Euzubillahimineşşeytanirracim,
Bismillahirrahmanirrahim,
Bu akşamdan itibaren derslerimize Ensar vakfında devam ediyoruz. Bu vesileyle bize bu imkânları sunan Ensar vakfı yetkililerine çok teşekkür ediyoruz. Şimdiye kadar küçük bir salonda dersimizi yürütürken şimdi Allah’a şükür, işte böyle 200 kişilik bir salon, ilk akşam olması sebebiyle tabii salon dolmadı ama bundan sonra arkadaşlarımızın haberi oldukça yer darlığından dolayı gelemeyenler buraya rahatlıkla gelebilirler. Allah’a şükür böyle bir imkân nasip oldu, onun için Mecit Çetinkaya’nın, Mustafa Kartal Bey’in, Aziz Torun Bey’in gayretleri oldu, Allah onlardan da razı olsun. Cenabı Hak bundan sonra hayırlarda, daha büyük hayırlarda yarışmayı nasip eylesin Allah onlara da. Dersimiz Mücadele suresinden devam ediyor. Surenin 5.ayetindeyiz. Saat 8’e çeyrek kalaya kadar dersimizi devam ettireceğiz, 15 dakikalık bir çay molasından sonra, tekrar derse başlayacağız, internetleri başında bizi takip edenlerin bundan haberdar olması lazım.
kubitu kema kubitelleziyne min kablihim “bunlar yüzüstü bırakılacaklardır, ondan öncekilerin yüzüstü bırakıldığı gibi”. Yani alçalacaklar, zelil ve hakir hale geleceklerdir. “Allah öyle demiş ben de böyle derim”, bunu söyleyenlerin durumu böyle.
ve kad enzelna ayatin beyyinatin “halbuki biz çok açık ayetler indirmişizdir”. Şimdi Allahü Teâla demiş oluyor ki, apaçık ayetlerimiz var, orada bizim koyduğumuz hükümler var, ama onun dışında biz de şu hüküm koyarız diyenler, işte bunlar yüzüstü bırakılacaklar, yani yüzleri koyu dirilecekler ve alçalacaklar, zelil ve hakir hale geleceklerdir.
ve lilkafiriyne ‘azabun muhiynun. “bu kafirler için alçaltıcı bir azap vardır”. Şimdi insanlar biliyorsunuz birkaç gruba ayrılıyor. Bazıları kâfir açıkça, Allahü Teâla’nın koyduğu sınırları kabul etmiyor. Şimdi Allahü Teâla’nın koyduğu sınırlar evrensel sınırlardır, aşılamayacak sınırlardır, siz o sınırları aşarsanız yanlış yapmış olursunuz. Şimdi Kuranı Kerim Allah’ın kitabı. Kuranı Kerim’e uyan insanlar eğer müminseler, hem dünyada hem ahirette mutlu olurlar. Kâfirseler, bu dünyada mutlu olurlar, ama ahiret mutluluğunu kaybederler. Şimdi buna karşı sınır koymaya çalışanlar, Allah böyle demiş, ben de böyle derim şeklinde, Allah’ın açık ayetlerine rağmen, kendilerine göre bir kısım hükümler belirlemeye çalışanlar da zelil olurlar. Yani hem bu dünyada hem ahirette. Ahirette zaten zelil olacakları meydandadır. Şimdi bu tip yerlerde salonun dışında konuşmak çok kolaydır, işte filanca kâfirler, falanca kâfirler deyip konuştuğunuz zaman sizi herkes alkışlar. Öz eleştiri çok zordur. Ama biz hemen her dersimizde şunu açıkça görüyoruz. Allah’ın açık ayetlerine rağmen, Müslümanlar Allah’ın hükümleri yanında, Allah’ın hükmüymüş gibi göstererek başka hükümler oluşturmuşlardır. Bunu hep görüyoruz, ondan dolayı da perişanlık içerisindeyiz görüyorsunuz.
ve uhumullahu cemiy’an feyunebbiuhum bima ‘amilu “Allah onların her birisini toplayacağı günde ne yaptıklarını onlara haber verecektir”. Biliyorsunuz bütün insanlık bir araya toplanacak, herkes ne yapmışsa hazır bulacaktır. İnsanın yapmış olduğu iyilik te hazır olacak, yaptığı kötülük te hazır olacak. O zaman Allahü Teâla herkese tek tek haber verecek, işte sen şunu yaptın, şunu yaptın.
ahsahullahu ve nesuhu “onlar unutmuşlar ama Allah onu tümüyle korumuştur”. Hani ayeti kerimede var
(anlaşılamadı)08:05. Ya bu deftere ne oluyor, çünkü insanların amel defteri ortaya çıkacak, ne küçük ne büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini tamamen kuşatmış, yani bunu da yazmış, bak bu da var, ben bunu unutmuştum.
ve teşhedü ercülühüm “ayakları şahitlik edecek”
bima kanu yeksibun “ne yaptıklarına dair”.
