Geçen hafta biliyorsunuz Naziat suresinin ilk 14 ayetini okumuştuk. O arada insanların yeniden dirilmesinin tıpkı bitkilerin topraktan bitmesi gibi yağmurların yağmasıyla oluştuğunu söylemiştik ama ilgili ayetleri Enes Hoca hatırlayamamıştı. Aslında hatırlayamaması da çok hayırlı olmuş. Çünkü o zaman hatırlasaydı bir tane ayet hatırlayacaktı. Şimdi konuyla ilgili diğer ayetlerin hepsini de bulduk. Hatta bir de slayt gösterisi yapacağız bu arada. Gerçi bu slayt şeklinde değil. Ama o slayt gibi görülebilecek. Şimdi zihnimizi toparlayabilmek için Naziat suresinin baş tarafını fazla uzatmadan anlamaya çalışalım. Sonra bu kısma geçeceğiz.
Bismillahirrahmanirrahim.
(Arapçası) Dalarak söküp alanlara,
Yani bir işin içerisine dalıyor, işi görüyor, sonuç alıyor ve dışarı çıkıyor.
(Arapçası) Kolaylıkla problemleri (işleri) halledenlere ve emre itaat edenlere ya da işi hızlıca, vakit geçirmeden halledenlere ve yarışmada başarı gösterenlere, işleri çekip çevirenlere yemin olsun.
Yani bütün bunlar çok önemlidir. İş başarabilmek, söke söke almak, işi kolayca halletmek ve vakit geçirmeden, derhal işer girişmek, yarışmada başarılı olmak, işleri çekip çevirmek çok önemli, çok güzel şeylerdir. Bunları yapanlar da önemli insanlardır. Ama bütün bunlar da bilmeli ki bir gün gelecek, hayat bu dünyadan ibaret değil.
(Arapçası) o sarsan şeyin sarstığı gün, şiddetli bir sarsıntı olduğu gün, arkasından da artçı sarsıntı geldiği gün, o gün kalpler son derece korku içerisindedir.
Yani artık yürekleri insanların ağzına gelmiştir. Hani öyle söyleriz ya yüreğim ağzıma geldi. Tıkandım, konuşamayacak hale geldim, iyice korktum.
(Arapçası) Gözleri de öne inmiştir.
Yapacağı bir şey yok.
(Arapçası) Şimdi bunlar diyorlar( hayatta bu kadar başarılı olmuş, tuttuğunu koparan, kolayca işleri halleden, yaptığı işte başarılı olan kimseler) diyorlar ki ‘Şimdi o çukura girdiğimiz zaman tekrar geri mi çevrileceğiz? Gerçekten öyle mi?’ diyorlar. ‘Gerçekten o kabir çukuruna girdikten sonra geriye mi döndürüleceğiz. Yeniden mi dirileceğiz? Yani çürümüş kemikler haline geldiğimiz zaman mı?
Şimdi bazıları ölülerini yakıyorlar biliyorsunuz. Dünyanın birçok yerinde ölüler yanıyor. Ama yandıkları zaman bu DNA’lar özelliklerini kaybetmiyor. Bu konudaki uzmanlar öyle söylüyorlar. Dolayısıyla ölülerin yanmasıyla toprakta çürümesi arasında netice değişmiyor. Baharın İzmir’de bir toplantıdaydık. İzmir İlahiyat Fakültesinde. Oraya bir genetik uzmanı geldi. 1946’da ölmüş bir hanımın kabrini açtıklarını, onun ölüm sebebiyle ilgili araştırma yaptıklarını, işte onun DNA’larını taşıyan hücrelerin bugün yaşayanlardan hiçbir farkı olmadığını söylemişti. Dolayısıyla bunlar çürüyen kısımlar değil ve o DNA’lardan hastalığın sebebini teşhis edebileceklerini söylemişti. Aklımda yanlış kalmadıysa tabii o son kısım.
Şimdi bunlar diyorlar ki ‘Gerçekten o kabir çukuruna girdikten sonra, kemiklerimiz çürüdükten sonra ya da işte yandıktan sonra neyse artık ya da bir balık yiyebilir, bir hayvan yiyebilir. Midesinde hazmedilmiş olabilir.
