Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Biliyorsunuz Ali İmran suresinin ilk ayetlerini okuyoruz. Burada Kur’an’ı Kerim’in kendinden önceki kitapları tasdiki konusu anlatılıyor. Son derece önemli olan bu konuya geçen hafta Fatih Hoca da anlatmış oldu. Tam ayetlere uygun bir anlatım oldu. Bugün Furkan kavramı üzerinde duracağız. Kur’an’ı Kerim’de Furkan kelimesi geçiyor ki, o Furkan kelimesi en vurgulu olarak bu ayette yer alıyor. Konu bütünlüğü olsun diye sureye baştan başlayalım. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor.
(3/ Ali İmran 1-2)
“Elif, lam, mim. Allah-u la ilahe illa hüvel hayyul kayyum.”
“Allah, ondan başka ilah yoktur. O hayy ve kayyumdur.”
Yani o diridir. Her zaman işinin başındadır. Allah-u Teâlâ için Ayetel Kürsi’de de var ya,
(2/ Bakara 255)
“La te’huzuhu sinetün vela nevm”
“Onu ne bir uyku ne de uyuklama tutar.”
Yani herhangi bir an, herhangi bir saniye gaflet içerisinde, herhangi bir şeyden habersiz olması söz konusu değildir.
(3/ Ali İmran 2)
“Nezzele aleykel kitâbe bil haggı”
“Bu kitabı sana, tümüyle gerçekleri içeren özellikte indirmiştir”
“musaddigan limâ beyne yedeyhi”
“kendi önünde olanları tasdik eden, doğrulayan bir kitap olarak indirmiştir.”
“ve enzelet tevrâte vel incîl”
“Tevratı ve İncili’de indirmiştir.”
Daha önce söylemiştik, kısaca hatırlatmış olalım. Kur’an’ı Kerim’de, Kur’an’ın Tevrât’ı ve İncil’i tasdik ettiği ifadesi geçmez. Kendinden önceki kitapları tasdik ettiği geçer, tabi bu arada Tevrât’ı ve İncil’i de tasdik etmiş oluyor. Bunun anlamı şu, Tevrât ve İncil dışındaki ilahi kitapları da tasdik eder. Yani işte gatalar vardır, ginza vardır, vedalar vardır. Şimdi bunların içerisine başka şeyler de sokuşturulmuş ama Kur’an kendisinde olanla tasdik eder. Yani Kur’an’da var, o kitaplarda da varsa, o kısmı tasdik eder. Zaten onu biz Maide suresinden de okumuştuk. Yine konunun önemi gereği ben size hemen hatırlatayım o ayeti. 49’du galiba. 115. Bak diyor ki, -48. Ayetmiş
(5/Maide 48)
“Ve enzelnâ ileyke el kitâbe”
“Sana bu kitabı indirdik.” O kitap deyince, (elindeki Kur’an’ı Kerim’i göstererek) bu kitap oluyor.
“Bil haggı”
“Tümüyle gerçekleri içeren özellikte.” İçinde ne var ne yoksa hepsi gerçektir.
“Musaddigan limâ beyne yedeyhi”
“Kendi önünde olanları tasdik edici bir kitap olarak” Ama,
“minel kitâb”
“Bu kitaptan olanı tasdik eder.”
Yani bu kitapta olup da diğer kitapta olanları tasdik eder. Yoksa diğer kitapta olanların tamamını tasdik etmez. Yani onlara birtakım şeyler karıştırılmış olabilir, tasdik ettikleri ayetler bu kitapta da, onlarda da vardır. Evet,
(3/ Ali İmran 3-4)
“ Ve enzelet tevrâte vel incîle min gablu”
“Bundan önce Tevratı ve İncili indirdi Allah-u Teala”
“Huden linnâs”
“İnsanlara doğru yolu gösteren bir kitap olarak indirdi.”
“Ve enzelel furgân,”
“Allah bütün furkanı indirmiştir.”
Şimdi bu el Furkan, Allah-u Teâlâ’nın indirdiği bütün kitapların özelliğidir. Niye buradan böyle söylüyoruz? Onunla ilgili diğer ayetleri de okuyacağız, inşallah hep beraber göreceğiz.
“İnnellezîne keferû biâyâtillâhi”
“Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelenler”
“Lehum azâbun şedîd”
“Onlar için şiddetli bir azap vardır.”
Şimdi, biliyorsunuz kefere kelimesine ne mana veriyorduk? Örtme değil mi? Şimdi Allah’ın ayetlerini örtmek için, örttüğü şeyin ne olduğunu bilmesi gerekmez mi? Yani Allah’ın ayetini örttüğünü. Ben şimdi burada bu suyu örtüyorum, yani örttüğümün su olduğunu biliyorum değil mi? Dolayısıyla
“İnnellezîne keferû biâyâtillâh”
“Allah’ın ayetlerini örtenler”
Örttüğünün Allah’ın ayetinin olduğunu bilmesi lazım. O zaman kendisine bu ayetler tebliğ edilmiş, biliyor ve örtüyor.
“Lehum azâbun şedîd,”
“Onlar için çok şiddetli bir azap vardır.”
