Elhamdulillahi Rabbil alemin, vel akibetu lil muttekin vassalatu vesselamu ala resûlinâ Muhammedin ve ala alihi ve ashabi ecmain
Bir Kurban bayramının arifesindeyiz, biliyorsunuz bu senenin yani 2012 yılının Kurban bayramı tarihi ile ilgili Suudi Arabistan’la Türkiye arasında ihtilaf çıktı. Daha önceki senelerde de zaman zaman çıkıyordu. Son birkaç senedir durmuştu bu sene yeniden başladı. Türkiye’nin ilanına göre 25 Ekim 2012 günü Kurban bayramı, Suudi Arabistan’ın ilanına göre de 26 Ekim 2012 günü Kurban bayramıdır. Bunlardan hangisi doğru? Hangisinin yapmış olduğu uygulama doğrudur? Bu akşamki sohbetimizin ağırlığı bununla alakalı olacaktır.
Kuran-ı Kerimin 9. Suresi olan Tevbe Suresinin 36. Ayetini açalım,
Burada Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyuruyor;
‘’ İnne iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşera şehren fî kitâbillâhi…’’ (Tevbe 9/36)
Ayların sayısı Allah katında, Allah’ın kitabında, Levh-i Mahfûzda on ikidir.
Ayların sayısı on ikidir.
‘’….yevme halakas semâvâti vel arda…’’ (Tevbe 9/36)
Gökleri ve yeri yarattığı günde on iki olarak belirlenmiştir.
Yani insanların yaratılması sırasında değil göklerin ve yerin yaratılması sırasında belirlenmiş
Biliyorsunuz insanlar çok sonra yaratılmıştır.
‘’…minhâ erbeatun hurum…’’ (Tevbe 9/36)
Bu aylardan dört tanesi haram ayıdır.
Şimdi, haram ayı; İnsanların dokunulmaz olduğu ay demektir.
Yani insanların güven içerisinde seyahat yapabildikleri, alım-satım yapabildikleri, ticaret yapabildikleri aydır.
Adem AS’ dan bize kadar bu aylar haram aylarıdır. Bunlar; Zilkâde, Zilhicce, Muharrem bir de Recep ayıdır.
Biz şu anda Zilhicce de bulunuyoruz. Bugün Zilhicce nin 8. günü, yarın 9. günü, perşembe de 10. günü olacak ve bayramın 1. günü…
‘’…zâliked dînul kayyimu…’’ (Tevbe 9/36)
Sağlam hesap budur/ Sağlam din budur.
Şimdi biliyorsunuz, din kelimesi fıtratla tarif ediliyor. Allah Teâlâ fıtrata din diyor. Yani yarattığı şeylerin içerisine koyduğu kanuna din diyor. Demek ki bu bütün kanunlarla tabiatta yaratılmış olan kanunlarla örtüşen bir uygulamadır.
Şimdi bu dört ay;
‘’…fe lâ tazlimû fîhinne enfusekum…’’ (Tevbe 9/36)
Bu dört ayda kendinize kötülük yapmayın
Yani kendinizi günaha sokmayın başka zamanki günah gibi değildir, bu dört ayda günah biraz daha fazladır. Yani daha çok şeydir, ağırdır.
‘’….ve kâtilûl muşrikîne kâffeten kemâ yukâtilûnekum kâffeh…’’ (Tevbe 9/36)
Müşrikler sizinle top yekûn savaştıkları gibi savaşın
Yani şöyle bir şey var; Bu dört ayda savaş haramdır. Bakara Suresinin iki yüz kaçıncı ayeti bakayım,
‘’ Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh, kul kıtâlun fîhi kebîr…’’ (Bakara 2/217)
217.ayeti, 33. Sayfa diyor ki Allah Teâlâ;
‘’ Yes’elûneke aniş şehril harâmi…’’ (Bakara 2/217)
Sana haram ayını soruyorlar,
‘’… kıtâlin fîh…’’ (Bakara 2/217)
O ayda savaşmayı soruyorlar
‘’…kul kıtâlun fîhi kebîr…’’ (Bakara 2/217)
Deki; O ayda, haram ayında savaşmak ağır günahtır.
Peki,
‘’…ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi…’’ (Bakara 2/217)
Allah yolunda insanları engellemek, Cenab-ı Hakkın yolunu görmezlikten gelmek ve insanları mescidi haramdan engellemek
‘’… ve ihrâcu ehlihî minhu…’’ (Bakara 2/217)
Mescidi haram ehlini oradan çıkarmak
‘’… ekberu indallâh…’’ (Bakara 2/217)
Allah katında daha ağır bir günahtır.
‘’…vel fitnetu ekberu minel katl…’’ (Bakara 2/217)
Fitne de adam öldürmekten kötüdür.
