SERVET BAYINDIR: Bu akşam, soy isim aynı ama isimler değişti Bayındır ismi. Hocamız’ın fakültedeki proğramı dolayısıyla bu akşam dersi inşallah birlikte yapacağız. Öncelikle hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Ve internette ekranları başında bizleri dinleyenlere de hayırlı akşamlar diliyorum. Bu dersimizin hayırlara vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Peki bu akşam nasıl bir konu işleyeceğiz? Sizlere duyurylarla da ulaştı. Ramazan yaklaşınca her zaman gündemimizi meşgul eden ramazandaki imsak vakti meselesini bu akşam ele almaya çalışacağız. Planı şöyle yaptım. 1. Bölümde belki bir yarım saat süresinde kısaca işin teorik temellerine bakalım. Bu konu yani imsak vakti meselesi kitapta ve sünnette, tarihte bizim kaynaklarımızda nasıl ele alınıyor. Dolayısıyla bu mevcut tartışmaların zemininde nereye dayanıyor o konuya kısaca bakacağız. İkinci bölümde de bir ara verelim. Bu aradan sonra biraz nefesleniriz ve ondan sonra da konuyu şemalarla ekranda böyle basit bir şekilde hepimizin anlayacağı şekilde inşallah izah edelim. Ve bu konu bizim zihinlerimizde bir netleşsin. Dolayısıyla kim ne diyor, ne demek istiyor bunu şekillerle, şemalarla bir görelim. Ondan sonra da herkes tabi kendi kararını kendisi verecek. İşin özü malum ramazanla ilgili oruçla ilgili ayete dayanıyor. Bakara 187. En azından oruçla ilgili ayetler Bakara suresinin 183.ayetten başlıyor 184, 185, 186, 187’de bitiyor. Belki bunu önümüzdeki haftalar daha ramazan boyunca bu ayetlerin üzerinde detaylı durulacağı için ben şu anda o konu üzerinde durmayacağım. Baş tarafta orucun farz olduğu daha önceki ümmetlere olduğu gibi biz müslümanlara da farz kılındığı ve orucun ramazan ayı içerisinde belli günlerde yani ramazan günlerinde orucun tutulması gerektiği, hasta ve yolcu olanların arzu ederlerse tutmayıp daha sonra tutabilecekleri anlatılıyor ilk ayetlerde ve geliyor 187.ayete. Bu ayeti birlikte okuyalım, ondan sonra asıl konumuza girelim. Ayet şöyle başlıyor BAKARA, 187.. Ayet: “Ühıllelekümleyletessıyamirrafesü ila nisaikümhünnelibasülleküm ve entümlibasüllehünnalimellahüennekümküntümtahtauneenfüseküm fe tabealeyküm ve afaanküm* felanebaşiruhünnevevteğumaketebellahüleküm ve küluveşrabu hatta yetebeyyenelekümülhüytulebyaduminelhaytılesvediminel fecri sümmeetimmüssıyameilelleyl ve la tübaşiruhünne ve entümakifune fil mesacidtilkehududüllahi fe la takrabuhakezalikeyübeyyinüllahüayatihılinnasileallehümyettekun”. Ayet şöyle başlıyor. Tabi baş tarafta oruçtan bahsettiği için oruçla ilgili konular, hükümler bildirilmeye devam ederken diyor ki; “Ühıllelekümleyletessıyamirrafesü ila nisaiküm”: oruç geceleri yani ramazan geceleri eşlerinizle birlikte olmanız size helal kılındı. Tabi ben bu ayeti açıkçası okurken belli bir döneme kadar anlamıyordum. Ne alakası var şimdi. Oruç ayetinden bahsediyor, eşlerle birlikte olmaktan bahsediyor. Birgün Süleymaniye Vakfı’ndan AbdulazizHocamız’ın başkanlığında bir heyetle Bakırköy’de Süryaniler’e ait bir kiliseye ziyarete gittik. Belki oraya giden arkadaşlardan burada da vardır. Bu Süryani kilisesinin oradaki din görevlisiyle önceden randevulsşmıştık. Ve dedik ki sizin dininizi bize bi anlatın. Namazdan, ibadetten, şundan, bundan bahsederken mesele oruca geldi. Orucu anlatırken dedi ki; bizde de oruç var fakat bizde-yanılmıyorsam-40 