Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam Enam Suresinin 21. Ayetinden itibaren okuyacağız. Allahu Teala burada şöyle buyuruyor. “Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben” “Bir yalanı Allah’a mal edenden daha zalim (daha yanlışı) kim yapar?” “ev kezzebe biâyâtih” “ya da ayetleri karşısında yalan söyleyen bir kişiden daha büyük yanlışı kim yapar?” “innehû lâ yuflihuz zâlimûn” “Şu bir gerçek ki zalimler umduklarına kavuşamazlar.” (Enam 21) Yani yanlış yapanlar hedeflerine ulaşamazlar. Yani her birisinin yaptığı yanlıştan dolayı ulaşmak istediği bir hedef vardır, ulaşamaz. “Ve yevme nahşuruhum cemîan” “Onların hepsini bir araya topladığımız gün” “summe negûlu lillezîne eşrakû” “daha sonra şirke düşenlere şöyle diyeceğiz.” “eyne şurakâukumullezîne kuntum tez’umûn” “Bir takım uydurmalarla bir takım şirkler koşuyordunuz, onlar nerede?” (Enam 22) Yani çok emin değildiniz ama… Zulmün tam olarak Türkçe karşılığı nedir?
Enes ALİMOĞLU: Sahibi doğru olduğuna inanan ama gerçekte batıl…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama eminde değil yani… Şüpheleniyor. Bir kelime şimdi aklıma gelmedi. Neyse… Yani kurguladığınız da denebilir. “Summe lem tekun fitnetuhum illâ en gâlû vallâhi rabbinâ mâ kunnâ muşrikîn” “Sonra onların fitneleri şu sözlerinden başka bir şey olmadı. Rabbimiz olan Allah’a yemin ederiz, biz müşrik değildik.” (Enam 23) Ahirette böyle diyecekler. Biz Allah’a şirk koşmadık diyecekler. Yani yaptıklarına kendilerinin de pek güveni yoktu. Orada artık müşrik olmalarının bir anlamı kalmadı. Bu dünyada bir takım arzularıyla bir takım hedeflere ulaşmak için bazı tavizler veriyorlardı. Çünkü bu ayetler karşısında yalan söyleyen… Kendileri de yalan söylüyor. Yani aslında dediğine kendisi inanmıyor. Bu fitnede şu oluyor. Yani onları yakan şey o oluyor. Fitne şeye derler. Kuyumcuların altının has olanıyla karışık olanı ayırmak için orada altınları eritirler. İşte erittikleri potaya fitne deniyor. Orada iyi ile kötü birbirinden ayırt ediliyor. Onun için iyi ile kötünün ayırt edilmesi açısından bakarsanız fitne imtihan manasındadır. Kişinin gerçek hüviyetini ortaya çıkarır. Tabi gerçek hüviyetin ortaya çıkması için ateş olur. Mesela işte savaş fitne ateşidir. Gerçekten Allah rızası için canını ortaya koyuyor mu, koymuyor mu? Ondan sonra bir takım maddi sıkıntılar, dünyayı ahirete tercih etmem şu bu falan… Ama orada da bunların fitneleri artık yandılar bitti. Çünkü has bir taraflarının kalmadığı ortaya çıktı. Hepsi uydurmaymış demek ki… Dayanacakları bir şey yok. Ahirette böylece bunlar yanacaklar. Kendilerini yakan bu olacak. Ve yemin edecekler, “vallâhi rabbinâ mâ kunnâ muşrikîn” “Rabbimiz olan Allaha yemin ederiz ki biz Allah’a ortak koşmuyorduk.” (Enam 23) İnsanlar Cenabı Hakka bir takım ortaklar koşarken mutlaka bir takım kurgularla hareket ederler. Kendi kafalarına göre bir şeyler kurarlar. Birileri bir yerlere ulaşmak isterler. Çevresini kaybetmek istemezler. Yani bir takım menfaatlerini öne alarak dini ikinci sıraya bırakır ama asla da dinsiz olmak istemezler. Bunu Allahu Teala Araf Suresinin 30. Ayetinde şirki çok güzel bir şekilde özetliyor. “Ferîgan hedâ” “Allah bir grubu yoluna kabul etti.” Siz doğru yoldasınız diye davranışlarını onayladı. Adeta bir grup sınıfını geçti gibi yani… “ve ferîgan hagga aleyhimud dalâleh” “Ama bir gruba da sapıklık hak oldu.” Yani sapık sayılmayı hak ettiler. Sınıfta kalmayı hak ettiler gibi… Öğretmen sınıfta bıraktı gibi… Tabi bu sonuçlar kendi davranışlarının sonucudur. Allah da onları onaylıyor. Peki, sapıklığı hak edenler ne yapıyor? “innehumut tehazuş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi” “Onlar Allah ile kendi aralarına şeytanları evliya olarak koyarlar.” (Araf 30) Yani Allah ile kendi