Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam Maide Suresinin son iki sayfasındayız. Buradaki ayetleri mümkün olduğu kadar topluca okumaya çalışacağız. İnsanoğlu bu dünyada yaratıldı. Topraktan yaratıldık. Bizim bütün maddelerimiz topraktan gelmedir. Öldüğümüz zaman tekrar toprak olacağız. Mesela şu ayağımızı bastığımız sokakta kim bilir kaç yüz kişinin cesedi vardır. Ya da kaç bin kişinin… Bilmiyoruz. Sonra topraktan yeniden yaratılacağız. Ve yeniden yaratılışımızdan sonra da bu dünyada yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. Bu hesabı verme sırasında da her ümmet kendine gönderilen resul ile yüzleşecek. Bu akşam onunla ilgili ayetleri okuyacağız. Biliyorsunuz, Kuranı Kerim’de Allahu Teala her konuda örnekler vermiştir. Mesela Nisa Suresinin 41. Ayetinde şöyle diyor. “Fekeyfe izâ cié’nâ min kulli ummetim bişehîdiv” “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz zaman…” Şahit ne? İşte görüyor, biliyor… Biraz sonra şahidin ne olduğunu göreceğiz. “ve cié’nâbike alâ hâulâi şehîdâ” “Ya Muhammed seni de bunlara şahit getirdiğimiz zaman (durum ne olacak?)” (Nisa 41) “Yevmeiziy yeveddullezîne keferû ve asavur rasûle” “O gün kâfirler, resule isyan edenler şunu çok isteyecekler.” “lev tusevvâ bihimul ard” “Keşke toprakta kalsaydım.” Yani o topraktan çıkmasaydım, toprağın içinde kalsaydım, yeniden dirilmeseydim. “ve lâ yektumûnallâhe hadîsâ” “Allah’a karşı herhangi bir sözü bile gizleyemeyecekler.” (Nisa 42) Herhangi bir şeyi saklayamayacaklar. Bugün biz mesela birçok şeyden biliyoruz. Allahu Teala o gün yerinde konuşacağını bize bildiriyor. Biz bugün teknolojinin gelişmesinden sonra eşyanın da, birçok şeyinde konuştuğunu yavaş yavaş anlamaya başladık. Allahu Teala her şeye bir örnek verdiği için Rasulle yüzleşme konusunda İsa’yı (a.s) örnek veriyor. Bunu çok dikkatli bir şekilde dinlediğimiz zaman olay bütün çıplaklığıyla karşımıza çıkacaktır. Allahu Teala Maide Suresinin 109. Ayetinde “Yevme yecmeullâhur rusule” “Allah’ın resulleri bir araya topladığı gün” “feyegûlu” “şöyle diyecek” “mâ zâ ucibtum” “Size nasıl karşılık verildi?” Nasıl karşılandınız? Yaptığınız çalışmanın karşılığını buldunuz mu? Mesela Muhammed (a.s) için karşılığını bulmak nasıl olur? Yani kaç kişi sana inandı? İmanın yeri neresidir? Kalptir. Hepsi şöyle cevap veriyorlar. “gâlû lâ ılme lenâ” “Bu konuda bizim herhangi bir bilgimiz yok.” Bize kaç kişinin inandığını bilmiyoruz. Niye? “inneke ente allâmul ğuyûb” “Çünkü ğaybları bilen sensin.” (Maide 109) El ğuyub kelimesi Arap dili açısından elif lam muzafun ileyhden ıvazdır. Ğuyubehum anlamına gelir. O insanların ğayblarını sen bilirsin. Ğayb demek başkasının bilmediği şey demektir. Mesela bende olan başkasının bilmediği neremde bulunur? Kalbimde bulunur. İmanda kalpte olur. Onun için Allahu Teala “yué’minûne bil ğaybi” diyor. Gayba inanırlar diye tercüme edilir. Gayba inanılmaz. Bilmediğin, tanımadığın şeye nasıl inanacaksın? “yué’minûne bi ğaybihim” “ğayblarında yani kalplerinden inanırlar” (Bakara 3) demektir. İşte burada da onu söylüyor. Bu insanların ğayblarını yani kalplerini sen bilirsin, biz bilemeyiz diyorlar. Biz dışarıdan baktığımız zaman bir kişiyi çok iyi bir mümin olarak görebiliriz ama kalbini bilemeyiz. Ondan dolayı Allahu Teala Münafikun Suresinde münafıkları anlatıyor. Resulullah’a şöyle diyor. “Ve izâ raeytehum tuğcibuke ecsâmuhum” “onları gördüğün zaman görüntüleri seni hayran bırakır” “ve iy yegûlû tesmağ ligavlihim” “Konuştukları zaman sözlerine kulak verirsin.” Ne kadar iyi konuşuyorlar. “keennehum huşubum musennedeh” “Onların hepsi sanki duvara dayalı keresteler gibidir.” Mesela bir direği dimdik duvara dayarsanız, çatmazsanız, dibinide sabitlemezseniz ne olur? En küçük bir harekette düşer. “yahsebûne kulle sayhatin aleyhim” “Bunlar her sesi kendi aleyhlerine düşünürler.” Yani bir ses bile onları düşürmeye yeter. “humul aduvvu” “asıl düşman onlardır.” “fahzerhum” “Onlara karşı dikkatli ol.” (Münafikun 4) Eğer Medine’de bu sure inmeseydi