“Vallâhu azîzun zuntigâm.”
“Allah güçlüdür ve intikamını da alır.” Yani siz misiniz Allah’ın ayetlerini gizleyen?
Allah’ın ayetlerini gizlemediğimiz için bize yapılanların ne olduğunu görüyorsunuz, değil mi? Bunları kim yapıyor? Harun Hoca kim yapıyor bunları? Allah’ın ayetlerini gizleyenler kim? Hocalar. Hocalar gizliyorlar. Onun için, Cenab-ı Hakk’ın en şiddetli azabı onlara gelecektir.
Ramazan’da Allah’ın ayetlerini gizlemek için yapılan olağanüstü gayretleri bütün Türkiye gördü değil mi? Yanlış mı? Cenab-ı Hakk onlara şiddetli azabını vermeyecek mi? Tevbe ederlerse başka. Allah-u Teala onlardan intikamını almayacak mı?
Bu şey dolayısıyla, kaderle ilgili, biliyorsunuz tartışmalar oldu. O konuda bize karşı çıkanlar iki türlü çıkıyor. Birisi diyor… Birisi ayetlere öyle anlamlar veriyor ki; insan hayret ediyor, şaşıp kalıyor. Arapça’nın, Kur’an’ı Kerim’in bütün sistemini altüst ediyor, kendi zihnindeki Allah inancına Kur’an’ı Kerim’i uydurmak için. Hâlbuki sen kendini ona uyduracaksın. Bunu yapanlar hocalar değil mi? Bir grubu da diyor ki, efendim Müslümanların bunca problemi varken niye onlan uğraşıyorsunuz? Yani Allah’ın ayetlerinden birini diğerlerinden ayıracak mıyız? Ben de onlara diyorum ki, Allah rızası için söyleyin, şimdiye kadar Müslümanların hangi problemini çözdünüz? İslam aleminde dünya kadar İslam Üniversiteleri var değil mi? Dünya kadar. Türkiye’de seksenin üzerinde İlahiyat Fakültesi var. Şu kadar dini cemaatler, tarikatler, şunlar bunlar var. O kadar medreseler mektepler var. Gerçekten, merak ediyorum, yani ben bilmiyor olabilirim. Onlar Müslümanların hangi problemini çözdüler? Hangi problemini çözdüler de, bize diyorlar ki, her şey bitti de bu mu kaldı? Kardeşim Allah o ayeti indirdiyse, öyle şunu şundan ayırmaya kimsenin hakkı yok. Onun için İslam alemi bu ümmilerden daha çok çekecek. Ümmilerle… ümmi ne demek? Ne demek? Cahil demektir. Bu cahillerden çok çekecek. Yani anasından doğduğu gibi kalan kişi demek. Şimdi diyeceksiniz ki, bunca ulemaya nasıl ümmi diyorsun? Bunu ben demiyorum. Bunu Kur’an’ı Kerim söylüyor. Diyor ki,
(2/ Bakara 78)
“ve minhum ummiyyûn”
“Ve minhum ummiyyûn”
“İçlerinde ümmiler vardır.”
“lâ yağlemûnel kitâbe”
“Onlar kitabı bilmezler.”
“illâ emâniyye”
“Bir kısım kurgular dışında bilmezler.”
Ne diyorlar? Kur’an’ı Kerim’de her şeyin çözümü var. Bu ne? Slogan. Peki, “şu problemi çöz” dediğin zaman? Yok. Ondan sonra
“ve in hum illâ yezunnûn”
“Bunlar sadece zan peşindeler”
Efendim bizim ulemamız her şeyi çözmüştür. Biliyor musun çözdüğünü? Çözmüştür. Peki sen şu fıkıh kitaplarında bir takım bilgiler okuyorsun, bunlar Allah’ın kitabına uyuyor mu? Canım bu kadar alim yanlış mı yapıyor? Ya sen hocasın, onu vatandaş söyleyebilir, ama sen bakacaksın ona. Allah’ın kitabına uyuyor mu? Uymuyor mu? Bunların içerisinde bilgisinin doğruluğunu test eden mutlaka vardır, ama ben görmedim. Abdurrezzak Hoca, sen gördün mü? Harun Hoca sen gördün mü? Ben görmedim.
Şimdi geçende Erzurum’da yatsı namazı ile ilgili konuşuyoruz, vakit geçti. Oradan birisi, geçmedi, geçmedi diyor. Peki neye göre söylüyorsun? Delilin ne? Kitaplarda öyle yazıyor. Peki kitaplar acaba Kur’an ve sünnete uyuyor mu? Uyuyordur. Bu bir zan işte. Bu tür insanlara Allah ne diyor? Ümmi diyor ümmi. Bunların bilgileri Cenab-ı Hakk’ın kabul ettiği bilgi değil. Çünkü kitaptan elde edilmiş bilgi değil. Kitaptan elde edildiğini zannettikleri bilgidir. Onun için dikkat ederseniz sadece problem üretirler, çözüm üretemezler. Ama şunu da üretiyorlar, çözüm üretenlerin önüne engel çıkarmayı da çok iyi beceriyorlar.
