SERVET BAYINDIR: Önce ne demek istiyoruz şu şekillere bakalım ondan sonra o diğer derecelere geçeceğiz. Şimdi şurada yani güneş battı, doğdu, şafak vakti oldu, kızıllık oldu vesaireden neyi kastediyoruz? Şunu düşünün ki akşam güneş battı. Bakınız güneşin şu az devam edeyim de doğmuş halini görelim. Bakın güneş doğduğu zaman asıl güneş şu. Normalde gündüzün güneş doğduğu an biz bunları göremeyiz. Şu çevresindeki sarılığı ve şu beyazlığı göremeyiz çünkü gündüz onlar artık kaybolur. Ama biz akşam batımına geldiğimiz zaman güneş battığı zaman güneşin kendi kızıllığı, bizim bu tarafta bulunduğumuzu varsayalım bizim açımızdan ufkun arkasına geçtiği an şurada bir sarılık başlıyor. Güneşin birinci halkasının bir kıs ı kalıyor. İşte şu ara kızıllık. Buna şafak vakti deniyor. Şu ara, şu dilim akşam namazının vakti. Bu devam ediyor bakınız bu kızıllık kaybolduğu an işte şu anda güneş -9 derecedeyken şu kızıllık kayboluyor ve şu beyazlık güneşin son kalıntısı bizim için ufuktaki o aydınlık kalıyor. Dolayısıyla şu arada akşam ile yatsı vakti arası. Ve güneş ufkun altına -18 derece inince bu da kayboluyor. Bizim açımızdan, artık bu taraftan bakan bir insan için güneşin ne kendisi ne birinci halkası kızıllığı ne de ikinci halka beyazlığı hiç bir şey kalmıyor. Güneş batmış “ila gasakılleyl” dediğimiz olay. Yatsının da bitiş vakti artık. Şimdi aynı olay sabahleyin de aynı şekilde cereyan ediyor. Paralel. Aynı olay. Sabah biz artık ufka baktığımız zaman ilk önce güneşin ne kendisi ne kızıllığı değil de ilk önce şurada bir güneşin aydınlığı geliyor bize. İşte -18 derecedeyken güneşin şu aydınlığı yavaş yavaş buradan çıkmaya başlıyor ve şu güneş hadi denizcilik tanını diyelim -12’ye veya biraz daha da ileriye -11’e kadar gelince güneşin kızıllığı ortaya çıkıyor. Güneşin kızıllığı çıktığı an işte diyoruz ki biz imsak oldu. Bu kızıllık da ilk başladığı anda tam berraklaşmıyor, başlıyor, belli bir süre 2-3 derece yani yaklaşık 10-15 dakika içerisinde tam zirve noktasına ulaşıyor kızıllık. Dolayısıyla bir rulo şeklinde ufukta oluşuyor. İşte tam simetriği. Burada şurası imsak vakti oldu diyoruz artık. Ve sabah namazının vakti girmiş oluyor. Ve ondan sonra da güneş doğuyor. Güneş doğduğu an bunlar kayboluyor ve güneşin kendisi ortaya çıkıyor. Şimdi bunu kapatalım, diğer olayları bu minval üzere takip edelim. Şurada güneş. Az önceki olayı düşünün ne yapmıştık? Güneşi şöyle getirdik, batarken önce şurası gitti. Ondan sonra şurask gitti. Ondan sonra güneş arkada kaybolunca şu kızıllık kaldı. Kızıllık gidince şu beyazlık kaldı. Bu da gidince zifiri karanlık oldu, bu taraftan aynı şekilde çıktı. Şimdi derece deece derken neyi kastediyoruz. Bakınız güneş öğlen vakti tam tepe noktasında. Akşam batarken işte şurada batmış oluyor. Şurası doğuş esnasındaki hâli ve şurada bir insan düşünün. Bu kişi batarken akşam buraya baktığı zaman gümeş burada batınca ne oluyor? Güneşin diski şuradan aşağı kayınca güneşin şu kızıllığı ve beyazlığı burada kalıyor değil mi? İşte güneş şurada batıp şu âna kadar gelinceye kadar bu süre, şurası sıfır noktask kabul ediliyor. Yani şunu 180 derece düşünün. Şurası tam tepe noktası 90. Şuraya kadar 90, şuraya kadar 180, şuradan şuraya kadar ne yaptı? 