Resulullah (s.a.v) insanları nasıl değerlendirecekti? Hayran kaldığı kişiler… Giyimleriyle, kuşamlarıyla… Muhteşem insanlar yani… En güvenilir kişi diyecekti değil mi? Ama Allahu Teala asıl düşman onlardır diyor. Dolayısıyla ahirette resuller ne diyecekler? “Yevme yecmeullâhur rusule” “Allah resulleri topladığı gün” “feyegûlu” “şöyle diyecek” “mâ zâ ucibtum” “size nasıl karşılık verildi?” İnsanlardan ne karşılık aldınız? “gâlû lâ ılme lenâ” “Bu konuda bizim herhangi bir ilmimiz yok ki diyecekler.” Çünkü onların hiçbirisinin kalbini bilmeyiz ki… “inneke ente allâmul ğuyûb” “Bütün ğaybları bilen sadece sensin.” (Maide 109) Yani insanların kalbinin içinde ne var ne yok onu sen bilirsin, biz bilemeyiz. Şimdi burada örnek olan İsa’nın (a.s) durumu. Allahu Teala şöyle diyor. “İz gâlallâhu yâ îsebne” Bütün nebiler aynı durumda ama Allah örnek olarak İsa’yı (a.s) veriyor. Çünkü İsa (a.s) bir uç örnektir. Neden uç örnek? Biraz sonra göreceksiniz. Kendisi İsrail oğullarına gönderilmiş. Tevrat’ı tasdik ediyor. İsa’ya (a.s), Tevrat’ta bazı haramları helal kılıcı ayetler iniyor. Onları rahatlatan ayetler… Kendisine çok sayıda mucize veriliyor. Ama onu öldürmeye kalkıyorlar. İnanmaları gerekirken… “İz gâlallâhu yâ îsa” “Orada Allah İsa’ya şöyle dediğinde” “yâ îsebne meryeme” “Meryem oğlu İsa” “uzkur niğmetî aleyke ve alâ vâlidetik” Yani mesela siz burayı mahşer yeri olarak düşünün. Bütün insanlık ve Allah’ın resulleri orada… Allahu Teala “İsa benim sana olan nimetimi hatırla bakalım” diyecek. “Annene de bir takım nimetler vermiştim.” “iz eyyedtuke birûhil gudusi” “Hani seni ruhul Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim.” Cebrail İsa’yı (a.s) konuşturmuştu. Nerede? “tukellimunnâse fil mehdi ve kehlâ” “İnsanlarla beşikteyken konuşuyordun.” Yeni doğmuş çocuk herhangi bir şey bilmez. Konuşmayı da bilmez ama Cebrail (a.s) ona şey yapınca konuşuyor. Cebrail (a.s) onu konuşturuyor. “Ve yetişkinken de insanlara hitap ediyordun.” “ve iz allemtukel kitâbe vel hıkmete vet tevrâte vel incîl” “Bir de sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.” (Maide 110) Allah’ın öğretmesi yine Cebrail (a.s) vasıtasıyla… Resulullah’a da Cebrail (a.s) vasıtasıyla öğretmiştir. Tevrat’ı, İncil’İ öğretmiş, kitabı ve hikmeti… Dikkat ederseniz bu hikmet konusu Âdem’den (a.s) beri son derece önemlidir. Allah’ın indirdiği kitapların kullanma kılavuzudur. Onu bilmediğiniz zaman Allah’ın kitabından çözüm üretemezsiniz. “ve iz tahlugu minet tîni kehey’etit tayri” “Hani çamurdan kuşa benzer bir heykel yaratıyordun.” “biiznî” “benim iznimle” Yaratıyordun sözünü söyleyen kim? Allah. Yaratan kim? İsa. Bizde yaratma kelimesinin insanlara kullanılması yasaklarlar değil mi? Kelam kitaplarında hem subuti sıfatlardan Hayat, İlim, Semi, Basar, İrade, Kudret, Kelam… Mesela Hayat, diri olmaktır. Diri olmak insanlarda da var. İlim insanlarda da var. İrade insanlarda da var. Kudret insanlarda da var. Kelam insanlarda da var. Ama tabi ki Allah da olan ile bizimkisi kıyaslanmaz. Mümkün değil yani… Tekvin? Tekvin’e sıra gelince insanda yok. Niye? Mezhep ihtilafından dolayı bu kelimenin kullanılması yasaklanmıştır. Hâlbuki yaratma demek aynen şey gibi yoktan var etme manasına değildir. Var olana eni şekil vermektir. İşte o çamurdan bir heykel yapmak. Öyle bir heykel yok. Ama yaptığın zaman oluyor. Allah İsa (a.s) için bu kelimeyi kullanıyor. “Benim iznimle çamurdan bir kuş heykeli yapardın.” “fetenfuhu fîhâ” “Ona üflerdin.” “fetekûnu tayram biiznî” “gene benim iznimle o kuş olurdu.” Allah emredince oluyor. Yoksa İsa (a.s) onu yapmıyor. Nedir? Bu bir mucize değil mi? “ve tubriul ekmehe vel ebrasa biiznî” “Sen anadan doğma kör ve alaca hastalığında olan kişileri de iyileştirirdin. O da benim onayımla olurdu.” “ve iz tuhricul mevtâ biiznî” “Benim iznimle ölüleri diri olarak kabirlerinden çıkarırdın.” (Maide 110) Ali İmran Suresinde “ve uhyil mevtâ biiznillâh” “Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim” (Ali İmran 49) şeklinde geçiyor. “ve iz