Gördüğünüz gibi bugün formatta ufak bir değişiklik yaptık. Hocamız bugün Ankara’da, bizimle beraber değil. İlahiyat fakültelerinin İslam Hukuku hocaları belli periyotlarla kendi aralarında 6 ayda bir, 1 yılda bir koordinasyon toplantısı yaparlar. Şu an Ankara’da, Ankara Üniversitesinde. Geçen hafta salı günü programı belli olmadığı için size burada haber veremedik. O nedenle dersi iptal etme yoluna gitmedik. Hocam da fırsat bu fırsat sen de daha önce çalıştığın konulardan özellikle mastır tezinden bir ders çıkar da boyunu posunu bir görelim diye bu görevi bize ihale etti. İnşallah bugün Kuran-ı Kerim’de haram kılınan yiyecekler konusunu işlemeye çalışacağız.
Kuran-ı Kerim’e baktığımız zaman yiyeceklerin zamana, mekana ve ümmetlere göre farklılık arz etmediğini görüyoruz. Yani ta ilk insandan ve ilk peygamberden bizim peygamberimize kadar gelen geçen bütün zamanda her yerde ve her peygamberin tebliğ ettiği vahiyde bazı yiyecek yasakları bulunmakta.
Bunlardan 4 tanesi Yahudilikte de var, Hıristiyanlıkta da var, İslam’da da var. Hiçbir değişikliğe uğramadan. Yahudilikte yasakların sayısı diğerlerine göre biraz fazla olsa da ayetlerden bunun neden böyle olduğunun cevabını da öğrenebiliyoruz. O açıdan herhangi bir problem yok.
Kuran-ı Kerim temelden yiyecekleri ikiye ayırmış. Temiz olanlar ve pis olanlar. Bunlara teknik bir tabir kullanmış. Temiz olanlara tayyibat diyor. tayyip. Bunun çoğulu tayyibat. Temiz anlamına geliyor. Pis olan yiyeceklere de habais adını vermiş. Diyor ki Allahü Teâlâ “Yiyeceklerin bu tayyip vasfı olanları sizlere helal kılınmış, bu vasıfta olmayan habais vasfında olanlarsa size haram kılınmış.”
Peki, biraz önce dedik ki bunlar ümmetlere göre farklılık arz etmiyor. Zamana göre de farklılık arz etmiyor. Peki, bunun bir delilinin olması gerekmiyor mu? Gerekiyor. İsra Suresi 70. ayeti var. Orada Allahü Teâlâ buyuruyor ki “Biz insanoğlunu değerli, şan ve şerefle dolu bir varlık olarak yarattık. Karada ve denizde çeşitli nakil vasıtalarıyla da onları taşıdık.” Nakil vasıtaları bulmalarına imkan verdik. Arabalar, vapurlar, gemiler yaptılar. “ve onları temiz yiyeceklerle rızıklandırdık.” Kimleri? Ayetin başına bakarsak beni Adem vasfı kimde varsa onların hepsini. Yani Adem aleyhisselamdan çocuklarından başladı bu temiz ve pis ayırımı, bu zamana kadar aynen devam etti. Yani insan, insan evladı temiz yiyeceklerle rızıklandırıldı. Her bulduğunu yiyemez. Allah şu temizdir dediyse onu yer ama bu temiz değil pis derse onu yiyemez.
Bunun bir başka delili Nahl Suresi 72. ayet. Allahü Teâlâ buyuruyor ki “Allah sizlere kendi cinslerinizden eşler var etti.” Yani insansınız, eşleriniz de yine sizin gibi insan. “Eşlerinizden size çocuklar, evlatlar, torunlar bahşetti. Böylece nesil meydana geldi. Zürriyet sahibi oldunuz. Ve sizi yiyeceklerin temiz olanlarıyla rızıklandırdı Allah.” Bütün insanlığa hitap, sadece Müslümanlara değil. Ben insanım diyen herkes bu ayetlerin beyanına göre temiz olan yiyecekleri yemekle mükellef.
