. Sen verecek durumda değilsin ki… Çünkü Muhammed Sallallahü Aleyhi ve Sellem min kitabı tebliğ etme görevi var, onu Rasûl sıfatıyla yapıyor. Bir de kitaptan Allah’ın gösterdiği metotla haraket edip, o ilimle haraket edip hikmet çıkarma yani çözüm üretme görevi var. O da sadece ona değil o ilmi bilen herkese verilmiş olan bir görevdir. O ilmi de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Rasûlullah sıfatıyla ummetine öğretmiştir. Rasûlullah sıfatıyla öğretmesi demek Kur’anı Kerimdeki ayetlerle öğretmesi demektir. İşte bugün bizi farklılaştıran o dur. Şimdi ona göre biz bugünkü ayetleri de ona göe anlayacaz. Tabi ben size tefsirleri arada sırada bir kaç örnek veririm ama esas ayetleri göstermeye çalışacağım.
Kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi / bu kitapta okunan size, o yüklerimi bildiriyor yani fetvayı bu kitapta okunan ayetleri size söylüyor. fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne / yetim kadınlar ki kendileri için yazılmış olanı onlara vermemişsiniz… Yani yanınızda yetim kızlar var; büyümüşler, rüştlerine ermişler, babalarından yada annelerinden kalma malları onlara vermek gerekiyor. Şimdi ondan sonra diyor ki arkasındaki ayette ve tergabûne en tenkihûhunne / siz de diyorsunuz ki; yahu bu malı ona verecem alıp götürecek bari bana nikah düşüyor ben bununla bir nikahlanayım evleneyim mal da elden çıkmasın. Şimdi böyle bir durumdaki kadınla ilgili olarak ne yapacağınızı Cenab-ı Hak bu Kur’anda bildirdi. Şimdi onu nerede bildirdi bakın Nisa Suresinin hemen 2. ayetini açarsanız orada görürsünüz. Orada diyor ki Allah Teala; Ve âtûl yetâmâ emvâlehum / yetimlere mallarını verin… Yetimlere malları ne zaman verilecek? Onu da 6. ayette Cenab-ı Hak söylüyor; fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum / reşit olduklarını anladığınız zaman mallarını verin diyor. Olgunluk yaşına geldikleri zaman mallarını verin. Peki mallarını verme nasıl olacak? Reşit olma ne demek? O malı idare edecek duruma gelmek demektir. Farzedinki bir kızın yada erkeğin babası ölmüş, çokta zengin. Büyük bir fabrika bir kalmış, bir holding kalmış. Ne zaman bu holding ona teslim edilir? Onu idare edecek yaşa geldiği zaman. Demek ki çocukluktan onu bu şekilde yetiştirmek gerekiyor. Yani çocuklarımızı iş hayatında müteşebbis olabilecek, başarılı olabilecek şekilde yetiştirmemiz lazım. Bunlar onların hakları, bizim de görevimiz. Isterse küçük bir tarlası olsun onu sürebilececek ve işleyebilecek durumda olması lazım. Hayvanları varsa onları güdecek duruma gelmesi lazım. Yani üretici duruma gelebilecek, malını koruyabilecek ve düzgün kullanabilecek bir şekilde yetişmesi gerekiyor. Peki bugün dikkat ediyor musunuz? Batının dayattığı eğitim sistemiyle adam profösör olsa bile iki tane simit satacak kabiliyette olmuyor. Çünkü o kadar ustaca bir eğitim sistemi yapmış ki batılılar sadece bir parçayı öğreniyorsunuz yanındak parçadan haberiniz yok bütüne bakamıyorsunuz. Bütüne onlar bakıyor sizi de köle gibi