Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Yahudilerin çıkmazlarıyla ilgili ayetlere sıra geldi. Maide Suresinden devam ediyoruz. Fatiha Suresinden başladık. Bugün Maide Suresi 60 ve devamı ayetlerdeyiz. Bugün Yahudilerin bütün dünyaya verdiği bir sıkıntı var. Allahu Teala her şeyin ölçüsünü koymuştur. Yahudiler kendiişlerinde kurdukları organizasyonla zengin olmanın, bugün para babası olmanın yollarını bulmuşlardır. Fakat çok büyük çıkmazlar içerisindedirler. Bugün Orta Doğu’da ki hesaplar… Batılı devletlerin devreye sokulması falan… Bir de içinde bulunduğumuz Kapitalist sistem -ki bu sisteminde baş aktörü onlardır- sayesinde bütün devletleri köle yapmayı başarmışlardır. Tamam, şimdi burada “Ne kadar güzel, Yahudiler için çok büyük bir başarı söz konusu” dersiniz. İşin gerçeği o değildir. İnsan kendisine bir hedef koyar. O hedefe ulaşmazsa mutlu olması mümkün olmaz. Yahudiler içinde Tevrat’ta konmuş bir hedef vardır. Onlar hep o hedeflere ulaşmak isterler. Ama bir türlü ulaşamıyorlar. Yani dünyada tam olarak hâkimiyet kurmak istiyorlar. O hâkimiyeti kurmaları için kendi kafalarına göre çeşitli oyunlar peşinde koşuyorlar. İşte bugün tam hâkim olmaya çalıştıkları bir Filistin bölgesi vardır. Orada da dikkat ediyorsanız küçücük bir çocuktan bile korkuyorlar. Birbirlerinden korkuyorlar. Kendi içlerinde güvenleri yok. Mesela siz dünyanın bütün parasına sahip olsanız midenizi büyütebilir misiniz? Mide neyse odur. Zaten az yemeye çalışacaklar ki şişmanlamayalar değil mi? Vücut büyüyecek mi? Herkes bir tane yatakta yatıyor. Sende bir tane yatakta yatıyorsun. İsterse 10 dönümlük bir köşkün olsun. Akşam yatacağın yer en fakir adamın yattığı yer kadardır. Dolaştığın zamanda ayakların bastığı yer herkesin bastığı yer kadardır. Dolayısıyla insan huzur ister. Mutluluk ister. Rahatlık ister. İşte Yahudilerde bu yoktur. Ondan dolayı ben size ayetleri okuyacağım. O istedikleri hedeflere ulaşmak için rolden role giriyorlar. Kişilik diye bir şey kalmıyor. Bir o tarafa, bir bu tarafa…
Maide Suresinin 61. Ayetinden itibaren okuyorum. “Ve izâ câûkum gâlû âmennâ” “size geldikleri zaman amenna (bizde inandık) derler.” Tabi ki Muhammed (a.s) son nebidir. Kuran son kitaptır. Elbette inanıyoruz derler. “ve gad dehalû bil kufri ve hum gad haracû bih” “Onlar oraya kafir olarak girdi, kafir olarak çıktılar.” Aslında inanmadıkları halde inandım diyorlar. Bu psikolojiyi düşünün. Kendi inandığınızı ifade edemiyorsunuz. İnanmıyorum diyemiyorsunuz. Bir kişilik ortaya koyamıyorsunuz. “vallâhu ağlemu bimâ kânû yektumûn” “Onların içlerinde gizledikleri şeyleri Allahu Teala çok iyi biliyor.” (Maide 61) İçlerinde gizledikleri bir şey var. Biraz sonra onları anlamaya çalışacağız. Yani size amenna biz de Müslümanız dedikleri zaman aslında niyetleri iyi bir niyet değil. İçlerinde bir şey gizliyorlar. Bir yerlere varmak istiyorlar.
“Ve terâ kesîram minhum yusariûne fil ismi vel udvâni” “Onların çoğunu günah ve düşmanlık konusunda birbirleriyle yarışırken görürsün.” İşte eğlence sektörü, şu, bu falan… İşte kumardır. Hiç onlar için önemli değildir. “ve eklihimus suht” “ve fazi yeme konusunda da” İşte bugün dikkat edin faiz konusunda onlar en başta gelenlerdir. “lebié’se mâ kânû yağmelûn” “Ne kötü iş yapıyorlar.” (Maide 62)
“Lev lâ yenhâhumur rabbâniyyûne vel ahbâru” “Onlar içerisinde kendisini dindar kabul eden kişiler ve Yahudilerin ilim adamları, alimleri bunları bu yaptıkları yanlışa karşı engelleselerdi olmaz mıydı?” “an gavlihimul isme” “bu günah sözleri” Yani yalan söylüyorlar, her türlü entrikayı yapıyorlar. Her türlü kılığa giriyorlar. Her şeyi yapıyorlar. Bunu yasaklasalardı olmaz mıydı? “ve eklihimus suht” “Haram yemelerini yasaklasalardı olmaz mıydı?” Faizi yemelerini yasaklasalardı olmaz mıydı? Çünkü faiz onlarda da haramdır. “lebié’se mâ kânû yasneûn” “Onların yaptıkları şey ne kadar da kötüdür.” (Maide 63) Hem haram yemelerini engellemiyorlar. Hem de günah işlerde birbirleriyle yarışmalarına engel olmuyorlar. Yahudilerde bir dünya hâkimiyeti beklentisi vardır. Çünkü Allahu Teala Tevrat’ta onlara onu vaat etmiştir. O beklentiyle tüm dünyaya hâkim olmanın yollarını arıyorlar. Evet, Vedat onunla ilgili Tevrat’ın ifadelerini oku sonra devam edelim.
