Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün okuyacağımız ayetler mucizelerle alakalı olduğu için konu başlığı olarak “Nebimize Kuran’dan Başka Mucize Verilmiş Midir?” İnşallah o konu üzerinde duracağız. Tabi sizler başka mucizeler verilmediğini gayet iyi biliyorsunuz da ama bununda ayrı bir ders olarak işlenmesinde fayda var. Çünkü biliyorsunuz Peygamberimizin Mucizeleri diye kitaplar vardır. Hep anlatılır. Birçok yerde, siyer kitaplarında falan geçer. Bunların aslı astarı var mı yok mu Allah nasip ederse onu bu akşam görmeye çalışacağız.
Bu akşam okuyacağımız ayetler Enam Suresinin 7. Ayetinden itibaren… “Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî gırtâsin felemesûhu bieydîhim” “Sana kağıda yazılı bir kitap indirseydim kendi elleriyle ona dokunsalardı” “legâlellezîne keferû in hâzâ illâ sıhrum mubîn” “Kafirler, bu apaçık sihirden başka bir şey değildir diyeceklerdi.” (Enam 7) Kâfir bile bile inkâr eden kişi demektir. Yani kâfir örten demektir. Örtmek için bir şeyin var olması lazımdır. Bile bile örttüğü için siz ne yaparsanız yapın görmez. Ne söylerseniz söyleyin dinlemez. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın o konuda aklını kullanmaz. Çünkü kendisini tamamen kapatmıştır. İşte burada da Allahu Teala “Bir kitap indirsek kendi elleriyle de ona dokunsalar kafirler apaçık bir sihir derler” diyor. Yani sen bizi büyülüyorsun derler. Tabi sihrin de aslı astarı yok, gerçeği yok. Yani bu gerçek değil, sen bizi kandırıyorsun demeye getiriyorlar.
“Ve gâlû lev lâ unzile aleyhi melek” Gene aynı kâfirler şey diyorlar. Dalga geçiyorlar, hafife alıyorlar, önemsemiyorlar. Yıpratma politikaları içerisindeler… “Ona bir melek inse ya” “ve lev enzelnâ melekel legudıyel emru summe lâ yunzarûn” “Biz melek indirsek iş biter. Kendilerine süre tanınmaz.” (Enam 8) Mesela 15. Sureyi açarsak orada görürüz. Orada Allahu Teala Hicr Suresinde şöyle diyor. “Lev mâ teé’tînâ bilmelâiketi in kunte mines sâdigîn” Gene aynı sözü söylüyorlarmış. “Söylediğin doğruysa, haklıysan bize bir melek getirsene” (Hicr 7) diyorlar. Allahu Teala şöyle diyor. “Mâ nunezzilul melâikete illâ bilhaggı” “Melekleri gerçek bir görevle indiririz.” “ve mâ kânû izem munzarîn” “O melekler geldiği zaman artık onlara göz açtırılmaz.” (Hicr 8) Zaman tanınmaz ve ceza verilir. Tekrar Enam Suresine geliyoruz. Allahu Teala burada da aynı şeyi söylüyor. “ve lev enzelnâ melekel legudıyel emru” “Melek indirsek iş bitirilir.” “summe lâ yunzarûn” “Onlara artık zaman tanınmaz.” (Enam 8) Yani bunlar kendi sonlarını mı istiyorlar?
“Ve lev cealnâhu melekel lecealnâhu raculev” “Eğer biz resulü, nebiyi melek yapsaydık” Yani bir melekten resul olsaydı… Yani niye insandır diyorsunuz ya? “Onu da erkek yapardık.” “ve lelebesnâ aleyhim mâ yelbisûn” “Ona da erkeklerin yani bunların giydiği elbiselerden giydirirdik.” (Enam 9) Dışarıdan gördükleri zaman bir insandan ayırt edemezlerdi. Nitekim İbrahim’e (a.s) melekler geldiler. Yemek getirdi. İbrahim (a.s) onları normal bir insan zannediyordu.
“Ve legadistuhzie birusulim min gablike” “Senden önce de çok resullerle alay edilmişti.” (Enam 10) Resul kimdi? Şuanda resul kim? Kuran’ı Kerim… Resul Allah’ın kitabını getirip okuyan kişidir. O zaman siz de hazır olun. Eğer Allah’ın kitabını okuyup da insanlara anlatıyorsanız sizi de herkes hafife almaya çalışacaktır. Herkes sizi de susturmaya çalışacaktır. Sizi itibarsızlaştırmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. “Senden önce de birçok resul hafife alınmıştır.” (Enam 10) Mesela burada asıl hafife alınan ne diye Yahya’ya sorsam kim bilir ne diyecek? Bugün resul olarak neyi hafife almaya çalışıyorlar?
Yahya ŞENOL: Allah’ın ayetlerini…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerim’i… Mesela ne diyorlar?
Yahya ŞENOL: Sizin yorumunuz diyorlar. İlk bata söylenen o…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Kuran’a inanmayız demiyorlar.
Yahya ŞENOL: Kesinlikle diyemezler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama ne diyorlar? Siz Kuran’ı anlayamazsınız diyorlar. Biz anlayamayız! Kim anlar? Eski ulema anlamıştır derler. İşte araya hadisler sokuştururlar. Bir hadis ilmi falan ortaya çıkarırlar. Mesela İsa’ya (a.s) karşı biz Tevrat’a inanmayız diyemiyorlardı. Bugün de bize karşı biz Kuran’a inanmayız diyemiyorlar. O zaman mecburen başka yollara sapmaya çalışıyorlar. Bunlar olacak. Kabul etmek lazım. “fehâga billezîne sehırû minhum” “Ama onlardan hafife alan” Sizi etkisizleştirmeye çalışan kişiler “Onların başına geldi” Ne? “mâ kânû bihî yestehziûn” “O istihza ettiği, alaya aldıkları, hafife aldıkları şey başlarına geldi.” (Enam 10) Şimdi şeyi düşünün. Muhammed’i (s.a.v) ve Müslümanları Mekke’de iken önemsemiyorlardı, dışlıyorlardı. Hiçbir yerde yüzlerine bakmıyorlardı Mekke’de yaşayamaz hale getirmişlerdi. Onlarda Medine’ye gitmişti. Bir müddet sonra ne oldu? Mekke’yi tamamen onlara bırakmak zorunda kaldılar. Bütün itibarları bitti. Hani siz hafife mi almak istiyordunuz. Şimdi hafife alınan kim oldu? Aşağılanan kim oldu? Bu böyle…
Burada bugün ki dersimize esas konu olan şudur. Yani yukarıdan Allahu Teala kitap indirse, bir mucize olsa… Yani şöyle düşünün. Cenabı Hak İsa’yı (a.s) birçok mucizelerle gönderdi. Mesela Ali İmran Suresini açarsak orada göreceğiz.
