Sizin sesiniz bana geliyor benimki de size geliyor mu? İyi, tamam o zaman. Bugün Kuran-ı Kerim’in son suresi olan Nas suresindeyiz. Dersin hemen başında söyleyeyim, inşallah işte böylece hatmi bitirmiş oluyoruz. Arkadaşlar birkaç konu belirlemişler, sizlerden de gelecek teklifler olabilir; Bu arada birkaç tane konulu ders yapacağız yani öyle Fatiha suresine tekrar başlamadan önce işte aralarda yapmayı düşünüp de yapamadığımız bir takım konular ortaya konacak. Bu arada dersleri Pazar gününe alabilmenin imkânlarını araştırmak lazım çünkü çok gelmek isteyenler var, hafta içerisinde olduğu için gelemiyorlar. Karşı taraftan gelmek isteyenler var, İstanbul dışından gelmek isteyenler var, birçok yerden… Bu saatler onlar için hiç uygun olmuyor. Dolayısıyla Pazar günü de bu salon uygun değil daha önce vakfın yetkilileri ile konuştuk. Pazar günü işte sabahtan öğlene kadar falan olabilir eğer uygun bir yer teklifiyle gelirseniz memnun oluruz. Bu işler hep beraber halledilirse halledilir. Şimdi, bazıları nasıl olsa iş yürüyor bana ihtiyaç yok derler tabi o çok güzel kaytarma çeşididir ama insana bir şey kazandırmaz. Şunu yapmak lazım; Allah Teala buyuruyor ki, ‘’Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ / Kişinin kendi yaptığı dışındaki kendisinin değildir.’’(NECM 53/39) İş olup bitiyor olabilir çok güzel yürüyor olabilir ama onun sevabını o işi yürütenler kazanır. O zaman benim de sevabım olsun diyen varsa yapabileceğinin azamisini yapması gerekir. Şimdi Allah şükür artık bu Kuran-ı Kerim’i anlama ve Kuran-ı Kerim üzerinde düşünme işi oldukça yaygınlaştı. Allah hepinizden de razı olsun. Bu işi bizzat üstlenen arkadaşlarımızdan işte Halit MOLLAOĞLU, Mustafa ÇAVDAR büyük ölçüde ağırlığını yüklenerek büyük bir yarışmanın yapılmasını sağladılar. Tabi herkes elinden geleni yaptı. Ümraniye Belediyesi şey verdi, imtihanlara katılanlara, 5 bin kişiye birer kumanya verdi. Arkadaşlarımızdan da Allah razı olsun yardımcı oldular zaten biz araya girmedik. Mesut bey, Necip bey girdiler hallettiler. Şimdi çok güzel ve başarılı bir, işte beş bine yakın insan Kuran’ı anlama yarışmasına girdiler. İnşallah bu hafta içerisinde neticeleri belli olur. On altı mayısta da ödül töreni var. Tabi ki hepiniz geleceksiniz Allah nasip ederse yani ben görüştüğüm yerlerde bu işin artık mayanın tutmaya başladığını görüyorum sizlerde görüyorsunuzdur. Bundan sonra daha fazla, her zaman kinden çok daha fazla çalışmamız gerekiyor. Çünkü bunun bundan sonraki hizmetleri şimdiye kadar ki hizmetlerden daha fazla olur. Elimizden gelen gayreti gösterelim. Tekrar ediyorum, iş nasıl olursa yürüyor diyen bundan bir sevap alamaz. Bundan benim bir payım olsun diyen varsa mutlaka bir şeyler yapması lazım çünkü Allah Teala ‘’Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ’’(NECM 53/39) Diyor. Kişinin kendi eliyle yaptığının dışındaki kendisinin değildir. O başkasınındır.