arasına koymak nasıl oluyor? Ben şimdi buradan tavana uzanmak istiyorum. Uzanamıyorum. Ne yapayım? Eline bir şey al da uzan. Onlar Allah’ı kendilerinden uzak kabul ediyorlar. O şeytanlarla ulaşacağını düşünüyor. Normal durumlarda öyle… Fakat sıkıştığı zaman hiç Allah’ı uzak görmez. Çünkü herkes Allah’ın kendi içinde olduğunu da bilir. Çünkü tabiata çıktığı zaman, bir takım gözlemler yaptığı zaman içinden Allah ile konuşur. Yani Allah’ın uzakta olmadığını gayet iyi bilir. Orada işte menfaati gereği öyle yapar. Ondan sonra bunlar peki, hangi düşüncede olurlar? “ve yahsebûne ennehum muhtedûn” “Kendilerini doğru yolun ortasında hesap ederler.” (Araf 30) Asla sapık saymazlar. Şimdi Enam Suresi 23. Ayette ne dediler? “vallâhi rabbinâ” “Rabbimiz Allah’a yemin olsun.” “mâ kunnâ muşrikîn” “Biz müşrik değildik.” (Enam 23) Müşrik kelimesinin kelime manası nedir? Ortak koşan değil mi? Müşrik neye ortak koşar? Allah’a… Peki, Allah ile arasına birisini koydu. Bir taraftan kendisine yakın bir taraftan Allah’a yakın. Yani bir tarafı kendisine yakın bir tarafı Allah’a yakın… Allah ile arasına birisini koydu. O zaman Allah’ı kaçıncı sıraya getirdi? İkinci sıraya getirdi. Allah’ı kendisinden uzak düşünmüş oldu. Peki, şeytanın vazife yaptığı yer neresiydi? Doğru yolun üstüydü. İşte Allah ile ilişkilerini kuran yolun adı nedir? Doğru yol değil mi? İşte oraya şeytan gelip oturuyor. Ve orada ne oluyor? Evliya oluyor. Yani bir tarafı Allah’a yakın bir tarafı kendisine yakın… Evliya, yani kişilere çok yakın olmuş oluyor. Mekke’de herhangi birisi İblis’i Allah ile arasına koyuyor muydu Enes Hocam?
Enes ALİMOĞLU: Koymuyordu.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Koymaz. Allah şeytan diyor. Ne diyordu orada? Melek… Peki, Hıristiyanlar Allah ile aralarına neyi koyuyorlar? İsa’yı (a.s)… İsa’nın (a.s) bununla hiçbir alakası yok. Haşa… Meleklerinde ilgisi yok. Dolayısıyla aslında onların isimlerini kullanıyorlar. O araya koydukları şeytana birisi melek diyor, birisi İsa diyor. Birisi başka bir şey diyor. Hep böyle saygın kişilerin isimlerini kullanıyorlar. Belki o insanların birçoğu İsa (a.s) gibi ömür boyu şirkle mücadele eden insanlardır. Ama öldükten sonra kimseye bir şey diyemez ki… Dolayısıyla o araya konan şey şeytandır. Kimin adı kullanılırsa kullanılsın. Niye? Çünkü onunla bu insan doğru yoldan saptırılıyor. Allah ile ilişkileri kesiliyor ve müşrik oluyorlar. Dolayısıyla şirk Kuranı Kerim’de asla Allah’ın affetmeyeceği bir günahtır. Nisa Suresi 48. Ayetinde Allah şöyle diyor. “İnnallâhe lâ yağfiru eyyuşrake bihî ve yağfiru mâ dûne zâlike limey yeşâé’” “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Onun altında kalan günahları şey ettiği kişi için yani koyduğu kurallara göre bağışlar.” (Nisa 48) O kurallara uygun olan kişiler için bağışlar. Yani cehenneme gitmesi gerekiyorsa gidiyordur. Adam şirkin dışındaki bazı günahları işlemiştir ama büyük günahları işlememiştir. Bu gider mi?
Enes ALİMOĞLU: Gitmez.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Büyük günah işlemediyse gitmez. Çünkü Allahu Teala Nisa Suresinin 31. Ayetinde şöyle diyor. “İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu” “Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden uzak durursanız” içkisi, kumarı, zinası, namazı terk etmek, orucu terk etmek… Yani Allah’ın emirlerini terk etmek gibi… İşte hırsızlıktır, adam öldürmektir… Onlardan uzak durursanız “nukeffir ankum seyyiâtikum” “sizin kötülüklerinizin üstünü örteriz.” (Nisa 31) Gene var. Ama örter gözükmez. Peki, örttü mü ne oluyor? “ve nudhılkum mudhalen kerîmâ” “Sizi çok güzel bir yere sokarız.” (Nisa 31) Şimdi Kuranı Kerim’de asla affedilmeyecek tek günah neymiş? Şirk. Peki, kâfirlik affedilecek mi? Kuran affedilmeyecek tek günah şirk dedi.
