Geçen hafta biliyorsunuz, İstanbul’un fethi dolayısıyla fetih hadisi üzerinde Doktor Mehmet Ali Kulak bey yaptığı araştırmayı burada takdim etmişti. O sebeple ecel ile ilgili konuşmamız yarım kalmıştı. Ben size şunu söylemiştim; bu konuyu nasıl olsa soracaksınız o zaman ben haftaya tekrar anlatmak durumunda kalırım. Gerçekten de Rize’den dinleyen Cevat Demirtaş hoca epeyce soru sormuş. Konu ile ilgili ayetleri de sıralayarak epeyce soru sormuş. Şimdi o soruları internetten arkadaşlarımız çıkarıncaya kadar ben tekrar bir ön hazırlık yapayım. Geçen hafta söylemiştim üçte birini ancak anlattım diye. Konuyla alakalı olan kısmı. Bugün yeniden ecel konusunu anlatmaya başlayalım. Çünkü ecel çok önemli bir konu. Herkesin zihnini karıştırıyor. Mesela sigara içen insanlar var. Doktorlar sigara ömrü kısaltır diyorlar. İntihar edenler var. Öldürülenler var. Kendi hatalarından dolayı kaza yapalar var. Kötü alışkanlığı olan insanlar var. Mesela uyuşturucuya alışıyor, bakıyorsunuz ki kısa sürede vücut bitmiş. Böyle durumlarda inançlı insanlar sıkıntıya giriyorlar. Çünkü bizim kelam kitaplarımzda hep şunu okumuş öğrenmişizdir bugüne kadar. Ömür ne bir saniye bile uzar, ne de kısalır. Gerçekten öylemi? Önce ilgili ayetleri okuyacağız sonra da sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağız. Biliyorsunuz dersimiz iki bölümden oluşuyor; ilk 45 dakikada Kuranı Kerimden okuyoruz. İkinci 45 dakikada da sorulan soruları cevaplandırmaya çalışıyoruz. İster internetten olsun, isterse sizlerin sorduğu sorular olsun. Bu sebeple internetleri başında bizi dinleyenler sü[email protected] adresiyle bize soru sorabilirler.
Münafikun suresinin son ayetini tekrar okuyalım.
“Ve enfiku mimma razaknakum min kabli en ye’tiye ehadekumul mevt: size rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcayın ölüm gelip çatmadan önce”
“Fe yekule rabbi: o zaman sizden biriniz kalkıp şöyle der”
“Mevtu fe yekule rabbi levla ahharteni ila ecelin karib fe assaddeka ve ekun mınes salihin: ya rabbi keşke beni biraz geciktirseydin, sadaka verseydim ve iyilerden olsaydım”(MÜNAFİKUN 10).
Biz bu hususu kabir azabı diye ders yapmıştık, onu biliyoruz. O dersten sonra fark ettiğimiz bir şey ortaya çıktı ayetlerde. Onu da burada size söyleyelim. Hem kayıtlara geçmiş olur hemde sizden isteyen notunu alır.
Şimdi bu ayet müslümanlarla ilgili. Üst tarafında bir önceki ayette; “ya eyyuhellezine amenu: müminler” diyor.
“Ya eyyuhellezine amenu la tulhikum emvalukum ve la evladukum an zikrillah: malınız ve evladınız sizi Allah’ın zikrinden engellemesin”(MÜNAFİKUN 9). Allah’ın zikri dediğimiz zaman kurandır. Kuranı kafaya yerleştirmek, düşünmek ve gereğine göre hareket etmektir. Kurandan engellemesin dediğiniz zaman ne olur? Yani kuran okumazsınız, yoo inananlarla ilgili, tamamen inananlarla ilgili. Çünkü ya eyyuhellezine amenu diye başlıyor. Kuranı az okursunuz, belki namazınızı ihmal edersiniz, sadakayı ihmal edersiniz ve bir çok insan çoluk çocuğu için gereğinden fazla zaman ayırır. Tabi ki onlara zaman ayıracak ama gereğinden fazla zaman ayırır, ibadetinden, hayrından, hasenatından kısıp onlara verir. Ve böylece ahirete gittiği zaman günahla gider ahirete.
“Ve men yef’al zalike fe ulaike humul hasirun: kim bunu yaparsa”
“Emvalukum: malları onu Allah’ı zikirden, Allah’ın kitabını okumaktan, anlamaktan ve ona uymaktan engellerse bunlar kaybetmiş olurlar”. Tabi kafir olmazlar. Ama zarara girmiş olurlar. Ondan sonra Allah diyor ki;
“Ve enfiku mim ma razaknakum: size rızık olarak verdiğimden de harcayın”(MÜNAFİKUN 10). Aslında kazanmak istiyorsanız harcayacaksınız. Nasıl tarladan gelir elde etmek istiyorsanız oraya tohum atmanız lazım, tıpkı onun gibi eğer kazanmak istiyorsanız hayır hasenat yapacaksınız. Mutlaka harcayscaksınız. O size en az on katı, yediyüz katı daha fazlası olarak geti gelir. Mutlaka yapmak lazım. Yani ben size bunu sqmimi olarak söleyeyim yıllardır içimde bir yaradır. Geçen hafta da söyledim. Malesef şurada kitap almadınız. Veresiye alın dedik almadınız, bir kaç tane aldı, bakıyorum hep her zaman alan kişiler. Yani şurada her zaman alan kişiler dışında kitabı veresiye alın sıkıntıya girin dedik ona bile girmediler. Yani çok dikkatli olmamız lazım. Yani şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım. Listesi elimde olsa şimdi okuyacağım. Yani bu kadar olmaz. Siz kazanırsınız. Siz kar edersiniz. Hiç adetim olmadığı halde geçen hafta iki kere size söyledim. Bunu söylemek mi lazım. Siz de elinizi taşın altına koyun ki yapılan hizmetlerin kıymetini kavrayasınız. Her gün üç beş kişi bu sıkıntıya giriyor onun dışındakiler hiç. Yani yıllardır gelip gidiyorlar. Bu olmaz. Herkes elini taşın altına sokmak zorunda. Herkes ama, istisnasız. Herkes. Yoksa hiç bir hizmet yürümez. Harcayın diyor AllahTeala. Allah’a güvenen adam harcamaktan çekinmez. Size rızık olarak ne vermişsek. Az çok harcayın. Sonra size ölüm gelir çatar ve siz ya rabbi hiraz daha bizi erteleseydin keşke. Ben de sadaka verseydim ve iyilerden olsaydım derdiniz. Şimdi bu müminler için. Hani farkına vardığımız bir mana dedik ya. Bir de Müminun suresinin yani 23. Surenin 99. Ayetini açın. Onu da daha önce okumuştuk farkettiğimiz durumu size anlatmak için şeyyapıyorum.
