Geçen hafta Münafikun Suresinin son ayetlerini okumuştuk. Orada ölümle ilgili, öldükten sonraki hayatla ilgili, ölümle yeniden dirilme arasında geçen ruhun durumuyla ilgili olan ayetleri okumuştuk. Bu hafta da ecel konusuna değineceğimizi söylemiştik. Münafikun Suresinin son ayetlerini tekrarlayalım.
“Müminler mallarınız ve evladınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte asıl zarara uğramış olanlar onlardır. Size rızık olarak verdiğimiz şeyden harcamada bulunun sizden birine ölüm gelip çatmadan önce, ölüm geldiğinde de şöyle demeden önce: Ya Rabbi keşke böyle yakın bir süreye kadar bana müsaade etsen…” Yani fazla uzun istemiyorum, şöyle çok kısa bir süre bana versen ve o sürede tesadduk etsem, sadaka versem, hayır yapsam, iyilik yapsam. “…ve iyilerden olsam.” Bunu ne zaman söylüyordu, geçen hafta ayetleri okumuştuk? Ölüyor, öldükten sonra söylüyor. Öldükten sonra bunu söyleyen ne? Ruhtur. Ölen vücut, söyleyen de ruh.
Muminun Suresinde de biliyorsunuz yani oraları sadece kısa bir hatırlatma yapmış olmak için söylüyorum. Allahü Teâlâ diyor ki “Onlardan birisine ölüm geldiği zaman ya Rabbi beni geri çeviriniz der. Terk ettiğim dünyada belki iyi bir şey yaparım. Hayır, asla. Bu onun söylediği bir sözdür. Yeniden dirilecekleri güne kadar arkalarında bir engel vardır.” Yani dünyaya dönemezler.
Tekrar biz dünyaya döneceğiz. Yani ölen insanlar bu dünyaya tekrar dönecekler. Ama ne zaman? Baas gününde. İşte o baas gününe, o zamana kadar ruh demek ki kendi başına geleni bildiği için ya Rabbi beni geri çevirin diyor. Bu ayette de aynısını söylüyor. Ya Rabbi bana birazcık daha süre tanı. Bu, ölmüş olan kişinin ruhunun yaptığı bir konuşmadır. İyilerden olayım dediğine göre demek ki işin kötü olduğunu kavramış.
Yeniden dirilme bu dünyada olacak. Çünkü Allahü Teâlâ diyor ki “Sizi bu toprakta yarattık, bu toprağın içine sizi iade edeceğiz.” Yani vücudunuz tekrar toprak olacak. İşte vücut tekrar toprak olurken konuşan ruh, ana rahminde vücudun yaratılışının tamamlanmasından sonra vücuda üflenen, uyuyunca giden, uyanınca tekrar gelen, ölünce de vücuttan ayrılan, vücudun yeniden yaratılmasıyla tekrar gelecek olan, ….. ayetinde (videoda atlama var, hangi ayet olduğu anlaşılmıyor.) belirtildiği gibi ruhla bedenin birleşmesiyle yeniden ayağa kalkacak olan ruh.
“Sizi topraktan yarattık. Sizi toprağın içine iade edeceğiz ve sizi topraktan çıkaracağız bir kere daha.” Son bir kere daha sizi topraktan çıkaracağız. Tabi o toprak şu üzerinde bulunduğumuz dünya toprağıdır. “Eceli geldiği zaman Allah hiçbir nefsi geriye bırakacak değildir.” Süre doldu, hadi güle güle. “Yapmakta olduğunuz şeyden Allah haberdardır.”
Ecelle ilgili dersi burada bulunan kitaptan yapacağız. Biliyorsunuz Doğru Bildiğimiz Yanlışlar diye yeni bir kitabımız çıktı. Kitap internet sitemizde de var. Şu andaki dersi bunun 122. sayfasından yapıyoruz. Başlığın adı Ecelin Kısalması.
Bizde genel kanaat şudur. Yani genel kanaat dediğim, kelam kitaplarında yazılan şudur. Ecel ne uzar ne kısalır. Şimdi orada öyle diyor ama ayetlerde Allahü Teâlâ ecelin kısalabileceğinden söz ediyor. Mesela 13. surenin (Ra’d Suresi) 38 ve 39. ayetlerine bakalım.