Şimdi, buradaki anlatılan hususlar Bakara Suresinin 190 ve 191. Ayetlerinde verilen ruhsatı bize hatırlatıyor. Orada diyor ki Allah Teâlâ;
‘’Ve kâtilû fî sebîlillâhillezîne yukâtilûnekum ve lâ ta’tedû…’’(Bakara 2/190)
Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın ama aşırıya gitmeyin
‘’…innallâhe lâ yuhıbbul mu’tedîn.’’ (Bakara 2/190)
Allah, aşırıya gidenleri sevmez.
‘’Vaktulûhum haysu sekıftumûhum…’’ (Bakara 2/191)
Sizinle savaşanları savaş sırasında nerede bulursanız öldürün
‘’…ve ahricûhum min haysu ahracûkum…’’ (Bakara 2/191)
Onlar sizi nereden çıkardılarsa siz de onları oradan çıkarın
Daha fazlasını yapmayın yani
Aşırıya kaçmak yok. Onlar size ne kadar saldırdıysa; mesela sizi Mekke’den çıkardılarsa siz de Mekke’den çıkarın o kadar. Mekke’nin dışında bir yere atmayın. Mekke’nin dışında nereye gidiyorlarsa gitsinler.
‘’…vel fitnetu eşeddu minel katli…’’ (Bakara 2/191)
O fitne adam öldürmekten daha iyidir
(Not: Konuşmacının daha iyidir dediği daha kötüdür olması gerekmez mi?)
Yani savaş fitnesi demek. Niye adam öldürüyorsunuz ki savaşta? O savaşın doğurduğu sıkıntı sizin savaşta adam öldürmenizden daha ağırdır. Eğer orada öldürmezseniz iş çok daha büyüye gider daha kötü olur. Yani Allah Teâlâ savaş sırasında adam öldürmeye müsaade ediyor.
Dolayısıyla ve diyor ki
‘’…ve lâ tukâtilûhum indel mescidil harâmi hattâ yukâtilûkum fîh…’’ (Bakara 2/191)
Sizinle savaşmadıkça mescidi haramda onlarla savaşmayın
‘’….fe in kâtelûkum faktulûhum…’’ (Bakara 2/191)
Sizi öldürmeye kalkarlarsa öldürün
Şimdi bunları şunun için okudum; Haram aylarındaki yasak hala bizim için devam ediyor. Şu istisna, haram ayında işte ondan sonraki ayetlerden (Bakara Suresi) 194. Ayette diyor ki Allah Teâlâ;
Bir dakika şimdi ezbere şey yapmadım kapattıktan sonra
‘’Eş şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâs…’’ (Bakara 2/194)
Haram ay haram ayına karşılıktır, haramlar karşılıklıdır
Yani burada bir haram ayı var, bu haram ayına siz dikkat edeceksiniz, insanlara yanlış/haksızlık yapmayacaksınız ama karşı tarafta haram ayının kutsallığına uyuyorsa yapacaksınız. Ama karşı taraf haram ayının kutsallığını çiğniyorsa onun cezasını da vereceksiniz.
Şimdi, bu haram aylar devam ediyor ve haram aylar sadece kameri takvimlerde vardır. Şimdi Tevbe Suresinin 36. Ayetinde diyor ki Allah Teâlâ;
Gökleri ve yeri yarattığım gün, işte ayları on iki olarak belirledim. Bunların dördü haram, üçü peş peşe hac ayları Zilkâde, Zilhicce, Muharrem birisi ayrı o da Recep ayıdır. Şaban ayının öncesi olan Recep ayıdır.
Şimdi bunlar kameri aylar, biliyorsunuz kameri aylar yılı böyle güneş ayına göre dolaşır her sene on bir gün erken gelir. Ve bu Cenab-ı Hakkın koyduğu kanuna son derece uygun. Mesela şimdi Ramazan ayı yerine orucu haziranda tutacağımızı düşünseniz biz kuzey kutbunda yaşayan insanlar olarak haziran ayında hep en uzun günlerde ve sıcakta tutarız. Güney kutbunda yaşayanlar da, güney kutup bölgesinde yaşayanlar da en kısa günlerde ve serinde tutarlar. Şimdi Cenab-ı Hak öyle bir kural koymuş ki 33 yıl içerisinde tuttuğunuz bütün oruç günlerini ve saatlerini toplasanız kuzey kutupta yaşayanla güney kutupta yaşayanların tuttukları oruçlar eşit olur. Böylece herkes her mevsimde Cenab-ı Hakka ibadet etmiş olur. Hac ayları da aynı şekilde, Hac aylarında insanlar Adem AS’ dan beri Hacca giderler. Yahudiler de Mekke’ye Hacca gitmek zorunda Hristiyanlar da Mekke’ye Hacca gitmek zorunda hepsi… Çünkü biliyorsunuz İbrahim AS’ mın soyundandır Musa AS da, İsa AS da… O, Kabe’ nin temellerini yükselttiği zaman insanları Hacca çağırmıştı.