İşte ya Rabbi bu adam benimle şunu tuttu, ayakta benimle yürüdü diyecek. Dolayısıyla tabii bundan kurtuluş yok, o zaman asıl mesele şu; Cenabı Hakk’a kayıtsız şartsız teslim oluyor muyuz, olmuyor muyuz? İnsanlarda bir huy var. Dine de yön vermeye çalışıyorlar. Şimdi bu hafta benimle ilgili bir tenkit duydum. Bir fakültenin hocaları bizim konuşmalarımızdan rahatsız olduklarını söylüyorlarmış. Niçin rahatsız oluyorlar diye sordum, “Efendim geleneği yok sayıyor”. Ha iyi dedim yani. Şunu da diyebilirlerdi, ayetlere yanlış mana veriyor. Değil mi? Yanlış hükümler ortaya çıkarıyor diyebilirlerdi. O zaman dedim ki çok iyi anlamışlar. Benim vermek istediğim mesaj da buydu zaten. Bundan önceki derste size anlattım, Isparta’da ki konuşmada da siz çok iyi biliyorsunuz, Talak konusunda örnek vererek, Kuran’ın Kuran’la açıklanmasını anlattım. Şimdi dediler ki tamam dediler, tam tatmin edici, gerçekten ayetler birbirini çok iyi açıklıyor, ama bu geleneği ne yapacağız dediler. Bunu yok sayamayız ki (dediler). Dedim ki ben geleneği yok varsaymıyorum, var da doğru değil, yanlış oluşmuş bir gelenek. Şimdi dedim, peygamberlere en çok yapılan itiraz hangi noktada odaklaşıyordu dedim. Gelenek noktasında, tamam dedim o zaman benim bir şey söylememe gerek yok. Atalarının dini. Şimdi bir gelenek oluşmuş, gerçekten bir gelenek oluşmuş, ama bu gelenek doğru mu değil mi bunu her zaman sorgulamamız gerekiyor. Hakikaten bakıyorsunuz, dün bir de şunu gördüm, gerçi belki çok aceleyle gelmiş bir bilgi de olabilir ama biraz dikkatle baktım. Hani evlenmede bir velayet konusu var. Şafii mezhebine göre bakire bir kızı babası istediği kişiye verebilir. Tabii bir de verdiği kişinin de denk olması gerekiyor. Şafiilikte bu denklik aranıyor. Babasının yanlış davranışları ispatlanabilirse, evlilik ortadan kaldırılabiliyor. Kadın evlenmede taraf olamıyor. Şimdi dün Şafii mezhebine mensup, daha önce de bende mastır yapmış olan, şimdi öğretmen olan, daha önceleri benim talebem olan, bir arkadaş geldi. İşte doktora konusu araştırıyormuş, ona Şafiilerin delillerini gösteren bir kitap gösterdim. Orada bu hususa ayeti kerimeyi delil getiriyor, El Beyan diye Şafiilerin güvenilir kaynaklarından bir tanesi, bütün delilleri yer veren bir kitap, oldukça iyi bir kitap. O Türkiye’de pek meşhur değil, ben onu Mekke’den almıştım, ama çok güzel bir kitap. Şimdi orada diyor ki kadının kendi başına nikâha taraf olamamasına karşı bir delil söylemesi lazım Kuranı Kerim’den, Allahü Teâla şöyle buyurmuştur (Bakara 2/232);
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne… “kadınları boşadınız, bekleme sürelerinin sonuna geldiler ve ayrılmak tahakkuk etti, müstakbel eşleriyle evlenmeleri konusunda onlara engel çıkarmayın”. Devamı var, aralarında marufa göre anlaşmışlarsa şartı var, şartını kesmiş. Çünkü diğer kitaplarda şartı kesiyorlar, bir cümlede şartı kaldırdığında cümlenin hiçbir anlamı kalmaz. Mesela şimdi Ensar vakfı bizim bu salonda toplantı yapmamıza müsaade etti, anlaştığımız şart ne? Salı günü akşamı, saat 7 ile 9 arası. Canım müsaade etmişsiniz diye herhangi bir gün gelebilir miyiz buraya? Şartı ortadan kaldırdın mı anlaşmanın hiçbir anlamı kalmaz değil mi? Bir kere o şartı ortadan kaldırmışlar “…iza teradav beynehüm bil ma’ruf…”. Şimdi ayeti de nasıl delil getirmiş, “fe lâ ta’dulûhunne” sadece tek kelimeyi delil olarak alıyor. O tek kelimeden de “onlara engel çıkarmayın” “fe lâ ta’dulûhunne” diye anlam vermiş, madem engel çıkarmayın deniyor, demek ki velilerin bir yetkisi vardır. Tamam, var, ama sen velinin yetkisini tutuyorsun aşırıya kaçırıyorsun, kadını nikâhın tarafı yapmıyorsun, hâlbuki o ayetin devamı var, “ey yenkıhne ezvacehünne”, “eşleriyle nikâhlanmalarına engel çıkarmayın”. Nikâhlanma fiili kadının fiili, nikâhı yapacaksa nikâhın faili kadın. Çünkü fiilin faili kadın, bu çok açık, engel çıkarmayın, hangi şartla? Marufa göre anlaşmışlarsa. E kardeşim, “ey yenkıhne”den hiç bahsetmiyor zaten, kadın nikâhın tarafı olamaz diyorsun, delil olarak da diyorsun, engellemeyin diyor ya ayet. Bu adamın yetkisi olmasa engellemeyin denmez, demek ki velilerin yetkisi vardır. Tamam, var, o yetkiyi peygamberimiz açıklıyor. Peygamberimiz demiştir ki;
(anlaşılamadı)17:55. “Hangi kadın velisinin izni olmadan evlenirse, onun nikâhı batıldır, batıldır, batıldır”. Bak burada da evlenme fiilinin faili gene kadın hadiste. Onu da almış oraya, ama sen diyorsun ki kadın nikâhın faili, taraf olamaz. Kardeşim bu ayet, bu hadis sana delil olur mu? Tam tersine aleyhine delil oluyor. Ondan sonra buradan hüküm çıkarıyor, e şimdi dışarıdan baktığınız zaman ayet var, bizim gibi tenkitçi bakışla bakmazsanız, işte kardeşim ayet, hani teslimiyetçi olursanız, bir kere o “iza teradav beynehüm bil ma’ruf”a bakmazsınız, farkına bile varmazsınız. Asırlarca kimse farkına varmamış nitekim hadisi şerifin o konuyla alakasını da kuramazsınız, işte bak ayete dayanıyor, hadise dayanıyor, daha ne yapsın adam dersiniz. Çıkan sonuç bakireyi, babası ona sormadan evlendirir, dul kadını da velisi evlendirir, ne bakire ne dul kadın nikâhta taraf olamaz, nikâhta şahit olamaz, nikâhta herhangi bir kişiyi temsil edemez. Peki, bu ayetlerin neresinden çıkarılmış, o hadislerin neresinden çıkarılmış? Bir dakika şey gelsin de, ondan sonra, mikrofona konuşun ki interneti başındakiler duysun.
Seyirci: Bir ayetin bir parçasını alıyorlar.
Ayetin tek bir kelimesini alıyorsunuz delil olarak. Tek bir kelimeyi alırsanız o zaman namaz kılmayın olur. Şartı var, evet arkadaki Mehmet hocaya ver.
Seyirci: Engel olmaya hak var değil mi?
Engel olmaya hakkınız var da şarta bağlı.
“iza teradav beynehüm bil ma’ruf”. Aralarında marufa göre anlaşmışlarsa hakkınız yoktur, ama anlaşmamışlarsa, anlaşma marufa uygun değilse hakkınız var demektir. Ama onlar katmamış onu. Ayetin o kısmını almamışlar.
Seyirci: Orada yetki kimin içindir?
“fe lâ ta’dulûhunne” engellemeyin sözü, engelleme yetkisi olan için kullanılır, herkes için olmaz o. Onun için peygamberimiz o kapalılığı gidermiş.