“Ya Muhammet senden önce elçiler gönderdik. Onlara da eşler ve soylar oluşturduk.” Yani onlar da evlendiler, çoluk çocuk sahibi oldular. “Hiçbir peygamber Allah’ın izni olmadan bir mucize getirme durumunda değildir.” Yani herhangi bir peygamber bir mucize getirecekse bunu ancak Allah’ın izniyle, onayıyla getirir. Yoksa peygamber istedi diye mucize olmaz. Allah isteyecek onu. “Her bir süre için de bir yazgı vardır.” Yani süreler hep kayıtlıdır. İşte A şahsı 80 sene yaşayacak, kayda geçirilecek. B şahsı 40 sene kayıtlı. C, 120 sene kayıtlı. Tabi biz insanlar açısından bunu anlatmaya çalışıyoruz. “Yemhullahu ma yeşa.” “Allah dilediğini siler…” Şimdi yazılı, oradan Allah istediği kadarını siliyor. Neresi bu? Yazılı ecelden sildiği zaman ne olur? Kısalır değil mi? Azalır. “…ve sabit kılar.” İrade eder demiyor bakın. İstediğini sabit kılar. Yani 120 yazdıysa 120. Bazen de siler 110 ya da 100. Peki bu silmesi kendiliğinden mi oluyor? Nasıl oluyor onu göreceğiz daha sonra. “Kitabın anası, ana kitap Allah katındadır.” Yani Levhi Mahfuz denen yer.
Yine aynı manada Fatır Suresinin 11. ayetini açalım. “Allah sizi topraktan yarattı. Sonra nutfeden.” Geçen hafta topraktan nasıl yaratıldığımızı konuşmuştuk değil mi? Yani topraktan gelen gıdalar, vücutta tohum haline geliyor, ana rahmine yerleşerek nutfe haline geliyor. “Sonra da Allah sizi çiftler halinde oluşturdu.” Şimdi sizi çift halde yaptı ayeti kerimesini yani nutfeden sonra işte alaka, mudga falan, vücudun oluşması. Vücudun tümüyle oluşması meselesini geçen hafta okumuştuk, Secde Suresinde görmüştük. Yani oradaki organları yaratıp da dengeyi kurduktan sonra içine Allah ruhundan üfledi. İşte ruhundan üflediği zaman ne olur? Çiftleşme olmaz mı? Yani ruhla beden birleşmiş olur öyle değil mi? Fecir Suresinin 9. ayeti. İşte bu Fatır Suresinin 11. ayetindeki “Sonra sizleri çiftler yaptı.” Yani vücudun oluşması bu. Yoksa karı koca oldunuz manasında değil. Karı koca olarak eşleştirdiği anlamında değil. Bu tür şeyler ruhla vücudun birleşmesi işte Secde Suresinin 9. Ayetinde gördüğümüz gibi vücudun ana rahminde oluşmasından sonra, oluşmasını tamamlamasından sonra meydana geliyor. Onun için “Sizi eşler yaptık.”
Buradan şuraya intikal edelim. Ahirette yeniden yaratılmada “nefisler eşleştirildikleri zaman” deniyor. Ki ruha da nefis denildiğini, bedene de nefis denildiğini geçen hafta Zümer Suresinin 42. ayetini okurken görmüştük. Dolayısıyla mesela o … (anlaşılmıyor) Suresinde “nefisler eşleştiği zaman” diyor Allahü Teâlâ. Yani ruhla beden birleştiği zaman. Ondan sonra ne oluyor? “Öldürülmüş kız çocuğu hakkında soru sorulduğu zaman”, hangi suçu vardı da öldürüldü diye sorulacağı zaman. Bu soruyu sorabilmek için soruya muhatap olabilmek lazım değil mi? Muhatap olmak için de insan olarak ayağa kalkmış olmak lazım, o da ruhla bedenin birleşmesiyle ancak mümkündür.