Şimdi biliyorsunuz Yunus (a.s)la ilgili olarak Allahu Teala buyuruyor ki:
(Arapçası) Eğer Yunus balık kendisini yuttuktan sonra tespih eden birisi olmasaydı (Yani hatasını itiraf edip suçunu kabul etmeseydi, Cenabı Hakka yönelmeseydi) balığın karnında kıyamete kadar kalacaktı. Saffat 143-144.
Balığın karnında kıyamete kadar kalacaktı. Yani balık onu hazmedecekti ama onun özelliklerini taşıyan maddecikler kaybolmayacaktı.
(Arapçası) Öyleyse bu insana zarar veren bir dönüştür, tekrarlayıştır.
Yani ahret için bir hazırlığımız yok. Ne olacak? Halimiz ne olur, nice olur?
(Arapçası) O sadece bir sestir, yani bir komut. Bir komuta bakar. Bir de bakarsınız ki hepsi seher vaktinde uyanmışlar.
Şimdi bir insan kabre girdiği zaman zaten vücut çürüyor. Ondan önceki dersimizde de şey yapmıştık. Ruha bir şey olmuyor. Ruh öylece kalıyor. Şimdi burada insanların yeniden yaratılışıyla ilgili olan ayetler, bu dünyadaki her gün gözlemlediğimiz yaratılışla bizim yeniden yaratılışımızın aynı olduğunu gösteriyor. Mesela Zuhruf suresinin 11. Ayeti 43. Sure 491. Sayfa.
(Arapçası) Gökten suyu bir ölçüyle indiren Allahu Teala’dır.
Çünkü su gökten ölçüsüz inerse az inerse hayat olmaz. Çok inerse yine hayat olmaz. Toprağın canlanmasını sağlayacak bir ölçüyle suyu indiren Allahu Teala’dır
(Arapçası) Bu suyla ölü bir toprağı, ölü bir beldeyi neşeli bir hale getiririz. İşte siz aynı şekilde topraktan çıkarılacaksınız.
Yani gökten yağmur yağdığı zaman yerden biten bitkiler nasıl oluşuyorsa sizin yeniden yaratılmanız da aynı şekilde olacaktır. Zaten bir ayeti kerimede (Arapçası) ‘Allah sizi bu topraktan bir nebat gibi, bir bitki gibi bitirecektir.’ Demiştir. Ya da bir bitki olarak bitirmiştir. Yani siz de bu yeryüzünün bir bitkisisiniz ama sizin farklı özellikleriniz var. Fatır suresinin 9.ayeti, orada da Allahu Teala şöyle buyuruyor:
(Arapçası) O, rüzgarları gönderen Allahu Teala’dır. Bir bulutu kaldırır. Onu ölü bir toprağa doğru sevkeder, göndeririz bulutu. O buluttaki su sebebiyle hayat veririz o toprağa, o toprağın ölümünden sonra. İşte yeniden neşir, insanların yeniden yeryüzüne dağılması da aynı şekilde olacaktır.
Toprak da ölüyor ve öldükten sonra tekrar hayat veriliyor. Yani yağmur yağdığı zaman her tarafta nasıl bitkiler yayılmış, her tarafta çeşit çeşit, renk renk bitkiler oluyorsa insanlar da renk renk, çeşit çeşit ahrette onlarında her tarafa yayılması bu bitkilerin yayılması gibi olacaktır. Şimdi yukarı da ‘huruc’ burada ‘nüşur’. Burada ‘fe enşerna’ diyor. ‘Kezalike tuhracun’ burada da ‘kezalike nuşür’ diyor. Yani yerden bitiş ve yayılma. Demek ki o zaman yeryüzünün tamamını aşağı yukarı insanlar dolduracak. Buradan öyle anlaşılıyor. Yani bir toprağa yağmur yağdığı zaman toprağın her tarafı nasıl bitkilerle dolarsa yeniden dirilen insanlar da öylece yeryüzünü dolduracak.
(Arapçası) Rahmetinden önce müjdeci olarak rüzgarı gönderen Allahu Teala’dır. Hatta böyle ağır bir şeyi bulutu kolayca kaldırdığı zaman, rüzgar o ağır bir bulutu yani su yüklü bulutu kolayca kaldırır, onu ölü bir toprağa doğru sevk ederiz. Onunla suyu indiririz. O su sebebiyle her türlü meyvelerden çıkarırız. İşte ölüleri de bu şekilde kabirlerinden çıkarırız.’