Seyirci: Kâfirlerde müşriktir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Maşallah ezberlemişsiniz. Allahu Teala Ali İmran 151. Ayette şöyle diyor. “Senulgî fî gulûbillezîne keferur ruğbe” “Kâfirlerin kalplerine korku salacağız.” İçlerinde korku vardır. Allah niye korku salıyor? “bimâ eşrakû billâhi” “Allah’a ortak koşmaları karşılığında” Kim ortak koşmuş? Kâfirler. Bakın, bütün kâfirlerin kalplerine korku salacak. Neden? Allah’a ortak koştukları için… O zaman bütün kâfirler neymiş? Müşrik. Neyi ortak koşmuşlar? “mâ lem yunezzil bihî sultânâ” “Allah’ın güçlü bir delil indirmediği konuda” Ellerinde sağlam bir delil yok. Ortak koşuyorlar. “ve meé’vâhumun nâr” “Onların varacakları yer o ateştir.” (Ali İmran 151) Peki, bu müşriklerin, yani Allah’ın ayetlerini örten doğru yoldan uzaklaşan kişilerin davranış şekilleri nelerdir? Mesela bunu da Ali İmran Suresinden okuyalım. Ehli kitabı anlatıyor. Ama hangi ehli kitap? “ve lev âmene ehlul kitâbi lekâne hayral lehum” “Eğer ehli kitap inansaydı çok hayırlı olurdu” (Ali İmran 110) diyor. Ama inanmıyorlar. “Gul yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne biâyâtillâh, vallâhu şehîdun alâ mâ tağmelûn” “Ey ehli kitap, Allah’ın ayetlerinin üstünü niye örtüyorsunuz?” (Ali İmran 98) Yaptıklarınıza Allah şahittir. “Gul yâ ehlel kitâbi lime tesuddûne an sebîlillâhi men âmene” “Niye mümini Allah’ın yolundan saptırmaya çalışıyorsunuz?” Bu faaliyetler Resulullah zamanında başlamıştı. Hala devam ediyor. “tebğûnehâ ıvecev” “O yolda bir eğrilik olsun istiyorsunuz.” Ama anlaşılmayacak şekilde… Şu anda din dolu yani… Şu anda İslam dediğimiz şey iveclerle dolu… “ve entum şuhedâé’” “Siz şahit olduğunuz halde” “vemallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn” “Yaptıklarınızdan Allah gafil değildir.” (Ali İmran 99) Peki, en büyük günah şirk… Enes Hoca sen kelam ilmini okudun mu?
Enes ALİMOĞLU: Yok okumadım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kelam ilmine baktın mı şirk için? Kelam ilminde şirk var mı? Kelam akaid ile ilgili bir bilim dalıdır. Kelam ilminin konuları arasında şirk yoktur.
Enes ALİMOĞLU: Tevhid de yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evet.
Enes ALİMOĞLU: Yani Tevhidi Allah’ın varlığını ispatlamak diye düşünüyor. Şirk diye bir bölüm yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İsbatı vacip diye bir bölüm koymuşlar. Yani Allah’ın varlığını ispat… Yeryüzünde buna kimin ihtiyacı var? Herkes zaten kendi gözlemiyle Allah’ın varlığını, birliğini biliyor. Kimin buna ihtiyacı var ki? Oraya İsbatı Vacip diye koymuşlar. Ama şirki koymamışlar. Yahya biraz önce yeni bir bilgi öğrendim dedi. Size de öğretsin.
Yahya ŞENOL: Şirkin tanımıyla alakalıydı öğrendiğimiz bilgi… Önce bir yazı okuyacaktım. Böyle söz önceden geldi ama olsun söyleyeyim. Şirki tanımlarken başta bir hata yapılıyor. Ondan sonra hangi davranışın şirk, hangi davranışları yapan kişinin de müşrik olduğunu tanımlamak Kuran’ın çizdiği ölçüler çerçevesinde asla mümkün olmuyor. Nasıl bir şirk tanımı yapılmış? Sadece bir tane örnek vereceğim. O da Hayrettin KARAMAN Hocanın “İslam Işığında Günün Meseleleri” kitabından… Kendi internet sitesinde (www.hayrettinkaraman.net) bulunuyor. Hemen ulaşabilirsiniz. Mşüriği aynen şöyle tanımlıyor. “Gerçek müşrik Allah’ın birliğine, eşsiz ve benzersiz oluşuna iman etmeyen, tam aksine Allah’ın birden fazla olduğuna inanan kimsedir.” “Allah’ın birden fazla olduğuna inanan kimse” diyor. Şöyle bir hafızanızı yoklayın. Gördüğünüz belki olmayabilir ama okuduğunuz, herhangi bir kitapta denk geldiğiniz, bu manada kaç tane müşrik tipi aklınızda var?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 19:15 sn. anlaşılmıyor.