‘’Rabbic’alnî mukîmas salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbel duâ’’ (İbrahim 14/40)
Orada dua etmişti; Ya Rabbi bu namazı kılan bir kişi eyle beni, soyumdan gelenleri de öyle… Öyle yap…
Şimdi hac ayları, hac ayları da sürekli değişiyor. Hacda insanlar ticaret yaparlar. Hacc Suresinin 27. Ayetinde yani 22. Suresin 27. Ayetinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor;
‘’Ve ezzin fîn nâsi bil hacci…’’ (Hacc 22/27)
İnsanlar içerisinde Haccı ilan et
Bu şeyden sonra, İbrahim AS’mın Kabe’nin temellerini yükseltmesinden sonra verilen bir emirdir.
Kabenin temellerini yükseltiyor çünkü Nuh tufanı ile kaybolmuş, sıfırdan yapmıyor, yükselttikten sonra Cenab-ı Hakka dua ediyor; Ya Rabbi,
‘’… ve erinâ menâsikenâ …’’ (Bakara 2/128)
İbadet yerlerimizi göster
Diyor,
Bize ibadet yeri oluştur demiyor. Göster diyor, var çünkü… Gösteriyor Cenab-ı Hak, o da ibadetini yapıyor ve Allah Teâlâ ona emrediyor. Diyor ki;
‘’Ve ezzin fîn nâsi bil hacci…’’ (Hacc 22/27)
İnsanlar içerisinde Haccı ilan et
Tıpkı ezan okumak gibi, ezan okunduğu zaman diyorsunuz ki namaz vakti geldi namazımızı kılalım. İşte İbrahim AS da Haccı ilan ettiği zaman bütün insanlar Haccı bildiği için ‘’haa demek ki artık hac yapabilecez’’ ondan dolayı arkasından diyor ki;
‘’…ye’tûke ricâlen ve alâ kulli dâmirin…’’ (Hacc 22/27)
Yürüyerek sana gelirler yada gelsinler, bütün yorgun develer üzerinde
‘’….ye’tîne min kulli feccin amik.’’ (Hacc 22/27)
Ve her derin vadilerden aşarak gelirler
Şimdi Mekke’nin olduğu yer, Allah Teâlâ tarafından Ümmü’l-Kurâ diye adlandırılıyor yani ana kent. Peygamberimizin tebliğini yaptığı kişiler de ‘’…ummel kurâ ve men havlehâ…’’(En-am 6/92) ve çevresi diyor. Yani peygamberimiz Ümmü’l-Kurâ ve çevresine peygamber olarak gönderilmiştir. Şimdi çevresi neresi oluyor? Bütün dünya… Bütün dünya Ümmü’l-Kurâ’nın çevresi ise Ümmü’l-Kurâ dünyanın nesi olur? Merkezi olur değil mi? Dünyanın merkezi olur. İşte dünyanın merkezine insanlar hacc için geliyorlar. Onun için Ali-imran Suresinin 97. Ayeti olmalı, orada Allah Teâlâ diyor ki;
‘’ İnne evvele beytin vudia lin nâsi…’’ (Ali-imran 3/96)
İnsanlar için yapılan ilk bina
‘’… lellezî bi bekkete mubâreken ve huden lil âlemin.’’ (Ali-imran 3/96)
Elbette ki Bekke’de olandır
Bu Bekke kelimesi çok önemli, Tevrat’ta da öyle geçer aynen o kelimelerle geçer. İlk bina o dur diyor.
Bu 96. Ayetmiş, 97 dedim…
‘’ İnne evvele beytin vudia lin nâsi lellezî bi bekkete mubâreken ve huden lil âlemîn’’(Ali-imran 3/96)
‘’… huden lil âlemîn’’(Ali-imran 3/96)
Tüm alemlere hidayet yani herkesin kıblesi… Herkesin yönünü çevirdiği yer. Merkez öyle bir yerdir zaten… Herkesin yönünü çevirdiği bir yerdir merkez…
Şimdi, İbrahim AS’ma emir veriliyor; ‘’insanlar içerisinde Haccı ilan et. Sana yürüyerek ve yorgun develerlen gelirler’’
Peki, ne zaman gelecekler?