(anlaşılamadı)21:37. Velisiz nikâh olmaz demiş, denetimsiz nikâh olmaz demiş. Allahü Teâla’nın koyduğu kural ve peygamberimizin açıkladığı ve uyguladığı şey nikâhın denetlenmesi olayıdır. Ama Hanefi mezhebi de ayeti kerimeyi gene şartını bir kenara atarak almış, “iza teradav beynehüm bil ma’ruf” kısmını almamış. Yani marufa göre anlaşırlarsa kısmını almamış, onlara engel çıkarmayın kısmını almış sadece, o zaman kardeşim, iki tane şahit bulsun evlensinler, ne engel çıkarıyorsunuz demiş, ilgili hadisleri de almamış. Böyle olunca Hanefiler’de nikâh tümüyle denetimsiz bırakılmış, 2 tane şahit, 1 erkek 1 kadın buldu mu nikâh kıyılmış. Onun için bugün okullarda, iş yerlerinde kontrolsüz nikâhlar oluyor. Bu insanlar dine uyduklarını zannediyorlar. Çünkü bir mezhep fetva vermiş ya. Şimdi bunların ikisi de uygun değil, peki kim uymuş? Maliki mi uymuş? O da öyle değil. Hanbeli mi uymuş? O da uygun değil. Şimdi bakıyorsunuz, 4 tane mezhep var, dördünün de verdiği fetvalar Kuranı Kerim’e de, sünnete de uymuyor. Şimdi asıl söylemek istediğim başka. Bu konuları daha önceden söylemiştim, dün o talebe gitti. Bir de İmam Şafii’nin El-Dünr diye bir kitabı var. Kendi kitabı İmam Şafii’nin, onu getirdi onu okuduk ve çok şaşırdım gerçekten. İmam Şafii’nin anlattığı şu anda bizim anlattığımızdan farksız. Yani ayetin tamamını almış. Hadisleri doğru değerlendirmiş, yani kadın nikâha taraf olamaz dememiş, şahit olamaz da dememiş. Başka yerde başka diyor mu bilemiyorum, sadece dün akşam baktığım kısmıyla. Şimdi eğer bu gerçekten böyleyse felaket çok daha büyük demektir. Yani İmam Şafii’nin kendi kitabında öyle yazılı, başka bir yerde bir görüşü var mı bilmiyorum, ama Şafii Mezhebi kitaplarında İmam Şafii böyle demiştir diye tam tersi yazılı. İşte o zaman şu oluyor (Mücadele 58/5);
Şimdi Allah bir hüküm koymuş, bu yanına başka bir hüküm koymuş. Şimdi siz bunu anlatırken, efendim diyor, geleneği ne yapacağız diyor. Allah Allah, yahu kardeşim, bana ne yapacaksan yap, ortada Allah’ın ayeti var sen ona uymak zorundasın. Öyle değil mi? O zaman o insanlar bu ayetin kapsamına girmezler mi? Yani Allah bir sınır belirlemiş, karşısında sen bir başkasını belirliyorsun. Böylelerini diyor Allah, ben yüzüstü bırakırım. Şimdi İslam alemi yüzüstü bırakılmış değil mi? Diyor ki ben apaçık ayetler indirmişim. Açık işte açık değil mi? Örneğin kabul edersek, Allahü Teâla diyor ki;
“fe lâ ta’dulûhunne” “onlara engel çıkarmayın”
“en yenkıhne ezvâcehunne” “müstakbel eşleriyle nikâhlanmaları konusunda”
“iza teradav beynehüm bil ma’ruf” “aralarında marufa göre anlaşmışlarsa”. Yani kadınla erkek dinin emirlerine uygun, geleneğe uygun, denklik esasına uygun, denklik herşey tamam. Buna göre anlaşmışsa ses çıkarma diyor. Bu ne demektir? Okulda bir kızla erkek anlaşmış, 2 tane de arkadaşını getirmiş şahit tutuyor ve nikâh kıyıyor. Bu ayete göre bu olur mu? Gelin bakalım diyeceksiniz, siz anlaştıysanız, kitap ve sünnete uygun mu, bir denetleyelim, bir bakalım, değil mi? Bakalım diyecek bir merci gerekmiyor mu ayete göre? Peygamberimiz ne demiş?
(anlaşılamadı)26:27. “Velisiz nikâh olmaz”. Yani denetimsiz nikâh olmaz demiş. Peki, şimdi Hanefi mezhebi bu işi denetimsiz bıraktığı zaman ki öyle, efendim diyor, veli olmasını tavsiye ederiz ama şart değildir. Ne demek velisiz nikâh kıyıldıysa bu nikâh geçerlidir demek, zaten bunu hep görüyoruz. Kardeşim, bu ayetten mi anlaşılıyor, hadisten mi anlaşılıyor? Nereden anlaşılıyor? Çok ilginç mesela şeyde, çok ilginç bir ayeti daha delil getiriyor Hanefiler. Bunu görmek isteyenler için söyleyelim, El Mepsut diye Hanefilerin en çok güvendikleri fıkıh kitaplardan birisi var. Ebu Hanefi’nin talebelerinden Ebu Muhammed’in 6 kitabı var ki, mezhebin ana kaynaklarıdır. Bu kitapları şerh eden bir kitaptır, 30 cilttir. El Mepsut’ta nikâh bölümünün başında yer alıyor bu hususlar, açan görür orada net bir şekilde. Şimdi orada bir de şu ayeti delil getiriyor Hanefiler. O da kocası ölen hanımlarla ilgili (Bakara 2/234);
Vellezîne yuteveffevne minkum “sizden kim vefat eder”
ve yezerûne ezvâcen “geriye eşler bırakarak ölürlerse”
yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâ “bunlar 4 ay 10 gün kendi başlarına beklerler”
fe izâ belagne ecelehunne “sürelerinin sonuna ulaştılar mı”
fe lâ cunâhe aleykum “size bir günah yoktur”
fî mâ fealne fî enfusihinne bil ma’rûf “kendi başlarına marufa uygun olarak yaptıkları şeyden dolayı bir günah yoktur”.