Neyse şimdi Furkan konusuna geçelim ve buradan şunu da bir görelim bakalım. Hakikaten İslam âleminin içler acısı durumu her ayette bütünüyle ortaya çıkıyor. Bugün Kanada’dan bir arkadaşımız gelmişti. Sürekli takip eden birisi. İnanamıyorum diyor. Bu nasıl olur, bu kadar yanlış olur mu? Diyor. Bunu hepimiz söylüyoruz değil mi? Evet.
Şimdi furkanı indirdi diyor Allah-u Teâlâ. Cenab-ı Hakk Kur’an’ı Kerim’e Furkan adını veriyor. Musa As’a indirdiği kitaba da Furkan diyor. Mesela 2. Surenin (Bakara suresi) 53. Ayetine bakarsanız, orada görürsünüz.
(2/ Bakara 53)
“Ve iz âteynâ mûsel kitâbe vel furgâne ”
“Musa’ya kitabı ve furkanı verdik.” Kitabın yanında bir başka kelime vardı hatırlayanınız var mı?
Katılımcı: Hikmet.
Hoca: Hikmet. Kitabı ve hikmeti değil mi? O zaman Furkan, kelime manası iyiyle kötüyü ayıran demek, doğruyla yanlışı ayıran demek. Hikmet neydi? Doğru bilgiydi, ayrıştıktan sonraki haliydi. O zaman Furkan, aslında bu kitabın bir atf-ı tefsiri oluyor. Kitabın kendisi ayırıyor doğruyla yanlışı, hikmet de o ayırmadan sonra ortaya çıkan sonuç oluyor. Doğru hüküm oluyor. Şimdi şu, 44. Sureye bakalım. (Ben niye böyle yanlış yapmışım? Buraya not almamışım bak. Ezberimde olmasa yandık. 495. Sayfa.) Şimdi bakın, şuraya dikkat edin. Diyor ki Allah-u Teâlâ,
44/ Duhan 1-3)
“Hamim vel kitabül mübin.”
“açıklayan,”
“Mübin” kelimesi de aynı zamanda, iki şeyin arasını ayıran anlamına da gelir yani. Çünkü, bir şeyi açıklamak, onu diğerinden ayırmak demektir. Açığa çıkarmak, açığa kavuşturmak.
“O kitaba, kitab-ı mübine”
O kitab-ı mübin, ilk nebiden son nebiye kadar verilmiş olan kitaptır. Ama burada siz Kur’an’ı Kerim olarak anlayabilirsiniz, öyle anlayın şimdilik, sonra bakalım nasıl anlayacağız?
“İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubârakeh”
“onu bereketli bir gecede indirdik.” Kur’an’ı Kerim’i. Hangi geceydi o?
Katılımcı: Kadir Gecesi.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Kadir gecesi. Niye? Çünkü Kadir suresinde de diyor ki,
(97/ Kadir 1)
“inna enzelnahu fi leyletil kadr”
“Onu Kadir Gecesinde indirdik.”
(44/ Duhan 3-5)
“innâ kunnâ munzirîn”
“Biz uyarılarda bulunmaktayız.”
“Fîhâ”
“O gece”
“yufragu kullu emrin hakîm”
Yufraku ile Furkan arasında bir benzerlik var mı? Nedir o? Aynı kökten değil mi? Furkan- yufraku.
“Fîhâ yufragu kullu emrin hakîm.”
“O gece hükme bağlanan her iş ayırt edilir.” Tefrik edilir. Görev dağıtımı yapılır.
“Emran min ındinâ,”
“Katımızdan bir emir olmak üzere”
“innâ kunnâ mursilîn”
“Biz elçiler göndermekteyiz.”
Yani Kadir Gecesinde Cenab-ı Hak her türlü iş için melekleri görevlendirir. O gece Rasulullah SAV’in Hira’da bulunduğu Kadir Gecesi görevlendirdiği meleklerden birisi kimdi? Cebrail As değil mi? İşte bu,
(44/ Duhan 4)
“fiha yufraku kullu emrin hakim”
“ O… hükme bağlanmış her iş o gecede ayırt edilir.”
O yufraku ile o gece verilen o emir, tabiî ki o doğruyu yanlıştan da ayıracaktır, aynı zamanda Furkan özelliğini taşıyacaktır. Şimdi bir de 8. Surenin 41. Ayetini açalım, 181. Sayfa. Şimdi burada, bu ayeti kerime Bedir Savaşıyla ilgilidir. Bedir Savaşı ne zaman yapıldı, bileniniz var mı? Hangi ayda yapıldı?
Katılımcı: Ramazan Ayı.
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Ramazan ayında yapıldı değil mi? Bedir Savaşı Ramazan ayında yapıldı.
Katılımcı: 10 . ayda
Katılımcı: Ramazan ayinda
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: 9. Ayda Ramazan, on değil. Ramazan ayında yapıldı. Peki, acaba hangi gün yapıldı? Diyor ki Allah-u Teâlâ burada, Estauzubillah.
