Önümüzde biliyorsunuz kurban bayramı var. Her sene olduğu gibi bu sene de kurban bayramı öncesinde kurban ile ilgili çeşitli görüşler, öneriler ortaya çıkıyor. Bazıları farz diyor, bazıları böyle bir ibadet yoktur diyor. Bazıları sünnet diyor, bazıları da vacip diyor. Dolayısıyla bu konuyu kuranı kerimde ve sünnette, bir de mezhepler açısından ortaya koymak gerekiyor. Bu akşam inşallah onu yapmaya çalışacağız.
Peygamberimiz(sav)’in bir hadisi var. Diyor ki; kurban kesiniz zira o babanız İbrahim’in sünnetidir. Babamız İbrahim(as)’ın sünneti nasıl oluşmuş, nedir, bir ona bakalım. Yani sünnet kelimesinin anlamı burada bizim bildiğimiz sünnet değil. Yani İbrahim(as)’ın koyduğu yoldur. O da kendiliğinden koymaz. O da bir peygamber olduğu için AllahTeala’nın İbrahim(as) vasıtasıyla koyduğu bir ibadet türü demektir. Şimdi kuranı kerimin 37.suresi olan Saffat suresinin 99.ayetinden itibaren okuyalım.(HOCA 101 dedi ama doğrusu 99). Burada İbrahim(as), bu ayetten önceki bölümlerde putpetestlerin putlarıyla dalga geçtiği anlatılıyor. Sonra onlara darbe vurduğu ve onlarla alay ettiği, putları kırdığı. Bunun üzerine İbrahim(as)’ı yakmak istedikleri, onunla ilgili ayetler var. Sonra da İbrahim(as) oradan uzaklaştı, bulunduğu bölgeden uzaklaştı, dedi ki; “ve kale inni zahibun ila rabbi seyehdin: ben Rabbime gidiyorum”. Yani AllahTeala’nın istediği tarafa doğru gidiyorum. O bana yolumu gösterecektir. Sonra da dua ediyor “rabbi heb li mines salihin: ya Rabbi bana iyilerden hibe et”(SAFFAT 100). Yani iyi bir evlat nasib et diye dua ediyor. “Fe beşşernahu gulamin halim: ona yumuşak huylu bir erkek çocuğunu müjdeledik”(SAFFAT 101). “Fe lemma belega maehus sa’ye: o büyüdü, onunla beraber koşacak yaşa geldi”. “Kale ya buneyye enni era fil menami inni ezbehuke: dedi ki; yavrucuğum ben rüyada görüyorum, ben seni kesiyorum”. “Fenzur maza tera: bak bakalım sen buna ne dersin, senin görüşün nedir?”. “Kale ya ebetif’al ma tu’meru: dedi ki; babacığım, sana ne emredilmişse onu yerine getir” Sana emredileni yerine getir dedi. “Seteciduni inşaallahu mines sabirin: inşallah beni sabredenlerden bulacaksın”(SAFFAT 102). Yani beni kesmen emrediliyorsa, buyur kes. Ben buna karşı direnmeyeceğim, göreceksin sabırlı olacağım.
“Fe lemma eslema ve tellehu lil cebin: ikiside C.Hakka teslim oldular”(SAFFAT 103). İbrahim(as), bir tek evladı var, onu kesecek. İsmail(as) da kesilecek. Bir tane canı var orada onu verecek işte. İkidi de C.Hakka teslim oldular orada, tamamen Allah rızası için bunu yapıyorlar.
“Ve nadeynahu en ya İbrahim”. “Fe lemma eslema ve tellehu lil cebin” o kısmı atladık değil mi? “Tellehu lil cebin: İbrahim(as) onu alnı üzerine yatırdı”. Herhade görmesin diye o bıçağı.
“Ve nadeynahu” artık kesiyor. Herhangi bir şey yok. Kendi vazifesini yerine geririyor.
“Vebadeynahu en ya İbrahim: Ona seslendik; ey İbrahim diye”(SAFFAT 104).
“Kad saddakter ru’ya: o gördüğünü tasdik ettin”. Yani o rüyada olanı yerine getirdin. Sen doğruluğunu göstrierdin. Sen yapacağını yaptın.
“İnna kezalike neczil muhsinin: biz iyileri, samimi davrananları işte böylece mükafatlandıracağız”(SAFFAT 105). Şimdi bak bakalım sana ne mükafat geliyor.
“İnne haza le huvel belaul mubin: işte bu varya senin içerisinde bulnduğun, o gerçekten apaçık bir imtihan, yıpratıcı bir imtihandır”(SAFFAT 106). Yani buna herkes dayanamaz. Çok ağır bir imtihandan geçtin.
“Ve fedeynahu bi zıbhın azim: İsmail’in yerine kan bedeli olmak üzere ona büyük bir kurbanlık hayvan verdik”(SAFFAT 107). Böylece İbrahim(as) o kurbanlığı kesti, oğlu da kurtulmuş oldu. Her ikiside C.Hakkın yaptığı imtihanı kazanmış oldular.
“Ve terekna aleyhi fil ahırin: sonradan gelenler içerisinde insanları İbrahim’in bu yolu üzere bıraktık”(SAFFAT 108).
Şimdi, hadiste okuduğumuzu tekrar hatırlatalım. Peygambergamberimiz diyor ki; kurban kesin, çünkü o babanız İbrahim’in sünnetidir. Şimdi İbrahim(as) ne yaptı? Kurban kesti. Tabi çocuğunun yerine kesti ama sünnet olan: çocuğu kesmek değil, onun koyfuğu yol: bir kurbanlık hayvanı kesmek. Şimdi teşrik tekbirleri alınır biliyorsunuz. Kurban bayramının arefesinde sabah namazından itibaren başlar. Ki yarın arefedir, sabah namazından itibaren başlayacağız Allah izin verirse. Namazların arkasından teşrik tekbirleri. Yani teşrik: doğuş anlamına geliyor. Rivayetler sahih ise bilen arkadaşlar söylesinler. Şöyle biliyorum ben rivayeti: o kurbanlık Cebrail(as) tarafından getiriliyor. İbrahim(as) oğlunu yatırmış tam kesmek üzere, Cebrail(as) sesleniyor yukarıdan. “Allahu ekber Allhu ekber” diye. Aşağıdan tabi İbrahim(as) kafayı kaldırıyor. Onu görünce kesme işini bırakıyor. “La ilahe illallahu vallahu ekber” ondan sonra herhalde ikisi birlikte zannediyorum. Şimdi tam net olarak aklımda değil. “Allahu ekber ve lil lahil hamd”diyorlar. Çünkü artık problem bitti. İşte bunun bir devamı olarak teşrik tekbirlerinin o günlerde alındığı şeklinde biliyorum. Bu rivayetleri hatırlıyormusunuz? O şekilde nibiliyorum. Ama ne derece sahih
Katılımcı: 11:09-11:19 duyulmuyor.
Katılmcı: Ateşin vazifesi yakmak değil mi?
Katılımcı: 12:50-12:59 duyulmuyor.
Şimdi, bundan sonra da bir de Hac suresini açın. Kuranı kerimin 22. suresi. Gene İbrahim(as)’dan kalan. Hac ibadetini de biz İbrahim(as)’dan C.Hakkın ona gösterdiği şekilde yapıyoruz. 26.ayetten itibaren okuyacağız.
“Ve iz bevve’na li İbrahime mekanel beyt” İbrahim için o beytin yerine bir şey koydurmuştuk. Bir bina koydurmuştuk, bir sığınak oluşturmuştuk. Beytin yeri ne oluyor? Kabe. Hangi beytin yeri? Adem(as) tarafından yapılmış olan. “İnne evvele beytin vudia lin nas lellezi bekkete mubareken ve huden lil alemin: insanlar için konmuş olan ilk beyt elbetteki Mekke’de olandır”(ALİ İMRAN 96). İlk beyti kim yaptırmış olur normal olarak? İlk insan yaptırır değil mi, başka kim yaptıracak. İnsanlara ibadet için. Daha sonra zamanla, işte Nuh tufanında yeri kaybolmuş. İbrahim(as) o beytin yerine AllahTeala’nın emriyle bir beyt yaptırmış. İsmail(as) ile beraber. Yani oğlu ile beraber.
“Ve iz bevve’na li İbrahime mekanel beyte” o beytin yerinde İbrahim’e meylettik, İbrahim’e bir bina yaptırdık. İbrahim’e bir bina kondurduk. “En la tuşrik bi şey’en: bana bir şeyi ortak koşmayadın diye”. “Ve tahhir beytiye”,”li taifine: burayı tavaf edenler için”,”fel kaimine: burada kıyama duranlar için” yani ibadete duranlar için. İbadet için kalkanların,”ver rukkais sucud: ruku ve secde edenler için evimi temiz tut”(HAC 26). Evimi temizle diye İbrahim’e öyle bir ev oluşturmuştuk. Bakın İbrahim(as)’a Allah, bana ortak koşma diye ilk emrini veriyor. Efendim koskoca peygamber yapar mı falan der insanlar. Tabiki yapabilir demek. Yani insansa yapabilir. O zaman son derece dikkatli olmamız gereken bir konu olduğu orta çıkıyor şirk konusu.
