(Abdülaziz Bayındır) Geçen hafta Necm Suresinin baş tarafından okumuştuk bu hafta yine okuyacağız. Peygamber SAV in sözlerinin vahiy olup olmadığı açısından okumuştuk ayetleri, bu hafta da İsra ve Miraç açısından okuyacağız. Gerçi biz bu İsra ve Miraç konusunu bundan önce iki kere daha konu etmiştik, ama tekrarında fayda var her sofrada ekmek yiyoruz ama sonraki sofrada yeniden istetiyor. Bazı şeyleri arada sırada tekrarlamakta fayda var. Sonra herr tekrarlamada olayın farklı yönlerini dikkatle incelemek mümkün oluyor.
Necm 53/2 “Yıldıza Andolsun Yıldız hakkı için, batmaya yüz tuttuğu zaman ya da doğmaya başladığı zaman,” Heva kelimesi her iki anlama da gelir diye geçen hafta söylemiştik. “…Sizin arkadaşınız yoldan çıkmış değildir, aşırı da gitmemiştir.”(ne sınırları aşmış ne de yoldan çıkmıştır) Bunu söylemek için Allah u Teala yıldız a dikkat çekiyor Necm diyor, yani Peygamberimizin yanılmadığını bize ifade etmek için yıldıza yemin ediyor. Yıldızlar gök cisimlerinden birisi, Miraç olayı da göklerde olan bir olaydır. Daha sonra gelecek olan Vakıa suresinde de buna benzer bir terim var “Yıldızların bulunduğu yere yemin ederim” Allahu Teala nın bu tür yeminleri bahsedilen şeylerin önemine dikkat çekmek için. O zaman bu konularda çalışılırsa gök cisimleri üzerine çalışılırsa kim bilir neler olur? Bakın Amerikalılar çalışıyor uzayda hakimiyet kurmuşlar hakimiyet kurunca da savaşta kimse onlara karşı koyamıyor. Allahu Teala neye dikkat çekiyorsa onun üzerinde durmak lazım. Sık sık dillendirdiğimiz bir şey var biliyorsunuz; Allah u Teala nın Kainattaki ayetleri var bir de Kitabındaki ayetleri var batılılar kainattaki ayetleri bir süredir okuyorlar Yıldızlarla en ince detayına kadar ilgileniyorlar, Atmosfer ile ilgileniyorlar, Yeryüzü ile ilgileniyorlar bitkileri, hayvanları toprağıyla her şeyiyle, denizleriyle, ilgileniyorlar ve her bir konuda belgeseller hazırlamışlar, biz de ağzımızı açarak onları takip ediyoruz. Onları hazırlayan bir de biz o belgesellerden bize ne kadarını gösteriyorlarsa o kadarını biliyoruz. Sonra gösterdiklerinin yaptıkları yorumun ne kadarının doğru olduğu konusunda da görüş bildirecek durumda da değiliz, çünkü onlarla yarışacak bir araştırmamız yok. Kainatı inceleyerek elde ettikleri bir takım kanunlar var, o kanunları kullanarak Dünyaya hakimiyet kurdular. Biz ne yaptık? Ne yapıyoruz? Biz ne Allah u Teala nın Kuran ı Kerim deki Ayetlerini okuyoruz ne de Kainattaki ayetleri okuyoruz her iki ayetten de biz mahrum olduğumuz için Kainat ayetlerini okuyanlar bizi geçiyorlar. Çünkü burası Dünya kim çalışırsa kim gayret gösterirse Canab ı Hak ona verir.
Necm 53/39 “Kişinin kendi çalışması ve gayreti dışında yaptığı kendinin değildir” Onların bilgilerinden istifade ediyorsak o bizim değildir. Onların bilgilerinden istifade ediyorsak o bizim değil onlarındır, Onlar ne kadarına müsaade etmişlerse ancak o kadarını biliriz. Öyleyse Alla hu Teala nın Kurandaki ayetlerini ve Kainattaki ayetlerini ve İnsandaki ayetlerini okumak zorundayız. Peygamberimize bakarsanız, onun hadislerinde uygulamalarında ikisinin birlikte okunduğunu görürsünüz. Ama daha sonra Müslümanlar hem Kuran Ayetlerini okumayı bırakmışlar hem kainat ayetlerini okumayı bırakmışlar. Sadece bir züürt tesellisi ile yetinmeye başlamışlar. Şimdi bakın Müslümanlara hep tarihte yaşarlar günümüzde yaşamazlar. Hep falan hazretleri filan hazretleri derler hepsi ölmüştür. Hep ölmüş kişilerle övünürler. Yaşayan kaç kişi ile övünebilirler? Bizim şu Alim imiz şu keşiflerim yaptı şunu anladı Kuran ı Kerim deki şu gerçekleri ortaya çıkardı diyebildiğimiz kaç kişi var? Hep tarihte yaşıyoruz. O zaman da Müflis tüccar gibi; müflis tüccar hep eski defterleri karıştırır “zamanında şu kadar alışveriş yapmıştım şimdi böyleyim ama sen bakma zamanında şöyleydim böyleydim” Bakma diyorsun ama göz bakmak için ben hiç birşey olan bir adam görüyorum kardeşim senin eski halini bilmiyorum ki.
Burada Cenabı Hak yıldıza dikkat çekiyor, hatırlarsanız burada Peygamberimize gelen Vahiy ile ilgili olarak
Necm 53/2-5 “Peygamber kendi arzusu ile konuşmaz onun yaptığı konuşma (söylediği söz) kendisine yaptığımız bir vahiy dir onu ona çok güçlü olan (Cebrail) öğretmiştir,” Bunun (açıklaması) mesanisi niteliğinde olan ayetleri de okumuştuk neredeydi o ayetler? Şems i Kübburat suresindeki ayetler aynı mahiyette idi. Burada batan ya da doğan yıldıza andolsun diye başlıyor, orada da Peygamberimize gelen Vahiy ile ilgili olan olayları anlatmaya başlamadan önce; Tekvir 81/15-16 “gizlenenlere kasen ederim” El cevari akıp gidiyor yıldızlara baktığın zaman akıp gidiyor gibi gözüküyor bizlere, El Kunnes tekrar kayboluyor. Mesela bugün baktığınız zaman yıldız yok sonra gözüküyor yükseliyor aslında dünya döndükçe onlar yükselmiş gibi oluyor sonra bakıyorsunuz tekrar kayboluyor. İşte onlara andolsun, onlar ne? Onlar da yıldız değil mi? Onların ortaya çıkıp tekrar kaybolmalarına dikkat çekiliyor. Bu gelen Vahyin yıldızlar ile bir ilgisi de anlatılmış oluyor burada o ilgiyi açık olarak belirten hangi ayetti? Dersin başında söylemiştim, Vakıa suresinde “Yıldızların bulundukları yere yemin olsun” bu sorunun cevabını hepiniz biliyorsunuz nerede oluyordu yıldızlar? Birinci kat sema da olduğuna dair çok sayıda ayetler var. Diğer semalarda ne olduğunu Kuran ı Kerim de bildirmiyor ama Kuran ı Kerim de birinci kat semada yıldızlar olduğunu bildiriyor. Ondan sonra “bu bir Kasem dir bilseniz büyük bir kasem” işte burada Yıldıza, öbür tarafta hepsi kasem hepsi yemin, çok büyük bir yemin dir. Onların önemine sürekli dikkat çekiyor Cenab ı Hak ve Saffat suresinde nasıl isimlendirilmişti? “Mele-i Ala” Mele ne demek? Bir toplumun en üst yöneticilerine mele denir. Bakanlar mesela? Genel müdürler “El Mele ül Ala” Kainatın yönetimi ile görevli olan; bir takım görevler vermiş birisini yağmur ile görevlendirmiş, birisini rüzgarla çeşitli görevler vermiş. Onların toplaştıkları Mele ül Ala birinci kat sema oluyor, Kuran ın inişinde de hep oraya dikkat çekilmiş oluyor, ve orada; ki o ayet geldiği zaman bunu gene tekrar edeceğiz şimdi madem okuduk Necm den hareketle
Vakıa 56/75-78 “Yıldızların Bulunduğu yere Kasem (Yemin) ederim. Bu bir yemindir bilseniz büyük bir yemindir, O çok değerli bir (İkramı bol bereketli) Kuran dır. Saklı bir (korunmuş) Kitaptır.”