kullanıyorlar siz de kendinizi profösör zannediyoprsunuz, mühendis zannediyorsunuz, bilmem şu bu falan zannediyorsunuz onlar sizi işçi gibi köle gibi kullanıyorlar adamlar. Dolayısıyla bugnükü eğitim sistemi batılalara köle yetiştirme sistemidir. Bunu bir an önce terk etmek zorundayız ama bakın burada ne diyor Allah; Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh / o yetim çocukları nikah çağına varıncaya kadar denemelerden geçirin. İş yaptırın; mal alsın mal satsın, gelsin işçilerin başında durusun, şunu şöyle yapsın böyle yapsın. Şimdi bizde şöyle bir şey var; ”bu çocuk, anlamaz” anlamaz diye bir şey yok. Siz o çocuklara anlamaz demeyin, anlar deyin. Bak burada anlar meselesi var. O çocuklara bir güven verin… Bakın zekalarının en parlak olduğu dönemde o çocuklar, kabiliyetlerinin en iyi olduğu dönemde. Bakın ki neler elde ediyorlar, neler yapıyorlar. Yani bir kaç kere söyledim mesela rahmetli babamın hiç bir maddi ihtiyacı olmadığı halde ilk okula gitmeden bana naneli şeker sattırmıştı. Ama kendi almadı parayı bana verdi git al sat… Ben aldım, ben ambalajladım götürdüm sattım. Ondan sonra başka şeyler aldım sattım. Mesela hiç unutmuyorum, bir çift çorap satın almıştım kendi paramla gözümde o kadar değerliydi ki…. Yani çünkü kendim almışım ya değeri oradan geliyor yoksa çok şükür ihtiyaç olduğundan değil. Dolayısıyla eski gelenekten yapılıyor bu ama bu giderek kayboldu artık giderek kayboldu. Bundan vazgeçmemiz lazım. Bakın şunu çok iyi kafamıza yerleştirelim, bu çocuğun babası dünyanın en zengin kişisi de olabilir. Ölmüştür malları velisine yani o çocuğun vasisine teslim edilmiştir ama o çocuk büyüynceye kadar, buluğa erinceye kadar bu konuda eğitiminin tamamlanması gerekecek… ”hattâ izâ belagûn nikâh” diyor nikah çağına ulaşıncaya kadar, fe in ânestum minhum ruşden / bir olgunluk… Baktınız ki bunu artık idare edebilir, karını zararını biliyor, becerebilir o zaman, fedfeû ileyhim emvâlehum / mallarını verin. Buluğa erdi diye değil yetişti. Ha yetişmemiş… Herkes aynı kabiliyette olmaz o zaman biraz daha bekleyeceksiniz. Ama ne oluyor iş adamı yetiştiriliyor, efendim çiftçi yetiştiriliyor yani üretici yetiştiriliyor. Üretim son derece önemlidir toplum insanlarının hayatında. Onun için buna çok dikkat etmek zorundayız. İşte şimdi burada malı teslim edecek noktaya ne zaman geliyor? fe in ânestum minhum ruşden / olgunluk bulduğunuz zaman… Yani malını idare edebilecek olgunlukta ama tabi akli… Buluğ ne demek, vücutça gelişimi tamamlamış demek. Vücutça gelişimi tamamlamak demek iş konusunda iş hayatında başarılı olacak demek değildir. Ondan sonra bakıyorsun olgunluk buluyorsan malını ona veriyorsun. Şimdi bu yaşa gelmiş olan kız olsun, erkek olsun farkı yok hepsi aynı yani burada kız erkek farkı yok hepsi aynı. Mesela kız olabilir babasının tek mirasçı olabilir onun da işi yönetebilecek durumda olması lazım. Şimdi Nisa Suresi 2. ayette diyor ki Allah; Ve âtûl yetâmâ emvâlehum / yetimlere mallarını verin. Ne zaman vereceklerdi?
