Bugün yine talakla ilgili iki ayet okuyacağız ama konuşmanın ağırlığı evlenmeyle ilgili olacak. Nikahla ilgili olacak inşallah. Bakara Suresinin 231.ayetindeyiz. Burada Allahü Teala şöyle buyuruyor;
Ve-iżâ tallektumu-nnisâe febelaġne ecelehunne feemsikûhunne bima’rûfin ev serrihûhunne bima’rûf “Kadınları boşadığınızda, sürelerinin sonuna ulaştığında onları güzellikle tutun ya da güzellikle ayırın” velâ tumsikûhunne dirâran lita’tedû “Onlara zarar vermek niyetiyle haklarını yemek için kötü niyetle onları tutmayın” vemen yef’al żâlike fekad zaleme nefsehu “kim böyle yaparsa kötülüğü kendisine yapmış olur” velâ tetteḣiżû âyâtiallâhi huzuvâ “Allah’ın ayetlerini eğlenceye almayın” veżkurû ni’metaallâhi ‘aleykum “Siz Allah’ın size olan nimetini aklınızdan çıkarmayın” vemâ enzele ‘aleykum mine-lkitâbi velhikmeti ya’iżukum bih “Allah size indirdiği kitap ve hikmetle öğüt verir.” vettekûallâhe “Allah’tan çekinin” va’lemû ennaallâhe bikulli şey-in ‘alîm “Bilin ki Allah herşeyi bilir”.
Şimdi bir kişi eşini boşadığı zaman daha önce defalarca burada tekrarladık, Talak Suresinde Cenab-ı Hakkın belirttiği gibi temiz olduğu bir dönemde, ilişkiye girmediği bir dönemde iki tane şahit huzurunda boşar, kadını evden çıkarmaz, o da çıkmaz, iddetinin bitmesine kadar, iddette eğer adet görüyorsa, iddet 3 kere adet görüp temizlenmedir. Adetten kesilmişse 3 ay ya da düzensiz adet görüyorsa yine 3 ay beklemesi gerekir. Hamileyse doğuma kadar bekler. İşte bu 1. boşamada böyle, 2. boşamada da böyledir, üçünsünde bu şartların bir kısmı yok oluyor. Erkek isterse süre içerisinde eşine dönebilir. Bakara/228 de, hemen 1 sayfa geride, Allahü Teala şöyle diyor;
Vebu’ûletuhunne ehakku biraddihinne fî żâlike “iddet sırasında, yani kadının beklemekle yükümlü olduğu süre içerisinde erkekler eşlerine dönme hakkına sahiptirler” in erâdû islâhâ “eğer ıslah niyetindeyseler, arayı düzeltme niyetindeyseler”.
İyi niyetle ancak dönebilirler, kötü niyetle dönemezler, bu sebeple erkeğin iyi niyetinin de şahitlerle tespiti gerekir. Şimdi iyi niyet dediğiniz dıştan görünen bir şey değildir. Bu gizlenebilir de, ondan dolayı bu ayette Allahü Teala diyor ki (Bakara 231);
Ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, “eşlerinize düşmanlık yapmak için onlara zarar vermek niyetiyle tutmayın”
Vezkurû ni’metallâhi aleykum “Allah’ın size olan nimetini hatırlayın/aklınızdan çıkarmayın” ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih “Allah size indirdiği Kitap ve Hikmetle öğüt verir”.
Biliyorsunuz Kitap Kuran’ı Kerim’in kendisidir, Hikmet te Kuran ayetlerinin kümeler haline gelmesinden sonra birinin diğerine açıklamasıyla ortaya çıkan doğru hükümlerdir. Allah bu iki şeyle de size öğüt verir. Orada atladım;
Ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ “Allah’ın ayetlerini eğlenceye almayın”.
Yani, siz eşinize dönme niyetinizi ortaya koyarsınız, çok da güzel bir rol oynarsınız, şahitler de anlayamazlars izin böyle birşeyde olduğunuzu, yanlış bir niyette olduğunuzu, işte hüzüv o demek, istihsa kelimesi Türkçemizde vardır aynı kökten, yani sizinle dalga geçiyor ama dalga geçtiğini anlayamıyorsunuz, istisha o demek. Hüzüv de öyle, anlayamıyorsunuz adamın gerçek niyetini, ondan dolayı Allahü Teala böyle yapmayın diyor, bunu yaparsanız kötülüğü kendinize yapmış olursunuz, iyi olmaz, iyi sonuç vermez. O yüzden insanın eşine dönmesi için mutlaka iyi niyetli olması lazım, işte geri döneyim bir daha boşarım, bir daha boşarım böyle bir şey olmaz. Fakat bu kadar açık ayete rağmen mezheplerde şöyledir; bir insan yanılsa, yanılarak döndüm dese bile dönse dönmüş sayılır. Şakayla da dese dönmüş sayılır, dolayısıyla yani bu her defasında gördüğünüz gibi bu yanlışlara artık son vermenin zamanı geldi. Yani bu yanlışları artık bütün açıklığıyla ortaya koyacağız işte bugün de böyle dört tane kitap getirdim, mezheplerin temel kitaplarını getirdim böyle, buradan size göstereceğim. Niye göstereceğim, çünkü bunlardan dolayı o kadar çok insanın canı yanıyor ki, o insanlar bunların Allah’ın hükmü olduğunu zannediyorlar.