Nas suresindeyiz. Eûzü billâhi mineş-şeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. ‘’Kul eûzu bi rabbin nâs’’(Nâs 114/1) ‘’Melikin nâs’’(Nâs 114/2) ‘’İlâhin nâs’’(Nâs 114/3) ‘’Min şerril vesvâsil hannâs’’(Nâs 114/4) ‘’ Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs’’(Nâs 114/5) ‘’Minel cinneti ven nâs’’(Nâs 114/6)
‘’Deki, sığınırım inanların sahibine’’(Nâs 114/1) ’’İnsanların hükümdarına’’(Nâs 114/2) ‘’insanların ilahına’’(Nâs 114/3) ‘’Sinsi vesvesecinin şerrinden sığınırım’’(Nâs 114/4) ‘’O insanların içine vesvese sokar’’(Nâs 114/5) ‘’Cinden de olur insanda da’’ (Nâs 114/6)
‘’Kul eûzu bi rabbin nâs / Deki, sığınırım insanların rabbine’’(Nâs 114/1) Rab ne demekti? Sahip demek, Rab. Şimdi Arapçada para sahibine, kapital sahibine mesela bir ortaklıkta para koyan tarafa ‘’rabbül mal’’ denir. Mal bizim bildiğimiz mal, rab da rab işte. Rabbül mal demek malın rabbi demek. Şimdi Türkçeye malın rabbi diye tercüme etseniz ne derler? Sapık derler tabi. Ama Araplar bunu söyler, rabbül mal. Bizim fıkıh kitaplarında da vardır okuruz, rabbül mal işte mesela mudârebe akdi; para bir taraftan, çalışma bir taraftan parayı koyan tarafa rabbül mal denir yani malın sahibi demek. Mesela evin beyine ne derler? ‘’Rabbül beyt’’ evin rabbi. Böyle tercüme edemezsin değil mi Türkçeye? Evin sahibi demektir. Evin hanımına da ‘’rabbetül beyt’’ denir. O da evin sahibesi demektir. Şimdi rab sahip, Allah Teala Rabbül alemindir. Allah’ın sahipliği ile bizim sahipliğimiz arasında çok büyük fark vardır. Yani şöyle düşünün Cenabı Hak, Allah Teala’nın bir takım sıfatları yani özellikleri vardır. İşte subuti sıfatlar dediğimiz sıfatlar; Hayat ne demek? Allah’ın canlı olması, diri olması yani Allah’ın bir hayatı var. Bizim de var mı? Var. İlim, Allah’ın bilgisi var. Bizim de var mı? Var. Semi; işitme, basar; görme, irade; irade etme/isteme, kelam; konuşma, tekvin; bir şey oluşturma… Bütün bunlar bizde de var ama bizimkisi çok zayıf Cenabı Hakkın ki mükemmel. Biz mesela bir müddet önce hiç bu dünyada yoktuk, bir müddet sonra gene olmayacağız. Günümüzün bir kısmı uyku ile geçiyor bir çeşit ölüm ama Allah Teala’yı ne uyku tutuyor ne uyuklama, ‘’ lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm’’(BAKARA 2/255) İşte görme, ben burada ancak sizi görüyorum sizin de görebileceğim taraflarınızı görüyorum ama Allah Teala için görmede bir sınır yok, hiçbir konuda sınır yok. İşte ilim de aynı şey hepsinde öyle. İnsanda son derece sınırlı ama Allah Teala da sınırsız. Rab kelimesi de aynı evet insan bir şeyin rabbi olabiliyor. Mesela bir köle var, Araplar köleye abd derler abd, sahibine de rab derler. Kölenin sahibine de rab derler. Bu ifade Kuran-ı Kerim’de de Yusuf AS ile ilgili kullanılmıştır. ‘’innehu rabbî ahsene mesvâye’’(YÛSUF 12/23) Züleyha, Yusuf AS ma kendini teslim etmek istediği zaman Yusuf AS bunu kabul etmemişti. Oraya köle olarak satıldığı için, Züleyha’nın kocası için Yusuf AS dedi ki ‘’ ’innehu rabbî / o benim rabbimdir’’ dedi. ‘’ ahsene mesvâye / yani bana iyi bir yer verdi burada, güzel bir yer verdi’’ Yusuf Suresi yirmi üç, kaçıncı sayfa? 237. Sayfa. …ANLAŞILMIYOR… Eh kardeşim herkes zam yapıyor, siz indirim yapıyorsunuz. Şimdi ne güzel geniş geniş vardı. Yüz kaç dedin? İki yüz otuz yedinci sayfa. ‘’innehu rabbî ahsene mesvâye’’ bak mesela şurada nasıl tercüme etmişler? Şimdi Türkçeye şöyle tercüme etseniz; ‘’o benim rabbimdir yani senin kocan benim rabbimdir bana iyi bir mekân vermiştir’’ derseniz. Türkler bu meali okumazlar değil mi? Vay kâfir derler. Ama ne yapsın? O benim rabbimdir diye mi yazsın yani ama sahibim diye yazabilirdi. O benim veli nimetindir diye yazmış. Şimdi Allah Teala’nın Rablığı nasıl? Allah Teala; Yaratan, yaşatan, öldürecek olan ve yeniden yaratacak olandır. Ve süreklidir onun Rablığı, sınırı yoktur, Her zaman. Biz işte diyoruz ki mesela diyorum ki bu Kuran-ı Kerim benimdir diyorum. Doğru değil mi? Ama bu Kuranı yazan ben miyim? Bu, Allah’ın kelamı. Bunu basan ben değilim, ciltleyen ben değilim, buraya kadar getiren ben değilim. Şu anda benim diyorum ama biraz sonra bunu Enes hocaya veririm artık benim olmaktan çıkar, onun olur. Ama Allah Teala için böyle bir şey söz konusu mu? Ben de Allah’ınım bütün sahip olduğum şeylerde Allah’ın. Onun için Allah, Rabbül nâstır/ insanların sahibidir. Benim sahibimdir. Beni yaratandır, beni yaşatandır, beni öldürecek yeniden diriltecek olandır. Şimdi de benim rabbim, öldüğüm zamanda rabbim, yeniden dirildiğim zaman da, ahirette de rabbim her zaman için. Bana ait dediğim her şey O’nundur. Benim demem aslında gerçek bir benimlik değil, Allah o kadarına müsaade ettiği için benim diyorum. Öyleyse yeryüzünde sahipsiz kimse var mı? Var mı? Yok. Herkesin sahibi çok güçlü değil mi? Efendim bizim sahibimiz, bizim kimsemiz yok derler zaman zaman. Nasıl yok. Senin rabbin var ya, Allah var ya. O zaman sen bunun şuurunda ol. ‘’Allah var ne gam var’’ der bizim halkımızda çok güzel bir söz. O zaman sen, O’na iyi kul olmaya çalış. O’nun ile ilişkileri iyi tut. O’nun dediği gibi davran, o zaman görürsün, o zaman görürsün. Bak ki Allah neler veriyor neler? O zaman görürsün, hem bu dünyada verir hem ahirette verir.