O zaman o kitap nerede olur? Levhi Mahfuz da o nerede olur? Birinci kat sema da Yıldızların bulunduğu yerde olur. Mele Ül Ala da olur. Vakıa 56/79 “O saklı kitaba dokunamaz, Sadece arındırılmış olanlar dokunurlar.” Abdestli olana arınmış derler yani Tahir derler; ama Muttahir; gene ismi meful aldığı için, başkasını temizleyene denir, abdest almış kişiye Tahir denir, temiz kimse demektir. Burada Mutta har temiz sayılan; birisi onları temiz kabul ediyor temizlemiş arındırmış. Herkes abdesti kendisi alır, başkası aldırmaz abdest alan kişiye Mutahhar denmez. Ona Tahir denir Mutahhar denince farklı bir şey, onun için buradaki Mutaharr ul abdestli manasına gelemez. O zaman temiz kabul edilenler, birinci kat Semaya da dikkat çekilince ne olur bunlar? Melekler olur. Niye melekler oluyor? Birinci kat sema nın bir başka özelliği neydi cinlerin ve şeytanların oraya yaklaşamaması. Cinlerin içerisinde şeytanlar da var tıpkı insanlar gibi cinler de. Mümin olanları var günahkar olanı var yalan söyleyeni var abdest inde namazında olanı var bugünkü insanlar gibi, melekler gibi değil yani Mutahhar olan farklı; “Allah ın onlara verdiği emre karşı gelmezler, kendilerine ne söylenirse onu yaparlar. Bunlar Melekler bunlar yanlış bir şey yapmadıklarına göre, Kuran ı Kerim e de yanlış bir şey yapamazlar. Sadece amirleri yaparlar yanlış bir şey yapmayınca da bir şeyi karıştırmazlar. Şeytanlar öyle değil, onlar ne yaparlar doğru yolun üzerinde otururlar. Kuran ı Kerim e mutlaka bir şey katmak isterler. Şeytanlar Kuran ı Kerim e bir şey kattıkları için Peygamberimize Kuran inerken de büyük bir koruma duvarı içerisinde iniyordu. Kuran ın Bulunduğu Mele ül Ala zaten korunmuş vaziyette Mele ül Ala da bir şey yapacak durumda değiller. Cin suresinde de var, “ Daha önce orada işitme yerlerinde otururduk herhangi birisi Mele Ül ala dan bir şey dinlemek istese, hemen onu bekleyen bir ateş parçası gelir onu uzaklaştırır.”
“En yakın göğü yıldızlarla donattık ve onu şeytanlara atılan taşlar haline getirdik.” Şeytanlar yaklaşamıyor oraya. Şeytanlar; Kuran ı Kerim in bulunduğu yere yaklaşamıyor. Kuran ı Kerim hem korunmuş olan Sema ya yaklaşamıyor, hem de Sema nın içinde saklı kitaplar Allah u Teala nın Kanunu. Bazı şeyler vardır ki içinde çekirdek dışında kalın bir kabuk vardır. Onun içerisinde bir zar vardır onun içinde başka bir kabuk vardır onun içerisinde saklar çekirdeği. Kuran ı Kerim de o şekilde Mele ül Ala da saklıyor Allah u Teala oradan Peygamberimize Vahiy inerken de Şeytanların bir şey karıştırmaması için Allah u Teala tedbir alıyor. Tedbir almasa olmaz mıydı? Cenabı Hak bütün bunlarda bize örnekler vermiş oluyor. Bizim ibret almamız için.
Cin 72/26 “Allah gaybına kimseyi mazhar (bildirmez) etmez…” Gayb Cenabı Hakkın elindendir kimseye bildirmez. Birinci kat sema da Levhi mahfuz, da saklı kitabın içerisinde bilgiler var. Sen birinci kat sema ya çıkamazsın oraya çıktığınız farz et saklı bir kitap o saklı kabın içine de girip bakamazsın. O zaman bu Gayb dır bilebileceğin şey değildir. Allah onu kimseye bildirmez. Cin 72/27 “Razı olduğu peygamber hariç…..” Peki o peygambere nasıl bildiriyor? O aynı saflıkta peygambere ulaşması lazım araya herhangi bir Şeytan sözü karışmadığından Peygamber emin olması lazım. İlk inanan O, kendi yaptığınız bir işten emin olamazsanız güvenemezseniz işinizde başarılı olamazsınız. Peygamberin önünde arkasında peygambere Vahiy gelirken O ayetlerin inişinden önce de ya da peygamberin önünde arkasında Peygambere Vahiy gelirken gözcüler diker; çevresini melekler sarar. Şeytanlar yaklaşmasın diye, tertemiz bilgiler çok güvenli bir yoldan gelir ve peygambere ulaşır. Bunu niye yapar Allah u Teala? “O Peygamber bilsin ki…” Çok dikkat edin Peygamberlerde gözü kapalı teslimiyet yok çok objektif tavır var O bize örnek olmak zorunda. Ama İslam alemi gözü kapalılığı dindarlık sayar.
Cin 72/28 “O Peygamber bilsin ki, O Melekler ulaştırdılar Rab lerinin mesajlarını (emir ve yasaklarını)…” Meleklerin getirdiği; Allah ın emridir. O Peygamber bilsin. 24:49 “Yanlarındakini de iyice kavrasın,” çünkü osırada yanına bir şeytan yaklaşırsa, siz bakın kendinizi düşünün iyi bir kuran okuyayım iyice kavrayayım dersiniz, siz onu kavramaya çalışırken şeytan sizin aklınıza öyle bir şey getirir ki onu anlamanızı engeller; akılda hayalde olmayan şeyleri aklınıza getirir konsantrenizi engeller. Namaz kılarken de yapar bunu biliyorsunuz tamam bunlar normal bunda bir şey yok ama o vahiy geldiği zaman bir şey olursa o kötü olur. Onun için
Cin 72/28“Peygamber bilsin ki bu melekler Rablerinin onlara verdiği mesajları getirir, Peygamber onların getirdiklerini iyice kavrasın, o gelen her şeyi teker teker sayabilecek noktaya gelsin” çok arı ve duru bir hale gelmiş olsun onun zihninde. Bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman ne güzel bir malumat ortaya çıkıyor. Kuran ı Kerim çok sağlam bir yerde muhafaza ediliyor, sağlam bir şekilde geliyor, Peygamberin zihnine sağlam bir şekilde yerleştiriliyor.