Şimdi burada geçen hafta söylediğimize ilave olarak, bir şey daha söyleyelim. Bakın bu ayette diyor ki, eşlerinizi boşadığınız sürenin sonuna geldiler, güzellikle tutun ya da güzellikle ayırın, bu bir ve ikinci boşamadadır. 4 mezhebin dördünde de, geçen hafta söylemiştik, 1 mecliste 4 boşama, şey 3 boşama geçerli yani adam eşine dese ki seni 3 talakla boşadım, o anda ilişki tamamen biter. O ilişki bitince bakın bu ayetlerin hepsi de hükümsüz hale geliyor. Yani o kadar çok ayet hükümsüz hale geliyor ki, sadece mezheplerin görüşleri geçerli hale gelsin diye hem hadisler hem ayetler hükümsüz hale getiriliyor. Şimdi ilginçtir, insanlara Kuran’ı Kerim’e uyun, Sünnet’e uyun dediğimiz halde bakıyoruz ki birçok yerde bizimle ilgili olarak işte Sünnet düşmanı falan gibi bir takım kelimeler duyuyoruz. Şimdi arkadaşlar bunları bana söyleyince diyorum ki gayet normaldir adamlar çatlayamazlar ya birşeyler söylemeleri lazım. Yani cevap veremeyince iftiradan başka bir yolu yok o işin mecburen iftira ediyorlar. Şimdi Bakara/232’yi okuyoruz, burada Allahü Teala şöyle diyor;
Ve izâ tallaktumun nisâe “kadınları boşadınız” fe belagne ecelehunne “sürelerinin sonuna vardılar”
Yani süre bitti, bu ayette süre bitti, kadının bekleme süresi bitti. Bekleme süresi bittiği andan itibaren, artık kadın serbesttir, istediği kişiyle evlenebilir. Kendini boşayan kocayla da evlenebilir, başkasıyla da evlenebilir.
Fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf “aralarında marufa göre anlaşmışlarsa, eşleriyle evlenmelerine engel olmayın”
Şimdi burada cümlenin yapısından kaynaklanan bir takım yanlış anlamalar olabiliyor. Şimdi mesela Türkçe olarak dikkat edin, şimdi şu mealden okuyayım; Kadınları boşadığınız, onların da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. Şimdi boşayan kim? Koca. O zaman engel olmayın emri kime verilir? Kocaya, değil mi? Şimdi Türkçe açısından bu böyle. Kadınları boşadınız, sürelerinin sonuna ulaştılar, eşleriyle evlenmelerine engel olmayın. Eşi boşayan koca, nasıl engel olacak? Aralarında marufa göre anlaşmışlarsa. Yani şimdi düşünün, Hasan adında bir kişi Hesna adındaki eşini boşamış. Süre bitmiş, süre bittikten sonra Hasan’la Hesna anlaşmışlar, kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. Yani hem anlaşacak, hem de engel mi olacak? Şimdi burada Arap diline bağlı bazı bir takım hususlar söz konusu, Arapça’da iltifat denilen bir ifade biçimi vardır. Bizim Türkçe’de böyle bir şey yoktur. Yani şimdi önce muhataba hitap eder sonra bir başkasına geçer. Mesela buna örnek olmak üzere, İsra suresinin ilk ayetini açın, 17.sure, şimdi burada diyor ki, hatta mealden okuyayım size; Bir gece kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya gönderen Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Şimdi gönderen, gösterelim, iki ayrı şahıs gösteriliyor değil mi? Fakat tekrar okuyorum, dikkatli dinleyin, dikkatle bakın. Bir gece kendisine ayetlerimizden bir kısmını kendisine gösterelim diye, kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya gönderen Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Şimdi gösterenle götüren bir sayılabilir mi Türkçemiz açısından? Gösteren başka, götüren başka değil mi? Arapça’da böyle bir ifade tarzı vardır, bu Arap edebiyatında bir güzelliktir bir sanattır. Ama bir Türk için bu kabul edilebilir bir ifade tarzı değildir. Onun için Türkçe’ye tercüme ederken Arap diline mahsus olan bu özellikleri görmemek gerekir. Çünkü bir Türk buradan hiçbirşey anlayamaz. Götüren kim, gösteren kim, burada başka Tanrılar mı var, ne var der. Burada götüren de Allahü Teala’dır, gösteren de Allahü Teala’dır, bütün mesele Arap dilindeki o özelliktir. Peki bu şeyde, az önce okuduğumuz ayette durum farklıdır. Boşayan başka, engel olması yasaklanan başka birisidir. Yani Türkçe’mize çevirmek istediğimiz zaman şöyle söylemek gerekir, erkekler eşlerini boşar, onlar da bekleme sürelerinin sonuna gelirlerse, bu kadınlar marufa uygun, yani Kuran ve Sünnetin koyduğu hükümlere uygun bir şekilde müstakbel eşleriyle anlaşırlarsa, nikahlanmalarına engel olmayın. Türkçe açısından bu böyledir. Yani erkek karısını boşamış, kadın da süresinin sonuna gelmiş, niye böyle mana veriyoruz? Çünkü bir erkek karısını boşar, kadın da bekleme süresinin sonuna gelirse, erkeğin o kadın üzerinde herhangi bir hakkı kalmaz. Dolayısıyla o kadını engellemesi diye bir şey olmaz. Sürenin sonuna varmamışsa bu kadın, zaten kadının bir başkasıyla nikahlanması söz konusu olamaz. Bütün bu engellerden dolayı, Arapçadaki o iltifat sanatını işletmek gerekiyor. Yani mecburiyetten, yoksa aksi takdirde, anlam veremiyorsunuz, bu Arapçada bir güzellik olarak kabul ediliyor, ama bizim için bunu anlamak gerçekten çok zordur. Yani her dilin kendine göre bir özelliği vardır. Mesela Fransız sorar birbirine Sava Bien? der, o da Sava der. Ne demek manası, şu iyi gidiyor mu? O da, o gidiyor. Yani nasılsın? İyiyim. Bunu Türkçe’ye çevirirsen hiç kimse bir şey anlamaz. Her dilin kendisine göre bir yapısı vardır. Şimdi burada Allahü Teala diyor ki, erkekler eşlerini boşar, kadın da bekleme süresinin sonuna varırsa, ondan sonra hemen süre biter bitmez bir başkasıyla evlenebilir. Kendini boşayan kocayla da evlenebilir. Hiçbir manisi yok. Çünkü sürenin sonuna geldiyse dediği zaman, üç talak olmadığı anlaşılıyor. Üçüncü talak da bekleme süresi diye bir şey yok geçen hafta bunu anlatmaya çalışmıştık. Şimdi diyor ki bu ayeti kerime;
Fe lâ ta’dulûhunne “o kadınlara engel çıkarmayın” en yenkıhne ezvâcehunne “eşleriyle nikah kıymalarına engel çıkarmayın” izâ terâdav beynehum bil ma’rûf “aralarında marufa göre anlaşmışlarsa”.