“Hatta iza cae ehedehumul mevt” bu da kafirler ile ilgili bir ayet. Yukarıdan beri okuduğunuzda onu görürsünüz. Onlardan birine ölüm gelip çattığı zaman. Onlar da diyorlar ki; ya rabbi bizi geri çeviriniz. Ölmüş olan insan ya rabbi bizi geri çeviriniz. Kafir bizi geri çeviriniz diye bir ifade kullanıyor, çoğul ifade. Müslüman ya rabbi biraz daha bana süre tanısaydın diyor. O az bir süre istiyor, sadaka verecek kadar bir süre olsun diyor, azıcık. Çünkü imanla gitmiş ahirete. Günahkar olduğunu anlamış, işin zor olduğunu anlamış birazcık daha müsade et sadaka vereyim, inanayım değil. Zaten inanıyor. Biraz sadaka vereyim diyor. Ve iyilerden olayım. Bakın sadaka ne kadar önemli. Çünkü insan malını çok sever. Deseniz ki Allah’ı mı çok seviyorsun? Malınımı? Ne derler? Allah’ı! Peki Allah için malını çıkar da ver dediğin zaman ne olur? Başlar ihtiyaçları aklına gelmeye. Olmayan ihtiyaçları, olacak ihtiyaçları aklına gelmeye başlar. Sonra, canım herkes şu kadar verse bana da şu kadar düşer diye azaltmaya başlar sadakasını. Yardım yapacağı yere gidince der ki; ya daha daha sonra yaparım onu da sıfıra indirir. Şimdi kafir diyor ki öldükten sonra, öldükten sonra söyleyen kim? Ruh! Ölmüş ama henüz dirilmemiş. Vücut ölmüş ruh yaşıyor. Belli bir yerde. Evet kafirin ruhu diyor ki; ya rabbi beni geri çeviriniz. Çeviriniz diyor, çok saygılı. Geri çeviriniz diyor. Çünkü arka tarafın tümüyle boş geçtiğini biliyor. Ama müminse ne diyor; ya rabbi biraz daha müsade. Küçük bir müsade ver. Sadaka verip iyilerden olayım. Ama öbürü diyor ki beni geri çevir de terkettiğim dünyada iyi birşeyler yapayım diyor, salih amel yapayım diyor. O zaman buradan ne anlarız? Şimdi kabir hayatı diye anladığımız hayattır işte bu. Adam ölmüş henüz dirilmemiş. O zaman günahkarların da kabirde çektikleri bir sıkıntı var demektir, kafir olmasa da değil mi? Münafikun suresindeki kafir değil. Ama Müminun suresindeki kafir. Fakat kafirin sıkıntısının daha fazla olduğu anlaşılıyor, o diyor ki beni geri çevir terkettiğim dünyada güzel birşeyler yapayım. Ama mümin diyor ki birazcık daha müsade et sadaka vereyim malımı harcayıp da geleyim. Şimdi gideyim burda hazır malım duruyor şuna, şuna, şuna veriyim beş dakika sonra gelirim. AllahTeala ikisine de hayır diyor. Hayır olmaz, onu ölmeden önce yapacaktınız.
“Ve len yuahhırallahu nefsen iza cae eceluha: eceli geldiği zaman Allah hiç bir nefsi geriye bırakmaz”. Eceli geldi, kendisine tanınan süre sona erdiyse artık yaşama imkanı yok.
“Vallahu habirun bima ta’melun: Allah yapmakta olduğunuz şeylerden haberdardır”(MÜNAFİKUN 11).
İstersen o soruya cevap vererek yapalım belki zamandan tasarruf ederiz. Zaten bir kısmını anlatmıştık geçen hafta. Şuraya koy interneti, gerekirse burdan da takviye eder şey yaparız.
Şimdi bu ne güzel bir şey, ben Rize dedim.Trabzon imiş yanlış söylemişim. Trabzon’dan. Geçen haftaki sohbetinizi canlı yayından izledim. Ömrün kısalabilecği hususunda ayetler okudunuz. Evet, Cevat Demirtaş hoca sölüyor bunu. Rad suresi 39. Ayeti delil gösterdiniz. Rad suresi 39. Ayeti açalm. Rad 13. Sure 255. Sayfa. Bu ayetin siyak ve sibakında insan eceliyle değil şeriatın hükümlerinde bazı değişiklikler olduğu kanaatindeyim. Yani bu ecel ile ilgili değil diyor, şetiatın bazı hükümleriyle ilgilidir ben o kanaatteyim.
Şimdi ayeti bir okuyalım, bakalım ki Cevat hocanın kanaati doğrumuymuş. 255. Sayfa 38 ve 39. Ayetler. Rad suresi.Buldunuz mu? “Ve le kad erselna” diye başlıyor. Tekrar okuyayım. Cevat Hoca diyor ki bu ayetin siyak ve sibakına yani aşağısına ve yukarısına baktığımız zaman insan eceliyle değil şeriatın hükümlerinde bazı değişikliklerin olacağıyla ilgili olduğu kanaatindeyim. Bakalım insan eceliyle ilgisi var mı yok mu?
“Ve lekad erselna rusulen min kablike: senden önce elçiler gönderdik”
“Ve cealna lehum ezvacen ve zürriyyeh: o elçilere de eşler ve çocuklar verdik”. Yani çoluk çocuk sahibi olddular.
“Ve ma kanne li resulin en ye’tiye bi ayetin illa bi iznillah: hiç bir peygamberin bir mucize getirme hakkı yoktur, Allqh’ın izniyle olursa başka”. Yani hiç bir peygamber ben şimdi mucize getireceğim, sana bunu ıspatlayacağım diyemez. Allah’tan ister. Ya rabbi, bir mucize talep ediliyor. Mesela İsa (as)’dan bir sofra getirmesini istemişti havariler, O da AllahTealaya yalvardı C.Hakk da isteğini kabul etmişti. Kabul etmese etmezdi. Peygamber efendimiz de bazı konularda mucize istiyordu ama Allah Teala kabul etmiyordu. Yani eğer gücün yetiyorsa göğe bir merdiven daya yada yerin içerisine bir tünel aç, istenen mucizeyi getir bakalım diye AllahTeala Peygamber efendimizi tehdit bile etti. Bu ayet neredeydi? Enam suresiydi galiba. Neyse bulursunuz.
“Li kulli ecelin kitab: her ecelin bir yazgısı vardır”(RAD 38). Yani her süre bir yere yazılıdır. Ecel, süredir değil mi? Belli bir süre.
“Yanhullahu men yeşau: Allah istediğini siler”
“Ve yubsit: ve sabitler”
“Ve indehu ummul kitab: ana kitap kendi yanındadır”(RAD 39)
Şimdi burada herhalde Cevat hoca “Ve indehu ummul kitab” dan hareketle bunun Allahu Teala’nın istediği hükümleri sildiği istediklerini sabit kıldığı şeklinde anlıyor ki aslında bu anlayış yanlış değil. Çünkü AllahTeala;
“Ma mensah min ayetin ev nunsiha ne’ti bi hayrin minha ev misliha” buyuruyor. Yani “bir ayeti nesh eder yada unutturursak daha hayırlısını yada dengini getiririz” (BAKARA 106) diyor. Burada silme yok. Bak ne diyor; “bir ayeti nesh eder yada unutturursak onu sileriz demiyor. Ya ondan daha hayırlısını yada dengini getiririz”. Burada silme var mı? Silme başka bir olay değil mi? Allah istediği eceli siler istediğini iptal eder. Yani olduğu gibi bırakır. “Ana kitap Allah’ın yanındadır”. Yani herşeyin ana kaydı Allah’ın katında tutuluyor. Ama herşey için de bir kitap vardır. Mesela bir başka ayet, hangisiydi? Yerini söyleyeyim de sen bul Yahya.
“Ve ma kane li nefsin en temute illa bi iznillahi kitaben ve muecela: hiç kimse süresi belli bir yazılı ecel olmadan ölmez”. Aliİmran 145. Ayet. Aliİmran 3. Sure biliyorsunuz. 69. Sayfa.
“Ve ma kane li nefsin en temut; hiç kimse ölmez”,
“İlla bi iznillah: Allah’ın izni olursa başka”.
“Kitaben: yazılmış olarak”,
“Müeccelen: süresi belirli olarak” yazılmış bir vaziyette. Yani herkesin ömrü belli yazılı. O yazılı kısımdan birazı siliniyor. Yada sabitleştiriliyor. Kişilerin tavırlarına göre. Ondan önce d C.Hakk şöyle buyuruyor;
“Ve ma muhammedin illa rasul: muhammed sadece bir elçidir”
“Kad haled min kablihir rasul: ondan önce başka elçiler de gelmiştir”
“Efe in mate ev kutilen: peygamber ölse yada öldürülse”
“kalebtum: gerisin geriye mi döneceksiniz?”. Demek ki ölmenin ve öldürülmenin yazılı bir süresi var. Ama o yazı nasıl oluyor biz şimdi onu anlamaya çalışıyoruz. Ondan sonra, devam edelim Cevat hocanın yazısına.