Peygambere gelene kadar sağlam peki bize sağlam ulaştı mı? Onu da Allah CC üstleniyor.
Hicr 15/9 “O zikri biz indirdik, Onu koruyacak olanlar da bizleriz.” Ama şeytanların asıl vazifesi Kuran a bir şey katabilmektir. Suyu gözesinde bulandırırsanız gittiği her yere bulanık gider. Gözeye bir iki mikrop atarsanız çok başarılı olursunuz. Orada kanalların birisine attığınız zaman diğer kanallar sağlamdır. Şeytanların asıl arzusu budur. Kuran ı kerim e bir şey katamadılar diyoruz, bu gün bakıyoruz yeryüzünde milyonlarca Kuran ı Ezberleyen var hepsi aynı kuran ı okuyor. Manaya etki etmeyen ufak tefek şeyler var ama anlam mana değişmiyor. Ufak tefek telaffuz farkları olabilir. Mesela şimdi deniz diye bir kelime var; orta Anadolu da nasıl derler? Denyiz derler bir ye sesi vardır, Erzurum tarafında nasıl derler? Mesela Amasya da nasıl derler Muharrem usta? Bunun ilk telaffuzunu Erzurumlular yapıyor onlar “dengiz” derler orada ng sesi vardır esasen o tüm açıklığı ile bizim oralarda. Tengiz belgi doğru olabilir…Şimdi Dengiz diyoruz aynı kelime yazılışı aynı Osmanlı harfleri yazarsanız bugün aynı şekilde yazılır ama farklı şekilde telaffuz edilir. Bu tür telaffuz farkları aynı köyde bile olur yukarı mahallede farklı telaffuz ederler aşağı mahallede farklı telaffuz ederler ama aynı manayadır. O tür farklar dışında Kuran ı Kerim de bir değişiklik yoktur. Şimdi binlerce nüsha var hepsine bakıyorsunuz aynı. İlk dört nuzhası var Kuran ı Kerim in ilk yazılan birisi Topkapı müzesinde, kütüphanede İstanbul da. Birisi Kahire de birisi Taşkent te, dördüncüsü de İngiltere de. Hepsi de aynı birisinin diğerinden farkı yok tek kelime farkı yok.
Şimdi bunu bizim bu söylenenleri doğru olup olmama imkanımız da var araştırıyoruz aynı ancak insanların Kuran dan şüphelenmesi için yapılan çok şeyler var bakarsanız görürsünüz işte Kuran ı Kerim in falanca suresi şu kadar uzunlukta idi…. Sonra kısaltıldı? Bilhassa Şii bölgelerde Kuran ı Kerim de Ehli Beyt ile ilgili şu kadar sure çıkarıldı… Derler. Sonra bir gurup kalkar; Kuran da olan bir ayet nesh edildi ayetin lafsı nesh edildi manası baki derler falan filan işte mesela zina cezası ile ilgili bir ayet varmış da lafsı nesh edilmiş manası kalmış, lafsı ortadan kaldırılmış manası devam ediyormuş… Kardeşim yani biz manayı lafızla birlikte var muhafaza ederiz şimdi şurada lafızlar yemeklerin konduğu kaplar gibi mananın kaplarıdır. Şimdi bir tenceredeki çorbayı tencerenin dışına çıkaracaksınız, tencereyi alıp götüreceksiniz çorbayı da yere dökeceksiniz çorba kalacak? Olacak şey mi? Peki nereye döktünüz onu da göremiyoruz.
Mehmet Akif in güzel bir şiiri var bir zamanlar resim modası varmış 19 uncu asırda Avrupa ya heveslenerek her kes evinin salonuna resimler yaptırıyor, Birisi de bir ressam çağırmış ressam perdeyi asmış “Ben öyle milletin gözleri önünde çalışamam” demiş hergün gidiyor çalışıyor resim bitiyor. Adam dostlarını çağırıyor törenle resmi açıyorlar bakıyorlar kırmızı renge boyanmış bir duvar başka bir şey yok… Bu ne diyor? Efendim diyor ressam “Musa AS İsrailoğulları ile beraber Kızıldenizi geçiyorlar” Hani diyor Musa A.S. İsrailoğulları? “Geçtiler efendim” diyor ressam. Firavun da onu takip ediyor. Firavun nerede? “Boğuldu” peki bu kızıl boya ne diyor? “Kızıldeniz efendim o da yeşil olmaz ya”…
Aynen bunun gibi Lafız yok mana duruyor nerede duruyor? Görebilir miyiz böylece Kuran üzerinde şüphe bulutları oluşturulmaya çalışılıyor. Onun için bu tür konularda son derece dikkatli olmak lazım. Allah madem korumayı üstlenmiş Lafzı ile koruduysa korumuştur yoksa öbürü hikayedir. Bu bir; Mantık olarak da buna rahatlıkla karşı çıkarsınız. O nesh edilmiş ayet diye söyledikleri söz, koca koca adamlar bunu idda ederler; “Yaşlı bir kadınla yaşlı bir erkek zina ederlerse, onları elbette Recm edin.” Bir kere elbette kelimesi ne oluyor yani? Aynen yalan söyleyen bir adamın valla billa böyle diye yemin etmesi gibi bir şey Allah ın ayetinde böyle bir şey olmaz bir kere. Peki yaşlı erkekle yaşlı kadın, peki gençler yaparsa ne yapacaksın? Bu neye delil getiriliyor? Evlilerin zinasına; yaşlılar muhakkak evli mi olacak? veya o yaşa kadar hiç evlenmemiş ise o kadın ve erkek ne olacak görüyor musunuz? Yani uydurmayı bile becerememişler insan biraz usturuplu yapar bu işi. Arapça da Şeyha kelimesi yok bir defa; Fasih Arapça da Şeyha yok Şeyh var. Zevc vardır ama zevce yoktur Fasih Arapça da, gerçi Araplar kullanırlar kendi aralarında Kuran ı Kerim de Fasih tir. Arı duru bir Arapça ile indirilmiştir. O zaman bu nedir? Siz aklınızı kullanın Allah Peygamberlere “Bana güvenin” demiyor, Vahiy gelirken melekler ile çevreyi sarıyor ki Peygamber emin olsun. O zaman biz de kafamızı çalıştırmak zorundayız değil mi? 36:06 Aksi taktirde bundan ibret almış olur muyuz?