kefeftu benî isrâîle anke” “İsrail oğullarını da senden engellemiştim.” “iz cié’tehum bil beyyinâti” “Onlara bu belgelerle gitmiştin.” Bu kadar belgelerle gitmiştin. “fegâlellezîne keferû minhum” “Onların içinden kâfir olanlar şöyle demişlerdi.” “in hâzâ illâ sıhrum mubîn” “Bu sadece apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.” (Maide 110) Allah mahşer yerinde olanları özetledi mi? İsa’nın (a.s) bütün hayatını özetledi değil mi? Ondan sonra şöyle söylüyor. Hıristiyanlık dediğimiz zaman ilk akla gelenler Havarilerdir değil mi? 12 tane havari… Gerçi onlardan birisi İsa’nın (a.s) yerini söylemiş ama daha sonra 12. olarak Pavlus ilave edilmiştir. İsa’yı (a.s) hayatında hiç görmemiştir. Önemli değil. Asıl Havarilere bakalım. İsa (a.s) bu kadar şey yapmış. Mesela birisi bir illüzyon yapıyor. Sihirbazlık yapıyor. Binlerce millet gidip görüyorlar. İsa (a.s) ölüleri diriltiyor, körleri görecek hale getiriyor. O kadar insanların ilgisini çekecek şeyler yapıyor ki… Ona da binlerce insan geliyor. Yüzbinlerce insan toplanıyor. Ama onu görmek için toplanmak başka, inanmak için toplanmak başka bir şeydir. “Ve iz evhaytu ilel havâriyyîne” “Hani Havarilere şöyle vahyetmiştim.” (Maide 111) Allah’ın vahyi de kişinin içine bir şeyi doğurmasıdır. Siz kendi içinizde bunu duyarsınız, görürsünüz. Her insanda olur. İçimden biri bana şöyle diyor gibi hissedersiniz. İyilik yaparsanız Allah yaptığınızın iyi olduğunu sizin içinize bildirir. Ondan büyük bir mutluluk duyarsınız. Herkes size karşı dursa bile ne derlerse desinler benim içim rahat dersiniz. Kötülük yaparsanız millet alkışlasa bile sizin içiniz sıkılır. Allah size kötülüğünüzü de iyiliğinizi de vahyeder. “Feelhemehâ fucûrahâ ve tagvâhâ” “Kişinin günahını da takvasını da Allah ona ilham eder.” (Şems 8) Aynen bu şekilde Allah, Havarilere vahyediyor. “en âminû bî ve birasûlî” “Bana ve resulüme (İsa’ya) inanın.” Şeklinde içlerine vahyediyor. “gâlû âmennâ” “İnandık dediler.” “veşhed biennenâ muslimûn” “Şahit ol biz Allah’a teslim olmuş kişileriz” (Maide 111) diyorlar. İsa’ya (a.s) söylüyorlar. Biz Müslümanlarız diyorlar. Bunların sayısı topu topuna 12 kişi… İsa (a.s) o kadar büyük mucizelerle gelmiş. Ondan sonra bu 12 kişi İsa’ya (a.s) ne diyorlar? “İz gâlel havâriyyûne yâ ısebne meryeme” “O sırada Havariler şöyle demişlerdi. Meryem oğlu İsa” “hel yestetîu rabbuke ey yunezzile aleynâ mâidetem mines semâé’” “Senin rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” Buna gücü yeter mi? Soruya bak. Senin rabbinin gücü buna yeter mi diyor. “gâlettegullâhe in kuntum mué’minîn” İsa (a.s) “Eğer müminseniz Allah’tan korkun” (Maide 112) diyor. Bu ne biçim soru? “Gâlû nurîdu en neé’kule minhâ” Yanlış anlama. “Biz ondan yemek istiyoruz.” Başka. “ve tatmeinne gulûbunâ” “kalplerimiz tatmin olsun istiyoruz.” “ve nağleme en gad sadagtenâ” “Bir de senin bize doğru söylediğini bilmek için.” Resul olduğunu söylüyorsun ya resul olduğuna inanmak için… O kadar çok mucize geldi. Onları gördünüz inanmadınız da buna mı inanacaksınız? Öbür mucizeler talep üzerine gelmiş değil. Bu talep üzerine geliyor. Talep üzerine gelmemiş mucizelerden dolayı Allah kimseye bir ceza vermiyor. Ama talep edersiniz gelirse inanmadığınız zaman ona mutlaka bir ceza var. Şimdi dikkat edin. “ve nekûne aleyhâ mineş şâhidîn” “ve ona şahit olalım.” (Maide 113) Allah bize bir sofra indirsin ondan yiyelim, kalbimiz tatmin olsun, bize doğru söylediğini anlayalım ve buna şahit olanlardan olalım diyorlar. Gerçekten yani… 12 kişi inandı onlarda bu halde… “Gâle ısebnu meryem” “Meryem oğlu İsa şöyle dedi.” Ellerini açıp dua ediyor. “allâhumme rabbenâ” “Ya rabbi” “enzil aleynâ mâidetem mines semâi” “Bize gökten bir sofra indir.” “tekûnu lenâ îdel” “Bizim için bayram olsun.” “lievvelinâ ve âhırinâ” “Hem şimdi olanlar için, bundan sonra gelenler için bir bayram olsun.” “ve âyetem mink” “Senden de bir mucize olsun.” “verzugnâ ve ente hayrur râzigîn” “Bize rızık ver ya rabbi.” (Maide 114) Bizi rızıklandır. Onların isteklerine