Nuh suresi ayet 3-4’de Allah’a ibadet edin ve ondan sakının bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın. Sizi belirli süreye kadar tehir etsin. O belirli süre gelince günahlarınızı bağışlasın, sizi belirli süreye kadar ertelesin. O süre gelince ertelemez. Burada da ömür belirlenmiş olduğnu ve kısalamayacağını buradan anlıyoruz. Kusura bakmasın da Cevat Hoca hüç düşünmeden yazmış buraya yani hiç düşünmeden yazmış. Şimdi o Nuh suresini hep birlikte okuyalım. Yani onun söylediğiyle bir alakası var mı yok mu görelim.
“İnna erselna Nuhan ila kavmihi”. Bu arada sizin aklınıza takılan olursa hemen sorun, çünkü soruları cevaplandırıyoruz. Anında sorun. Biraz burdakilerin de hakkı var, sizin de hakkınız var. İnternetleri başında olanların da hakkı var.
“İnna erselna nuhan ila kavmihi: Nuh’u kavmine elçi gönderdik”.
“en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum azabun elim: onlara acıklı azap gelmeden önce kavmini uyar”(NUH 1). Biz şimdi o acıklı azabı biliyoruz. Hangisi o? Nuh tufanı! O zaman yaşasaydık bilmeyecektik. Ama şimdi kuranı kerimden biliyoruz.
“Kale ya kavmi inne lekum mezirun mubin: Nuh (as) dedi ki ey kavmim ben sizi açıkça uyarıyorum”(NUH 2)
“Eni’budullah: Allah’a kul olun”
“Vettekuhu: ona karşı saygılı davranın, kendinizi koruyun”.
“Ve etiun (NUH 3): bana itaat edin” diyor Nuh(as). Böyle yapın ki
“Yagfir lekum min zunibukum: Allah günahınızı bağışlasın”
“Ve yuahhırkum ila ecelin musemma: sizi belli bir süreye kadar yaşatsın”. Bak günahınızı bağışlasın bir, sizi belli bir süreye kadar tehir etsin yaşarsın, geciktirsin yani belli bir süreye kadar.
Burada ne diyor bakalım; “Allah’a ibadet edin, ondan sakının, bana itaat edin ki sizin günahınızı bağışlasın, sizi belli bir süreye kadar tehir etsin, o belirli süre gelince sizin günahlarınızı bağışlasın”. Var mı öyle bir şey. Belirli bir süre gelince günahınızı bağışlamıyormu? Sizin günahınızı bağışlasın belşrli süreye kadar sizi geciktirsin. Şimdi bunun da örneği var. Hani ölüm gelip çatıncaya kadar kişi ölüceğini kesin anlayıncaya kadar ne oluyordu? Tevbe kabul ediliyordu değil mi? Firavun öleceği kesinleşince tevbe etmişti. Allah kabul etti mi? “E al an: şimdi mi?” dedi C.Hakk. Şimdiye kadar neredeydin? Ama Yunus (as) tevbe etmişti. O kendini karanlıklarda düşünüyordu. O kendini ölümle yüz yüze görmüyordu. Balık yutmuştu onu ama o kendini karanlıklarda düşünüyordu. Yaşayacağı ümidi içerisindeydi. Dolayısıyla yaptığı tevbeyi Allah kabul etti. İşte burada ne diyor Allah; Nuh (as) Allah’ın ayetinde. Diyor ki; “Allah’a kul olun, Allah’tan korkun, kendinizi koruyun ve bana itaat edin. Allah sizin günahınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. İşte Nuh (as)’ın oğlu. O ayeti bulsana.
Enam 35, merdiven. Tamam, Enam suresinde olduğunu biliyordum da, tamam. Onu hemen bir ara cümle olarak söyleyip geçeriz. Hani Peygamberimizin mucize ile ilgili uyarılması hadisesi. 132. Sayfada. AllahTeala diyor ki;
“Ve in kane kebure aleyke i’raduhum: Ya Muhammed bunların senden yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa”. İnsanlara anlattı kimse onu dinlemiyor. Onların yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa
“Fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fil ard: eğer yerin içerisinde bir tünel açmaya gücün yetiyorsa”
“Ev sullemen fis sema: yada göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa”
“Fe te’tiyehum bi ayeh: girerdin yerin derinliklerine yada göğün tepesine çıkar bir tane mucize alır getirirsin”. Gücün yetiyorsa yap.
“Velev şaallahu le cemeahum alel huda: eğer Allah insanların hidayete etmesini isteyerek o yönde bir iradesini ortaya koysaydı”. Yani herkes müslüman olacak diye bir kural koysaydı C.Hakk elbette ki herkesi hidayete toplardı.
“Fe la tekunenne minel cahilin: öyleyse cahillerden olma” diyor. Cahillerden olma. İsteyen inanır isteyen inanmaz. Sana düşen sadece tebliğ. Tamam bu böyle bir ara cümle oldu.
Hud suresi 11. Sure 227. Sayfa. 42-43. Ayet. Şimdi Nuh suresindeki uyarıyı yapan Nuh (as)’ın. O uyarıyla ilgili örnek olay var burada. Hani her zaman okuyoruz ya kuranı kerimde önce bir şey kısa ve özlü olarak geçer, orada ne diyor; gelin tevbe edin, bana itaat edin, Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi ertelesin diyor değil mi? Ertelesin ne demek? Şimdi bunun açıklaması, örnek olayı var burada yine kuranı kerimde. Yine Nuh (as). Hatta 40’dan başlayalım.
“Hatta iza cae emruna: emrimiz geldi”.
“Ve faret tennuru: kazan kaynadı”. Buradan öyle anlıyoruz. Bir başkası başka anlayabilir. Yani bu geminin buharlı gemi olduğu anlaşılıyor. “Kazan kaynadı”. Kazan kaynayıp gemi harekete hazır hale gelince
“Kulnahmil fiha min kullin zevceynisneyni: ona dedik ki; her çiftten ikişer tane koy”
“Ve ehleke: aileni de”. Karısı mümin değildi biliyorsunuz. Mümin olmamasına rağmen karısı da biniyor gemiye. Çünkü aileni diyor.
“illa men sebeka aleyhil kavlu: ancak daha önce kendi aleyhine karar verilmiş olan hariç”. Oğlu, biraz sonra okuyacağız.
“Ve men amen: ve sana inanmış olanları da gemiye bindir”
“Ve ma amene meahu illa kalil: Nuh (as) ile birlikte çok az insan inanmıştı”(HUD 40). Hem her hayvandan bir çift hem de inananlar. Bazıları 80 kişilik diyor bazıları 8 kişi diyor. 8 ile 60 arasımı. O kadar yani 80 de olsa gene çok az. 950 sene insanları dine çağırmış.
“Ve kalerkebu fiha: Nuh (as) dedi ki hadi binin gemiye”.
“Ve hiye tecri bihi fi mevcin”. Şimdi burada gemici var daha iyi anlar. O şimdi onları sallıyor. Çünkü o sular dolmuş kıyıdaki gemiyi dalgalar sallıyor. Fena halde sallıyor. Atladım değil mi? Tamam, atladım
“Ve kalerkebu fiha: dedi ki binin ona”
“Bismillahi mecraha ve mursaha: bu geminin gitmesi de demir atması da Allah’ın adıyladır”
“İnne rabbi le garun rahim: ve senin rabbin çok bağışlayan ve ikramı bol olandır”(HUD 41).