gin oruç var dedi. 40 gün boyunca oruç, hayvansal gıdalardan uzak durmak ve eşlerle birlikte olmamak. Bizim kural budur. Oruçla ilgili kuralımız budur. Bunu deyince benim aklıma bu ayet geldi. Yani demek ki kuran geldiği zaman da o günkü insanlar orucu bu şekilde algılıyorlar, artık doğru veya yanlış o işin tarihi tarafı. Allah buyuruyor ki hani ilk ayette daha öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı bıyrulmuştu. Peki ya rabbi onlardaki filan filan hükümler blizim için de geçerli mi diye hani bir soru akıla gelebilir. Burada diyor ki; hayır, onların bu kuralı sizin için geçerli değil. “Ühıllelekümleyletessıyamirrafesü ila nisaiküm”: oruç geceleri/ramazan geceleri eşlerinizle birlikte olmanız size helal kılındı. Yani demek ki gündüz birlikte olmak harammış. Zaten orucu bozan maddelerden birisi nedir? Cinsi münasebet. Neden? “hünnelibasülleküm ve entümlibasüllehünn: eşleriniz sizin için bir örtüdür, siz de onlar için birer örtüsünüz”. İşin sosyılojik, piskolojik konuları, detatları. Tabiki siz başka zamanlarda işliyorsunuz. “Alimellahüennekümküntümtahtauneenfüseküm”: Allah, sizin nefislerinize bu yolla bir takım işkenceler verdiğinizi, kötülükler yaptırdığınızı bildi ve “fe tabealeyküm: ve sizin günahlarınızı affetti, tevbelerinizi kabul etti“. Eftağfurullah. Bir takım sıkıntıyla karşılaşıyordunuz, sizi affetti. Demek ki bu mesele ki kurallarda varmış bir anlamda nesh etti diyor Allah önceki kuralunesh etti “ve afaanküm:sizi affetti” Allah. “Fealanebaşiruhünnevevteğumaketebellahüleküm”: bundan sonra artık yani ramazan geceleri eşlerinizle birlikte olabilirsiniz ve Allah’ın da sizlere yazmış olduğunu talep ederek. Yani evlat isteyerek. Şimdi asıl bugünkü dersimizin ana konusu ilgili bölüm geldi. Bir eşlerle birlikte olabilirsiniz dedi. İki: “ve küluveşrabu: yiyip içebilirsiniz”.. Ramazan gecelerinden bahsediyor değil mi? Yiyip içebilirsiniz. Demek ki burada o hayvansal gıdalar falan filan onu da bir anlamda nesh etmiş oldu. Helal olan ne varsa yiyip içebilirsiniz. Ne zamana kadar? “Hatta yetebeyyenelekümül: sizin için apaçık ortaya çıkıncaya kadar”. Ne? “El hüytulebyadu: beyaz hat/beyaz çizgi”, “minelhaytılesvedi: siyah hattan/siyah çizgiden”, “minel fecri: fecirde dolayı” fecr olayı sebebiyle ufuktaki beyaz hat karayı temsil eden o siyah hattan net olarak ortaya çıkıncaya kadar yiyip içebilirsiniz”. “Sümme: sonra” daha sonra yani bu atmosferik olay ortaya çıkınca “etimmüssıyame: oruca başlayın“, “essıyamilelleyl: gece oluncaya kadar” yani güneş batıncaya kadar oruca devammedin, orucu tutun. “ve la tübaşiruhünne ve entümakifune fil mesacid”. Burada bir durum var. Hani malum özellşkle ramazanın son 10 gününde itikafa girilir. İtikafa girilirken mescidde itikafa girilir ve gündüz olsun gece olsun itikaf devam eder. Diyor ki Allah; eğer ramazanda itikafa girerseniz ister gece ister gündüz eşlerinizle birlikte olamazsınız. Burada bir anlamda bir istisna yaptı. Mescidlerde tabi. Devamı asıl burada da son noktayı koyuyor Allah. “Tilkehududüllahi”: bu anlatılanlar taa orucun başlangıcından buraya kadar anlatılanlar Allah’ın hadleridir. Allah’ın bu konuyla ilgili koymuş olduğu kırmızı çizgilerdir. “Fe la takrabuha: onlara yaklaşmayın”. “Fe la tadeduha” bazı ayetlerde geçer yani onları aşmayın. Burada onlara yaklaşmayın dahi. Yani