Yani bitkiler nasıl çıkıyorsa. Zaten her bitkinin tohumu toprağın içerisindedir. O toprak o bitkinin tohumu için bir kabirdir. Yağmur yağdığı zaman o şekilde çıkar dışarıya. Bitki için bir rahimdir yoprak aynı zamanda.
Bu da Araf suresi 57.ayet. Şimdi okuduğum ayette Kaf suresi 9’dan 11’e kadar.
(Arapçası) Gökten bereketli bir su indirmişizdir. Onunla bahçeler çıkarmışız ve toplanacak tomurcuklar. Bir de göklere doğru yükselen, uzayıp giden hurmalar ki kendinin üst üste olan tomurcukları vardır. Kullar için bir rızık olmak üzere. O su ile ölü bir toprağa hayat veririz. İnsanların çıkmaları da topraktan aynı şekildedir.
Yani yeniden dirilmeyi tabiatın yeniden dirilmesine benzetiyor Allahu Teala.
Bir de Peygamber (sav)in hadis-i şerifi var. Biliyorsunuz hadisler bu ayetler arası ilişkilerden ortaya çıkmış bilgileri bize bildirir. Ayetler arasındaki ilişkileri bilmeyenler hadislerle ayetler arası irtibatı kuramazlar. Ondan sonra da hadisleri ayetlere aykırı görürler. Sonra da ileri geri laflar ederler. Sanki konunun uzmanıymışlar gibi. Peygamber (sav) şöyle diyor Müslim’in ve Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği bir hadiste.
(Arapçası) Sonra Allahu Teala bir yağmur gönderir.
Şimdi burada okuduğumuz bütün ayetlerden yeryüzündeki bitkilerin bitmesinin yağmurla olduğunu anladık değil mi? Yeniden dirilişin de aynı şekilde olduğunu söylediğine göre insanların yeniden dirilişinin de bir yağmur yağmasıyla olacağı anlaşılmıyor mu? Ayetlerden net bir şekilde anlaşılıyor. İşte Peygamberimiz bunu bildiriyor. Ayetlerde olanı bize söylüyor.
(Arapçası) şimdi bir yağmur gönderir. Demek ki su yüklü bulutlar gönderiyor ya da gölgelik gibi su yüklü bulutlar göndertiyor. O bulutlardan inen su ile insanların cesetleri topraktan biter. Sonra boruya bir kere daha üflenir. Bir de bakarsınız ki ayağa kalkmış bakıyorlar.
Şimdi Allahu Teala gölgelikler gibi bulutlar gönderiyor. Kalın kalın bulutlar. Demek ki yağmur yüklü bulutlar. Demek ki insanın yeniden yaratılması için daha çok suya ihtiyacı var öyle anlaşılıyor. Onun ölçüsü için. Onun ölçüsü öyle. Çünkü biz Adem (as)’n kara balçıktan yaratıldığını, yani o konudaki ayetleri biliyoruz. İşte oradan insanların cesetleri biter. Bunun şartları oluştuğu zaman tabii. Sonra ceset oluşuyor. ‘Allah sizi nasıl başlattıysa o şekilde tekrar yaratılırsınız’ diyor. Şimdi biz bu dünyada ana rahminde yaratıldığımız zaman vücut bütün organlarına kavuşunca yani tesviye denen diğer insanlarda bulunan bütün organlara kavuşunca Allah ruh üflüyor ve o zaman tam bir insan haline geliyor ama ana rahmindeyken. Yeniden dirilişte de yine bütün organlara kavuşuyor. Bu defa tabii onu besleyip büyütecek bir ana yok. Orada analığı da toprak görüyor. Onun tüm anası toprak. Tüm beslenme topraktan oluyor. Tam kıvamında bir vücut. 