“Ve ezzin fin nasi bil hacci: insanlar arasında ilan et haccı”. “Ye’tuke ricalen ve ala kulli damir: onlar yürüyerek sana gelsinler, bir de yorgun develer üzerinde”,”ye’tine min kulli feccin amık: uzak yollardan, her bir uzak yoldan sana gelsinler”(HAC 27).
“Li yeşhedu menafia lehum: burada kendileri için menfatlerine olan şeyleri gözleiyle görsünler”,”ve yezkurusmallahi fi eyyamin ma’lumat: malum günlerde Allah’ın adını ansınlar”,”ala ma rezakahum behimetil en’am”: Allah’ın onlara verdiği behimetul en’am denen hayvanlar, yani deve, sığır, keçi, koyun. Bu dördüne “en’am” kelimesi kullanılıyor. İşte Allah’ın kendilerine verdikleri bu hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar. Allah’ın adını anarak kessinler. Ne zaman kesecekler? Belli günlerde. Belli günlerde kessinler. O belli günlere: birinci güne, işte Perşembe günü oluyor önümüzdeki. Y”evmun nehar” denir. Diğer üç gün vardır “eyyamı teşrık”denir. Bu dört gün kurbanın kesileceği günlerdir. “ve kulu min ha ve at’ımul baisel fakır: ondan yeyin ve ümitsiz kalmış ve fakir olmuş insanlara da yedirin”(HAC 28). Sıkınıntı içerisinde olanlara ve fakir olanlara yedirin. Siz de yiyebilirsiniz, öbürlerine de yedirirsiniz. Tabi bu ayetler bağlantılarıyla beraber baktığınız zaman hac ile ilgili emirler bunlar. Yani hac kurbanı.
“Sümmel yakdu tefesehum: sonra kirlerini gidersinler”. Biliyorsunuz ihrama girenler elbiselerini çıkarıyor. İki parça şeye bürünüyor erkekler. Kadınlarda elbise konusunda bir sınırlama yok. Ne ise o elbiseleriyle giriyorlar ihrama. Ama o günlerde Arafat’a çıkma, vakfe, Müzdelife’ye gelmek, Mina’ya gelmek, o yollar, toz-toprak derken, herkes kirleniyor. Sonra tıraş olmak yasak, tırnakları kesmek yasak. Kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. “Vel yetavvefu beytil atık: ve beyti atik’i bu eski evi tavaf etsinler”(HAC 29). Şimdi bu eski ev ifadesi İbrahim(as)’a söyleniyor. Kabeyi ilk yapan İbrahim(as) olsa “eski” kelimesi kullanılır mı? Yeni ev olur. “Beyti cedid” denir. “Beyti atık” diyor. O zaman demek ki kabeyi ilk yapan Adem(as) imiş. Yani kuranı kerimde bir çok delil bunu gösteriyor.
“Zalik: bu böyledir”, “ve men yuazzım hurmatillahi fe huve yahrun inde rabbih: kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse, Rabbi katında bu onun için hayırlı olur”.”Ve uhillet lekumul en’amu illa ma yutla aleykum: en’am denen bu hayvanlar size helal kılınmıştır”. Yani deve, sığır, koyun, keçi. Ancak işte okunacak olanlar hariç. Onlar da işte ölenler, yukarıdan düşerek ölmüş, iki tane hayvan birbiriyle vuruşarak ölmüş, değişik şekillerde ölmüş olanlar hariç. “Fectenibur ricse minel evsan fectenibu kavlez zur: bu putların pisliklerinden kaçının ve yalan sözden de kaçının”(HAC 30).
“Hunefae lillahi gayre muşrikıne bihi: kendinizi tamamen C.Hakka vermiş olarak dosdoğru Allah’a yönelerek ve ona ortak koşmayarak”,” ve men tuşrik billah: kim Allah’a ortak koşarsa”(HAC 31). Şimdi, insanlar neden Allah’a ortak koşuyor? Bunu da Allah bir ayette bildiriyor. Diyor ki; “vettehazu min dunihi alihaten leallehum yunsarun: Allah’ın dunundan ilahlara tutundular”(YASİN 74). Ne maksatla tutunmuşlar? Belki yardım görürürüz diye. Şimdi C.Hakka güvenleri yok. Aracılara güvenleri var. Belki bize yardım ederler diye. Ama bunu da bir türlü akılları almıyor tabi. Yani nasıl yardım edecek diye. Bunu da düşünmüyorlar en azından. Tabi bu onlarda ciddi bir kopukluk meydana getiriyor. Allah ile ilişkilerini koparmuşlar, bir takım aracılara tutunmuşlar, bu aracılar da tutunulacak gibi değil. Yani köpüğe sarılmış kişiler gibi. Yani mesela bir söz söylüyor, peki bu adamların kendilerine faydası var mı ki size faydası olsun. Yada bunları kim kurtaracak ki bunlar da sizi kurtarsın dediğiniz zaman, adamların dünyaları yıklıyor. Onun için müşrikler.
“Ve men yuşrik billahi: kim Allah’a ortak koşarsa” çünkü bunun hiç bir mantığı yok, hiç bir delili yoktur. “Fe ke ennema harre mines semai: sanki gökten düşmüş gibidir”. Yani Allah ile irtibatını koparıyor ya. Mesela daldan düşen bir elma gibi düşünün. Allah ile ilişkisini kesmiş, gökten düşen bir şey gibidir. Gökten düşmüş, “Fe tahtafuhut tayru: onu uçan bir kuş yakalıyor”. “Ev tehvi bihir rihu: yada rüzgar onu almış götürüyor”. “Fi mekanin sahikın: uzakça bir yere almış götürüyor”(HAC 31). Yani tamamen kontrolünü kaybediyor. Şimdi gökten düşen şey gibi. Şimdi C.Hakk ile ilgili ayeti düşünürseniz, “em emintum men fis samai: gökte olandan emin mi oldunuz”(MÜLK 17). AllahTeala’nın gökte olmasıyla ilgili ayeti kerime. Fakat gökte ne demek? Şimdi gök bizim üst tarafımıza diyoruz değil mi? Peki alt tarafımızda ne var? Orada da gök var. Sağda ne var, solda ne var? O zaman gök yücelikten kinaye olur değil mi? C.Hakkın yüceliği. Peki dünyamız nerede? O da gökte. Biz neredeyiz? Biz de gökteyiz. Onun için yani C.Hakkın gökte olması yüceliğini gösteren bir şeydir. Yoksa bir mekan izafesi falan değildir. Şimdi gök ile ilişkisini kesmiş oluyor adam. Allah ile kendi arasına bir aracı koyduğu zaman, kafa ile gövde arasına bir bıçak yerleştirmek gibi. Allah ile ilişkisi kesiliyor. Kesildiği zaman, şimdi kopmuş bir çiçeği düşünün. Dalından kopmuş. Havadan da bir kuş kapacak. Yada bit rüzgar vuracak, artık nereye gideceği belli olmayacak. Kurda kuşa yem olacak. İşte müşrikler de öyledir. Ondan dolayı çok problemlidir onlar, çok sıkıntılıdır. Hiç laf kaldıramazlar. En küçük bir şey söyleseniz çok büyük feveran ederler. Çünkü kendi sıkıntıları kendilerine yetiyor. İç sıkıntıları vardır. C.Hakka bağlı olanlar gibi değil. Mesela bir ayeti kerimede “ve meselu kelimetin habisetin ke şeceretin habise: kötü bir söz kötü bir ağaç gibidir” o ağaç ne biçim bir ağaç? “tinictussed min fevkıl ard: iç tarafta cüsselenmiş”, yani kökü yok. “Ma leha min karar: bir noktada duramıyor”(İBRAHİM 26). Bir oraya, bir buraya. Onun için zaten, çok sıkıntılıdırlar. Bir kararda duramazlar. Bakın hangi ideoloji sahibi olursa olsun, sık sık karar değiştirirler. Çünkü hiç bir nokta onları tatmin etmez. AllahTeala ne diyor; “ela bi zikrillahi tatmainnul illel kulub: kalpler yanlız Allah’ın zikriyle yatışır”(RAD 28). Allah’ın zikre ne? Kuran. Ancak kuran kalpleri yatıştırır, rahatlatır. Onun dışında hiç bir şey huzura erdirmez.
“Zalik: bu böyledir”. “Ve men yuazzım şeairallahi fe inneha min takval kulub: kim Allah’ın şeairini büyüklerse” yani Allah’ın ibadet için koyduğu işaretlere saygı gösterirse, “bu kalplerin takvasından gelir”(HAC 32).