Dinleyici: Rüştlerine ulaştıklarında
A.Bayındır: Reşit olduğu yani malı idare edebilecek duruma geldikleri zaman ondan önce buluğa ermiş olması lazım, rüşt ondan sonra… İkisi bir arada olabilir aynı anda olabilir ama buluğdan önce verilmiyor. Çünkü orada vücutça gelişimini tamamlamamış oluyor. ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb / pisi temize değiştirmeyin… Yani onların mallarını verirken ”onunkisi daha güzel o bende kalsın benimkini ona vereyim” demeyin çünkü onun malı sizin için pistir yani haramdır. Siz ona kendi malını verin. ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum. / onların mallarını sizin mallınıza katarak da yemeyin… Tabi 6. ayette diyor ki yani ihtiyacı olan yer tabi. Mesela bal tutan parmağını yalar hesabı diyor ki; ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. / hani büyür de elimizden alırlar diye öyle çabucak alel acele yiyip tüketmeyin onu. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif / kim zengin durumda olur ihtiyacı yoksa yetimin malını iffetli davransın yani yaklaşmasın, karışmasın. Ama, ve men kâne fakîran / ihtiyacı varsa, felye’kul bil ma’rûf / örfe göre yesin… Yani ihtiyacı kadar yesin fazla almasın. Işte burada da diyor onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyin. İnnehu kâne hûben kebîrâ / çünkü bu, kişiyi gerçekten büyük bir mahrumiyete götürür. Siz onların mallarını yerseniz Cenab-ı Hak da sizin mallarınıza çok büyük bir zarar verir haberiniz olsun. Peki şimdi burada bu yetimlere malları verin dendiği zaman bunlar artık yetimlikten kurtulmuş demektir, rültüne ermiş. Ama mecezan yetim diyoruz malları verilecek olan bir kız olabilir bir kere burada defalarca şey yapmıştık. Şimdi biraz sonraki ayetten de göreceksiniz, reşit olmayan kızın ve erkeğin evlendirilmesi Kur’an ve sünnete yüzde yüz aykırıdır, yüzde yüz aykırıdır. En küçük lehte bir delil yoktur. Ama kendilerini Kur’an ve Rasûlullahın uygulamamarı konusunda söz söyleme yetkisini gören mezheplerin yüzde yüzü… Bir tek şey var değil mi?
Fatih Orum: Ebû Bekir El Hasan
A.Bayındır: İbn Âşur bir tek. Bir Ebû Bekir El Hasan bir de İbn Âşur ama bunlara mezhep denmiyor. Gerçi Ebû Bekir El Hasan multezileden ama yani sizin bildiğiniz mezheplerin yüzde yüzü evlenme yaşı diye bir şeyi kabul etmiyor. Ondan sonra kadınlar üzerinde çok büyük zulüm ve haksıklar var. Şafii, Hanbeli mezhepleri kadının nikahta taraf olacaklarını kabul etmiyor. Onu mutlaka velisi temsil edecek, taraf da olamazmış şahit de olamazmış. Hiç bir delilleri yok en küçük ama bütün delliler onların aleyhine… İşte buyrun din. Bugün niye İslam alemi bu halde? Ya siz dua edin ki bu halde… Bu hal, İslam alemin hak ettiği değil bundan çok daha fazlasını, yerin dibine geçmeyi hak etmiştir. Ama işte bundan haberi olmayan… Bizim ulemanın büyük çoğunluğu Allah’tan ki ümmidi, büyük bir çoğunluğu ümmidir. Dua etsinler ki ümmidirler yani konularıyla ilgili ayetleri bilmezler ben de öyle yetiştirildim biliyorum. Ve öyle zannederler ki bizim ulemanın dediği Kur’an ve Rasûlullahın uygulamasıyla yüzde yüz uyumludur diye de şartlandırılırlar. Işte Bakara Suresi 79. Ayet miydi? Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe / Kitabı bilmez onların bir kısmı ümmidir… Yani kendi konularıyla ilgili ayetleri bilmedikleri için belki ahirete yırtma ihtimalleri vardır yoksa mümkün değil en büyük cezayı onlar görür. Bu mubarek dini bu hale getirenlerden daha büyük ceza görecek kimse olmaz. Siz ne kadar onlara falan hazretleri filan hazretleri deseniz bile Cenab-ı Hak onlara yapacağını bilir.