33 yaşında deniyor. Ayetlerde o yok ama ayetlerden de ona yakın bir anlam anlaşılıyor. Vücut tamı tamına kıvamında oluyor. Nerden anlaşılıyor? Şundan dolayı. Çünkü insanlara o ikinci üfleyişten sonra (Arapçası) ‘Bizi uykumuzdan kim uyandırdı’ diyor adam. Kendisini küçük çocuk gibi görse bunu söyleyemez tabii. Yani bütün geçmişini hatırlıyor ve kendisini uyuyup uyanmış gibi zannediyor. Dolayısıyla bu çocukluk olacak bir şey değil. Bunun büyük olması gerekiyor. Yani ayetlere baktığımız zaman yeniden dirilişte insanların büyük yaşta olması, yani 33 yaş ifadesi oldukça doğru gibi gözüküyor. Yani insanın en güçlü, en kuvvetli olduğu zaman. İşte o zaman herkes diyelim bir bitki gibi ayakta duruyor, dimdik. Zaten kıyamet o. İşte o zaman ikinci üfleyişte herkesin ruhu gidip kendi bedenine giriyor. Hiç kimsenin ruhunun bir başkasının bedenine girmesi mümkün değil. Çünkü her ruh kendi bedeniyle özdeşleşmiş. Başka bedene asla giremez. Gidip orada o bedene giriyor. O bedene girdiği an insan kendisini uykudan uyanmış zannediyor. Çünkü dünyada yaşadığı süre boyunca devamlı uyuyup uyanıyor, uyuyup uyanıyor. Uyuduğumuz zaman ruh alınıyor, uyanınca tekrar geliyor. Alınıyor-geliyor. İnsan buna alıştığı için orada da böyle oluyor zannediyor. Ölmüş, vücut yeniden yaratılmış. O bunun farkında değil. O zaman ne diyor (Arapçası) ‘Bizi uyuduğumuz yerden kim uyandırdı’ diyor. Zannediyor ki yatakta yatıyordum. Kalktım. Kendisini ayakta görüyor ve tabii şaşırıyor. İşte şimdi bütün bu ayetler yeniden dirilişi bizim aslında her zaman müşahede ettiğimiz şekilde gösteriyor. Burada bu şekli Enes Hoca bulmuş, çıkarmış. Yani önce bir rüzgarların gelmesi söz konusu ahrette de, ondan sonra işte bu da bulutların dağılması şeklinde bütün yeryüzüne ve bu bulutlardan yağmur yağıyor.
Burada Peygamber (sav) den gelen hadisler var. Peygamberimiz diyor ki; ‘Ademoğullarının bütün organlarını toprak yer. Ancak kuyruk sokumu kemiği başka. Ondan yeniden biter. Allahu Teala hayat suyunu gönderir. Orada yeşillerin bittiği gibi biterler. ‘
Yani yeryüzündeki yeşilliğin bittiği gibi insanlar biterler.
‘Cesetler yeryüzünden çıktığı zaman Allah ruhları gönderir. Her ruh ait olduğu bedene süratle gider. Sonra tekrar sura üflenir. Bakarsınız ki hepsi ayağa kalkmış ve çevresine bakıyorlar.’
Şimdi bu hadisten şu anlaşılıyor. İnsanlar demek ki benim az önce söylediğim gibi değil bu hadisi şerife göre ben ayetlerden öyle anlamıştım. Yani insanlar yatakta yatar gibi toprağın içerisinde yatıyorlar bu hadisi şerife göre. Sonra ruh gelip vücuda giriyor. Ruh vücuda girince herkes uyanıyor. Yataktan kalkma durumunda. Tekrar ‘koğuş kalk’ gibi üçüncü sura üflendiği zaman hemen ayağa kalkıp çevrelerine bakıyorlar. ‘Allah Allah, ne oldu falan biz neredeyiz?’ demeye başlıyorlar. Çünkü evlerinde ölmüş olan bu insanlar, bütün tabiatı saran yeşillikler gibi ayağa kalkmış şekilde görünce, her tarafta öyle insanları görünce şaşırıp kalıyorlar tabii. Dikkat ederseniz bu hadisi şerif okuduğumuz ayetlere tamı tamına uygun. Sadece burada insana tohumluk yapan kısmı söylüyor. Kuyruk sokumu kemiği… Şimdi kuyruk sokumu kemiği de şu. Bakın burada görüyorsunuz insanın omurgasını işte şu en alttaki, en uçtaki şu kısım. Orası kuyruk sokumu kemiği. Burada da 4 tane kemik var. O 4’ünde en uçtaki. Çok küçük bir kemik. Hemen hemen en küçüğü. Belki ondan daha küçük kemik yoktur. Şimdi o kemiğin büyütülmüş şekli var şurada. Bakın büyütülmüş ama bunun da en uçta, en altta. Üçgen şeklinde. Yan tarafta da büyütülmüş bir tohum var. Onunla karşılaştırmak için yapmışlar. Bir bitki tohumu böyle ve insanın tohumu da böyle. Birbirlerine benzerlikleri var dikkat ederseniz. Ahrette tekrar dirileceğimiz kısım o.