Zamanını da herkes biliyor, burada diyor ki;
‘’Li yeşhedû menâfia lehum…’’(Hacc 22/28)
Bir takım menfaatlerine şahitlik yapsınlar, görsünler
Yani önce ticaret yapsınlar çünkü insanların güvenli olduğu üç ay… Oraya mal getirip götürebilirler, hem Pazar güvenliği var hem yol güvenliği var. Allah Teâlâ böyle yaratmış. Gelir orada malını satar, satılanları da alır gider. Şimdi, bu da sürekli yıl içerisinde değiştiği için her zaman aynı bölgenin ürünü değil her bölgenin ürününün mevsimler değiştikçe orada satılmasına imkan verilmiş olur. Mesela sadece diyelim Haziran Temmuz Ağustos aylarında olsaydı kuzey kutbunda yaşayanlar ürünlerini getirir güney kutbunda yaşayanlar getiremezlerdi. Ama sürekli değiştiği için herkes getiriyor bir de tarım ürünlerinden yapamadıkları zaman sanayi ürünü yapacaklar ve bu, satacakları merkez oluştuğu için orada büyük bir Pazar oluştuğu için bu, ticareti müthiş bir şekilde geliştirecektir. Onun için tarihin en büyük pazarları orada kurulmuştur. Fuarcılık Arabistan’dan bize yayılmıştır. Hatta bugün hala İstanbul’da bakın pazarlar arapların elindedir. Hala o gelenek devam ediyor.
Şimdi, diyor ki burada Allah Teâlâ; Gelsinler,
‘’…ve yezkurusmallâhi fî eyyâmin ma’lûmâtin alâ mâ rezakahum min behîmetil en’âm…’’ (Hacc 22/28)
Allah Teâlâ nın kendilerine rızık olarak verdiği enam cinsi hayvan üzerine Allah’ın adını ansınlar
Yani koyun keçi sığır deve üzerine Allah’ın adını ansınlar
Ne zaman?
‘…fî eyyâmin ma’lûmâtin…’’ (Hacc 22/28)
Malum günlerde
Falanca gün demiyor malum günlerde… İbrahim AS ilan ediyor; şu şu gün demiyor, malum günlerde çünkü Adem AS dan beri bütün peygamberlerin ümmetleri kurbanını Kurban bayramı kurbanını aynı gün kesiyor. Hacc günlerinde kesiyor. Falanca gün demeye gerek kalmıyor, malum günlerde gelsinler burada kessinler. Ondan önce memlekette kestikleri kurbanı gelsinler burada kessinler diyor. O zaman kurbanda seferilik var mıymış? Olmaz. Hacca giden hiç seferi olmaz mı? Gelsinler burada kessinler dediğine göre seferilik diye bir şey söz konusu değil…
Şimdi, burada şu var, diyor ki belli günler… O zaman gelelim bu tarihin belirlenmesine… Bugün biz güneşe göre belirlenmiş takvimler kullanıyoruz. Şimdi, güneşe göre hazırlanmış takvimler öyle takvimlerdir ki eğer bir merkez tarafından basılıp bizim elimize gelmezse bizim o takvimi yapma şansımız yok. Yani o takvimin yaşadığımız coğrafyada bir işaretini bulamıyoruz. Onu ancak güneşin hareketlerini bilen astronomlar tespit edebiliyorlar. İnsanlar bunu bilemiyor. Bugün mesela Ekimin 23, niye Ekimin 23 de Kasımın 23 değil? diye sorsan bir cevabı yok. Niye 23 de 10 değil? Onun da bir cevabı yok. Ama bakın Kurban bayramı günü üzerinde tartışma yapılıyor. Birisi diyor ki 26 sında, öbürü diyor 25 inde niye? Çünkü onun işareti var. İşareti ne? Hilal. Onun işaretini herkes görebilir, sadece ilk gün hilalinde problem olur 2. 3. Günlerde çıkın evinizden görün. Evinizde takvim taşımanıza gerek yok. Kendinizi alıştırdınız mı gökyüzüne bakın hilalden bugün ayın kaçı olduğunu anlarsınız. Gökteki ayın durumuna göre ayın ilk haftası mı, ikinci haftası mı, üçüncü haftası mı anlarsınız. O zaman mesela şimdi kasım ayının 23’ünün işareti ne dediğim zaman verilecek cevap yok ama mesela biz şimdi Zilhicce ayının işte bugün 8. Günündeyiz bunun cevabı var, çıkarsınız eğer alışmışsanız niye 8 gün kardeşim de 16 değil? Dersin ki kardeşim 16 olur mu, 16 olsa ay böyle yarım ay mı gözükür. O zaman tam ay olarak gözükür dersiniz yani cevabı var. Onun bir cevabı var. Dolayısıyla bütün insanların bakıp da bilecekleri bir takvim var gökyüzünde… Her gün görüyorsunuz. Bir de Cenab-ı Hak kainatın düzenini ona göre kurduğu için şimdi biz alışkın olmadığımız için bize biraz garip