Vedat YILMAZ: Tevrat’ta bu konuda birçok ifadeler var. Bunlardan en açık olanı Tesniye bölümünde 28. Bapta geçen şu ifadelerdir. “Bugün sana emretmekte olduğum Allah’ın rabbin bütün emirlerini tutup yapmak için onun sözünü iyice dinlersen Allah’ın rab dünyanın bütün milletlerine seni üstün kılacaktır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dünyanın bütün milletlerine seni üstün kılacak diyor. Yani dünyaya tam hakimiyet kuracaksın ama hangi şartla?
Vedat YILMAZ: Eğer rabbin bütün emirlerini tutarsan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’ın bütün emirlerini tutman şartıyla Allah seni bütün milletlerin üzerine hâkim kılacak.
Vedat YILMAZ: Hocam, Yahudiler bu üstünlüğü yine Tevrat’ta ki başka bir ifadeyle birleştirip üstünlüğün ancak faizle, borç ile olabileceğini düşünüyorlar. O da yine Tesniye de 15. Bapta geçiyor. “Çünkü Allah’ın rab sana vaat etmiş olduğu gibi seni mübarek kılacaktır. Ve birçok milletlere ödünç vereceksiniz fakat siz ödünç almayacaksınız. Böylece Allah sizi milletlerin üzerine yönetici yapacak. Fakat onlar sizi yönetemeyecekler.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Aslında o ödünç değil de insanlara iyilik yapacaksınız, iyiliğe muhtaç olmayacaksınız demektir.
Vedat YILMAZ: Bunlar “Biz borç verme yoluyla onlar üzerine yönetici olacağız. Onlar üzerinde saltanat kuracağız. Onlar bizi yönetemeyecekler” şeklinde düşünerek bugün dünya üzerindeki küresel oyunların da faizcilik üzerinden işlemesi de aslında Yahudilerin bu ideallerine dayanıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Allah’ın ayetini saptırıp kendi arzularına uygun hale getiriyorlar. “Yâ eyyuhellezîne âmenû in tensurullâhe yensurkum ve yusebbit agdâmekum” “Allah’ın dinine yardımcı olursanız Allah da size yardım eder. Ayaklarınızı sabit tutar.” (Muhammed 7) Ya da yine Cenabı Hakkın ayeti kerimesi var.
“Leyse aleyke hudâhum” “İnsanların yola gelmesi senin görevin değildir.” Sen insanları yola getirmekle görevli değilsin. Çok dikkat edin. Ben komşuma yardım ediyorum ama namaz kılmıyor, oruç tutmuyor derler. Sana ne? Onları yola getirmek senin görevin mi? Muhtaçsa yardımını yap. “ve lâkinnallâhe yehdî mey yeşâé’” “Ama Allahu Teala hidayeti tercih edenleri yola getirir.” Bunlar tercih eder, yola getirecek olan Allahu Tealadır. Yahudiler senin yanına gelip ben Müminim diyor. Sen de onları, “Koskoca Haham Müslüman olmuş, başımızın üstünde yeri var” diyerek ona bütün malını, mülkünü, bütün ikramlarını yaptığın zaman en büyük düşmanını beslemiş olmuyor musun? Bırak sen şimdi insanların durumunu… Muhtaçsa yap yardımını… Onları yola getirmek senin görevin değildir diyor. Ondan sonra “ve mâ tunfigû min hayrin felienfusikum” “Yapacağınız her hayrı, harcamayı kendiniz için yaparsınız.” Karşınızdaki için değildir. Yani birisine iyilik yaptıysanız o iyiliği kendinize yapmışsınızdır, ona değil. Ama bunu yapabilmek için Allah’a güvenmek gerekir. Ondan sonra “ve mâ tunfigûne illebtiğâe vechillâh” “Siz birisine iyilik yaptığınız zaman sadece Allah rızası için yaparsınız.” Karşı taraftan bir teşekkür bekleyerek değil. “ve mâ tunfigû min hayriy yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûn” “Yaptığınız herhangi bir iyiliğin karşılığı size tastamam verilir. Ve hiçbir şekilde size yanlış yapılmaz.” (Bakara 272) Dolayısıyla işte Tevrat’taki ayetin benzeridir. Yani insanlara hep siz iyilik yapacaksınız, onlardan bir şey beklemeyeceksiniz demektir. Biz Allah rızası için… Yine ayette vardır. “İnnemâ nut’ımukum livechillâhi lâ nurîdu minkum cezâev ve lâ şukûrâ” “Size Allah rızası için iyilikte bulunuyor, sizden teşekkür beklemiyoruz. Bir karşılıkta beklemiyoruz.” (İnsan 9) Yani onun gibi…
Vedat YILMAZ: Bir de bu hâkimiyetin meydana gelebilmesi için Mesih’in gelmesi gerekiyor. Yahudilerin 13 iman esasından bir tanesi de Mesih’in gelmesine iman etmektir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Aslında o Mesih değildir. Bir nebi beklentisidir. Mesih geldi ona inanmadılar. İsa (a.s) geldi ona inanmadılar.
Vedat YILMAZ: Bunu şu şekilde dile getiriyorlar. “Mesih gelmesi gecikmiş olsa da kesin olarak gelecektir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çok beklersiniz.
Vedat YILMAZ: “Meşiyah yani kurtarıcının geldiği peygamberlerin söyledikleri şu sözler ve yeryüzündeki yaşamdaki şu işaretlerden anlaşılacaktır. Hakikat, doğruluk, iyilik tüm dünyaya hâkim olduğunda savaşlar ve anlaşmazlıklar ortadan kalkacak, insanlar tek bir tanrıya inanacaklar, bir arada huzur içerisinde yaşayacaklar. Milletler kılıçlarını sapan, hançerlerini orak haline sokacaklar. Harp sanatı artık öğrenilmeyecek. Kurt koyunun yanında, sırtlan oğlağın yanında dinlenecektir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nerede geçiyor?