Bir ayet daha var, Mümin Suresi, bazı Mushaflarda Gafir Suresi olarak geçer. 64. ayeti. Burada da yine Allahü Teâlâ’nın hitabı bütün insanlığa. Diyor ki “Allah ki size yeryüzünü bir yerleşim yeri, bir karargah olarak var etti. Üzerinde yaşıyorsunuz. Ve göğü de üzerinize bina yaptı. Ve Allah size şekil şemal verdi. Ama çok güzel suret verdi. En güzel surette yarattı. Ve sizi temiz olan şeylerle rızıklandırdı.” Her şeyle değil.
Bir de Allahü Teâlâ bütün peygamberlere verdiği ortak bir emirden bahsediyor Kuran-ı Kerim’de. Aslında birçok ayette bütün peygamberlere vahiy edilen ortak değerlerden bahsediyor. Bunlardan bir tanesi de bu yiyeceklerle alakalı. Müminun Suresi 51 ve 52. ayetleri. Orada Allahü Teâlâ bütün peygamberlere olan hitabını bizlere göstermiş. Diyor ki “Ey elçiler, ey peygamberler…” Bu hitabın dışında kalacak olan bir peygamber var mı? Yok. Yani ilk peygamber kimse bu emir ona da verildi, son peygamber kimse aynı emir ona da verildi. Bütün peygamberler bu hitabın içinde. “Ey peygamberler temiz olan yiyeceklerden yiyin ve doğru düzgün davranışlarda bulunun.” Hepsine verilmiş ortak bir emir. Dolayısıyla bunların da bağlı olduğu yani bunların ümmetlerine de aynı emir verilmiş. Temiz yiyecekler yiyin ve bundan sonra gelen emir de buna bağlı güzel amel işleyin.
Demek ki güzel, doğru yani din diliyle ameli salih işleyebilmenin yolu da temiz gıdalarla gıdalanmaktan, temiz yiyeceklerle nemalanmaktan geliyor. “Ben sizin yaptıklarınızı bilirim. İşte bu sizin dininiz tek bir din.” Yani ilk peygamberden son peygambere kadar bir bütünlük, bir zincirin halkası. Arada hiçbir kopukluk yok. Bütün peygamberler ve bütün ümmetleri aynı emirlere muhatap.
Peki, peygamberlere bu emir verilmiş de inananlara, Müslümanlara özel olarak verilmemiş mi? O da verilmiş. Bakara Suresinin 172. ayeti. Burada da Allahü Teâlâ bütün müminlere hitaben şöyle buyuruyor. “Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin. Ve bu nimetler için Allah’a şükredin, teşekkür edin. Nimetin kıymetini bilin eğer sadece ona kulluk yapıyorsanız.” Ondan sonra neyin haram olduğu falan açıklanıyor. Biraz sonra geleceğiz oraya.
Maide Suresinin 4 ve 5. ayetleri aynı bu paralelde. Müminler Peygamber efendimize gelip birtakım sorular soruyorlar. Bunlardan biri de hangi yiyeceklerin helal, hangi yiyeceklerin haram olduğu konusunda. Buyuruyor ki Allah “Kendilerine neyin helal kılındığını sana soruyorlar. De ki temiz olan ne varsa hepsi size helal kılınmıştır.” Tek tek saymaya gerek var mı? Ekmek, su, peynir vb. hepsi helal. Saymaya hiç gerek yok. Biraz sonra bir elin parmağı kadar haramı sayacak Allah onun dışındakileri buna göre düşünün diyecek.
Bir sonraki ayette de bir tekrar geliyor. “İşte bugün ki…” O ayetin nazil olduğu yer veda haccı, artık Peygamber efendimizin ömrünün sonları ve ayetler de artık bitiyor. “Bugün size temiz olan şeyler helal kılınmıştır.” Bu iki ayette, 4 ve 5, bir üstündeki 3. ayete bağlı. Çünkü orada tayyip olmayan yiyecekler anlatılıyor. Onlardan sonra size temiz olanlar helal kılındı diye Allahü Teâlâ hükmünü belirtiyor.