Yahya ŞENOL: Enam Suresinin 9. Ayetine elbise manası verdiniz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “lebise” iltibas karıştırma meselesi olur. “ve lelebesnâ aleyhim mâ yelbisûn” (Enam 9) Yani bunların şu anda şüphelendikleri şeyi o zamanda başlarında olacak. Gene sen melek misin, insan mısın, şu musun, bu musun… Böyle bir sürü şey yapacaklar. Çünkü gerçekleri görmek istemiyorlar. Gene aynı şey… Fark etmiyor. Ama biraz daha farklı bir mana var. Yani davranışların melek gibi ama sen melek değilsin, sen bizi kandırıyorsun diyecekler… Bu adamlar susmayacaklar.
İsa (a.s) Ali İmran Suresinin 49. Ayetinde İsrail oğullarına elçi olarak geliyor. “gad cié’tukum biâyetim mir rabbikum” “Rabbinizden size mucizeyle geldim” diyor. Mucize getirdim. Ondan sonra “ennî ahlugu lekum minet tîni kehey’etit tayri” “Sizin için çamurdan bir kuş heykeli yaratırım.” (Ali İmran 49) Bu yaratırım kelimesini Allahu Teala kullanıyor. Bu ayartma kelimesi bizim gelenekte mahkûm edilmiş bir kelimedir. Allah’tan başkası yaratamaz falan denilir. Peki, bu kimin ayeti? Allahu Teala “ahsenul hâligîn” (Muminun 15) derken… Allah yoktan var eder. Mesela çamurda bir kuş heykeli var mı? Alıyorsunuz yeni bir şekil meydana getiriyorsunuz. Bu arada bunu da parantez içerisinde söylemiş olayım. “feenfuhu fîhi” “içine üflerim.” “feyekûnu tayram biiznillâh” “Allah’ın izniyle kuş olur.” Çamur heykeli kuş olur mu? Olur, işte mucize… “ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevtâ biiznillâh” “Anadan doğma kör, alaca hastalığında olan kişileri iyileştiririm, Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim.” (Ali İmran 49) Bu da mucize… Mesela şöyle bir düşünün. Küçük bir gösteri yapan kişiler geldiği zaman binlerce insan onları görmek için yığılıyor. Peki, böyle bir falanca adam ölüleri diriltiyormuş dense bugün milyonlarca insan yığılmaz mı? Bu kadar ilgi çekiyor. Çamurdan heykel yapıp üflüyormuş, uçuyormuş. Anadan doğma körü iyileştiriyormuş. Bizim de bir kör oğlum var, götürelim de iyileştirsin derler. Benim gözlerimde de bir rahatsızlık var diye herkes kapısına yığılır. “ve unebbiukum bimâ teé’kulûne ve mâ teddehırûne fî buyûtikum” “Yediklerinizi de, evlerde biriktirdiklerinizi de size haber veririm” diyor. Şunu yemişsin, şunu evde biriktirmişsin diyor. Peki, bunlar ne? “inne fî zâlike leâyetel lekum in kuntum mué’minîn” “Belki inanırsınız diye bunlar size ayetlerdir.” (Ali İmran 49) Ama İsa (a.s) bu kadar mucizeleri getirdi. Ayrıca Tevrat’ı da tasdik ediyorum dedi. Size haram kılınan bazı şeyleri helal kılacağım dedi. İşleri de kolaylaştıracağım dedi. Sıkıntı yok. Bu kadar iyilikle geldi de ne yaptılar? Onların kâfir olduklarını anlayınca bana kim inanacak dedi. Havariler dediler. Havariler ne dediler? “Felemmâ ahasse îsâ minhumul kufra gâle men ensârî ilallâh” “Allah’a giden yolda bana kim yardımcı olur dediği zaman” “gâlel havâriyyûne” “Havariler dediler ki” “nahnu ensârullâhi” “Allah’ giden yolda sana yardımcı olacak kişiler biziz.” (Ali İmran 52) Vedat, havarilerin sayısı topu topuna 12 tane değil mi? Onlardan bir tanesi de İsa’nın (a.s) yerini haber veriyor. 11’e düşüyor. Ve bu 12 tane Havari İsa’ya (a.s) ne yapıyordu? Geçen derslerde Maide Suresinin son ayetlerini okurken vurgulamıştık. Sadece Havariler inanmıştı. Onlarda İsa’ya (a.s) ne demişlerdi? “hel yestetîu rabbuke ey yunezzile aleynâ mâidetem mines semâé’” “Rabbin bize gökten bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?” (Maide 112) En iyileri bunlar… O zaman insanların kendilerini ne kadar önemsediklerini buradan iyice anlayalım. Allah’a teslim olmak o kadar kolay değil. O zaman biz kendimize bakalım. Kim ne yaparsa yapsın ben teslim olacağım dememiz lazım. İsa (a.s) o kadar mucize ile geldi de ne oldu? Öbürleri onu öldürmeye kalkmadılar mı? Vedat, öldürmeye kalkanlar kimdi?
Vedat YILMAZ: İsrail oğullarıydı. Yahudi din adamlarıydı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Niye? Çünkü onların hesabını bozuyordu. Mesela Yahudilikte iç yağı haramdır. Siz burada bir Sinagog kurmuşsunuz farz edin. İç yağı kitapta haram herkes o yağları bize getirsin deseniz. Birisi gelip iç yağları yiyebilirsiniz diyor. O yağlar size geldiği zaman ondan çok güzel bir mum yapıp satarsınız. Enerji sektörü sizin elinizde olur. Birisi gelip iç yağları yiyebilirsiniz derse size daha kim yağ getirir? Bundan zarar görecek olan kimdir? Kendileri zarar gördüğü için… Zaten kâfirlik dünyayı ahirete tercihtir. Mesele bu… Olay bu ama… İsa’ya (a.s) Allahu Teala mucize verdi, daha nice nebilere mucize verdi ama Muhammed’e (a.s) vermedi. Onunla ilgili ayetleri Yahya’dan dinleyelim.
Yahya ŞENOL: Konumuzla ilgili olan Enam Suresi 7. Ayete bir bakalım. Öyle başlayalım. “Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî gırtâsin” “Sana hazır bir kitaba yazılmış bir şekilde indirseydik” “felemesûhu bieydîhim” “Onlarda bizzat ona elleriyle dokunsalardı.” Hani tutup baksalardı. “legâlellezîne keferû in hâzâ illâ sıhrum mubîn” “O kâfirler diyeceklerdi ki bu açık bir sihirden başka bir şey değildir.” (Enam 7) Böyle bir şeyi yapsak yine de inanmayacaklardı. Velev ki yapsak ne demek?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yapmadık demektir.
Yahya ŞENOL: En azından bu ayet inene kadar Allah yapmadı demektir. Yapsaydı hani yaptığımızda inanmamışlardı ya, şimdi başka bir şey yapsak yine inanmayacaklardı derdi. Ama velev öyle bir şey olsa bunlar gene inanmaz demek henüz böyle bir şey olmadı demektir. Başka ayetlere de bakalım. Konuyla ilgili neler söyleniyor?