Yahya ŞENOL: Birden fazla Allah olduğunu iddia eden?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela Hıristiyanlarda Teslis inancı var.
Yahya ŞENOL: Biraz uyabilecek o var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 19:25 sn. anlaşılmıyor. Gene Allah bir diyorlar. Ondan başka ilah yok diyorlar.
Yahya ŞENOL: Ve sonra şöyle devam ediyor. “Müşrikler genellikle kâinattaki tasarrufları inandıkları birden fazla tanrı arasında paylaştırır. İbadetleri de buna göre yaparlar.”
Enes ALİMOĞLU: 19:43 19:46 sn. arası anlaşılmıyor.
Yahya ŞENOL: Yani şimdi Kuranı Kerim’in müşrik tiplerini anlattığı ayetlere bakın. Kuranı Kerimde bir tane şöyle müşrik örneği yoktur. Bizim derslerimizde en çok konuşulan konu, Adem iblis kıssasını anlatıyoruz. İblisten başlamak kaydıyla Mekke müşriklerine varıncaya dek bir tane müşriğin birden fazla Allah iddiasında olduğuna dair hiçbir şey yani en ufacık bir şey bulamazsınız.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, Kuranı Kerim’de putlara tapan kavim diye en çok anlatılan kavim hangisidir?
Yahya ŞENOL: İbrahim’in (a.s) kavmidir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İbrahim (a.s) kendi kavmine ne diyor? Bakın o müşrik kavme “etuhâccûnnî fillâhi” “Siz Allah konusunda mı bana delil getiriyorsunuz” (Enam 80) diyor. O zaman ne demeleri lazım? Allah da kim ya da hangi Allah demeleri lazım… Yeryüzünde böyle bir şey yok ki… Yani düşünebiliyor musunuz, bugün Türkiye’nin en önde gelen alimlerindendir. Şirkin ne olduğunu bilmiyor. Enes Hoca tefsirlerde şirkle ilgili bir araştırma yapmıştı. Netice neydi?
Enes ALİMOĞLU: İbadetle dua kelimesini 21:07 21:08 sn. anlaşılmıyor. Lügatlerde ibadeti şöyle anlatıyor. 21:16 21:28 sn. arası anlaşılmıyor. Yani “İbadet, başka birisine tazim amacıyla boyun eğmektir, ihtiram amacıyla itaat etmektir ve onu muhabbet ile ondan çekinmektir.” Tefsirlere baktığımızda bu manadan tamamen uzaklaşmış. İbadet; namazdır, oruçtur, zekattır, hacdır, tavaftır, cihattır… Böyle bir şeylere tahsis etmiş. Sonra bu ibadetin en önemli kısmı olan duaya da ibadet manası vermiş. İbadet manası veriliyor. Şimdi bu gelen 22.07 sn. anlaşılmıyor. kafasında ibadet denilince namaz, oruç böyle şeyler geliyor. O zaman Allah’tan başkasına, Allah’tan istenmesi gereken şeyler istediği zaman o ibadet sayılmadığı için onlar müşrik olmaktan kurtuluyor. Böyle bir durum var. Mukatil ibn Süleyman’dan bu yana böyledir. Hicri 150’de vefat etmiş. En büyük müfessirdir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: En eski tefsiri var.
Enes ALİMOĞLU: Mukatil ibn Süleyman’dan Şevkani’ye kadar… Şevkani’nin vefat tarihi 1255’dir. Buraya kadar gelen tefsirler var. Ne kadar tefsir yazılmış diye bakmıştım. Kuran’ın nüzulünden sonra ilk tefsir Zeyd bin Ali yazmış. Vefat tarihi 120’dir. Mukatil 150… ondan günümüze kadar üç bin tane tefsir yazılmış. Bu tefsirlerin çoğu ibadetle dua manasını bu anlamda kullanıyor. Dun kelimesi de bir ğaye kelimesi var, bir de hedef kelimesi var. Arapçada ki hedef ile ğaye farklıdır. Hedef, iyi işler yapıp kötülüklerden sakınmaktır. Ğaye Allah’ın rızasını elde etmektir. Ğaye ile sizin aranızda vasıta olan şeyde dun’dur. Dun kelimesine de doğru mana vermediği için… Kuranı Kerim’in şirk saydığı işleri yapanlar bu yanlış manalar sayesinde… Bu manalar maalesef meallere de yansıdığı için… yanlış manalar sayesinde bunlar müşrik olmaktan kurtuluyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kurtulduklarını zannediyorlar. Burada anlatmıştım. Ben müftülükte çalışırken Ensar Vakfında ehli kitap ile ilgili bir toplantı oldu. Geçende o kitabı yayınlamışlar diye kim diyordu? Kitabı yayınlamışlar. Ben görmedim de… Orada benim adımdan da bahsetmişler. İçerisine bakmadım. Orada ehli kitabı (Yahudileri ve Hıristyanları) anlatıyorlar. Enes Hoca Yahudileri ve Hıristiyanları müşrik sayan var mı? Hiç rastladın mı?