(8/ Enfal 41)
“Vağlemû ennemâ ğanimtum min şey’in feenne lillâhi humusehû”
“Bilin ki, ganimet olarak aldığınız her şeyin beşte biri Allah içindir.”
“ve lirrasûli ve lizil gurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîl”
“Rasul için, yakında olan için, yetimler, miskinler ve yolcular içindir.”
“in kuntum âmentum billâhi”
“Eğer Allah’a inanıyorsanız”
“ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furgân”
“enzelnâ alâ abdinâ yevmel furgân”
“Furkan günü kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız”
Furkan günü kula indirilen ne? Bakın enzelna. Arapça bilmeyen için de anlayabilir, o bile anlar yani.
(97/ Kadir 1)
“İnna enzelnahu fi leyletil kadr”
Şimdi, gün dediğiniz zaman gündüzle birlikte olur, çünkü bu olay gündüzün olmuştur, Bedir Savaşı.
“Furkan günü kulumuza indirdiğimiz şeye inanan için” Peki o Furkan hangi günmüş?
(8/ Enfal 41)
“yevmel tegal cem’ân,”
“iki ordunun karşılaştığı gün”
İki ordu hangi gün karşılaşmış o zaman şeyde? Kadir gününde. Kadir Gecesi değil, Kadir gününde. Leyletül kadr değil yevmül kadr.
Biliyorsunuz önce gün, sonra gece gelir. İslam âleminin kutladığı Kadir Geceleri doğru bir zamanda mı kutlanıyor? Hayır maalesef. Yani her şey öylesine bozulmuş ki, inanmak mümkün değil. Önce gece, sonra gündüz. Hâlbuki Kur’an’ı Kerim ne diyor?
(36/ Yasin 40)
“leşşemsü yenbeği leha en tüdrikel kamer”
“Güneşin ayı yakalaması sözkonusu olamaz”
“velelleylu sabikunnehar”
“Gece de gündüzü geçemez.”
Öyleyse önce gündüz sonra gece gelir değil mi? Aslında bu “önce gece, sonra gündüz gelir” öylesine sistemi bozuyor ki, tefsirler ayetlere meal verirken çok ciddi manada sıkıntıya giriyorlar. Ve birçok ayetin anlamı bozuluyor.
Şimdi, yevmel Furkan, o zaman Ramazan’ın kaçıncı günü oluyor? Eğer Kadir Gecesi yirmi yediyse, yirmi yedinci gündür. Peki, Ashab-ı Kiram, burada yevmel Furkan dendiğine göre, Ashab-ı Kiram, Bedir Savaşı’nın hangi gün yapıldığını biliyor muydu? O zaman Rasulullah SAV’den rivayet edilen bir hadis var. “Ben onu biliyordum sonra unutturuldu.” Bu mümkündür. Sadece Rasulullah biliyor değil, bak işte görüyor musunuz bak, Kur’an sünnet bütünlüğünü görüyor musunuz? Sadece Rasulullah değil ashab da biliyor. Yirmi yedi mi? Şimdi on yedinci gün Mekke ordusu ve İslam Ordusu Bedir’e doğru hareket etti deniyor.
Şimdi bakın Kur’an’ı Kerim’i görüyor musunuz ne kadar noktasal bilgiler veriyor? Olayın olduğu günü de bildiriyor. Peki, yevmül Furkan bütün Furkanların indirildiği gün olmaz mı? Öyleyse bütün ilahi kitaplar hangi gün indirilmiş oluyor? Kadir Gecesi. Çünkü,
(44/ Duhan 4)
“Fîhâ yufragu kullu emrin hakîm”
“O gecede, hükme bağlanan her iş tefrik edilir.” Şimdi şu ihtişamı görüyor musunuz?
Şimdi bir Kur’an’da anlatılan Bedir Savaşı var. Bir de siyer kitaplarında anlatılan Bedir Savaşı var. Siyer kitaplarında anlatılan Bedir Savaşı, şartlanmışsanız kabul edebileceğiniz bir şeydir. Ama Kur’an’ı Kerim’de anlatılan Bedir Savaşı, sistemi öyle muhteşem bir şekilde ortaya koyuyor ki, -siz biliyorsunuz Bedir Savaşı ve Kader dersini yapmıştık burada,- bütün ayrıntılarını veriyor.
Kısa bir özet vereyim, çok kısa, çünkü ona girecek değilim, ayeti iyi anlamanız lazım. Siyer kitaplarında verilen Bedir Savaşıyla ilgili bilgide deniyor ki, Rasulullah SAV Mekkelilerin Suriye’ye büyük bir kervan gönderdiklerini öğrendi. Canım ilk defa mı gönderiyorlar? Kureyş suresi söylüyor işte her yaz ve kış seferleri her zaman yapıyorlardı. Öğrenince çok zengin bir kervan, bunun önünü keselim onun mallarını alalım. Ondan sonra, Ebu Süfyan bu haberi duydu. Kim ona ulaştırdıysa? Belki faks çekmişlerdir ya da e mail çekmişlerdir.