Mesela Kuranı Kerim’de, bu Mekke müşriklerinin mucize beklentilerini anlatan birçok ayet var. Bunların birkaç tanesi peş peşe geliyor. Önemli olduğu için o ayetleri söyleyelim. İsra Suresi 90. Ayetini açalım. Müşriklerin Resulullah’ı “sıkıştırma” çabalarını görüyoruz. “Sen Allah’ın elçisi misin? Hadi bakalım bir görelim. Senden şu istediklerimizi bir yap” gibi… Ne istiyorlar? “Ve gâlû len nué’mine leke hattâ tefcura lenâ minel ardı yembûâ” “Yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana biz asla inanacak değiliz.” (İsra 90) Yani bakın. Bir hayalini kuralım. Mekke gibi bir ortam, suyun, yeşilliğin olmadığı bir yer… Zemzemden başka… “Allah’ın resulü müsün? Yap bir abra kadabra yerden bir su çıkar bakalım. Görelim” diyorlar. Çünkü bunlar eski ümmetlerin, eski nebilerin bu tür beklentilerine cevap bulduklarını da biliyorlar. Biraz sonra gene onunla ilgili ayet okuyacağız. Yani eski ümmetler kendilerine gelen kişinin Allah’ın resulü olup olmadığını anlamak için bize şunu yap diyorlar. Gerçekten de Allah’ın izniyle o nebi onlara o mucizeyi gösteriyor. Onlar inanıyorlar veya inkâr ediyorlar. Bunlarda onu bildikleri için Resulullah’ı sıkıştırıyorlar. Sende kendinden öncekiler gibi Allah’ın resulü müsün? Peki, o zaman bize yerden bir pınar fışkırt diyorlar. Yoksa asla inanamayız. “Ev” “Ya da olmadı.” “tekûne leke cennetum min nahîliv ve ınebin” Böyle bir şeyler oluversin yine hiç olmayacak bir şekilde bir bahçen oluversin. Hurmalık, üzümlük, bağların, bahçelerin oluversin. “fetufecciral enhâra hılâlehâ tefcîrâ” (İsra 91) O bahçelerin aralarından bari sular, bir şeyler aksın. O da mı olmaz? Onu da mı yapamazsın? “Ev tusgıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen” Ya oda olmadı. Bak diyorsun ki inanın. İnanmazsanız Allah azap eder. Cehennem var, şu var, bu var. O zaman böyle bir şey varsa bu göğü falan bir düşür bakalım. Bir şeyler olsun. Bari dediklerini yap. “ev teé’tiye billâhi vel melâiketi gabîlâ” (İsra 92) Allah’ı da, melekleri de gözümüzün önüne getir bakalım. Bu dediklerin doğru mu değil mi görelim. Hep harikulade olaylar beklentisi… Normalde bu tip olağanüstü olaylar bir beşerin asla başaramayacağı bir şeyler, değil mi? “Ev yekûne leke beytum min zuhrufin” Altından, mücevherlerden, kıymetli şeylerden bir anda evin oluversin. Çünkü Muhammed’in (a.s) öyle bir evinin falan olmadığını biliyorlar. Hadi böyle bir şeyler yap görelim, vay nasıl oldu falan diye şaşıralım diyorlar. O da olmadı… Yani sürekli seçenekler sunuyorlar. “ev tergâ fis semâé’” Gözümün önünde göğe doğru bir yüksel bakalım. Yani uç diyorlar. Uç da bir görelim diyorlar. Bunu insan nasıl yapabilir? Gözümüzün önünde bir uç diyorlar. Bunu diyorlar ama belli ki içleri de rahat değil. “ve len nué’mine lirugıyyike” Bak diyorlar şimdi uçar muçar ne olur ne olmaz. Uçtuğunu da inanmayız ha… Öyle yükseldin mükseldin… “hattâ tunezzile aleynâ kitâben nagrauh” (İsra 93) Uçup git. Yukarıya ulaştığına dair de indiğinde bize bir kitap getir okuyalım… Muhammed buralara kadar geldi, uçtu muçtu falan diye de ancak o zaman olur. Yoksa böyle kuru kuruya uçmana da inanmayız. Görüyor musunuz? Sürekli bir olağanüstülükler falan…
Peki, önceki nebilere Allahu Teala’nın bu tür mucizeler verdiğini biz Kuranı Kerim’den biliyor muyuz? Biliyoruz. İnanıyor muyuz? Amenna ve saddakna… İnanıyor ve tasdik ediyoruz. Salih’e bir dişi deve mucizesi verdi. Bir dişi deve ek başına bir şehre yetecek kadar suyu bir günde içip tüketebiliyor. Olur mu? Normalde olmaz ama Allah mucize olarak olanlara müsaade etti. Allah Musa’ya elini koynuna sok dedi. Bir çıkardı ki eli bembeyaz oldu. Kendisi bile korktu. Korkama dedi. Geri koydu tekrar orijinaline döndü. Elindeki ne Musa dedi. Ya rabbi bu bir asadır, değnektir dedi. Yürürken yaslanırım, hayvanlarımı kış kışlarım falan dedi. Şunu yere at dedi. Bir attı. Allah bir anda bir yılana, bir ejderhaya dönüştürdü. Korkma tekrar al orijinaline döndüreceğiz dedi. Aldı gerçekten orijinale döndü. Denizi ikiye yardı. Asayı vur dedi. O da vurdu. Deniz ikiye ayrıldı. Taşa vurdu. 12 boya, kabileye yetecek su, pınar fışkırttı. Böyle şeyler oldu. Olmadı değil. Bunları Allah haber verdiği için bizler ne diyoruz? Semi’na ve ata’na… Ya rabbi işittik ve itaat ettik. Sen ne dediysen doğrudur, olmuştur. Peki, bu anılan mucizelerin benzeri Resulullah’a verilmiş olsa veya şu ayetlerden sonra bu isteklerden sonra kabul görmüş olsa Cenabı Hakkın bize bunu haber vermemesi düşünülebilir mi? Yani Salih’in (a.s) devesini Allah anlatacak, Musa’nın (a.s) mucizelerini anlatacak, İsa’nın (a.s) mucizelerini anlatacak ama Muhammed’in (a.s) bu tür hissi mucize dediği yani gerçek olağanüstü olayları verdiğini Allah anlatmayacak… Bütün bu olaylardan sonra şöyle diyor? Bütün bu isteklere rağmen… Ne demişlerdi? Uç, altından bir evin olsun, bir anda yerden bir şeyler fışkırt… Yani Allah diyebilirdi ki Musa aynısını yaptı. Sen niye yapamayacaksın ki? Musa (a.s) taşa bir vurdu. 12 tane pınar fışkırttı. Denize bir vurdu, ikiye ayrıldı. Allah’a kolay… Bunlar zor şeyler değil ki… Resulullah’tan da istendiğinde Allah onaylasaydı böyle şeyler yapılırdı. Ama Allah “gul” “deki onlara” “subhâne rabbî” “ben rabbime boyun eğerim.” Yani ben onun kuluyum. O her şeyden münezzehtir. “hel kuntu illâ beşerar rasûlâ” Ya ne biçim istekler bunlar? Siz bilmiyor musunuz, “ben Allah’ın size gönderdiği beşer bir elçiden başka bir şey miyim?” (İsra 93) Ne biçim istekler bunlar? Vahiy alıyor olmamadan başka sizden ne farkım var benim? Hiçbir farkım yok. Dolayısıyla bu tür şeyleri benden istemeyin diyor. O tür mucizeler gösterilmiş olsaydı Cenabı Hak burada ne derdi? Gördüler, bir kısmı inandı, bir kısmı da inanmadı… Ama Allah hayır diyor. “gul subhâne rabbî” “Ben rabbime boyun eğerim.” “hel kuntu illâ beşerar rasûlâ” “Ben beşer bir elçiden başka bir şey değilim ki…” (İsra 93) Bu tür istediğiniz şeyleri yapamam. Allahu Teala da devreye girip onun bu isteklerini yerine getirmediğine göre demek ki önceki nebilere verilen bu tür mucizelerin benzeri Resulullah’a verilmemiş. Bu ayetlerden bunu da net bir şekilde anlayabiliyor muyuz? Anlayabildik.