Peki, sadece Müslümanlara mı bu hitap? Hani diyorduk ki biraz önce bütün insanlığa da verilmiş bu hitap. Onu da tekrar geri geleceğiz. Bakara Suresine. 168. ayet. Burada Allah bütün insanlığa hitap ediyor bu sefer. Buyuruyor ki “Ey insanlar, ben insanım diyenler, insanlığını kaybetmeyenler o yeryüzünde bulunan şeylerin helal, temiz, tertemiz olanlarından yiyin.” Her bulduğunuzu yemeyin, insanlığınıza aykırı, yaratılışınıza, fıtratınıza aykırı. Siz temiz yiyeceklerle beslenilmek üzere tabiri caizse programlandınız. Programınıza virüs bulaştırmayın. Allah’ın ye dediği şeyden yiyin ve bunlarla ameli salih işlemeye bakın. “Sakın şeytanın adımlarının ardından gitmeyin, şeytanın yoluna girmeyin. Çünkü o sizin apaçık düşmanınız, hiç size güzel şeyleri emreder mi? Onun size emredeceği şeyler kötülük ve fuhşiyattan başka bir şey değildir ve bilmediğiniz şeyler konusunda da sizi konuşturur dikkat edin bu konuda.”
Burada da gördük ki bu hitap yani temiz yiyeceklerle beslenme hitabı ilk insandan kıyametin kopacağı son insana kadar sadece Müslüman’a değil, bütün herkesi kapsıyor. Temiz yiyeceklerle beslenin. Bu hususu Peygamber efendimiz de bir hadisinde bize şöyle anlatmış, demiş ki “Muhakkak ki Allah, tayyiptir, tertemizdir ve sadece temiz olan şeyleri kabul eder.” Yiyeceğiniz temiz olacak, zekat olarak verdiğiniz şeyler temizlerden olacak, kendiniz temiz olacaksınız. Çünkü Allah bu vasıfta olmayan şeyleri kabul etmeyecek. “Allah kendi gönderdiği peygamberlere neyi emretmişse müminlere de aynı şeyi emretmiştir.” diyor ve biraz önce okuduğumuz ayetleri okuyor. Müminun Suresindeki “Ey peygamberler o temiz olan şeylerden yiyin ve ameli salih işleyin. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.” Peygamberlere verilen emrin aynısı müminlere de verilmiş.
Sonra bir adam tarif ediyor Peygamber efendimiz. Üstü başı perişan, saçı başı dağılmış, yediği haram yani temiz yiyeceklerle beslenmemiş, içtiği haram, giydiği haram her şeyi haram ama açmış ellerini ya Rab ya Rab diye dua ediyor. Hadis böyle devam ediyor. “Bu adamın duası nasıl kabul olsun ki? Ağzında, üstünde, hayatında helalden zerre yok. Neyine değer verip Allah senin duanı kabul edecek?” Sen Allah’ın emirlerini tutma, helal haram ayrımı yapma, ne bulursan ye, ne bulursan giy, ağzına geleni konuş, sonra zora düşünce, dara düşünce ya Rab ya Rab… Peygamberimiz diyor nasıl kabul olacak böyle bir dua? Olmaz, çünkü Allah ameli salih dediğimiz şeyi temiz gıdalarla beslenmeye bağladı. O temiz gıdalarla beslenmediğin an ortaya Allah’ın mükafat vereceği hiçbir amel çıkaramazsın, koyamazsın.