(Seyredenler biri bir şey söyledi.)
Öyle mi. O bilgileri bulursan getir kullanalım. Yani fosillerin kuyruk sokumundan DNAları… tamam o bilgileri bulursan getir.
Şimdi bu da iki ayrı kesit. Hücre kesiti… sağdaki bir insan hücresinin kesiti. Soldaki de bir bitki hücresinin kesiti. Benzerliği görüyorsunuz değil mi?
Evet burada da şu ayet yazmış. Nuh suresi o surenin 17-18.ayetleri
(Arapçası) ‘Allah sizi topraktan bir bitki olarak bitirmiştir ve bitirecektir.’
Bu bitirmiştir bu dünya ile ilgili.
(Arapçası) ‘sonra Allah sizi tekrar toprağa iade edecek ve sizi tekrar topraktan çıkaracaktır.’
Şimdi bir ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor. Diyor ki;
(Arapçası) İnsanoğlunun üzerinden uzun bir zaman geçti. Hiç ağza alınacak, dile gelecek herhangi bir şeyleri yoktu.
Yani insanoğlunun üzerinden uzun bir zaman geçti. Fakat kendinden bahsedilecek bir tarafı yok. Mesela şimdi kainat yaratıldı. Kainatın ilk yaratıldığı günden beri bizi oluşturan madenler, elementler yeryüzünde var mıydı? Peki biz var mıydık? Yoktuk. Yani bizim şu anda vücudumuzda taşıdığımız bütün maddeler dünyanın ilk yaratıldığı gün yok muydu dünyada? Vardı, tamam. Bugün şimdi biz olarak ortaya çıkmışız. Ama mesela diyelim bundan 100 sene evvel şu salonu dolduran kişilerin bu dünyaya geleceğine dair hiç kimsenin haberi yoktu. 100 sene sonra da şu anda burada bulunanların bu dünyaya gelip gelmediğini bilen bir iki kişi ya çıkar ya da çıkmaz. Öyle değil mi? O zaman da tekrar bizim vücudumuzu oluşturan elementler tekrar toprağa iade edilecek. Sonra tekrar toplaşıp bir vücutla bu dünyaya tekrar dirileceğiz. Onun için…. Diyor Allah bir ayette.’ Allah’a karşı nasıl kafirlik edersiniz ki? Ölüler halindeydiniz.’ Yani sizi oluşturan parçacıklarda bir can yoktu. ‘sonra Allah sizin elementleriniz bir araya getirdi. Size bir can verdi. Sonra sizi tekrar önceki halinize çevirecek, öldürecek. Sonra tekrar size can verecek. Son bir kez daha. Sonra Allahu Teala’nın emrettiği yere döndürüleceksiniz.’
Şimdi buradan da yeryüzünden işte diyor ki bu ayette ‘Sonra Allah sizi tekrar toprağa iade edecek. Sonra tekrar sizi oradan çıkaracaktır.’
Şimdi burada işte insanın DNA’larının şekli var. Şu sol tarafta görüyorsunuz. Oluşturduğu helezonik iki şekil var. Bu da bir bitkinin şekli. Bu da yine insanın moleküler yapısıyla ilgili bir şekil. Yani bitkiyle insan arasındaki benzerliği burada ortaya koyuyor. Burada da az önceki kuyruk sokumu kemiğinin biraz daha büyütülmüş şekli var. Bakın şu yukarıdaki bir bitki tohumu. Bak bu da insanın tohumu. Görüntü nasıl birbirine benziyor değil mi? Şimdi bu yeteri kadar büyütülmemiş bu fazla büyütülmüş. Ama birbirlerine çok benziyorlar.