“Lekum fiha menafiu ila ecelin musemmen: o hayvanlarda belli bir süreye kadar sizin için menfaatler vardır”.”Summe mahılluha ilel beytıl atik: sonra onların varacakları yer beyti atıktir”(HAC 33). Yani harem. Hac ibadetleri harem bölgesinde kesilir. Harem bölgesinin de belli bir sınırı vardır. Yani kabei şerif ve çevresi. Yakın çevresidir. Onun dışında kesilirse, o zaman hac kurbanı olmaz. Onun için belli bir yeri vardır.
“Ve li kulli ummetin cealna menseken: her ümmet için mensek oluşturmuşuzdur”. “Mensek” kelimesi arapçada üç anlam ifade eder: ismi zaman, ismi mekan ve mastar mimi. Yani bu kurban anlamına geliyor, her ümmetin bir kurban kesme zamanı, bir kurban kesme yeri ve bir kurbanı vardır. Her ümmette var. Niçin bu mensek oluşturulmuş. Bu kurban ibadeti oluşturulmuş. “Yezkurusmallahi ala ma razakahum min behimetil en’am: Allah’ın kendilerine rızık olarak vermiş olduğu bu hayvanları(bu en’am denen deve, sığır, keçi, koyun) bunların üzerine Allah’ın adını ansınlar diye”. Bismallahi Allahu ekber diye kessinler diye. “Fe ilahukum ilahun vahid: hepinizin ilahı bir tek ilahtır”. Bundan önceki ümmetlerin ilahı da sizin ilahınız da aynıdır. “fe lehu eslimu: ona teslim olun”. Tıpkı İbrahim(as)’ın teslim olduğu gibi. “Ve beşşiril muhbitın: sen içten saygı duyanlara müjde ver”(HAC 34) Allah’a içten teslim olanlara müjde ver.
Allah’a içten, gönülden teslim olanlar kimlerdir? “Ellezine iza zukirallahu vecilet kulubuhum: Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri titrer”,”ves sabirine ala ma esabehum: başlarına gelen olaylara karşı sabırlı olurlar”,”vel mukimis salat: o namazı dosdoğru kılarlar”,”ve mim ma razaknahum yunfikun: kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar”(HAC 35).
“Vel budne cealnahe lekum min şeairillah” Bir de “bedene” kelimesi var. Büyük baş hayvan anlamına geliyor. Küçük başlar da bunun kapsamına sokuluyor. “Sizin için Allah’ın şeairinden kıldık”. Yani Allah’a ibadet için işaretler yaptık. Onları ibadet için kullanabilirsiniz. “Lekum fiha hayrun: bu hayvanlarda sizin için hayır vardır”. Sütünden yararlanırsınız, yününden yararlanırsınız, derisinden yararlanırsınız, etinden, bir çok şeyinden yararlanırsınız. Ama ibadet için de kullanırsınız. En büyük hayır da zaten ibadet için olandır. “Fezkurusmallahi aleyha sevaffe: sıra sıra dururken onların üzerine Allah’ın adını anın ve kesin”. “Fe iza vecebet cunubuha: onlar yan üstü düştükleri zaman”, mesela deveyi ayakta keserler. Bugün mezbahalarda görmedim ama duyduğuma göre büyük baş hayvanları da ayakta kesiyorlarmış. Demek ki yani bunda bir problem yok. Yan üstü düştükleri zaman dendiğine göre, demek ki ayakta kesiliyor. İlla yan yatıracaksın diye bir şart yok. “Fe kulu minha ve at’ımul kania vel mu’terr: yan üstü düştükleri zaman onlardan siz yeyin, kanaatkar olanlara da yedirin, isteyenlere de yedirin”. “Kezalik: işte böyle”,”sahharnaha lekum: onları sixin hizmetinize verdik ki”,”leallekum teşkurun: belki şükredersiniz”(HAC 36).
“Len yenalellahe luhumuha ve la dimauha: bu hayvanların ne etleri, ne kanları C.Hakka ulaşacaktır”,”velakin yenaluhut takva minkum: Allah’a ulaşan sizin takvanızdır”,”kezalike sahharaha lekum: Allah onu sizin emrinize vermiştir”,”li tukebbirullahe ala ma hedakum: size yol gösterdiği için C.Hakkın büyüklüğünü kavrayasınız, tekbir getiresiniz”. İşte hem bismillah çekiyoruz, bismillahın arkasından Allahu ekber diyoruz. Bismillahi Allahu ekber diyerek hayvanı kesiyoruz. “Ve beşşiril muhsinin: samimi olanları müjdele”(HAC 37).
Şimdi banın burada da bir mensekten bahsedildi. Her ümmete bir nüsük koymuşuzdur. İbrahim(as) ile ilgili ayetleri okuduk. Tekrar o hadisi hatırlayalım: “kurban kesin, zira o babanız İbrahim’in sünnetidir”, yani onun koyduğu yoldur diyor. İbrahim(as)’a ilk önce verilen emirler, aynı zamanda bize de verilen emirler. Onun, yani şurada gözüktüğü kadarıyla bu emirler hac ile ilgili gibi gözüküyor. Ama her ümmete bir kurban kesme zamanı, kurban kesme yeri, kurban vacip kıldık ifadesi, burada üç manaya da anlaşılabilir, bir tek manaya da anlaşılabilir, iki manaya da anlaşılabilir. Buradan kurban bayramı kurbanına da bir tembih ortaya çıkar.
Şimdi İbrahim(as) Kuryş kabilesinin atasıdır. Onun oğlu İsmail(as), annesi Hacer validemizle birlikte Mekke’ye yerleşmiş. O Kuryşliler O’nun soyundan gelmişlerdir. Onun için Mekkeliler İbrahim(as)’dan kalma bir çok ibadeti yapıyorlardı. Hac yapıyorlardı, umre yapıyorlardı, kurban kesiyorlardı. Bundan önceki derslerimizden hatırlayın, Peygamberimiz Hudeybiye’ye giderken yanına kurbanlıkları almıştı. Ve onların kurbanlık olduğuna dair de üzerlerine işaretler koymuştu ki Mekkeliler onu görsün de, bunlara mani olmasınlar diye. Çünkü herkes, oraya gelenler kurbanlık getiriyorlardı. Mekke’ye gelenler. Yada oradan satın alıp kesiyorlardı. Bu gelenek Mekke’de vardı. Ama Mekkeliler-gene kuranı kerimden öğreniyoruz- bu geleneğe başka şey de katmışlar. Hani daha sonra putları oluşturmuşlar ya. Allah için kurban kesiyorlar, putları için de kesiyorlar. Böyle bir gelenek oluşturmuşlar zamanla. Şimdi mesela bizde de biliyorsunuz oluşuyor, işte kabirlere gidip kurban kesmeler, kabirde yatanlardan birşeyler istemeler falan. Elimizde kuranı kerim olmasına rağmen. Bir de kuran olmasaydı? Büsbütün her şey bitmişti. E şimdi siz İbrahim(as) ile Peygamberimiz arasında geçen ı uzun asırları dikkate alırsanız, ellerinde de bir kitap yok. Orada yerleşmiş bir din oluşmuş. İki tarafa kurban kesiliyor: Allah için kesiliyor ve putları için kesiliyor.
Şimdi de En’am suresini açıyoruz. Kuranı kerimin 6.suresi ve 136.ayeti. “Ve cealu lillahi min ma zeree minel harsi en’ami nasiben”. Şimdi Mekkeliler biten ekinlerden, tarım ürünlerinden ve bu en’am denen hayvanlardan, yani sığır, deve, koyun, keçi. Bunlardan pay ayırdılar Allah’a. “Fe kalu haza lillahi bi za’mihim: kendi şeylerine göre dediler ki; bu Allah’a aittir”. Yani şu hayvanlar ve şu ekinler Allah’ın payıdır dediler. “Ve haza li şurekaina: bunlar da bizim şeriklerimizin”. Yani Allah’a ortak koştuklarımızın payıdır. Şu hayvanlar putlarımızın, bu hayvanlar da Allah’ın. “Fe ma kane li şurekaihim fe la yasılu illallah”. Şimdi şunu da bir hatırlayın: hani sık sık derslerimizde tekrarlıyoruz. Şeytan nerede otururdu? Doğru yolun üzerind oturur. Çünkü C.Hakk’tan müsade aldığı zaman “le ak’udenne lehum sıratekel mustakım”(ARAF 16) dedi. Onlar için senin doğru yolunun üstünde oturacağım dedi. Şimdi o şirk doğru yolun üzerinde oluşturulur. Allah’ın dediği yolun üzerinde oluşturulur. Dolayısıyla orada Allah inancı hiç bir zaman kaybedilmez. Bir tuzak kurulur. Bu şeytanlar, insan ve cin şeytanlarıdır biliyorsunuz. Orada bir tuzak oluştururlar. Onların kurdukları o tuzak aslında bir menfaat organizasyonudur. İnanç sömürüsü için oluşturulmuştur. İnsanların inançlarını sömürmek için. E şimdi tabi büsbütün Allah ile ilişkiyi kesseler kimse yanlarına gelmez. Onun için mutlaka Allah’ı kullanacaklar. Ondan dolayı AllahTeala kuranı kerimde diyor ya; “ve la yegurrennekum billahil garur: o çok aldatan seni Allah ile aldatmasın”(FATIR 5). İşte bunlar Allah için ayırdıklarını kendilerine alamayacaklar. Ama putlar için ayırdıkları kendilerinin payı. Çünkü o putlar kendi organizasyonları. O zaman kendi paylarından verilir mi Allah tarafına. Allah’ın payından alırlar mı? Şimdi ayırıyorlar bu Allah’ın payı, bu putların payı diye ayırıyorlar. Şimdi AllahTeala bak ne diyor; “Fe ma kene li şurekaihim fe la yasılu ilallah: putları için ayırdıkları Allah’a ulaşmaz”, yani onu Allah rızası için tarafa vermezler. Çünkü Allah rızası için olanı fakir fukaraya dağıtacaklar. Ama “ve ma kane lillahi: bu Allah içindir diye ayırdıkları”,”fe huve yasilu ila şurekaihim: ortaklarına ulaşır”. Yani o menfaat organizasyonu işte bu putumuz için alacak ve kendileri onu afiyetle yiyecekler. “Sae ma yahkumun: ne kötü hükmediyorlar”(ENAM 136). Yani kendi koydukları prensibe bile uymuyorlar.