Vedat YILMAZ: Yahudilerin 14:41 14:43 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kendi yazdıkları… Orayı bir daha oku. Bir yerden size tanıdık gelecek. Bu bizim kitaplara hadis diye geçmiştir. Mesih gelecek diye… Son nebi gelmesine rağmen bizde de Mesih beklentisi vardır. Mesih, İsa gelecekmiş. Çok beklersiniz. Fark yok ki… Yahudi yapar da bizimki yapmaz mı?
Vedat YILMAZ: “Milletler kılıçlarını sapan, hançerlerini orak haline sokacaklar. Harp sanatı artık öğrenilmeyecek. Kurt koyunun yanında, sırtlan oğlağın yanında dinlenecektir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunları duydunuz değil mi? Bunlarda aynı şeyi söylüyorlar. Mesih gelecek şöyle olacak diyorlar.
Vedat YILMAZ: “Çocuk yılanın kovuğunda oynayacak. Ve tanrı inancı denizleri kaplayan sular gibi tüm toprağı kaplayacaktır.” Yani bir altın çağı gibi tasavvur ediyorlar. Bunun içinde Mesih’in gelmesi gerekiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İran tarafındakilerde Mehdi kelimesiyle ifade ediyorlar. Bunlar o beklenti içerisindeler. Mesih’in gelmesini çabuklaştırmak için şunları, bunları yapalım derler. Dikkat ederseniz bir takım Mehdiler, Mesihler hep çıkarlar. Mesela Said Nursi’de kendisinin o Mehdilerden olduğunu söyler. Kitabında yazar. Ondan sonra Fetullah’da kendisinin öyle olduğunu söylüyordu. Ortalık boş kaldığı zaman geliyorlar. Bunu uranı Kerim’den öğrenelim. Yahudiler Medine’yi Münevvere’de Muhammed’in (s.a.v) gelmesini bekliyorlardı. Oradaki Araplara Muhammed gelecek, görecesiniz size hâkim olacağız diye hava atıyorlardı. Bunu şu ayetten görelim.
Vedat YILMAZ: Hocam buldum.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın Said Nursi kendisiyle ilgili neler söylüyor? Oynanan oyunların uluslararası boyutunu görün. Risaleyi Nurları ilk kimin bastığını biliyor musunuz? İngilizler basmıştır.
Vedat YILMAZ: “Risaleyi Nurun bir kısım önemli şakirtleri Said Nursi’ye ısrarla şunu sorarlar.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şakirtleri Said Nursi’ye soruyorlar.
Vedat YILMAZ: “Ahir zamanda Peygamberimizin ailesinden gelecek olan o büyük mürşidin sen olduğunu düşünüyoruz. Ama sen bu kanaatimizi ısrarla kabul etmiyor, çekiniyorsun. Bu çelişkilidir. Çelişkinin hallini isteriz.” Said Nursi bu soruya şu cevabı verir. “Gelecek Mehdi resulün temsil ettiği kutsal cemaatin manevi şahsiyetinin üç görevi vardır. Bunlar imanı kurtarmak,…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın o cemaatin manevi şahsiyetinin üç görevi vardır. Üçü de bu cemaatte… Birisi imanı kurtarmak… Devam et.
Vedat YILMAZ: “Peygamberin halifesi ünvanıyla İslam’ın farklı yönlerini ihya etmek ve zamanın etkisiyle Kuran hükümlerinde ve şeriat kanunlarında görülen birçok değişiklik sebebiyle o zat bu büyük görevi yapmaya çalışır. Nur şakirtleri birinci görevi tam olarak Risaleyi Nurda gördüklerinden…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın 1. Görev isaleyi Nur’da var.
Vedat YILMAZ: “İkinci, üçüncü görevler buna nisbetle ikinci, üçüncü derecede olduğundan…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İkinci, üçüncü hafif kalıyor zaten.
Vedat YILMAZ: “Risaleyi Nur’un manevi kişiliği Said Nursi’yi”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Manevi kişiliği kendisi oluyor.
Vedat YILMAZ: “Haklı olarak bir çeşit Mehdi diye algılıyorlar.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Haklı olarak diyor. Bir de kendisini dışarı çekiyormuş. Haklı olarak Mehdi diye algılıyorlar.
Vedat YILMAZ: “Hatta bir kısım evliya, gayb ile ilgili kerametlerinde Risaleyi Nur’un tam o ahir zamanın hidayet edicisi olduğu inceleme ve yorumla anlaşılır diyorlar. İki noktada karışıklık olduğundan yoruma ihtiyaç vardır. Birincisi Peygamberin halifesi olma ve İslam birliği. Halka, siyasetçiliğe ve özellikle bu asırdaki düşüncelere göre birinci görevden bin derece geniş görünüyor. Gerçi her asırda hidayet edici bir nevi mehdi ve müceddid gelmiştir. Ama her biri üç görevden birisini bir yönüyle yaptığı için ahir zamanın büyük mehdisi ünvanını almamışlardır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdiye kadar hiç kimse o Mehdi ünvanını almamış.
Vedat YILMAZ: “İkincisi ahir zamanın o büyük şahsının Peygamber ailesinden olmasıdır. Aslında ben Hz Ali’nin manevi evladı hükmündeyim.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gördünüz mü? Ali’nin (r.a) manevi evladıymış. Çünkü ondan 30 sene ders okumuş.