aşmak için sınırına bile gelmeyin. Çok dikkatli olun demek istiyor Allah. “Fe la takrabuha: onlara yaklaşmayın”. “Kezalikeyübeyyinüllahüayatihılinnasi: işte Allah böylece ayetlerini insanlara açıklıyor ki“, “leallehümyettekun: umulur ki onlar bu kurallara uyarlar da kendilerini korurlar”. İşte imsak vakti meselesinin dayandığı ayet bu ayet. Yani Bakara suresi 187.ayet. Ayette Allah, eşlerinizle birlikte olabşlirsiniz. Yiyip içebilirsiniz. Ne zamana kadar? Ufukta fecr olayı gerçekleşir. Üstte bayaz hat, altta karanın siyah hattı net olarak “yetebeyyenelekum” oruç tutan, size göre bunların net olarak apaçık ortaya çıkar. Bu âna kadar yiyebilirsiniz. Ondan sonra oruca başlarsınız diyor Allah. İşte mesele şu: bu atmosferik olay ne zaman gerçekleşiyor. Bu fecr ne demek? Ne zaman gerçekleşir? Bütün bu ramazandaki tartışmaların özü buraya dayanıyor. Peki bugün mü sadece tartışılmış? Hayır. Azhab döneminde bu ayet nazil olduğy dönemden itibare bu konu insanların gündemini meşgul etmiş. Allah’ın elçisi Resulullah’a bu konu ulaştırılmış. Resulullah konuyla ilgili ayeti insanların anlayacağı şekilde açıklamış. Örnekle açıklamış. Hani anlatılır ya bu ayet nazil olduğu zaman sahabenin birisi bir beyaz iplik alıyor, bir siyah iplik alıyor yastığunın altına koyuyor. Artık sabah yaklaştığını düşündüğü anda çıkarıyor ipleri bakıyor belli oldu mu? Gecenin karanlığından dolayı beyazla siyah iplik ayrılıyor mu? Haa ayrılmıyor. Bekliyor, bekliyor, tam ayrılıncaya kadar bekliyor. Ondan sonra orucuna başlıyor. Bu durumu Peygamberimiz’e getirip soruyor. Peygamberimiz diyor ki; yapma. Ayet onu kastetmiyor. Oradaki “hayt”tan kasıt bak diyor bir defa şunu size söyleyeyim diyor. Bilal’in okuduğu ezan ve o ezan okuduğu esnada gökyüzünde oluşan beyazlık sizleri aldatmasın. Demem ki Peygamberimiz ramazan günleri iki ezan okutuyormuş. Bir sahur vaktinin başlangıcını duyurmak üzere bir ezan okutuyormuş. Bilali Habeşi okuyormuş. Daha sonra da Abdullah İbniÜmmüMektum sabah namazının girdiğini yani imsakın başladığını ilan etmek üzere ezan okuyormuş. Diyor ki Resulullah fakat burada çok ilginç yani bir: Bilal’in ezanı iki: o esnadaki ortaya çıkmış olan aydınlık sizi aldatmasın yiyin için, Bilal uyuyanları uyandırmak için ve diğerleri de henüz dikkati dağınık olanları da bak imsak yaklaşıyor dikkatleri çekmek için Bilal bu ezanı okuyor. Fakat yiyin için. Ne zamana kadar? Ufukta kızıllık enlemesine net olarak ortaya çıkıncaya kadar. “Fecr el ehmer” ifadesini kullanıyor Resulullah. “humrk” yani kırmızılık ufukta net olarak ortaya çıkıncaya kadar. Orada da “lekum” diyor. “Hatta yateridallekum” diyor Resulullah. Sizin görebileceğiniz şekilde net olarak ortaya çıkıncaya kadar yiyin için ve o atmosferik olay ortaya çıkınca oruca başlayın diyor. Dolayısıyla sahabe bu olayı kendince bir anlamda anlamak için sorgulamış, kendince bir takım yöntemlerle anlamaya çalışmış ve Resulullah’a getirmişler. Resulullah da ve başka bir hadiste de buyuruyor ki; o seher vakti gökyüzüne uzunlamasına bir sütun gibi yukarıya çıkan ışıklar sizi aldatmasın. Az önceki Bilal’in ezan okuduğu zaman gökyüzüne sütun şeklinde çıkan ışıklar sizi aldatmasın, ufukta yatay şekilde oluşan ışıklar, aydınlık ve buradaki kırmızılıkla birlikte artık imsak vakti geldiğine sizin için bir işarettir ve bu olay gerçekleşince oruca başlayın buyuruyor. Bu olay tarih boyunca islamalimleri tarafından da ele alınmış değerlendirilmiş, fıkıh kitaplarında, tefsir kitaplarında, müslüman astronomların kitaplarında bu konu uzun uzun ele alınmış. Fecr ne zaman olur? Bir defa şunu tespit edelim. Meselenin karıştırıldığı nokta burası. Hz. Peygamberimiz’den çok asırlar önce yaşamış olan Batlamyus. Var mı Batlamyus’un yaşadığı yüzyılı bilen? Bu arada biriniz bakın internetten ben de bikmiyorum. Ama m.