İşte bu Fatır Suresindeki ayet de onu gösteriyor, “Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir nutfeden, sonra sizi çift şeklinde oluşturdu.” Çift şeklinde oluşturdu. Yani ruh ve beden ikilisi. O ruh ne yapıyordu? “Allah nefisleri ölümü sırasında tekrar alır.” Yani ruhu. “Ölmemiş olanınkini de uykudayken alır.” Demek ki aslında uykudan uyanmak da cesedin bir çiftleşmesi gibidir. Onun için bak burada şu hükmü kavrayalım. Çünkü bu ayeti kerimenin açıklamasında da “Sizi eşler yaptı.” ifadesini erkek ve dişi şeklinde söylerler. “Bir dişi hamile kalmaz, doğum yapmaz ki Allah’ın bilgisiyle olmuş olmasın.” Yani doğum da, hamile kalma da mutlaka Allah’ın bilgisi altındadır.
Şimdi konumuzu asıl ilgilendiren kısmına geldik. “Yaşatılanın yaşatılması, ömründen kısaltılması mutlaka bir kitapta yazılıdır.” Yani bir yaşatılan yaşatılmaz, ömründen kısaltılmaz ki bir kitapta yazılı olmasın. Burada neden bahsediliyor? Ömründen kısaltılmaktan. Öbür ayette neden bahsediliyordu? Ömrünün silinmesinden. Kısaltmakla silmek şimdi tahtaya bir çizgi çizersiniz, diyelim 30 santimetre. Üstten 10 santimetre sildiniz mi çizgi ne olur? Kısalmış olur. Aynı şey yani. Oradan siliyorsunuz, buradan kısaltıyorsunuz. Demek ki ömürde kısalma ne oluyormuş? Oluyormuş. Peki süre dolduğu zaman o dolan süre kısaltılmış olan şekliyle.
Şimdi, Nuh Suresini açalım. “Nuh’u biz elçi gönderdik kavmine. Onlara acıklı bir azap gelmeden önce kavmini uyar.” Şimdi biz acıklı azabın ne olduğunu biliyoruz değil mi Nuh kavmine gelen. Nuh tufanı. “Nuh aleyhisselam dedi ki kavmim ben sizi açıkça uyarıyorum.” Sizi açıkça uyaran bir kimseyim. Nasıl uyarıyor? “Aklınızı başınıza toplayın ve Allah’a kul olun. Allah’tan çekinin. Söylediklerimi yerine getirin.” Bana itaat edin, ne diyorsam onu yapın. Peki, böyle olursa ne olacak? “Böyle yapın ki Allah sizin günahlarınızı bağışlasın.” Peki, başka? “Eceli müsemmaya kadar sizi geciktirsin.” Şimdi o tahtadakini yazılı düşünün. Aslında bunu yapmamız da lazım ya. Burada projektörlerle şekiller yapıp onu göstermek daha iyi olur. Çünkü ben kendim tarif ediyorum ama tahtada böyle bir çizginin çizilmiş olması olayı daha iyi zihinde canlandırmamıza sebep olur.
Az önceki tahtayı düşünün. 100 senelik bir ömür. Bu kişi doğduğu zaman Allah bunun ömrü 100 sene dedi. Bunun adına ne diyoruz? Eceli müsemma. Müsemma ne demek? Adı konmuş demek, belli, 100 sene. Peki sildi Allahü Teâlâ 10 senesini 90’a indi. Sildi 85’e indi. Nasıl sildiğini de biraz sonra ayetlerden göreceğiz. Sonra da tövbekar oldun. Tövbekar olmasaydın 85’te ölecektin. Tövbekar olduğun için geciktirildin. Niye? Bak biahhirkum diyor değil mi? Tehir ne demek? Geciktirmek. “Allah sizi geciktirsin.” Ne zamana kadar? Eceli müsemmaya kadar. Belirlenen 100 seneydi ya mesela yani. 100 seneye kadar gecikti. Bunun için ne yapmak lazım? Peygamberin sözünü dinlemek lazım. Ondan sonra da şöyle diyor. Mesela ömrü 85 seneye inmişse ya da 65 seneye neyse işte silerek, o süre doldu mu, bu defa ecel aşağıya inmiş oluyor. “O süre doldu mu artık geriye bırakılmaz.” Ondan önce … (anlaşılmıyor). O süre doldu bitti. “Keşke bilseydiniz.”