Şimdi engel çıkarmayın sözü yetkisiz bir kimseye söylenebilir mi? Söylenir mi? Demek ki engel çıkarma yetkisi var ki, engel çıkarmayın denir. Mesela sokakta şimdi bir kız geçiyor, birisi size diyor ki ya şu kızın evlenmesine engel olmayın. O kim? Filanca. Ben tanımıyorum ki onu. Ya engel olma, benim yetkim yok ben nasıl engel olurum? Engel olma emri, engel olma yetkisine sahip olan kişiye verilir. Şimdi bir şart koşmuş Allah, aralarında marufa göre anlaşmışlarsa. Maruf ne? Kuran ve Sünnet’in koyduğu ölçüler demektir. O ölçülere aykırı olmayacak, bir şekilde anlaşma yapmışlarsa. O zaman bir kadın, evleneceği kişiyle marufa göre anlaşmışsa, Allahü Teala ne diyor, diyor ki, engel koymayın, engel çıkartmayın. Peki şimdi burada bu kadın dul bir kadın değil mi? Evli, kocası boşamış. Peki acaba bakire olsa ne olacak? Şimdi dul kadın için tamam ama bakire olsa nolacak? Peygamberimiz (SAV) diyor ki;
(Anlaşılamadı) 18:47 “Hangi kadın velisinin onayı, izni olmadan nikahlanırsa onun nikahı batıldır, batıldır, batıldır” Peki velinin onayı ne? Bak veliye diyor ki marufa göre anlaşmışsa engel olmayın, yani onay verin demiş oluyor değil mi? O zaman marufa aykırıysa, onaylama demiş oluyor. Bunu doğru anlayabilmek için bugünkü nikah dairelerinde olan şeyleri düşünmemiz yeterlidir. Mesela bugün bir çift evlenmek için nikah dairesine başvurur. O nikah dairesinin bağlı olduğu kurallara, bunların durumu uygunsa, siz evlenemezsiniz diyebilir mi? Diyemez. Değilse, der. Evlenmenize engel vardır der değil mi? İşte Allahü Teala diyor ki; kurallara uygunsa engel çıkarmayın, uygun değilse çıkaracaksınız. Ama ne demektir bu? Denetimsiz nikah olmaz demektir, değil mi? Yani evlenmenin bir denetimden geçmesi gerekiyor. Peki bu, mesela nikah dairesine başvurdunuz, oradaki nikah memuru, oradaki kadın ya da erkeğin evlenmesi için bir baskı kurabilir mi? İşte Peygamberimizin (SAV) hadisini bu bağlamda anlarsak daha doğru anlamış oluruz, diyor ki Peygamberimiz (SAV);
Hangi kadın velisinin izni olmadan nikahlanırsa, nikahı batıldır, batıldır, batıldır. Yani hiçbir şey ifade etmez, yok sayılır, yok hükmündedir. Eğer diyor bu nikaha bağlı olarak ilişkiye girmişse erkeğe mehir ödeme görevi verilir, onu helal görmesine karşılık. Bir mehir öder çünkü gene bir akitleri var. Eğer ihtilaf ederlerse, veliyle kız ya da kadın ihtilaf ederlerse;
(Anlaşılamadı) 21:15 diyor. Yetkili makam velisi olmayanın velisidir. O zaman yetkili makama gideceksiniz diyor. Yani velisi babası olur, amcası olur, dedesi olur. Ama kadın ona mecbur değil. Eğer anlaşamazlarsa, o der ki filancayla evlenmek istiyorum, o da derki ben seni ona vermiyorum, o zaman yetkili makama giderler, her iki taraf da gerekçelerini ortaya koyar, yetkili makam o gerekçelere göre, haklı ya da haksız, ona göre kararını verir ve kadın da onunla evlenir. Şimdi bugün insanları evlendirmekle yetkili olan evlendirme daireleri eğer sözleşme yapmamış olurlarsa Türkiye Cumhuriyeti kurum ve kuruluşları o kişileri evli sayar mı? Yani yürürlükte bulunan yasalara göre eğer yetkili makam bunları evlendirmemişse bunları evli sayar mı? Hah, işte aynen onun gibi, Peygamberimiz diyor ki, denetimsiz kıyılan nikah geçersizdir diyor, geçersizdir. Şimdi buna kimsenin itirazı olmaz değil mi? Son derece doğru ve son derece güzel. Yani ne kadın baskı altında kalıyor, ne aile devre dışı bırakılıyor. Devre dışı bırakıldığı zaman da yetkili makam devreye giriyor, dolayısıyla kimse kimseye zulmetmiyor, haksızlık etmiyor. Yani kadınlar kızlar zorla evlendirilmiyor. Şimdi (Anlaşılamadı) 23:10 dediği için Peygamberimiz (SAV) burada ister dul olsun ister bakire olsun farketmiyor. Şimdi bakirelerde bir utanma vardır, şimdi şehir yerlerinde okuyor, hayata katılıyor, insanlarla sıksık görüşüyor falan, bu tür kızlar artık bugünkü tabirle artık iyice sosyalleşmiş oluyorlar. Ama böyle bir hayat tarzı içerisinde olmayanlar çekinirler. Peygamberimiz’e (SAV) diyorlar ki, ya Resulullah bakire utanır, diyor ki Peygamberimiz;