ö yaşamış bir Mısırlı astronom. Onun öncesini bilmiyoruz da Batlamyus’tan itibaren astronomlar. Yanlış söyledik.Milattan sonra 85-165 yani Hz.Peygamberimiz’in doğumunda yaklaşık 500 yıl önce yaşamış olan Batlamyus, Mısırlı bir astronom. İlk defa yerküre üzerindeki meridyenleri, paralelleri kendince tespit eden ve dolayısıyla güneşin ışınlarının -18 dereceye gelince artık astronomlar açısından sabahın olduğunu, -12 dereceye gelince noticıl time dedikleri denizci tanının meydana geldiğini (biraz sonra eksi-artı nedir şemalarla inşallah göstereceğim). -6 dereceye inince sivil tanın, normal bir insanın artık sabah tamamen güneş doğmamış ama her tarafın aydınlandığı bu atmosferik olayın gerçekleşeceğini, bütün bu tespitleri yapan taaPeygamberimiz’den 500 yıl önce yaşamış olan Batlamtus. Batlamtus’un koyduğu bu prensipler bugüne kadar aynen devam etmiş. Demek ki bu adam düzgün prensipler koymuş. Dikkat ederseniz Mısır’ın o piramitleri falan hep gökle ilintilidir. O zaman astronomi çok ilerlemiş. Yoksa bugün her şeyi biz bulduk, biz iyi biliyoruz onlar bir şey bilmiyordu değil. O gün de insanlar astronomide epey ilerlemişler. Dolayısıyla astronomlara göre gökyüzü ne zaman aydınlanıyor meselesi burada gündeme geliyor. Astronomi gökyüzüyle ilgileniyor. Astronominin görevi nedir? Gökyüzündeki yıldızları gözlemlemektir. Servet Bayındır’ın görevi nedir? Yeryüzündeki insanlara ders anlatmaktır. Dolayısıyla yeryüzüyle ilgilenenin bakacağı alan farklı gökyüzüyle ilgilenenin bakacağı alan ve işe başlayacağı ve işi bitireceği vakitler ayrıdır. Astronomlara göre sabah yaklaşınca bizim seher vakti dediğimiz vakitte o teleskopla gökyüzüne bakarken yıldızlarla kendisinin arasına artık güneş ışınları girmeye başlıyor. Girmeye başlayınca yıldız artık görememeye başlıyor. Gökyüzü astronoma göre kirleniyor. Güneşin ışıkları engel olmaya başlıyor. İşte bu dönemde astronom diyor ki tamam sabah oldu bizim için mesai bitti dinlenme vakti geldi. Çünkü artık bizim bundan sonra yapacağımız gözlemlerin sağlıklı olması mümkün değil. Ne zaman bu oluyor? -18 derecedeyken. Güneş ufka 18 derece yaklaşınca bu olay gerçekleşiyor. Ve estronom diyor taman. Peki bu esnada aynı astronom güzlüklerini değil de teleskobunu çıkarsa normal gözle baksa bir şey görebilir mi? Hiç bir şey göremez. Heleki ufka baksa hiç bir şey göremez. Zifiri karanlık görür. Çünkü teleskopla atmosfere bakıyor ve atmosferde artık ışıkların yavaş yavaş gökyüzünü, bunun görebileceği semayı artık aydınlatmaya başladığını görüyor. Peki biz astronomların kitapları, meslekleri bizi ne ilgilendiriyor? Bizi ilgilendiren nokta şurası: 1800’lere kadar 1850 diyelim biz. 1850’lere kadar islam dünyasında namaz vakitleri ve dolayısıyla oruç vakitleri, dolayısıyla imsak vakti, iftar vakti vesair bizzat gözlemle tespit ediliyordu. Camilerde muvakkithaneler