“Ve hiye tecri bihim fi mevcin kel cibal: dağlar gibi dalgalar arasında onları sallıyordu”. Şimdi burada gidiyor diye tercüme ediyorlar, gidiyor olmaz. Çünkü oğlunu çağırıyor. Binin diyor. Binin dediği zaman giderken böyle dağlar gibi dalgalar arasında kim binebilir. Kıyıda o. Gemi sallanırken biniyorlar dağlar gibi dalgalar arasında. Yani zor şartlar altında biniyorlar.
“Ve nada nuhunibnehu: oğluna seslendi Nuh”. Tabi tabi kıyıda bu henüz demir almamış. Rıhtımda.
“Ve kane fi ma’zilin: ondan uzaktaydı”. Kenardaydı oğlu. Yani gelmiyordu gemiye, kenarda duruyor.
“Ya buneyyerkeb meana: oğlum gel bizimle beraber bin dedi”
“Ve la tekun meal kafirin: şu kafirlerle birlikte olma”(HUD 42)
“Kale seavi ila cebelin ya’sumuni minel ma: dedi ki bir dağa sığınırım beni bu sudan korur dedi”
“Kale la asımel yevme min emrıllahi men rahim: dedi ki bugün Allah’ın emrinden koruyacak hiç bir şey yok, Allah’ın merhamet ettiği hariç”. Yani gelmezsen ölürsün. Şimdi bunu Nuh (as)’ın ilk çağrısıyla karşılaştıralım. Gemiye gel demek ne demektir? Tevbekar ol demek, benim sözümü dinle demektir değil mi? Orada ne dedi? Dedi ki; Allah’a kul olun, ondan korkun ve bana itaat edin. Gemiye gelmek müslüman olmak demek. Aynı mana değil mi? Öyle yapın ki Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve belli bir süreye kadar geciktirsin. Gemiye gelirsen kurtulacaksın demiş oluyor Nuh (as). Ama bizde yaygın olan ne? Gemiye gelse de gelmese de aynı saatte ölecek. Ölecekse Nuh (as) neden çağırıyor ki gemiye. Değil mi? Ve o diyor ki; ben dağa sığınıp kurtulurum. O da diyor ki; bugün kurtuluş yok, ancak gemiye binersen kurtulacaksın. Yani ne oluyor? Senin ömrünün kalan kısmını kullanırsın yoksa gidersin. İşte Allah siler senin ömrünü. Çünkü hala tevbe imkanı var. Niye var? Çünkü o kurtulacağını düşünüyor kendisi. Daha önce Nuh (as) kafirlerden kimse bırakma diye dua etmişti ama oğlu diyor ben kurtulurum. Kendi kurtulacağı ümidi olduğu için tevbe edebilir o anda. Tıpkı Yunus (as) gibi. Ama etmiyor. Etmeyince ne oldu? Öldü
“Ve hale beynehumel mevcu: bir dalga geldi ikisinin arasına girdi”
“Fe kane minel mugrakin: hemen boğuldu”(HUD 43) . Gemiye binseydi ne olurdu? Kurtulurdu. Şimdi başka konulara girmeyeceğiz, sadece ecel konusu. Ecelin dışındaki suallerinizi yazın bir kenara daha sonra cevaplandıralım.
SORU VE CEVAPLAR KISMI
Bismillahirrahmanirrahim
İnşallah görüntü düzelmiştir. Nasıl? Düzelme var mı?
Trabzon’dan Cevat Demirtaş hocanın sorularını cevaplandırmaya devam ediyoruz. Bundan önceki dersin kısa bir özetini verelim. Geçen hafta okumuştuk biliyorsunuz. Allah insanlara bir ecel belirliyor. Ona eceli musemma deniyor. Müsemma demek adı konmuş demektir. Yani süresi belli bir ecel. Bu ecel uzamıyor ama kısalabiliyor. İşte Nuh (as) kavmine diyor ki; Allah’a kul olun, kendinizi koruyun, Allah’tan korkun ve benim dediklerimi yapın Allah sizin günahlarınızı bağışlasın, sizi belli bir süreye kadar yaşatsın. Ondan sonraki kısım şu;
“İnne ecelallahi iza cae la yuahhar: Allah’ın berlediği süre geldiği zaman geriye bırakılmaz”(NUH 4).
Evet, yayında yine bir kesilme oldu. Tekrar ediyorum: Nuh (as) kavmine geliyor. Diyor ki; ey kavmim ben sizi açıkça uyarıyorum. Allah’a kul olun, kendinizi koruyun, Allah’a karşı gelmekten sakının, Ondan çekinin ve bana itaat edin. Öyle yapın ki Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Şimdi bunun örneğini de geçen hafta size Yunus (as) olayıyla anlatmıştık hatırlarsanız. Yunus (as) Allah’tan izin almadan Ninova’yı, yani görev yerini terletmişti. Gelmiş bir gemiye binmişti. Gemide kura çekilmiş ve Yunus (as) gemiden atılmıştı. Atıldığı zaman da onu bir balık yutmuştu. Ninova dediğimiz bu günkü kuzey Irak Musul ve çevresi. Yunus (as)’ın kabri zaten orada. Yani gerçek mi değil mi onu Allah bilir ama yani yaşadığı çevre ora. Musul’un girişinde sol tarafta bir tepenin üzerinde Yunus (as)’ın kabri var. Şim, o bölgede yaşamış bir insan. Göreceği en büyük balık Fırat’da tutulan balıktır. Denizde kendisini karanlıklar içerisinde düşünüyor. Balık tarafından yutulduğunu bilmiyor. Yutulduğunu bilse ölümle yüz yüze geldiğini anlar ve iş işten geçmiş olur. Kendini karanlıklar içerisinde kabul ediyor ve karanlıklar içerisinde “La ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minez zalimin” diyor; “ya rabbi senden başka ilah yok en sana boyun eğerim ben yanlış yaptım”(ENBİYA 87) diyor. Yanlış yapanlardan oldum. Bu bir tevbedir. Ve AllahTeala Yunus (as)’ın tevbesini kabul ediyor. Çünkü ölümle yüzyüze geldiği kanaatinde değil kendisi. Öyle yapıyor ve balık onu midesinden dışarı atıyor. Şimdi bugün Mahir Bey bir yazı getirdi. Bunu da bu arada size sunayım. Burada kısa bir özet vereceğim ben size.
Evet diyor ki seste düzelme var ama çok az çıkıyor. Fakat görüntü düzgün değil diyor. Ses iyi gitmiyormuş demek ki. Düzelmiş ama. Sen de herhalde onu düzeltiyordun değil mi? İnşallah düzelmiştir. Şimdi çok kaliteli bir şey aldık. Allah razı olsun bir arkadaşımız aldı. Çok güzel bir kamera. Herhalde fazla geldi. Şimdi bu öyle bir şey ki elini verdin mi kolunu kurtaramıyorsun. Böyle bir masraf yaptın mı masraflar üst üste geliyor. Onun yanına şunu da alayım, şunuda, şunuda.. bir de bakıyorsun ki büyük bir para gitmiş.
Şimdi burda bir gazete küpürü var. 1986’da koparılmış. Ahmet Tezcan tarafından hazırlanmış. Burada yaşanmış bir olay anlatılıyor.1891 yılının ağustos ayında Falkland adalarının bulunduğu okyanus suları üzerinde avlanan Star Of The East gemisinin tayfalarından James Bertley denize düşmüş ve bir balina tarafından yutulmuş. Arkadaşları James Bertly’i yutan balinayı bir gün sonra yakalamışlar. Ancak tayfanın balinanın karnında olduğunu bilmiyorlarmış. Boğuldu gitti zannediyorlarmış. Balinanın karnını yarınca tayfa James’in mide öz sularını etkisiyle bembeyaz olmuş vücudunu görmüşler. Hemde yaşıyormuş. Tayfa James bir buçuk gün hasta yatmış sonra tamamen iyileşmiş. Buna benzer bir tecrübe de Kaptan Cousteau tarafından yaşanmış, o da burada yazılı. Bu vesileyle de bunu söylemiş olduk. Sağolsun arkadaşımız getirmiş.