(Anlaşılamadı) 23:51 diyor. Bakirenin izni alınır, utanır diyorlar, (Anlaşılamadı) 24:00 diyor, onun susması izin sayılır, susuyor, ses çıkarmıyorsa onaylıyordur. Onaylamıyorsa karşı çıkar diyor. Ama neticede evlenmekteki asıl karar kimin? Velinin mi? Hayır evlenecek kızın. Asıl karar onundur, ister bakire olsun, ister dul olsun, Peygamberimiz (SAV) dulla ilgili olarak diyor ki;
(Anlaşılamadı) 24:35 Dul velisinden daha önceliğe sahiptir, yani onun evet demesi için velisinin demesine gerek yok, tek başına evet der, çünkü tecrübesi vardır. Şimdi durum bu. Peki, burada itiraz edilecek bir şey var mı? Yani sizin fıtratınıza ters gelen birşeyler duydunuz mu? Son derece güzel değil mi? Birgün bir kadını eşi boşuyor. Sonra kadın iddeti bittikten sonra kendisini boşayan eşiyle anlaşıyorlar. Kardeşi ona vermiyor amcasının oğluymuş. Diyor ki ben seni başkasına tercih ettim sen değerini bilmedin, vermiyorum diyor tekrar. Kadın da Peygamberimiz’e (SAV) başvuruyor evlendirilmelerini emrediyor. Deniyor ki, bu ayet onun üzerine inmiştir, Mahir Bin Yesar burada da yazmış zaten, bu ayetin iniş sebebi, rivayete göre Mahir Bin Yesar’dır. O zat kız kardeşini boşayan kocası onu tekrar almak isteyince buna karşı çıkmış ve mani olmak istemişti, o esnada bu ayet inmiş, Resulullah (SAV) Mahir’i çağırmış ve bu ayeti okumuştu. Mahir Rabb’imin emri arzuma uymadı onun emrine rıza gösteriyorum demiş ve kız kardeşini eski kocasıyla evlendirmiştir. Cabr bin Abdullah hakkında da buna benzer bir olay nakledilir ancak her ne kadar nüzul sebebi bunlar ise de ayetin hükmü umumudir. Doğru. Şimdi bu dul kadın bir bakire kız Peygamberimiz’e (SAV) geliyor Hz. Ayşe validemize diyor ki ben bir şey sorucam, babam beni diyor evlendirdi kavmi içerisinde itibarını yükseltmek için, ben bu evliliğe razı değilim. Otur diyor Peygamberimiz geldiği zaman sorarsın. Peygamberimiz geliyor, “Ya Resulullah, babam kavmi içerisinde itibarını arttırmak için beni istemediğim halde amcasının oğluyla evlendirdi, ben bu nikaha razı değilim” diyor. Peygamberimiz derhal babasını çağırtıyor, “Bu nikah geçersizdir” diyor. Madem sen istemiyorsun, bak bakire burda. Diyor ki “Yok, Resulllulah yok ben bu evliliğe razıyım da” diyor, “Kadınların yetkisi yok mu var mı onu öğrenmek için geldim”. Kendine göre bir senaryo yapmış, bir senaryoyla gelmiş. Şimdi bütün bunlar dikkat ediyorsanız ayetle hadis arasında tam bir uyum var. Bir de, esirlerle evlendirilir biliyorsunuz, Nisa suresinin 25.ayetini açarsak eğer, 81.sayfa, burada diyor ki Allahü Teala;
Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal muhsanâtil mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât “eğer, namuslu hür mümin kadınlarla evlenecek kadar gücünüz yoksa/maddi imkanınız yoksa, mümin olan esir kadınlarla evlenin” diyor.
Vallâhu a’lemu bi îmânikum. Şimdi esir kadınlarla ilgili şöyle denilir, ya bu esir, bunun imanına nasıl güveneceksin, sadece kendisini kurtarmak için müminim demiştir, Allahü Teala diyor ki kim sizin imanınızı en iyi bilir, sen ondan daha iyi olduğunu iddia ediyorsun ama o belli olmaz, belki o senden daha çok mümin olabilir. Onun için imanınızı Allahü Teala daha iyi bilir, o müminim diyorsa mümindir.
Ba’dukum min ba’d “biriniz diğerinizdensiniz”, fenkihûhunne “o esir kadınları nikahlayın” bi izni ehlihinne “ailerinin izniyle”. Bakın esirlerin barındırıldığı aileye onun ailesi diyor, aile, bak tekrar okuyorum; fenkihûhunne “o kadınları nikahınıza alın”.