Katılımcı: Telefonla
Hoca: Telefonla da olabilir evet. Ebu Süfyan bu haberi duydu, sonra Mekke’ye haber gönderdi. Nasıl oluyorsa, düşünebiliyor musunuz, o günün şartlarını bir düşünün. Şam nere, Mekke nere? Mekkeliler de ordu çıkardılar. Peki, buraya kadar iyi. E o zaman Cenab-ı Hakk’ın vaadi
(8/ Enfal 7)
“Ve iz yeıdukumullâhu ıhdet tâifeteyni ennehâ lekum” ne oluyor?
“İki gruptan birisi sizindir” diye.
Ayetleri anlamanız imkânsız buna göre. Hâlbuki biliyorsunuz, Allah-u Teâlâ Rum suresinde Mekke’deyken Müslümanlara Rumlarla Perslerin karşılaştığı gün zafer müjdesi vermişti. O zafer öyle bir olaydır ki, iki ordu karşılaştığı zaman ağızdan ağıza kısa sürede duyulur. Çünkü birisi Persler, birisi Rumlar. Karşılaştığı zaman neticesi önceden belli, çünkü Rumlar galip gelecek diye Allah bildiriyor, bunu Mekke’liler de biliyor, Ebu Süfyan da biliyor, herkes de biliyor. O zaman Ebu Süfyan’ın haber göndermesine lüzum yok. Rasulullah da öyle gelen kervanın önünü keseyim, alayım diye çıkmış değil. Allah söz verdiği için çıkıyor.
(8/ Enfal 68)
“Ve iz yeıdukumullâhu ıhdet tâifeteyni ennehâ lekum”
bunu şey yapmazsanız, hemen şey yapar. İşte eğer yazılı
“Lev lâ kitâbun minallâhi sebega”
yazılı olmasaydı işte efendim ezelden Allah bunu yazmıştı falan filan dersiniz.
Tabii ki insanlara kader diye, müşriklere ait bir inancı kabul ettirmeye çalışırsanız elbette ki Kur’an ve sünnet bütünlüğünü ortadan kaldıracaksınız. Elbette ki, Kur’an ayetleriyle arasındaki ilişkileri ortadan kaldıracaksınız. Elbette ki, siyeri kendi kafanıza göre yazacaksınız. Yani minareyi çalan kılıfını hazırlamış olacak. Evet, bak gördünüz mü “yevmel Furkan” diyor Allah-u Teâlâ. Olayın olduğu gün, bak “yevmel Furkan, “ “ve enzelel Furkan.” Ve ne diyor bakın, son olarak – gerçi gene birtakım şeyler söyleyeceğim de – Bakara 185’i açın.
(2/ Bakara 185)
“Şehru ramedân ellezî unzile fîhil gur’ân”
“kendisinde Kur’an indirilmiş olan Ramazan ayı”
“huden linnâs”
“İnsanlara doğruyu gösteren Kur’an”
“ve beyyinâtin minel hudâ”
“o hidayeti açıklayan belgeler olarak indirilmiştir.”
“Vel furgâni”
diye harekelenmiş, ben şahsen bunun “vel furkanü” diye harekelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçi kıraat imamlarından gelen böyle bir rivayet de bilmiyorum. Ama Kur’an’ı Kerim önceden de harekelenmemişti, çok sonra harekelendi, Emeviler döneminde harekelendi. O şeyi yapanlar, yani minareyi çalanlar bunun kılıfını da hazırlamış olabilirler.
Şundan dolayı diyorum, çünkü el furkanu. Öbür ayette ve enzelel Furkan diye ayrıca bir enzele fiilinin mef’ulu oldu ya, şimdi tekrar yani, bu ilim erbabı için bunu tekrar ediyorum. Diyor ki Allah-u Teâlâ,
(3/ Ali İmran 4)
“Min gablu huden linnâs”
“Bundan önce insanlara doğru yolu göstersin diye indirdi o kitapları”
“ve enzele el furgâne,”
“O furkanı, bütün Furkanları indirdi.”
Çünkü yukarda sana bu kitabı indirdi diye zaten söyledi.
“Ve enzelel Furkan”
“Bütün Furkanları indirdi.”
Yani hakla batılı ayıran bütün kitapları Allah indirdi. Şimdi niye öyle? Çünkü burada Tevrât ve İncil’den bahsediyor. Bakın bunu nereden çıkardığımı da söyleyeyim ben size. Kur’an’ı Kerim burada diyor ki,
(3/ Ali İmran 3)
“Nezzele aleykel kitâbe bil haggı musaddigal limâ beyne yedeyhi” diyor.
“Kendinden önce olanları tasdik eden bu kitabı sana indirdi” diyor. Ondan sonra
“ve enzelet tevrâte vel incîl”
“Tevrât ve İncili indirdi.”
Mesela deseydi ki, musaddigan lima beyne yedeyhi minettevrati vel İncil, öbür ayete bu manayı veremezdik. Yani, önündeki Tevrât ve İncili tasdik eden kitap olarak indirdi deseydi bu anlamı veremezdik.