vardır. Camilerin genelde kuzey taraflarında bizim tarihi camilerde muvakkithaneler vardır. Küçük kulübeler vardır. Şimdi bir çoğu büfedir. Turistik malzemelerin satıldığı yerlerdir. Oralar normalde her camide devletin görevlendirdiği vakit tayini ile görevli insanların görev yaptığı yerlerdir. Ve bir de camilerin güneşin vurduğu cephede güneş saatleri vardır. Mermer üzerine güneşin her an işte öğle vakti, ikindi vakti, akşa vakti, sabah kuşluk vakti güneş vurduğunda hangi noktaya vuruyor o çizgilerle belirlenmiştir. Ve hangi çizgiye vuruyorsa işte kuşluk vakti oldu, şuraya vurdu öğlen vakti oldu, şuraya vurdu ikindi vakti oldu. Güneş saatleriyle yani doğal yollarla bizzat gözlemle namaz vakitleri, ibadet vakitleri tespit ediliyoridi. Ne zamana kadar? Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın astronominin ölçü birimlerini, vakit dilimlerini alıp ibadet vakitleridir diye takvime yazıncaya kadar. Neden 1850’ler dedim? Çünkü A. Muhtar Paşa, Osmanlı dönemi paşası. Aynı zamanda astronom. Vefatı 1919. Hani varsayın ki vefatından 60 yıl önce yazdığunı varsayalım onun için 1950’ler dedim. Vefatı 1919, dolayısıyla o tarihlerde ilk deda takvime girmiş ama ne girmiş? Astronomların ölçü birimleri namaz vakti, ibadet vakitlerinde esas alınır şekilde takvime yazılmış. Yazsın, ne olur? Gazi A. Muhtar Paşa Islahatut Takvim adlı kendi eserinde takvimi nasıl hazırladığını anlatırken diyor ki; “ben astronomların ittifak ettiği” milletin gözünden kaçırayım, şunu yapayım bunu yapayım.. Bilimsel olarak söylüyor. Öyle bir derdi yok. Astronomların ittifak ettiği vakitleri ben aldım ve buraya -18 derece olarak yazdım imsak vakti için diyor. Hatta şunu da söylüyor; “2,5 derece ittihat payı da koyabilirsiniz ve bunun için imsak vaktini -21,5 dereceden başlatabilirsiniz”. Ve nitekim bugünkü Türkiye gazetesinin takvimi ve diğer bazı cemaatlerin takvimlerinde imsak vakti 21’de başlatılır bu takvimi esas alarak. Mesela ben bu takvimin bir görevlisi ile konuştum, adeta kutsal bir kuralmış gibi bunu kabul ediyor. Sonuçta bir alim, bir insanın belirlediği bir kriter. Ama bilmiyor aslında olayın temelini. Kendisine dedi ki; gel bir gün oturalım birlikte hangi fıkıh kitabına dayalı olarak bu kuralı koydunuz onu bana açıkla. Yaparım dedi. Tamam hadi randevulaşalım. Ne zaman? Büron nerede? Dedi ki Topkapı’da. Bana randevu ver geleyim. Yok olmaz. Sen gel, ben seni davet ediyorum oturalım bütün kitapları açalım bakalım ki sizin bu kriteriniz hangi kitaba uyuyor. Hanefi mezhebi mensubuyuz diye söylüyorsunuz Hanefi kitaplarının hangisine dayanıyorsunuz? Olmadı Şafi. Hadi olmadı Maliki. Hadi olmadı Hambeli. Hadi olmadı Şia. Hangi kitaba dayalı olarak bu kuralı uyguluyorsunuz? Yok. Ses yok. Bunu neye göre söylüyoruz? Elimde rapor var. MeşruuDirasetiş Şafak. Suudi Arabistan’da 2005 yılında yapılmış şafak vakti araştırması. Burada 12 tane ilim adamının ismi var, arkasında imzaları var. S.Arabistan’daki takvim de Ümmül Kur’a üniversitesi var S.Arabistan’ın en eski en saygın ünivetsitelerinden birisi. Orada da Ümmül Kur’a üniversitesinin takvimi takip ediliyor. Ve orada -18 derece aynen bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takvimi gibi -18 derede imsakı başlatıyorlar. Bu zatlar diyor ki; bir yıl boyunca işte S.Arabistan’ın belli bölgelerini anlatıyorlar. Buralarda