Vedat YILMAZ: “Ondan hakikat dersini aldım.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunlar için ölüm diye bir şey yoktur. Gitmiş ders okumuş ondan…
Vedat YILMAZ: “Muhammed’in (a.s) ailesi bir manada hakiki Nur şakirtlerini de içine aldığından ben de o aileden sayılabilirim.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak, Muhammed’in (a.s) ailesi Nur şakirtlerinide içine alıyormuş. Oyunu görüyor musunuz? Çok iyi görün. Muhammed ailesinden sayılabilirim diyor. Yani uydurulan hadislere göre son gelecek olan İsa, Mesih… Zaten İsa olduğuna dair iddiası da var. Ben burada Mehdi kısmını okuttum. İsa olduğuna dair iddiası da var. Onu şakirtleri söylüyor. Aslen Muhammed ailesinden değil. Manen ondan sayılırım diyor. O da zaten bizden sayılır diyor. Görüyor musunuz?
Vedat YILMAZ: “40 günde bir ekmek yiyip başka günlerde başka günlerde yemeyen”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 40 günde bir ekmek yiyen bir adam yaşayabilir mi? Ama adamı şimdi kutsallaştıracak…
Vedat YILMAZ: “Osmanı Halidi ile Isparta’nın tanınmış âlimlerinden Topal Şükrü bir gerçeği açıkça görmüş ve haber vermişlerdir. O gerçek şudur. Ümmetin ahir zamanda gelmesini beklediği kişinin üç görevinden en önemlisi ve en büyüğü gerçek imanı yaymak ve ehli imanı sapıklıktan kurtarmak olduğundan o görevi tümüyle Risaleyi Nurda görmüşlerdir. Bu sebepledir ki Hz Ali, Abdülkadir Geylani, Osmanı Halidi gibi zatlar gelecek zatın makamını Risaleyi Nurun manevi kişiliğinde gözleriyle görmüş gibi işaret etmişlerdir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İftiraya bakın. Güya, Hz Ali zamanında Said Nursi olacağını söylemiş.
Vedat YILMAZ: “Bu gerçek gösteriyor ki gelecek o mübarek zat risaleyi nuru kendi programı olarak uygulayacaktır.” Bunların nerede geçtiğini de söyleyeyim. Şualar 14. Şua, Sikkeyi Tasdiki Gaybi, 2. Cildinde geçiyordu.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi şimdi Fetullah’ın bu iddiasıyla ilgili şey yaparsanız bizim sitede var o. Onunla ilgili yazılar var. Kutbu Azam (Kainat İmamı) orada var. Orada Kainatın İmamı olduğunu söylüyor. Hatta orada Haşa! Allah’a bile emir veriyor. Şimdi bakın mantık aynı mantıktır. Onlar aramıza nasıl giriyorlar? Müslüman kimliğiyle değil mi? Allahu Teala ayette öyle diyor.
Yahudilerle ilgili şöyle diyor. “Ve lemmâ câehum kitâbum min ındillâhi musaddigul limâ meahum” “Kendi yanlarında olanı tasdik eden bir kitap Allah katından gelince” Yani Kuran geldi. Kuran ne yapıyor? Tevrat’ı da, İncil’i de tasdik ediyor. Ali İmran suresinin ilk ayetlerinde var. “ve kânû min gablu yesteftihûne alellezîne keferû” “Bunlar daha önce müşriklere karşı gelecek nebiyle, gelecek kitapla önlerinin açılmasını bekliyorlardı.” Yani o kitap gelecek, önümüz açılacak. Dünya hâkimi olacağız diye hesap ediyorlardı. Tevrat’ta Vedat’ın okuduğu yerlerden dolayı… “felemmâ câehum mâ arafû keferû bih” “Ama tanıdıkları o nebiyle o kitap gelince kitabı görmezlikten geldiler.” Niye? Niye bizden değil? “felağnetullâhi alel kâfirîn” “Allah’ın laneti o kâfirleredir.” (Bakara 89) Gayet iyi tanıyorlar. İyi tanıdıkları için zaten girdikleri zaman biz Müslümanız diyorlar. Ama bir türlü hazmedemiyorlar. Ne demek? Hâkimiyet onların eline mi geçecek? Bekledikleri nebi geldiğine göre hâkimiyet kime geçmiş oldu? Müslümanlara değil mi? Ama Müslümanlarında Müslüman olmaları lazım ki… Ömer (r.a) zamanına kadar genişleme durdu. Şimdi yeniden yapmamız gereken şudur. Kuranı Kerime döneceğiz. Allah’ın dinini yaşayacağız. Allahu Teala bizim önümüzü sonuna kadar açacak.
Allahu Teala Bakara Suresinin 40. Ayetinde beklenti içinde olan Yahudilere şöyle diyor. “Yâ benî isrâîl” “Ey İsrailoğulları” “isrâîlezkurû niğmetiyelletî en’amtu aleykum” “Size verdiğim nimetimi zihninizde tutun.” Size neler verdim, neler… “ve evfû biahdî ûfi biahdikum” “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin.” Verdikleri söz neydi? Gelecek nebiye inanmaktı. Zaten Kuran’da söylüyor. “Bende size verdiğim sözü yerine getireyim.” Onlara verdiği söz neydi? Bütün milletler üzerine hâkim kılmaktı. “ve iyyâye ferhebûn” “Yalnız benden korkun.” (Bakara 40) Açıklamasını da yapıyor.