Fatih Orum: 78.Ayet
A.Bayındır: 78. ayet miş. Evet… Şimdi bu yetim kız büyümüş, malı mülkü var… Simdi diyor ki, ”ben bu kızla evleneyim aman mal gitmesin bir yere” Fakat malından dolayı evlenmek, o kız için hakarettir yani kendine değer vermiyorsun ki ama o bunun farkında olmaz, o bunu bilemez. O zaman onun için gereken değeri veremezsin. Onun için burada diyor ki Allah Teala; Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi / eğer yetim kızlarla evledindiğiniz zaman onların payını tam veremeyeceğinizden korkarsanız… Yani hak ettikleri sevgi, hak ettikleri değeri itibarı tam veremeyeceğinizden korkarsanız hoşunuza giden başka kadınlarla evlenin diyor. Hoşa gitmek de çok önemlidir. Mesela biliyorsunuz bir ayette de, aynı surenin 19. ayetinde; Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yahıllu lekum en terisûn nisâe kerhâ / müminler, hoşlanmadığınız halde bir kadına mirasçı olmanız size helal olmaz… Yani kadından hiç hoşlanmıyorsun da sırf malı için tutyorsun, olmaz diyor. Bu, size helal değildir diyor. Şimdi Allah Teala sırf malı için bir kızla evlenme konusunda söyleyeceğini söylemiş mi? Anlaşıldı mı yani… Ha… Şimdi bakın, Mesela şu anlattıklarımı hiç bir tefsirde bulamazsınız. Baştan da söylediğim gibi ayetin ayetle tefsir edileceği konsunda maalesef bizim geleneğimizde şuana kadar bir şey bulamadık değil mi? Sen buldun mu Fatih?
Fatih Orum: Yok, hayır…
A.Bayındır: Şu ana kadar bir şey bulamadık. Evet… Şimdi siz diyeceksiniz ki peki siz nereden buldunuz? Bu kitaptan(Kur’an-ı Kerim) bulduk arayan bulur. Cenab-ı Hak diyor ki; Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ…( Ankebut Suresi 69. Ayet) / bizim yolumuzda bütün gayretleriyle çalışanları elbette yollarımıza yönlendiririz… Biz elimizden geldiği kadar gecemizi gündüzümü Allah’ın dinini doğru anlamak için harcadık Cenab-ı Hak da gösterdi çok şükürler olsun. İşte siz de görüyorsunuz bakın… Şimdi tekrar Nisa 127.Ayete dönüyoruz. Ayeti tekrar baştan okuyorum diyor ki Allah Teala; Ve yesteftûneke fîn nisâi. / kadınlar konusnda senden fetva istiyorlar, Kulillâhu yuftîkum fîhinne / deki onlarla ilgili fetvayı Allah verir… Başkası değil. Peki şimdi, bizim ilim geleneğimizde Kur’an konuşur başkası değil diye bir şey…. Şimdi son zamanlarda duyuyorsunuz daha önce hiç duymuş muydunuz? Var mı böyle bir şey, duydunuz mu? Kur’an lafta konuşur, fiilen hiç konuşmaz(!) Gelenek böyle işte az önce söyledğim gibi… Şimdi bakarsanız derler; efendim kitap, sünnet, icmâ, kıyas edille-i şer’iyye şerri delliler dörttür. Peki çocukların evlendirilmesine fetva verirken bunları kim evlendirecek konusundaki fetvayı nereden çıkarmıştınız? Fatih onu kısaca bir anlatsana… Gerçekten trajik komikten öteye bir şey yani… Efendim küçükleri evlendirmeye bir ayetten bir kelimeye yanlış mana vererek karar vermişler. Peki kim evlendirecek onunla ilgili de az önce okuduğum ayeti delil getirmişleridir. Fatih kısaca anlatsın çünkü Fatihin doktorosu o konudadır.
Fatih Orum: Nisa Suresinin biraz önce okunan 6. ayetinde şöyle bir ifade geçiyor. Biliyorsunuz işte, küçüklerin malları üzerinde velayet yetkisinden bahsediyor. Yani diyorlar ki henüz ergenlik çağına ulaşmayan bir küçüğün malı üzerinde velayet yetkisi büyüklere verildiği ise bu küçüklerin bedenleri üzerinde de velayet yetkisinin büyüklerinde olması gerekir ki işte buna literatürde kıyas deniyor yani bir şeyi bir şeye benzeterek aynı hükme varma. Allah Teala eğer bir çocuğun malı üzerindeki velayeti onun küçüklüğünden dolayı… İlleti de bu, küçüklüğünden dolayı malı üzerindeki velayeti, yetkiyi büyüklere verdiyse aynı çocukların bedenleri üzeridneki velayet hakkı da büyüklerin elinde olmalı. Çünkü aynı illet, aynı sebep; küçüklük orada da var. Dolayısıyla büyükler, küçükleri istedikleri kişiyle onların rızasını aramadan ergenlik çağına da ulaşmadan evlendirme yetkisine sahiptir, derler. Böyle bir kıyas yaparlar.