“Ve kezalike zeyyene kesirin minel müşrikimine katle evladihim şureakauhum: bu müşriklerden çoğusunun evlatlarını öldürmelerini de bu ortakları güzel göstermiştir onlara”. Oraya kadar getirmiştir yani. Kendi evlatlarını da öldürtmüştür onlara. “Li yurdihum: onları geriletsin diye”. “Ve li yelbisu aleyhim dinehum: kendi dinlerini kendilerine böyle başka elbiseler içerisinde göstersiler diye”.
Katılmcı: 41:00-41:05 arası hiç duyulmuyor.
“Ve lev şaellahu ma fealuhu fe zerhem ve ma yefterun: Allah isteseydi onlar bunu yapamazlardı”(EN’AM 137). Yani Allah böyle bir zorlama yapsaydı kimse yapamazdı. Allah insanlara hürriyet tanıyor. Ama sonucuna da katlanırsın. O zaman bırak, ne yapıyorlarsa yapsınlar. Hani halk arasında hep şu vardır: ah şimdi bu adam bunu yaparken taş kesilecekti ki. Kesilmez kardeşim. Burası imtihan dünyası. Ve çok engebeli bir koşudur bu. Bir engebeyi atladığınız zaman ikincisi daha yüksektir. Üçüncüsü ondan da yüksektir. Onun için sürwkli uyanık olacaksın, sürekli dikkat edeceksin yoldan sapmamak için. Yoksa her an bir engele takılır düşersin. Böyle kafirleri Allah taş kesecek olsa, müslüman olmanın ne anlamı olur? Tabiki kafirler de iyi durumda olacak, onlar da neşeli olacak. Senin daha çok hoşuna gitmiş olacak. Sen aklını kullanmayacaksın. Bunlar normal şeyler. Bu imtihanın bir parçasıdır.
“Ve kalu hazıhi en’amun ve harsun hicrun” dediler ki şimdi bunlar, kendileri oluşturuyor ya; şunlar hayvanlar. Şunlar da ekinler, bunlara dokunulmaz. Hekese haram bu haa sakın yemeyin! “Ka yat’amuha illa men neşau bi za’mihim: bunu sadece bizim istediklerimiz yiyecek”. Çünkü kendileri din adamı. Bizim fetva verdiklerimiz yer, başkası yiyemez diyorlar. “Ve en’amun hurrimet zuhuruh”: bir kısım hayvanlar var adanmış putlara, bunlara binemezsiniz diyorlar. Binmek günah. “Ve en’amun: bir kısım hayvanlar da var ki”,”la yezkurunusmallahi aleyhaftiraen aleyh: Allah’a iftira için onları keserken besmele çekmiyorlar”. Tekrar okuyorum, dikkatle dinleyin lütfen. Çok dikkatle dinleyin. “Bir kısım hayvanlar da var ki, Allah’a iftira ederek onları keserken besmele çekmiyorlar”. O zaman diğer kısım hayvanları nasıl kesiyorlar? Besmele ile kesiyorlar. Demek ki Mekkeli müşrikler hayvanların hepsini besmelesiz kesmiyorlar. Çoğunluğu besmele ile kesiyordur ama bir kısmını besmeleyle kesmiyorlar. Bunlar hangisi olabilir? Putlarına kestikleri. Çünkü Allah adına kesmiyorlar ki besmele çeksinler. Put adına kesiyorlar. Niye Allah’ın adını ansınlar ki? Çünkü bu Allah’ın payıdır diye ayırmışlar, bu da putların payıdır diye. “Se yeczihim bi ma kanu yefterun”(EN’AM 138). Şimdi Allah bize böyle emretmiştir şeklinde iftiraları var. Allah onların bu iftiralarından dolayı onlara ceza verecektir”.
“Ve kalu ma fi butuni hazihil en’ami halisetun li zukurina ve muharramun ala ezvaciha” diyorlar ki; şimdi bu hayvanların karınlarında olan, rahimlerinde olanlar var ya? Bunlar da bizim erkeklerimize helal, kadıblarımıza haramdır diyorlar. Bunu da onlar söylüyor. Burada keyif çatacaklar, eğlence yapacaklar. “Ve in yekun meyteten: ama düşük yaparsa hayvan yada ölü doğarsa”,”fe hum fihi şureka: hepsi onda ortak”. Kadınlar da yiyebilir. “Se yeczihim vafsahum: Allah bunların bu tavsifinden(yaptıkları bu ayrımdan dolayı) onlara ceza verecektir”,”innehu hakımun alim: Allah yerinde karar verir, herkesin ne yaptığını bilir”(EN’AM 139).
Şimdi bakın burada ne ortaya çıktı: Mekkeliler İbrahim(as)’ın soyundan gelen insanlar. Ve Mekke de kabenin bulnduğu yer. İbrahim(as)’dan Peygamberimize kadar. Peygamberimizden bu güne kadar kesintisiz hac ve umre ibadetleri yapılmştır orada. Mekkeliler kendilerini kutsal kabul ediyorlardı. Onların kutsallığını araplar da kabul ediyordu. Ondan dolayı başkalarına tanımadıkları imkanları Mekkeliler’e tanıyorlardı. İşte Kureyş suresi bunu gösteriyor. “Li ilafi kureyş. İlafihim rıhleteş şitai ves sayf: İnsanların Kureyş’in ısınması için yaz ve kış seferlerinde”,”fel ya’budu rabbe hazel beyt. Ellezi at’amehum min cuin ve amenehum min havf”(KUREYŞ 1-4). Bakın insanlar bunlara ısındı. Bunlar da o insanlara ısındı. Yaz ve kış seferleri yapıyorlar. O günün şartlarında Mekke’den çıkıp Suriye’ye gidiyorlar, Mekke’den çıkıp Yemen’e gidiyorlar. Her bir kabile bulduğunu çapulluyor ama Mekkeliler’e dokunmuyorlar. Öyle ise Mekkeliler bu dokunulmazlığı kabeden dolayı aldılarsa, o zaman bu kabenin Rabbine kul olsunlar bakalım diyor C.Hakk. Bak Allah onları açlıktan doyurdu. Yani ticaret imkanları onlara verildi. Ve korkudan emin oldular. Kimse bunlara saldırmıyor. Gidiş gelişleri rahat. Çünkü herkes bunları kutsuyor. Kendileri de kutsal olduklarına inanıyorlar. O yüzden Mekkeliler hac sırasında Arafat’a çıkmıyorlardı. Çünkü Arafat Mekke sınırlarının dışındadır. Diyorlardı ki; biz Arafat’a çıkarsak, bizim çıkmamız sebebiyle Arafat da kutsanır. Oraya gidip de bunlar Arafat’a değer verirlerse Arafat da kutsanmış olur. O zaman Mekke’nin dışına bir başka yere değer vermiş oluruz, bu olmaz diyorlardı. Kendileri Mina’ya kadar çıkıp orada bekliyor, diğer hacılar Arafat’a çıkıp tekrar geri geliyorlardı. Peygamberimiz(sav) Arafat’a çıkınca hacda, herkes şaşırdı. AllahAllah bu hem Mekkeli hem Arafat’a çıkıyor, nasıl oluyor bu? E şimdi böyle kendini çok dindar kabul eden, kutsal kabul eden insanlara Peygamberimiz çıkıyor siz müşriksiniz, sizin yolunuz yanlıştır deyince adamlar beyinlerinden vuruluyor. Ne demek, öyle şey mi olur? Bakın dini kendilerine uydurmuşlar. Kendileri dine uymuyorlar. Bu çok önemlidir.