Ama biliyorsunuz ki, En’am suresinde, -kaçıncı ayetler arasıydı o? ayet numaralarını hemen unutuyorum nedense, sonunu biliyorum da başı, 90 ile 83’ten başlıyor evet- En’am 83’ten 90’a kadar olan ayetlerde Allah-u Teala, bütün nebilere kitap indirdiğini bildiriyor. Değil mi? Bütün nebilere. Peki bize ne öğretildi? Dört kitap indirilmiştir dendi, bir de yüz üç suhuf. Yüz üç dedikleri gene dört tane nebiye indirilmiş sayfalar da, o her sayfaya da bir kitap say, yüz dört kitap derler ondan da. Hadi bakalım, ölür müsün, öldürür müsün? Yüz dört kitap diyorlar değil mi? Her sayfa bir kitap mı kardeşim? İşte Adem’e on suhuf. On kitap mı indirildi ki, yüz dört diyorsun?
Hakikaten Müslümanlar kafayı yemiş. Zaten şeyden belli yani, görüntüden belli. Hiçbir konuda başarılı olamıyorlar. Ama Allah-u Teala her nebiye kitap indirdiğini bildiriyor. Peki Allah her nebiye kitap indirmişse, son nebi de Muhammed SAV ise, artık ondan sonra kimseye kitap indirilmeyecekse, Allah-u Teala bu dini bütün dünyaya hakim oldu diye göndermişse ki, öyle diyor.
(9/ Tevbe 33)
“Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ ve dînil haggı”
“Rasulunu bu hidayetle doğruyu gösteren kitapları ve hak dinle gönderen O’dur.” Niye göndermiş?
“liyuzhirahû aled dîni kullihî”
“Dinlerin tamamının üzerine hakim kılsın diye”
Peki yeryüzünde kendisini herhangi bir dine mensup saymayan bir toprak parçası var mı? Böyle bir şey bilinmiyor. O zaman İslam nerede insan yaşıyorsa oraya hakim olacak demektir, değil mi? Peki o toprak parçalarının hepsine Allah-u Teala bir nebi göndermiş mi?
(35/ Fatır 24)
“ve im min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr.” Fatır suresinde. Yani
“her toplumun geçmişinde mutlaka bir uyarıcı vardır.”
O zaman o uyarıcıdan kalma bir kitap da olması gerekir. Öyleyse Kur’an’ı Kerim kendinden önceki bütün kitapları tasdik edici olduğuna göre, siz gittiğiniz, hangi bölgeye giderseniz gidin orda kendilerinin ilahi kitap diye tanımladıkları kitabı alacaksınız. Kur’an’ı Kerim’le karşılaştıracaksınız, diyeceksiniz ki bakın, işte şu, şu, şu ifadelerini Kur’an’ı Kerim tasdik ediyor diyeceksiniz. O zaman o insanlar kendilerini Kur’an’ın içinde bulacaklar. Onun için Allah-u Teala bu ayette,
(3/ Ali İmran 3)
“Nezzele aleykel kitâbe bil haggı musaddigan limâ beyne yedeyhi” diyor,
“Kendinden önce olanı tasdik eden”
o zaman ve enzelel furgan” da “bütün Furkanları O indirmiştir.” Çünkü hepsinin ortak özelliği furkandır. Ondan dolayı Bakara 185’teki, ayete el furkane diye hareke verilmesi gerektiğini söyledim. Çünkü harekesizdi zaten biliyorsunuz. Çünkü niye öyle?
(2/ Bakara 185)
“Şehru ramedân ellezî unzile fîhil gur’ânu huden linnâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furgân”
Yok, furganü olacak değil mi yanlış söyledim.
“Şehru ramedân ellezî unzile fîhil gur’ân”
“Ramazan, içinde Kur’an’ın indirildiği aydır.”
“huden linnâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furgânü”
“Bütün Furkanların indirildiği aydır.”
Şimdi bu ayetleri birleştirdiğiniz zaman çok net bir şekilde ortaya çıkıyor değil mi?
O zaman peki Rasulullah SAV Hira dağında ilk vahyi aldı. Musa As nerede aldı? O da Tur-i Sina’da, Sina dağında aldı. Peki hangi gün aldı? Kadir Gecesinde aldı. Rasulullah hangi gün aldı? Kadir Gecesinde aldı. İsa As Zeytun dağında, Kadir gecesinde aldı. Şimdi Kur’an’ı Kerim’de geçen vettîn, bakın vettîni incir diyoruz değil mi? Peki vezzeytûn, tur-i sinin ve hazel beledil emîn. Şöyle dikkat edin bakın. İncir, zeytun…. Nedir bu zeytûn? İsa As’ın vahyi aldığı Zeytûn dağıdır. Tûr-i sinin, Tûr-i Sina nedir? Musa As’ın vahyi aldığı Tûr dağıdır. Peki ve hazel beledil emin? Rasulullah SAV’e vahiy gelen Mekke’dir. Ki orada da zaten o da o tepede olduğuna dair Necm suresinde var. Yani bir ufukil mubîn dediği şey. Peki Tîn ne olur o zaman, incir mi olur? Zeytûn zeytin olmadığına göre, değil mi, zeytûna zeytin demediğimize göre, tîn ne olacak? Tîn de çok büyük bir ihtimalle Budha’nın vahiy aldığı incir ağacının altıdır, o da mutlaka bir dağ tepesindedir. Şimdi o da gene Kadir Gecesindedir. Biraz inceleyin Budizmi, orada Kur’an’la yüzde yüz örtüşen çok şeyler bulacaksınız.