Hollanda’dan gelen mesaj; hocam ses düzeninden Allah razı olsun. Yani Allah Teala’nın ne hikmetleti var ne güzel şeyleri var.
Şimdi, Yunus (as) balığın karnında tesbih yani tevbe etti. Özeti o. AllahTeala da diyor ki
“Fe lev la ennehu kane minel musebbihin. Le lebise fi batnihi yevmi yub’asun: eğer tesbih etmeseydi, tesbih edenlerden olmasaydı yeniden dirileceği güne kadar elbette ki balığın karnında kalırdı”(SAFFAT 143-144). Ne demek bu? İşte Allah silerdi onun kalan ömrünü değil mi? Bu çok açık değil mi? Hepsi de açık da artık bunda da herhalde şüphe edilmez. Ama ne zaman ki bu tevbeyi yaptı Allah Onu balığın karnından çıkardı. Orada kendine geldi belli bir süre. Sonra ülkesine döndü. Kendisine yüzbin kişi yada daha fazla kişi inandı. Balığın karnında kalsaydı bunlar olacakmıydı? Ölüp gidecekti. İşte arkadaşlar son derece açık ve net. Son derece açık ve net. Demek ki ömür kısalabiliyor ama uzamıyor. Kısalması da kişinin kendi hatasıyla olabiliyor.
Neyse şimdi buradan devam edelim, bakalım Cevat hoca başka neler söylemiş.
Fatır suresi ayet 11’de. 35. Sure 11. Ayet. 436. Sayfa. Burayı bakalım nasıl anlamış cevat hoca?
“Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez yahut ömrü kısaltılmaz ki bu kitapta yazılı olmasın. Bu ayeti Hac suresi 5 nolu ayet ile düşündüğümüzde insanların ömürlerinin kimisinin kısa kimisinin daha uzun olduğu, bunu da ancak Allah’ın bileceği en iyi insanların da kısa ömürlü olduğunu en kötü insanların uzun ömürlü olduğunu bazen de bunun tersinin olduğunu kuran ayetlerinde görürüz”.
Hac suresine bakalım göreceğiz. Hac suresi 5. Ayet. Burayı kapatmadan 333 ü açın. Burada diyor ki;
“Ya eyyuhen nasu in kuntum fi raybin minel ba’si: ey insanlar öldükten sonra dirilme konusunda şüpheniz varsa”
“Fe inne halaknakum min turabin: işte biz sizi topraktan yarattık”
“Sümme min nutfetin: sonra bir nutfeden”
“Summe min alakatin: sonra bir kan pıhtısından”
“Sümme min mudgatin: sonra bir çiğnem et görüntüsü olan bir parçadan”
“Muhallakatin ve gayri muhallakatin: yaratılışı tamamlanmış tamamlanmamış şeklinde”
“Li nubeyyine lekum: size açıklayalım diye”.
“Ve nukırru fil erhami ma neşau: istediğimiz süre sizi ana rahimlerinde bırakırız”
“İla ecelin musemmen: adı konmuş süreye kadar”. Ana rahminde de belli bir süre var. O süreye kadar. O süre bitince orada da ecel geldimi ana rahminde
“Summe nuhricukum tıflen: sizi bir küçücük çocuk olarak ana rahminden çıkarırız”.
“Summe li teblugu eşeddekum: sonra güçlü kuvvetli hale gelesiniz diye size yaşama imkanı veririz.
“Ve min kum men yuteveffa: sizden kiminiz önceden vefat eder”. Yani ölür. 10 yaşında, 20’sinde, 30’unda, 40’ında, 50’sinde, 60’ında, 70’inde.
“Ve min kum men yurradu ila erzelil umuri: sizden kiminiz de ömrün en rezil zamanına kadar yaşatılır”.
“Li keyla ya’leme min ba’di ilmin şey’a”. Yani bir çocuk oluyorsunuz değil mi? Ya ne adamdı. O babayiğit, o akıllı,o nefis akıl veren kişi gitti, şimdi. Çocuk olsa iki tane tokat vurur oturtursunuz. Onu da yapamıyoruz. Öyle demiyorlar mı? Çünkü artık ömrün en rezil dönemi. Çocuklaşıyor.
“Ve terel arda hamideten fe iza enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet ve enbetet min kulli zevcin behic”. Şimdi bu ayeti kerimeyi, tamam Allah tabi bunu hep biliyoruz. Kimin eceli musemması ne kadar olduğunu bizim bildiğimiz yok. Bazısı çocukken ölür, bazısı büyür ölür, bazısı taaa ileri yaşlarda ölür. Tamam. Bunun ömrün uzaması kısalmasıyla bir alakası yok.
Şimdi Fatır suresine geçelim:
“Ve ma yuammeru min muammerin: yaşatılan kişi yaşatılmaz”
“Ve la yankusu min umurihi: ömründen kısaltma yapılmaz ki”. “Ömründen kısaltma”. Ömrü var değil mi? Ömrü var oradan kısaltılıyor. Bunun öbür ayetle bir alakası yok. Umurihi derken başka bir insan değil ki aynı adamın ömründen. Yani “Ve ma yuammeru min muammerin: yaşayan bir kişinin yaşatılması”. Adam yaşıyor ve yaşatılıyor. Yani diyelim ki Yunus (as)’ın 100 sene ömrü olsa, öyle düşünelim. Bunun bazı kaynaklara göre 63, 30 yaşında, peygamber olmuş deniyor 63 yaşına kadar orada tebliğde bulunmuş. İnanan olmayınca görev yerini, tabi onlara göre haber verdikten sonra ayrılmış. Geri döndükten sonrada diyelim ki 30 sene daha yaşadı. Öyle düşünelim. Şimdi “yuammeru min muammerin” yani Yunus’un yüz sene yaşatılması. Değil mi? Örnek olsun. “Ve la yunkasu min umurihi: yada onun ömründen kısaltılmaz”. Çünkü eğer tesbih yapmasaydı 63 yaşında ölecekti değil mi? Yaşatılması da ömrün kısaltılması da nedir? “İlla fi kitab: mutlaka bir kitapta yazılıdır”. Yazımı ne zaman oluyor. Şimdi bunu şöyle düşünün; bilgisayara bir şey yazıyorsunuz. Çıkışını almadan kaydetmiyor mu kendisi? Çıkşını almadan kaydetmiyor. Yani ömrü kısaltıldığı zaman da kayda geçiyor, tam yaşayacak dediği zaman da kayda geçiyor. Kayıtsız hiç bir şey yok. Bakın aynı kişi ömrünü ya tam yaşıyor yada kısaltılıyor. O zamir aynı yere gidiyor. “Ve la yunasu min umurihi” “ma” ya gidiyor. O kişi. Aynı şart. Yani o kadar açık ki. Ama gelenek ayetleri bütünüyle almayınca karşımıza bizi sıkıntıya sokan bir görüşle çıkıyor. Diyor ki ömür ne kıaltılır ne uzatılır. Peki kısaltılmazsa uzatılmazsa bu ayetler ne? Bunları nasıl açıklayacaksınız, değil mi? Yani sizin içinizde şüphe doğuyor mu? Doğmuyor!.
Ondan sonrada Hadid suresinin 22 numaralı ayeti. Az önce o ayeti meal olarak da söyledim. Burada ben geçen hafta anlatmayı ihmal ettiğim bir ayeti yazmış Cevat hoca. Bu çok iyi oldu. Ama önce Hadid suresi 22. Ayet 541. Sayfa. Bu ayeti kerime de malesef doğru anlaşılmak istenmeyen ayetlerdendir. Yani ben şeylerle ilgili söylüyorum. Bazı mezhepler kendi görüşünü söyletmek için bu ayetide biraz bozuyor. Biraz daha sonra o konulara giriş.