Peki, bir ayeti kerime daha aynı surenin içinde… İsra Suresi 59. Ayeti okuyalım. Bunun gerekçesini Allah anlatıyor. 59. Ayet tek başına bile olsa bu mucize konusunun Resulullah ile olan ilgisini anlamamıza yeter de artardı bile… Orada Allahu Teala şöyle diyor. “Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti” “Bizi ayetler göndermekten alıkoyan şey şudur.” Yani hiçbir şey alıkoymadı ancak şu diyecek… Türkçe daha iyi anlaşılsın diye söylüyorum. “Bizi ayetler göndermekten alıkoyan şey” Allah ayetler göndermedi mi? Gönderdi. O zaman kastedilen ne? Demek ki mucize türünden ayetler… Yoksa yazılı ayetler gönderildi. Mucizeler göndermekten alıkoyan şey ne oldu? “illâ en kezzebe bihel evvelûn” “Sizden öncekilerin daima bu tür mucizeleri yalanlamış olmasıydı.” Eğer onlar bunu yapmasalardı biz aynısını size de gönderecektik. Göndermedik. Allah bizi men etti, engelledi, alıkoydu diyor. Ayetin devamına bakın. “ve âteynâ semûden nâgate” “Biz Semud kavmine o dişi deveyi mucize olarak vermiştik.” “fezalemû bihâ” Ama ne oldu? “Onun karşısında yanlış davrandılar” diyor. Diğer ayetlerden bildiğiniz gibi o mucize olan deveyi keserek öldürdüler. “ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ” “Çünkü bu tür mucizeleri biz ancak korkutma amacıyla göndeririz.” (İsra 59) Bir insanın asla başaramayacağı bir şey değil. İstiyorlar, bir yapıyorlar, bu kesin Allah’ın elçisi, inandın inandın diyorlar. Allahu Teala orada işlerini bitiriyor. Onun için o mucize korkutma amacıyla geliyor. Allah, öncekiler bunu sürekli yalanladıkları için biz size yani Resulullah’a, sizin ümmetiniz için böyle bir şey yok diyor. Bitti.
Şimdi bir ayet daha okuyacağız.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: stersen burada küçük bir şey ilave edeyim. Ayette “bizi engellemedi sadece şu engelledi” dedi. Geçenlerde bir yerde sohbet ediyorum. Kader konusunda bu ayeti okudum. Orada bir hoca ne dedi? Ben böyle Allah’a inanmam dedi. Allah’ı hiçbir şey engelleyemez dedi. Tamam, git sen kendine başka bir ilah bul dedim. Allah bizi engelledi diyor. Ama biliyorsunuz Allah zamandan münezzehtir derler. Allah için zaman söz konusu değildir derler. Orada bir Hoca iki saat konuşmuştu. Bir tane ayet delilin var mı? Yok. Bir tane akli delil var mı? Yok. Peki, bir şey? Hiçbir şey yok. Ondan sonra Allah hakkında konuşuyor. Hâlbuki biz Allahu Teala’yı kavrayamayız. “Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr” “Basiretler onu kavrayamaz.” (Enam 103) Yani Allah’ı hiçbir şeye benzetemeyiz. O zaman yapmamız gereken Allah kendisini nasıl tanımlıyorsa öyle tanımlamaktır. Yani malesef bu… Tabi o kadar bozukluklar var ki… Onlardan bir tanesi de mucize konusudur.
Yahya ŞENOL: Bununla ilgili iki ayet daha okuyacağım. Tabi ki biz bu konuları çeşitli vesilelerle işlerken bu ayetlere hep atıfta bulunuyoruz. Ama unutuluyor. O yüzden hatırlatmakta son derece büyük faydalar var. Ankebut Suresinin 50. Ayetinde yine Allahu Teala müşriklerin mucize beklentileriyle alakalı bize bir şeyler ifade ediyor. “Ve gâlû” “Dediler ki” “lev lâ unzile aleyhi âyâtum mir rabbih” “Muhammed’e rabbinden ayetler indirilmeli değil miydi?” Muhammed’e (a.s) ayet indirilmedi mi? İndirildi. Ama bunların beklediği ayet bunlar mı? Yok. Bunların beklediği ne? Mucize anlamındaki ayet… Niye buna indirilmiyor diyorlar. Bakın çok önemli bir soru… “Buna da indirilmeli değil miydi?” Otomatikman ne demek? Müşrikler bile bu olaya daha şahit olmamış ki niye öncekiler gibi buna da indirilmiyor diyorlar. Olsa böyle bir şey denir mi? Niye indirilmiyor buna? Cenabı Hak diyor ki “gul” “Sen deki cevaben” “innemel âyâtu ındallâh” “Bu tür mucizeler ancak Allah tarafından olur.” Allah isterse olur. “ve innemâ ene” “Ben ise” Ben kimim? “ene nezîrum mubîn” “Ben sadece size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.” (Ankebut 50) Allah’ın ayetlerini ben size tebliğ ediyorum. Şimdi bakın. “E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim” Mucize olarak “Onlara okunmakta olan, hala okunup duran bu kitabı indirmiş olmamız yetmiyor mu?” (Ankebut 51) Mucize istiyorsunuz. Mucizenin kralı size gelmiş. Zaten mucizenin en büyüğü sizde var. Bu neyinize yetmiyor? Musa’nın (a.s) mucizesi yaşadığı dönem ile sınırlıydı değil mi? Rivayet doğru veya yanlış, hadi doğru diyelim. Topkapı Sarayında Musa’nın (a.s) asası sergileniyor. O gün bugün yılana dönüştüğünü gören, duyan var mı? Çünkü Musa’nın (a.s) vefatı ile o mucizelik yok oldu. Bize sadece Cenabı Hak tarafından onun haberi geldi. Diğer bütün mucizeler öyle… Ama Kuranı Kerim indiği dönemden bugüne kadar, bugünden sonra kıyamete kadar mucizeliğini hep koruyacaktır. Böyle bir kitap varken siz hala neyin mucizesinin peşindesiniz?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O konuda bir şey daha var da… Burada sık sık konuşuyoruz. Kuranı Kerim mucize, Kuranı Kerim Allah’ın kitabı… Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunun delili nedir? Mucize nedir? İnsanın aciz kalıp yapamayacağı bir şeydir.