geceleri gözlemler yaptık, rasatlar yaptık ve bu Ümmül Kur’a ünivetsitesinin takvimini hazırlayan heyeti ataştırdık acaba bunu kim hazırlamış. Tabibir çoğu vefat etmiş ama Ümmül Kur’a takvimini hazırlayan ekipten birisini bulabildik. Sayfa 10’da. Diyoröar ki gittik bu zata dedik ki bu takvimi hazırlayan heyetin içinde siz de varsınız. Takvimi hangi kriterlere göre hazırladınız? Oraya bu 18’i neye göre koydunuz. Hiç bir kriterinin olmadığını, bu konuda hiç bir bilgisi olmadığını tespit ettik diyorlar. O takvimi hazırlayan o dönemdeki alimin hiç kritere dayanmadığını, bilmediğini tespit ettik. İşte sayfa 10’da. Ve en son S.Arabistan’ın buradaki heyetin 2005’te yapmış olduğu çalışmanın sonucunda hulasa diyor sayfa 55’te biz diyor şunu tespit ettik ki bir de içeride anlatıyor ramazan vakitlerinde, normal vakitte hacılar, dünyanın her yerinden gelen hacılara namaz kıldırıyoruz biz diyorlar. İmsak vakti diye sabah namazı oldu diye yani mahzurları nelerdir peki onlara da yer veriyorlar. Ve en son diyorlar ki Güneş -14 dereceye gelinceye kadar kılınan namazların batıl olduğunu tespit ettik. Bizim takvimin yani Ümmül Kur’a takviminin, S. Arabistan’da uygulanan takvimin hiç olmazsa -14 dereceye kadar indirilmesinin gerekli olduğuna hepimiz ittifakla karar verdik diyor ve hepsi bir heyet yani. El üstad filan, el üstad filan yani oluşturulmuş alimler heyeti. Dolayısıyla yani az önce bizim bahsetmiş olduğum takvim nasıl ki bir delile dayanmıyor ise bunlar da diyor ki bizi takvim de bir delile dayanmıyor. Suudi Arabistan’daki. Yine aynı buna benzer bir araştırma Yemen’de yapılıyor. Yemen’de bir heyet. 2004 yılında Yemen’de bir heyetin çalışması. Bu da anlatıyor.Yemen’in filan çöllerine gittik, falan saatlerde gittik, uzun uzun anlatıyor ve vardığımız sonuç şu diyor: şu anda uygulanan takvim yanlıştır. En az -12’de tan vakti yani fecr imsak vakti olmalıdır diyor. Normalde ne? 18. 12 derecede olmalıdır diyor. 2004’de yapılan bir çalışma, bir rapor. Peki gelelim bizim deniz kuvvetleri komutanlığının yayınlamış olduğu bir kitap var. Denizcilere yönelik yayınlamış olduğu 1981 yılı için Notik Almanak diyor. Ne zaman basmış? 1980 Çubuklu-İstsnbul. 1980’de basılan bir kitap var. Burada denizcilere şunu söylüyor: ey denizciler, ne zaman ufukta gözlem yapabilirsiniz? Yani siz denizde ilerlerken düşünün ki savaş esnasında veya normal gemiyle giderken önde bir kara parçası var mı, gemi oraya çarpabilir mi? Yahut önde bir gemi var mı? Düşma gemisi var mı vesair ne zaman bunları görebilirsiniz diye bu bilgileri veren kitap. 257.sayfasında diyor ki; üç tane tandan bahsediyor. Üç tane şafak yani aydınlık diliminden bahsediyor. Bir diyor astronomik tan diyor. Ne zaman oluyor? Güneş -18 deredeyken olur. Bu denizciyi ilgilendirmez. O, astronomun meselesi. İki notikıl tan diyor -12 derecede ve sivil tan -6 derecede olur diyor. Ve diyor ki; -12 deredeyken genel olarak çevren çizgisi görülmez. Çevren çizgisi dediği: ufuktaki hat, ufuk çizgisi. Yani güneş ışınlarının gökyüzü ile yeryüzünü ayırdığı ufuk çizgisi görülemez. Ve hava gözlem yapılamayacak yani ufukta herhangi bir şey göremeyecek kadar karanlıktır. Ne zaman? -12’de. Bunu kim söylüyor? Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Hidrografi Neşriyatı diyor. Denizciye diyor ki; sen denizde ilerlerken ufuktaki aydınlıkla karanlığın o hattın ayrıldığını ne zaman görebilirsin: -12 de ve ondan önceki dönemde göremezsin. Ancak 12’den sonra görebilirsin. Yani güneş ufka -12 derece yaklaştıktan ve 12 dereceden artık 11’e doğru kaydıktan sonra ufuktaki beyaz çizgi ile siyah çizgiyi, dolayısıyla orada bir gemi var mı, kara parçası var mı, herhangi bir varlık var mı geminin önünde ancak o zaman görebilirsin. Ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: bu -18, -12, -6, -9 meseleleri bugünün meseleleri değil. TaaBatlamyus’un bizim bu günümüze problem olarak bıraktığı meseleler. Kendileri açısından problem değil. Bunlar astronomlar açısından problem, dert değil. Nitekim denizciler demişler biz astronom değiliz. Yani Hava Kuvverleri Komutanlığı ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bir anlamda görev dağılımı yapmış. Hava Kuvvetleri Komutanlığı kendi alanında konuşsun, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı diyor ki ben kendi personelime kendi dilimle konuşurum. Benim personelim denizde ilerliyor. Denizde ilerlerken ufka bakacak. Önünü görebilmesi için ben kriterler belirliyorum. Ey denizcim sen denizde ilerlerken güneş -12 dereye gelünceye kadar bir şey göremezsin. Dikkatli ol bak önünde bir kayaya çarpabilirsin, bir gemiye çarpabilirsin önün kapkaranlıktır. 12 dereceden sonra artık önünü görebilirsin. Peki biz bunu denizde oruç tutan gemiciye bunu söyletelim. Ey gemici, denizde oruç tutarken imsak oldu mu olmadı mı ne zaman anlarsın? 12’ye kadar hiç bir şey anlayamazsın diyor. Değil mi yani bunu diline çevirdiğimiz zaman 12’ye kadar hiç bir şey anlayamazsın kapkaraktır önü. 12’den sonra artık aydınlıkla karanlık yani gökyüzünün, semanın aydınlığı ile karanın karanlığı hattı belli olmaya başlar. Ondan sonra ufukta bir şeyler görmeye başlarsın. Dolayısıyla senin için yani denizde yürüyen bir insan için şafak vakti güneş -12 dereceye gelince başlamıştır. Bu mesele bugünün meselesimiymiş? Hayır. Bakınız Kârâfi denilen bizim islamalimimiz var. Hicri 650’lerde yaşamış yani miladi 1200’lerde. Bu bir fıkıh alimi. Atnı zamanda bir astronom. Diyor ki; bu dönemde diyor bizim bugünkü dille söylersek hocalarımıza, müezzinlerimize bir şeyler oldu. Daha ufukta hiç güneş yokken yani aydınlık belirmemişken ezan okuyorlar ve millete namaz kıldırıyorlar. Karanlıkta namaz kıldırıyorlar. Halbuki namazın ne zaman kılınacağını hangi vakitlerin namaz için kriter olduğunu Allah belirlemiştir. Dolayısıyla o vakitler girmeden önce kıldırılan namazlar batıldır. Namazlar olmaz. Onun için bu konunun düzeltilmesi lazım diyor. Kârâfi, El Furuk denen bir kitabı var. Bu kitabın ilgilenenler için söyleyeyim bu kitabın 102 maddesinde bunu anlatıyor. Madde madde anlatıyor konuları. Ne zaman yaşamış bu zat? 1200’ler miladi. O tarihte de demek ki böyle bir problem varmış. O problem malesef bugüne kadar gelmiş. Bir diğer çalışma var. Ona da temas edip bu bölümü kapatalım. Merâkişi denen bir alim var. Bu zat 1976’da aslen Mağribli yani Faslı bir alim. 1976’da Kuveyt Din İşleri Bakanlığı, Ona bir kitap göndermiş. Kuveyt’te o dönem çıkmış bir alim demiş ki; ya sabah namazı ezanları erken okunuyor, imsak erken başlatılıyor, sabah namazları olmuyor diye bir adam kitap yazmış. Bu Kuveyt Din İşleri Bakanlığı da bu zat demek ki uzman birisiymiş bu zata demiş ki bu kitabı bir incele bize bir rapor yaz. Bu kitabın müellifinin söyledikleri doğru mu yanlış mı? Bu Merakişi denen alim almış bu kitabı incelemiş. Sonuçta diyor ki; hayır bu kişinin iddiaları yanlıştır. -18 derecede ilan edilen imsak vakti doğrudur. Yani Kuveyt’e diyor sizin takviminiz doğrudur. Ne zaman? 