Enes ALİMOĞLU: 24:29 24:32 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yahudileri ve Hıristiyanları müşrik saymazlar. Orada anlatıyorlardı. Bende gidip onlara sordum. Onlar müşrik mi dedim. Hayır değildir dediler. Allahu Teala şirkin dışındaki günahları affedeceğini söylüyor. O zaman onlar affedilecek mi dedim. Yok dediler. Nasıl olacak dedim. Toplantı bitti. Az önce İbrahim (a.s) ile ilgili konuştuk ya… Ankebut Suresinin 25. Ayetinde şöyle buyuruluyor. İbrahim (a.s) bulunduğu topluma söylüyor. Yani putlara tapan toplum… “evsan” sadece o toplumla ilgili mi geçiyor? Başka geçiyor mu?
Enes ALİMOĞLU: Geçiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Araplarla ilgili “evsan” kelimesi geçiyor mu? Ben hiç hatırlamıyorum. Yahya sen hatırlıyor musun?
Yahya ŞENOL: Hac Suresi 30 ayette var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama en çok İbrahim’in (a.s) kavmiyle ilgili geçiyor. Burada İbrahim (a.s) şöyle diyor. “Ve gâle innemet tehaztum min dûnillâhi evsânem” (Ankebut 25) Allah’ın dunundan… Yani Allah en yukarıda… Aslında hedef Allah değil mi?
Enes ALİMOĞLU: Ğaye Allah… Hedefleri Allah’a yaklaşmak.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’a yaklaşmaya çalışıyorlar. Allah’a ulaşmaya çalışıyorlar. Araya bir vasıta koyuyorlar. Çünkü Allah’ı uzakta kabul ettikleri için araya bir vasıta koyuyorlar. Hâlbuki Allahu Teala kişiye sinir uçlarından daha yakın. İbrahim (a.s) kavmine şöyle diyor. “Allah ile aranıza putları koyuyorsunuz.” “meveddete beynikum fil hayâtid dunyâ” “Sadece dünya hayatında bir sevgi bağı oluşsun diye…” Yani bir topluluk oluşturdular. Ben şimdi bunu kabul etmezsem beni içlerine almazlar. Peki, burada iki tane Allah var mı? Allah ile aranıza diyor. Allah bir tane… Şimdi az önce söyledik. Bu ehli kitap kendi arzularını ilah yaparak Allah ile araya koyuyorlar. Çünkü hâkimiyet bizden gitmesin, Müslümanların eline geçmesin diye kendilerini ilah yapıyorlar. Allahu Teala burada onlarla ilgili şöyle diyor. “Ley yedurrûkum illâ ezâ, ve iy yugâtilûkum yuvellûkumul edbâr, summe lâ yunsarûn.” “Onlar sizi incitmekten başka size hiçbir şekilde zarar veremezler. Sizinle savaşırlarsa gerisin geri döner, kaçarlar. Sonra yardım da görmezler.” (Ali İmran 111) “Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sugıfû” “Nerede bulunurlarsa bulunsunlar alçaklık onlara iyice yapışmıştır.” İşte bu bir şirk tanımıdır. “illâ bihablim minallâhi” “Ancak Allah’ın ipine sarılırlarsa” Yani tekrar Allah’ın kitabına yönelebilirler. O zaman problem biter. “ve hablim minen nâsi” “ve insanların ipi” Yani mutlaka birisine yapışıyor ki ayakta durabilsin. İşte bu şeyler… İbrahim’in (a.s) söylediği de odur. Yani öyle bir kendilerine güveni kaybetmişler ki birbirlerine yapışarak ayakta duruyorlar.