A.Bayındır: Bunu kabul etmeyen var mı?
Fatih Orum: Yani bu şöyle… Fıkıh usulünde kıyasın iki üç tane bildik örneği vardır. Bu aşağı yukarı bütün fıkıh usülleri eserlerinde bu örnek verilir kıyasa…
A.Bayındır; Evet… Yani burada dikkat ettiniz mi? Çocukla malı eşitliyor. Çocukla mal… Malı üzerinde madem bir velayet var peki velayet var da sen o malı kalkıp birisine verebiliyor musun? Öyle bir yetkin yok sadece malı iyi kullanma şeyin var. Çocuk eşya mı? Bakın… Şimdi işin vardığı noktaya bakın… Mesela Hanefi mezhebinde de aynı şey kabul edilir. Baba küçük kızını yada oğlunu fark etmez, evlendirdiği zaman hiç bir yetksi olmaz kızın. Yani kızı baba evlendirdi buluğa erdikten sonra kızın istemem deme hakkı yoktur. Tıpış tıpış gidecek… Hatta çok iğrençtir, ayeti saptırarak küçük bir kız çocuğuyla gerdeğe bile fetva vermişlerdir, maalesef. Artık o ayeti okumuyorum nasılsa ayrıntıyı bizim siteden okursunuz. Çünkü oraya girersem çok konuşmam lazım, ayeti de söylememiz gerek. Çok konu var… Küçüklerin evlendirmesi diye bizim Süleymaniye Vakfı sitesinde yazı var okursanız görürsünüz. Şimdi bakın Allah ayeti açıklamayı kendisinden başkasına bu yetkiyi vermediği halde bırakın ayeti hiçbir kelime yok kendi kafalarına göre bir insanı bir eşya ile eşitliyorlar…. Yahu insan eşya olur mu? Böyle bir saçmalık var mı? Ondan sonra da eşya üzerindeki yetkiyi, o insan üzerinde de kullanıyorlar ve hayatıyla ilgili karar veriyorlar. Burada bir tek şöyle yapmışlar erkeği değil kızı, babasından başka biri evlendirmiş ise buluğa erdiği zaman ben bu evliliğe karşıyım deme hakkı vardır. Böyle bir hak tanımışlar… Ama adet görör görür görmez. Gece herkes uyurken adet gördüyse millet kaldırması lazım. Sabahı beklerse o hakkını kaybeder. Düşünebiliyor musun? Ve bu din… İslam işte bakın… İslam bu… Millet bize kızıyor. Yahu kardeşim, bunu belki ilk defa duyduğunuz için bize kızıyorsunuz ama gerçekler böyle işte. Malesef…. Hadi bırakın ayeti, ayeti yanlış anlamladırmayı hiçbir şey yok, kendi kafalarından hüküm koyuyorlar. Bu nasıl Allah’ın dini olur? Görüyor musunuz bakın çocukların hakları nasıl zayi ediliyor, kadınların hakları nasıl zayi ediliyor? En fazla, Cenab-ı Hakkın en çok koruduğu iki kesim çocuklar ve kadınlar…. En fazla hakları yenmiş olanlar bu ikisidir. Onun için ben size her zaman söylüyorum gerçekten bakın. Allah böyle bir fırsat vedi çok şükür. Allah razı olsun eliniziden geldiği kadar destek veriyorusnuz, imkanlarınız ölçüsünde de… Ama daha fazlası gerekiyor. İslam aleiminin kurtulması lazım.