‘’Kul eûzu bi rabbin nâs/ Deki ben insanların rabbine sığınırım’’(Nâs 114/1) Şimdi Fatiha Suresi Kuran-ı Kerimin ilk suresi değil mi? Bu da son suresi. Şimdi şöyle bir şeyi katlayın; En başı ile en sonu bir biriyle örtüşür. Şimdi dünyanın sonuna ulaşmak isteyin; Yola çıktığınız yere gelmeniz lazım değil mi? Mesela şimdi buradan çıkın deyin ki tüm dünyayı dolaşacağım. En son nokta neresi olur? Geldiğiniz yer. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim’in başı ile sonu arasında da tam bir bütünlük vardır. Yani Fatiha ile Nas arasında. ‘’El hamdu lillâhi rabbil âlemîn / hamd varlıkların sahibi Allah’a mahsustur.’’ (Fatiha 1/2) Hamd neydi? Yaptığı şeyi güzel yapmaktı. Ben bir şeyi güzel yapabilirim ama ikincisini yapamam üçüncüsünü hiç bilemem, beceremem fakat Allah Teâla her şeyi yapandır ve yaptığı her şeyi güzel yapandır. Onun için insanlar hangi şey üzerinde çalışırlarsa çalışsınlar derinleştikçe mükemmelliği yakalar ve hayran kalırlar. İşte yaptığı her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. O Rabbül âlemindir, tüm varlıkların sahibidir. Şimdi ben kendi kendime az önce değim gibi şu kâğıdın sahibiyim diyorum da ama benim sahipliğim son derece zayıf ve geçici. Ama Allah tüm varlıkların gerçek sahibi, her zaman. Allah bütün varlıkların sahibi olduğu gibi burada da öze iniyor; ‘’Rabbül nâs’’ insanların sahibi, ‘’Rabbi’’ benim sahibim. Benim sahibim, peki elimde ayağımda sahibi olduğum ne varsa hepsi Onun değil mi? Hepsini Allah vermemiş mi? Bunu, Müslüman kafir herkes itiraf eder. Eh her şeyimi O’na borçluysam… Bakın birisine küçücük bir iyilik yaparsınız, teşekkür etmezse rahatsız olursunuz. Eh peki sana sahip olduğun bütün iyilikleri yapan Allah’a karşı bir borcun yok mu? Yok mu? Tabi ki var. Tabi ki var. İşte burada diyor ki ‘’Ben, benim sahibime sığınırım.’’ O, benim sahibimse benim kıymetimi en iyi O bilir. Hani halk arasında bir söz vardır; ‘’Mala sahip lazım, oğul değil babası’’ derler. Oğul kendisi kazanmadığı için malın fazlaca değerini bilmez ama baba kazandığı için değerini çok iyi bilir. Eh Allah Teâlâ yoktan var etmiş her şeyini bütün imkânları veriyor, Cenabı Hak senin değerini en iyi bilendir. Yeter ki sen Allah karşı kulluğunu bil. Benim rabbime sığınırım. ‘’Melikin nâs’’(Nas suresi) Orada da ne diyor? ‘’ El hamdu lillâhi rabbil âlemîn’’(Fatiha Suresi) Hamd varlıkların sahibi, O da tüm varlıkların rabbi Allah’a mahsustur. Allah neyi yaparsa güzel yapar. “Er-Rahman’ir-Rahim / Rahman ve rahimdir, iyiliği sonsuz, ikramı boldur.(Fatiha 1/3) “Maliki yevmiddin / hesap günün sahibi, hükümdarıdır, ahirette din gününün hükümdarıdır.(Fatiha 1/4) Peki burada, Nas suresinde ne diyor? ‘’Melikin nâs / insanların meliki, hükümdarı (Nâs 114/2) Yani Allah hem bu dünyada bizim hükümdarımız hem ahirette. Bu dünyada da sözü geçen hükümdar/melik, kral; Göklerin yerin kralı, hakanı artık hangi kelimeyi kullanırsanız. Yönetimi elinde bulunduran, iktidarı elinde bulunduran Allah Teladır. O zaman sığınacaksan O’na sığın çünkü güçlü olan O. Seni her şeyden koruyabilecek olan yalnız O dur. Öbür tarafta ne diyor? “Maliki yevmiddin / hesap günün sahibi. Şimdi Allah sahip olduğun her şeyi verdiğine göre buna karşılık senin Ona bir borcun doğmaz mı? Doğar değil mi? İşte o borcun adına din der Cenabı Hak. Arapçada din ve deyn kelimeleri aynı kökten ve aynı anlamı taşır. Deyn, insanların birbirine olan borcu için kullanılır. Din de insanların Allah’a olan borcu için kullanılır. Ama anlam aynıdır. Yani sana her şeyi veren Allah senden bazı görevler istiyor, o görevler üstelik senin son derece yararına olan görevlerdir. Bugün