gelir ama Allah Teâlâ öyle kurmuş. Bunu ona göre ayarlamak lazım. Dikkat ederseniz güneş takvimine göre yapılan takvimlerde hiçbir itilaf olmaz. Yani hiç kimse demez ki kardeşim Kasım ayının 1 i niye bu tarihte başlıyor da falan tarihte başlamıyor. Bir gün önce bir gün sonra olur mu? Demez. Çünkü bu konuda kimsenin bilgisi yoktur. Dış dünyada en küçük bir işaret yoktur. Ama işte Ramazan ne zaman başladı ne zaman bitti, bayram ne zaman başladı ne zaman bitti bunlarda hep itilaf oluyor çünkü burada herkes konuşabiliyor. Herkesin elinde bir delili bir işareti var. Yalnız burada bir husus var; peygamberimiz SAV Medine’yi münevvere de Müslümanlara demiş ki;
(Not: Hadisin telaffuz açısından yazılışını bulamadım) Video dk; 23-24
Demiş ki;
‘’Gözünüzle hilali gördüğünüz zaman oruca başlayın…..’’ (Hadis )
Bu hilalin görünmesi de güneş batar güneşin arkasından batar, o zaman görürsünüz batmak üzere olan hilali görürsünüz batı tarafında… Onun için güneşten epeyce bi süre sonra batması lazım ki güneş ışığının altında kaybolmasın bunu da hesap etmişler güneş ufkun sekiz derece altına indiği zaman eğer hilal batıyorsa o zaman gözükebiliyor. Demiş ki peygamberimiz;
‘’Hilali gördüğünüz zaman oruca başlayın, hilali gördüğünüz zaman orucu bırakın. Eğer ufuk bulutluysa o zaman otuza tamamlarsınız sayıyı…’’ (Hadis)
Çünkü gökteki o kamere göre belirlenen ay, yirmi dokuzdan az otuzdan fazla olamaz.
Peki, Niye peygamberimiz bunu söyledi?
Bunun gerekçesini de söylüyor;
Diyor ki;
‘’İnna ümmetün ümmiyyetün la nektübü ve la nahsübü’’ (Hadis)
Biz ümmi bir topluluğuz hesap edemiyoruz yani hesap yapamıyoruz ve yazı yazamıyoruz. Yani bizde ayın hareketlerini tespit edecek, buna göre hesap yapacak bir uzman yok diyor. Bir astronomumuz yok diyor.
Astronom yoksa yapacağınız nedir? Bakacaksınız, tespit edeceksiniz. Bakın bu öyle bir takvim ki, astronom olsa da kullanırsınız olmasa da… Ama astronom olmadığı zaman sizin bu diğer takvimi kullanmanız mümkün değil. Ne zaman başladığı ne zaman bittiğini tespit edebileceğiniz bir kriteriniz yok. Onun var işte, oraya bak gör başla, göremezsen otuza tamamla bitti o kadar. Nihayet bir gün fark eder.
Kuran-ı Kerim, ayı hesaba bağlıyor, gözle görmeye bağlamıyor. Yani kameri takvimi hesaba bağlıyor. 55. Surenin 5. Ayeti yani Rahman Suresi, orada Allah Teâlâ şöyle diyor;
‘’Er rahmân’’(Rahman 55/1)
‘’Allemel kur’ân’’( Rahman 55/2)
Rahman, bu Kuranı öğretmiştir.
‘’ Halakal insân’’( Rahman 55/3)
İnsanı yarattı
‘’Allemehul beyân’’(Rahman 55/4)
Ona beyanı öğretti
Yani içindeki düşüncelerini duygularını bilgisini açıklayabileceği konuşmayı, dili öğretti
‘’Eş şemsu vel kameru bi husbân’’(Rahman 55/4)
Güneş ve ay bir hesaba göre hareket eder
Bir hesaba göre…
Onun bir hesabı var,
Bir de 10. Sureyi açalım. 10. Suresinin 5. Ayetini açalım. Yunus Suresi… Burada Allah Teâlâ diyor ki;
‘’ Huvellezî cealeş şemse dıyâen…’’(Yunus 10/5)
Güneşi ziya yapan O’dur
Yani biz güneşin kendisini göremeyiz. Bizim için güneş; güneşten gelen ışınlardır.
Biz ışınları görürüz. Mesela dikkat edin, bir yerde yoğun bir ışık olursa o ışık perde yapar arkasını göremezsiniz. Güneş de en yoğun ışıktır zaten siz o güneşin kendisini göremezsiniz; o, ışıkların arkasındadır. Onun için Allah Teâlâ, bizim için güneş Allah Teâlâ tarafından ziya olarak belirlenmiştir. O ışıkların kendisidir güneş…
‘’…vel kamere nûren…’’ (Yunus 10/5)
Ayı da nur olarak belirlemiştir
Nur ne demek? Nur da ışık demek…
Ziya ışın, nur ışık… Güneşten gelen ışınlar var, bir de o ışınların ışığa çevrilmiş hali var. Ziya insanı rahatsız eder; Bakamazsınız gözünüzü alır, altında kalsanız sizi terletir, çarpar bir şeyler olur. Ama nur kimseyi rahatsız etmez. İşte şuanda burayı aydınlatan ışığa nur denir.