Birgün bir hanım telefon etti bana, bir katolik aileinin çocuğuymuş. Bir yabancı okuldan öğretmenlik yaparak emekli olmuş. Kendisi Türk ama ailesi katolikmiş. Bir bucuk sene öncesine kadar diyor ”ben hiçbir dini kabul etmiyordum” sonra işte tvlerde görmüş konuşmalarımızı… İslamoğlu hocanın, Mehmet Okuyan hocanın, Caner Taslam hocanın konuşmalarından, bizim konuşmalarımızdan etkilenmiş ve dine girmiş. Şimdi diyor ”gecemi gündüzü bunları dinlemekle geçiriyorum ve çevremdeki arkadaşlarımla beraber uğraşıyoruz.” Her gün diyor ”yeni bir ufka açılıyoruz.” Şimdi diyor ”benim annemin cehennemde olacağını söylüyorlar. Tamam da ben bu dini bu şekilde görmeden ölseydim ne olacaktı? Benim önceki dine inanmam mümkün değildi ki…” diyor. Yani şimdi sizin… Bakın insanlara dini nasıl gösteriyorlar gördünüz mü? Onu görüp de iğrenmemek mümkün mü? Onun için bizim bugün bütün dünyaya karşı çok büyük bir görevimiz var. Bak, tefsirleri okuyamıyoruz ya.. Hani işte ayeti açıklıyor işte… Mealleri de görüyorsunuz, bana diyorlar ki meal ne zaman bitecek? Yahu kardeşim bize vahiy gelimiyor ki bir hatayı buluncaya kadar anamız ağlıyor yani arkaşlarla. Bazen bir kaç yıl çalışıyoruz hatayı bulabilmek için kolay mı? Bir camı kırmak kolay ama yerine camı takmak için fabrikası olmasa, ustası olmasa, onun için gereken maddi imkanın olmasa o camı taktırabilirmisin yerine? Kırmak çok kolay bir çocuk bir taş atsa kırar. Kaldı ki bunlar çocuk değil bunlar öyle usturuplu yapmışlar ki bu bir ilim kabul ediliyor. Bunu anlamak için çok daha fazla uğraşmak gerekiyor. Evet… Şimdi ayeti tamamlayalım, biraz vakit geçti.
Ve yesteftûneke fîn nisâi. Kulillâhu yuftîkum fîhinne / kadınlar konsunda fetva soruyorlar deki onlarla ilgili fetvayı size Allah veriyor, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi / bu kitapta size okunan işte… O veriyor yani istiyorsanız bu kitapta var demiş oluyor, Allah. Bu kitapta olan Allah’ın sözü değil mi? Işte o da Allah’ın fetvası oluyor. fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne / yetim kızlar ki onlar için yazılmış olan… Yani babalarından kalan malı vermemişsiniz. ve tergabûne / istiyorsunuz, en tenkihûhunne / onlarla evlenmek istiyorsunuz, onlarla ilgili ben yazdım diyor. 1- Onlara karşı adaletli davranma konusunda bir endişeniz varsa onlarla evlenmeyin 2- Onların malı sebebiyle… Yani ”ben şey yapayım ilerisinde malı bana kalır” diyorsanız o size helal olmaz diyor. 19. ayette Nisa suresinin… Şimdi söylemiş mi söyleyeceğini? Bakın… Hiçbir tefsirde yok, tamam işte. Ama Kur’anı Kerimde var. Ondan sonra tabi bu ayetlerle bağlantı kuramayınca her birisi böyle bölük börcük oluyor bağlansıtsız. Bu defa her biri bir tarafa çekiyorlar ayetleri. vel mustad’afîne minel vildâni / zayıf çocuklarla ilgili hükümler de belirtilmiştir. Okuduk değil mi? Zayıf çocuk yani annesi ölmüş babası ölmüş ondan daha zayıf çocuk olabilir mi? Onun için Alla Teala diyor ki burada, Nisa suresinin 9. ayetinde diyor ki orada; Velyahşellezîne lev terakû min halfihim zurriyeten dıâfen / arkalarında zayıf çocuklar bırakarak öldüklerini düşünsün de insanlar öyle bir korku çeksinler, felyettekûllâhe / Allah’tan korksun, velyekûlû kavlen sedîdâ / doğru söylesinler. Yani şurada yetim bir çocuk var. Farz et ki onun annesi yada babası sensin. Ölecek olsan, o çocuk geride kalacak olsa insanların onlara nasıl davranmasını istersiniz. İşte bu da senin gibi bir annenin bir babanın çocuğudur. Allah öyle diyor