Peki, bir de Peygamber efendimiz hakkında Araf Suresinin 157. ayetini de görelim. Ondan sonra hangi yiyecekler helal, hangileri haram onlara bakalım. Orada Allahü Teâlâ, Peygamber efendimizden bahsediyor. Onun vasıflarını zikrediyor, diyor ki “O yanlarında buldukları Tevrat ve İncil’de de yazılı olan o ümmi peygambere uyanlar ki o peygamber onlara düzgün, güzel şeyleri emrediyor ve onları yanlış şeylerden de menediyor, onları yanlış şeylere karşı yasaklıyor ve onlara temiz olan şeyleri helal kılıyor, pis olan şeyleri yani habais kategorisine giren şeyleri ise haram kılıyor.”
Demek ki Kuran-ı Kerim’e baktığımız zaman bize haram kılınmış olan yiyeceklerin tayyip vasfını taşıması mümkün değil. Haram kılınmışsa mutlaka pistir. Allah öyle buyuruyor. Peki, nedir bunlar? Bunları da nüzul sırasına göre görmekte fayda var. Çünkü ayetler bir bütün olarak inmemiş. 6000 küsur ayet var Kuran-ı Kerim’de, 23 yıllık bir sürede inmiş. Dolayısıyla iniş zamanları bazen Kuran-ı Kerim’i anlamak için elzem. Onları bilmezsek yanılabiliyoruz.
Yiyeceklerle ilgili olarak işte bu tür ifadelerden sonra Allah, Bakara Suresinin 173. ayetinde nelerin pis yani nelerin haram olduğunu açıklıyor. Buyuruyor ki “Size kendiliğinden ölmüş olan hayvan haram kılındı.” Yani kesilmeden, kendi kendine ölmüş. Bugünkü tabirle leş. Bu size haram kılındı. Pis midir? Pistir. “Ve kan da size haram kılındı. Domuz eti de size haram kılındı. Ve kesimi esnasında Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan size haram kılındı.”
Şimdi, biraz önce nüzul sırasına göre dedim ama hiç uyaran çıkmadı. Bu Medine’de nazil olmuş bir sure, biraz önce dediğime uymadı. Mecburen sizi Enam Suresinin 145. ayetine yönlendireceğim. Uyarsaydınız geri dönme imkanımız daha baştan olurdu. Çünkü bu ayet Medine’de inmiş. Halbuki Enam Suresi Mekki bir sure. Enam 145.
Orada Allahü Teâlâ bir önceki ayetlerden sonra bize bir şeyler açıklıyor. Önceki ayetleri kısaca özetliyorum. Müşrikler, Mekke müşrikleri kendi kafalarından çıkardıkları şeylere göre birtakım hayvanları haram kılıyorlar. Maide Suresinin 103. ayetinde bu hayvanların isimleri de var. Ne bunlar? İşte kendilerince böyle bir senaryo oluşturmuşlar. Diyorlar ki işte falanca işim olursa hayvanlarım içinde en güzel olanı adak adıyorum. Kime? Putlara. İşte falanca hayvan var, kendisinden 10 batın artık yavru gelmiş, tamam diyor bu hayvan da artık belli bir yaşa, belli bir olgunluğa geldi. Bunu da biz ayırıyoruz diğer hayvanlarımızdan farklı. Daha bir iki tane var. Bunların tanımları birbirine karışık. Bazı hayvanları diyorlar ki sadece erkekler yiyebilir, kadınlar yiyemez. Enam Suresi 139. ayeti, bir arka sayfada. Özellikle daha doğmamış hayvanlar konusunda böyle akıl yürütüyorlar. Yani hayvan daha anasının karnında, kendilerince şeyi çıkarmışlar diyorlar ki bu hayvan erkeklere helal, kadınlara haram ama eğer ölü doğarsa o zaman ortaklaşa yiyebiliriz. Lütfediyorlar kadınları öyle izin veriyorlar.