Enes ALİMOĞLU: Yanlış hatırlamıyorsam ayetlerde şöyle bir ifade var. “Sizin taptıklarınızdan ben uzağım, ancak beni yaradandan uzak değilim” (Zuhruf 26-27) diyor. Yani sizin taptıklarınızdan ben uzağım dediği zaman onların taptığının içerisinde Allah da var demek ki… “İllellezî fetaranî” var orada… Orada Allah’ı istisna ediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi ki epsi Allah’a tapıyor. Allah’a tapmayan yok ki… Zümer Suresinin baş tarafında Cenabı hak demiyor mu? Ha bu arada şu şeyi okuyacaktım, onu atladım. Katolikler… Mesela az önce Yahya gelse gelse akla Hıristiyanlar gelir dedi. Bakın Katoliklerin inançları nedir? Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri isimli kendi kitaplarından aldım. Bu kendilerinin resmen kabul edilmiş olan kitaplarıdır. “Allah birdir. Ondan başka tanrı yoktur. Gerçeğin kendisidir. Yeri ve göğü tek başına yaratmıştır. Yaratılış düzenini ayarlayan, dünyayı yöneten odur. O insanlara yakındır. Her şeyi bilir. Her zaman vardır. Varlığının başı ve sonu yoktur. Her şey varlığını ona borçludur. Sahip olduğumuz her şey ondan gelmektedir.” Yanlış bir şey var mı? Şimdi bunlar iki tane Allah mı diyor? Onun için çok kutsal üçlü birlik diyerek kendilerini kandırmaya çalışıyorlar. Bak bunlarda kendilerini müşrik saymazlar. Vatikan Başbakan’ın odasına gittiğimiz zaman… Geçenlerde ölmüş. Jean Liyu Pierre Touran… Bana ilk söylediği söz şuydu. Sen bize müşrik diyorsun, biz müşrik değiliz dedi. Ben her yerde diyorum. Allah’a da Papa diyorsunuz… Onlarda Papa, baba demektir. O gökteki babanız, bu yerdeki babanız. Bu şirk değildir de nedir diyorum. Seslerini çıkaramıyorlar. Oradan da güldüm. Adam konuşamadı. Konuyu değiştirdi. Enes Hoca bu ne demek? Yani yanlış yolda olduğunu gayet iyi biliyor. Ama bir menfaatten dolayı hiç ayakta duracak hali yok. Korkuyor ki yere düşerim. Onun için sesini çıkarmıyor. Tabi ayetler bu noktaya gelmişti.
Hayrettin KARAMAN Hoca geçende bir yazı yayınladı. O yazısıyla beni gerçekten son derece üzdü. Yeni şafak Gazetesindeydi. Ona ben 09.12.2000’de bir mektup yazmışım. Bilgisayar çok iyi saklıyor. Hemen kolayca buluyorsunuz. O zaman Ramazandı. İskele Sancak programında onlarla beraber olmuşuz. Orada Hayrettin KARAMAN, Süleyman ATEŞ, Süleyman ULUDAĞ, bir de şu anda İstanbul Müftüsü olan Hasan Kamil YILMAZ vardı. Konuda Oruç Baba Türbesiydi. Gidip Oruç Baba’dan bir şeyler istiyorlar. O sıra ben Ahkaf Suresi 5. Ayeti okudum. Kendi meallerinden (Diyanet Vakfı Mealinden) açayım. Ahmet HAKAN yönetiyordu. Onların hepsi konuştu. Hocam sen ne diyorsun dedi. “Allah’ın dininde bana konuşmak düşmez. Bu dinde kararı Allah verir. Allahu Teala bak şöyle diyor.” Mesela Eyup Sultan’a gittiğiniz zaman ne bekliyorsunuz diye sorsanız ben bundan bir şey beklemiyorum derler. Bu değerli bir zattır. Allah’ın yanında değeri vardır. Bunun vasıtasıyla Allah’a isteklerimi ulaştırıyorum. Oruç Babada öyledir. Bende şu ayeti okudum. “Gul eraeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi” “De ki Allah ile araya koyup da çağırdıklarınız, onlara baktınız mı?” “erûnî mâzâ halegû minel ardı” “Gösterin bana yeryüzünde neyi yaratmışlar ki?” Yani neleri var ki onlardan bir şey istiyorsunuz. Kaldı ki ölmüş zaten… “em lehum şirkun fis semâvât” “Yoksa bunların göklerde ortaklıkları mı var?” “îtûnî bikitâbim min gabli hâzâ” “Bundan önce bir kitap getirin.” Yani Allah’ın kitaplarından bir şey getirin. Elinizde bir belge olsun. “ev esâratim min ılmin in kuntum sâdigîn” “Eğer haklıysanız bir bilgi kırıntısı getirin.” (Ahkaf 4) Bir bilgi olsun. İnanılacak bir şey olsun. Ondan sonra şöyle diyor. Mesela Oruç Baba’yı