‘’…ve kadderehu menâzile…’’ (Yunus 10/5)
O ziyaya, güneşten gelen ziya/ışığa iniş açıları belirlemiştir Allah… İniş yerleri belirlemiştir.
Yani o güneş ışınları her zaman aynı yere değil değişik yerlere iner. Bu da dünyanın dönmesi, eksen eğriliği sebebiyle sürekli her gün değişir. Peki, ayda da güneş ışınlarının iniş yerleri vardır; O da Yasin Suresinin 40. Ayetinde
‘’Vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm’’ (Yasin 36/39)
Kamere de güneş ışınlarının iniş yerleri belirlemişizdir. O sürekli daralır genişler nihayet kuru bir hurma sapına döner
Yani o hilal şekline kadar dönüşür….
Şimdi, biz ayı da göremeyiz, ‘’…vel kamere nûren…’’ (Yunus 10/5) diyor ya… Bizim aydan gördüğümüz ondan bize yansıyan ışınlardır. Yani güneşin… yani ışık, ışını yanlış söyledim, ondan bize yansıyan nurdur yani ışıktır. O güneşten gelen ışınlar ayın üzerinde bir ışık meydana getirir ki onun adı nur… O ışığı biz görüyoruz, o ışık kadar, o ışığın yeri kadar görebiliyoruz. O ışığın bize yansıyan kısmı kadar görebiliyoruz ayı… Ay her zaman aynı ay olmasına rağmen o ışık ince geldiği zaman hilal diyoruz onun üzerinde o kadarını görüyoruz. Büyüdüğü zaman yarım ay, dolunay sonra tekrar hilale dönüşüyor. Onun için ayın kendisini değil aydan bize yansıyan o nuru görebiliyoruz. Peki Allah, bunu böyle yapmış niye? Diyor ki;
‘’Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menâzile…’’ (Yunus 10/5)
O ziya için iniş yerleri/ölçüsünü koymuştur
Her iniş yerinin bir ölçüsü vardır. O güneş ışınlarının geliş ölçüsü, yerde bırakmış olduğu gölgenin bir gölge açısı, bu açılara baktığınız zaman buna göre 24 saatlik hesabı yaparsınız bir yıllık hesabı yaparsınız mevsimleri tespit edersiniz. İşte bugünkü takvimi yaparsınız. Ona da ne diyor;
‘’…..li ta’lemû adedes sinîne vel hisâb…’’ (Yunus 10/5)
Yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye bunu böyle yaptım
O zaman ayın bize görünüş şekli, o güneşten gelen ışınların yansıyan kısmı ve güneş ışınlarının geliş şekilleri bizim yılların sayısını ve hesabı bilmemiz içindir. Bu hesap… şimdi bakın bu ayette de dikkatleri hesaba çekti, öbür ayette de dikkatleri hesaba çekti. Güneşin ve ayın hareketleri hesapladır diyor. Bunu gözetleyin demiyor bize… Bunlar yıllık takvim yapılması için gerekli olan şeylerdir. Ama namaz vakitleri öyle değil… Namaz vakitleri kişinin çıplak gözle yapacağı gözleme göredir esasen… Onun da hesabı yapılabilir ama o gözlemle rahatlıkla tespit edilebilir onun için İsra Suresinin 78. Ayetinde ne diyor;
‘’Ekımis salâte li dulûkiş şemsi…’’(İsra 17/78)
Güneşin batıya kaydığı vakitte namazı kıl
Onu bakacaksın gözlemleyeceksin
Hesap da yapabilirsin ama gözünle tespit edersin.