270. Buradan şuraya 360. Dolayısıyla 360 derelik bir açı, daire, çerçeve çiziyor güneş. İşte dereceler dediğimiz şu sıfır. Malum meridyenler var ya. Meridyenler bir meridyen aşağı, iki meridyen aşağı, üç meridyen aşağı, dört meridyen, beş meridyen, altı meridyen, 9 meridyen aşağıya düşünce güneş 9 derece açağı inmiş oluyor. Yani şuradaki noktaya göre -9’a inmiş oluyor. Bir 9 daha indiği zaman yani 18 meridyen aşağı inince 18 derece aşağı inmiş oluyor diyoruz. Aynı şekilde buradan doğuya baktığımız zaman doğuda sıfır noktası. Şuradan bir insanın buraya baktığını düşünün şurası sıfır. Bu doğuya güneş doğmays yaklaşırken şuradan geldi şuraya. Yani şu ufuk noktasına 18 meridyen kala diyoruz ki -18’de. Bu meridyenleri güneş kat ede kat ede geliyor 9’a diyoruz ki -9 derecede ve bundan sonra da sıfıra geliyor güneş doğdu diyoruz. Dolayısıyla güneşin gün içerisindeki bizim konumumuz açısından önemli noktasal hareketleri bunlar. Demek ki akşam battı -9 dereceye geldi akşam namazı vakti doldu, yatsı namazı vakti girdi. -9 dereceden -18’e geldi yatsı namazı vakti geldi gece karanlığı bürüdü. Gece karanlığı geldi güneş -18 dereceye. 18 dereceye geldiği an neler oluyor bir bakalım. Bakınız güneş şurada -18 derecede. -18 derecedeyken güneş ışınları artık atmosfere, şurada da bir insan düşünün ufka bakıyor, atmosferi dövmeye başlıyor güneşin ışınları. Şurada ise güneş -9 derecede. Bakın şurada sadece mavi hattın ışıkları atmosfere vururken, burada artık sarının ışıkları da vurmaya başladı. Çünkü ufka doğru yaklaştı. Biraz daha devam edelim bakın şu resim gineş -18 derecedeyen ki resim. Yani şuradaki resim. Şu hâl. Ne yapıyor? Güneş -18 derecedeyken şurada astronom ufku izliyor, atmosferi izliyor. Atmosferi tekeskopla izlerken atmosferde neyi izliyor? Hani akıl özürlüler bir delikten bakarlarmış ama bir bakmıyor. Burada bir şey arıyor. Yıldızları gözlüyor. Dolayısıyla burada yıldızları gözlerken güneş şuradan gelip -18 dereye gelince şu güneşin en dış halkasının ışınları artık buradan atmosfere doğru vurmaya başlayınca şurada yıldız olduğunu düşünün, teleskop ile yıldızın arasına güneş ışınları girmeye başlıyor. Güneş ışınları girmeye başlayınca astronom diyor ki bizim için artık gözlem zamanı bitti. Bundan sonra gözlem yapamayız aramıza perdeler girmeye başladı. O da güneşin ışınları. İşte astronomlar diyor ki; ne zaman oluyor bu olay? -18 derecede oluyor. Tamam onlar için doğrudur. Onların meslekleri açısından bu doğrudur ona bir şey diyemeyiz. Fakat aynı olayı şurası deniyor ki 400km yukarısında gözüküyor. Bir resmimiz daha vardı ama o resim malesef burada yok unutulmuş. Peki şunun teleskopunu kaldıralım, gözle buraya baktığını düşünün. Çünkü biz imsak oldu mu olmadı mı bakıyoruz. Ufukta ne var yok, bir kızıllık, aydınlık var mı yok mu. Tam ufka baktığımız zaman ne var? Simsiyah. Ve bunu astronomlar da diyor siyahtır. Herkes diyor simsiyahtır. Bunun beyaz olduğunu söyleyen yok zaten. Fakat işte takvimler -18 de başlatırken diyorlar ki; ufukta taa tepe noktalarında artık güneş ışınları atmosfere girmeye başladı. Doğru ama sen niçin imsakı burada başlattın? Mesele