üzerine sen en güzel rızıklandıransın diye Cenabı Hakka dua ediyor. Şimdi Allahu Teala buna cevap veriyor. “Gâlallâhu innî munezziluhâ aleykum” “Madem istediniz ben şimdi onu size indireceğim diyor.” Peki. “femey yekfur bağdu minkum” Ama “bundan sonra sizden hanginiz kafir olursanız” Kim bunlar? Havariler… Topu topu 12 kişiler… “feinnî uazzibuhû azâbel lâ uazzibuhu ehadem minel âlemîn” “Size öyle bir azap edeceğim ki bu âlemde kimseye yapmadığım bir azabı size tattıracağım.” (Maide 115) Bu kadar şeylerden dolayı inanmadınız. Hadi bu da gelsin, gene de inanmazsanız en büyük cezayı çekeceksiniz. Kuranı Kerim’de bunların inanıp inanmadıkları açısından bir tane şey var. Onlardan bir tanesinin İsa’nın (a.s) geri haber verdi. Onun da adı Yahuda… 11 tanesi ile ilgili Kuranı Kerim’de bilgi yok. Şimdi konuyu anlayabilmek için siz kendinizi İsa’nın (a.s) yerine koyun. Bu dünyaya bu kadar şeyle gelmişsiniz. İnsanların tavrı böyle… 12 kişi inanmış onların tavrı da böyle… Ahirette, siz bunların hangisinin mümin olduğunu düşünerek ya Rabbi bunu affet diyebilirsiniz? İşte her nebi böyledir. Kimsenin kalbini bilemezsin. Zaten nasıl cesaret edeceksin. Allah’tan iyi mi biliyorsun ki gelip şey yapıyorsun. Onun için Allahu Teala ne diyor? “men zellezî yeşfeu ındehû illâ biiznih” “Allah’ın yanında kimmiş birisine eşlik edecek?” Ya rabbi şunu koru diyecek. Sen kimsin? “yağlemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum” “Onların yaptıklarını da yapmayıp geriye bıraktıklarını da Allah biliyor.” (Bakara 255) Sen ne biliyorsun ki? Sen sürekli yaşadığın adamla 24 saat beraber olabiliyor musun? Olsan bile kalbini bilebiliyor musun? Niyetini bilebiliyor musun? Dolayısıyla Allah mahşer günü şefaatin olmayacağını açıkça söylüyor değil mi? “Yâ eyyuhellezîne âmenû enfigû mimmâ razagnâkum” “Müminler size rızık olarak verdiğim şeylerden harcayın.” “min gabli ey yeé’tiye yevmul” “Bir gün gelmeden önce…” İşte Maide Suresindeki ayetler o günü anlatıyor. “lâ bey’un fîhi” “o gün alım satım yoktur.” O gün alım satım var mı? “ve lâ hulletuv” “dostlukta yok.” Herkes kendi derdine düşmüş. Bakın İsa (a.s) sahip çıkabiliyor mu? Biraz sonra çıkabiliyor mu? Biraz sonra ayetlere devam edeceğiz. Hepsi aynı… Bu bir örnek yani. “ve lâ şefâah” “şefaatte yoktur.” (Bakara 254) O gün şefaatte yok. Yine Allahu Teala İnfitar Suresinde “Yevme lâ temliku nefsun” “O gün hiç kimsenin gücü yetmeyecek.” “linefsin” “herhangi bir kişinin lehine” “şey’â” “hiçbir şeye” (İnfitar 19) gücü yetmeyecek. Şimdi burada da Allah örneğini verdi mi? İki tane de ayette söyledi mi? Peki, Allah bu kadar açık söylediği halde dinden menfaat sağlayanlar İsa’nın (a.s) dinini ne hale getirmişlerdir? Şuna kesin inanırlar. İsa’nın gücü bizi kurtarmaya yeter. Kesin inanırlar. Peki, sizi kimden kurtaracak? Allah cezalandırmaya karar verecek ve o kurtaracak… Kurtarabilmesi için Allah’tan daha güçlü olması gerekmez mi?
Bir Ramazan’da bir televizyon kanalındaydık. Birisi şey yapmış. Meşhur sanatçılardan birisiydi. Müzikle hiç alakam olmadığı için ismi de aklımda değil. Çocukluğumda en çok bildiğim türküden bir cümle bilirim. İkinci cümle yoktur. Meşhur türkücülerden birisiydi. Bir ilahi seslendirmiş. Onun fon müziği olarak ezan koymuşlar. Bu caiz mi diye soruyorlar. O da canlı yayında yanımdaydı. Orada şöyle diyor. “Gel şefaat eyle kemter kuluna, adı güzel kendi güzel Muhammed.” Kemter kul ne demek biliyor musun dedim. Kemter en kötü demektir. Gel şefaat eyle en kötü kuluna… Sen kimin kulusun dedim. Allah’ın dedi. Gel şefaat eyle diyorsun. Orada Muhammed’in kulu olmuyor musun dedim. Olur mu öyle şey dedi. Şefaat ne demek dedim. Kurtarmak dedi. Peki, Resulullah seni kimden kurtaracak dedim. Olmaz öyle şey dedi. Ben hiç düşünmemiştim dedi. Camilerde de yetiş ya Muhammed bugün imdat günüdür derler. İmdat diye bağırıp kaçıyorsun. Kimden kaçıyorsun? Allah’tan kaçıyorsun. Yetişecek seni Allah’tan kurtaracak öyle mi? Bakın ortamı gördünüz değil mi? Vedat kısaca şefaat inancını özetler misin?