İspanya’dan İtalya’dan öğretmenler ve öğrenciler gelmişler; İçkinin faziletleri hakkında hazırlık yapmışlar, slayt gösterilileri hazırlamışlar, şiirler falan… Bir okulda bunlar şeylerini sunacaklar ben de gittim. Beni de çağırdılar gittim, orada onları dinledik sonuna kadar. Müslümanlar niye içki içmiyorlar diye şey yapıyorlarmış. Onlar sunumlarını yaptı bitirdiler sıra bana geldi. Dedim ki, ha bizim öğrenciler de güzel hazırlıklar yapmışlar yani gencecik öğrenciler ayetlerden bir şeyler bulmuşlar, bu bir imam hatip okulu falan değil, güzel güzel şeyler hadisler bulmuşlar içki ile alakalı. Orada tabi uzun bir konuşma yaptım da çok kısa bir özetini size sunayım. Dedim ki; Bakın, Allah Teala’nın dini Allah’ın yarattığı kainattaki kanunları içeren bir yapıdadır. Dış dünyada geçerli kanun ne ise Kuranda geçerli olan da odur. Allah’ın dininde geçerli olan da odur. Dolayısıyla Allah bir şey yasaklamışsa bu evrensel nitelikte bir yasaklamadır. İçki yasak, bu yasak evrenseldir dedim. Neden yasak diyorlar, Niçin? Evrensel bir yasak, siz de yasaklamıyor musunuz? Dedim içkiyi. Çocuklara içki satıyor musunuz? Her isteyene içki satma hakkı veriyor musunuz? Her yerde içki içilmesine müsaade ediyor musunuz? Bakın dedim, Amerika’da 21 yaşına kadar içki satın almak ve içki içmek yasaktır. Niye yasaklıyorlar? Efendim bir takım faydaları var diyorsunuz. Tamam, Kuran-ı Kerim de öyle diyor. ‘’Yes’elûneke anil hamri vel meysir / Sana içkiyi ve kumarı sorarlar’’, ‘’kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi / Deki o ikisinde de büyük bir ism var ve insanlar için bazı faydalar var’’(Bakara 2/219) İsm ne demek? insanları hayırdan uzaklaştıran şerre yaklaştıran, siz bunu bilmiyor musunuz içilen içkinin böyle olduğunu? Zararı faydasından çoktur. Tamam, büyük bir ekonomik faaliyettir doğru. Birçok insan oradan geçinir. Belki iddia edildiği gibi bazı vücuda faydalı taraflar da olabilir çünkü Allah Teala bunu inkar etmiyor ki. Ama zararı faydasından çoktur. Zaten yeryüzünde hiçbir şey yüzde yüz iyi veya kötü olmaz. Ama kötülüğü iyiliğinden fazla olduğu zaman Cenabı Hak onu haram kılar. Şimdi meğer orada bir müdür var, okul müdürü İspanya’dan gelmiş, kendi şehrinde de iyi şarap yetişiyormuş onun da reklamını yapmak istemiş meğer. O biraz rahatsız oldu. Dedi ki; ‘’Allah niye yasaklasın ki, bu tabiatta olan bir şey.’’ Dedi. Ben de dedim ki; Siz hiç şimdiye kadar bir şarap çeşmesine rastladınız mı? Dedim. Yemeğiniz ekşidiği zaman niye yiyemiyorsunuz?’’ Dedim. O yemekte ekşime olayı neyse içkideki ekşime olayı da aynıdır hiçbir diğerinden farklı değildir kimyasal olarak. Sonra çok iyi bir dostunuz olur, ahlakını bozmaya başladığı zaman ilgiyi kesersiniz. Neyse sonra vazgeçtiler. Şimdi bakın, Cenabı Hak bir şeyi yasaklıyorsa… Şunu da söyledim; Bakın dedim Allah kumarı da yasaklamış evrensel değil mi? İnsanlar istediği yerde kumar oynuyor mu, müsaade ediyor musunuz? Faizi de yasaklamış evrensel yasak değil mi? Dünyanın her yerinde faiz yasak değil mi? Ancak devlet kontrolünde faizcilik yapılabilir. Hadi aç bakalım falan yerde banka açabiliyor musun? Devlet de çok sıkı kontrol eder. Onun için Allah’ın yasakları da evrenseldir, emirleri de evrenseldir. Bu Allah’ın dini, o da Allah’ın yarattığı kainattır. Ondan sonra dediler ki sizin internet siteniz var mı? Dediler. Biz de işte bir şeyler söyledik. Şimdi bunu şunun için şey yapıyorum ‘’maliki yevmiddin’’ diyor, hesap kesme gününün sahibi Allah Teala. Yani borçtur aslında yani bu dünyada Allah Tealanın bize bu kadar verdiği nimet karşısında istediği bir kulluk görevidir, o borcu ödemedir. Hesap günü de gel bakalım