Buradan ne anladık? Ecel kısalabiliyor. Ama mesela 100 sene 1 saniye olmuyor fakat 85’e, 80’e, 60’a yahut da 40’a, 50’ye düşebiliyor. Daha da aşağıya artık ne kadarsa.
Nuh tufanı oldu. Nuh aleyhisselamın gemisi dağlar gibi dalgalar içinde sallanıyordu. Dalgalar içinde gitmiyordu, sallanıyordu. Rıhtıma bağlı yani. Ama dalgalar o kadar güçlü ki rıhtımdaki gemiyi sallıyordu. O sıra ne yapmıştı Nuh aleyhisselam oğluna? “Oğlum bizimle beraber gel, gemiye bin.” Gelip binseydi ne olurdu? Kurtulurdu. Ama gelip binmedi, dedi ki ben bir dağa çıkar, kurtulurum. Kurtulma ümidi var. O kurtulma ümidi nedir biliyor musunuz? Tövbe edecek pozisyonda demektir. İsterse bir saniye, arkasından bir dalga aldı götürdü. Bir saniye de olsa, son noktaya henüz gelmiş değil, son noktaya gelmeden kurtulma ümidi var. Yani o eceli müsemmasına kadar ömrünü uzattırma imkanı var. Nuh aleyhisselam ne dedi oğluna? “Bugün Allah’ın azabından kurtuluş yok.” Arkasından da dalga geldi, aldı götürdü. Nuh aleyhisselama inansaydı, sözünü dinleseydi… Orada insanlara ne diyor? Sözümü dinleyin diyor, eceli müsemmanıza kadar yaşayın. Örneğin de var Kuran-ı Kerim’de, Nuh aleyhisselamın oğlu sözünü dinleseydi, gemiye gelseydi Allah onun için 100 sene mi, 1000 sene mi ne kadarsa artık… Nuh aleyhisselam da 950 sene yaşadı kavminin içinde. Kavminden ayrıldıktan sonra ne kadar yaşadı onu bilmiyoruz. Diyelim ki 1000 senelik ömrü vardı. Öyle kabul edelim. Ancak 100. senesindeydi. O zaman kalan 900 seneyi daha yaşardı. Eğer Nuh aleyhisselamı dinleseydi.
Şimdi, peygamberi dinlemek ne demek? Allah’ın emrine uymak demek. Yani kendi arzularına göre gitmekten vazgeçmek demek. Bir başka ifadeyle tövbe etmek demek. Yani Allah’ın emrine dönmek demek. O zaman burada tövbe zamanı çok önemli oluyor. Ne zaman Allah insanın tövbesini kabul eder? Nisa Suresi 17 ve 18. ayetlerde Allahü Teâlâ diyor ki, hatta 18. ayeti okuyalım vakit giderek daralıyor.
“Kötülüğü yapıp duranların tövbesi tövbe değil.” Çünkü tövbe dönüş yapmaktır. Geriye giderken geri dönmek. Habire gidiyorsun. Ya geri gelsene! Geldim, geldim diyor. Yani gidiyor adam. Ya gel bu tarafa diyorsun. Bağırıyor geldim, geldim diyor. İşte günah işlediği halde tövbe ya Rabbi diyenlerin hali ona benzer. Tamam döndüm, döndüm diyor habire gidiyor. Ya sen ne biçim konuşuyorsun derler. Hem döndüm diyorsun hem de sürekli gidiyorsun. “Onun için kötülük yapıp duranların tövbesi tövbe değil.” Ne zamana kadar kötülük yapıyor? Onlardan birisine ölüm gelip çatıyor yani ölüm gelip çatmış artık öleceğini yüzde yüz anlamış. Nuh aleyhisselamın oğlu öleceğini yüzde yüz anlamış mıydı? Dağa çıkar kurtulurum diyordu. O tövbe vakti ama mesela firavunun da tövbesi var. Ne zaman tövbe etti? Ölüm gelip çattı, boğuluyor artık, kurtulma ümidi tamamen kaybolmuş, orada dedi ki işte ben Musa ve Harun’un Rabbine inandım. Cenabı Hak da dedi ki şimdi mi? Zamanı geçti artık, neye yarar ki?