“Ve âminû bimâ enzeltu musaddigal limâ meakum” “Yanınızdakini tasdik eden Kuran’a, indirdiğim bu kitaba inanın.” “ve lâ tekûnû evvele kâfirim bih” “Bunu ilk inkâr eden siz olmayın.” “ve lâ teşterû biâyâtî semenen galîlâ” “Ayetlerimizi az bir bedelle satın almayın.” Yani siz, “kardeşim Müslümanların emrine mi gireceğiz? Olmaz ki… Bizimde bir şeyimiz var” demeyin diyor. “ve iyyâye fettegûn” “Yalnız benden korkun.” (Bakara 41)
“Ve lâ telbisul hagga bil bâtıli” “Hakka batıl elbisesi giydirmeyin.” Hakkı batıl kılığına sokmayın. İslam hak ama siz bunu batıl gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Bu nebi gelmemiş gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Bu kitap inmemiş gibi göstermeye çalışıyorsunuz. “ve tektumul hagga ve entum tağlemûn” “Bile, bile hakkı gizlemeyin.” (Bakara 42) Bugün ki Yahudiler gizliyor mu? Peki, bunları yaptıkları takdirde Allahu Teala onlara verdiği sözü yerine getirir mi? Çünkü inanın ki yerine getireyim diyor. İnanmıyorlar. Bunlar baştan beri bu hayalle yaşıyorlar. Dünya hâkimiyeti bizim olacak diye Allahu Teala Tevrat’ta bize söz verdi derler. Tamam, ama… Resulullah Medine’ye geldi. Kısa sürede Beni Kaynuka, Beni Nadir, Beni Kureyza Medine’yi terk etmek zorunda kalmadı mı? Hatta Hayber’i de ellerinden kaçırdılar. Hayber’de gitti. Bütün güçleri kayboldu. Gelen nebiye de inanmıyorlar. Bunların Uleması Yahudilere gidip bu bizim beklediğimiz nebi değil, beklediğimiz kitap değil diyorlar. Böyle bir durumda suçu kime bulurlar? Kim suçludur. Haşa! Allah suçlu olur. Bunlar suçlu olur mu? Siz başarısız bir adamın ben yaptım dediğini duydunuz mu? Kim yapmış oluyor? Kader derler. Peki, başarılı bir adamın Kader dediğini duyuyor musunuz? Kim yapmış oluyor? Kendisi… Bunlarda başaramayınca Kader de diyemiyorlar. Allah söz verdi, yapmadı. Suçlu kim oluyor? Haşa! Allah.
Maide Suresi 64. Ayette Allah ne diyor bakın. “Ve gâletil yehûdu yedullâhi mağlûleh” “Allah’ın eli kelepçelenmiş dediler.” Vermiyor, vermeyecek. Allah’ın eli sıkı… Allah bize karşı cimrilik yapıyor. Biz ne kadar uğraşsak da hâkimiyet kuramıyoruz. Bugün dikkat edin. Yıllardır Filistin’deler. Daha Beyti Makdis’i inşa edemediler. Yahudiler o binayı yapamadıkları için kurban kesemiyorlar. Daha bunu bile başaramadılar. Siz dışarıdan bir şeyler olduğunu düşünüyorsunuz ama bir de gidip onlara sorun. Buna bile cesaretleri yok. Burada kendilerini suçlamıyorlar. Allah’ı suçluyorlar. “ğullet eydîhim” “Aslında onların elleri kelepçelenmiştir.” Niye? Allahu Teala hedeflerine ulaşmak için neyi şart koştu? Muhammed’e (a.s) inanmayı… İnanmadıkları zaman Allah onlara başarı verir mi? “ve luınû bimâ gâlû” “Bu söyledikleri söz sebebiyle de lanetlendiler.” (Maide 64) Lanetlenme nedir? Kâfir olmaktır. Mesela İblis ne yapmıştı? Allah emrettiği halde Allah’ın emrini tutmamış, Allah’ın emrini kendi kafasına göre evirip çevirmişti. O zaman lanetlenip kovulmuştu. Allahu Teala gelin Muhammed’e inanın ki size yardım edeyim diyor. Onlar inanmadan bu işi kıvırmaya çalışıyorlar. Yani kendilerini büyük görüyorlar. Hatta bu büyük görme işleri öteden beri var. Yeni değil. Bunlar bunu eskiden beri yapıyorlar. Mesela Allahu Teala şöyle diyor. Hadi Muhammed’e (a.s) inanmadınız. Peki, İsa (a.s) sizdendi. Ona inandınız mı? Harun soyundandı. Zekeriya’nın (a.s) kontrolündeydi. Sizin mabedinizde yetişmiş Hz. Meryem’in oğluydu. O kadar da mucize gösterdi. Onu öldürmek için ellerinden geleni yaptılar. Başarılı olamadılar. Ayrı bir konudur. Peki, Musa’ya (a.s) inandılar mı? Musa’ya (a.s) neler yaptıklarını biliyoruz. Daha 40 günlüğüne ayrıldı. Ne yaptılar? Heykele taptılar. Allahu Teala Bakara 87. Ayette şöyle diyor. “Ve legad âteynâ mûsel kitâbe” “Musa’ya o kitabı verdik.” İnanmanız gereken kitabı verdik. Bugün Tevrat’a inandıklarını söylüyorlar. Tevrat’a falan inandıkları yok. “ve gaffeynâ mim bağdihî bir rusuli” “Onun arkasından da peş peşe resuller (elçiler) getirdik.” “ve âteynâ îsebne meryemel beyyinâti” “Meryem oğlu İsa’ya da açık açık belgeler (mucizeler) verdik.” “ve eyyednâhu birûhil gudus” “Onu Ruhul Kudüs (Cebrail) ile destekledik.” “efekullemâ câekum rasûlum bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum” “Hoşunuza gitmeyen