Yahya ŞENOL: İnsanı aciz bırakan şeydir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İnsan yapamıyorsa bu kimin olur? Allah’ın kitabı olur. O zaman bu Allah’ın kitabıysa getiren Allah’ın elçisi olur. Dolayısıyla Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunun delili sadece Kuran’dır. Onun dışında herhangi bir şey değil. Ama maalesef Kuranı hayattan çıkarmak isteyen, tıpkı İsa’nın (a.s) karşısındaki Hahamlar gibi Kuran’ı hayatın dışına atıp kendi o yanlış yollarını sürdürmek isteyenler ne diyorlar?
Yahya ŞENOL: “Bir şey kendisinin delili olamaz” diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir şey kendisinin delili olamazmış. Yani benim Abdülaziz BAYINDIR olduğumun delili benden başka bir şey olur mu?
Yahya ŞENOL: Mekke müşriklerinin beklentileriyle ilgili ve Cenabı Hakkın cevabıyla alakalı bir ayet grubu daha var. “Ve gâlû mâli hâzer rasûli” Bir insanın ayık kafayla söylemeyeceği şeyler bunlar yani… Resulullah’a diyorlar ki… Eleştirdikleri noktaya bakın. “mâli hâzer rasûli” “Bu nasıl bir elçi?” Bunun ne özelliği var? “yeé’kulut taâme ve yemşî fil esvâg” “Bu yemek yiyor, çarşı-pazar dolaşıyor.” Bu nasıl bir şey diyorlar. Ne olmalı? Beyefendiler tanımda getiriyorlar. Şöyle diyorlar. “lev lâ unzile ileyhi melekun” “Onun yanına bir melek indirilmeli değil miydi?” “feyekûne meahû nezîrâ” “Birlikte uyarıcılık yapsalardı.” (Furkan 7) Ancak inansaydık. Meleğe bakacaklar tamam bu daha Allah’ın elçisi diyecekler. Yani öyle istiyorlarmış. “Ev yulgâ ileyhi kenzun” “Ya da ona bir anda hazineler verilse” Bir anda atılsa, gökten düşse, şu olsa, bu olsa… “ev tekûnu lehû cennetuy yeé’kulu minhâ” “Bir anda durup dururken bir bahçesi oluverse ondan yemeye başlasa” Yoksa bu bizim gibi birisi yani… Çarşıya geliyor, pazara geliyor, yemek yiyor falan… Böyle bir şey olmaz. “ve gâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculem meshûrâ” (Furkan 8) Bu zalimler diğerlerine de şöyle diyorlar. Ya işte bak büyülenmiş, böyle bir adamın peşinden gidiyorsunuz. Hiç olur u böyle şeyler? Bir ayet atlıyorum. Cenabı Hakkın ifadesine çok dikkat edelim. “Tebârakellezî inşâe ceale leke hayram min zâlike cennâtin tecrî min tahtihel enhâru ve yec’al leke gusûrâ” (Furkan 10) Allah kendisi öyle yapacak olsa… Yani bu istediklerini yerine getirecek olsa onların söylediklerinin çok daha iyisini, çok daha güzel bahçeler, çok daha güzel saraylar var ederdi. Allah aciz değil ki… Ama Allah artık bir kural koymuş. Bunu yapmayacağım diyor. Sizin için bu geçerli değil. Bu öncekiler içindi diyor. Sizin için artık öyle mucize yok. Çünkü o tür mucizelerin tamamını kaplayacak ebedi mucize gönderdim ben size… Büyüğü varken o tür ufak tefek şeyler artık istemeyin.
Şimdi bunun gibi birçok ayet var. Zamandan tasarruf etmek için şunu söyleyeceğim. Gelse ne olacaktı? İnanacaklar mıydı? Hayır. Rad Suresinin 7. Ayetinde… “Ve yegûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetum mir rabbih” “Kafirler, ona niye rabbinden mucize indirilmiyor diyorlar.” “innemâ ente munziruv” “Çünkü sen sadece uyarıcısın.” Böyle harikulade işler falan göstermeyeceksin. “ve likulli gavmin hâd” “Ve her topluluk içinde mutlaka bir yol gösterici mutlaka vardır.” (Rad 7) Diğer ayetlerde Cenabı Hak şöyle diyor. Bunlar zaten inanacak değiller diyor. İstiyorlar ama biz bu tür mucizeleri verecek olsak hiçbiri inanmayacak. Ya ne yapıyorlar? İşi sürekli yokuşa sürüyorlar. Kendi açılarından zaman kazanmaya çalışıyorlar. Resulullah’ı bu tip şeylerle meşgul edeceklerini düşünüyorlar. Yoksa inanma gayretinde falan değiller. Durum öyle… Kuranı Kerim önceki nebilere verilen bu hissi mucize dediğimiz yani olağanüstü, tabiat kanunlarına aykırı olan mucizeleri vermeyeceğini söylüyor. Ama Kuran dışı diğer kaynaklara gittiğimiz zaman özellikle hadis külliyatı Resulullah’ı önceki nebiler türü mucizeler verildiğini okuyoruz. Kuran da yok ama hadislerden öğreniyoruz ki Resulullah’ın parmaklarından sular akardı, ağaçlar ona selam verirdi, yürür gelirlerdi, hastayı iyileştirirdi, körü şöyle yapardı falan diyorlar. Yani Haşa Kuranı Kerim’in eksik bıraktığı noktayı bunlar fazlasıyla öbür taraftan tamamlıyorlar. Haşa Allahu Teala unutmuş, böyle bir şey olmuş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Unutmuş değil. Haşa…
Yahya ŞENOL: Haşa… Vermedim diyor. Bile bile tabii… Diyeceği için öyle hitap etmiş oluyorlar. Şimdi böyle rivayetler var. Şimdi biz bunları konuştuğumuz an sanki ayet okumuyoruz da, başta ifade ettiğimiz gibi sanki ayetleri tahrif ediyormuşuz gibi… Bu okuduğumuz ayetlerde kapalı bir yer kaldı mı? Kalmadı. Okuyun, size de diyecekler. Çünkü bize çok zamandır deniyor. Vay mucize inkârcıları diyorlar. Bunlar Resulullah’ın mucizelerini inkar ediyorlar. Şimdi diğer nebilerin mucizelerini de inkar ediyorlar diyecekler ama biraz önceki ayetleri okuduğumuz için onu diyemeyecekler. Ama diyecekler ki olsun siz Resulullah’ın mucizelerini inkar ediyorsunuz. O lafı özellikle kullanıyorlar ki az buçuk iyi niyetli olan insanları durdursunlar. Bu ayetler böyle güneş gibi ortadayken Hem sübutu hem de delaleti kat’i olan bu ayetler ortadayken sübutu da delaleti de zanni olan rivayetleri mi biz Kuran’ın önüne geçireceğiz, inanacağız yoksa Kuran’ı mı önceleyeceğiz? Bizim burada bir Müslüman olarak yapmamız gereken nedir? Kuranı öne alacağız. Peki, Kuranı öne aldığınız zaman biz de size vay Kuran inkarcıları diyelim mi? O zaman siz Allah’ın bu tip ayetlerini inkar ediyorsunuz. Bir hadisle amel etmemek o söylenen şeyle inkar ediyor manasına falan gelmez. Büyük laflar kullanmaya gerek yok. O hadisler bu ayetler karşısında amel edilecek seviyede değildir demektir. Hüküm onun olur. Onlar köşede durur. Onların delil değeri haberdir. Eskiler böyle düşünmüşler deriz. Ama ayetler açıktır, nettir, katidir. Hiç yoruma falanda açık değildir. Allah vermediğini söylüyorsa baş üstüne deyip inanmamız lazım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, Resulullah demiyor mu?