Şimdi burada da bir başka kesit var. Daha önce okumuştuk Allah insanı bir alaktan yaratmıştır. ‘Alak’ yani rahim duvarına yapışmış olan şey. Bizde alaka kelimesini kullanırız. Yani ‘seninle ne alakam var’ dersiniz değil mi bir adama. Ne demek? Ne bağım var demektir. Aramızda hangi bağ var ki kardeşim? Benim falan şeyle alakam vardır dersiniz. İşte alak rahimle bağ kuran o derlenmiş yumurtadır. O bağı kuruyor. Önce 2ye bölünüyor, sonra 4e sonra 8e sonra 16ya sonra 32ye sonra 64e böyle giderek çoğalıyor. 128 onun iki katı ve rahim duvarına yapışıyor. Onunla alaka kuruyor. Yani bağ kuruyor onunla. Onun için ona alak deniyor. Şimdi burada rahimdeki ilk yavruyla bitkinin embriyosu arasındaki benzerliği göstermeye çalışıyor. Bu fotoğraf biraz fazla büyütülmüş rahim biraz küçültülmüş. Burada bir dengesizlik var. Onu yapabilselerdi. Bunun duruşuyla bunun duruşu arasında fazla bir fark yok. Biraz sonra daha net göreceğiz. Bu mudga haline gelmiş olan, bir çiğnemelik et parçası haline gelmiş olan ana rahminde. Bu da bir tohumun içerisindeki embriyo. Buna da embriyo deniyor buna da deniyor. Şimdi burada bitki var. Bitkinin toprağın içerisine giren kısmıyla toprağın dışında kalan kısmı arasında bir oranlama var. Bak kökler üst taraftan biraz daha uzun. Tam ortada da tohum var. İnsan da aynı şekilde. Bu da insan işte. Şimdi bunun altını toprağın altı gibi düşünürseniz, üstü toprağın üstü gibi düşünürseniz gene bitkiye benzerlik var dikkat ediyor musunuz görüntüde de? Bu da tam orta nokta. Burada da öyle. (Resimleri göstererek anlatıma devam edildi)
Evet böylece inşallah biz de hararetle bekliyoruz. Enes Hocanın Abdurrahman hocayla yaptığı çalışmayı inşallah neticelenirse yeniden yaratılış konusunda daha çok şeyler öğreniriz Kuran’ı Kerim’den.
Şimdi özetleyecek olursak Allahu Teala diyor ki yaratılışı nasıl başlattıysak öylece iade edeceğiz. Şimdi ilk yaratılışta bir patlamadan bahsediyor Kuran’ı Kerim. İşte gökle yer birlikteydi biz onu patlattık diyor. İşte buna ‘büyük patlama’ teorisi söyleniyor bugün. Sonra yer ayrı bir varlık olarak yaratılıyor. Gökler birleştiriliyor bir maden yığını haline getiriliyor biliyorsunuz. Sonra tekrardan eski şekillerine çevriliyor gökler. Yeryüzünde de hayat nasıl başlatılmışsa tekrar sıfırlanacak ve yeniden başlatılacak. O yeniden başlayan hayat artık ebedi hayat olacak. Bunların hepsi birer bilimsel gerçek. Yani bir metafizik falan değil. Biz onlara metafizik diyoruz. Yani fizik ötesi. Fiziki olarak anlaşılamayan şeyler diyoruz. Onu dememizin sebebi onlarla ilgili ilmi çalışmalarımız yeterli olmadığındandır. Eğer Kuran’ı Kerim üzerinde ilim adamları yeterince çalışabilirlerse bugün metafizik dediğimiz şeyler yarın fizik olarak net bir şekilde ortaya konabilir ve her şey çok açık ve net bir şekilde anlaşılır. Ama bunun bir tek şartı var. Bütün ilmi çalışmaların Kuran merkezli olması. O konuda bizim bütün dünyaya söylememiz gereken çok güzel şeyler var. Onu inşallah hep birlikte, birbirimize destek vererek, birlikte olduğumuz takdirde Allah’ın izniyle bütün dünyaya bunları rahatlıkla söyleyebiliriz. Mesela burada birtakım şeyler anlattım. Bunu bir de bunun uzmanları anlatsa hepimiz ağzı açık dinleriz herhalde. Ama inşallah zaman gelir bu konunun uzmanları ilgili ayetler üzerinde, ki uzmanlar derken jeoloji uzmanları olacak, anatomi uzmanları olacak, botanik uzmanları olacak yani birçok uzman toplaşacak konuyla ilgili çünkü yeniden diriliş çok karmaşık bir olay. Herkes kendi bilim dalıyla ilgili ayetleri