düşünün. “Ve men edallu” “Daha sapık olan kimdir?” “mimmen” “o kişiden ki” Oruç Baba’nın başına gitmiş. “yed’û min dûnillâhi” “Allah ile arasına koymuş. Yardım istiyor.” Dua işte yardım istemek. Bana yardım et, aracı ol, şöyle ol, böyle ol falan… Kimi? “men” “o kişiyi koymuş ki” Mesela o Oruç Babayı koymuş. “lâ yestecîbu lehû ilâ yevmil gıyâmeti” “Kıyamet gününe kadar ona cevap veremez.” Oruç Baba cevap verebilir mi? Zaten duymaz ki… Ölmüş, gitmiş. Duyması mümkün değil. Hiç haberi de olmaz. “ve hum an duâihim ğâfilûn” “zaten onlar bunların çağrısından habersizdir.” (Ahkaf 5) Mekkelilerde gidip putlardan istiyorlardı. Bu put şu meleği temsil ediyor, şu put şu meleği falan… Yoksa taştan istedikleri yok. Tamam, da onun orada olduğunu nereden biliyorsun? Habersiz. “Ve izâ huşiran nâsu kânû lehum ağdâev ve kânû biıbâdetihim kâfirîn” “İnsanlar bir araya toplandıkları zaman kendilerinden yardım istenenler bu insanlara düşman olacak.” (Ahkaf 6) Sen beni araya niye koydun kardeşim diyecek. Mesela Oruç Baba diyelim. Bunlara düşman olacak. Ve bunların kendilerine kulluk ettiklerini inkar edecekler. Çünkü yardım istemek aynı zamanda kulluk etmektir. Ben bu ayetleri okuyunca Ahmet HAKAN şimdi mesele anlaşıldı dedi. Hemen Hayrettin KARAMAN devreye girdi. Mealden oku, mealden dedi. Yorum yapıyorsun dedi. Niye yorum yapayım dedim. Şu kelimeye yanlış mana verdin de. Ondan sonra Süleyman ULUDAĞ, senin dediğin gibi yaparsak bütün tarikat mensupları müşrik olması lazım, bütün Şiilerin müşrik olması lazım dedi. Hocam biz müşrik değildir dediğimiz zaman Allah kabul edecek mi? Allah bizi mi dinleyecek? Bu da şirk değil mi? Bu da şirk… Sonra Süleyman ATEŞ Hoca neresi yanlış, verdiği mana gayet doğru dedi.
Enes ALİMOĞLU: Ama Süleyman ATEŞ’in kendi meali değil.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Meali de öyle… Yalnız az önce beni çok mutlu eden bir şeye rastladım. Sitesinde meali varsa son şekline bir bakayım dedim. Şu anda yayınlanan meali belki yanlış ama belki değişmiştir. Bu sene miydi, geçen sene miydi Süleyman ATEŞ’in faiz fetvasını tenkit etmiştik. 2018’deydi. Baktım ki faiz ile ilgili fetvayı değiştirmiş ve dört dörtlük gayet düzgün… Kuranı Kerim’e göre… O kadar mutlu oldum ki… Evet o meali değiştirmemiş ama belki unutmuş olabilir. Ama orada yaptığın doğrudur dedi. Diyanet Vakfı Meali Hayrettin KARAMAN’ın da bulunduğu ekibin yazdığı mealdir. “Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan” Şeyler dediğiniz zaman ne olur? Eşya… “Daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.” (Ahkaf 5) Tamam. Taş, toprak gibi düşünüyor. Tapan diyor. Yardım isteyen demiyor. Bu mana verilebilir mi? Mümkün değil.
Enes ALİMOĞLU: 38:48 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mümkün değil. Ondan sonra şöyle diyor. “İnsanlar bir araya toplandıkları zaman (müşrikler) onlara (tapındıklarına) düşman kesilirler.” Müşrikler taptıklarına düşman kesilecekmiş… Bu da kesinlikle yanlış bir manadır. Taptıkları bunlara düşman kesilecek. Put ahirette hesap mı verecek ki ona düşman kesilsinler? Taş, toprak hesap mı verecek? “Ve onlara kulluk ettiklerini inkâr ederler.” (Ahkaf 6) Bu da tamamen saptırma… Geldikten sonra baktım ki az önce okuduğum Ahkaf Suresi 5. Ayetin mealinde tam 6 tane affedilmez hata yapmışlar. Bende ona 9.12.2000 tarihli… Ona bir mektup yazmışım. Bakayım, mektubun tarihi burada vardır. Yani 20 gün sonra mektup yazmışım. Burada 6 tane büyük hatalar yapmışsınız demişim. Telefon ettim, hocam geleyim beraber görüşelim dedim. Yok, yaz gönder dedi. Yazdım gönderdim. Ondan üç gün sonra da şey yaptı. Son yazdığı şeyin başlığı neydi?