Şimdi birde aynı surenin 118.ayetine bir bakalım. “Fe kulu mimma zukiresmullahi aleyhi in kuntum bi ayatihi mu’minin”. Şimdi, müslümanlara verilen emir bu. Bu sure Mekke’de inmiştir. Kendinizi Mekke’de düşünün. Size böyle bir emir veriyor. “Allah’ın adının anıldığı etlerden yeyin, eğer Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız”. Ne demek olur? Hangi etten yiyeceğiz? Putlar adına kesilmemiş olanlar! Çünkü Mekke’ye dışarıdan gelen sürekli hayvanlar var. Hac ve umre için gelen insanlar hep kesiyorlar orada. Devamlı kesiliyor. İstanbul gibi sadece kurban bayramından kurban bayramına yada birisi adağı varsa kesilmiyor ki. Her gün kesiliyor orada kurbanlar. Ondan sonraki ayeti kerimeye geçelim.
“Ve ma lekum ella te’kulu mimma zukiresmullahi aleyh: size ne oluyor ki Allah’ın adı anılmış olan hayvanlardan yemiyorsunuz?”. Kime söylenir bu? Bu müslümanlara söyleniyor tabi. Müslümanlara verilen emir. Size ne oluyor ki üzerine Allah’ın adı anılmış olan hayvanlardan yemiyorsunuz? Şimdi siz Mekke’de yaşıyorsunuz. Mekke’ye müşrikler geliyor çevreden. Hac yapıyor, umre yapıyorlar. Bakn öbür ayetlerde gördük. Hayvanları ikiye ayırıyorlar. Bir kısmını putları için kesiyorlar. Putları için kesilen hayvan yenir mi? İşte onu Allah burada belirtiyor. “Ve kad fassale kekum ma harrame aleykum: Allah size neyi haram kıldığını açık açık bildirdi. “İlla madturirtum ileyh”(EN’AM 119) hani zorunlu kalmışsınız o başka. Allah’ın haram saydığı neydi? “Ve ma zubiha alen nusub”,”ve ma uhille li gayrillah”(MAİDE 3) yani Allah’tan başkasının adına kesilen yada o dikili taşlara kesilenler. Mekke’ye gelen kurbanların bir kısmı neye kesiliyor? Putlara kesiliyor. O zaman onlar ne? Onlar haram. Ama bir kısmını da bu müşrikler Allah’ın adını anarak kesiyorlar. Bunu müslümanlar kesmiş olsa zaten herkes yer. Hiç kimse bundan dolayı böyle bir şeyle muhattap kalmaz. Bakın tekrar şey yapın. “Ve ma lekum: size ne oluyor ki”,”el la te’kulu mimma zukiresmullahi aleyh: üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz?”. Niye yemiyorsunuz? Ya Rabbi bunları müşrikler kesti. Hangi ayette var müşriklerin kestiğini yemeyin diye? Var mı? Hangi ayette var? Hiç bir ayette yok. Olan ne? Allah’tan başkası adına kesilmiş olanları yemeyin. Kesene değil, Allah’tan başkası adına kesilmiş olana.
Katılımcı: Allah’a inanmayan birisi kesse yenir mi?
Tevbe 31. “İttehazu ahbarahum ve ruhbanahum erbaben min dunillah vel mesihabne meryem”. Ahbar: Yahudi din adamlar, ruhban da biliyorsunuz Hıristiyan din adamları. “Allah’ı dunundan rabler edindiler” yani onları da Allah gibi kabul ediyorlar. Onlarda helal-haram koyma yetkisindeler. Çünkü helal-haram koyma yetkisi yanlız C.Hakk’da vardır. “Vel mesihabne meryem: Meryemoğlu Mesih’i de rab edindiler”. “Ve ma umiru illa ya’budu ilahen vahide: kendilerine verilen emir, sadece bir tek ilaha kul olmalarıydı”. Bunlar kaç ilaha kul oluyor? Müşrik değiller mi o zaman? “La ilahe illahu: Allah’tan başka ilah yoktur”. Şimdi bunların müşrik olduklarını anlaşılıyor mu? Ve Allah ayeti şöyle bitiriyor: “subhanehu amma yuşrikun: Allah onların ortak koştukları şeyden uzaktır”. Yani şirklerinden Allah uzaktır. Şimdi bunlar müşrik olmuyorlar mı? O zaman bunların farkı ne? Müşrikse müşrik. Şimdi müşriklerin kestiği yenmez dediğiniz zaman bunlarda da yenmez demeniz lazım. İşte ayette müşrik. Efendim deniyor ki; şu ayet onun delilidir: “ve taamullezine utul kitabe hillun lekum veta’amukuum hillun lehum: kendilerine kitap verilenlerin yemeyi size helaldır, sizin yemeğiniz onlara helaldır”(MAİDE 5). Buradaki konu yemek mi? Konumuz o değil ki. Burada “taam” kelimesi var. Dolayısıyla, şimdi öyle yaparsanız, bakın buradaki şu soruya cevap veremezsiniz. “Vema lekum ella te’kulu mim ma zukiresmullahi aleyh: size ne oluyor Allah’ın adı anılmış olanlardan yemeyesiniz”(EN’AM 119). Bunu kim kesmiş olur Mekke’de? Müslümanlar kesse zaten problem olmaz ki. Allah’ın adını anarak oraya gelen müşrik hacıların kestikleri olur. Başka olmaz. Ondan sonra C.Hakk diyor ki; “ve kad fassale lekum ma harrame aleykum: Allah size neyi haram kıldığını açık açık bildirmiştir”. Bakın şimdi bu surenin hemen 145. ayetini hemen açın. “Kul la ecidu fi ma uhiye ileyye muharramen: ya Muhammed şöyle de onlara; bana vahyedilen bu kitapta bir haram bulamıyorum”,”ala taimin yet’amuhu: yiyen bir kimsenin yediği şeyde haram bulamıyorum”. “İlla en yekune meyteten: ölü hayvan olursa”,”ev demen mesfuhan: yada akan kan olursa”,”ev lahme hınzırin: yada domuz eti olursa, o başka”. Başka? “Fe innehu ricsun: çünkü o pisliktir”domuz eti. “Ev fıskan: yada fısk olmak üzere”,”uhille li gayrillah: Allah’tan başkası için sesin yükseltildiği hayvan”(EN’AM 145). Yani Allah’tan başkası adına kesilen. Bu fısk ne oluyor? Nedir fısk? Bunun açıklaması var, “ve en’amun la yezkurunesmallahi aleyhaftiraen eleyh: Allah’a iftira ederek bir kusım hayvanlar üzerine Allah’ın adını anmıyorlar”(EN’AM 138). O zaman neyin adını anıyor? Putların adını anıyorlar. ibadet niyetiyle kesiyorlar bunları. İşte açıkça söyledim diyor C.Hakk. Bunlar! Burada var mı müşriklerin kestiği? Haram nedir burada? Allah’tan başkasının adına kesilmiş olandır. Kuranı kerimin son inen ayeti hangisidir? “Bu gün sizin dininizi tamamladık”. Maide suresinin 3.ayeti. Açarsanız onu 5.surenin 3.ayetini bir zahmet.
Şimdi diğer hayvanlarla ilgili, şimdi burada sadece domuz etinden bahsediyor. Bir başka ayeti kerimede de Peygamber efendimizin vasıflarını anlatırken “yuhıllu lehumut tayyibat yuharrımu aleyhumul habais: onlara temiz olanları helal, pis olanları da haram kılar”(ARAF 157) buyruluyor. Buradan Peygamberimizin de bazı açıklamalarının olduğu anlaşılıyor. Çünkü bakın bir de şey var: domuz eti haramdır deyip bırakmamış Allah. Onun sebebini söylemiş. “Ve inbehu ricsun” demiş. Domuz eti olduğu için değil, pis olduğu için haramdır diyor tamam mı? Sadece domuz eti deyip bıraksaydı, o zaman hiç bir hayvanı haram şeyine katamazdı. Pis olduğu için haramdır diyor. Ondan sonra bu pisleri açıklamayı Peygamberimizin açıkladığını da bildiriyor C.Hakk. “Yuhıllu lehumut tayyibat yuharrimu aleyhumul habais: O Muhammed(sav) onlara temizleri helal, pisleri haram kılar” Araf 157’de. Dolayısıyla Peygamberimiz(sav)’in gösterdiği şunlar, şunlar haram dediği zaman Peygamberimiz kendiliğinden haram koymuş olmuyor. Pisleri açıklamış oluyor. Tamam mı?