‘’… ilâ gasakıl leyli…’’ (İsra 17/78)
Hava kararıncaya kadar
‘’…ve kur’ânel fecr…’’
Ve doğu ufkundaki o kızıllığın diğer ışıklarla birlikte toplaştığı zaman da namazını kıl diyor
Şimdi sonuç olarak Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerimde takvimi hesapla yapmamızı emrediyor. Peki hesabı yapacak adamınız yok, astronomunuz yok ne yapacaksınız? O zaman da mecburen yani öyle bir sistem kurmuş ki Allah Teâlâ çıplak gözle de bunu belirleyebilirsiniz. İşte peygamberimizin gördüğünüz zaman oruç tutun, gördüğünüz zaman orucunuzu bozun demesinin sebebi budur. Yani çünkü astronomu yok, hesap yapacak adamı yok. Peki bugün öyle miyiz? Bugün artık bilim öylesine gelişmiş ki her dakikada güneşin yere bıraktığı açı da belli ayın bulunduğu noktalar da belli… öyleyse bu, madem haccın günlerini Cenab-ı Hak ona göre belirlemiş, madem tüm dünyanın takvimini ona göre belirlemiş öyleyse İstanbul’da ayın yirmi beşi, Mekke’de yirmi altısı olamaz. Olur mu? Şimdi siz buradan yani öbür takvimi bir kenara bırakın onu yok sayın zihninizde… Ayın yirmi beşinde yani şey diyelim yani Zilhicce nin yirmi beşi deyin, öyle düşünün Zilhicce nin yirmi beşinde bir bilet alıyorsunuz buradan Mekke’ye gidecem diyorsunuz tamam…. Siz Zilhicce nin yirmi beşi bugün diye gidiyorsunuz oraya orada size diyorlar ki bugün yirmi altısı sen kaçırdın… Olur mu böyle bir şey? Olmaz yani çünkü… Niye? Biz hilali bugün gördük… Ya, bu ne demek böyle şey mi olur? Böyle takvim mi olur? Namaz vakitlerinde bu olur; Ankara’da öğlen namazı ile İstanbul’daki öğlen namazı aynı vakitte olmaz ama Ankara’da bugün ayın yirmi üçü, İstanbul’da yirmi dördü olamaz.
Dolayısıyla sonuç olarak Kuran-ı Kerim, hilalin hesaba göre belirlenmesini emrediyor. Peygamberimizin gördüğünüz zaman oruç tutun demesinin sebebi o zaman astronomun olmamasıdır. Peki bugün astronom varsa ne yapmak gerekir? Hem peygamberimizin emri gereği hem Kuran- Kerimin gereği ne olacak? Hesaba göre hareket edecez. Yerel değil evrensel olmak zorundayız. Tekrar ediyorum çünkü peygamberimiz diyor ki biz de bunu hesap edecek kişi yok diyor; biz bu konuda ümmiyiz diyor.
Peki, İslam alemi ne yapıyor?
Her konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran sünnet bütünlüğü diye bir kavram yok, böyle bir şey yok. Yani olayın Kuranla bağlantısı kurulamıyor. Kuranla bağlantısını kurmadığınız zaman peygamberimizin ‘’İnna ümmetün ümmiyye’’ sözünün de bir anlamı kalmıyor; ‘’biz ümmi bir topluluğuz’’ sözünün de bir anlamı kalmıyor. O nu da hiç dikkate almıyorlar. O zaman gördüğünüz zaman oruca başlayın, gördüğünüz zaman bitirin kısmı kalıyor. Eee diyor ki, mesela işte bu sene ekim ayının on altısının gecesi güneş battıktan kırk üç dakika sonra Mekke’de hilal battı yani güneşten kırk üç dakika sonra battı Mekke’de hilal ve o arada hilali gördüler Mekke’de. Diyorlar ki biz bugün hilali gördük yarın Zilhicce nin birinci günü… yani on yedi ekim, Zilhiccenin birinci günü diyor. Zilhiccenin Onuncu günü de bayram olduğuna göre hesap edelim bakın; on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi, yirmi bir, yirmi iki, yirmi üç, yirmi dört, yirmi beş, yirmi altı… Yirmi altısı Zilhiccenin onuncu günü ediyor.
Halbuki Türkiye 1978’den beri bu işi güzel yapıyor. Çünkü 1978’de RUYET-İ HİLAL KONFERANSI İstanbul’da toplanmıştı, ben de o zaman İstanbul Müftülüğünde müftü yardımcısıydım, toplanmıştı, o zaman gayet güzel kararlar alınmıştı. O kararları Türkiye titizlikle hala uyguluyor. Türkiye’nin uyguladığı takvim şu; ayın on altısında imsaktan evvel gece saat üçü yirmi geçe Türkiye saati ile üçü yirmi geçe Arjantin’in doğusunda ilk hilal göründü… İmsaktan evvel olduğu için hala gece dolayısıyla imsaktan sonrasını ayın biri olarak kabul etti Türkiye… O 78’de kabul edilen kritere göre… Çünkü o şey hemen o günün gündüzü oluyor imsaktan sonrası…. Ayın on altısı Zilhiccenin birinci günü olunca ki o Arjantin’nin doğu tarafları için de birinci günüydü oradaki müslümanlar da gözleriyle gördüğü zaman birinci gün diyecekler değil mi? Başka bir şey demezler. Onu birinci gün sayınca o zaman yirmi beşi Kurban bayramı oluyor.