o. Dolayısıyla burada güneş -18 derecedeyken şurası zifiri karanlık ve ufukta herhangi bir şey yok. İşte buna fecri kazib diyoruz. Taa tepelerde aydınlıklar var. Peygamberimiz ne buyurmuştu? Fecri kazib yani o aydınlıklar sizi kandırmasın, yanıltmasın, yemenize içmenize engel olmasın yiyin için. Ne zamana kadar demişti? Ufukta kızıllık gözükünceye kadar. Devam edelim. İşte şuradayken ufukta böyle bir durum var. Nasıl bir durum var? Bir şeygörebiliyormusunuz? Simsiyah karanlık. Devam edelim. İşte şurada astronom değil de oruçlu bir kişi. Cin Ali! Ufka bakıyor. İmsak oldu mu olmadı mı? İşte astronomun ışıkları gördüğü an buraya baktığı zaman hiç bir şey göremiyor. Çünkü bunun için zifiri karanlık. Devam edelim. Geldi güneş -9 dereceye. -9 dereceye gelince güneşin hem şu beyaz ışınları, kızıl ışınları birlikte ufku dövmeye başladılar. Dolayısıyla ufukta bakın şu renk gözükmeye başladı. İşte bu renk, Peygamberimiz diyor ya ufukta o kızıllık gözlerinizle görünceye kadar yiyin için diyor ya işte bu kızıllık ortaya çıktı. Mesela Hamdi Döndüren Hoca var malum. Onun bir ilmihali var. İlmihalde diyor ki; oruç ne zaman başlar orada anlatırken diyor ki; “orucun ufuktaki kızıllıkla başlayacağı konusunda ittifak vardır. Fakat şu noktada ihtilaf vardır: kızıllık ânının başlangıç ânı mı yoksa kızıllığın en yoğunlaştığı ânı mı yoksa kızıllığın artık dağılmaya başladığı an mıdır imsak bu konuda ihtilaf vardır” diyor. Doğru. Ama kızıllık bir defa temel kriter. Dolayısıyla bi defa kızıllığın ortaya çıkması lazım. Bu da işte güneş en azından -11, -10, -9 derecelerdeyken olabilecek bir olay. Devam edelim. İşte az önceki olay. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takviminde imsak vakti -18’de başlatılıyor. -18 az önce gösterdiğimiz gibi teleskopla bakarsanız aydınlım var ama gözle bakarsanız zifiri karanlık. 2013 yılındaki Diyanet Televizyonu’nda Ekrem Keleş Hoca, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve bu takvimlerle ilgili hemen hemen ilk muhatab o. Genelde baştan beri Diyanet’te şu anda birinci sorumlulardan birisi O’dur. İlgileniyor. Hatta bu konuda makalesi de var. Ekrem Keleş Hoca, yanında yine Diyanet’in bu konuyla ilgili bir projesi var. Bu projeyi yöneten Prof.Sacit Özdemir Hoca ve yine Diyanet İ. B. yardımcılarından o zamanki İsmail Karagöz Hoca ile üçü birlikte çıktılar ve dediler ki; bize göre fecri sadık işte şu resimdir dediler. Şuradaki resim tam net değil göremiyorum. Gösterdikleri resim hemen hemen şunun aynısı. Televizyonda o zamanki gösterdikleri resim hemen hemen şunun aynısı. Dediler ki ufukta kızıllık başlıyor, işte bizim imsak vakti dediğimiz vakit bu vakittir. Dolayısıyla bizim takvimimizde buna göredir. Ben o zaman da söyldim hala da söylüyorum diyorum ki; bu resmi 1-altına şu yazılmalıydı: nerede, hangi saatte çekildi. O yok. O olsa ben de alırım kakeramanımı-burada bizim ne güzel ekibimiz var bu işin uzmanı olan arkadaşlar var-gideriz o dedikleri bölgeye, tam o dedikleri tepeye çıkarız o günün o saatinde çekeriz deriz ki doğru veya yanlış. Hadi orada yok. Şu anda bizim onu test etmemiz mümkün değil ama şunu yapabilir Diyanet: o tekevizyonda göstermiş oldukları o