İnsan kendisinin kıymetini bilmeli Allah sana bana birer peygamber elçi gönderiyor, bundan daha büyüğü olur mu? Bize ne kadar büyük değer veriyor. Şimdi şöyle bir düşünün eve gidiyorsunuz kapınız çalınıyor kaymakam bey beni gönderdi size. Mesela, “Cahit beye söyleyin onun çok güzel yumurtaları varmış o yumurtalardan bize üç koli göndersin” diye duysanız ne kadar memnun olursunuz değil mi? Bana kaymakam değer vermiş bir de şöyle olsa. “Cahit beye söyleyin benim şöyle bir işim var falanca yere gitsin de şöyle şöyle söylesin mesela gitsin Şile kaymakamına şunları söylesin” diye söyleseler o zaman çok daha büyük bir onur duyarsınız değil mi? Vali den gelse aynı şey o artık sizin havanız yürürken ayaklarınızın nereye bastığının farkına varamazsınız. Karşıdan kaymakam ın geldiğini görseniz bile artık ben Vali nin elçisiyim Kaymakam da kim oluyor? Diyebilirsiniz. Ya Cumhurbaşkanından gelirse iş değişir. Allah sana bir elçi gönderiyor ve büyük değer verdiğini belli ediyor 38:04…………Konuşmalar Anlaşılmadı……………………….38:20
Kuran Levh i Mahfuz da özel bir koruma altında; inerken korunuyor ve günümüze kadar ve kıyamete kadar korunacak. Onun dışında korunan bir şey var mı? Yok. 38:36 Öyleyse o konuda da son derece dikkat etmemiz lazım. Allah diğer kitapları korumamış; korumadığını da rahat anlıyoruz; açıyoruz İncil i bakıyoruz ki İsa A.S. ın hemen arkasından birileri kendileri sözlerini oraya sokuşturmuş ve bugün İncil diye okuyorlar onu. Tabi bozulmamış İncil var bozulmamış Tevrat da var işte şu anda senin elindeki kitap O başka yok. Bozulmamış İncil de O bozulmamış Tevrat da O (Kuran-I Kerim). Tevrat ı açıp okuduğunuz zaman Kuran ı Kerim de olan birçok şeyi orada görüyorsunuz. Ama Kuran da olduğu halde orada olmayanlar da oluyor. Bir de Kuran a taban tabana zıt şeyler var, Şimdi o zaman ne olur? Nesih kelimesi var ya Kuran ı Kerim de nesih kelimesinin anlamı neydi Türkçe de kopya kopya deniyor ya bugün nüsha çıkarmak, fotokopiyi aldım burada ne varsa aynısı buraya geliyor bir nüsha çıkarmak. Nüsha çıkardığın zaman eğer siz kendi yazdığınız bir kitabın yeni nüshasını yazarsanız ne yaparsınız? Eskiden olanların bir kısmını olduğu gibi yazarsınız, bazı bilgileri değiştirirsiniz edindiğiniz yeni bilgilerle değiştirirsiniz ondan sonra dersiniz ki gözden geçirilmiş son nüsha. Bunun manası nedir? Önceki nüshadan farkı var demektir: işte bu nesih bu son nüsha öncekileri nesih etmiştir. Cenabı Hakkın yanlış yapması diye bir şey olmaz, Allah u Teala nın neshi nasıl oluyor? O kadar net olarak söylüyor ki,
Bakara 2/106 “Biz bir ayeti nesih edersek (nüshasını çıkarmak); ya da unutturmuş olursak (daha önceki peygamberlere verilmiş olabilir)” bakıyorsunuz Kuranda bir ayet var Tevrat da da yok İncil de de yok ama aslında vardı onlar orada; fakat unutuldu çıkarılmış ve de insanlar böyle bir ayetin olduğundan habersizler. Dolayısıyla Kuran ı Kerim de olan ayetlerin bir kısmı önceki kitaplarda olanların aynısı, bir kısmı da onlardan unutulmuş olan hükümlerdir. O zaman ne yaparız? “…daha hayırlısını getiririz” yani hafifletme yaparız. Mesela şöyle bakın:
Nisa4/160 “…Yahudilerin yaptıkları zulümden dolayı, bir kısım temiz olan şeyleri onlara haram kıldık,” yasak koyduk bunları bunları yapmayacaksın; ceza olmak üzere.
En’am 6/146 “Yahudilere tırnaklı hayvanları haram kıldık, …” Sonra İsa A.S. geliyor, O diyor ki:
Ali İmran 3/50 “Ben size geldim, eskisini aynen tekrar ediyorum ama bir şey daha yapacağım size hara kılınan bazı şeyleri helal kılmaya geldim..” diyor bunu dedikten sonra, İncil de var, tıpkı İncil de En am Suresinin 145 inci Ayeti nin bir benzeri var. Nüsha çıkarma meselesi var ya bir benzeri var. İsa A.S. diyor ki: “Kan 44:43 Ölü hayvan eti, Allah tan başkası adına kesilenler dışında kiler size helal kılınmıştır diyor, orada domuz yok domuzu Paulus un çıkardığı söyleniyor ama ben bunu daha tespit edebilmiş değilim. Bir papazın ifadesinden görmüştüm Paulus bunu çıkarmıştır diye ama henüz o konuda yeterli bilgiye sahip değilim ama Paulus un çıkarmış olma ihtimali yüksek çünkü onu okuduğun zaman orada bir de domuz olması gerektiğini görüyorsun o da unutulmuş olabilir.
Şimdi o zaman onun mislini Cenabı Hak getiriyor Enam Suresinde; Enam 6/145 “De ki:Bana yapılan Vahiy de yiyen bir kişinin yemesi haram olan bir şey bulamıyorum, ölü olmuş ya da akan kan olmuş ya da domuz eti olmuş ya da Allah tan başkası adına yoldan çıkılarak kesilmiş olan hayvan bunlar olmuş başka onun dışında haram yok” Bunun bir mislini şimdi hafifletmeye bakın, Tevrat taki o ağır hüküm, İncil ne yapılmış? Hafifletmiş, o nesih Allahın kuralı; öteden beri geçerli İncilin Tevrat ı Nesih etmesi var orada. Peki Kuran ı Kerim de de bu ayetle ilgili nesih var; onu aynen muhafaza etmek te nesih tir, çünkü Nüsha çıkarmak tır. Ama muhafaza ederken de orada unutulmuş olan domuz eti de buraya konmuş.