bir resul geldiği zaman her defasında kendinizi büyük mü göreceksiniz?” Büyükleniyorlar. Sanki sadece Muhammed’e (a.s) karşı mı bu? Hepsine karşı… “feferîgan kezzebtum ve ferîgan tagtulûn” “Bazılarını yalanladınız, bazılarını da öldürüyordunuz.” (Bakara 87) “Ve gâlû gulûbuna ğulf” “Bizim gönlümüz tok dediler.” Böyle şeylere bizim ihtiyacımız yok diyordunuz. Bazı kimseler vardır. Onlara Allah’ın ayetini okursun. Tamam, tamam ben biliyorum, sen okuma derler. Demiyorlar mı? İşte bunlarda aynıdır. Bilmediklerinden değil. Hesaplarına gelmediği için… “bel leanehumullahu bikufrihim” “Kâfirlikleri sebebiyle Allah onları lanetlemiştir.” “fegalîlem mâ yué’minûn” “İnananlar ne kadar az…” (Bakara 88)
Şimdi Maide Suresi 64. Ayete devam ediyoruz. “Ve gâletil yehûdu yedullâhi mağlûleh” Yahudiler kendilerine bakmıyorlar. Allah’ın emirlerini yerine getirmemişler. Allah bize dünya hâkimiyetini söz verdi. Ama hâkimiyet şu anda Müslümanlara söz verilmiştir. Ama Müslümanlar henüz o noktaya gelmediler. Müslümanlarda kitabı kendilerine uydurma konusunda maalesef bunlardan pek geri değiller. Hatta bazıları onlara rahmet bile okutur. “Allah’ın eli bağlıdır dediler.” Cimri, vermiyor dediler. Allah bir kural koymuş. Sen o kurala uy vereceğim diyor. “ğullet eydîhim” Tabi bu sözü söyleyince onun karşısında aynı türden bir ceza olarak “kendi elleri bağlanmış.” Onun için dikkat edin. Afrika’yı sömürüyorlar. Oradaki insanlara bir yiyecek bile bırakmıyorlar. Bütün dünya ölse umurlarında bile değil. “ve luınû bimâ gâlû” “söyledikleri sözden dolayı lanetlendiler.” Kâfir oldukları için lanetlendiler. Az önce okuduğumuz ayette belirtilmişti. “bel yedâhu mebsûtatâni” “Hayır. Allah’ın iki eli de açıktır.” “yunfigu keyfe yeşâé’” “Allah nasıl tercih ederse o şekilde iyilik ve ikramda bulunur.” Allah koyduğu kurala göre şey yapar. Tamam, dünya hâkimiyeti mi istiyorsunuz, gelin Allah’ın emirlerine uyun, görürsünüz. Allahu Teala biraz sonra ayette açık açık söyleyecek. Şuraya çok dikkat edin. Siz Yahudileri birlik zannediyorsunuz. Birlik değillerdir. Kum yığını gibidir. Uzaktan baktığın zaman bir tepe gibi gözükür ama yanına gidin ayağınızı basın, batarsınız. Yani güvenebileceğiniz hiçbir şey yoktur. “ve elgaynâ beynehumul adâvete vel bağdâe ilâ yevmil gıyâmeh” “Kıyamet gününe kadar aralarına kin ve düşmanlık sokmuşuzdur.” Yani Allah’a karşı yaptıkları bu yanlıştan dolayı cezasını birbirleriyle anlaşamamakta, birbirleriyle olan düşmanlıklarda bulurlar. Bir araya gelemedikleri içinde ciddi bir başarı gösteremezler. “kullemâ evgadû nâral lilharbi atfeehallâhu” “Savaş için yaktıkları her ateşi Allahu Teala söndürür.” Mesela şu anda da Güneydoğu’da savaş ateşleri var. Dikkat ederseniz Allahu Teala Türk Ordusu sebebiyle onları söndürüyor. Parça, parça söndürüyor. Korkudan ne hale geldiklerini hep görüyoruz. “ve yes’avne fil ardı fesâdâ” “Ama yeryüzünde bozgunculuk için büyük gayret gösterirler.” Hep değişik rollere girerler. Hep dost olarak gelirler. Hiçbir zaman sizin karşınıza çıkmazlar. Sizin yanınıza başkasını gönderirler. Kendileri gelmezler. Ama ne yaparlar? Düzeni bozarak, o bozukluktan istifade ederek hâkimiyet kurmaya çalışırlar. “vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn” “Allah fesatçıları sevmez.” (Maide 64) İşte bunlar Yahudilerin çıkmazlarıdır. En büyük çıkmazları Müslüman olmamalarıdır. Dünya hâkimiyeti kurmak istiyor musun? Gelin, Müslüman olun. Bunlar sadece Yahudiler için değil, Hıristiyanlar içinde geçerlidir. Hıristiyanlarda da Armageddon var değil mi? Aynı şey. Hiç farkı yok. Çünkü Hıristiyanlarda Tevrat’a inanmıyorlar mı? Tabi. Tevrat’ta verilen sözün kendilerine verildiğini de kabul etmiyorlar mı? Onlarda aynı şekildedir. Yahudilerden farkları yok. Onlarda birbirlerini sevmez. Dışarıda birlik görürsünüz, değillerdir. Siz dokununcaya kadar dolu zannedersiniz. Dokununca küt diye düşer. Meğer bu boşmuş dersiniz.
“Ve lev enne ehlel kitâbi âmenû vettegav” “Ehli kitapta inanıp kendilerini bu günahtan korusalardı.” “lekeffernâ anhum seyyiâtihim” “Onların kötülüklerinin üstünü örterdik.” Görmezdik. “ve leedhalnâhum cennâtin neîm” “Onları nimetler dolusu cennetlere sokardık.” (Maide 65) Bu dünyada onlar için cennet olurdu.