Vedat YILMAZ: Diyanet işleri Başkanlığı’nın İslam Ansiklopedisinin 38. Cildinde Şefaat maddesi var. İslam’da şefaat konusunu da Yusuf Şevki YAVUZ Hoca yazmış. Bununla alakalı şunu söylüyor. “Selefiye, Maturidiye, Eşariye ve Şia mezheplerine mensup alimlere göre…” Yani ehli sünnet, ehli Şia hepsi… “Şefaat büyük günah işleyen ve tevbe edemeden ölen müminleri kapsayacaktır. Kuran’da ve sahih hadislerde ahirette hakimiyet ve şefaatin yalnız Allah’a ait olduğu açıkça belirtilmekle beraber bazı ayetlerde şefaat etme izni verdiği kullarının razı olduğu ve şefaat edilmelerine izin verdiği kimseler hakkında şefaatçi olabilecekleri bildirilmektedir. O şefaat izni vereceği kulları; Hz Peygamber, diğer bütün peygamberler, melekler, salih ve müttaki müminler haklarında şefaat edilmesine razı olduğu kimseler ise samimi bir şekilde kelimeyi şehadet getiren bütün Müslümanlar…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şefaat edip ne yapacak?
Vedat YILMAZ: Şimdi onu söylüyorum. Asıl şey orası… “Ayrıca Kuran’da Hz Peygamberin Makamı Mahmud’a çıkarılacağı bildirilmiş ve bunun bütün insanların yanı sıra müminlere şefaatçi kılınması anlamına geldiği sahih rivayetlerde nakledilmiştir.” Peki, bu Makamı Mahmud ne? Şimdi onu açıklıyor. “Derecesi en yüksek olan Resulü ekrem en büyük şefaat yetkisine sahip olacaktır. Zira mahşer gününde hesabın başlaması için bütün insanlara şefaat edecek. Ardından ümmetinden birçok kişinin hesaba çekilmeden cennete girmesi, ayrıca günahları sebebiyle cehenneme girmesi gereken müminlere iyilik ve kötülükleri eşit olan müminlerin doğrudan cennete alınması için şefaatte bulunacaktır.” Hocam Makamı Mahmud denilen olayda bu…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerim’de makamı mahmud bir tek yerde geçiyor. Bakalım makamı mahmud nedir? İsra Suresi Mekke’de inmiş olan bir suredir. Onun 76. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. Hatta mealden okuyayım. Çünkü orada yanlış meal vereceklerini zannetmiyorum. “Seni o yerden (Mekke’den) sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. Bunu yapabilselerdi, senin ardından orada pek az kalırlardı.” Yanlış meal vermişler. Ben doğru meal verdikleri ümidiyle okudum. “Eğer bunu yaparlarsa orada pek az kalacaklardır.” (İsra 76) Resulullah’ı Mekke’den çıkardılar. 1,5 sene sonra Bedir’de Mekke’ye gelecekti. Yaptığı yanlışlardan dolayı 13 sene sonra ancak Mekke’ye gelebildi. Ama Mekke’yi aldı. Mekke bugün hala Müslümanların elindedir. Ondan sonra Allahu Teala namazını kıl diyor. Gece kalk ibadet et diyor. Nerede bu? Mekke’de… “Ve minel leyli fetehecced bihî nâfiletel lek” “Gece kalk, sana mahsus olmak üzere Kuran’ı gece uykusundan uyanarak oku.” Namazla birlikte oku, namazda anlayarak oku. “asâ ey yeb’aseke rabbuke” “Belki rabbin seni gönderir.” “megâmem mahmûdâ” “güzel bir makama gönderir.” (İsra 80) El makamul mahmud değil. Yani elif lamlı değil. Öyle cennette belli bir makamı mahmud var, orası onun gibi bir şey değil. Yani kalabileceğin güzel bir yere gönderir. Bunlar seni burada yaşatmak istemiyorlar. Seni burada yaşatmak istemiyorlar. Sen gece kalk ibadetlerini yap. Belki rabbin seni kalabileceğin güzel bir yere götürür. Allah onu nereye gönderdi? Medine… O kadar. Şimdi siz gelip kendi kafanıza göre buraya anlam verin. İki ayet okuduk. İkisinde de mahşerde kesinlikle şefaatin olmadığını Allah söylüyor. Mesela kâfirler için hesap kurulmayacak. Büyük günah işlememiş olanlar içinde hesap olmayacak. Onlar doğru cennete diğerleri de doğru cehenneme gidecekler. Peki, hesap kimler için kurulacak? Büyük günah işlemiş, sevabı da var. Sevabı günahından fazlaysa cennete, günahı fazlaysa cehenneme gidecek. Günahkar olanları anlattığı ayette Allahu Teala… Bunların ayrıntısını görmek isteyenler sitemizde yazısı var. Meryem Suresinde şöyle diyor. “Feve