Peki, marufa aykırı olarak yaparlarsa? Evliliği? O zaman bizim müdahale etmemiz gerekiyor değil mi? Şimdi Hanefiler bu ayeti delil getiriyor, o sondaki “bir ma’ruf” u almıyor. İşte gidin bakın ekran başındakilere de söylüyorum, size de söylüyorum. “bil maruf”, yani marufa uymaları şartıyla günah yoktur, o kısmı kaldırıyor. Çünkü onu koyarsa velisiz nikâh yoktur sözünün bir şeyi olmaz, bir anlamı olmaz. Onu oraya koymamış. Peki, kardeşim, ben şimdi Hanefi’nin bu konuda Kuran’a uyduğunu siz söyleyebilir misiniz? Ayetin koyduğu şartı siz kaldırarak, ayetin o kısmını keserek delil olarak koyuyorsunuz, Şafii de aynısını yapıyor. Ama İmam Şafii hariç, onu da az önce söyledim. Mutlaka İmam Hanefi’nin kendisi de hariç olabilir, çünkü Ebu Hanefi’nin kendi kitabı yok ki ortada. Biz buradan geçmişi tenkit ediyoruz, biliyorsunuz, şimdi bir arkadaşımız dün akşam haklı olarak bir serzenişte bulundu, hocam son birkaç derstir sürekli böyle eskilerin hatalarını ortaya koyuyorsun, bu biraz farklı anlaşılmaya başladı dedi. Kardeşim yani, ne yapalım? Bizim bu söylediklerimiz elimizdeki kitaplarda olanlar, belki o insanların bu yazılanlarla hiçbir alakası da olmayabilir. İmam Şafii’nin kendi kitabına baktık farklı, Şafii mezhebinin güvenilir kaynaklarına bakıyorsunuz farklı. Ama ne yapalım bizim elimizde başka bir imkân yok, o insanları burada konuşturma imkânımız yok, dolayısıyla elimizdeki kaynaklara göre tenkitimizi yapıyoruz. İşin gerçeği ahirette ortaya çıkacaktır. Bakıyorsunuz ki Allahü Teâla başka bir şey söylemiş, ulema başka bir şey söylemiş. Bu o kadar çok konuda var ki, dün bir hesap yaptım, şu anda size söylediğim şekilde, bizim üzerinde çalışma yaptığımız tama 60 tane konu oluşmuş. Şöyle de düşündüm, biz ayda bunlardan 1 tanesini tartışmaya açsak ki bunların her birisi dünyayı sarsacak konulardır, yani İslam dünyasını kastediyorum. Çünkü her yerde bunlar ciddi problemlerdir. Ve Batı için de çok önemlidir, çünkü Batı dünyasının da İslam’a yönelişi var, yani ister müspet anlamda olsun, ister tenkit anlamında olsun. Bir yöneliş var, böyle bir noktada onları da Kuran’da olana yönlendirmek lazım. 5 yıl süreyle her ay bir toplantı yapsak, 5 yıllık toplantı konumuz hazır. Ve her defasında insanlarda heyecan dorukta olur, eminim ki o zaman gündemi bile belirleyecek noktaya geliriz. Onun için de bunu da hepinize söylemiş olayım, bu konu hep birlikte başarılabilecek bir konudur, tek başına olmaz. Ama bunu mutlaka yapmalıyız, ölmeden bu işi yapmamız lazım. İnsanları Kuran etrafında toplamanın başka bir yolu yok, sloganla olmaz. Gerçekleri göstererek olur.
ma yekunu min necva selasetin illa huve rabi’uhum ve la hamsetin illa huve sadisuhum “3 kişi bir arada şöyle gizli bir konuşma yaparsa Allah dördüncüsüdür, onların ne konuştuğunu çok iyi bilir. Beş kişi konuşma yaparsa Allah onların altıncısıdır. Sayı daha az ya da daha çok olsun Allah onlarla beraberdir”. Yerleri nerede olursa olsun, toplantıyı nerede yaparlarsa yapsınlar, gizli toplantıyı.
ve la edna min zalike ve la eksere illa huve me’ahum iyne ma kanu
summe yunebbiuhum bima ‘amilu “sonra Allah onlara haber verecektir yaptıkları şeyi”
yevmelkıyameti “kıyamet günü onlara haber verecektir”
innallahe bikulli şey’in ‘aliymun “Allahü Teâla her şeyi bilir”.
Ben bu arada şuraya geçmeden önce, birkaç tane ayeti kerimeyi seçmiştim onları bir okuyalım. Şu 20.surenin 124.ayetini bir zahmet açın (Ta Ha 20/124). Burada Allahü Teâla şöyle diyor;
fe innel lehu meıyşeten dankev “onu bekleyen sıkıntılı bir hayattır”. Şöyle düşünün, bir namaz kılmazsanız içiniz daralmaya başlar, işlenen her günah insanı rahatsız eder. Bir de topluma yönelik sosyal bir günahsa o zaman daha büyük bir günah olur. Daralma meydana gelir.
ve nahşüruhu yevmel kıyameti a’ma “Kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz”. Yani kör olarak toplaşır. O da şöyle der;
ve kad küntü besıyra “benim gözüm daha önce görüyordu”. Şimdi göremiyorum ama olmuşum. Allahü Teâla diyecek ki;
Şimdi gelenekçilere bunu söylemek gerekiyor. İşte bak bu böyle, bu böyle “Sana ayetlerimiz geldiği zaman onları unuttun”. Yani o ayetleri görmezlikten gelerek başka taraflara yöneldin. Siz adama ayet okuyorsunuz, diyor ki valla ben bilmem, ben nasıl görmüşsem öyle yaparım diyor.
ve kezalikel yevme tünsa “bugün de sen unutuldun” “ayetlerim geldi sen unuttun, bugün de sen unutuldun”
Bir de 43.surenin 36.ayetini açalım (Zuhruf 43/36), bu ayet te çok önemli;
“Ve mey ya’şü an zikrir rahmani” “Rahman’ın zikrine karşı böyle bir bulanık bakanlar”. Yani Kuran bizim için açık değildir, pek öyle açık değil, yani orada kapalılık var. O kadar herşey net değil, bunu hep duyarsınız değil mi? Öyle herşeyi Kuran’da aramayın kardeşim yahu falan. Öyle bir şey değil bırakın ya bırakın Allah’ınızı severseniz falan filan. İşte bunlar Kuran’ı şey görüyorlar, böyle alacakaranlıkta görüyorlar, bazı yerleri belirli, bazı yerleri belirsiz; kim Kuran’a böyle bakarsa, onun başına bir şeytan sararız. Bu “kayyada” kelimesi de “yumurtanın kabuğunu kapatması” gibi. Yani o kabuk yumurtanın içinin tamamını kapatıyor ya. İşte şeytan da adamı tümüyle kaplar.
fe hüve lehu karın “bu onun yakın dostu olur”.
Şimdi şeytan bir tane değil demek ki çok şeytan var. İnsan şeytanı, cin şeytanı hepsi etrafında, onu o Hak yoldan engellerler, çünkü siz Kuran’ı Kerim’i biraz puslu gösterdikten sonra, ona her şeyi söyleyebilirsiniz. “Bunlar onu Allah’ın kitabından engellerler”.
ve yahsebune ennehüm anis sebıli “ama onlar da kendilerini doğru yolun ortasında hesap ederler”. Zannederler ki en iyi Müslüman benim. Bakın Kuranı Kerim’e böyle sisli, puslu bakıyor. Akşam namazından çıkın mesela i’şa kelimesi daha çok akşamdan sonraki vakit için kullanılıyor, en yaygın ifadesiyle. Bazı eşyalar görürsünüz o da net değildir, bazılarını göremezsiniz, e Kuran’ı Kerim de öyle, ya herşey Kuranı Kerim’de net değil ya bazılarını öyle göremezsiniz, öyle mi? O zaman senin başına bir şeytan sarar Cenabı Hak, çünkü Allahü Teâla, Kuranı mübiyn diyor,
(anlaşılamadı)41:40. “Kuran anlaşılsın diye kolaylaştırdık” diyor. “Var mı düşünüp anlamak isteyen?” diyor. Çok sayıda ayet var, bütün bunlara rağmen, Kuranı Kerim’i böyle pus içerisinde görenlerin başına bir şeytan sararız. O şeytanlar bunları Allah’ın yolundan engellerler, ama bu insanlar da kendilerini hak yolun ortasında zannederler. O bakımdan çok dikkatli ve uyanık olmak zorundayız.