Allahü Teâlâ da diyor ki “Sen de ki yiyen bir kimsenin yemesi haram olan bir şey bulamıyorum bana vahiy edilen şeylerde. Nereden çıkardınız bunları? Ne haram? Kesilmeden ölmüş hayvan, kendi kendine ölmüşse tamam. Yahut akıtılmış kan. Bu da haram. Domuz eti, o da haram ki o pisliktir. Hiçbir yararı yoktur. Ve bir fısk olarak yani Allah yolundan çıkarak Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan.” Yani keserken özellikle Allah’ın değil bir başkasının adı anılarak kesilen hayvan. Bu ayetin tefsirinde bir ayet daha var biraz sonra göreceğiz onu. O ayetin tefsirinde şöyle deniyor. Müşrikler aracı olarak putlara taptıkları için hayvanlarını hangi puta adadıysa o kesim esnasında, bıçağı çekerken o putun adını zikrediyorlar. Mesela Lat putuna mı adadı hayvanı, onun önüne getiriyor bismillati, Lat’in adıyla. Uzza putunun adına mı adandı bu hayvan, hemen Uzza’nın önüne bismiluzza, Uzza’nın adıyla. İşte bu hayvan da fısktır, yoldan çıkmaktır, şirktir, bu da haram bunu da yiyemezsiniz. Haramlar bunlar.
İlk ayet buydu. Biraz önce okuduk, Bakara Suresinin 178. ayetini. Bir de Nahl Suresi var, 115. ayeti. İbareler değişmiyor. Yukarıda Allah yiyeceklerin temiz ve helal olanlarından yiyin dedikten sonra o helal ve temiz olmayanların neler olduğunu açıklıyor. “Meyte yani kendiliğinden ölmüş hayvan, kesilmeden ölmüş olan hayvan size haram kılınmıştır. Kan size haram kılınmıştır. Domuz eti size haram kılınmıştır. Ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan size haram kılınmıştır. Kesimi esnasında Allah’tan başkasının adı yükseltilmiş olan hayvan.”
Gördük ki 3 ayette de herhangi bir değişiklik yok. Veda haccında yani artık son dönemlerde nazil olmuş olan Maide Suresinin 3. ayetine dönelim. Orada biraz daha detay bilgiler var. Bir arka sayfaya da bakarsanız oradan. Maide’nin 1. ayetinde Allahü Teâlâ diyor ki “Kara hayvanlarından enam grubuna girenler yani deve, sığır, koyun ve keçi cinsinden olanlar size helal kılınmıştır. Fakat aşağıda size okunacak olanlar hariç, onlar haram, onları yiyemezsiniz.” 3. ayette de bunlar açıklanıyor. “Meyte, leş size haram kılınmıştır.” Bu 4. ayet oldu. “Kan size haram kılınmıştır. Domuz eti size haram kılınmıştır. Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvan.” Yani vahyin başlangıcından sonuna kadar Allahü Teâlâ hep bu haramlardan bahsediyor.
Fakat devamında 4-5 tane daha hayvan ismi gelecek. Bakalım ki onlar ilave mi geliyor acaba? “Boğularak öldürülmüş hayvan da size haram kılındı.” Bu şimdi daha önce geçmedi. Boğularak ölmüş hayvan yani kesilmeden ölmüş, kendi kendine ölmüş, bağlandığı iple ölmüş, havasızlıktan ölmüş, bir şekilde ölmüş, boğulmuş. Bu zaten kendi kendine ölmüş hayvan kapsamında, meyte, leş kapsamında. Dolayısıyla farklı bir şey gelmedi.
“Ve bir yerine vurularak öldürülmüş olan hayvan.” Yani kanı akıtılmadan ağır bir cisimle, taşla, sopayla, demirle, bir şeyle vurulmuş öldürülmüş olan hayvan. Yani av esnasında avlanan hayvanlar değil. Kanı akıtılmamış hayvan. Bu da kendi kendine ölmüş sayılır. Meytedir, kesilmeden ölmüş.
“Ve yüksekçe bir yerden düşüp yuvarlanarak ölmüş olan hayvan.” Dağdan, tepeden, bayırdan yuvarlanıp ölmüş. Biz bulduğumuzda zaten bizim için o meyte hükmünde. Dolayısıyla Allah böyle zihinlere soru olarak gelebilecek şeyleri tek tek açıklamış. Yani böyle olursa da yemeyin. Bunlar da meyte çünkü.