neler yaptın denecek gündür. Kaldı ki bu dünyada işte o içki yasağında olduğu gibi faiz yasağında olduğu gibi yada bir takım emirlerde olduğu gibi Allah Teala’nın bizden istedikleri de bizim için son derece faydalı olan şeylerdir, hayatımızın kalitesini yükselten şeylerdir. İşte o hesap günün sahibi olan Allah burada da, ‘’melikin nas’’ insanların da melikidir. Allah hem bu dünyada yetkiyi elinde bulundurur hem ahirette ama bu dünyada insanlarda bazı yetkiler verir ahirette hiç kimseye bir yetki vermez çünkü artık orada hesap görülüyor. Orada Fatiha’da diyoruz, ‘’ İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn’’,(Fatiha 1/5) ‘’İyyâke na’budu’’ diyoruz; Ya Rabbi kulluğu yalnız sana yaparız diyoruz. Nas suresinde de ‘’İlâhin nâs / insanların İlahı’’(Nâs 114/3) İnsanların ilahı. İlah ne demek? İlah demek, kayıtsız şartsız boyun eğilen varlık demektir. Yani O dedi diye doğru diyorsanız her hangi bir şeye onu ilah yapmışsınızdır. O dediği için doğru diyorsanız O’nu ilah yapmışsınızdır. İşte O dediği için doğru olan Allah Teala’dır. O’nun dışındaki bütün varlıklar yanlış da yaparlar doğru da yaparlar. Peygamber SAV min dedikleri eğer Allah’tan getirdiği ise tamam ama insan olarak yaptıkları şeyler olursa orada hatalar olabilir. Çünkü Allah’tan getirdiği orada her hangi bir şey olamaz. O elçilik gereği yaptığı şeydir, o Allah’ın dediğidir, O dedi ise doğrudur deriz. işte bu onu ilah yapmaktır. ‘’İyyâke na’budu’’ bu demektir; Ya Rabbi kulluğu yalnız sana yaparız. Buranın da gene evrensel bir tarafı var. Şuna da lütfen dikkat edin; Yeryüzünde hiç kimse kendinin müşrik olduğunu kabul etmez. Mekkeli müşrikler de kabul etmiyordu. İşte bundan iki ay kadar önce Vatikan’da kardinal diyor ki, Jean-Louis Tauran diyor ki; Siz bize müşrik diyorsunuz, biz müşrik değiliz, diyor. Üç tane tanrıya inanıyoruz diye müşrik mi olduk diyor. Eh peki müşriklik ne? Bakın hiç kimse şirki de kabul etmez çünkü herkes bunun suç olduğunun farkındadır. Onun için çok kutsal üçlü birlik diyerek kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Biz ne diyoruz? ‘’İyyâke na’budu / Ya Rabbi kulluğu yalnız sana yaparız’’ başkasına değil. Kulluğu yalnız Allah’a yapmak demek hürriyetin doruk noktasına ulaşmak demektir. Zaten her şeyimizi Ona borçluyuz Elbette ki Ona kulluk yapacağız. İşte ‘’İlâhin nâs’’ da odur; İnsanların ilahına sığınırım. İlah zaten kendisine kulluk yapılan varlıktır o da bir tek Allah’tır başkası değil. ‘’ve iyyâke nestaîn‘’ diyoruz o Fatiha’yı okurken burada da ‘’Ya rabbi yardımı yalnız Senden isteriz’’ diyoruz. Eh burada da sığınma, birisine niçin sığınırsınız? Çaresiz kalmışsınızdır. Eh biz zaten Cenabı Hak vermezse biz zaten çaresisiz. Nefesimizi aldık dışarıya çıkarmamıza müsaade etmedi ne yapabiliriz? Nefesi verdik almamıza müsaade etmedi ne yapabiliriz? Ne yapabiliriz? Zaten her an çaresisiz. O’un desteği olmazsa yaşamamız mümkün değil işte bu, ’’iyyâke nestaîn’’ inin bir başka şeklidir bu. Yani ‘’insanların Rabbine sığınırım, Melikine sığınırım, İlahına sığınırım.’’ (Nas 114/1-2-3) Bu ’’iyyâke nestaîn’’ nin bir başka şeklidir. Neden sığınıyorum? ‘’Min şerril vesvâsil hannâs’’(Nas 114/4) Burası imtihan yeri olduğu için burada her türlü olumsuzluk olur. Biz şartlardan asla şikayetçi olamayız. Ah, hangi devirlere kaldık! Sen eskiden hangi devirlerde yaşıyordun? Eskiler nasılmış! Bir de git onlara sor, bir de git onlara sor? Bugün tesadüfen bir radyoyu açtım, ahir zamanı anlatıyor. Ahir zamanı anlatırken eski kavimlerle ilgili ayetleri anlatıyor. Lan kardeşim, ne anlattığını bir anlayalım yani, Lut kavmiyle ilgili, Salih AS kavmiyle ilgili, Lut AS