Peki o kadının bulunduğu, o esir kadının bulunduğu ailenin yetkisi nedir?
Bi izni ehlihinne “onların izniyle” diyor. Sadece bir onay değil mi, başka bir şey yok. Onları evlendirsinler demiyor.
Ve âtûhunne “o kadınlara verin, o esirlere” ucûrehunne “mehirlerini”. Mehir, esiri elinde bulundurduğu aileye verilmez.
Ama mezheplerin hangisine bakarsanız bakın, aile kesin olarak bu konuda yetkilidir, esire sorulmaz, onu evlendirir, mehrini de cebine atar. Bakın ayet bu kadar açık, çünkü bu kadın oradan almış olduğu mehirle, belki de biraz daha çalışıp üzerine katar, kendi hürriyetini elde eder, hürriyet bedelini elde etmiş olur. Ya bunlara sık sık dikkatlerinizi çekiyorum, bu mükemmellik ne hale getirilmiş bakın, ayetler bu kadar açık ne hale getirilmiş. Bugün bir arkadaş birisini anlatıyor, burada Adem bey anlatıyor, “Elhamdüllillah Hanefi’yim” demiş. Ben de dedimki sen de deseydin “Elhamdülilliah Müslümanım”. Şimdi bu mezhepler dinin yerine geçmiş, maalesef. Ama bakın görüyorsunuz, bunları ben size her defasında gösteriyorum, çok iyi görmemiz lazım. Bu şekilde ne kendimiz ayakta durabiliriz, ne de insanların bu dine inanmasını bekleyebiliriz. Çok dikkat edelim buna. Bakın ayet esir kadına bile evlenmede hürriyet tanıyor, istiyorsa evlenecek yoksa yok. Evli bekar ayrımı yok, yani dul bekar ayrımı yok. Peki mezhepler ne yapıyor? Hepsinin kitapları burada, size teker teker okuyacağım. Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre, baba bakire kızını ona sormadan evlendirebilir. Peki kadın dul ise, dul kadın da kendi nikahında masaya oturup evet deme hakkına sahip değildir. Onun adına evet diyecek olan velisidir. Veli evet demedikçe o nikah olmaz. Şimdi veli de evet demek için, tamam evet diycem ama kurtarmıyor der ve şöyle cebini gösterir değil mi? Böyle bir fetvayı verdiğiniz zaman başlık parasını engelleme imkanınız olur mu? Kız istediği kadar kendini parçalasın, çünkü veli evet demese nikah olmuyor. Bakireyse, velisi nikahlamışsa, istediği kadar kendini parçalasın, nikahlayan babasıysa, gitmek zorunda. Bakın peygamberimizin hadisini okudum size, kız geliyor babam beni evlendirdi ben razı değilim diyor, Peygamberimiz derhal bu nikah geçersizdir diyor. Ayetlerde de öyle. Şimdi önce Hanefi mezhebinde durum ne? Hanefi mezhebi de nikahta hürriyeti tamamen kıza ve erkeğe veriyor, veliyi devre dışı bırakıyor. Veliye gerek yok. Kız ya da kadın evet dediği zaman nikah geçerlidir, hatta şaka yollu evet dese de geçerlidir. Şurda iki kişi duruyor, bir erkek bir kıza dese ki, karıcığım, buyur bey, nikah kıyılmıştır, öyledir yani. Onun için dikkat ederseniz, bu tiyatrolarda, sinema sahnelerinde, aslında bunlar nikahlı derler, çünkü oyun içerisinde de olsa, bu nikah geçerlidir. Rol olarak birbirleriyle nikah kıysalar, Hanefi mezhebine göre nikah kıyılmıştır. Peki bu fetvaları neye göre vermişler, delilleri neler? Bu fetvada da şu da var, Hanefi mezhebinde, kızın alnına tabancayı dayayın, evet demezsen öldürürüm deyin, o da ölürüm korkusuna evet desin nikah gene geçerlidir. Peki böyle bir ortamda kız kaçırmayı engelleyebilir misiniz? Çünkü adam kızı kaçıracak, alnına tabancayı dayayacak, o da evet diyecek, evet dedikten sonra o adamın karısı olacak, yasal olarak nikah geçerli olacak siz gidip te kime şikayet edeceksiniz Hanefi mezhebine göre, davalara bakan bir kadıya gitseniz orada iki kişi dese ki bu adam alnına tabancayı dayadı o da evet dedi, evet dediği için tamam onun karısıdır diyecekler, yapılacak bir şey yok.