Bu bir nesih, bir şey de var ki, Tevrat ta var İncil de var ama Kuran ı Kerim de yok. Mesela Recim cezası: Zina edenlerin recim edilmesi Tevrat ta var; İncil de de var, İncilde şöyle var; Zina ettiklerini söyledikleri bir kadını getiriyorlar İsa A.S. a onu recim etmek için. Diyorlar ki yasa da (Tevrat) zina edenlerin recim edilmesi yazılıdır; öğretmen sen recim et diyorlar. O da )İsa A.S. diyor ki: “tamam ilk taşı içinizde günah işlememiş olan atsın.” Soru: “Zina etmemiş” ifadesi olabilir mi? Cevap (Abdülaziz Bayındır): Mantıken “zina etmemiş” ifadesi benim okuduğum kitapta yok da olabilir. Mantıken zina etmemiş ifadesi daha uygun ama benim okuduğum İncil de o yok ama senin dediğin olması mantıken daha uygun, çünkü o suçu işlememiş birisi atsın demek daha uygun. Neyse ya öyle ya böyle fakat yargı usulü açısından “günah işlememiş” ifadesi daha uygun çünkü şahidin şahitliğinin kabul edilebilmesi için güvenilir olması lazım. Günahkâr olan insanların şahitliği kabul edilmez. …Oradan hepsi teker teker çekiliyor hiç kimse kalmıyor, çünkü herkes kendini biliyor. Kadın tek başına kalınca İsa A.S. diyor ki: Hadi git kadın tevbe et ben de sana bir şey yapmıyorum diyor. Bu da gösteriyor ki İsa A.S. da recim cezasını aynen kabul etmiş. Sıra Peygamberimize geliyor; zina etmiş iki tane Yahudi getiriliyor Peygamberimize bu hususu Yahudiler biliyor, yani recim olayını biliyorlar Yahudiler, biliyorlar ki Muhammed SAV e hafifletici hüküm gelecek? Bu ceza hafifletilecek onun için diyorlar ki Maide suresine bakarsak; Maide 41 de Yahudiler gidin diyorlar zina edenlere Tevrat ta recim cezası var. Recm etmek istemiyorlar bu Peygambere gidin diyorlar çünkü biliyorlar ona hafifletici hükümler gelecek. Eğer recim in dışında bir hüküm verirse kabul edelim. Ama başka bir hüküm vermezse hemen çekin gidin. Peygamberimiz diyor ki onlara: “Tevrat ta zina edenlerin cezası nedir?” Çünkü Kuran ı Kerim de henüz bir hüküm indirilmemiş.
Allah u Teala ayette diyor ki;
Şura 42/13 “Allah Nuh a neyi emretmişse bu dinde de size o hükmü koymuştur,” yani devamlılık vardır bu dinde. O zaman bir peygamber için esas olan yeni bir hüküm indirilmedi ise önceki kitap ile hükmetmektir. Çünkü Allah o hükmü devam ettiriyor onunla. Zaten ben hiç daha önce görülmemiş bir insan değilim ki diyor daha önce de birçok peygamber geldi.
Diyor ki SAV ne var Tevrat ta? Diyorlar ki: Yüzlerini karartır eşeğe ters bindirir şehirde dolaştırırız? Öyle mi? Diyor ki; Abdullah İbn i Selam; Ya rasul Allah Tevrat ı okusunlar.
Tevrat ın eğitiminin yapıldığı yere gidiyorlar bir enstitü oraya gidiyorlar; orada yemin verdiriyor tekrar yemin verdiriyor. Recim ile ilgili olan bölümü kapatıyorlar üstünü altını okuyorlar, Abdullah ibn i Selam; Yahudi Âlimlerinden kendisi Müslüman olmuş, SAV e diyor ki; söyleyin ellerini kaldırsınlar: Ellerini kaldırınca recim ayeti gözüküyor. 52:34
Bunun hikayesini bize bir anlatın bakalım diyor SAV niye recim i bıraktınız? Diyorlar ki ya Muhammed, bizim eğer sıradan insanlar zina ederlerse ona recim uygulanıyordu ama itibarlı kişiler zina ettiği zaman uygulanmıyordu. Halk isyan etti orta noktada anlaştılar; dediler ki hiç kimseye bundan sonra recim uygulanmayacak yüzü karartılacak ve eşeğe ters bindirilip dolaştırılacak. Bu konuda da icma hasıl olmuş tabii. Bizde de geçen hafta okumadık mı? Şimdi peygamberimiz ne diyor o zaman hatırlıyor musun Yahya? “Ya Rabbi bunlar senin emrini öldürmüşler, onların öldürmelerinden sonra bu emri ilk önce ben tatbik ediyorum ve bu ikisini recim ediyorum” diyor Peygamberimiz SAV.
Peygamberimiz neye göre hüküm vermiş oldu? Tevrat a göre, sonra ayet geliyor diyor ki: Maide5/43 “Bu Yahudiler senin hakemliğine başvuruyorlar niye senin hakemliğine başvuruyorlar ki? Senin Peygamberliğine inanmadıklarını söylüyorlar neden sana geliyorlar?,…” bir üçkağıtçılık var orada, diyorlar ki yarın ahrette deriz ki peygamberin hükmünü uyguladık diye hafif cezayı uygulayacak. Madem inanmıyordunuz neden geldiniz Peygambere? “…Eğer Allah ın emrine uymak istiyorlarsa yanlarında Tevrat var orada da Allah ın hükmü var.” Burada Kuran ı Kerim recim in Allah ın hükmü olduğunu tastik etmiş oluyor, o zaman bir peygamberin başka bir ceza uygulaması mümkün olur mu? Zina eden Müslümanlara da aynı cezayı uygulamış Peygamber efendimiz. Sonra Kuran ı Kerim de ilk hüküm iniyor zina ile ilgili olarak.
Nisa 4/15 “Kadınlarınızda o fuhuş u işleyenler; içinizden dört şahit getirin onlara, eğer şahitlik ederlerse onları evlerinde tutun. Ölüm onları gelip götürünceye kadar, evlerinde hapsedin ya da Allah onlar için bir yol açıncaya kadar.” Burada bir hafifletme var mı ev hapsi müebbet hapis nedir o? Ölüm cezasının bir hafif olanı nedir? Müebbet dir. İdam cezası verildi sonra müebbet e çevrildi, bu bir hafifletmedir. Ne yaptı Kuran ı Kerim? Tevrat taki İncil deki hükümleri Nesh etti. Neyle nesih etti? Daha hayırlısıyla, çünkü hafifletti ama orada kalmayacağını da söylüyor, devamı da var;
Nisa 4/16 “Bu suçu işleyen çiftler…” bu kadın için müebbet hapis erkek te var erkeğe hapis cezası yok. “…Kadına da erkeğe de ayrıca onlara eziyet edin” utanmıyor musun gibi… geleceksiniz eziyet edeceksiniz. Bazıları diyecek ki burada kadının aleyhine bir hüküm var. Yok kadının aleyhine değil düşünün, bir toplumda bu kadın zina etmiştir diye şahitlerle sabit olduktan sonra o kadın dışarıda dolaşacak olsa kötü ahlaklılar ne yapar? O nun arkasında düşerler, bize yok mu demeye başlarlar. İşin gerçeği budur öyle diyecekler ve dolayısıyla o kadını rahatsız edecekler o kadın ev hapsine alınıyor ve korunmuş oluyor. Cezasını da çekmesi eziyet edilmesi lazım nedir o eziyet? Utanmıyor musun? Diye kınayacaksın ayıplayacaksın..