bakın. Nasıl öyle on ikiden vuruyor değil mi? Tabi yaratıcı biliyor. Diyor ki; bu çocuk… Yani bu çocuk başkasının çocuğuysa çocuğun bir suçu yok ki zayıf işte annesiz babasız kalmış. Bugün işte yetim bir sürü çocuklar var. Bu senin çocuğun olduğunu düşün, bak doğru söz söyle diyor onunla ilgili. Nedir? Yani bir yanlış görürsen hemen düzelt diyor. Çünkü hep sen bakacak değilsin, sen bakamayabilirsin de ama doğru söz söyle diyor. Bununla ilgili doğru davranışlar olsun. Şimdi onu da söylemiş mi Allah Teala. İyi yetiştirilmesini de söyledi değil mi? Yani bir müteşşebüs olarak, bir işi kendi kendine… Yani üretim yapabilecek noktada yetiştiriyor. Ondan sonra da şöyle devam ediyor ayet, Nisa suresi 127.ayet; ve en tekûmû lil yetâmâ bil kıst / bir de yetimlere kıstla davranmanız….. Yani paylarını tam vermeniz.Ondan sonraki ayette diyor ki Allah Teala 10. ayet oluyor değil Nisa 10, İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ zulmen / yetimlerin malını haksızla yiyenler innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârâ / midelerine ateş dolduruyorlar, ateş dolduruyorlar. Onun için 2. ayette dedi ki; bu hup, büyük bir huptur. Yani sizi büyük ölçüde mağrum bırtakacak… Yani sizi mutsuz eder, sizi malsız mülksüz eder, sizi dünyada da perişan eder ahirette de perişsan eder aklınızı başınıza alın. Evet… Arkalarında zürriyet bırakanlar yok, İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ / yetimlerin mallarını yiyenler haksızlıkla midelerine ateş doldururlar, Ve se yaslevne seîrâ / zaten ilerisinde de alevli bir ateşin karşsısında cezayı görüp kızaracaklardır. Şimdi, ne oldu? Bütün her şeyi açıkladı değil mi ayet. Peki… İstersen Fatih bir de şu… Bir mealini oku, bakalım ki bunu özetliyor mu? Ben hiç bakmadım o meale. Bu meal baktım burada bir yanlışlık var, onu şey yapmayalım ama bakmadığım mealden bir oku bakalım. İnşallah doğru bir özetleme yapıyordur.
Fatih Orum: Evet… Elimdeki meal Diyanet Vakfı’na ait meal. Şöyle tercüme etmiş; Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. Deki onlara ait hükmü size Allah açıklıyor. Kitapta kendileri için yazılmışı mirası vermeyip nikahlamak istediğiniz yetim kadınlar caresiz çocuklar ve yetimlere karşı adil davranmanız hakkında size okunan ayetler Allah’ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır. Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.
A.Bayındır: İyi güzel, meal fena değil güzel meal vermişler. Evet… Tabi şimdi konuyu iyi bilmeyenler belki anlamakta zorluk çekebilirler. Belki dip notlar falan koymuş olabilirler. Demek ki Allah Teala, kadınların ve çocukların haklarının tespitini hiç kimseye bırakmamış. Erkeklerin de aynı şekilde… Ama maalesef kadınlar konusunda çok büyük zulümler olmuş, çocuklar konusunda çok büyük zulümler olmuş. Allah nasip ederse haftaya bu… Kadının dövülmesiyle alakalı olan ve boşanmayla da alakalı olan Nisa Suresinin 128. ayetini okuyacaz. Orada bakın ki neler var. İnşallah o yazıyı… Şimdi arkadaşlar önce Arapça yazdık sonra Türkçeye tercüme ettiler. Okudum, baktım yok… Bizim Cemal Beye vermiştim okusun diye 20 sayfalık yazıyı. ”Bu ne ya bu bir cilt kitap olur” dedi. Ben şimdi… Öyle bir huyumuz var çok özet yazıyoruz yani… Ama hakikaten, ben okudum baktım hakikaten bir çok yerleri çok fazla özet olmuş. Onun için biraz genişletelim deyince çok fazla vakit alıyor. Bakalım ne zaman bitiririz ama inşallah haftaya 128. ayette o konuya da değinecez. Allah yardımcımız olsun.