Şimdi bakın Maide 3. Son inen ayet. Ondan sonra artık hüküm müküm yok, değil mi? Bak ne diyor Allah; “Hurrümet aleykumul meytetu”. Bakalım ki az,önce okuduğumuz ayetten farklı bir yasak var mı burada. “Hurrimet alekumul meytetu: ölü eti size haram kılındı”,”ved demu: kan”. Orada kanın vasfı var: akan kan diye. “Ve lahmul hınzıri: domuz eti”. Orada bunun pis olduğu belirtiliyor. “Ve ma uhille li gayrillahi bihi: kendisiyle Allah’tan başkasının adı anılan” yani üzerine. Allah’tan başkası adına anılarak kesilen. Bir fark oldu mu? Şimdi sadece burada ölülerin çeşitlerini anlatıyor. “vel munhanikatu: boğularak öldürülen”. Hani meyteyi kendi başına ölmüş olarak da anlayabilirsiniz. “Boğularak öldürülen”,”vel mevkuzetü: bir şeyle vurularak”, mesela balyozla, bir taşla. Mesela Avrupalılar bayıltıyorlar, bazıları öldürüyor. O şekilde öldürülen. “Vel mutereddiyetu: yukarıdan aşağı düşerek ölen”, kendi kendine ölmemiş de. “Veln natihatu: bir hayvan diğer hayvanı boynuzuyla öldürürse”. “Ve ma ekeles sebuu: yırtıcı hayvanın yediği” bütün bunlar. “İlla ma zekkeytum: ama bunlar ölmeden yetişip kesmişseniz o başka”. Bir fark var mı? Burada sadece hangilerinin ölü hayvan kapsamına gireceği anlatılıyor değil mi? Başka bir şey yok. “Ve ma zubiha alen nusub: o ibadet için dikilen taşlar üzerinde kesilenler”. Bunlar da bir öncekinin açıklamasıdır. Çünkü Allah’tan başkası adına kesiliyor onlar da. “Ve en testaksimu bil ezlam: bir de size fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılınmıştır”. Şimdi bunlar şöyle bir “meysir” denen, bugün kumar diyoruz adına. Hatta piyango diyoruz. Şöyle bir işlevi vardı: zengin adamlar gelir, bir deveyi satın alırlar yedi kişi. Ondan sonra ok çekerler. Yedi tane ok. Matematiği kuvvetli olanlar tabi bir tarafa, sen şöyle yaz bakalım: birincisinin üzerine bir yazılıydı. İkincisi iki. Üç. Alt alta yaz. Dört, beş, altı, yedi. Topla bakalım. 28. Boş yok, boş yok. 28. Bunu yirmi sekiz paya bölüyorlardı. Ondan sonra da ok çekiyorlardı. Birisine bir çıkıyor, birisine iki, birisine üç, birisine dört, birisine beş, birisine altı, birine yedi çıkıyor. O ezlam denen oklarla paylaşıyorlar. Sonra da bunu orada bekleyen fakirlere dağıtıyorlardı. Bununla da övünüyorlardı. Orada bir zevk alıyorlar ve fakirlere de dağıtıyorlardı. İşte buna meysir deniyor. İşte piyango gibi bir şey. Bunu da yapmayın diyor C.Hakk. Bu da haram. Nedir burada haram olan? Bunu kumara alet etmiş olmaları. “Zalikum fısk: bunlar fısktır” bunlar yoldan çıkmadır. Evet ondan sonra konu değişiyor. Bu gün kafirler sizden ümidini kesti falan, neyse devam ediyor ayet. Bakın son inen ayette de farklı bir yasak yok. Burada var mı hayvanı keserken besmele çekin diye? Var mı? Ama Allah’tan başkası adına kesileni yasaklıyor sadece. Kesen kişi ile ilgili bir hüküm var mı? Sadece yetişip kestiklerinizden dersiniz ki bunlar müslümanlar diye yorum yapabilirsiniz. Birisi öyle bir yorum yapabilir.
Şimdi, “ve ma lekum ella te’kulu mümma zukiresmullahi aleyh: peki öyleyse size ne oluyor ki üzerine Allah’ın adı anılmış olan bu hayvanlardan yemiyorsunuz?”. “Ve kad fassale lekum ma harrame aleykum: size neyi haram kıldığını Allah açık açık bildirmiştir”.”İlla madturirtum ileyh: mecbur kaldıklarınız hariç”. Şimdi mecbur kalırsa insan her şey yer hayatını devam ettirmek için. “Ve inne kesiren le yudıllune bi ehvaihim: çünkü insanların çoğu kendi arzularına göre insanları saptırırlar”.”Bi gayrı ilmin: bir bilgiye dayanmaksızın”. “İnne rabbeke huve a’lemu bil mu’tedin: Allah aşırı davrananları çok iyi bilir”(ENAM 119).
“Ve zeru zahirel ismi ve batınehu: ismin açıkta olanını da bırakın gizli olanını da bırakın”. Günahın açıkça işlenenini de bırakın gizli işleneni de bırakın. “İnnellezine yeksibunel isme seyuczevce bima kanu yaterifun: bu günahı işleyenler işledikleri günaha karşılık cezalarını göreceklerdir”(EN’AM 120).
Şimdi esas konumuzla ilgili bir başka ayet. “Ve la te’kulu mimma yuzkerismullahi aleyh”(EN’AM 121), işte bu ayetten Hanefiler hüküm çıkarmaya çalışıyorlar. “Ve la te’kulu: yemeyin”,”mim ma lem yuzkerismullahi aleyh: üzerlerine Allah’ın adının anılmadığı hayvanlardan yemeyin”. Hangi hayvanlar üzerine Allah’ın adı anılmıyordu? Öbür ayeti görmezseniz, buradan bir hüküm çıkarırsınız. Ama öbür ayet diyor ki; “ve enamun la yezkurunesmallahi aleyh”(EN’AM 138), bir kısım hayvan var ki üzerine Allah adını anmıyorlar. Kimin adını anıyorlar? Putlarının. Bak “ve innehu le fısk: bu bir yoldan çıkmadır”. Ondan sonra ne diyor; “ve inneş şeyatıne le yuhune ila evliyaihim yucadilikum: şeytanlar bu dostlarına fısılsarlar ki bunlar sizinle mücadele etsinler”, yani gelirler ne olacak işte bunu puta kesmişiz, bu Allah rızası için kesilmiş. Bundan yiyorsunuz, bundan yemiyorsunuz. Ne farkı var kardeşim ikiside et diye mücadele edecekler. İkisi de et ama birisinden yediğim zaman senin küfrünü onaylamış olacağım. Öbüründe öyle bir şey yok. Onun için diyor ki; “ve in eta’tumuhum inne kunne muşrikun”(EN’AM 121) bir fark yok derseniz siz de müşrik olursunuz diyor. Kesin olarak. Çünkü onların şirklerini onaylamış olursunuz. E şimdi siz bunu tek başına Hanefiler’in anladığı gibi anlayın bakalım. Besmele çekilmemiş bir hayvanın etinden yemek şirkmidir? Burada şirkten bahsediyor Allah? Besmele çekilmemiş mesele değil. Allah’a iftira edilerek bu hayvanların üzerine Allah’ın adı anılmaz deyip, Allah’tan başkasının adına kesilenler. Böyle yaptığınız zaman onların iftiralarını onaylamış oluyorsunuz.
Evet şimdi böylece burayı da bitirdik. Şimdi sıra geldi kurban meselesine. Saatiniz kaç? Çeyrek geçiyor, iyi. O ayete o şekilde mana verdim sen dikkat etmedin ama bir daha vereyim. “Le kad keferellezine kalu innallahe huvel mesihibnu meryem: Allah Meryemoğlu Mesih diyenler kesin kafir olmuşlardır”(MAİDE 17). Şimdi Hıristiyanlar öyle bir noktadalar ki, diyorlar ki; baba, oğul, kutsal ruh. Allah: baba. İsa(as): oğul. Bir de kutsal ruh var. Sonra da diyorlar ki; İsa aslında Allah’ın kendisidir diyorlar. İsa yüzde yüz insandır diyorlar, yüzde yüz Allah’tır diyorlar. Allah’ın oğludur diyorlar. Ya bir karara varın kardeşim. Yani ne diyorsanız açıkça söyleyin dediğiniz zaman, bu akılla ermez. Kilise ne diyorsa odur diyorlar. İşte onların sözlerinden birisi de İsa Allah’tır. Böyle bir inançları da var. Değişik guruplar var. İşte Allah’ın oğludur, insandır, Allah’ın peygamberidir, değişik inançları var.
Şimdi daha fazla detaya inmedem, zaten epeyce detaya indik.
Katılımcı: 1:15:35-1:15:43 arası duyulmuyor.