Erkeğe de eziyet de edeceksin kırbaçlama felan yok sadece eziyet edeceksin o da dışarıda çıkıp dolaşıyor şimdi falan adam zina etmiş öyle mi? Gidelim de şöyle Allah eziyet edin diyor Allah rızası için ona bir hakaret edelim… Utanmıyor musun? Diyeceksin milletin içerisinde yerin dibine girdik diyecek. Her rastlayan adama bir laf söyleyecek sürekli… Ama Allah u Teala Ayetin devamında diyor ki:
Nisa 4/16 “…İkisi de tevbe eder ve durumlarını düzeltirlerse bırakın artık” evin içerisinde o kadınla kaç kişi ilgilenir akşama kadar ev halkı, onlar da hemen öğrenirler kadın artık düzeldi o işleri bıraktı tövbekâr oldu artık konuşmaktan vazgeçerler. Ama dışarında sen kaç kişiye anlatacaksın bu adam tövbekar oldu diye öbürü üç dört ay sonra duya öğle mi ben bir gidip sevap kazanayım diye adama…. Dolayısıyla öbüründe aslında bir kayırma yok o adama da o toplum hapishane haline getiriliyor. Düşünebiliyor musunuz? Şimdiye doğru geliyoruz henüz gelmedik, hapis cezası bugün insanlığın gündemindeki en büyük sıkıntılardan birisidir. Bizim fıkıh kitaplarını açın bakın hiçbir yerde hapis cezası bulamazsınız. Bizim tarihimizde hapishaneler çok azdır çoğusu tutukevi dir. Hapis cezası yoktur tutuklama başka hapsetme başkadır. Tutuklama sadece hem sanığın korunmasına yöneliktir, hem de yargı sonuna kadar adama suçsuz olduğu halde yanlışlık olabilir hem de kaçmasına karşı bir önlemdir. Ama hapis cezası ayrı bir konu; bir kere bu konuda Müslümanların bütün dünyaya rehberlik etmesi lazım bir cümle olarak geçiştirelim. İleride ilim adamı olacak gençler var burada şimdiden önlemlerini alsınlar. Böylece insanlığa büyük bir hizmet olur bu konu.
Şimdi tekrar ayete dönüyoruz Allah u Teala Diyor ki “…bunları hapsedin; ölünceye kadar ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar” bundan ne anladınız? Bir hafifletme daha anlıyor musunuz buradan? (İzleyici……..)(Abdülaziz Bayındır) Allah bir yol açıncaya kadar dan evlenmeyi mi anlıyorsun. Kadın zaten evliyse ne olacak? Bundan ne anlarsınız? Ayetler burada inmeye devam ediyor, ıslah oluncaya kadar eziyet hapis ölünceye kadar, ölünceye kadar ya da Allah bir yol açıncaya kadar. Tevbe ettiği zaman sadece eziyet kalkıyor o zaman yeni ayet inecek demektir; ondan sonra şu ayet iniyor,
Nur 24/2 “Zina eden erkek ve zina eden kadın; bunlardan her birine yüz değnek vurun…” Şimdi yüz değnek ömür boyu hapis cezasından hafif mi? Müebbet hapis artı eziyet cezasından hafif. Yüz değnek yarım saatte biter ne olacak? Acısı da iki gün sürsün. Öldürücü yerlerine vurmaz, onun bir usulü var ölüm söz konusu değil orada. Bu müebbet hapis ve eziyetten hafif bir ceza, erkeğin dışarıda gördüğü eziyet ile yüz değneği karşılaştırırsak hangisi hafif? Her rastlayan Allah rızası için adama hakaret edecek, yüz değnek yedi mi bitecek iş. Bundan başka bir ceza daha var tabii, Zina eden erkek ve kadınların namuslu erkek ve kadınlarla evlenmesi de haram.
Nur 24/3 “Zina eden bir erkek ancak kendisi gibi zina eden bir kadın ya da bir müşrik kadın ile evlenebilir, Zina eden kadını da kendisi gibi zina etmiş olan bir erkek ya da bir müşrik nikâhlayabilir, bu namuslu müminlere haramdır.” Cezalarını çektikten sonra bile evlenemiyorlar. Bu ceza her zaman için geçerlidir de Allah ın emrine uyup uymamak hürriyeti var herkes cehenneme gidebilir, ondan dolayı cennete gitmek isteyenler içindir bu emirler. Allah ın koyduğu ceza bu. (izleyici) Zina etmeyen bir erkek zina eden bir kadınla evlenemez? (Abdülaziz Bayındır) Zina eden bir kadınla zina etmeyen bir kadın evlenemez, ama tevbe ederse hariç. Çünkü o ayetin devamında;
Nur 24/5 “Bundan sonra tevbe edip de durumlarını düzeltmişler ise onlar başka.” Her zaman için bir çıkış kapısı var. Şimdi bu kitaplar arasındaki insidamı da gördük değil mi net olarak. Kuran ı kerim in önceki kitapları Nesh etme meselesi de var, nesih dediğimiz zaman hep şöyle anlaşılır; bir ayeti değiştirmek. Değil nesih in büyük bir bölümü önceki kitaplarda bulunan ayetlerin aynen devamıdır. Bir kısmı da hafifletilerek nakledilmesidir. Bir kısmı da önceki kitaplarda olduğu halde zamanla unutulmuş olan hükümlerin Kuran a konmasıdır. O zaman Kuran ı Kerim ne oluyor? Sağlam bir İncil sağlam bir Tevrat ve sağlam bir Kuran. Unutulmuş pek çok hüküm de burada var, bir çok ağır hüküm de hafifletilmiş olarak buraya konmuş. Böylece İncil ve Tevrat da korunmuş oluyor aynı zamanda Kuran ın içinde. O zaman da bir Yahudi Kuran okuduğu zaman kendisini burada bulacaktır. Bir Hıristiyan da kendisini burada bulacaktır. Bir ateist de Kuran okuduğu zaman kendisini burada bulacaktır. Çünkü onun her gün okunduğu kainat ayetleri burada var. Dış dünyada gördüklerini burada da görecek ondan dolayı hep şunu görürsünüz, mesela bu şirk ile ilgili konuları hep anlatırız, derler ki zaten ben bunu kabul etmiyorum ki, çünkü fıtrat reddediyor. Zaten böyle düşünüyorum diyorlar, fıtrat onu gerektiriyor. Doğru söylerler gerçekten, doğrusu bu derler ondan dolayı her insan Kuran okuduğu zaman orada kendisini bulur doğruyu bulur tatmin olur içi rahatlar içine yatar her şey ondan dolayı da Allah u Teala ne demiştir?
Rad 13/28 “…Şunu çok iyi bilin, kalpler Allah ın zikri ile yatışır (mutmain olur doyar) huzur bulur.” Allah ın zikri dediğimiz tespih çekmek değildir Allah ın kitabıdır. Sizi rahat ettirecek olan bunlardır çünkü doğru bilgiler buradadır. Korunmuş olanlar buradadır, dütün diğerleri onlarda Allah u Teala nın bir koruması yoktur o zaman o korunmamış olanları korunmuş olan ile değerlendirmek zorundayız. Korunmuş olan ile birlikte değerlendirirsek şeytanların katmış oldukları fitneleri fesatları ayıklamamız mümkün olur.
01:09:10 Şimdi bir örnek olsun dersimize korunmuş korunmamış meselesine bazı şeyler katacağız,
Necm 53/3-4 “O kendi arzusu ile konuşmaz, O nun yaptığı konuşmalar kendisine olanVahiy dir,” yani Kuran ile ilgili olanlar, geçen hafta detay söylemiştik hadisler değil, niye öyle diyoruz?