“Ma esabe min musibetin fil ardı ve la fi enfusikum: yeryüzünde yada kendi içinizde başınıza bir musibet, bir olay gelmez ki”. Bu musibet bizim türkçemizde kötü anlamındadır. Arapçada kötüye de denir iyiye de denir. Çünkü ayette “Min seyyiatin; yani başa isabet eden iyilik, başa isabet eden kötülük”. Musibet kelimesi türkçede kötü manasındadır ama arapça da başa gelen demektir. İyilik de gelir kötülükte gelir değil mi? Onun için “yeryüzünde yada kendi içinizde başınıza gelen herhangi bir olay yoktur ki”,
“İlla fi kitabin min kabli en nebreeha: bir olayı yaratmadan önce bir kataba yazılı olmuş olmasın”. O da ecelse bir kete doğduğumuz andan itibaren ne kadar yaşayacağımız yazılı. Onu geçen hafta okumuştuk değil mi? Ama onda silinmeler oluyor. Allah biraz noksanlaştırıyor. Noksanlaştırdığı zaman da yazılıyor. Aynı kayıttan siliyor. Şu kadara düştü, şu kadara düştü diye yazılı gene. Sonra Yunus (as) gibi tevbe edersiniz tekrar eski şekline çıkabilir.
“İnne zalike alallahi yesir: bu Allah’a kolaydır”. Şüphesiz Allah’a kolay amemna.
Herşey C.Hakka bağlı. Ama bizim için zor bir husus var, anlaşılması zor olan ayetlerden bir ayet var. O da Cevat hocanın gönderdiği Aliİmran 156. Ayet. Şimdi onu anlamaya çalışacağız. 3. Sure 156. Ayet. Sadaka verdiğin zaman ömrün tam oluyor. İlaveye dair ayetlerde bir işaret yok, olsa seni mi kıracağım. Kısaltılmış ömür uzar yani normal duruma kadar çıkabilir.
Bu verilen sadakalar, yapılan iyilikler kişilerin yapmış oldukları kötülükleri giderir. Çünkü “innel hasenati yuzhibnes seyyiat: iyilikler kötülükleri giderir”(HUD 114). Şöyle düşünün. Elbisenize bir pislik bulaştımı neyle gideriyorsunuz? Temiz suyla. Temiz suyu döktüğünüzde pislik gidiyor elbiseyi biraz daha giyiyorsunuz. Bu pislik orada kalsa giyebilirmisiniz o elbiseyi? İşte yaptığınız iyilikler hasenat o kötülükleri giderir biraz daha yaşarsınız. Ömrün kısalabildiğini ayetlerde gördüğümüze göre onun gereğini yapmamız lazım.
Şimdi Aliİmran suresinin 156. Ayeti. 72. Sayfa. Aslında 156 değilde biz bu işe 154’den başlarsak daha güzel olacak. Sayfanın başından evet. Çünkü orada ecelle ilgili şey var. Bu ayeti kerimeler Uhud savaşıyla ilgili inmiş ayetlerdir. AllahTeala Uhud’da müslümamlara önce bir galibiyet vermişti. Sonra da yaptıkları hatadan dolayı mağlup oldular. Ahmet Bey görüyor musun bak, yaptıkları hatadan dolayı. Galipken mağlup olacaklar. Allah galibiyet sözü vermişti Uhud’da. O sözü yerine getirdi galip oldular. Ama galibiyeti devam ettirmek için de sürekli çalışmak lazım. Peygamber efendimizin emrini tutmayan. Sen başarılı olmak için tabi ki gayret edeceksin, peygamberimiz öyle yaptı. Mağlup olan ordu tekrar siyaseten galip duruma geçti bir de düşmanı kovdu. Yaralı olmasına rağmen yüzü yaralanmış, oraya zırhın halkası batmış, sahabeden birisi onu dişiyle çıkarmak isterken dişi kırılmış. O derece. Onunma ona rağmen askerin çoğu yaralı, o yara bere içerisinde düşmanı takip etmişlerdir. Ve düşman tekrar geri dönemeden gitmiştir. Yani Peygamber efendimiz canını dişine takarak son ana kadar, en zor şartlarda mücadeleyi devam ettirmiş. Bize o örnek oluyor. O zaman ayetleri doğru anlarsak Peygamberimizi de doğru anlarız. Şimdi müslümanlar o büyük sıkıntıdan sonra gelmişler rahat bir uyku uyuyorlar. Düşmanları kovmuşlar ya. AllahTeala burada onu anlatıyor.
“Sümme enzele aleykum min ba’dil gammi emeneten: o büyük sıkıntı”. Tam galip gelmişler sonra düşman dönüp bunlardan 70 kişiyi şehid etmiş. Ve mağlup olmuşlar. Sonra Peygamberimizin gayretiyle düşmanı kovabilmişler. Sonra da diyor ki AllahTeala
“O üzüntüden sonra sizin üzerinize bir güven ve huzur indirdi Allah”.
“Nuasen: tatlı bir uyku”
“Yagşa taifeten minkum: bu sizden bir gurubu tamamen bürümüş vaziyette”
“Ve taifetun kad ehemmethum enfusuhum: bir gurup da var ki canlarının derdine düşmüşler” uyku muyku yok. Ne uykusu. Birisi rahat ediyor öbürü canının derdine düşmüş.
“Yezunnune billahi gayral hakkı: bunlar Allah’a karşı yanlış düşünceler besliyorlar içlerinde”. Allah’a karşı haksız bir kanaat içerisindeler.
“Zannel cahiliyyeh: cahiliye kanaati”. Tıpkı Mekkeliler gibi. Neymiş o kanaat?
“Yekulune hel lena minel emri min şey: diyorlar ki; bu işten bizim elimize ne geçti?” Ne oldu yani biz buraya çıktık geldik, savaştık.
“Kul innel emre kullehu lillah: de ki herşey Allah’a aittir”. Yani siz ne bekliyorsunuz ki? Yani neyiniz var ki neyi kaybettiğinizden dolayı üzülüyorsunuz? Sahip olduğunuz her şey Allah’a ait değil mi?
“Yuhfune fi enfusihim ma la yubdune lek: içlerinde bir şey saklıyorlar, onu sana söyleyemiyorlar”. Diyorlar ki;
“Yekulune lev kane lena minel emri şey’un ma kutlina hahuna: eğer bizim elimize geçecek bir şey olsaydı burada öldürülmezdik”.
“Kul lev kuntum fi buyutikum: de ki eğer evlerinizde olsaydınız”
“Le berezellezine kutibe aleyhimul katlu: ölümleri yazılmış olanlar elbette evden çıkar gelirlerdi”. Nereye kadar?
“İla medaciihim: düştükleri yere kadar”. Ölüp düştükleri yer varya, Uhud’da. Birisi şurda ölmüş, birisi burda ölmüş. Mesela Hz.Hamza şehit oldu. Orada olacaktı. Niye? Çünkü artık onun yazgısı oraya kadarmış. Onun eceli musemması oraya kadarmış. Bu farklı bir olayı anlatıyor. Kendi yaptığı bir hata yok. Savaşa gitmek hata mı? Hayır. Kendi hatası yok. Allah için gidiyor. Ama Allah için canını vermeye hazır oldu, için da Allah bunun karşılığını kendisine fazlasıyla veriyor o ayrı, Allah’ın ikramı o. Yani süresi tamamlanmışsa süresi tamamlanmış olan kişi öleceği yeri bile şaşmaz. Ecel gelmişse bundan kurtuluş yok. Buraya kadar anlattıklarımız kendi hatalarımızla sebep olduğumuz azaltmalardır. Yoksa ecel gelmişse bundan kurtuluş yok. Peki o zaman neden AllahTeala neden bu savaşları farz kılıyor. Sizin ömrünüzü kısaltmak için farz kılmıyor ki. Eceli gelmise gelmiş. Siz Allah’a karşı yanlış bir iş yapmıyorsunuz savaşa gitmekle. Bununla Allah sizin içinizdekini ağır bir denemeden geçirsin diye. Yani siz Allah için canınızı verebiliyormusunuz veremiyormusunuz, mesele o.