Ha bir de tabii, Yahya’nın çok ızdırap çektiği gizli nikahlar olayı var. Çünkü, niye ızdırap çektiğimi söyleyin diyor, hergün birkaç tane soruluyor ondan dolayı ızdırap çektim diyor, çünkü cevap verme ızdırabı sıkıntı doğuruyor. Aileye haber vermeye gerek yok. İki kişi iki tane şahit buldun, o şahitlerin tanımasına da lüzum yok. Burdan atladın gittin Edirne’ye, Edirne’nin herhangi bir ilçesine, orada tarlasında çalışan iki kişi çağırdın gel buraya bak bu benim eşimdir, biliyor musun? Evet. E duydular, tamam geçerli hadi gidin. Böyle birşeyi kim kabul edebilir? Arkadaşlar birbirlerine şahitlik yapıyorlar, bak sen beni haber verirsen ben de seni haber veririm diye şey yapılıyor, iş yerlerinde okullarda falan ve millet bununla evlendiğini zannediyor. Şimdi sıkı durun delillerini okuyacağım. Geçen hafta size Hanefi mezhebinden El Hidaye’yi getirmiştim. Şu kitap El Mepsut, Hidaye’nin büyük babasıdır. Yani mezhebin en temel en tepedeki kitaplarındandır, 32 cilttir bu kitap. Bütün delilleriyle birlikte en ayrıntıya vararak, mezhebi anlatır. Şimdi konuyla ilgili hadislerden hiçbirisini almamışlardır, Peygamberimizin hiçbir sözü yok. Peki ayetler Mepsut’un kaçıncı cildi bir bakayım, 5.cildinin 11.sayfası, diyor ki velisiz nikahı caiz gören, yani Hanefi mezhebi, Allahü Teala’nın şu ayetiyle delil getirmiştir; Bakara/234;
Vellezîne yuteveffevne minkum “içinizden vefat eden” ve yezerûne ezvâcen “geriye eşler bırakanlar” yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâ “geriye kalan eşleri 4 ay 10 gün iddet beklerler” , fe izâ belagne ecelehunne “bu kadınlar sürelerinin sonuna vardılar mı” fe lâ cunâhe aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne bil ma’rûf “kendileri hakkında marufa uygun olarak yaptıkları şey konusunda size bir günah yoktur”.
Yani evlenecek tabi bu, marufa uygun olarak evlenecek, maruf ta kuralları Kitap ve Sünnet tarafından konmuş olan kurallara uygun olarak evlenirlerse size bir günah yoktur. O zaman bu evlilik denetimsiz mi? Marufa uygunluk açısından denetleniyor değil mi? Yani peygamberimizin velisiz nikah yoktur hadisi şerifi bunu anlatıyor çok net şekilde. Şimdi bu ayeti delil almış, şimdi bakın, nasıl almış?
Fe lâ cunâhe aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne. Neyi eksik almış, bakın bakalım. “Kendi şeyleri yaptıkları şeyden dolayı size bir günah yoktur.” Ayet ne diyor? “Marufa uygun olarak yaptıklarından dolayı size bir günah yoktur” diyor. Burda marufu kaldırıyor, kendi başlarına yaptıklarından dolayı günah yoktur. Şimdi bu, bu ayeti delil almış sayılır mı? Ayet marufa uygunluk şartını getiriyor, ama bu kitap maruf kelimesini almayarak, nikahı denetimsiz bırakıyor, bak hadislerin hiçbirisini almadı, ayetten de marufu almadı. Peki, bir de şu ayeti kerimeyle delil getirmişlerdir, bir önceki sayfada Bakara/230’da;
Fe in tallakahâ “erkek eşini üçüncü kez boşarsa” fe lâ tahıllu lehu min ba’du “artık bu kadın kendini 3.kez boşayan erkeğe helal olmaz” hattâ tenkiha zevcen gayrah “bu kadın bir başka eşle evleninceye kadar”.
Bu olayda evlenmekten mi bahsediliyor, yoksa boşanmanın hükümlerinden mi? 3. Kez boşanan kadının kocasına nasıl döneceği anlatılıyor. Burada sadece – hattâ tenkiha zevcen gayrah – nikah fiilinin faili kadın olduğu için onu delil almış. Bu delil alınabilir mi? Konuyla alakası yok. Peki şimdi sıkı durun az önce okuduğum ayete sıra geldi. Bakara / 232
Fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne “Allah’ın kavmi”
Az önce okuduğumuz ayet, ayet diyor ki;
Fe lâ ta’dulûhunne –“onlara engel çıkarmayın” diyor. O kısmı almamış, çünkü engel çıkarmayın sözü, bir denetimi hatırlatıyor, ayetin o kısmını almamış. Bir şarta bağlı;
İzâ terâdav beynehum bil ma’rûf “kadın eşiyle marufa göre anlaşmışsa” – onu da almıyor çünkü marufa göre anlaşmışsa, o da denetimi gerektiriyor, onu da almıyor, ayetin başı yok, şart yok. Orada;
En yenkıhne ezvâcehunne “eşleriyle nikahlanmaları” diyor, sadece onu alıyor ve deliller tamam, hadisi almadı, hangi ayeti delil aldı? Bu delil almak mı? Bak bir şart getiriyorsunuz diyorsunuz ki, üniversiteyi girmenin şartı liseyi bitirmiş olmak, üniversite imtihanında kazanmış olmak falan bir takım şeyler. Birisi geliyor şartı kaldırıyor, o zaman hayatında hiç mektep medrese görmemiş bir nine beni de üniversiteye kaydedin dese, demeye hakkı olur mu? Allah şart koymuş, siz o şartı kaldırmışsınız, yetmemiş baştaki emri kaldırmışsınız, aradan iki tane kelime almışsınız ve nikahı denetimsiz bırakmışsınız, hiçbir ayet, hiçbir hadis almıyorsunuz, ayetleri de almış gözüküyorsunuz. İnsanlar önceden şartlandırılıyor ya, bizim ulema efendilerimiz Kuran’a ve Sünnet’e aykırı hareket etmez, öyle mi? Öyle miymiş? Konu ne? Konu evlenme. Şimdi kız kaçırmaların suçu kimin? Başlık paralarının suçu kimin? Ama insanlar dışarıdan gördüğü zaman zannediyor ki İslam bu. Bu İslam mı? Bu İslam hukuku mu? Her defasında burada söylüyorum, bizim burada kimseye karşı düşmanlığımız olamaz ama eğer bu doğruları biz gizlersek, Allahü Teala’ya hesabını veremeyiz. Çünkü, binlerce kızın hayatına giriliyor. Binlerce erkek strese sokuluyor, çünkü başlık parası getirmezsen vermem, ondan sonra uğraş uğraş dur. Evlenmenin önüne bir süre engeller, hem kız için hem erkek için. Peki şimdi bu Hanefi mezhebi ne Kuran’a uydu ne Sünnet’e. Çok açık ve net ve bu mezhebin en şeyidir temel, mesela geçen hafta talak konusunu anlatmıştık geçen haftalarda, bu mezheplerden Kuran’a veya Sünnet’e uyan var mıydı? Hatırlıyor musunuz? Yok. Peki bize ne öğrettiler? Bunlar Hak mezheptir diye öğrettiler değil mi? Hatta bunların hükümlerine yanlış dersen adamı kafir ilan ederler öldürürlerdi.