kavmiyle ilgili ayetlerin manası diyor; İşte ahir zamanda bunlar olacak. Ya, insanın yaşadığı her zaman onlar olur. İşte kıyamet yaklaştı, kıyametin şartları ortaya çıktı… Ya kıyametin şartlarının ortaya çıkmadığı bir zaman yoktur ki; Sen madem doğdun, madem insanların öldüğünü görüyorsun işte kıyametin en büyük alameti senin yaşıyor olmandır, falancanın ölüyor olmasıdır. O’nun dışında hangi alameti bekliyorsun? Ansızın gelen şeyin alameti olur mu? O zaman sen alameti gördün inandın, yarın öbürüsü Cenabı Hakka demeyecek mi ya Rabbi bana gösterseydin ben de inanacaktım, benim suçum neydi? Dolayısıyla bu yol imtihan yoludur. Adem AS mı şaşırtan neydi? Hangi medya kuruluşuna kandı da şey yaptı o meyveden yedi. Yada hangi kötü komşu bunu yaptı? Kötü arkadaşlara mı aldandı? Ya, insan bu işte. Öğretmeni Allah Teala, kimseye borcu da yok, ekonomik sıkıntı da yok yani… Dursun bey uğraşıyor ki sıkıntılardan kurtarsın… Ne çek derdi var, ne senet derdi var Adem AS mın. Cenabı Hak diyor ki; İstediğiniz kadar yiyin ama sadece şu ağaca yaklaşmayın. Ve o ağaca yaklaşıyorlar yiyorlar, insan bu işte. İnsan bu! Bir tek yasak var ve o yasağı çiğniyor. Efendim eskidenmiş… Bırak sen onu, bırak! Oyun bilmeyen kızın yeri dar olur öyle değil hiç senin şikayet hakkın yok kardeşim eskisi yeni sana ne? Allah Teala seni bu dönemde yaratmış; Sen isteyerek İstanbul’a gelmedin, çevreyi de sen ayarlamadın, şartları da sen ayarlamadın. Senin imtihan şartların bura. Burası engebeli bir koşu kardeşim. Senin tek seçeneğin var başarılı olacaksın. Başarılı olman için gereken bütün gücü kuvveti Allah senin içine yerleştirmiştir, hiç şikayet etme. Allah’ın yerleştirdiği o gücü bulup başarıya koşman lazım. Ve bir numaraya koşman lazım asla iki numara olmaya da niyetlenme, aklından bile geçirme. Bir numara! ‘’ve ene evvelul muslimîn’’ (En’am 6/163) diye bilmen lazım. Yani diyeceksin ki; ‘’Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbil âlemîn / benim ibadetim, kurbanım, yaşamam ve ölmem varlıkların sahibi Allah içindir’’ (En’am 6/162) Ben her şeyi onun için yapıyorum. Çalışırken de onun için çalışıyorum. Kazancın hem helalinden yiyim hem çoluğumu çocuğumu helalinden besleyim hem de hayır hasenat yapayım. ‘’Vellezîne hum liz zekâti fâilûn’’ (Mu’minun 23/4) diyor Allah; Zekat için çalışanlar. Daha çok çalışayım daha fazla zekat vereyim. Bir numara! Niye bir numara? Namazım, kurbanım, yaşamam ve ölmem varlıkların sahibi Allah içindir. ‘’Lâ şerîke leh / Allah’ın her hangi bir ortağı yoktur.’’, ‘’ve bi zâlike umirtu / ben böyle emir aldım’’, ‘’ ve ene evvelul muslimîn / ben Müslümanların bir numarasıyım.’’(En’am 6/163) Hedef bu! Bir numara olmak! Peki tabi bu arada sığınacaksın, bileceksin ki sana vesvese veren şeytan olacak. Tıpkı Adem AS ma vesvese verdiği gibi. Adem AS ma nasıl vesvese vermişti? Demişti ki; ‘’hel edulluke alâ şeceretil huldi ve mulkin lâ yeblâ / size ebediyet ağacını ve yok olmayacak saltanatı göstereyim mi?’’(Taha 20/120) Şimdi Adem AS dünyanın ölümlü olduğunu biliyor, her şeyin biteceğini ama bundan yersen ebedi kalacaksın ve yok olmayacak bir saltanat sahibi olacaksın. Şimdi edebiyatta anlatırlar abu hayat içmiş falan… Nerede bu ahu hayat? Kaf dağının arkasında. Kaf dağı nerede? O da masal dünyasında. Şimdi öyle bir şey olsa herkes bütün servetini verir o sudan içmek için. Adem AS buna kanarak o ağaçtan yemiştir. O zaman şeytan bizim de en zayıf noktamızdan yaklaşacaktır, bunu hiç unutmayalım. Gevşememiz lazım, dik durmamız lazım. Onun için ‘’vesvâsil hannâs’’ ın şerrinden; vesvese verir, fısıldar insanın içine sürekli böyle, işleri bozmaya çalışır.