O zaman da o insanlara tebliğ götürürken sizi tasdik eden bu kitap geldi, musaddigan lima beyne yedeyhi minettevrati vel İncil deseydi Kur’an’ı Kerim biz bunları söyleyemezdik değil mi? Ama “musaddigan lima beyne yedeyhi” diyor, “önündekileri tasdik eden” dedin mi o zaman gideceksin Çin’de, efendim Tibet’te, Japonya’da, Kore’de bu dini anlatırken Kur’an’la Budizm arasındaki ortak noktaları ortaya koyacaksın ki, musaddik olduğunu görsün o insanlar. Yani kendi aralarında o köprüyü kuracaksın ki rahat geçebilsinler bu tarafa. Şeye gittiğiniz zaman, Hindistan’a gittiğiniz zaman da, vedalarla irtibat kuracaksınız. Belki o zaman Kur’an’ı Kerim, yani bilgimiz arttıkça Kur’an’ı Kerim’i daha iyi anlıyoruz ki kimbilir o zaman Brahmanlarla ilgili Cenab-ı Hak bize neler bildiriyor?
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, biz kutuplara gidinceye kadar Kur’an’ı Kerim’in kutuplarla ilgili herhangi bir hükmü olduğunu bilmiyorduk. Ama gidince ne kadar ayrıntılı bilgi verdiğini Cenab-ı Hak görmeyi nasip etti. İşte orada da yani Müslümanların mutlaka yapmaları gereken çok ciddi bir dinler tarihi çalışmasıdır. Çünkü bu Kur’an’ı Kerim’in emridir. Tasdik ettiğini göstermemiz lazım. Ve bu dinler tarihi çalışması da tüm dünyayı içine alan bir çalışma olmak zorundadır.
Evet. O zaman bütün Furkanları Allah-u Teala indirmiştir. Peki, furkanın bir başka özelliği daha var. Furkan sadece Kur’an değil ki. Furkan sadece Kur’an değil. Furkan insanlara da verilen bir şeydir. Onu ben not olarak almadım ama inşallah bulurum dur bakayım.
“Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettegullâhe yec’al lekum furgânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum” değil mi, öyleydi ayeti kerime? Neredeydi o?
Yahya: Enfal 29.
Hoca: Enfal 29. Tamam. 8. Sure, 29. Ayet. Şimdi burada diyor ki Allah-u Teâlâ,
(8/ Enfal 29)
“Allah’tan korkarsanız”
“Yâ eyyuhellezîne âmenû”
“Müminler” önce iman
“in tettegullâhe”
“Allah’tan korkarsanız”
Yani kendinizi korursanız, Allah’ın yasaklarına karşı kendinizi korursanız, emirlerini de yerine getirirseniz,
“yec’al lekum furgânen”
“Allah sizin için bir Furkan oluşturur”
Yani görmeye başlarsınız gerçekleri, hakla batılı ayırırsınız. Peki bu kelime size bir şey hatırlatıyor mu? Bakara 269’u hatırlayın,
(2/ Bakara 269)
“Yué’til hıkmete mey yeşâé’,” Değil mi?
“Gerekeni yapana Allah hikmeti verir.”
Gerekeni yapan ne demek? İman ve takvaymış. Bu ayette onu açıklıyor işte.
“Ve men yué’tel hıkmete fegad ûtiye hayran kesîrâ,”
“Kime hikmet verirse hayrı kesir verirmiş”
Bak Furkan da öyle demek. Çünkü niye biliyor musunuz? İnsanlar Allah’ın ayetleriyle iç içe yaşıyorlar. Bir kere kendimiz Allah’ın ayetiyiz. Çevremizde bulunan her şey Allah’ın ayeti. Onlarla uyum olduğu sürece sen de orada o zaman furkana dönüşmüş oluyorsun. Çünkü Allah’ın ayeti Furkan değil mi? Sen de tam bir uyum içerisinde olduğun zaman tabiatla, Allah’ın diğer ayetleriyle, sen bizzat furkana dönüşmüş oluyorsun. Çünkü bundan daha tabii bir şey yoktur. Çünkü sen zaten Allah’ın ayetisin. Cenab-ı Hak demiyor mu? Fussilet 53 müydü?
(41/ Fussilet 53)
“Senurîhim âyâtinâ fil âfâgı ve fî enfusihim”
“Çevrelerinde ve kendi içlerindeki ayetlerimizi onlara göstereceğiz.”
“hattâ yetebeyyene lehum ennehul hagg,”
“tebeyyün edecek onun hak olduğu,”
Yani hakla batılı ayıracaklar işte. Evet. İşte şimdi bir Furkan kelimesinin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz.