Şimdi çay molası veriyoruz.
Evet dersimize devam ediyoruz, Mücadele suresinin 8.ayetinden, ama derse başlamadan bu arada sorulan bir soru var, o sorunun cevabını hemen vereyim. Resmi nikâh dini nikâh yerine geçer mi? Şimdi nikâhta aslolan bir denetim olması ve şahitler huzurunda sözleşme yapılmasıdır. Bugün resmi nikâh Türkiye’de yürürlükte bulunan kanunlarla bir denetleme yapıldıktan sonra kıyılan nikâhtır. Mesela şöyle bakın, 2 kişi, yani bir kadınla bir erkek, devletin denetimi olmadan, birliklerine karar verseler, aralarında nikâh kıysalar, bunun için de gazetelere ilan verseler, televizyonlarda reklamlarını yapsalar, devlet makamları onları karı koca kabul etmez. Der ki benim denetimimden geçin, gerekli prosedürleri tamamlayın, ondan sonra sizi karı koca ilan edeyim. Yani bir denetim var. Bugünkü resmi nikâhta Peygamberimizin belirttiği velayet yani velilik olayı var. Ondan sonra şahitler huzurunda tarafların kıydıkları bir akit var, bu akit bir deftere kaydediliyor, şahitlerin de imzasıyla gayet düzgün bir şekilde tespit ediliyor. Şekil şartları itibariyle Kuranı Kerim ve sünnetin istediği bütün şartlar var. Burada Kuranı Kerim’in istediği ama bugün olmayan bir takım şeyler de olabiliyor, mesela nikâhta bir mehir gerekir. Evlenmede erkek karısına mehir vermek zorundadır, yani bir mal vermek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yasalarda bu yok. Bazı evlenme yasakları vardır. Mesela sütkardeşle dinimizde evlenilmez. Ama bugün yürürlükte bulunan yasalarda böyle bir yasak da yoktur. Ha dinimize uygun evlenmeleri dinimiz açısından sakıncalı değil, yani dini bir kontrolden geçtikten sonra, yani dine uygun bir velayet ortaya konduktan sonra, belediyede kıyılan nikâh dinen de geçerli bir nikâhtır, onun için ayrıca bir imam nikâhına gerek yok. Zaten bu imam nikâhı kavramı bizde çok yenidir. 1926’da Türk Medeni Kanunu İsviçre’den tercüme edilerek alınan bir kanundur. Nöşatel diye bir kantonun kanunudur. Orası Hristiyan bir bölgedir. Hristiyanlıkta kilisede kıyılmayan nikâh geçersizdir. Onun için onlarda kilisede nikâhın kıyılması çok önemli. Ama bizde nikâh camide kıyılacak, bunu imam kıyacak, müezzin kıyacak böyle bir şart bizim kitaplarımızın hiçbirinde yoktur, hiçbir mezhep te yoktur. Şimdi oradan Türk Medeni Kanunu’nu tercüme ederken, tabii kilise diye tercüme yanlış olur, burası Müslüman bir ülke, papaz demeleri yanlış olur. O zaman onların kanunlarındaki papazın karşısına imam yazmışlar. Böylece imam nikâhı ortaya çıkmış. Orada resmi nikâhtan sonra kilise nikâhını kabul ettiklerini belirtmişler. Bizde de resmi nikâh kıyılmadan imam nikâhı kıyılmaz denmiş. Yoksa bizde imam nikâhı diye bir kavram yoktu. Bizde imam kelimesi camide görevli, dini hatırlatıyor. Sonra bu imam nikâhı bazı çevreler tarafından dini nikâh şeklinde çevrilmiştir. Kanunda bu kelime yok, şimdi dinimize uygun şartlar yerine getirildikten sonra, yani dinimizin istediği şartlar yerine getirildikten sonra, belediyede kıyılan nikâhın arkasından bir başka nikâh kıymaya gerek yok. Yeter ki o şartlara uyulsun. Böylece bu soruyu da cevaplandırmış olduk.
summe ye’udune lima nuhu ‘anhu “sonra yasaklandıkları tarafa yöneliyorlar”
ve yetenacevne bil’ismi vel’udvani ve ma’sıyetirresuli “günah, düşmanlık ve peygambere isyan konusunda birbirileriyle fısıldaşıyorlar”
ve iza cauke hayyevke bima lem yuhayyike bilillahu “sana geldikleri zaman, Allah’ın seni selamlamadığı şekilde seni selamlarlar”. Yani sana selam vermeleri de bu hayye kelimesi canlı olmak manası, “selam” da da karşı tarafa uzun ömürler ver, mesela bazı yerlerde “Allah sana uzun ömürler versin” diye selamlaşmalar olur. Şimdi mesela Yahudiler Peygamber Efendimize selam verirken essalamü aleyk diyorlardı. “Salm” yani ölüm, sana ölüm olsun demek. Ama essalamü deyince karşı taraftaki dikkat etmezse selam zanneder onu. Selam demek dünyada da, ahirette de mutlu ol demektir. Yani her iki dünyada da her türlü eksikten kusurdan, noksandan salim, her türlü esen ve güvenlik içerisinde ol demektir. Yani Allahü Teâla’nın kabul ettiği şekilde değil de, başka şekilde selam verirler.
ve yekulune fiy enfusihim lev la yu’azzibunallahu bima nekulu “madem bu Allah’ın Peygamberi, Allah bize bu sözümüzden dolayı bize azap etse ya derler”. Allah madem azap etmiyor, dolayısıyla bu Peygamber değildir. Sanki Cenabı Hak anında cevap verecekmiş gibi.
hasbuhum cehennemu “onlara cehennem kâfidir”
yaslevneha “onlar oraya gireceklerdir”
febi;’selmasıyru “ne kötü masirdir”.
Şimdi elinizdeki meallere bakın, ben kendi elimdeki mealden okuyayım, siz de kontrol edin.