rabbike lenahşurannehum veş şeyâtîne” “Rabbine and olsun onları toplayacağız. Ve şeytanlarıyla beraber…” “summe lenuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ” “Sonra onları cehennem yani ateş yığınının çevresinde diz çökmüş olarak toplayacağız.” (Meryem 68) O cehennemdeki ateş yığınlarının çevresinde… “Summe lenenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu aler rahmâni ıtiyyâ” “Bunların hangisi Rahman’a sağlam başkaldırı yapmışlarsa onların içlerinden ayıracağız.” (Meryem 69) Allah’a daha çok başkaldırmış olanlar siz gelin bakalım denecek. “Summe lenahnu ağlemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ” “Elbette onlardan hangisinin ateş karşısında kızarmayı hak ettiğini çok iyi biliriz.” (Meryem 70) Bunlar hep cehennemin içinde olanlarla ilgili… “Ve im minkum illâ vâriduhâ” “Sizin hepiniz mutlaka oraya gideceksiniz.” Bunlar günahı fazla olanlardır. “kâne alâ rabbike hatmem magdıyyâ” “Bu rabbinin üzerine kesin kararlaştırılmış bir şeydir.” (Meryem 71) Yani Allah bunu yapmayı üstlenmiştir. Oraya gittikten sonra “Summe nuneccillezînet tegav” “Sonra kendilerini korumuş olanları oradan çıkaracağız.” (Meryem 72) Neyden korunmuş olur? Şirkten… Müşriklere af yok. Şirkten korunmuş olanları nereden çıkaracak? Cehennemden. Bu Allah’ın ayeti değil mi? Ama Ansiklopediyi yazanlar hiç göndermiyorlar bile… Bakın Şii, Sünni bütün mezhepler… Peki, bu şefaat inancı açısından bunların Hıristiyanlardan bir farkları var mı? Hiç farkları yok. Bakın Allah’a rağmen oluşmuş bir yapı var. Böyle olunca da bakıyorsunuz ki Müslümanlar hiç güvenilmez insan haline geliyorlar. Nasıl olsa cennet garanti… Dünyada da ne yaparsan yap. Bizi kurtaracak birisi de var. Tamam, yaşadık. Neyse şimdi bu ayetleri devam ettireyim.
Vedat YILMAZ: Hocam bir iki şey söyleyebilir miyim? Siz gel şefaat eyle kemter kuluna demiştiniz. Gel şefaat eyle, Şefaat Resulullah demek caiz midir, değil midir ona da cevap vermiş Ansiklopedide… “Yapılacak duada Hz Peygamberi, veli ve salih kişileri bir anlamda aracı kılmak, ayrıca diri veya ölü bir kişiden dünya ve ahirete ilişkin şefaat istemek meşrudur.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Meşru mu? Tam şirk işte bu…
Vedat YILMAZ: “Ayette şefaat etmesine izin verilen makbul kullardan dünyada da şefaat talebinde bulunmak caiz olmalıdır.” Madem ayette şefaat edecek, istemesi de gerekir diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah, Allah… Halbuki biz “İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn” “kulluğu yalnız sana yapar, yardımı yalnız senden isteriz” (Fatiha 5) her gün okuyoruz. Başkası ne oluyor? Mesela Allahu Teala İsra Suresinin baş tarafında Musa’ya (a.s) verdiği kitabı tek bir kelimeyle özetliyor. “Ve âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâhu hudel libenî isrâîle” “İsrail oğulları için o kitabı rehber kıldık.” “ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ” (İsra 2) Yani benimle sizin aranıza vekil koymayın. Şimdi biraz önce söylenenler gidip de birisini vekil yapmak değil mi? Beni Allah’a karşı koru. Peki, Allah ile senin aranda mesafe mi var? Allah sana sinir uçlarından daha yakın… Maide Suresinin ayetlerini gördünüz. Bu kadar açık ayetlere rağmen Şii, Sünni ayrımı olmaksızın dinin bu hale getirilmesi olayıyla artık çok dikkatli bir şekilde şey yapmamız lazım. Gerçi ben artık bu yanlışları anlatmayayım diye kendi kendime söz veriyorum ama milletin kafası bu yanlışlarla bozulduğu için mecbur kalıyoruz gene o yanlışları anlatmaya… İşte Diyanetin İslam Ansiklopedisi… Diyanet işleri Başkanı Kuran ve sahih sünnete yönelmeliyiz diyor. İlk önce Diyanet İşleri Başkanının buraya yazdığı melek maddesini kesinlikle oradan çıkarmak lazım. Çünkü o düzeltilebilecek madde değil. Ondan sonra da bu İslam Ansiklopedisinin baştan sona değiştirilmesi lazım.