“Ve li yebteliyallahu ma fi kulubikum: ve kalbinizde olanı temizlesin diye”. Şüpheler şu bunlar varsa onları temizlesin diyedir.
“Vallahu alimun bi zatis sudur: Allah kalplerde ne olduğunu çok iyi bilir”(ALİ İMRAN 154).
“İnnellezine tevellev minkum yevmel tekal cem’ani: o iki ordu karşılaştığı zaman içinizden geri dönenler var ya” o gün
“İnne mestezellehumuş şeytanu bi ba’di kesebu”. Şimdi bu iki şekilde anlaşılabilir; birisi Uhud savaşına giderken Abdullah Bin Ubey Bin Selul ile birlikte geri dönen 300 kişi. Bunlar bazı yaptıkları şeyden dolayı geri dönmüşler denebilir ki Abdullah İbni Übey münafıktır, Allah’ın onu affetmesi söz konusu değildir. Münafikun suresinde C.Hakk bunu belirtmişti. Asla affetmeyeceğini söylemişti. Gerçi onunla beraber olanların bir çoğunu C.Hakk affetmişti çünkü tevbekar oldular. Onlardan sa okçular için anlamamız daha uygun. Şimdi o gün orada şeytan onları kaydırdı ya. Niye kaydırdı? Yaptıkları bazı yanlışlar sebebiyle kaydırdı. Demek ki bizim hayatımızda yanlış olmazsa şeytan sizi kaydıramaz. Hatayı biz yapıyoruz. Terli tetli rüzgara çıkmazsan hasta olmazsın. Yanlışın yoksa tuzağa düşmezsin.
“Ve lekad afallahu anhum: Allah onları bağışlamıştır”
“İnnallahe gafurun halim: Allah gafur ve halimdir”(ALİ İMRAN 155). Deniyor ki bu kişilerin, faiz yasak değildi o zaman, faizli borçları vardı, tabi bu ayete uygun aslında gerçi başka rivayetler var mı onu bilemiyorum. Bu kişilerin faizli borçları vardı. Mekkelilerin de yenildiğini görünce biran önce ganimetleri alalım, borçlarımızı ödeyelim diye düşünmüşler. Yaptıkları bir yanlıştsn dolayı bu şeye düştüler. Halbuki Abdullah Bin Caşh’a Peygamberimiz kesin emir vermişti, bizim leşlerimizi kargaların yediğini görseniz bile burayı terketmeyin demişti. Artık savaşı kazandık diye Peygamberden emir gelmeden terketmişlerdi. Bunu böyle yapmaları kendi hatalarından dolayı. Buna kendileri sebep oldu. Ama öyle değil askerin çoğu. Askerin büyük bir bölümünün hiç suçu yok.
“Ve lekad afallahu anhum: ama Allah onları da affetti”.
“İnnallahe gafurun halim: Allah garurdur ve halimdir”(ALİ İMRAN 155). Şimdi asıl sorulan ayete geldik.
“Ya eyyuhellezine amenu: müminler”.
“La tekunu kellezine keferu: siz o kafirler gibi olmayın”
“Ve kalu li ihvanihim iza darabu fil ardu ev kanu guzzen lev kanu indena ma matu vema kutilu: bunlar kendi kardeşleri için şöyle derler yolculuğa çıktıkları zaman yada savaşçı oldukları zaman yanımızda olsalardı ölmezlerdi yada öldürülmezlerdi derler kafirler”. Siz onlar gibi olmayın. Yani eceli gelmişse kurtuluş yok. Şimdi bu başka bir olay, bu hadisenin başka şekli. Zaten bu kısmını Nuh (as) diyor;
“İnne ecelallahi iza cae la yuahhar”(NUH 4) diyor. Çünkü Allah’ın belirlediği süre geldimi artık geriye bırakılmaz. Zaten ömrünüzü de kısalttıysanız, hani firavun boğulurken tevbe ediyor kısaltmış ömrünü, biraz önce olsa kurtulurdu. Nuh (as)’ın oğlu da öyle işte. Tevbe etmedi gitti. Etseydi kurtulacaktı. Bu kendi hatası. Ama savaşa gidenlerin yaptıkları bir hata yok, yola çıkmış kaza olmuş, trafik kazası olmuş, kendi yaptığı bir kusur yok. O zaman öyle ise demek ki bunun eceli gelmiş onun artık kurtuluşu yok. Şimdi mesela ben size yaşanmış bir hikaye anlatayım.
(Salondan bir şey soruldu duyulmuyor 1:18:43 dk)
Ölüm sebebini savaş görenler, ölüm sebebi savaş gibi gözüküyor ki o öyle yazılmış. Savaş da olmasa bak diyor ki Allah; savaş da olmasa, hiç savaş yapılmasada ölecek kişiler gider öldükleri yerde o saatte, orada ölürlerdi. Ama savaş olduğu için şehid olarak öldüler. Çünkü bunlar burada bir hata yapmıyorlar savaşa giderken.
Şimdi aynı, size bir örnek anlatayım. Benim bir kayın birader vardı. Allah rahmet eylesin. Trafik kazasında vefat etti. Bu nişanlıydı. Şubat tatiliydi galiba. Buradan Erzurum’a, yok Mısır’dan gelmişti öğretmendi kendisi, Mısır’dan gelmişti. Erzurum’a gidiyordu nişanlısı var, işte düğün falan hazırlıklar şu bu olacak. Buradan nişanlısına telefon ediyor diyor ki; yani nişanlısı dini nikahlı resmi nikah yapılmamış. Diyor ki senin diyor aklında başka şeyler mi var diyor. Ben rüya gördüm biz birleşemeyeceğiz. Sonra, buradan gidiyor Erzincan yakınlarında trafik kazasında vefat ediyor. Allah rahmet eylesin. C.Hakk bunun ecelini getiriyor. Yani bunun bir hatası yok. Kurtuluş yok, O mutlaka orada ve o saatte ölecek. Kurtuluş yok. Çünkü kendi hatasından dolayı değil. Allah da rüyasında gösteriyor onu. Fakat Yunus (as) olayında bütün peygamberlerin kavimlerine söylediği olaylarda, siz kendi elinizle kendi ömrünüzü kısaltmayın demiş oluyorlar. Ecelimizin ne zaman olduğunu biz bilemiyoruz. Öyleyse biz her zaman Peygamber (sav)’in yaptığı gibi hayatlarımızı doğru dürüst yaşamalıyız. Mesela Peygamberimiz 63 yaşında vefat etmişti. Demek ki onun eceli o kadarmış. Daha fazla olmaz. Ama kimin kaç yaşında öleceğini biz bilemiyoruz. Ama bu ayetler kendi hatalarımızla ecelimizi kısaltacağımızı net bir şekilde gösteriyor. Şimdi meselede anlaşılmayacak bir taraf kaldı mı?
Salondan bir katılımcı;
– Hocam hataları olduğu halde ölmeyenler nasıl oluyor?
Hoca: Yani şimdi bir kere ölüm konusu: Allah’ın onayı olmadan ölüm meydana gelmesi mümkün değil. En başta okuduğumuz ayet var.