Necm 53/4-7 “…Ona bunu o güçlü olan Cebrail öğretmiştir, kişilikli olan Cebrail güçlü, doğruldu O (Muhammed A.S.) en yüksek ufuktaydı, (Hira mağarasında)
Necm 53/10 “Allah ın kuluna Allah ın kendisine Vahiy ettiğini Vahiy etti (Allah Cebraile Vahyetti Cebrail de Allah ın kulu Muhammed SAV e vahyetti) ”
Necm 53/11-12 “ Kalp gördüğünü yalanlamadı, şimdi siz O nun gördüğü şey konusunda, O nu yalanlıyor musunuz?
Necm 53/13 “Cebrail i bir başka inişinde de görmüştü Muhammed A.S. kendi asıl heyeti ile (kendi yapısıyla) Sidretil Münteha nın yanında.”
Sidre-i Münteha miraç olayını anlatıyor. İsra Suresinde diyor ki Allah u Teala;
İsra 17/1 “Ayetlerimizden ona gösterelim diye, Bir gecede kulunu Mescid i Haram dan Mescid i Aksa ya götüren Allah u Teala bütün noksanlıklardan uzaktır.”
Mescid i Aksa dediğiniz zaman aklınıza gelen ne? Bugünkü Kudüs teki bir mescit. Onu örnek vermiş olacağız korunan bilgi ile korunmayan bilgi nedir?
Mescid i Haram dan Mescid i Aksa ya niçin götürmüş Allah u Teala Peygamberimizi? “Ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye” Hangi ayetlerini gösterdi Kudüs te Allah u Teala Peygamberimize? Böyle bir şey yok…
Peygamberlere namaz kıldırdığı rivayeti ayet olmaz, ayet başka bir olaydır. Hacer i Muallak ta herkes görüyor, o da sağlam bir iddia da değil yani. Kuran ı Kerim de olması lazım peygamberimizin gördüğü ayetler, diyor ki Allah u Teala:
Necm 53/13-14 “Muhammed Cebrail i gördü, bir başka inişinde, Sidret ul Munteha nın yanında,” Sidretul munteha en son noktada yedinci kat sema da bulunan bir ağaç,
Necm 53/15 “O Sidret ul Munteha nın yanında Cennet ul meava var.”
…Meava cenneti var, işte Allah ın ayetlerinden bir ayet.
Necm 53/16 “O gün o sidreyi bürüyen bürümüştü”
Necm 53/17 “Göz kaymadı da aşırıya da kaçmadı” Peki peygamberimiz orada rüya halinde midir? Kendi vücudu ile mi oradadır, rüyada basar kelimesi istedi şuraya bakmadı buraya bakmadı şunu yapmadı ifadesi kullanılabilir mi? Kullanılmaz o zaman vücudu ile gitmiş oraya. Gayet açık değil mi?
Necm 53/18 “Rabbinin en büyük ayetlerinden gördü,” Mescidi haram dan Mescid i Aksa ya bir gecede götüren Allah ın eksiği kusuru yoktur. Neden? Ayetlerimizden göstermek için. Asıl gaye bu. Ayetleri nerede göstermiş? O zaman Mescid i Aksa nerede olması lazım? Sidret Ül Münteha da olması lazım. En uzak mescit.
Beyti Maktis ile ilgili bilgileri kısaca Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinden okuyalım.
01:15:20—01:21:35
Şimdi Müslümanlar Kudüs ü fethedinceye kadar, Mescit i Aksa diye bildiğimiz, (Beyti Maktis) bir bina yok. Sadece yıkılmış bir duvar var, yani Süleyman A.S. ın mabedinden kalma, batı duvarının bir kısmı kalmış. O duvarı da ağlama duvarı olarak hala kullanılıyor.
Daha sonra, Hz Ömer bir mescid yaptırıyor orada ama Beyti Maktis in olduğu yerde yaptırmıyor, Kudüs te Müslümanlar namaz kılsınlar diye bir mescit yaptırıyor, O Muallak taşı da mescidin arka tarafında alarak yaptırıyor, Bugün hala Süleyman Mabedi, adına Beyt i Maktis denilen yerde bir bina yok. Bugüne kadar hala o Süleyman mabedi yapılmış değil. MS 70 de yıkılmış orası halen yapılmış değil. Hz Ömer Kudüs ü fethettiği zaman O Hacer i Muallak denen yer çöplük haline getirilmiş Yahudiler tarafından, çöp döküyorlarmış oraya şimdi, bizim Buhari de Peygamberimizin bu İsra ve miraç olayı ile ilgili iki tane rivayet var. Buhari bizim en önemli hadis kitabımız değil mi? Onlardan bir tanesi Kuran ı Kerim e uygun olarak; Peygamber SAV Mescidi Haram da iken bir gece Allah u Teala tarafından göğe, Mescidi Aksa ya en uzak Sidret ul Munteha da bulunan daha önceki derlerimizde Tur suresinde okurken Beyt i Mamur olarak geçen oraya kadar götürülüyor, açıkça bildiriliyor Sidret ul Munteha. Ayetleri orada gördü, çünkü Mescidi Aksa ya gitmesinin sebebi Allah ın ayetlerini görmesi idi. Oraya kadar şunun için gittim dediyseniz, son noktadır orası bu ayetleri de orada gördüğünü bildiriyor Allah. Dolayısıyla bu olayın Kudüs ile herhangi bir alakası yok ama şimdi göreceğiz hepiniz de bilirsiniz, anlatılan şu: Peygamberimiz geldi, “Ben gittim Kudüs e orada Mescidi Aksa da namaz kıldırdım, diye söyleyince ne yapmış müşrikler inanmamışlar: Mescidi Aksa yı tarif et demişler o zaman Allah onu göz önüne getirmiş camlarını anlatmış kapısını anlatmış Burak ı kapıya da bağlattırıyorlar falan…
Yahu kardeşim böyle bir şey yok. Böyle bir bina yok, şimdi İslam alemi açın kitapları İsra Kuran ı Kerimle sahip, Miraç hadisler ile sabit diyorlar. İkisi de Kuran ile sabit kardeşim. Niye ayetleri birbirinden ayırırsınız? Bundan daha açık olur mu? “Ayetlerimizi göstermek için Onu Mescidi Aksa ya kadar götürdük” O mescidin altında Beyti Mamur olduğunu bir başka yerde bildiriyor Allah C.C. Peygamberimiz de bildiriyor.
“Orada Rabbinin en büyük ayetlerini gördü” diyor Sidretül Münteha nın yanında gördü diyor. Daha sen ne karıştırıyorsun sağı solu?