yorumlayacak. Yani aynı ayeti herkes kendi bilim dalı açısından yorumlayacak. Bizde onlara yardımcı olacağız. İşte falan yerde bir ayet var. O da olur mu diye soracağız. Oradaki kelimeleri ya bunun manası şu, böyle de olsa olur mu diye soracak. Onlarda ona göre birtakım şeyler söyleyecekler. İşte asıl bu konudaki bilgiler o zaman ortaya çıkacak. Bizim belki de en büyük hatalarımızdan, yanlışlarımızdan birisi de şu. Biz Kuran’ı Kerimi sadece din adamlarının anladığı kitap olarak algılamışız bugüne kadar. Halbuki Kuran’ı Kerim herkesin kitabıdır. Her ilim adamının kitabıdır. Çünkü ilim demek İslam demektir. Çünkü peygamberler insanlara hep ilimle hitap etmişlerdir. ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz?’ demişlerdir. Yanlış yolda olanlara ‘Elinizde bir bilgi var mı ki bize çıkarıp gösteresiniz?’ demişlerdir. ‘Elinizde bir belge olmadan bunu söylemeyin.’ demişlerdir. Bizim inancımızla ilgili kısmı anlatırken de ‘Eşhedü’ kelimesiyle söyleriz. Yani bilimsel bilgiyle konuşuruz. Biz ‘Eşhedü enla ilahe illallah’ deriz biz konuşunca. Ben şahidim ki Allah’tan başka ilah yoktur. ‘Ve eşhedü enla muhammeden abduhu ve resuluh’. Ben şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür. Şehadet ederiz. Yani şu elimde tuttuğumun işte bir bardak olduğunu, böyle tadıp da içindekinin su olduğunu kesin olarak bildiğim gibi aynı kesinlikte, deneysel bilgiyle her insan kendine göre Allah’tan başka ilah olmadığını kesin olarak anlar, kavrar. Eğer Kuran’ı Kerim’i okuyup anlamışsa Muhammed (sav)in Allah’ın peygamberi olduğunu kesin olarak anlar ve kavrar. İslam böyle bir şey. Ama İslamın dışına çıktığınız zaman adama diyorsunuz ki ‘İsa’ya Tanrı diyorsunuz ya bunun bir delili var mı?’ diye sorduğunuz zaman adam diyor ki ‘Delili yok. İnananlar hisseder.’ Diyor. Allah’tan başka ilah olarak tanınan hiçbir şeyin delili yoktur. Onun için peygamberler hep ilme vurgu yapmışlardır. Tümüyle. Biz de bugün o peygamberlerin yaptığı vurguyu yapabilirsek bütün ilim adamlarını Kuran’ı Kerim etrafına toplarsak, Kuran’ı geleneksel manada bir din kitabı olmaktan çıkarıp Peygamberlerin anlattığı manada bir din kitabı olarak takdim edersek, Peygamberlerin anlattığı manada din kitabı fıtrat kitabı demektir. Çünkü din fıtrattır. Fıtrat da tüm ilimlerin kaynağıdır. O zaman Kuran’ı Kerim’in doğru dürüst anlaşılmasına da yardımcı oluruz, o zaman insanlık Kuran’dan çok büyük faydalar görür. Çok büyük ilerlemeler olur, çok büyük rahatlamalar olur. O bizim vazifemiz. Yani bizim derken şu cemaatin vazifesi. Çünkü benim bildiğim kadarıyla şu ana kadar gördüğüm, anladığım kadarıyla ki buna sizin hemen hepiniz de şahitsiniz Kuran’ı Kerim’e bu şekilde bakan hemen hemen yok. Yani Kuran’ı bütün ilimlerin merkezi olarak görebilecek bir anlayış İslam aleminde yok. Batıdan zaten beklemek olmaz. İslam’dan beklemek lazım. Bunun şuuruna varmış olan şu cemaat mutlaka bu konuda birbirine destek vererek bütün dünyayı aydınlatmanın görevini taşıyacaktır. Hiç kimse kendisini küçük görmemeli. Hiç unutmayın ki o peygamberlerin tamamı bir kişidir. Bir tek kişi olarak göreve başlamışlardır. Ama bir tek kişi olarak başladıkları o görevde çok büyük başarı elde etmişlerdir. Yani bir kişi son derece önemlidir. Şu anda Peygamberimiz (sav) olsaydı Kuran’ı Kerim’i tebliğ edecekti. O Kuran’da tümüyle bizim elimizdedir. Öyleyse yapacağımız iş bellidir. İnşallah çok güzel bir şekilde hareket ederiz. Böylece dersimizin birinci bölümünü bitirmiş olalım. İkinci bölümde de sorular ve cevaplar faslına geçeriz.