“Ve ma kane bi nefsin en temute illa bi iznillah: hiç bir can Allah’ın onayı olmadan”(ALİ İMRAN 145), sen şimdi resmi daireye gidiyorsun amir imza atmadan sana bir şey vermiyorlar ya, Allah’ın onayı olmadan hiç kimse ölemez. Bunu baştan bir kere okuduk. Ve bunun da bir yazgısı da vardır diyor Allah süresi belli bir yazgısı vardır. İşte o yazgı yaratıldığınız zaman belli. En üst noktası. Ama aşağıya çekilebiliyor. Bizim yaptığımız hatalardan dolayı. Anlatabildimmi şimdi. Yani Allah tarafından onay çıkmadan ölmek söz konusu değil.
SORU: Hocam bu biraz kader inancıyla bağlantılı gibi duruyor. Genellikle biz mi yaşıyoruz, yaşayacaklarımızı bildiği için Allah öyle mi yazıyor?
CEVAP: Şimdi kader konusunda bizim bir bilgimiz var mı? Ama bilmediğimiz, Allah diyor ki “Ve la takfu ma leyse leke bihi ilm: bilmediğin bir şeyin arkasına düşme”(İSRA 36). O bizim bilmediğimiz. Biz Allah’ın kuranda bildirdiklerini anlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla kendi kafamızdan bir takım kurgular yaparak kendimizi sıkıntıya sokmayalım.
SORU: Hocam bir yere getirmek istiyorum da konuyu. Diyelim ki Allah belli bir süreye kadar, geçen hafta zaten bir çizgi var demiştiniz. O çizgi bizim ecelimiz yani son nokta demiştiniz. Oradan bir miktarı silinirse
HOCA: Evet ecel sınırımızdan bir miktar silinirse kısaltma olur, zaten ayetler onu söylüyor.
SORU DEVAM EDİYOR: Kısalır demiştiniz. Ben de diyorum ki kısalsa da öyle kalsada Allah kısalacağını da bildiği için onun bilgisi dahilinde olduğu için
HOCA: Şimdi, hayır bakın. Burada en büyük hata şudur, kelamcıların yaptığı en büyük hata Allah’ın bilgisine dayanarak sistdm kurmalarıdır. Biz Allah’ın bilgisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Allah diyor ki; “Ve la yuhutune bi şey’in min ilmihi illa bima şae: onlar Allah’ın bilgisinden Allah’ın istediği kadarından fazlasını kavrayamazlar”(BAKARA 255) diyor. Allah’ın istediği kadar da bu kuranda bildirilendir. Bu kuranda bildirilenin dışına çıkıp da Allah bilmez mi, işte Allah’ın bilgisinde bu böyler şeklinde varsayımlar yanlış olur. Bizi sadece sıkıntıya sokar. Başka bir şeyle uğraşmayalım. Efendim Allah zaten bunu bilmiyormuydu, eskiler bilmiyormuydu, hayır. Allah’ın bilgisinden biz sorumlu değiliz, Allah’ın bildirdiğinden sorumluyuz. Allah’ın bildirdiği de bu kuranı kerimde olandır. Çünkü Allah diyor ki; siz benim bildirdiğimden daha fazlasını kavrayamazsınız. Öyle dediğine göre niye kavrayamadığımız sahaya girip de kendimizi sıkıntıya sokuyoruz? İşte kader konuları hep o kavrayamadığımız sahaya girenlerin bizim başımıza açtığı sıkıntılardır. Hiç ona girmeyelim. Allah bilmez mi falan.. Yani Allah’ın bilgisini biz bilmiyoruz ki. Ama Allah’ın bildirdiğini biliyoruz. Biz bu kuranla sınırlı olarak düşünelim.
Peki başka bir soru yok herhalde. Başka soran var mı? Buyrun
SORU: Allah diyor ki; Allah sizin için hayır ister. (sorunun geri kalan kısmı anlaşılmadı 1:26:02- 1:26:08).
HOCA: Tabi dediğiniz doğru, ayeti okuyayım. Güzel söylediniz. AllahTeala diyor ki;
“Ma asabeke min hasenetin fe minallah: başınıza gelen bir iyilik Allah’tandır”.
“Ve ma asabeke min seyyietin fe min nefsike: başınıza gelen bir kötülükte senin kendindendir”(NİSA 79). İyiliği de kötülüğü de veren Allah’tır ama sebebi biziz. Ömrü kısaltan da tam olarak yaşatan Allah’tır. Ama kısalmasına sebep olan biziz. Burada anlattığımız şu; kendimizi gevşek bırakmayalım, tıpkı Peygamber (sav)’in yaptığı gibi. Bak, şu ayeti lütfen bir daha okuyalım. Beraber okuyalım. Ali İmran suresinin 70. Sayfasındaki 152. Ayet. Çok dikkatli okuyalım. Ve bu ayet aslında bir çok soruya cevap oluyor.
“Sadakakumullahu va’dehu: Allah size verdiği sözü yerine getirdi”. Uhud savaşında.
“İz tehussunnehum bi iznihi: siz o zaman Allah’ın izniyle onları doğruyordunuz” kesiyordunuz yani. Galip geldiniz. Ama bakın, işte Allah vaad etti yerine getirdi. İyilik Allah’tan gördünüz mü? Şimdi, başınıza gelen kötülüğün sebebi sizsiniz dedi ya
“Hatta iza feşiltum: dağılıncaya kadar”.
“Ve tenaza’tum fil emri: savaş konusunda aranızda tartışmaya başladığınız zamana kadar zafer sizindi”.
“Ve asaytum: peygambere isyan ettiniz”. Verilen emri tutmadınız.
“Min ba’di ma erakum ma tuhıbbun: o arzu ettiğiniz zaferi ve ganimetleri Allah size gösterdikten sonra aranızda dağıldınız”. Şimdi, bir çok kimse zengin olur kısa sürede tekrar fakirleşir. Aynı şey. Niye? O zenginliği görür görmez hemen işin hovardalığına yönelir. Allah’ın adaleti. Eldeki imkanları da devam ettirmek için sürekli ciddiyetle devam etmek lazım. Burada da öyle. Dağıldınız diyor.
“Minkum men yurıdud dünya: sizin kiminiz dünyalık istiyordu”. Zaten orada bir kaç kişiydi ama öyle savaşta topyekün olmak lazım. Tek vücut olmak lazım. Birisi şu tarafa birisi bu tarafa çekerse olmaz.
“Ve minkum men yurıdul ahira: kiminiz de ahireti istiyordunuz”. Bundan dolayı Allah o arzu ettiğiniz zaferden sonra size yenilgiyi tattırdı.
“Sümme sarafekum anhum: sonra Allah sizi onlardan çevirdi”. Yani bu defa geri kaçan siz oldunuz onlar hücum etmeye başladı.
“Li yebtelıyekum: sizi Allah zor bir imtihandan geçirsin diye”.
“Ve lekad afa ankum: ama Allah tavırlarınızdan dolayı gerçekten affetmiştir”
“Vallahu zu fadlın alel mu’minin: Allah müminlere karşı ikram sahibidir”.
“sümme sarafekum anhum” ayetini bir başka şekildede şey yapabiliriz; “sonra sizi onlardan kurtardı”. Yani siz onları sürdünüz, kurtuldunuz şeklinde de anlamak mümkün. Böylece dersimizi tamamlamış olduk. Demek ki biz Allah’ın bilgisinden değil Allah’ın bildirdiklerinden sorumluyuz. Bu çok çok önemlidir. Kelamcılar Allah’ın bilgisini delil olarak aldıkları için insanları çok sıkıntıya sokmuşlardır. Allah’ın bildirdiğini yazsalardı hiç sıkntıya girmezdik.
Bizim son kitabımız çıktı. Hem interneti başında olanlar da görsünler. Doğru bildiğimiz yanlışlar kuran ışığında. Bu kitabı da lütfen alalım.