1976’da yazdığı raporda. Fakat görüşünü ıspatlarken, delillendirirken kullandığı bütün kaynaklar astronomların kaynakları. Yani Nasuriddin El Tûsi, İbnul Arabi, Biyurûnivesair bunlara atıflarda bulunarak efendim filan felek(astronom) alimine göre güneş -18 dereceye gelince tan başlar. Doğru. Astronomlar için problem yok. Be bu zat da astronomların görüşlerini delil alarak, esas alarak -18 derecenin doğru olduğunu söylüyor. Peki gelelim bize. Bizim bugün şu son yıllarda yapılan tartışmalarda efendim -18 derece şu anda bizim Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takvimi de -18 derece ile imsakı başlatıyor. İmsak oldu diyor. Dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş oldu diye ilan ediliyor. Aslında şunu söyleyelim. 1982’den önce -21’e kadardı. Diyanet İşleri Takvimi 82’ye kadar 21 ile uyguluyor. 82’den sonra 18 dereceye indiriyor bir değişiklik yapıyor. Hatta niçin bu değişikliği yaptık uzun uzun anlatıyor kendi raporunda. Yani demek ki istenirse değişiklik yapılabiliyormuş. Değişiklik yapıldığı zaman kıyamet de kopmuyormuş. O efendim Diyanet İşleri sorumlusunu idama da çekmiyorlarmış. Çok normal. Yani neden böyle yaptın diye halk ayaklanmıyormuş. Filan haklı çıktı filan haksız çıktı diye kimse de bir şey demiyormuş ve bilimsel kriterlere göre yaptığınız zaman çok da doğal bunlar yapılabiliyormuş. 82’de bu olmuş. Dolayısıyla peki -18 derecede niçin bu işi noktaladınız sorusunu sorduğunuz zaman aynen bu Merakişi dediğim alimin delillerini gösteriyorlar. Filan astronomi alimi falan astronomi alimi, filan aletlerle yapılan gözlemlerde -18 derece. Doğru. Astronoma siz gökyüzüne bakarak orucunu boz, gökyüzüne teleskopla orucunu tut diyorsanız eğer, Allah onu emrediyorsa doğru. Ama Allah filan teleskopla gökyüzünü inceleyerek oruca başlayın veya bitirin demiyor. “Hatta yetebeyyenelekum: sizin için imsak oluşunca” yani normal bir hayatta, tabii doğal bir hayatını yaşayan insana hitab ediyor ayetler. Bu da az önce bahsettiğimiz gibi mesela Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın sivil tan dediği veya notikıl tan dediği dönem. O insan çünkü denizde yaşayan normal bir insana hitab ediyor. Dolayısıyla bu tartışmanın aslı buraya dayanıyor. Tekrar ayete dönelim ve bu faslı kapatalım. Bakara suresi 187.ayet buyuruyor ki; “kulu veşrebu”: yiyebilirsiniz, içebilirsiniz. “Hatta yetebbeyenelekum: sizin için apaçık ortaya çıkıncaya kadar”.Ne? “Minelhaytılesvediminelfecr”: fecirdeki kızıllık sebebiyle gökyüzünün aydınlığı yeryüzünün karanlığı ile net olarak ortaya çıkınca. Gökyüzünde beyaz hat yeryüzünde siyah hat belirinceye kadar yiyebilirsiniz içebilirsiniz. Bu atmosferik olay ortaya çıkınca artık yemeyi içmeyi bırakun oruca başlayın ta ki güneş atıncaya iftar vakti oluncaya kadar diyor. İşte mesele peki bu imsak vakti ne zaman başlıyor. Güneş hangi derecedeyken başlıyor. Bu dereceler neydi? Falan şunu dedi, filan şunu dedi, falan bunu dedi. İnşallah kısa bir ara verelim. Ondan sonra şemalarla o dereceleri anlatmaya çalışalım.