“Kafir olarak ölenlerin tövbesi de tövbe değildir.” Onların tövbesiyle ilgili işte dersin başında okuduk. Ölüm gelmiş çatmış, ya Rabbi bana biraz daha süre ver. Yok yani bitti. Yok, iyi şeyler yapayım. Ahirette, cehennemde de aynı şeyi söyleyecekler. Ya Rabbi bizi bir daha dünyaya döndür, bak nasıl sana iyi kul olacağız. Ama bitti artık. O da bir tövbe ama iş işten geçmiş, neye yarar ki?
Şimdi, buna bir örnek Yunus aleyhisselamdır. Saffat Suresi, 139. Ayetten itibaren okuyacağız. “Yunus da elçi olarak gönderilmiş olanlardandır. Dolu gemiye kaçtı.” Peygamber kaçar mı? Kaçmış işte demek ki. Çünkü bir kişi kendisine inanmamış. Nuh aleyhisselam yine şanslı, az da olsa inanan var. 3-5 kişi de olsa inanan var. Lut aleyhisselam da şanslı, hiç olmazsa çocukları inanmış. Ama Yunus aleyhisselama hiç kimse inanmamış. Öyle olunca görev yerini bırakmış kaçmış Allah’tan izin almadan.
Onun için Allahü Teâlâ, Peygamber efendimizi uyarıyor: “Sakın ha, sen o hulk sahibi yani balık sahibi, Yunus gibi olma.” O gemiye kaçmış. Peygamber efendimiz ondan dolayı Mekke’den Mekke’de yaşama imkanı yüzde yüz sona erinceye kadar ayrılmamış onun gibi olmamak için. Ne zaman ki Mekkeliler Peygamber efendimizi öldürme konusunda kesin karar aldılar. Kapısına dayandılar. Artık yaşama imkanı yok çünkü tüm şehrin aldığı ortak karar. Darül Medve denen şehrin 40 yaşının üzerindeki bütün erkeklerinin toplaştığı yerde alınan bir karar. Kararı uygulamak için gençler de gelmişler kapıda bekliyorlar kılıçlarıyla. İşte o an Peygamber efendimiz Mekke’den çıkmıştır.
“Dolu gemiye kaçtı. Gemidekilerle kura çekti ve kaybetti.” Kaybedince onu gemiden attılar. İnova’da yaşamış bir insan. Gördüğü en büyük balık Fırat’ta tutulan balıktır, daha başka bir şey değil. Artık ya Büyük Okyanus’a gitmiş olabilir ya da Akdeniz’e gelmiş olabilir. Büyük Okyanus daha büyük bir ihtimaldir. Attıkları zaman o balığı görse bile ona balık demez, mağara ağzını açmış orada ne oluyor falan. Bir toprak parçası zanneder orayı. “Onun için onu balık yuttu. Balık yutarken o kendi kendini ayıplıyordu. Ben yanlış yaptım diyordu. Karanlıklar içinde seslendi.” Yunus aleyhisselam kendini karanlıklar içinde düşünüyor. Firavun gibi değil. Boğulmaya başladığı zaman yani ölüm kesinleşmemiş henüz. Kendini bir mağarada, karanlık yerde düşünüyor. Onun için kurtulma ümidi var. Tövbe imkanı var elinde. O zaman ne demişti? “Senden başka ilah yok, senin herhangi bir kusurun yok. Ben sana boyun eğerim ya Rabbi, ben yanlış yaptım.” Zulüm zaten bir şeyi olmaması gerektiği şekilde yapmaktır. Bir şeyi yanlış yapmak. Ben yanlış yaptım ya Rabbi, senden başka ilah yok, ben sana boyun eğerim diyor. Yani tövbe imkanı olduğu anda tövbe ediyor.