“Ne kötü dönüş yeridir orası” diye geçiyor, farklı yazan var mı? “Ne kötü akıbettir”. Başka? “Ne kötü bir gidiştir”. “Ne kötü gidilecek yerdir orası”. Şimdi “ne kötü akıbet benim verdiğim manaya daha uygun düşüyor. Şimdi “masıyr” kelimesi Arapça bilenler için şey yapayım. Bu “sare” var ya, bir dönüşü ifade eder. Mesela işte, sütün sare ifadesi sütün yoğurda dönüşmesini ifade eder. Bir değişim, masıyr kelimesi de 3 manada olabilir. Masiyr zaman, masiyr mekan, ve mastar masiyr. Şimdi ismi zaman uymuyor, ismi mekana uymuyor, mekan manası verdiğiniz zaman cehennem ne kötü bir masirdir. O zaman dönüş yeri diye tercüme etmek zorunda kalıyorsunuz, yani önce şuydu, sonra şu oldu. E önce dünyadaydı sonra cehenneme gitti. Ama öyle değil de buna mastar manası vermek bana göre çok daha güzel olur. Ama bu mana yanlış falan değil, yani sizin okuduğunuz manalar doğru ama kelimenin yapısı itibariyle, dönüşüm anlamını vermek için mastar manasını vermek uygun geliyor, o zaman şu; bunlar Cehenneme gidiyor, ne hale gelmektir o. Hey gidi neydiler, ne oldular. Bu insanlar dünyada beylerdi, ağalardı, yetkililerdi, yöneticiydi, zengindi, şuydu buydu. Ama şimdi baksanıza, hatta dünyada en kötü şartlar altında yaşayan bir insanın şartları, cehennemle karşılaştırılınca mükemmel olur. Onun için o cehennemle karşılaştırdığınız zaman en kötü şartlarda yaşayan insanın yaşamı mükemmel. O zaman ne hale gelmektir o, neydiler ne oldular. Bu mana bana daha doğru geliyor. Şimdi onların gizli konuşmalarının ne olduğunu anlamak için, Enbiya surenin ilk ayetlerini açıyoruz. (Enbiya 21/1);
“İkterabe lin nasi hısabühüm” mesela bu ayet indiğindeki tüm insanlık yok değil mi? O zamandan bu zamana kadar kaç tane nesil yok. Bir müddet sonra da bizden hiç kimse olmayacak. “İkterabe lin nasi hısabühüm” “insanların hesap verecekleri günleri yaklaştı”
ve hüm fı ğafletim mu’ridun “hâlbuki onlar hiç umurlarında değil böyle bir hesap”
illestemeuhü ve hüm yel’abun “onu dinlerler, şöyle onu oyuna alarak dinlerler”. Ha ha öyle mi ha, söyle bakalım, söyle söyle, oyuna alarak dinlerler.
ve eserrun “kendi içlerinde de fısıldaşırlar böyle gizli gizli”. Bak şimdi neler yumurtlayacak bak bak diye kendi aralarında fısıldaşırlar.
necvellezıne zalemu “şu zalimler kendi aralarında fısıldaşırlar”
hel haza illa beşerum mislüküm “bu da sizin gibi bir insan değil mi?”
e fete’tunes sıhra ve entüm tübsırun “şimdi göz göre göre bu büyüleri mi güveneceksiniz” Adam sizi büyülemiş kardeşim. Siz büyüye mi geleceksiniz?
(Mücadele 58/9);
ve tenacev bilbirri vettakva “iyilik ve takva konusunda gizlice konuşun”. Falan yerde bir hizmet var onu nasıl yapalım? Falan yerde bir fakir var ona yardımcı olalım, yani iyilik ve takva konusunda gizli gizli konuşabilirsiniz ama isyan, düşmanlık, günah, bu konularda birbirinizle fısıldaşmayın.
vettekullahelleziy ileyhi tuhşerune “huzurunda toplanacağınız Allah’tan korkun”
liyahzunelleziyne amenu “müminler üzülsün diye”
ve leyse bidarrihim şey’en “ama bu insanlar müminlere herhangi bir şekilde zarar veremezler”
illa biiznillahi “Allah’ın onayı olmuş başka”
ve ‘alellahi felyetevekkelilmu’minune “müminler yalnız Allah’a güvensin ve dayansınlar”
iza kıyle lekum tefessehu fiylmecalisi fefsehu “size denilirse ki bu oturma yerlerinde, toplantı yerlerinde yeni gelenlere yol açın, şöyle birazcık sıkışın denir ya, hemen yer açın”. Gelenlere yer açın. Mesela şimdi camide lütfen ön saflara ilerleyin denir. Herkes bekler ki başkası ilerlesin, herkes olduğu yerde durur. Hâlbuki herkes önce ben ilerlemeliyim demesi lazım. Yağmur yağar arka tarafta millet ayakta bekler, cemaat yer bulamaz, ön taraftaki böyle kazık gibi durur. Kardeşim boş yer var, git sen geç der. Tamam, ben geçeyim de sen benim önümde engel olmuşsun nasıl geçeceğim.
iza kıyle lekum tefessehu fiylmecalisi fefsehu “size denirse ki oturma yerlerinde yer açın denirse, siz yer açın”
yefsehıllahu “Allah ta sizin için orayı genişletsin” Siz yer açın ki Allah orayı genişletsin sizin için
lekum ve iza kıylenşuzu “ama size kalkın denirse”. Artık tamam gidebilirsiniz, artık sen sen sen git denirse bunu da onur vesilesi yapmayın.
fenşuzu “kalkın”
yerfe’ıllahulleziyne amenu minkum “o zaman Allah sizin inananların derecesine yükseltir”
velleziyne utul’ılme “size inananların, kendisine bilgi verilmiş olanların”
derecatin “derece derece yükseltir”. Yani Mevla basamakları gibi her seferinde biraz daha yükselirsiniz, biraz daha yükselirsiniz.
vallahu bima ta’melune habiyrun “Allahü Teâla yapmakta olduğunuz şeyleri bilir, ondan haberdardır”. Yani yaptığınız şeyin iç yüzünü gayet iyi bilir.
Enes hoca bir şey yakaladı. Ayetin başında “Ya eyyuhelleziyne amenu” bir kere dedi, aşağısına tekrar “Ya eyyuhelleziyne amenu minkum” ne demektir diyor. Bunun özel bir manası olmalı, senin bildiğin başka bir mana varsa. Peki, yokmuş, o zaman okuyalım, başka bir mana akla geliyor mu?
“Ya eyyuhelleziyne amenu” “müminler”
iza kıyle lekum tefessehu fiylmecalisi “oturma yerlerinde yer açın dendiği zaman size”
fefsehu “beklemeyin, hemen yer açın”. Kimse kimsenin yüzüne bakmasın hemen yer açın.