Peygamberimiz(sav) birkere kurban kesmiş. Kuranı kerimde bir de Kevser suresi var. Kevser suresinde AllahTeala diyor ki; “fe salli li rabbike venhar: Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”. Şimdi Rabbin için mamaz kıl ve kurban kes. Şim o “venhar”ı “nahr” şu bölgeye deniyor. Develer kesilirken kolları üzerinden kesiliyormuş. Ben görmedim de. Yani o boyunlarının tam göğsüyle bitiştiği yerden kesiliyormuş, ona “nahr” diyorlar. Ama bir de elleri böğürün üzerine bağlamaya da “nahr” deniyor. Oradan kurban anlamını çıkarmak istemeyenler: Rabbin için namaz kıl, bir de ellerini böğürüne bağla diye anlam veriyorlar. Zaten namaz kıldığı zaman ellerini ne yapacaksa yapacak, buna niye o manayı veriyorsun ki? Namaz kıl ve kurban kes. Bunun manası bu, başka bir anlam yok. Ama bu Peygamberimize mahsus bir olay mı? Mümkün. Niye mümkün: çünkü surenin başına bakın, “inna a’teyna kel kevser: sana o kevseri verdik”. O bolluğu, her taraftan niğmetler. Yada cennetteki havzı kevser denen kevzer havuzunu, ne ise. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Şimdi Peygamberimize mahsus namaz var. Hangi mamaz? Gece namazı değil mi? Ona farz, bize değil. Ve kurban kes. Sırf Ona farz olabilir. Bu şekilde rivayetler de var. Mesela bir hadisi şerifte Peygamberimiz diyor ki; kurban bana farz kılındı, size kılınmadı diyor. Olabilir. Üç şey vardır ki bana farz, size sünnettir diyor. Tetavvu, yani nafile ibadettir. Kurban kesmek, vitir namazı ve iki rekat kuşluk namazı. Sizin için nafiledir yaparsanız. Ama benim için farz. Böyle hadisi şerifler var. Ayeti kerimede her ümmet için bir kurban kesme zamanı, kurban oluşturmuşuzdur ki hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar buyruluyor. O zaman kurban mutlaka kesilecek. Yani Bayraktar Bayraklı’nın bu dediği şeye uzak değil. Kurban mutlaka kesilecek. Ama herkes mi kesecek? Bu nasıl bir görevdir? Şimfi Peygamberimizin ne yaptığına bakalım. Hadisleri okuyalım.
“Ey insanlar! Her sene, her ev halkına kurban kesmek gerekir” buyurmuştur. Yani bir aileye bir kurban her sene. Böyle bir hadis var. Ama acaba her aile mi? İstisnaları yok mu bunun? Şimdi bunun istisnaları var. Daha sonra bu, sıralamada gelecek. Peygamberimiz(sav)’in zamanında her aile kesmiyor. Maddi durumu mümkün olanlar, imkan dahilinde olanlar kesiyor. Şimdi burada bir dahis daha var ki, Hanefilerin çok üzerinde durduğu bir hadistir. “Men vecedet saaten ve lem yudahhi fe la yakraben musallana” diye. “Kim bir imkan bulur da kurban kesmezse, bizim namazgahımıza yaklaşmasın”. Buna bakarak Hanefiler kurbana vacip derler. Ama bu hadisi şerif zayıf bulunmuştur. Sahih olsa bile bunun üzerine bir takım haklı yorumlar var. Bundan dolayı vacibe hükmetmek biraz zor. Peygamberimiz(sav) kendisi şöyle yapmş: kurban kesmiş, demiş ki mesele; “bismillah, Allah’ım bunu Muhammed’den, Onun hane halkından ve Muhammed ümmetinden kabul et” diye bir kurban kemiş. Kendi için, ailesi için, ve bütün ümmeti Muhammed için olmak üzere. Gene aynı şekilde Peygamberimiz saf, semiz ve boynuzlu iki koçu: birisini ümmetimden kurban kesmeyenler için, diğerini de kendisi ve aile fertleri için olmak üzere kurban kesmiş. Yani kendine bir tane, eşlerinden şuna bir tane, buna bir tane değil. Bir kurban kesiyor, ya Rabbi bunu benden ve ailemden kabul et diyor. Bir tane daha kesiyor, ya Rabbi bunu da ümmetimden kurban kesemeyenler için kabul eyle diyor. Demek ki kesemeyenler olacak yani. İmkan bulamayab kesmeyecek.
Ebu Eyyub El Ensari(ra)’ın bir sözü var. Diyor ki; bu da sahih bir hadis “Peygamberimiz(sav) zamanında bir tek koyun yada koç kurban ederdik. Kişi bunu kendisi ve aile fertleri adına keserdi. Yerlerdi ve ikram edelerdi. Fakat bilahare insanlar birbirleriyle rekabete giriştiler ve kurban kesmek bir mağrurluk alameti oldu”. Yani insanlar Allah rızası için değil de başkasına gösteriş için kurban kesmeye başladı. Bizd herkez kesiyor, biz elelemden geri mi kalacağız! Falan diye kesmeye başladılar.
Sonra da işte gene bir başka hadisi şerif var, orayı da okuyalım. Aileden bir kişinin kurban kesmesinin yeterli olduğu hususuyla ilgili olarak, zamanla oluşan farklı telakkiden şikayetlenen bir sahabe de Huzeyfe B. Esib’dir. Huzeyfe B. Esib sahabe, şöyle diyor; “Ebu Bekr ve Ömer’in sünnet olarak algılanacağı endişesiyle kurban kesmediklerini gördüm”. Buradaki sünnetten maksat, mutlaka yapılması gereken şey. Bizim bildiğimiz sünnet değil. Yani yapılması şart bir görev diye anlaşılmasın diye Ebu Bekir ve Ömer kurban kesmemişler. İnsanlar bunu vacip gibi anlamasınlar diye kurban kesmemişler. “Ne var ki kurban konusundaki geleneğe vakıf olduktan sonra ailem beni sıkıntıya soktu”. Yani insanlar, haerkes kurban kesmeye başlayınca bizim ailede illa biz de keselim dediler. Bende diyor başkalarından ayrılmadım, ben de şimdş kurban kesiyorum diyor. Yani o baskıya boyun eğdim diyor. Tabi bu rivayer böyle. Başka rivayetlerde de Ebu Bekir ve Ömer’in, halkın da kendilerine tabi olacağı endişesiyle bazen kurban kesmedikleri rivayet ediliyor. Yani her sene kesmiyorlar ki, insanlar kurbanı farz tibi, vacip gibi algılamasınlar.
Dolayısıyla şimdi mezheplerin görüşlerine gelince. Aslında mezheplerin görüşleri hemen hemen hepsi aynı. Yani bu dört mezhebin dördü de aynı. Ama küçücük bir fark var, yani adlandırmada fark var. Hanefi mezhebi vacip diyor. Şafi ve Maliki mezhebi sünneti müekkede diyor. Aslında onun sünneti müekkedesiyle, Hanefi’nin vacibi neticede aynıdır. Yani isimlendirme farkı. Çünkü Şafi ve Maliki’de vacip kelimesi farz manasınadır. Hanefilerin dedikleri bir anlamda vacibi kabul etmez onlar. Hanefiler’in dediğ vacibi hakikaten bir yere yerleştirmek çok zor. Yani ne farz ne sünnet, ikisinin arasında bir şey. Dolayısıyla onların o sözleriyle Hanefiler’in sözleri arasında aslında fazla bir fark yok. Sadece bir isimlendirme farkı var. Yanlız Hanefiler, bir nisab koymuşlar. İşte şu, şu, şu şeyleri olanlar kurban kesecek diye. Bir de ailenin her ferdine, kimin gücü yetiyorsa o kesecek diyor. Kadının gücü yetiyorsa kadın, erkeğin gücü yetiyorsa erkek. Her ikisinin gücü yetiyorsa her ikisi kesecek diyorlar ki, bunun delili yok. Peygamber efendimizin uygulamasında, bir ailede sadece bir kurban kesilmiş. Ama onu keseken, ya Rabbi bunu benden ve ailemden kabul et demek lazım. Peygamberimiz öyle söylemiş. Yani onları da niyete katmak lazım.
Malikiler’in bir görüşü var. O görüş çok daha tutarlı gözüküyor. Onlar diyorlar ki; kurban vaciptir. Yani farzdır manasına. Ama nasıl bir farz: farzı kifaye. Yani bir şehirde, bir oturma bölgesinde bunu kesen olmalı. Hiç kimse kesmezse, hepsi de günahkar olur diyorlar. O kurban kesilmeli. Ama mutlaka her evde olması gerekmez. Bu İmam Malik’e nispet edilen, Maliki mezhebinin büyüklerine nispet edilen görüş. Ama bugünkü malikiler de kurbanı sünneti müekkede kabul ediyorlar. Gene bugünkü Malikiler bir hane halkından her bir ferde kurban kesilebileceğini kabul ediyorlar. Ama şunu da söylüyorlar; bir büyük baş hayvan aynı aileden yediden fazla kişi için de kurban olur diyorlar.
Neticeye gelelim: Hadisi şeriflere baktığımız zaman, Peygamber(sav) zamanında bir evde bir kurban kesiliyor. Birden fazla kesilmiyor. Gene hadisi şeriflere baktığımız zaman, imkanı olmayanlar kurban kesmiyorlar. Yıllarca kurban kesmeyenler var. Ama Peygamberimiz Medine’de kaldığı on sene boyunca sürekli kurban kesmiş kurban bayramında. O zaman demek ki sonuç olarak kurban mutlaka kesilmeli. İmkanı olanlar kesmeli. İmkanı olan için d bir nisab koymamalı. İşte şuyu varsa, buyu varsa değil. Çünkü Peygamberimiz öyle bir nisab koymamış, öyle bir ölçü koymamış. İmkanı olanlar kesmeli. Ama mutlaka kesilmelidir kurban.