Bakın esas yapmaları gereken nedir? Buna çok dikkat edelim. “Ve lev ennehum egâmut tevrâte vel incîle” “Onlar Tevrat’ı ve İncil’i ikame etseler” Keşke Tevrat’ın ve İncil’in emirlerine uysalar… Uyuyorlar mı? Şartlar neydi? Gelecek nebiye inanmak… Peki, İsa (a.s), “İncil’de ben gitmezsem o gelmez” demiyor mu? Diyor. Peki, bunlar hala kimi bekliyor? İsa’yı bekliyor. İsa (a.s) ben gitmezsem o gelemez diyor. Gitti o. Gelecek kim? Resulullah’tır (s.a.v). O da geldi. Siz hala İsa’yı getirmeye çalışıyorsunuz. Ne oluyor size? Peki, bunlar İncil’e inanıyorlar mı? Peki, Yahudiler Tevrat’a inanıyor mu? O Tevrat’ta ki emirler Hıristiyanlar için geçerli olduğu için Hıristiyanlar Tevrat’a inanıyorlar mı? Hesaplarına gelirse yapıyorlar. İşte onun için Allahu Teala Tevrat’ı ve İncil’i ikame etseler diyor. Vedat şu andaki Tevrat tercümelerinden okudu. Bazıları tutup tasdik meselesini ortadan kaldırıyor. Yani gerçekten Müslümanlarda inanılmaz tahrifat içerisindedirler. Ben şahsen her gün şoklar yaşıyorum. Bu din bu hale nasıl gelmiş diyorum. Ama Allah’a hamd olsun ki Cenabı Hak bunları gösterdi. Gerçekten çok büyük mesafeler aldık. Sizde bunun farkındasınız. Allahu Tealanın yardımıyla inşallah bu sokuşturulmuş tahrifatı, hurafeleri tümüyle ortadan kaldırmak nasip olur. Mesela Kuran’ı kerim tasdik dediği halde… Vedat ile Erdem tasdik programı yapmaya başladı. Fıtrat TV’de 15 güne bir program yapıyorlar. Birkaç kelime söyle bakalım.
Vedat YILMAZ: 15 günde bir Erdem UYGAN ile birlikte Kitap ve Tasdik isminde bir program yapıyoruz. O arada bir KÖK oluyor. İslam Aleminde bu tasdik konusuna olan bakışı kısaca anlattık. Genel bakışa göre; “Kuran’ın geldiği dönemde ortada ne Tevrat ne de İncil vardı. Hiçbirisi yoktu.” Peki, Kuran neyi tasdik ediyordu diye sorduğunuz zaman “Kuran geçmişte böyle bir kitabın inmiş olduğunu tasdik ediyordu” diyorlar. Yani geçmişte Musa’ya Tevrat diye bir kitap inmişti sadece bunu tasdik ediyor diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu cümleye çok dikkat edin. Yani bugün Yahudilerin elinde Tevrat ve İncil yok diyorlar.
Vedat YILMAZ: Kuran o gün inmiş olduğunu tasdik eder diyorlar. İsa’ya İncil diye bir kitap inmiş ama İncil diye bir şey yok diyorlar. Kuran’ın indiği dönemde de yok diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, bugün kendisine Dinler Tarihçisi diyenler farklı mı düşünüyor?
Vedat YILMAZ: Farklı düşünmüyor. Onlarla da konuştuğumuz zaman… Telefonda biz Fatih Hocayla beraber bir Profesörle konuşmuştuk. Eski Ahid de geçen ikra kelimesi ile alakalı bir şey sormuştuk. O da “Niye soruyorsunuz bunu” demişti. Bize de “bu tasdik ilişkisinden dolayı Eski Ahid’de ki ifade Muhammed’i (a.s) işaret ediyor olabilir” dedik. Adam bize “Siz Tevrat’ta Muhammed’i niye arıyorsunuz, Tevrat’ta ne işi var Muhammed’in, çok saçma sapan işler yapıyorsunuz” diyerek bize kızdı. Çünkü neden? O kitapta bu metinde Muhammed (a.s) ile ilgili bir şey yapmak onlar için çok saçma, çok absürt bir iştir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu adam Müslüman değil mi?
Vedat YILMAZ: Müslüman ve profesör…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya da kendi Müslüman olduğunu söylüyor.
Vedat YILMAZ: Çünkü onlara göre şu an ki Tevrat, Kuran’ın Tevrat dediği kavramla ilişkisi olmayan bir kitaptır. Zaman içerisinde Yahudilerin yazdığı, uydurduğu, derlediği bir kitaptır. Yani onlar için tarihsel belge değeri bile taşımıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, Yahudi ve Hıristiyanlar içinde Kuranı Kerim Allah’ın kitabı mı?
Vedat YILMAZ: Değil.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Onu da kim yazmış? Muhammed yazmış diyorlar. Muhammed’in kitabı diyorlar. Allah’ın kitabı demiyorlar. Zaten Müslümanlara da Muhammediler diyorlar değil mi?