Şimdi merak ettim, acaba, burada nasıl bir meal vermişler? Hiç bakmamıştım, şimdi ilk defa bakacağım. Şeyde Al-i İmran 4. Ayete. 3 ve 4’ü birlikte vermişler. Rasulüm o sana kitabı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş, daha önce de insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrât ile İncil’i indirmişti. Furkanı da indirdi. Bilinmeli ki Allah’ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Bundan ne anlaşılır? Bak bir daha okuyorum. Dikkatle dinleyin lütfen. O sana kitabı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş. Daha önce de insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrât ve İncil’i indirmişti. Furkanı da indirdi.
Furkan diye başka bir şey var ama ne? Ama el Furkan elif lam, şimdi diğer ayetlerle birleştirmezseniz bunu anlamanız mümkün değil. Yani Allah-u Teala’nın koyduğu metodla, koyduğu usulle hareket edeceksiniz. O usulle hareket ettiniz mi ne kadar güzel şeyler ortaya çıkıyor, işte gördük yani.
Acaba yevmel furkan’a ne mana vermişler? Bir de onu, 8. Surenin 41. Ayetinde meale bir bakalım. Yani daha önce bakmadım, ilk defa sizinle beraber bakacağım. 181. Sayfa. Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiriyle karşılaştığı gün, kulumuza indirdiğimize inanmışsanız.
Yevmel Furkan. Bu anlam doğru mu ya, yevmel Furkan? Furkan günü başka… ya da başka bir anlam veremedikleri için bu anlamı vermişler. Hak ile batılın ayrıldığı gün, tabi böyle bir mana verilebilir ama, kelimenin asıl anlamı değil o. İşte ayetleri birleştirdiğiniz zaman savaşın hangi gün yapıldığını da Kur’an’dan tesbit ediyorsunuz. Ve Kur’an’ı Kerim en güvenilir tarih kaynağı da oluyor. En güvenilir tarih kaynağı da oluyor.
Ama mesela işte, tekrar edeyim Bedir Savaşı’nı bir Kur’an’dan okumak var, bir de diğer kitaplardan okumak var. Diğerlerinden okuduğunuz zaman yani işte bir kahramanlık öyküsü şu, bu, falan, filan. Fazlaca da size bir şey vermez. Sadece büyütürsünüz, işte Bedir Savaşı’na katılanların tesbihini çekersiniz, bilmem ne yaparsınız, falan, filan. Ne diyorlar ona? Bir şey söylüyorlar. Bedir Ashabı diyorlar değil mi? Bedir Ashabının adlarını sayarsınız…
Katılımcılar: Ashabı Bedir’i ezberleyenler cennete gider.
Hoca: Ha Ashabı Bedir’i ezberleyenler cennete gider. Hangi cennetse tabi o? Kimin cennetiyse? İşte müslümanlar o kadar olur yani. Daha başka bir şey olmaz. Müslümanlar neye benziyor biliyor musunuz? Hastaneye gidiyorsunuz doktor size bir reçete veriyor. Aman diyor bu reçetede yazılanlara çok dikkat et. Burada ne söylemişsem ona uy. O da tabi doktor bey onda şüphe mi var? Alıyor bunu güzel altın bir çerçeveyle çerçeveletip duvara asıyor, her gün dikkatle bakıyor. Sonra doktorun istediği günde muayeneye gidiyor, doktor bey ben senin reçeteye gereken önemi verdim, her gün dikkatle baktım, ama maalesef hiçbir rahatsızlığım iyileşmedi, iyice arttı. Doktor ne der ona? Vallahi sen benim hastam değilsin, başka bir yere, başka bir kliniğe gitmen lazım der. Yani bu sendeki hastalık bayağı derinmiş der. Önce sen şu psikoloğa git kafayı bir düzelt, ondan sonra gel bana der.
Şimdi müslümanlar öyle maalesef. Allah-u Teala anlaşılsın, mesela zikir olsun diye indirdiği Kur’an’ı Kerim’deki zikre ne diyor müslümanlar? Tesbih çekmek, Bedir Ashabının isimlerini saymak, falan, filan. Eh işte. Evet. Allah yardımcımız olsun. Hayır Cenab-ı Hakk elbette ki yardım eder. Ne diyor?
(30/ Rum 47)
“ve kâne haggan aleynâ nasrul mué’minîn”
“Müminlere yardım boynumuzun borcudur” diyor
Allah-u Teala. Ama mümin olacaksın ki yardım etsin kardeşim. Dini kendi kafana uydurursan Allah sana yardım etmez, sen dine uyacaksın. Dikkat ediyor musunuz, mesela ayetler okuyoruz. Allah-u Teala kendisini… diyor ki, siz beni tanıyamazsınız diyor, bizimkiler diyor ki, ya Rabbi sen bilmiyorsun, biz aslında seni senden daha iyi tanırız. Onun için şu indirdiğin ayetlerin anlamı aslında öyle değil, sen bakma, böyle olması lazım diyorlar. Evet. Allah yardımcımız olsun. Peki bir ara verelim sonra devam ederiz inşallah.