Bugün de hala yok bizim kastettiğimiz yerde bu gün de bir bina yok. “Mescidi Aksa” diye bir Mabet yok. Bu gün insanların Mescid i Aksa dedikleri bir bina var ama ne zaman yapılmış o? Abdülmelik Bin Mervan yaptırmış. Hicri 92 yılında Abdülmelik Bin Mervan yaptırmış yani çok sonra. Müslümanların Mescidi Aksa dedikleri yer orası O Beyt i Maktis olduğu söylenen yer değil başka bir yerde O. Burak Cennet den geliyor sonra kapıya bağlıyor? Bunu şunun için size söylüyorum Allah ın koruduğu bir kenarda bakın bütün bilgileri ne kadar net veriyor. Hem İsra yı hem Miraç ı veriyor hiç şüpheye yer vermeyecek şekilde, ama Allah ın korumadığı bizim bir numaralı hadis kitabı olarak kabul ettiğimiz Buhari de durum ne? Şimdi O İki rivayeti de Yahya Okusun dinleyin. Aynı yerde peşpeşe geçiyor biri doğru ise diğeri mutlaka yanlış.
01:27:10——–01:30:00 Burada birinci rivayet bu, birinci rivayette Kudüs yok. Peygamber efendimiz direk göklere çıkıyor, Beyt i Mamur a kadar çıkıyor göreceklerini görüyor. Cenneti görüyor, birtakım hadisler var bu konuyla ilgili Cehennemi gördüğüne dair de hadisler var orada Allah ın büyük ayetlerini görüyor dolayısıyla bu tamam Kuran-ı Kerim e uygun bir rivayet. Şimdi öbür rivayeti okuyacak aynı kitaptan. Aynı hadis kitabından;
(Yahya Şenol)“İbn-i Abbas Hz Peygamberin Harem i şerif te yalanlanma endişesi içinde, ayrı bir yerde ve üzüntülü bir halde olduğundan söz etmiş ve şöyle demiştir:”
(Abdülaziz Bayındır) İbn i Abbas kaç yaşındaydı Peygamber efendimiz vefat ettiğinde? 13 yaşındaydı; peki bu olay miraç olayı ne zaman oldu? En fazla İbn i Abbas bir yaşında olur o zaman. Şimdi bir yaşında çocuğun söyleyebileceği şey mi bunlar oku bakalım orayı….
01:31:29——Şimdi bakın Mescid i Aksa Kelimesi Beyt i Maktis e döndü, Beyt i Maktis Süleyman Mabedinin adı, ama Mescidi Aksa en uzak mescit demek, bir yaşındaki çocuğun nakli oluyor bu——Bak gece vakti bu olay gece vakti oluyor gece vakti kervan arıyorlarmış——01:36:50
Arkadaşlar gördünüz; dersimizi de bağlamış olalım; bizim bütün çalışmalarımızda dikkat ettiğimiz O. Buradan çok farklı şeyler duyuyorsunuz, farklı şeyler duymanızın sebebi tıpkı burada olduğu gibi bir konuyu Kuran ayetleri ile sonuca vardırıyoruz, madem Allah u Teala diyor ki,
Maide 5/3 “…Ben sizin dininizi tamamladım, sizin dininizi olgunlaştırdım, size olan nimetimi tamamladım, sizin için din olarak bu İslama razı oldum” diyor. Tamamladım dediğine göre her şey Kuran da olmalı, gerçekten de her şey en detaylı şekliyle Kuran da var. Siz tutar da İsra suresinin ayeti ile Necm suresinin ayetlerini birbirinden ayırırsanız; İslam Aleminde yaygın olan inanca gidersiniz. Dersiniz ki İsra Kuran ile sabit Miraç hadis ile sabit dersiniz. Kardeşim; Necm suresini okuduk Miraç olayını Kuran ı Kerim mi daha geniş anlattı hadis mi? Ama siz orayı Kuran dan hallettiğiniz zaman, gelen rivayetleri de Kuran i Kerim e göre değerlendirdiğiniz zaman uydurma rivayetlerden kurtuluyorsunuz. Çünkü Kuran ı Kerim e bakarsanız Mescid i Aksa nın Kudüs teki mescid olmasına en küçük bir ihtimal yok. Buhari de ve diğer hadis kitaplarında Peygamberimizin karşısına mescit geldi ve saydı, .. Pencereleri saydı kapısını saydı vs. Bu rivayeti okuyan bir tarihçi demez mi ki Kudüs te böyle bir mescit zaten yoktu bunlar saçmalıyorlar diyecek.
Diğer dinlerde olduğu gibi yalanlarla insanları kandırıyorlar diyecek değil mi? Siz dini hadisler üzerine bina ederseniz öyle olacak. Geçen hafta da bunu detaylı olarak anlattık.
Dini Kuran üzerine bina ederseniz, hadislerdeki bu yanılgılardan kurtulursunuz. Efendim Buhari rivayet etmiş kim rivayet ederse etsin. Kardeşim bana ne Allah sadece Kuran ı Korumuş başkasını değil. Bugün siz kendinizi bir an için bir Hıristiyan kabul edin olayı anlamak için öyle düşünün kendinizi. Efendim İncil de var, dediğiniz zaman sizin açınızdan önemli bir ifadedir öyle değil mi? Ama düşünmek lazım ki o İncil in içerisine bir sürü adamlar laflarını sokuşturmuşlar. Fakat Kuran a sokuşturamamışlar İncil korunmamış kitap olduğu için İncil e sokuşturmuşlar. Peki o zaman bizim korunmamış olan hadis kitaplarına neden sokuşturmasınlar?
Kayseri de bir toplantımız vardı İlahiyat fakültelerinin öğretim üyelerin birlikte katıldığı bir toplantı idi diyanet işleri başkanı da baştan sona kadar toplantıya katıldı; güzel bir toplantı oldu. Orada biz de epey konuşmalar yaptık, dedim ki arkadaşlar biz burada Hıristiyanları ya da Yahudileri tenkit etsek çok rahat konuşabiliyoruz, ama Müslümanları tenkit etmeye kalktığımız zaman herkesin damarları kabarıyor herkes büyük bir savunmaya geçiyor. Başkası yapar ama bizim babamız yapmaz. Bundan vazgeçmemiz lazım, dolayısıyla korunmuş olan sadece Kuran ı Kerim dir. Peygamberimizin sünneti çok önemlidir ama işte gördünüz aynı konuda birbirini nesheden iki rivayet en güvenilir hadis kitabında geçiyor, biri doğru ise diğeri yanlış. Hangisi doğru olduğunu Kuran ile bulduğunuz zaman diyor ki Ayet i Kerime; “ “Peygamber orada Allah ın en büyük ayetlerini gördü” bunu burada görünce peygamberimizin orada ben Cenneti gördüm Cehennemi gördüm ifadelerinin doğru olabileceğini buradan anlarsınız. O zaman da onu rahat rahat dinlersiniz ama yine zihninizde bir soru işareti olur bunun içerisine de birileri bir şeyler katmış olabilir bunu ben yine Kuran ı Kerim e karşılaştırayım demek şartı ile dinlersniz. Ozaman da fark ortaya çıkar. Bizim çalışmalarımızda ortaya çıkan sonuçlar diğer bütün mezheplerin söylediklerinden farklı oluyor. İşte İsra ve Miraç olayları birbirinden ayrı olaylar değildir diye net bir şekilde ortaya çıktı. Bütün mezhepler İsra ayrı, Miraç ayrı diyorlar. O zaman bu değildir sözü bizim sözümüz mü oluyor yoksa Kuran ı Kerim in hükmü mü oluyor? Kuran hükmü oluyor değil mi. BİTTİ