“Ve bir başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülmüş olan hayvan.” Yani hayvanlar birbirlerine girmiş, birkaç tanesi ölmüş. O hayvanlar da haram. Bu da meyte kapsamında. Yeni bir şey gelmiyor.
“Ve yırtıcı hayvanlar tarafından yenilmiş, parçalanmış olan hayvanlar.” Bunlar da leş hükmünde zaten. Yine yeni bir hüküm yok. “Ama bu vasfı taşıyan hayvanlardan daha ölmeden yanına ulaşırsanız, kesersiniz onları yiyebilirsiniz.” Olsun, yukarıdan düşmüş, yuvarlanmış ama hala yaşıyor vardığınızda. Onu keserseniz onu yiyebilirsiniz, meyte hükmünde olmaz. İşte yırtıcı hayvan parçalamış, bir şeyler yapmış ona, yakaladın hala canlı, kes kurtar helaldir yenebilir.
Devam ediyor. “Ve nusup üzerinde yahutta nüsup için kesilen hayvanlar.” Nusup dedikleri Kabe’nin etrafında bulunan dikilmiş bazı taşlar. Cahiliye Arapları putlarına kurban kesecekleri zaman özellikle bunların yanına giderlermiş. Başka yerde kesmiyor. İşte o Lat’a, Uzza’ya bismillati vel uzza diyerek keseceği hayvanlar var ya özel olarak adadıkları. Onları gelip bu taşlar üzerinde kesiyorlar ve kestikleri etleri de oraya yayıyorlar. Yani bir sunak. Bu yüzden Muhammet Eset bu ayeti çevirirken putperest sunaklarına sunulmuş hayvanlar diye çeviriyor. Yani belli ki o hayvan puta kesilmiş, o yüzden orada. Herkes biliyor, puta kesilmiş bir hayvan. Bu yeni bir hüküm mü? Yok, bu da zaten Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş olan hayvan. Herhangi bir problemi yok. “Ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.”
Buraya kadar 10 tane haram saydı Allah. Diğer ayetlerde 4’tü, burada sayı 10’a çıkmış gibi gözüküyor ama gördük ki aslında 4’ten sonra gelenler o 4’ün kapsamına giren hayvanlar. Artı birer hüküm getirmiyor Allah. Bütün bunları zikrettikten sonra “İşte bunları, bu yasakları tanımayıp olsun, ne var bundan da yiyelim demek fısktır.” diyor Allah. Bunları yaptığınız an yoldan çıktınız. Artık ray değişti. Allah’a giden yolda değilsiniz.
Mekke müşriklerinin ve bir rivayete göre de Medine’de Yahudilerin Müslümanlarla mücadelesinden bahsediliyor tefsirlerde. Kendilerince akıl mantık yürütmüşler demişler ki yahu kendi kestiğimiz yani kendi öldürdüğümüz hayvanları yiyoruz yemesine de kardeşim kendi kendine ölmüş olan Allah’ın öldürdüğü hayvanları niye yemiyoruz? Onu da Allah öldürmüş ya. Onu da yiyelim. İşte Allah hayır diyor. Onlar haram çünkü tayyip değil. Temiz değil, pis. Aklen de pis, görüntü olarak da pis yani şeklen de pis ve şeran da pis. Yani din bunu temiz kabul etmiyor.
Şimdi Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın görüntü olarak diğer hayvanlardan ne farkı var ki pis oluyor? Hadi leşi anladık, leş. Kan, zaten bundan nefis hoşlanmaz. Domuz eti, orada bir şeylik var, yiyene göre belki lezzeti. Ama Allah’tan başkası adına kesilmiş olan hayvanın neyi pis, neyi rics, neyi habis? İşte ona da şeran pis diyor Allah. Çünkü o hayvan bir başkası adına kesildi. Bir başkasının adı anıldı da o hayvanın hayatına son verildi. Nasıl yiyeceksiniz o hayvanı. Din buna müsaade etmez. Görüntüsü temiz olabilir. Ama şeran pis. O yüzden yemeyeceksiniz bu hayvanı.