Tövbe edince ne oldu? Allah burada diyor ki “Eğer o Yunus bu tövbeyi, bu tespihi yapıp da Allah’a boyun eğmeseydi…” O balığın karnındaydı zaten, kendi farkında değil ama. “…yeniden dirilecekleri güne kadar elbette balığın karnında kalırdı hiç kuşkusuz.” Ömrü orada biterdi. Yaptığı yanlışlıktan dolayı kendi ömrünü kısaltmış olurdu. Demek ki Allah öyle kendiliğinden indirmiyor, kısaltmıyor eceli. Yapılan hatalardan dolayı ömrü azaltıyor.
“Bu tövbeyi yapınca onu boşluğa attık.” Yani balık onu boşluğa bıraktı. “Kabakgillerden bir oluşturduk onun üzerinde.” yani gölgelik oldu çünkü balığın içinde, midesinde asitler varmış, geçende ben bunu fakültede anlatırken talebelerden birisi söyledi. Belki sizler de bilirsiniz. O talebeden duyduğumu söyleyeyim. Diyor ki bu Kaptan Custo vardı ya, onun adamlarından birisini bir balık yutmuş. Herhalde bir balina. Onlar da onu yakalamışlar, hayvanın midesinden çıkarmışlar bunu. Bir ay kadar o zehirli asitlerden dolayı hastanede yatmış sonra çıkmış. Belki duyanlarınız vardır. Yani ben sadece talebeden duyduğumu söylüyorum.
“O hasta olduğu halde onu dışarıya attık.” Bakın Allah o kanunu, tabiat kanununu onun üzerinde de uyguluyor. Asitli yere girince o da hasta oluyor. Peygamber diye kurtuluş yok. Neyse o. “Orada kabakgillerden bir bitki bitirdik. Sonra onu yüz bin kişiye ya da daha fazlasına gönderdik.” Oradan geri dönüyor şehrine. O halk da tövbekar olmuş, eyvah peygamberi kaçırdık diye. Çünkü peygamberin haklı olduğunu hepsi biliyor zaten. Halk da tövbekar olmuş, Yunus aleyhisselam da dönmüş 100 bin ya da daha fazla kişi Yusuf aleyhisselama inanmış. Artık ne yapmış Yunus aleyhisselam? O silinen kısım ya da şöyle bir aşağıya doğru çekilen kısım, yay gibi oldu, bırakıyorsun tekrar eski yerine yani eceli müsemmasını yaşamış.
Sonuç neymiş? Ecel kısalabilir. Kısalma bizim yaptığımız hatalardan dolayı olabilir. Bir de son olarak bir iki cümle, vakit geçmiş. Bir de canımızı Allah yolunda feda etmemiz şeklinde de ecelimiz kısalabilir. Bunun da ayetlerde yeri var. Vakit geçti okumayacağım. İnsan kendi canını Allah için verebildiğinden dolayı Allah da buna karşılık başka can veriyor. Çünkü “Kim bir iyilikle gelirse ona 10 katı verilir.” diyor Allah. En az 10 kat, daha yukarısı var. yani bir insanın, diyelim eceli müsemması 100 seneyse, Allah yolunda cihada girmiş, 50. senesinde ölmüşse burada ayeti kerimeye göre Allah buna en az 500 senelik ömür verir. Çünkü 10 misli diyor onun aldığının dengi. Bir başka yerde mesela Allah yolunda yapılan infaklara 700 daha fazlası denir.
Şimdi bunun özel bir ayeti var. Onun için diyor ki “Allah yolunda öldürülmüş olanlara ölüler demeyin.” Çünkü o, canını Allah yolunda verince Allah da ona başka can veriyor. Ama öyle bir can ki kıyamete kadar yaşamasına neden olan bir can. “Onlara ölüler demeyin.” Şehitlere ölüler demeyin değil. Bizde bu yanlış oluyor. Allah yolunda öldürülen. Çünkü canını verip karşılığını fazlasıyla almış. “Onlara ölüler demeyin, onlar diridirler. Ama siz de kendi kafanıza göre onlara şey yapmayın, onların diriliğini anlayamazsınız.”
Şimdi birçokları şehitlere bazı görevler biçiyorlar. Yok. Allahü Teâlâ anlayamazsınız dediğine göre sesini kes, otur aşağı.
Evet böylece burada dersi bitirmiş oluyoruz.