Vedat YILMAZ: Oysa ki Allahu Teala Kuran’da “musaddigul limâ meahum” Bu Kuran “onlarla olanı tasdik eder” (Bakara 89) diyor. Demek ki onların yanında bir şey var ki Kuran onu tasdik ediyor. Geçmişte, tarihte kalmış bir şeyi Kuran tasdik etmiyor. Hali hazırda olan bir şeyi tasdik ediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu İslam Aleminin durumu… Yahudilerden ne farkı var? Dikkatle dinleyin. Ne dedi? Kuranı Kerim indiği zaman Tevrat ve İncil yoktu, o eskiden ineni tasdik etti diyor. Araf Suresi 157. Ayeti okuyorum. Diyanetin Mealinden okuyayım. “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir.” Bakın “yanlarındaki Tevrat” demiş. Resulullah’a uyan eski ölenler mi? Ölmüşler mi uyacak? Az önce Vedat’ın dediği gibi… Tevrat ve İncil Resulullah zamanında yoktu. Eski zamanlarda gelmişmiş de… Ki bu ayete göre Resulullah’a uymak için ayakta olmaları gerekmiyor mu? “Ellezîne yettebiûner rasûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehû mektûben ındehum fit tevrâti vel incîl” “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ümmi, nebi olan bu resule uyanlar.” (Araf 157) ‘Yanlarındaki’ ne demek? Eskiden demek mi? Peki, bugün içinde aynı değil mi? Kuranı Kerim’in hükmü geçti mi? Son kitap değil mi? Bugün ki Yahudilere ve Hıristiyanlara bu ayet hitap etmiyor mu? Etmiyorsa bu Kuranı Kerim’in bir anlamı yok. Bugün bunlar maalesef İlahiyat Fakültelerinde Profesör… Bir kere bir hocaya benim Profesör olduğumu söylemişler. “Beter olsun” demiş. Ama haklıymış. Bende aynısını söyledim. Beter olsunlar.
Allahu Teala Maide Suresinin 66. Ayetinde şöyle diyor. “Ve lev ennehum egâmut tevrâte” “Onlar keşke Tevrat’ı ikame etselerdi.” Uygulasalardı. Bugün ki Yahudiler bu Tevrat’ta ki ifadeleri uygulasa, Allah’ın emrettiği şeyi yapsalar bu ayetin hükmü yerine gelmiş olmaz mı? Yani bugün ki Yahudiler Musa’nın (a.s) zamanına mı gidecekler? “vel incîle” “ve İncil’i uygulasalardı.” İncil için İsa’nın (a.s) zamanına mı gidecekler? O da yetmiyor. “ve mâ unzile ileyhim mir rabbihim” “ve rablerinden kendilerine indirilmiş olan Kuran’ı uygulasalardı.” Çünkü Kuran’da onlara indirildi. Bize de indirildi. Bütün insanlara indirildi. Peki, ne olur? İşte o zaman dünya hakimiyeti olur. “leekelû min fevgıhim ve min tahti erculihim” “Hem yukarıdan hem aşağıdan yağar.” Alttan, üstten yağar. Her şey bol miktarda… Bugün ki sıkıntı olmaz. Mutlu olurlar. “minhum ummetum mugtesıdeh” “Onlardan itidalli, hadlerini bilen bir topluluk var” diyor. Ama “ve kesîrum minhum sâe mâ yağmelûn” “Onların çoğu ne kötü iş yapıyorlar.” (Maide 66) Ne kötü davranıyorlar… İşte şimdi bugün ki Yahudilerin ve Hıristiyanların çıkmazını öğrendik mi? Çünkü Allah Tevrat ve İncil’i uygulasalar dedi ya… O zaman ikisi de buna giriyor mu? Yahudiler ve Hıristiyanlar… Çıkmazları nedir? Kuranı Kerim’e uymamak… Hem Kuran’a uymuyorlar, hem de dünya hâkimiyeti peşinde koşuyorlar. Bakın Ortadoğu’yu batırdılar. Afrika’yı batırdılar. Sanki hâkim olmuş gibi bir halleri var ama bir türlü olamıyorlar. Asıl hâkimiyet gönüllere kurulan hâkimiyettir. Ama o gönüllere hâkimiyeti bir türlü kuramıyorlar. Çünkü Allahu Teala’nın dediği şekilde hareket etmiyorlar. Ama o hâkimiyet henüz gerçekleşmiş değil. Ben size her defasında söylemeye çalışıyorum. Tevbe Suresinin 33. Ayetinde ve başka ayetlerde de Allahu Teala bunu bize bildiriyor. “Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ” “Resulünü bu hidayet (Kuran) rehberiyle gönderen odur.” “ve dînil haggı” “Hakkın (Allah’ın) diniyle” gönderen odur. Niye? “liyuzhirahû aled dîni kullihî” “Allah’ın dinini tüm dinlerin üzerine hâkim kılsın diye…” Kuran ile gidilirse Allah’ın dini bütün dinler üzerine hâkimiyet kurar. O zamanda işte Tevrat’ta olduğu gibi tüm milletlere hâkimiyet gerçekleşmiş olur. “ve lev kerihel muşrikûn” “İsterse kâfirlerin hoşuna gitmesin.” (Tevbe 33) O zaman inşallah açılmış olan bu yoldan giderek o hâkimiyeti kurarız. Hâkimiyeti insanlara hâkim olmak için değil de, Allah’ın dininin dünyaya hâkim olması için yapmalıyız. Biz hâkim olalım diye yaptığımız zaman -Allah muhafaza buyursun- yoldan çıkabiliriz. Çünkü ben dediğiniz an gidersiniz. Allah’ın dini dememiz lazım. Başka bir şey değil. Ama ‘Ben Müslümanım’ diyenlerin ne halde olduklarını görüyorsunuz. İslam Uleması… Peki, Vedat çalışıyorsunuz da hiç tasdik kavramını Kuranı Kerim’de ki gibi kabul eden birisine rastladınız mı? Ben hiç rastlamadım da belki siz rastlamışsınızdır.
Vedat YILMAZ: Hiç yok hocam…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya bunlar gerçekten… Adına İslam Uleması dediğimiz kişilerin Kuran ile yakından uzaktan bir alakaları yoktur. Kuran’ı ezberlemeyi Kuran’ı bilmek zannediyorlar. Kardeşim artık Google Hazretleri var. İstediğin zaman istediğin ayeti buluyorsun. Artık sana da gerek kalmadı. Yani yeter artık… Bu uykudan uyanmamız lazım. Allahu Teala yardımcımız olsun. İnşallah namazdan sonra soru cevap bölümüyle devam ederiz.