Yahya ŞENOL: Şimdi hadislerin hepsi mi böyle diyor? Sadece bir tanecik okuyacağım. Hem Buhari’de hem Müslim’de geçiyor. Yani hadis tabiriyle söyleyecek olursak muttefekun aleyh bir hadistir. Orada ne diyor? Ebu Hureyre’den nakledilmiş. 40:05 40:06 sn. arası anlaşılmıyor. anin nebiyyi sallahu aleyhi vesellem “Kale ma minel enbiyai nebiyyun illa utiye minel ayati ma misluhu umine ev amene aleyhil beşer ve innema kanellezi utitu vahyen evhahullahu ileyye feercu ileyye ekseruhum tabia nimel kıyameh” “Ebu Hureyre’nin naklettiğine göre Resulullah şöyle dedi. Her bir nebiye mutlaka insanların inana geldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir.” Her nebiye mutlaka verilmiştir. İlk nebiden son nebiye kadar bütün nebilere mucize verilmiştir. Baş üstünde… “Ama bana verilen mucize…” Nedir? “ve innema kanellezi utitu vahyen evhahullahu” “Allah’ın bana verdiği mucize bana yaptığı vahiydir” diyor. Yani Kuranı Kerim… “Bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple de ben diğer nebilere nazaran kıyamette tabileri en çok olan nebinin kendim olacağını ümit ediyorum.” Yani Resulullah benim mucizem ne diyor? Kitap diyor. Herkese verildi, bana da bu kitap verildi diyor. Herkesin ki kendi vefatıyla birlikte bitti. Resulullah’ın ki ne kadardır devam ediyor? 1400 yıldır. Daha ne kadar devam edecek? Cenabı Hak ne zamana kadar diyorsa o zamana kadar devam edecek. Kimin ki daha büyük, kim bağlıları daha çok? Resulullah’ın ümidi gerçekleşmiş işte…
Bununla ilgili bir de şey söyleyeyim. Hani çoğu zaman eleştirmek babında kullanıyoruz. Ama bazen haklarını teslim etmek içinde kullanalım. Diyanet İslam Ansiklopedisi… Artık biliyorsunuz. Derslerde çok sık kullanıyoruz. Onun 30. Cildinde mucize maddesi var. Son alıntı yapayım bitireceğim. Orada bu mucizelerle ilgili bilgi veriliyor. Mesela bir tanesinde şöyle deniyor. “Resulullah’a nispet edilen hissi mucizeler…” Yani hissi mucize dediği hani önceki nebilere verilen harikulade olaylar var ya onlardan… “Nispet edilen hissi mucizelerin hiçbiri tevatür yoluyla sabit olmamıştır.” Önce bir tespitte bulunuyor. Hiçbiri… Tevatür derecesine ulaşmıyor. “Ama buna rağmen İslam ulemasının çoğunluğu rivayet edilen bazı hadislere bakarak Resulullah’a Kuranı Kerim ile birlikte diğer nebilere verilen mucizelerden de verildiğini kabul ederler.” İşte parmaklarından su falan akıtması falan… Onları kabul ediyorlar diyor. “Fakat Muhammed Esed ve İzzet Derveze…” Bizim biraz önce okuduğumuz ayetlerden yola çıkarak Allah’ın sürekli bu mucize isteklerini geri çevirmesinden hareketle Resulullah’a diğer nebiler gibi mucize verilmediğini, onun mucizesinin Kuran olduğunu söylüyorlar diyor. Ve sonra maddeyi yazan Halil İbrahim BULUT, kendi görüşünü ifade ediyor. “Hadis literatüründe rivayet edilen hissi mucizeler ise ahad haberlerdendir ve kesin bilgi ifade etmez. Sadece haber değeri taşır.” Kesin bilgi ifade etmez ne demek?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İnanmak gerekmiyor.
Yahya ŞENOL: Bununla inanç, akide sabit olmaz demektir. İnanç esası olmaz demektir. “Bütün insanlara hitap eden İslamiyetin delili her zaman ve her mekanda geçerli bir nitelik taşımalıdır. Bu da Kuranı Kerimdir.” Güzel mi? Çok güzel… “Geçmiş peygamberlerin nübüvvet delili daha ziyade duyularla algılanabilen fevkaladeliklerden meydana gelirken Hz Muhammed’de bu delil Kuran mucizesine dönüşmüştür.” Buradan da ne yapalım? Kendisine bu güzel bilgilerden dolayı teşekkürlerimizi ve tebriklerimizi iletmiş olalım. Netice itibariyle evet, bazı rivayetlerde Resulullah’a da bu tür şeyler atfedildiği yazıyor. Ama bizim tercih etmemiz gereken şey nedir? Cenabı Hakkın hem bu varlığı hem delaleti kati olan ayetleridir. Biz bunu önceler bunun dışında kalanları her daim ikinci, üçüncü sıraya koyarız. Yani millet yok, inkarcı falan ne derlerse desinler. Hiç bunlara da takılıp kalmamak lazım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evet, iyi güzel oldu. Sağ ol. Şimdi bir de ayın yarılması mucizesinden bahsedilerek Kuranı Kerim’de ki Kamer Suresinin bunu gösterdiği ifade edilir. Tabi bu konuda da Diyanet İslam Ansiklopedisinde güzel bir değerlendirme var.