’’Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs’’ (Nâs 114/5) İnsanların içinde verir vesvesini, sadrında. Bu ‘’fî’’ içinde manasına da gelir. Kimler için bunlar? Cinden olan şeytanlar için. Bir de insandan olan şeytanlar var; Onlar dışarıdan öyle konuşur ki adamın içerisine işler. Şimdi ‘’fî sudûrin nâs’’ dedi ’’fî kulûbin nâs’’ demedi, bu son derece önemli. Şimdi insanın iki tane kalbi var, herkesin; Birisi vücudun kalbidir o sadece kan pompalar, bir de o kalbin yerinde olan ruhun kalbidir. İşte orada iman olur, küfür olur, sevgi olur, nefret olur. İnsanın asıl ana kumanda merkezidir orası. Dolayısıyla akıl onunla birlikte hareket ettiği zaman insana dosdoğru yolu gösterir. Kalbin içerisine ne melek girebilir ne şeytan ne şu ne bu… Vesveseyi göğse verir, kalbe değil çünkü melekler ağızdan söz çıktıktan sonra haberdar olurlar. ‘’Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun / kişinin ağzından söz çıkmaya görsün hemen yanında onu gözetleyen bir gözcü vardır.’’(Kaf 50/18) Kaydeder. Onun için kalpte iman mı var, küfür mü var, sevgi mi var, nefret mi var onu Allah Teala bilir. Melek ve insan sadece tahmin eder. Tahmin de haklı da çıkar haksız da çıkar. Ondan dolayı Allah Peygamber SAV ma demiştir ki; ‘’İnneke lâ tehdî men ahbebte / Ya Muhammed sen istediğin kişiyi yola gelmiş sayamazsın, bu kişi yola gelmiştir diyemezsin’’, ‘‘ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâ / ama Allah gereken davranışları gösterenleri hidayete gelmiş olarak kaydeder.’’(Kasas 28/56) Niye? Çünkü ‘’ve huve a’lemu bil muhtedîn / kimin yola geldiğini en iyi O bilir.’’ (Kasas 28/56) Sen tahmin yürütürsün ama Allah gelip gelmediğini bilir, kesin bilir çünkü kalpte olanı bilen O’dur başkası değil. Ama göğse vesvese verir, o kalbe de işler ama kalbin içine giremez. Onun için Allah Teala; ‘’Lâ ikrâhe fîd dîni’’(Bakara 2/256) diyor. İman kalptedir oraya hiçbir baskı olmaz. Orada siz tam hür olarak kararınızı verirsiniz.
Evet ’’Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs / insanların göğsü içeresinde vesvese verir yada göğsüne vesvese verir.’’ (Nâs 114/5) ‘’Minel cinneti ven nâs / bunlar cinden de olur insanlardan da olur ’’(Nâs 114/6) . İlk yoldan çıkan kimdi? İblis. Yani cin görünmeyen varlık demektir. İnşallah cinler ve melekler konusunda çalışmalarımız bitmiş olsaydı bugün o konuyu işleyecektik ama bitmedi. Bittiği zaman onu inşallah ayrı bir ders olarak burada yapacağız Allah nasip ederse ama şeytan yoldan çıkan varlıktır. Allah Teala, insanları ve cinleri ‘’Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya’budûni’’(Zariyat 51/56) buyuruyor. İnsanları ve cinleri sadece kendisine kul olsunlar diye yaratmıştır. İnsanı ve cini yalnız Bana kul olmaları için yarattım diyor. O zaman yoldan çıkan kim olursa olsun şeytan olmuş oluyor. Hem kendi yoldan çıkar çünkü hiç kimse kendisinin yoldan çıkmasıyla kalmak istemez kendine suç ortağı arar başkalarını da yoldan çıkarmaya çalışır. Ondan dolayı insan ve cin şeytanları vardır. ‘’şeyâtînel insi vel cinni’’ İnsan ve cin şeytanları. İşte burada Allah Teala o vesveseyi verenler cinden de olur insanda da şeklinde buyuruyor. O zaman sığınırken yalnız Allah Teala’ya sığınıyoruz. Şimdi Fatiha suresini de tamamlayalım eksik kalmasın. Orada da diyoruz ki ‘’İhdinas sırâtel mustakîm / Ya Rabbi bize sırâti müştekimi göster yada bizi sırâti mustekimine kabul et.’’(Fatiha 1/6) Çünkü gereken gayreti gösteriyoruz kabul et. Hocam ben çok çalıştım notumu kırma demek gibi bir şeydir. Allah Teala zaten notunu kırmaz insanın. Ya Rabbi bizi doğru yoluna kabul et yada bize doğruyu göster, iki mana da olur. Peki burada örnek lazım değil mi bize? Örneksiz olmaz ‘’Sırâtallezîne en’amte aleyhim / kendilerine nimet verdiğin kişilerin yoluna ya Rabbi.’’ (Fatiha 1/7) Onlar da belli;Neydi o ayeti kerime, ‘’ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn’’ Nisa suresi 69. Ayeti açıyormuşuz, seksen sekizinci Sayfa yani Allah’ın nimet verdiklerinin kimler olduğunu burada anlatıyor. Nebiler yani peygamberler, Siddiklar: özü sözü doğru olanlar, Şüheda: şüheda kim? Şehitler değil. Biz de genel bir alışkanlık var; Şüheda ya şehitler deriz. Şahit olanlar, şehit değil. Şehitlere Kuranı kerimde Allah yolunda öldürülenler ifadesi kullanılır. ‘’Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât’’ (Bakara 2/154) Onlar Allah yolunda öldürülenlerdir. Şehitler, âlimler demektir, uzmanlar demektir. Bir şeyi, bir konuyu bilen kimseler demektir. Yani öylesine biliyor ki artık onu çok iyi kavramış, çok iyi kavramış. Artık şahitlik yapabilecek, tanıklık yapabilecek; Şu şöyledir, bu böyledir diye hüküm verebiliyor. Tabi bunlar ikiye ayrılır; Bunların bir kısmı dik durabilir ‘’Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ hüve / Allah şahit olmuştur ki kendinden başka ilah yoktur.’’(Âli İmran 3/18) Başka? ‘’ve ulûl ilmi / Bir de bilginler’’ Şahit olmuştur. Şahit olana şehit denir Arapçada ama hangi bilginler? ‘’kâimen bil kıst / adalet ile ayakta duran’’ bilginler yani her şeyin payını veriyor kim ne derse desin doğru bu, yanlış bu kardeşim diyebilen âlimlerdir. İşte ya Rabbi bizi onların yoluna, dik durabilenlerin yoluna, peygamberlerin yoluna, özü sözü doğru olanların yoluna ve Salihlerin; iyi iş yapan kimselerin yoluna oraya yönelt demiş oluyoruz. Yani bizim örneklerimiz kim? Peygamberler zaten Allah Teala; ‘’Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun / sizin için Allah’ın resulünde güzel bir örnek vardır.’’(Ahzab 33/21) Diyor. Örneği oradan alacağız. Başka kim? Özü sözü doğru olan kimseler. Efendim bilen uzman kişiler ama bilgisini satmayan insanlar. Ve Salihler; iyi iş yapan insanlar. Bunları örnek alacağız.