Yefsehıllahu “Allah ta sizin için orayı genişletsin”
ve iza kıylenşuzu fenşuzu “kalkın dendiği zaman hemen kalkın”
yerfe’ıllahulleziyne amenu minkum velleziyne utul’ılme derecatin “Allah sizi inanmış olan” belki ikincisi “sürekli imana devam eden” olabilir. Şimdi bir şey var, Müslüman olmak gerçekten çok kolaydır, çünkü akıl ve mantık gereğidir. Müslüman olduğunuz zaman çok rahat edersiniz, kafanız rahat olur, gönlünüz rahat olur ama Müslüman kalmak çok zordur. Müslüman olmak çok kolaydır da Müslüman kalmak çok zordur. Çünkü o zaman çevrenizden bir sürü insan size karışmaya başlar. Ben mutluyum, huzurluyum, tamam ama seni kendi başına bırakmazlar ki. Arkadaşının karışır, dostun karışır, çocukların karışır. Ne bileyim herkes karışır. Sonra bir de sen kendin bir takım alışkanlıkların vardır, mesela birisi içki alışkanlığındandır. Ya da başka kötü alışkanlıkların vardır, e onlar bunu sıkıştırdığı zaman, kıyısından biraz biraz dersin sonra kendini kaptırırsın. Onun için Müslüman olmak çok kolay ama Müslüman kalmak çok zordur. Bu sebeple insan her dakika her saniye kendisini kontrol etmesi lazımdır. Allahü Teâla diyor ya,
(anlaşılamadı)1:04:58. “Müminler Allah’tan korkun hakkıyla”.
(anlaşılamadı) Yani “gücünüzün yettiği ölçüde Allah’tan korkun” diyor.
Bir de muttaki olmak gerekiyor, kendimizi korumamız gerekiyor. Takva kelimesinin asıl manası korunmadır. Kendimizi koruduğumuz zaman neyden koruruz? Şirkten, yanlış şeylerden, o günahı, yanlışı, şirki, şunu bunu belirleyen de Allahü Teâla olduğu için, Allah’ın koyduğu sınırlara karşısında kendimizi koruduğumuz zaman Allah’a karşı da takvalı olmuş oluruz, yani Allah’tan korkmuş oluruz. Çünkü onları yapmadığımız takdirde cezayı verecek olan gene Cenabı Hak’tır. Şimdi mesela kış şartlarındayız, sürekli korunmalıyız, korunmadan dışarı çıksak kısa bir süre sonra bakarız ya nezle olmuşuz, ya grip olmuşuz ya başka bir şey. Günaha karşı da öyle, küfre karşı da öyle, etrafımızda sürekli bizi yoldan çıkarmaya çalışan engeller bulunacaktır, bu imtihanın parçası. Kardeşim bu şartlar altında Müslüman olmak kolay mı? Müslüman olmak kolaydır da Müslüman kalmak kolay değildir. Şartlar her zaman öyledir. O şartları biz hazırlamıyoruz. O şartları hazır buluyoruz. Efendim 20.asır, sen bilmiyorsun hocam. Ben başka asırda yaşamıyorum ki. İşte şu var, tabii ki olacak, şartları biz hazırlamadık, hazır bulduk, o zaman bize şikâyet düşmez. Bize düşen imtihanı kazanmaktır. Çünkü imtihanın yerini ve şartlarını imtihanı yapan hazırlar, onu sana hazırlatmazlar. Dolayısıyla iman ettin tamam. Şimdi ne derler biliyor musun, benim babam kim, bizim soyumuzda neler var neler. Tamam, kardeşim onu anladık, ama sen kimsin. Çünkü sen kendin Cenabı Hakka karşı imtihanı vereceksin. O bakımdan imana devam eden, kendisine bilgi verilmiş olan, Allah’ın razı olduğu bilgi, doğru bilgi insanı her zaman doğruya götürür. Şimdi Kuranı Kerim ayetlerini bilmekle kâinattaki ayetlerini bilmek arasında bir fark yoktur. Çünkü birisi yazılı olandır, birisi görsel olandır, hepsi ayettir. Kuran’daki ayetleri bilen de onun yaratıcısını çok iyi kavrar, Kuran’daki ayetlerini bilen de kavrar. Kâinattaki ayetlerde namaz yoktur, oruç yoktur, hac yoktur, burada vardır. Kâinattaki ayetler insana ahiretin olduğunu hatırlatır ama net bilgi sahibi olamazsınız, onlar da net olarak Kuranı Kerim’de vardır. İşte gerçek bilgi sahibi olduğunuz zaman, Kuranı Kerim’le bilginizi süslediniz mi artık gayet güzel olur ve sizin derecenizi Cenabı Hak çok yükseltir.
vallahu bima ta’melune habiyrun. “Allah yapmakta olduğunuz şeyden haberdardır”.
iza naceytumurresule fekaddimu beyne yedey necvakum sadekaten “siz Allah’ın elçisiyle gizli konuşma yapacağınız zaman (yani Peygamberin yanına gidip özel bir konuşma yapacağım diyorsan) bu konuşmanızdan önce bir sadaka verin” . Önce bir sadaka ver, sonra git konuşmayı yap. Bir zamanlar Türkiye’de dilekçelere bir pul yapıştırılma şartı getirilmişti hatırlarsınız. O zaman hemen bu ayeti hatırlamıştım. Şimdi bir dilekçe veriyorsunuz, bir sadaka, tabii bu devlete verilen bir vergi oluyor. Peygamberle özel bir konuşma yapmak istiyorsanız ondan önce bir sadaka verin.
zalike hayrun lekum ve atheru “bu sizin için daha hayırlı ve daha nezihtir”
fein lem tecidu feinnallahe ğafurun rahıymun “ama verecek bir şey bulamazsanız, e benim verecek bir şeyim yok Peygamberle görüşmeyecek miyim deme, Allah bağışlar git o zaman görüş”. Ama sadaka verecek bir şeyin varsa ver.
Şimdi “eeşfaktum” kelimesine korktunuz mu deniyor, korktunuz mu diye tercüme ediyoruz da, bu daha önce reça kelimesiyle aynı manayı taşıyor aşağı yukarı. Şimdi “i’şa” dedik ya, karanlıkla aydınlığın karışımı. Şafak kelimesini de kullanır Araplar biz mesela sabahleyin tan yerinin ağarmasına şafak deriz, onlar akşam güneşin batmasından sonra batı ufkunda oluşan kızıllığa şafak derler. O şafak vaktinde karanlıkla aydınlık birbirine karışır bazıları da karanlıktan korkar. Bazen sonra karanlık giderek artar, işte bu eşfaka öyle bir korkudur. Yani öyle bir korku ki aslında ümit te var. Yani bir taraftan bakıyorsunuz aydınlık bir taraftan bakıyorsunuz karanlık. Yani versek mi vermesek mi diye tereddüt ediyorlar.