Vedat YILMAZ: Diyanet islam Ansiklopedisinde “İnşikakul Kamer” başlığı altında İlyas ÇELEBİ tarafından yazılan bir bölüm var. Burada olayı anlatıyor, rivayetleri anlatıyor… En sonunda İlyas ÇELEBİ şöyle bir tespitte bulunuyor. “Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre…” Yani Kamer Suresinin ilk ayeti… “İnşikakul Kamer mecaz değil hakikat manasında kullanılmıştır. Ancak Kuranı Kerim’de örneklerini sıkça rastlandığı gibi geçmiş zaman kipiyle gelecek zaman kastedilmiş olması ihtimali mevcuttur. Nitekim kıyametin kopuşunu tasvir eden surelerin bir kısmı mazi siğasını içeren bir takım cümlelerle başlamaktadır. Ayrıca kuranı Kerim’de daha önceki peygamberlere verilen hissi mucizelerin yalanlandığına dikkat çekilerek müşriklerce istenen mucize taleplerine cevap verilebilmektedir.” Yine İsra Suresinin 59. Ayetini vs. delil göstermiş. “İnşikakul Kamer’in geçmişte vuku bulduğunu bildiren haberlerin ravileri olarak gösterilen sahabelerin olayın vuku bulduğu sırada küçük yaşta bulunmaları bazı rivayetlerin isnat açısından tartışılması, ayrıca hiçbir rivayetin tevatür derecesine ulaşmaması bu hadisenin geçmişte kesinlikle vuku bulduğunu söylemeye imkan vermemektedir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi bu Kamer Suresinde geçen “inşikakul kamer” var. Kuranı Kerim’de Allahu Tealanın koyduğu bir kural var. Ne diyordu? Her zaman burada tekrar ediyoruz. “Elif lâm râ, kitâbun uhkimet âyâtuhû” “Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış” “summe fussılet” “Sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır.” (Hud 1) Bu inşakka yani yarılma kelimesi dört ayette geçiyor. Kuranı Kerim’in ikişerli yani mesani olma vasfı var. Dört ayette geçiyor. Allahu Teala burada şöyle diyor. “Igterabetis sâatu” ‘es saah’ ‘o saat’ yani hesap verme zamanı demektir. “Yeniden dirildikten sonraki saat yaklaştı.” “venşaggal gamer” “ve ay ikiye bölündü.” (Kamer 1) Kuranı Kerim açısından bakarasak ayın ikiye bölünmesi acaba gerçek mi değil mi? Mesela adı İnşikak olan yani yarılma manasına gelen bir sure var. Allahu Teala orada şöyle diyor. “İzes semâun şeggat” “Gök ikiye ayrıldığı zaman” (İnşikak 1) Şimdi gök cisimlerinden bir tanesi de ay değil mi? O zaman ikiye ayrılırken demek ki ikiye ayrılanlardan bir tanesi de ay olacakmış. Ne zaman ikiye ayrılacak? Hesap verme saatinden önce… “O saat yaklaştı, ayda ikiye ayrıldı.” (Kamer 1) Şimdi Arapça dil ifade açısından bizim Türkçeye pek benzemez. Bir iltifat vardır. İkiye kesinlikle ayrılacaktır diye anlarız. Şimdi “o saat” kelimesi Kamer Suresi yani aynı surenin içerisinde 46. Ayette geçiyor. 46. Ayetten önce 41. Ayetten başlayalım. “Ve legad câe âle fir’avnen nuzur” “Firavun ailesine uyarıcılar geldi.” (Kamer 41) “Kezzebû biâyâtinâ” “Ayetlerimiz karşısında yalana sarıldılar.” “kullihâ” “hepsinin.” Yani Musa (a.s) o kadar mucizeler gösterdi. “feehaznâhum ahze azîzim mugtedir” “Çok güçlü ve her şeyin ölçüsünü koyan bir güçlünün yakalaması gibi onları yakaldık.” (Kamer 42) “Ekuffârukum hayrum min ulâikum” “Sizin kâfirleriniz bu Firavundan daha mı hayırlı?” Onların kâfirlerinden önde mi gelecek? “em lekum berâetun fiz zubur” “Ey Mekkeliler yoksa size kitaplarda sizin için ayrıcalık mı var?” (Kamer 43) Dokunulmazlığınız mı var? “Em yegûlûne nahnu cemîum muntesır” “Yoksa biz birbiriyle yardımlaşan topluluğuz mu diyorlar?” (Kamer 44) “Seyuhzemul cem’u” “Bu topluluk hezimete uğratılacak.” “ve yuvellûned dubur” “Hepsi birbirlerine sırtını dönecektir.” (Kamer 45) Zaten o da ahirette olacak. Hani herkes ana baba birbirlerinden kaçacak ya… Şimdi burada şöyle diyor. “Belis sâatu mev’ıduhum” “Onlara söz verilen gün o saattir.” (Kamer 46) Kamer Suresi 1.ayette o saat yaklaştı yani hesap verme saati yaklaştı dedi. “ves sâatu edhâ ve emerr” “O saat çok daha ağır, büyük ve daha acı olacaktır.” (Kamer 46) Yani şu anda bir vazgeçme ihtimalleri var. Kendi başlarına bir takım bir şeyler yapıyorlar. Ama ahirette kendi başlarına bir şey yapamayacaklar. Çok daha ağır bir sıkıntıya girecekler ve çok daha acı çekeceklerdir. Bugün ki çektikleri acının bir şeyi yok. Burada o saat kelimesine aynı suresinin içerisinde kıyamet olarak geçti. Zaten onlarda öyle söylüyorlar. Allah gök yarıldı diyorsa ay da gök cisimlerinden bir tanesidir. Onu da saatle ilgilendiriyorsa tamam, yarıldı ve o saatte geldi.
Rahman Suresinde de Allahu Teala benzer bir ifade kullanıyor. 37. Ayette benzer bir ifade kullanıyor. “Feizenşaggatis semâu” “Gök ikiye yarıldığı zaman” Gök cisimlerinden bir tanesi de ay olduğuna göre o da ikiye yarılacak. Mesela güneş yarılmıyor. Güneşin çevresi sarılıyor. Yani kor ateşi düşünün. Dışı bir müddet sonra külle sarılıyor. İşte güneşinde çevresi sarılacak. Demek ki ay yarılacak olanlardan… “Feizenşaggatis semâu fekânet verdeten keddihân” “Yağ gibi gül halini alacaktır.” (Rahman 37) Yani görüntüsü o şekilde olacak. Yağ gibi kırmızı gül… Onu bazı gök resimlerinde gösteriyorlar. Çok güzel bir görüntüsü oluyor.