Gördük ki Enam Suresi 145, Nahl Suresi 115, Bakara Suresi 178 ve Maide Suresi 3. ayetler bize hep aynı haramlardan bahsetti. Acaba bunun dışında haram var mı? Yani bu ayetlere bakarak evet İslam’da sadece bu 4 şey haram kılındı, bunun dışında ne bulursanız yiyin mi? Yani burada gördüğümüz gibi haramlar tek tek sayılmadı. Leş, bu yenmesi helal olan koyunun da leşi olursa haram. İnek de kendi kendine ölürse haram. Özel bir hayvanın vasfı değil bu. Her hayvan bu hükme girebilir. Kan, yenmesi helal olan hayvanın da kanı haram. Yani koyunu, deveyi kestiğiniz zaman, ineği kestiğiniz zaman akan kan da haram. Allah’tan başkasının adına kesilen hayvan, koyun da olsa keçi de olsa yine haram. Bir tek özel olarak domuzun ismi zikrediliyor.
Domuz eti haram. Ama diğerlerinde koymadığı ayrıntıyı Allah domuz etinden sonra koydu. Enam Suresi 145. ayette dedi ki “Çünkü o et ricstir, pisliktir.” Hem maddeten hem manen. Yani herhangi bir operasyonla temiz hale getirilemez. Neden? Çünkü bu rics kelimesi sadece maddi pisliği ifade etmiyor Kuran-ı Kerim’de. Mesela bizim derslerimizde çok sık bir şekilde zikredilen bir ayet var. “Allah aklını kullanmayanların üzerine bu rics, pislik yığar.” Hiç aklını kullanmayan üzerinde gerçekten bir pislik falan gören var mı? Yok. Demek ki bunun maddi olması şart değil. Manevi bir pislik. Tabi ki maddi olması da ön planda. O zaman bu vasfı taşıyan diğer hayvanların hükmü de bu illete bağlı olarak şekillenecek. Yani Kuran-ı Kerim’de ismi zikredilmeyen ve belki Peygamberimiz döneminde hiç görülmeyen bir hayvanla karşılaştık. Bu hayvan helal mi, haram mı? Kuran-ı Kerim’de geçmiyor diye haram denebilir. İyi de Allah boşuna mı domuz etinin haramlığını pis olarak açıklıyor, rics olarak açıklıyor? Demek ki bu bir illet.
Fıkıhta illeti açık olan şeyler delil kabul edilerek aynı illeti taşıyan başka şeyler de aynı hükme tabi kılınır. Mesela Kuran-ı Kerim’de şarabın yani içkinin sarhoş edici şeylerin haram kılındığı belirtilir. Ama bira, yani o gün ismi bilinmeyen bugün bizim konuştuğumuz, işte isimleri değişik değişik olan içkiler, uyuşturucular. Ne olacak bunların hükmü? Kuran-ı Kerim’de zikredilmiyor canım çekerim esrarı diyebilir mi bir adam? Gerçekten de geçmiyor. Ne diyoruz? Allah o içkileri yasaklarken onların insanın aklını başından almasını illet olarak açıklıyorsa bize o zaman aynı etkiyi uyandıran her şeyin de aynı hükme tabi olması lazım değil mi? Tek tek zikretmeye ne gerek var? Bira haram, şarap haram, işte rakı haram yani insanın aklını başından alan her şey haram dedin mi bugün bizim bilmediğimiz ama yarın çıkacak olan nice şeyler de otomatikman o vasfa girecek.
Aynısı hayvanlar için de geçerli. Bir hayvan rics mi, pis mi, hem görüntüsü hem de şeran hükmü pisse o zaman domuz etiyle aynı hükmü paylaşması da gayet mantıklı. Ama bunun detaylarını dersin ikinci bölümünde işleyelim.