Şimdi Arjantin’in batısındaki Müslümanlar hilali gördüler, Arjantin’inin batısındaki Müslümanlar hilali gördükleri halde Mekke’ye uyup da ayın yirmi altısında bayram yapabilirler mi? Yapamazlar değil mi? Peki bu evrensel olduğuna göre takvim evrensel olduğuna göre o zaman mecburen oradaki takvimi uygulayacaksınız. Aslında Suudi Arabistan’ın yaptığı da aynı… Ben Mekke de gördüm diyor, peki Mekke de gördün de Riyad’da gördün mü yok… Niye Riyad’da uyguluyorsun aynı takvimi? Orda da çık gör. Türkiye’de de aynı takvimin uygulanmasını istiyorlar. Eee peki gördünüz mü Türkiye de? Türkiye’de ayın on altısında hilali gözetlemeye çıkın göremezdiniz. O zaman biz de ayın yirmi yedisinde mi bayram yapacağız. Bu son derece yanlış bunlar… Tekrar ediyorum bakın, ayet ne diyor? Ay ve güneş hesaba göredir diyor. Hesap evrenseldir. Yani iki kere iki Türkiye’de dört eder de Arjantin’de beş etmez değil mi? Kural ne ise odur. Evrenseldir bu.
Dolayısıyla sonuç olarak biliyorsunuz biz diyanetin namaz vakitleri konusundaki tavrının yanlış olduğunu yıllardır söylüyoruz. Ama oruçla ilgili takvimleri doğru… Bu sene acaba yanlış var mıdır diye çok daha titiz bir şekilde çalıştık olay üzerinde Adnan ÖKTEN bey de İstanbul Üniversitesi uzay bilimleri Öğr. Üyesi Prof. Adnan ÖKTEN bey de sağ olsun çok titizlikle çalıştı. Bugün saat bire doğru bütün hesapları bitirdi. Tamam, Türkiye’nin yapmış olduğu şey doğru… Onun için ben de yazıyı hazırlamıştım Adnan beyin hesabını bekliyordum, bunun böyle olduğunu da epey zamandır bu kanaate varmıştım ama olsun gene Adnan bey sağ olsun yaptı çalışmasını ne olur ne olmaz diye… Olabilir de çünkü hesaptır hata yapılabilir gayet normaldir yani nihayet insan eseridir. İnsanın çalışmasında hata olmaz mı? Kriteri doğru koyarsın da mesela ben bugün yazdığım yazıyı okuyordum bir yerde yani evet yerine hayır yazmışım. Dedim ki bunu böyle bir yayınlasaydım ne yaparlardı bana… İnsansınız yani hata yaparsınız. O hesapları yapanlar da insan… Ondan dolayı bir sorumluluk var, dedik ki bu işi çok ciddi bir şekilde araştıralım Allah razı olsun Adnan bey de ciddi bir şekilde araştırdı. Biz de çalışmamızı yaptık ve bugün bizim sitemizde de yayınladık işte akşama doğru yazıyı yayınladık. Konya telgraf gazetesi de yayınladı aynı yazıyı bugün. Dolayısıyla son derece gönül rahatlığıyla yirmi beş ekimi Kurban bayramı olarak kutlarız. Bunun hiçbir problemi yok. Şimdi, burada Mekke’deki vatandaşlarımız soruyor; Buradan gelmeden önce Ali Rıza Demircan Mekke’de şimdi telefon etti ‘’ya ne yapacaz’’falan dedi. Dedim başka çare yok, yani bu yeni bir olay değil ki… Evet bu böyledir diyoruz ama bunu kaç kişiye kabul ettireceksin. Eskiden beri bunlar devam eden bir şeyler… Bu ancak uluslar arası ilmi toplantılarda kararlaştırılacak bir şeydir. Böyle günü birlik olacak bir şey değil. O zaman siz de mecburen araplara uyacaksınız, onlarla beraber bayram yapacaksınız başka çareniz yok. Dolayısıyla oradaki hacı kardeşlerimiz ona uysunlar. Bunun başka çaresi yok bu ilk defa olmuyor her zaman bu tür itilaflar ola gelmiştir. Benim burada anlattığım esas yani Kuran-ı Kerim, Kuran ve sünnet ayağı ne yapılması gerektiğidir. Allah’a çok şükür ki bunu Türkiye doğru yapıyor. İnşallah yeni bir toplantı olur, bu iyice pekişir. İnşallah namaz vakitlerini de düzeltirler. Bak, bunlar senede iki kere oluyor, işte bir ramazanda bir de kurban bayramında yani bazen sıkıntı oluyor ama namaz vakitleri her gün sıkıntı… İnşallah buna da dikkat ederler, biz elimizden geleni yapıyoruz Allah’a Hamd-ü Senalar olsun. Başkaları da yaparsa yapar yapmazsa kendileri bilir.
Evet böylece dersimizin bu bölümünü bitiriyoruz….