Ondan sonra yine bakıyoruz ki Hakka Suresinde de aynı olaydan bahsediliyor. Kuranı Kerim’in 69. Suresidir. “Feizâ nufiha fis sûri nefhatuv vâhıdeh” “Bir üflemeyle sura üflenecek.” (Hakka 13) Yani bir emir verilecek. Allah emir veriyor. “Ve humiletil ardu vel cibâlu fedukketâ dekketev vâhıdeh” “Yer ve dağlar yüklenilecek ve paramparça edilecek.” (Hakka 14) Çünkü altta mağma tabakası var ya… Onu artık Jeologlar daha güzel anlatırlar. “Feyevmeiziv vegaatil vâgıah” “O gün olacak olan olacaktır.” (Hakka 15) Yani o kıyamet… Biz kıyamet diyoruz ama kıyamet kalkıştır. Kıyamet öncesi olacak durumlar olur. “Venşeggatis semâu” “Gökte yarılmış olacaktır.” Aynı şey… Aynı kelime… “fehiye yevmeiziv vâhiyeh” “O günde o çok gevşek bir hal alacak.” (Hakka 16) Yani uzaktan o yağ gibi, bir gül gibi görünmesi artık bugün ki sağlam yapısı yok yani… Gevşek bir yapıya döndürülecektir diyor.
İşte İnşikak Suresinde gördük, Rahman Suresinde gördük. Yani buradan ne ortaya çıkıyor? Tekrar Kamer Suresine gelelim. Oradaki ayetleri de okuyalım. Yani ayetleri ayetlerle açıkladığın zaman problem kalmıyor ama biz her zaman burada söylüyoruz. Bu yerleşmemiş. Zaten Resulullah bunu öğretmiş, sahabe bunu yapmış, tabiin bunu uygulamış ama sonradan tamamen bırakılmış. Bana öyle geliyor ki bu Abbasi döneminden beri böyle olmalı. Neyse. İşte Allahu Teala şöyle diyor. “Igterabetis sâatu venşaggal gamer” “O saat yaklaştı, ay ikiye yarıldı.” (Kamer 1) Saat, hesap verme saatidir. Bu olaylar ondan önce olacak. Yani göğün yarılması olayı, işte gevşek bir yapı halini alması, yeni yapılanma… Ondan önce olacak. “Ve iyyerav âyetey” “Bunlar bir ayet gördükleri zaman” “yuğridû” “ondan yüz çeviriyorlar.” “ve yegûlû sıhrum mustemirr” “Öteden beri olan büyü diyorlar.” (Kamer 2) Çok etkileniyorlar. Büyü diyerek kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. “Ve kezzebû” “Yalana sarıldılar.” “vettebeû ehvâehum” “kendi arzularına uydular.” Bugün de öyle yani… Kuranı Kerim’e karşı çıkanlar… İlahiyat Fakültelerinde bugün çok ciddi manada Kuran’a muhalefet var. İmam Hatip okullarında çok ciddi manada var. Hocalarda ciddi manada var. Niye? Çünkü Kuranı Kerim ortaya çıktığı zaman sistem tümüyle çöküyor. Mezhepler… Zaten her derste görüyorsunuz. Her derste ortaya çıkıyor. Şu anda da ortaya çıktığı gibi… Onlar kendi ellerindekini bırakmak istemedikleri için… Mekkelilerde kendi ellerindekini bırakmak istemediklerinden bu sözlere sarıldılar. Aynı şey… Değişen bir şey yok. “ve kullu emrim mustegırr” “Her iş o kişiyi bırakmaz.” (Kamer 3) Yani ne yaparsanız sizin peşinizden ayrılmaz. O karar kılmıştır. Yani günah yaparsanız günah sizinle beraberdir. Sevap yaparsanız sevap sizinle beraberdir. Enbiya Suresinin 47. Ayetini açalım. Bu birçok ayette var ama sadece görmek açısından bir örnek olsun diye… Yapılan sevapta kişiden ayrılmayacak, günahta kişiden ayrılmayacak. Allahu Teala burada şöyle diyor. “Ve nedaul mevâzînel gısta” “Hassas teraziler koyarız.” “liyevmil gıyâmeti” “Kalkış günü için” İşte o saat için… “felâ tuzlemu nefsun şey’â” “Hiç kimse en küçük bir şekilde haksızlığa uğratılmaz.” Kimseye yanlış yapılmaz. Sevapsa sevap, günahsa günah… “ve in kâne misgâle habbetim min hardelin eteynâ bihâ” “Hardal tanesi kadar bile olsa günah ya da sevap onu getiririz oraya” “ve kefâ binâ hâsibîn” “Hesap sormak için biz yeteriz başkasına da gerek yok.” (Enbiya 47) Onların muhasebeleri yani hesapları tam olarak görülecektir diyor. Kamer Suresi 2. Ayete tekrar geliyoruz. “Her ayeti gördükleri zaman yüz çeviriyorlar.” Aman bizi büyülüyorsunuz falan… Eskiden beri devam eden sihir… Bugünde aynı şeyi çevrenizde görüyorsunuz. Yalan söylüyorlar. Kendi arzularına uyuyorlar. Doğrulara değil. Her şey kişiye yapışır. Ondan ayrılmaz. Onda karar kılar ve durur. Günahta öyle sevapta öyledir. Tabi tevbe edilirse ayrı… O başka bir şey… Ama tevbe edildiği zaman onlardan kurtulma oluyor. Aksi takdirde Resulullah’ın ashabının tamamına yakını müşrikti değil mi? Evet. “Ve legad câehum minel embâi mâ fîhi muzdecer” “Onlara bir takım haberler geldi. Onun içerisinde bunları yanlışlardan uzaklaştıracak şeylerde var.” (Kamer 4) Yani o kadar haberler duymuşlar ki biraz akıllarını kullansalar bu yanlışları yapmazlar. “Hıkmetum bâliğatun femâ tuğnin nuzur” (Kamer 5) Aslında onlar hikmet yani doğru hüküm içlerine de yatıyor, kafalarına da yatıyor. Zihinlerini tamı tamına dolduran, tam bir kanaat veren bir hikmet ama uyarılar fayda vermiyor. Dinlemek istemiyorlar ki… “Fetevelle anhum” “Onlardan yüz çevir.” Madem öyle… Canları isterse… “yevme yed’ud dâı ilâ şey’in nukur” “Yani o gün çağıran bunları çağıracak.” (Kamer 6) Neye çağıracak? Yani bunların hiç beklemedikleri, hoşlanmadıkları şeye çağıracak.
Yani şimdi bundan ne gördük? Kuranı Kerim anlatmış. Demek ki ay kıyamet günü ikiye bölünecekmiş. Zaten o saatle ilgili… Zaten Resulullah’ın öyle bir mucizesi olsaydı o mucizeyi sadece Mekkeliler, Medineliler değil… Ayın ikiye yarılmasını bütün dünya görürdü. Ve o konuda milyonlarca rivayet olurdu. Zaten Diyanet İslam Ansiklopedisinde de gördük.
Yahya ŞENOL: Hasan Basri aynısını söylemiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Doğru yani olacak şey değil. Zaten Kuranı Kerim’e baktığınız zaman böyle bir şeyin imkânsız olduğu da ortadadır. Allah yardımcımız olsun. Teşekkür ediyorum. Sağ olun.