Peki, şimdi burada İmam Malik’in El Muvatta, hadis kitabıdır. Bu kitabı tanıyanlarınız mutlaka vardır. El Muvatta İmam Malik’nin hadis kitabıdır, yani kendi kitabı. Şimdi şuraya bakın, İmam Malik burada Peygamberimizden (SAV) bir hadis rivayet ediyor. Hadisin senedi var, Nafi bin Cübeyir’den, Cübeyir bin Muttalim’den, o da Abdullah İbni Abbas’dan rivayet ediyor. En başta da Abdullah Bin el Fadl, Malik ondan duymuş, Peygamberimiz şöyle demiş;
(anlaşılamadı) (47:48) “Dul kendi hakkında velisinden daha önceliğe sahiptir, bakirenin izni istenir, susarsa izin vermiş sayılır”. Bu hadis Müslimde de varmış, ve Hz. Ömer’den gelen bir uygulama örneği, İmam Malik demiş ki;
(Anlaşılamadı) 48:20 “Hz Ömer demiş ki kadın velisinin onayı olmadan evlenemez, nikahlanamaz.”
(Anlaşılamadı) 48:36 “Velisi yoksa ailesinden görüş sahibi birisinin onayı olması, bir denetim olmalı.” “En üst sultan ya da yetkili makam olmalı demiş.” Baskı yok, okuduğumuz ayetlere tamamen uygun. Şimdi hadis var ve sahabe uygulaması var. Maliki mezhebiyle ilgili denir ki, Medine halkının uygulamasını esas alır, tamam işte Hz. Ömer’in uygulaması Medine halkının uygulaması değil mi? Peygamberimizin sözü öyle değil mi? Peki şurda ne var? Diyor ki,
(Anlaşılamadı) 49:15. İmam Malik diyor ki bana şöyle bir haber geldi, kimin söylediği belli değil. Bak peygamberimizden gelen senetli. Kasım bin Muhammed, Salim bin Abdullah, kızlarını, bakire kızlarını onlara sormadan evlendirirlermiş, peki Kasım bin Muhammed kim? Kasım bin Muhammed Hz. Ebu Bekir’in oğlu Muhammed’in oğlu. Hz. Ebu Bekir’in oğlu Muhammed Peygamberimiz (SAV) veda haccına giderken, Zulhuleyfe’de doğmuştur. Hz.Ebu Bekir’in eşi lohusayken hacca gitmiş geri dönmüştür. Yani Peygamberimiz (SAV) vefat ederken, vefatı sırasında 3 aylık, bilemediniz 4 aylık bir çocuk. Onun oğlu Kasım, diyor ki duyduğuma göre bakire kızlarını onlara sormadan evlendirirmiş. Peki;
(Anlaşılamadı) 50:40 “Bakirelerin evlendirmesinde biz buna uyarız diyor.” Bak ayete uymadı, kendi anlattığı hadise uymadı, Medine halkının ameli deniyordu, Hz. Ömer’e uymadı, neye uydu? Kendi yöntemine göre delil olması mümkün olmayan birşeye uydu. Sonuç ne? Bakire kızı sormadan evlendirmek. Bir kız diyelim İstanbul’da tıp tahsili yapacak, işte lise mise diploma almış köyüne gidecek, gidecek babası diyecek iyi ki geldin kızım, zaten köyümüzün doktora ihtiyacı vardı ben seni ağanın 4.karısı olarak evlendirdim, şimdi gideceksin. Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerinde bu kızın o adamın evine gitmekten başka hiçbir tercihi yoktur, tek yapacağı şey intihardır. Tamam? Bu insanlar niye müslüman olmuyor diye şey yapıyoruz.
Peki, şimdi gelelim buna. Bu da İbni Kudame’nin El Muğni’si. Bu mezheplerin hepsi, yani Hanefiler de, Şafiiler de, Hanbeliler de, Malikiler de buna güvenirler. Burda da bakın şöyle diyor; nikah veli olmadan olmaz, tamam bu doğru, denetimsiz nikah olmaz doğru. Ama diyorki;
(Anlaşılamadı) 52:38 “Kadın kendisini evlendiremez, yani nikahın tarafı olamaz” (Anlaşılamadı) “başkasını da evlendiremez” (Anlaşılamadı) “velisinden başkasını vekil de tayin edemez” (Anlaşılamadı) “kendisinin evlendirilmesi hususunda” (Anlaşılamadı) “böyle yaparsa, bu nikah geçersizdir”. Peki delil ne? Delil de şu;
(Anlaşılamadı) 53:16. Peygamberimizin hadisini alıyor. “Hangi kadın velisine sormadan nikahlanırsa” Bak veli burda izin ediyor di mi, nikahlanan kim? Kadının kendisi nikahat, fiilin faali kadın, hani kadın nikahın faali olamazdı? İşte delil, delili kendin getiriyorsun, nikahı kıyan burada kadının kendisi. Veli sadece onay veriyor.