“Şimdi peygamberle konuşmadan evvel sadaka verme işi size böyle korkulu bir, sizi tedirgin eden bir durum mu meydana getirdi?”
feiz lem tef’alu “bunu yapmadınız”. Demek ki vermeden gitmiş konuşmaları yapmışlar. Ya boşver gidelim konuşalım.
ve taballahu ‘aleykum “ve Allah ta sizin tövbenizi kabul etti”. Yani sizin bu günahınızdan vazgeçti.
feekıymussalate ve atuzzekate “siz öyleyse namazınızı kılın, zekatı verin”
ve etıy’allahe ve resulehu “Allah’a ve Resulüne itaat edin”
vallahu habiyrun bima ta’melune “ne yaptıklarınızdan Allah haberdardır”.
Şimdi bu ayet size neyi hatırlattı? Soru. Evet, Halit Bey.
Seyirci: Nesih
Nesih söz konusu değil mi? Burada Kuranı Kerim’de nesihin örneklerinden bir tanesi. Efendim Kuran’da nesih yok. Yani bazıları o kadar güzel hamaset gösteriyorlar ki. Çok iyi yoksa yok. Ama Allahü Teâla diyor ki (İsra 17/89);
Ondan sonra da Kehf Suresi 54’te (Kehf 18/54);
Mesela şimdi bu anlatacağım bu konuda, meselesi konusunu anlatıyoruz ya, usulü harf yani tefsir usulü, tefsirlerdeki metodoloji diyelim, o kitaplara bakın, burada anlatacağım şekilde bulamazsınız oralarda, ama burada anlatacağım Kuran’ı Kerim’in anlattığıdır. Ayetleri şimdi size okuyacağım.
(anlaşılamadı)1:16:55 “Bu Kuran kuşkusuz ki öncekilerin kitaplarındadır” diyor. Burada gördüğünüz var ya, bu Kuran önceki kitapların içerisinde elbette vardır diyor. (Şu’ara 26/192);
Bu tamam, bundan sonra şunu anlayalım. Nesih ile ilgili ayette. O da Bakara 106 olması lazım (Bakara 2/106);
kad caeküm rasulüna “size bizim elçimiz geldi”
yübeyyinü leküm kesıram mimma küntüm tuhfune minel kitabi “o kitaptan gizlediğiniz birçok şeyi sizin için ortaya çıkarıyor”. Nereden çıkarıyor? Kuran’dan. Demek ki bunlar Tevrat’ta ve İncil’de birçok şeyi gizlemişler. Kuran onları ortaya çıkarıyor değil mi? Ondan sonra,
ve ya’fu an kesır “birçoğunu da bağışlıyor”. Hiç çıkarmıyor ortaya, onlar öylece kalıyor. O zaman bu Kuranı Kerim’de olan diğer kitaplarda var, ama diğer kitaplarda olan herşey Kuranı Kerim’de yok. Anlatabildim mi? Çünkü bunların bir kısmını Allah bağışlamış. Şimdi nesih konusu bitmedi henüz, şimdi Bakara 106 ile devam ediyoruz.
ye’müruhüm bil ma’rufi “bu peygamber onlara marufu, iyiliği ve güzelliği emreder”
ve yenhahüm anil münkeri “kötülüklerden onları yasaklar”
ve yühıllü lehümüt tayyibati “temiz şeyleri onlara helal kılar”
ve yüharrimü aleyhimül habaise “pis şeyleri de onlara haram kılar”
ve yedau anhüm ısrahüm “onların sırtlarından ağır yükleri kaldırır”. Şimdi biz Amenerrasul de nasıl biliyoruz?
(anlaşılamadı)1:25:30. “bizden öncekilere yüklediğin ağır yükü bize yükleme”. O zaman Kuranı Kerim’deki hükümlerin bir kısmı da önceki kitaplara göre daha hafif hükümler taşıyor. Tamam mı? Kuranı Kerim’in büyük bir bölümü önceki kitapların aynısı. Misliyle nesih. Bir kısmı da hafifletici hükümler taşıyor. Onun için,
Vellati yeçtinel fahişete min nisa’çüküm festeşhidü aaleyhinne erbaaten minküm fe in şehidü fe emsikuhünne fil büyuti hatta yeteveffahünnel mevtü “kadınlar zina ederlerse 4 şahit getirin, şahitlik ederlerse, onları ölünceye kadar ev hapsinde tutun”
ev yecaalel lahü lehünne sebila “Allah onlara bir yol açıncaya kadar”. Bir yol açmak ne demektir? Yani evlerden çıkabilecekler demektir. Yani müebbet hapis cezası da hafifleyecek demektir.
vellezani yeçti yaniha minkum fe azuhüma “bu suçları işleyenlere de, hem kadın hem erkek, o ikisine de eziyet edin”. Sadece ev hapsi değil, girip çıkarken de eziyet edeceksin, utanmıyor musun diyeceksin. Erkeği hapse atmıyorlar ama dışarıda dolaşıyor eziyet ediliyor. Orada zannedersiniz ki kadın daha kötü durumda hâlbuki kadın daha iyi durumda. Çünkü evde hapsediliyor, birkaç kişiye ben tövbe tamam dediği zaman eziyet edemezler.
Fe in taba ve aslaha fe aaridü aanhüma “tövbe eder durumlarını düzeltirlerse artık onlara dokunmayın” diyor Allah. Adam bütün şehirde dolaşıyor hangi adama anlatacak ben tövbe ettim diye. Allah rızası için şu adama bir su verin diyecek. Yani onun için birine oda hapis olacak, öbürüne tüm şehir hapis olacak. Neden sonra bunlar öğrenecek bunun şey yaptığını? En son inen ayet. Zina eden erkekler.
(anlaşılamadı)1:28:40. “Zina eden erkekle zina eden kadına, her birine 100’er değnek vurun”. İster evli ister bekar. Kuranı Kerim’de çok detaylı olarak anlatılmıştır, vakit çok geçti onlara girmiyorum. İsteyenler bizim siteden okuyabilirler bu ayetleri. Böylece nesih, gerek Kuranı Kerim’in tamamı, önceki kitapları neshetmiştir. Ayetlerden büyük bir bölümü önceki kitapların aynısıdır. Bir kısmı da daha hafifletici hükümler taşımaktadır. Nesih te budur, ya aynısıyla, ya daha hayırlısıyla olur. Böylece bu dersin de sonuna gelmiş olduk. Allah hepinizden razı olsun.
Çok teşekkür ederiz.