Âli İmran 18. Ayetmiş en son okuduğum ayet. ‘’Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, vel melâiketu’’ Haa! ‘’melâiketu’’ atlamışım az önce. Evet, Allah şahit ki kendinden başka ilah yoktur, melekler de buna şahittir ve adaletle hareket eden ilim adamları da. Ondan başka ilah olmadığını çok iyi bilirler. Ben size anlatmıştım daha önce Almanya’dan gelen bir profesör papaza vakıfta sordum; İsa nedir? dedim. Dedi ki İsa tarıdır dedi, protestan papaz. Dedim ki; İsa’nın tanrılığına bir deliliniz var mı? Yoktur dedi. Peki Allah’ın varlığı ve birliği konusunda deliliniz var mı? Çooook dedi. Şimdi delil olmadığı halde İsa tanrıdır diyen dürüst bir ilim adamı olabilir mi? İlim adamı belgeyle konuşur değil mi? delil ile konuşur. Bak, açıkça itiraf ediyor, delilim yok diyor. Allah ile ilgili delilim çok diyor. Yoksa ona göre konuş kardeşim, İsa tanrıdır deme! Sonra dedim ki; peki yarın Allah’ın huzurunda elinde hiç delil olmadığı halde İsa’ya tanrı dediğin için Allah bunun hesabını sana sorarsa nasıl hesap vereceksin? Dedim. Ha ha ha diyerek işi kapatmaya çalıştı. İşte Allah Teala, bize örnek insanlar gösteriyor diyor ki ‘’Sırâtallezîne en’amte aleyhim’’(Fatiha 1/7) Dedirtiyor bize; Ya Rabbi nimet verdiğin kişilerin yoluna, örneğimiz olsun önümüzde.
Peki bir de kötü örnekler de var; ‘’gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn / Gazaba uğramamış, yoldan çıkmamış olanların yoluna’’(Fatiha 1/7) Bunlar şeytan değil yani cin şeytanı değil bunlar. Bunlar insan şeytanı. Yani Allah’ın gazabına uğramışlar ve kendileri yoldan çıkmışlar, insanları da yoldan çıkarıyor. Cenabı Hak, cin şeytanları ile ilgili diyor ki; ‘’inne keydeş şeytâni kâne daîfâ / şeytanın tuzağı zayıftır.’’ (Nisa 4/76) Ama insan şeytanlarıyla ilgili sizin tuzağınız çok güçlüdür diyor. Cin şeytanına bir ‘’Eûzü’’ çeker kurtulursun, insan şeytanına on tane hatim okusan kurtulamazsın. Çok dikkatli olmak lazım, çok ciddi olmak lazım onun için mesafe koymak lazım. Araya mesafe koymak lazım. İşte bu şeyle; Fatiha suresi ile nas suresi arasında böyle ilginç bir ilişki söz konusu. İnşallah bundan sonraki derslerimizde zaten şimdi ara vereceğiz daha sonra soru-cevap kısmına geçeriz Bundan sonraki, bu son ders ama Kuranı kerimin son suresi fakat tekrar devam edeceğiz okumaya ama bu arada birkaç konu bunların arasında işte cin melek ilişkisi nedir? İşte arkadaşlarımız epeyce konu hazırlamışlar ama Yahya ile Enes hoca benim gıyabımda hazırlamış artık bakacağız. Bakacağız yani artık öyle şey yok ama sizden teklifler de kabul. Şey yapıncaya kadar yani o Pazar günleri iyi bir mekânda yani dışardan da gelenlerin dinleyebileceği bir ortam oluşuncaya kadar bazı konuları ki onlarda çok önemli işleyeceğiz. İnşallah sizlerin de desteği olur düzgün bir yerde herkesin gelebileceği bir yerde ders yaparız. Şimdi ara veriyoruz.