Ve nikahu batılun batılun batılun. Yani “nikahı geçersizdir geçersizdir geçersizdir”. Denetimsiz nikah olur. (Anlaşılamadı) 53:52. “Eğer o denetimsiz nikahtan dolayı ilişkiye girerse mehir alır” ama tabii geri alınır, kadının nikahı geçersizdir. (Anlaşılamadı) 54:05 ”Eğer velisiyle anlaşamazlarsa, yetkili makam velisi olmayanın velisidir”. Şimdi bakire kızın anlaşamaması diye bir şey olur mu? Sorgu sual olmadan evlendiriyorsun, intihardan başka seçenek bırakmıyorsun. Delil de bu hadis, bu hadis ona delil olur mu? Peki kadına diyorsun ki sen nikahın tarafı olamazsın ama hadis nikahın faili yapmış. Ayet de nikahın faili yapmış az önce okuduğumuz ayet. Ayete ne diyorlar bakın, ibretliktir, bunu böyle çerçeveletip asmak lazım. Cilt ve sayfa numarası, İbni Kudame’nin El Muğni’si. Çok meşhur bir kitaptır bu. 7. Cilt, Darül Fikr baskısı, 1404 1984 tarihinde basılmış, 337., 338. sayfalar. El Muvatta da zaten şeydir, İmam Malik’in eseridir. Şimdi, peki ayete ne mana vermişler bakın, asıl ibretlik olan bu, bir kere ayetin
Fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf “Marufa göre anlaşmışlarsa, evlenmelerine karşı engel çıkarmayın” ayetinden marufa göre anlaşmışlarsa kısmını almamışlar. Onu almamışlar, çünkü onu alırlarsa denetim mecburen olacak. Peki
Fe lâ ta’dulûhunne’ye ne mana vermişler? “Engel olmayın” Arapça bilenler lütfen dikkat edin;
(Anlaşılamadı) 56:09 “Kadının adlı tecvidinden imtinadır” Yani engel olmayın demek, geri çekilmeyin demektir diyor. Geçende bir Araba sordum, dedim ki bu kelimeye bu manayı verme imkanı var mı, olur mu öyle şey dedi, imkansız Bu kelimeye bu manayı vermek imkansız, imkan ve ihtimal dışıdır. Kelimenin anlamını bozmuşlar.
(Anlaşılamadı) 56:42 Kelimenin anlamını bozmuşlar. E yetmiyor
(Anlaşılamadı) 56:48 fiilinin faili kadın. Peki ona ne diyor?
(Anlaşılamadı) 56:59 “Allah nikah fiilini kadını izafe etti, yani kadını fail yaptı” (Anlaşılamadı) niye fail yaptı? Çünkü kadın nikahın konusudur da onun için, mecazen yani yaptı diyor bunu. Dikkat edin bakın, ayetin şartını kaldırdı;
İzâ terâdav beynehum bil ma’rûf yok.
Fe lâ ta’dulûhunne kısmına Arapçada imkansız olan bir anlam verdi.
En yenkıhne ezvâcehunne’ya ne dedi? Bütün bunları yapmasına rağmen ayet gene onların fetvasını yanlış olarak ortaya koyuyor. Herşeye rağmen, bu defa diyor ki, nikahın faili sayılması, mahalle olduğundan dolayı, ne demek mahalle? Kadın şu mal gibidir, detaylarda aynen öyle anlatıyorlar. Bu benim yorumum değil, yani okursanız göreceksiniz, şimdi vakit bitti diye şey yapmıyorum. Kadın bir mal gibidir, esirlere benzetiyorlar. Şu kitabı satın alsanız, kitaba sorar mısınız filancaya gitmek istiyor musun diye. Mal gibidir diyor. Onun için mecazen fiilin faili sayılmıştır. Peki bunların hangisi bakın 4 mezhebin dördü de. Burada İmam Şafii’nin El Hülle kitabını da getirdim ama vakit yetmedi. Mesele anlaşıldı şey yapmaya gerek yok. Ama bana öyle geliyor ki İmam Şafii bu görüşte değil çünkü onun anlattığı, İmam Şafii de ben hep şunu görüyorum meseleyi çok güzel anlatıyor anlatıyor sonuca geliyorsunuz ki fetva değişti. Anlıyorsunuz ki oraya bir cümle ilave edilmiş, birisi ilave etmiş. Hani mümkün olsaydı da okusaydım görürdünüz. Diyorum ya mesela El Muvatta dedik. Bunun birçok rivayeti var, meşhur olan bu, ama çoğusunda okuduklarım yok, bunlar sonradan ilave edilmiş gözüküyor. Ve Hanefi mezhebi de aynıdır. Niye peki böyle diyoruz? Bugün bu mezhepler böyle biliniyor da ondan. Yani eminim ki İmam Maliki, İmam Şafii, Ebu Hanefi bugün gelseler Ahmed bin Hanbeli de onlardan ayrı değil, kesinlikle böyle bir şeyi kabul etmezler ama onların adıyla anılıyor, yapılacak bir şey de yok. Peki hepinize çok teşekkür ediyorum.