resmi, Kandilli Rasathanesi var bizde bu işin uzmanı veya üniversitelerde astronomi uzmanları var onlara bu resmi veririz deriz ki ey bilir kişi şu resmi bi incele bakalım. Güneş kaç derecedeyken bu atmosferik olay ortaya çıkıyor. Altına ben imzamı atıyorum. Bu gösterilen resim doğrudur, tam imsak vakti budur fakat şunu da iddia ediyorum güneş -18’deyken de -17’deyken de -16’dayken de -15’deyken d -14’deyken, 13’deyken de bu resmin gözükmesi mümkün değildir. Bu resim olsa olsa -11 ve 11’den aşağı, işte Hamdi Döndüren Hoca’nın dediği gibi kızıllığın başladığı an mı yoğunlaştığı an mı dağılmaya başladığı an mı meselesinde. Ancak -11,10,9 derecelerde olabilir. Ondan önce gözükmesi mümkün değil. Dolayısıyla mesele bundan ibaret. Konu bundan ibaret. Bütün bu tartışmaların dönüp dolaştığı nokta bundan ibaret. Allah imsak vakti olunca oruca başlayın diyor. Kuran diyor ki imsak vakti gözünüzle görünce oruca başlayın. Diyanet diyor ki, bu takvimlerde deniyor ki gözünüzle değil astronomun teleskop gözüyle gördüğü ışıkla birlikte oruca başlayın demiş oluyor. O da o ışıkla, normal gözle gördüğümüz arasında yaklaşık mevsime göre ama ortalama 1 saatlik süre söz konusu oluyor. Çünkü her iki derece arası 4 dakika. 18 derece ile 9 arasını çarparsanız 4 tane 9 36-40. Mevsimlere göre bu dakikalar uzuyor kısalıyor. Dolayısıyla yaklaşık ortalama 1 saatlik bir fark oluşuyor. Mesele bundan ibaret. Artık kim hangi takvimi nasıl uygular onu tabiki kendisi bilir. Fakat şöyle bir söz söyleniyor; “ya ne olacak yani 40 dakika önce oruca başla. Nedir yani sizi milletin orucuyla istemediğiniz nedir? Sizi niye rahatsız ediyor milletin 1 saat fazla oruç tutması? Mesele bu değil. Mesele şu bakın. Hani Nasreddin Hoca’dan alatılır ya: bir gün uyuyormuş bir yerde yatıyormuş sakalının üzerinde bir şey geçmiş. Hemen uyanmış. Ne oldu? Fare geçti demişler. Kalkmış fareyi aramaya başlamış nasıl olur da benim sakalımın üzerinden geçersin diye. Ya Hocam ne yapacaksın geçti geçti, niye uğraşıyorsun? Yook demiş bunu rahat bırakırsan yol eder”. Şimdi burada bu konuda, imsak vakti konusunda böyle lağubalilağubali davrandığın an yarın Allah’ın… İlgili ayeti okuduk bitirirken ne dedi? “Tilkehududullahi fe la takrabuha”: bunlar Allah’ın kırmızı çizgileridir, aşmayın değil yaklaşmayın bile. Dolayısıyla siz burada bir Allah’ın haddini hududunu “ne olacak canım biraz önce olsun biraz sonra olsun dediğin an, Allah diyor ki; insanı katletme, “ne olacak canım” dersin. Allah diyor haram yeme, “ne olacak canım” dersin. Allah diyor dürüst ol, adil ol, çalış, beynini çalıştır, aklını çalıştır, şirke girme hepsine “ne olacak canım”. Zaten ne olacak dediğiniz dönemden itibaren olan olmuş, sürekli gerilemeye başlamışız, sürekli yerlerde sürünmeye başlamışız. Çünkü siz hangi konuda bir prensip ortaya koymuşsanız o prensipe uymazsanız ilk önce bu prensibin doğuracağı zararlar size gelir dokunur. Dikkat edin bu laubalilik bütün dini hayatımızda, ekonomik hayatımızda, siyasi hayatımızda, toplumsal hayatımızda her şeyimize yansımış. İşte yol olmuş. Burada da ne olacak canım dersen yol olur. Onun için yol olmaması için biz bu meselede hassas olmamız gerekir diyorum.