Şimdi sonuç olarak bir de şöyle bir örnekle dersimizi bitirmiş olalım. Bu da herhalde konuya daha büyük bir şey katacak. Bakara suresinin(Kuranı kerimin ikinci suresi) 67. ayetini bir açalım. Şimdi bu Hac suresinde bir ayet okumştuk. “Ve li kulli ummetin cealna menseken li yezkurusmallahi ala ma razakakum min behimetil en’am: her ümmet için bir kurban kesme zamanı ve kurban belirledik ki, Allah’ın onlara verdikleri hayvanlara Allah’ın adını anarak hayvanları kessinler”(HAC 34). Allah’ın adını anarak hayvanı kesme şartı sadece kurbanda gerekiyor. “Allah’ın adını anarak kessinler”, o zaman burada esas o maksatla kurbanı vacip kıldık deniyor. Esas şeyi ne olmuş oluyor burada? Allah’ın adını anarak kesmek. Yani hayvanın kanını akıtmak. Onun için Hanefiler haklı olarak diyorlar ki; kurbanda vacip olan kanın akıtılmasıdır Allah için. Peki kanın akıtılması nasıl ibadet olur? Tabi arkasından da yeyin ve yedirin de var. O da var tabi. Şimdi o nasıl ibadet oluru biz bu Bakara suresinden anlayacağız.
Bakara 67’yi açtınız. Ben de açayım da. Tamam. “Ve iz kale Musa li kavmihi innallahe ye’murukum en tezbehu bakarah: Musa bir gün kavmine demişti ki; Allah size bir bakara kesmeyi emrediyor”. Şimdi “bakara” kelimesi sığır anlamınadır. İnek de kapsamına girer. Boğa ve öküz de. Yani erkeği de dişiside. Arapçada kelimeler erkek ve dişiye ayrı ayrı olmak üzere ayırd edilirler. Bazı kelimeler müşterektir, bu bakara müşterek kelimelerdendir. “Kalu e tettehızuna hızuba: Musa’ya dediler ki; sen bizimle dalga mı geçiyorsun”. Ciddimisin? Bunu neden dediler? Çünkü Mısır’da Apis adı verilen bir boğaya tapılıyordu. Bunlar kalktı, insanların apise taptıklarını gördüler. Hayatları boyunca onları görerek büyüdüler. Şimdi Musa bunlara Allah size bir bakara(sığır) kesmeyi emrediyor deyince, adamların elleri ayakları titremeye başladı. Sen ciddimisin? Bizimle dalga mı geçiyorsun? Şimdi siz gidin bir Hintli’ye deyin ki; bir inek kesin deyin. Size de saygı duymuş olsunlar, ne cevap verirler? Sen aklını mı yedin derler. Sen ciddi mi söylüyorsun? Musa(as) diyor ki; “kale euzu billahi en ekune minel cahilin: kendini bilmeyenlerden olmaktan ben Allah’a sığınırım”(BAKARA 67) diyor.
“Kalud’u lena rabbeke yubeyyin lena ma hiy”, şimdi baktılar ki bu iş ciddi. Zaman kazanmaya çalışıyorlar. “O zaman sor rabbine bizim için, onun ne olduğunu bize açıklasın”. “Kale innehu yekul inneha bakaratun la faridun ve la bikr: dedi ki; Allah şöyle diyor; o bir sığır”,”avanun beyne zalik: bu ikisi arası”. “fef’alu ma tu’merun: size verilen emri yerine getirin”(BAKARA 68).
“Kalud’u lena rabbeke yubeyyin lena ma levnuha”, gene zaman kazanmaya çalışıyorlar. “Dediler ki; bizim için Rabbine bir sor, rengi ne. Onu bize açıklasın”. “Kale innehu yekulu inneha bakaratun safrau: dedi ki; Allah diyor ki; o sarı bir sığırdır”. “Fakiun levnuha: rengi parlar” yani sap sarı. “Tesurrun nazırin: bakanları mutlu eder”(BAKARA 69). İnsanları böyle, hoşlandırır. Bakanın içini açar
“Kalud’u lena rabbeke yubeyyin lena ma hiy”, üçüncü kez, son haklarını kullanıyorlar. Üçten fazla olmaz ya. “Dediler ki; bir sor bakalım Allah’a o ne”. “İnnel bakara teşabeha aleyna: çünkü sığırlar bize benzer görünüyor”, yani sığır sığıra benzer. Tutar bir başka sığırı keseriz de Allah’ın dediği sığır olmaz. “Ve inna in şaallahu le muhtedun: biz belki Allah isterse gerçeği yakalarız”(BAKARA 70).
“Kale innehu yekul: dedi ki; Allah şöyle diyor”. “İnnaha bakarau: bir sığır”. “La zelulun tusırul ard: boyunduruk altına sokulmamış ki toprağı sürsün”. “Ve la teskıl hars: ekini de sulamaz”. Toprağı sığırın erkeği mi sürer, dişisi mi? Ekini hangisi sular? Erkeği! Peki boyunduruk altına sokulmamış olanına ne denir erkeğinin? Öküz denmez. Boğa denir, boğa. Onun koşulanına öküz denir. Koşulmamış olanına boğa denir. Öyleyse C.Hakkın kesilmesini emrettiği neymiş? Boğa imiş. Mısırlılar neye tapıyorlardı? Apis denen boğaya. Tevratı okursanız görürsünüz. Apis ile ilgili çok şeyler geçer. Boğaya tapmayacaksın, apise tapmayacaksın diye. Samiri’nin yaptığı da zaten o cinsten buzağı. O da onun yavrusu tabi. Çünkü içlerine işlemiş boğa sevgisi. “Musellemetun: sapasağlam”. “La şiyete fi ha: onda herhangi bir leke de yok”. Yani öyle farklı bir renk yok üzerinde böyle hiç. “Kalul’ane ci’te bil hakk: şimdi tamam, gerçeği söyledin”, çünkü artık soracak bir şey kalmadı. “Fe zebehuha ve ma kadu yef’alun: onu kestiler, neredeyse yapmayacaklardı”(BAKARA 71). Bakın İsrailoğulları’nın çok zengin bir zamanı. Altını döküp buzağı yaptıkları bir zaman. O kadar çok zenginler. Bir tek boğayı niye kesmiyorlar? Maddi durumla olur mu bu? Tanrılarını kesiyorlar. Tanrıyı keserseniz ona kimse tanrı der mi? Zaten denilmesin diye. O zaman kan akıtmak ibadet oluyormuymuş? Kan akıtmanın bir zat kendisi. Oluyor. Kesiyorsun, putu kesiyorsun putu. Sen şimdi bir tane Hindular’a bir tane kurban kestir, o ölür bür kere. O ineğin tanrılığı ölür, yani kutsallığı ölür. Esas olan da budur. Demek ki ben ona hükmediyorum. Hinduların kestiğini diyorum ben. Hindular’ın kendileri kesecek. Başkalarının kesmesi bir şey ifade etmez. Bir Hindu’ya kestirebilirseniz diye. Konuşmayı tam dinlersen kolay. Hinduya kestirebilirsen bu inanç ölür. Hindu kesmez. Burada da işte Musa(as) İsrailoğullaru’na kestirmiş. Çünkü bunların içlerine boğa sevgisi iyice yerleşmiş. Onun için put yaptıkları zaman da buzağı yapmışlardı. Şimdi bundan sonra artık bunların gözünde büyüklüğü kaybolmaya başladı. Yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Ve insanlarda hayvanların putlaştırılması geleneği eskiden beri vardır. Tarihin eski çağlarından beri vardır. Ama bakın islam toplumlarında hayvanların kutsallaştırılması yoktur. Çünkü siz hayvanları kesiyorsunuz, her sene bunu da tekrarlıyorsunuz. Böyle bir toplumda bunlara kutsallık kimse veremez. İşin bu tarafı da var. Ama sadece bu tarafı da değil tabi ama bu da var. Bunu da unutmamak lazım. Bakın Hinduların o inançları da Mısır’dan gelmiştir. Mısır’dan oraya geçmiş, orada sadece cinsiyet değiştirmiş. Oradan da Vikingler vasıtasıyla Avrupa’ya geçmiştir. Anadolu’da da vardır. Bakın bir çok yerlere boynuz asarlar. Bu bir gelenektir. Onun kalıntısı o. Silinemiyor. Ama tapmazlar. Kimse tapmaz ama öyle bir güç gösterisi olarak. Bazı binalara bakın, iki tane boğa boynuzu gibi iki taraftan şey çıkarırlar yukarıya doğru. Yani bu oldukça eski ve yaygın bir inançtır. Sonra onun içini boşaltıyorsunuz ama dışı gene kalıyor. Müslümanlar ona asla tapmıyor ama gene de bir kalıntısı oluyor. Evet kutsallaştırıyorlar tabi, trafiği kapıyor. Evet böylece dersimizi bitirdik. Kurban kestiğimiz zaman kasapa kurban etinden kadap ücreti vermiyoruz. Hediye olarak olabilir ama ücreti vermiyoruz. Hediye başka, hediye herkese her zaman verilebilir.