Aydın MÜLAYİM: Hocam sizin ilk başta okuduğunuz ayeti kerime… “Yevme yecmeullâhur rusule feyegûlu mâ zâ ucibtum” Allah resullerine size hangi şekilde icabet edildi diye soruyor. Size nasıl bir cevap verildi? Nasıl uydunuz onlara? Yani bu hitabet şekli müzakerede de söylediğimiz gibi bir suçluya değil. Yani hitabet suçluya değil. “Ve izel mev’ûdetu” (Tekvir 9) denildiği gibi… Enes Hoca orada çok güzel bir şey yakalamıştı. Suçluya değil de, resule soruyor. İşin ne kadar vehametli olduğunu anlatıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’ın resulü kendisine nasıl cevap erildiğini bilmiyorsa… Zaten Allah da diyor. Bunların ne yaptığını neyi geriye bıraktıklarını Allah’tan başkası bilmez diyor. Peki, bunlardan hangisine diyebilir ki ya rabbi bunu kurtar? Ondan sonra ayete devam edeyim. Maide Suresinin 116. Ayeti… “Ve iz gâlallâhu yâ îsebne” “Kıyamet günü Allah İsa’ya (a.s) şöyle diyecek.” İşte o gün huzurunda toplamış ya… Bir örnek bu… “yâ îsebne meryeme” “Meryem oğlu İsa.” “eente gulte linnasittehızûnî ve ummiye ilâheyni min dûnillâh” “Bu insanlara sen mi dedin annemi ve beni Allah ile kendi aranıza iki ilah olarak koyun.” Katolikler Meryem’i de ilah sayarlar. Zaten şey yapıyorlar. Bu 28 Şubat döneminde bir evangelic Papaz gelmişti. Benim yanımda doktora yapmak için gelmişti. Sonra o gün ki Rektör hocam bunların niyetleri iyi değil dedi. Bunları kabul etmeyelim dedi. Tamam dedik. Onun için aldım oturdum, biraz konuştum. Bunlar Rotertyen diye biraz farklıdırlar şeklinde düşünüyordum. İsa ile inancınız nedir dedim. O % 100 insan, % 100 ilahtır dedi. Yani % 100 Allah, % 100 insandır dedi. % 100 insansa Allah’lığa bir şey kalmadı. % 100 Allah ise insanlığa bir şey kalmadı. Nasıl izah edeceksiniz? Akıl ile anlaşılmaz dedi. Ancak iman edeceksin. Ben roteryenleri farklı zannettiğim için hazır bulmuşken bunları iyice tanımak için konuştum. Katolikleri iyi tanıdığımı zannediyorum ama Roteryenleri anlatılandan biraz farklı zannediyordum. Birisi sizin kilisenize devam etse, samimiyetle, kalpten sizin inançlarınıza inansa, bütün ibadetleri yapsa elinden geldiğince de kilisenize destek verse ama vaftiz olmasa bu adam öldüğünde nereye gider dedim. Cehenneme dedi. Niye dedim. Vaftiz olması lazım dedi. Niye vaftiz oluyor dedim. İlk günahtan kurtulması için dedi. İlk günahı kim işledi dedim. Adem dedi. Adem’den buna ne dedim. Ne bileyim 45:14 sn. anlaşılmıyor. Ne bileyim ile din olur mu dedim. Peki, hadi adam vaftiz oluyorum dedi. O sıra Papazla arası bozulmuş olsa dedim. Gidip öbür kilisede vaftiz olsun dedi. Öbür kiliseye giderken yolda trafik kazası oldu ve adam öldü. Bu adam nereye gider dedim. Cehenneme dedi. Peki, sizin kiliselerinize mensup olup da Müslüman olan çok sayıda insan var dedim. Evet, var dedi. Size göre bunlar Müslüman mıdır dedim. Hayır dedi. Niye dedim. Biz kiliseden çıkarmadık ki dedi. Siz ne biçim bir şeysiniz. Sizin onayınız olmadan bir adam kâfirde olamıyor. Din ne hale gelmiş görüyor musunuz? Ama bizim işlerimiz o kadar değil ama ona benzetmişler. Maalesef…
Devam ediyorum. Allahu Teala Meryem oğlu İsa’ya diyor ki… “Sen mi bu insanlara dedin ki annemi ve beni Allah ile sizin aranıza iki ilah olarak koyun?” “gâle subhâneke” “Ya rabbi ben sana boyun eğerim.” “mâ yekûnu lî en egûle mâ leyse lî bihagg” “Benim hakkım olmayan şeyi nasıl söyleyebilirim diyor.” “in kuntu gultuhû fegad alimteh” “Ben böyle bir şey söylemişsem sen kesin bunu bilirsin.” “tağlemu mâ fî nefsî ve lâ ağlemu mâ fî nefsik” “Benim içimde olanı sen bilirsin. Ama sende olanı ben bilmem ki…” “inneke ente allâmul ğuyûb” “Bütün kalpleri bilen sensin.” (Maide 116)
“Mâ gultu lehum illâ mâ emartenî bihî” “Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim.” “eniğbudullâhe rabbî ve rabbekum” “Benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim.” “ve kuntu aleyhim şehîdem mâ dumtu fîhim” “İçlerinde kaldığım sürece ben onların ne yaptıklarını görüyordum.” Yani beni ilah yapmadıklarını falan biliyordum. Annemi de yapmadıklarını biliyordum. “felemmâ teveffeytenî” “Ne zaman ki beni vefat ettirdin.” “kunte enter ragîbe aleyhim” “Onları görüp gözetleyen sen oldun.” “ve ente alâ kulli şey’in şehîd” “Her şeye şahit olan sensin.” (Maide 117)
İsa’nın vefatından sonra ilk konuşmayı yaptığı yer neresiymiş? Ahiret… Hani gelecekti. Vücutla ruh beraber çıkmış derler. Çıksın. İlk konuşmayı ahirette yapıyor. Nereden geliyor? Şu ayetin şüphe edecek tarafı var mı? Çok açık ve net işte… “İn tuazzibhum feinnehum ıbâduk” “Onlara azap edersen onlar senin kullarındır.” “ve in tağfir lehum” “Ama bağışlarsan” (Maide 118) Allah, Allah. Bu nasıl bağışlanır? Çünkü kilise bu insanları öyle bir kandırıyor ki, bilmiyorlar, birçokları samimi olup bitenin farkında değiller. Çok kutsal üçlü birlik diyorlar. Vedat Dinler Tarihinde uzmandır. Hıristiyanlıkta en büyük günah hangisidir?
Vedat YILMAZ: Şirktir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hıristiyanlıkta en büyük günah şirktir. Çünkü Tevrat’ın en baş tarafında ne anlatılır?
Vedat YILMAZ: Allah’tan başka ilahın olmayacak.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Olmayacak. Kesin. Katolik Kilisesinde Jean Liu Pierre Touran ile… Geçenlerde Suudi Arabistan’a gitti. Belki görmüşsünüzdür. Bana bizim Büyükelçi bu Papa’dan çok daha etkili bir kişidir dedi. O bana sen bize müşrik diyorsun, biz müşrik değiliz dedi. Çünkü onlarda da en büyük günah şirktir. Şimdi Baba, Oğul, Kutsal Ruh… Çok kutsal üçlü birlik dedikleri zaman şirkten kurtulduklarını zannediyorlar. Ben orada güldüm. Konuyu değiştirdi. Çünkü savunması mümkün değil ki… “Eğer bağışlarsan” (Maide 118) diyor. Çünkü bazıları zannediyor ki doğru din budur. Yani onlar bilerek yapmıyorlar. Çoğu onun doğru olduğunu zannediyor. “Bağışlarsan, güçlü olan sen, kararları doğru olan sensin.” (Maide 118) “Gâlallâhu” “Allahu Teala dedi ki” “hâzâ yevmu yenfeus sâdigîne sıdguhum” “Bugün sadık kişilerin yani özü sözü doğru olan kişilerin yaptıklarının fayda verdiği gündür.” Doğruluklarının fayda verdiği gündür. Yani dürüst insanlar pek fazlaca sevilmez. Çünkü yanlış yapanlar kendilerine suç ortağı ararlar. Ama o gün fayda verecektir. “lehum cennâtun tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ” “Onlar için içinden ırmaklar akan bahçeler vardır. Orada ölmeden ebedi olarak yaşayacaklardır.” “radıyallâhu anhum ve radû anh” “Allah onlardan razı, onlarda Allah’tan razı olmuşlardır.” “zâlikel fevzul azîm” “Büyük kurtuluş budur.” (Maide 119) Allah cümlemize nasip etsin. “Lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ fîhinn” “Göklerin ve yerin bunların içerisinde olanların mülkiyeti Allah’a aittir.” “ve huve alâ kulli şey’in gadîr” “Her şeye ölçü koymuş olan Allah’tır.” (Maide 120) İşte bu da böyle… Görüyorsunuz. İsa (a.s) orada… Bütün insanlar… İsa (a.s) bir örnek… Muhammed’de (a.s) öyle olacak. O da diyecek ki ya rabbi bunlar benden sonra Kuran’ı bir kenara bırakmışlar, bir kenara atmışlar diyecek. O da Furkan Suresinin 30. ayetinde var. Dolayısıyla biz ancak kendi kalbimizde ne olduğunu biliriz. Başkasının kalbini bilemeyiz. İnsanlara karşı elbette iyi niyetli oluruz. Ama şuna dikkat edelim. Ancak kendimize gücümüz yeter. Bunu unutmayalım. Başkasına gücümüz yetmez. Kendimizi yanlışlardan kurtarmak için elimizden gelen her şeyi yapalım. Çünkü bu dünya kalıcı değil. Türkiye’nin önde gelen ateistlerinden bir tanesi bana bir gün şunu söyledi. Gelip dedi ki, Ya Hoca düşünüyorum da eğer ahiret varsa her şeyi bırakıp ömrü ibadetle geçirmeye değer. Tabi şunun şurasında kaç sene ömrün var ki dedim. Ya bırak Hoca dedi. Diyelim ki 50-60 sene var. 50-60 milyon sene olsa ne yazar dedi. Bir gün bitmeyecek mi dedi. Matematikte bir kural vardır. Sonsuz karşısında her türlü rakamın değeri sıfırdır dedi. Orası sonsuz… Bu öyle bir kumardır ki bundan daha karlı kumar düşünülemez dedi. Hadi şu kumarı oyna da bir göreyim dedim. Kalkıp yanımdan gitti. Yani aslında herkes gerçekleri biliyor. Allah insanın vücudunu ona göre yaratmış. Ondan dolayı Allahu Teala sadıklar diyor. Mesela işte o bir gün etrafımda Türkiye’nin meşhur yine ateistlerinin toplu olduğu bir yerde Hoca hiç kendini yorma ben Allah’a falan inanmam dediği zaman bende senin Allah’a inanmadığına inanmam dedim. İrkilerek, tabi ki inanıyoruz hoca dedi. Gördün mü işte yalan söylüyorsun. Allah ne dedi burada? Sadıkların sıdkı yani özü sözü doğru olanlar kazanır. Diğerleri kaybeder. Allah özü sözü doğru olanlardan olmamızı nasip eylesin.