Yahya ŞENOL: İki yazı yazdı. Biri “Veli ve Evliya Kimdir?” diğeri “Kabir Ziyareti, Tevessül ve Şefaat…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O konuda mektup yazmıştı. İki üç gün sonra Yeni Şafak’da gene bir yazı yazmıştı. Ona da burada cevap vermiştim. Bakalım aynısı mı? Ben onu okumadım. Sen bir anlat bakalım.
Yahya ŞENOL: Hayrettin Hoca, Yeni Şafak’da 6.01.2019 tarihinde Pazar günü “Kabir Ziyareti, Tevessül ve Şefaat” başlığıyla bir yazı yazdı. 11.01.2019 Cuma günü “Veli ve Evliya kimdir?” başlığıyla aynı içerikte bir yazı daha yazdı. 11 Ocak’da yazmış olduğu “Veli ve Evliya kimdir?” yazısında yazının baş tarafında İslam Ansiklopedisinin Veli maddesine bir atıf yapmış ki orada bir problem yok. Fakat daha sonra Hanefi fıkhının önemli kaynaklarından Reddül Muhtar’dan bir alıntı yapmış. Yazarı ibn Abidin’dir. Orada geçen Ricalul Ğayb ifadesini “Görünmez Ermiş Görevliler” şeklinde aynen böyle tercüme etmiş. “Yani Kutub, ğavs, imâmân, ebdâl, evtâd, nukabâ, nucebâ, efrâd ve ahyâr…” Bunlar tasavvuf terimleridir. Kişiyle Allah arasında ve kâinatta tasarruf sahibi olduğuna inanılan insanlar bunlar… İbn Abidin bir risale, bir kitapçık kaleme almış diyor. “Bu risalenin sonunda velinin tarifi ve özellikleri hakkında bilgi vermiştir. Bu fakihe göre de yukarıda sıfatlarını ve isimlerini saydığım kişiler vardır. Allah bunları sevçemiş, kendilerine bir takım görevler vermiş. Bu görevleri ifa edecek güç ve imkânı da bahşetmiştir. Bu görevler arasında bunalmış, çaresiz kalmış ve yardıma muhtaç kullarına yardım da vardır.” Hayrettin KARAMAN, bunlar Allah’ın kullarına bu şekilde yardım ediyorlar diyor. İbn Abidin böyle söylüyor diyor. Oradan hareketle kendisi de şöyle diyor. “Allah’ın ölmüş veya yaşayan kullarından yardım isteyen bir kimsenin dikkat etmesi, titizlik göstermesi gereken inanç ve davranış şudur.” Ne yaparsanız yanlış olmaz, ona bir dikkat edin demek istiyor. “Normal olarak bir kulun gücü ve imkânı dışında olan bir şey kuldan istenmez Allah’tan istenir. Normal olarak istenen şeyi yapabilecek birinden veya Allah tarafından kendisine müstesna bir güç ve imkân verildiğine inanılan bir kimseden (mesela gavsdan) yadım isteyen de, istediğini o kişinin değil, Allah’ın vereceğine, o kişiyi bu yardımı ulaştırmaya memur ve vasıta kıldığına inanmalıdır. Bu iki sınır çiğnenmedikçe şirke düşmek söz konusu olmaz.” Yani istediğiniz kadar şundan bundan yardım isteyin ama düşünün ki ben aslında Allah’tan istiyorum da Allah gavsın aracılığıyla bana yardımı ediyor şeklinde düşünürseniz yırtarsınız diyor. Bu şirk falan olmaz diyor. Şirk ne zaman gerçekleşir? Hayrettin Hoca şöyle diyor. “Allah’tan istenecek bir şey kuldan istendiği, Allah’a yapılacak ibadet ve dua kula yapıldığı, Allah dilemedikçe ve izin vermedikçe kimsenin kimseye bir faydası olamayacağı inancından sapıldığı zaman şirke düşülür.” Yalnızca bu zaman… Onun haricinde Allah’tan olduğuna inandığınız sürece istediğiniz herkesten isteyebilirsiniz. İster canlı, ister ölmüş olsun. Onu yardıma çağırabilirsiniz. Yeter ki yardımı Allah’ın göstereceğine inanın diyor. Bu ön kabulde olduğunuz sürece şirk falan olmaz diyor.
Hayrettin KARAMAN Hoca diğer yazısında da şöyle diyor. Kendi görüşünü şöyle arz ediyor. “Allah Teâlâ izin vermedikçe kimse kimseye hiçbir yardımda bulunamaz. Yaşayan veya ölmüş bulunan bir kimsenin bir başkasına yardımcı olabilmesi için kendisine Allah Teâlâ tarafından böyle bir izin ve imkânın verilmiş olması gerekir.” Allah o kişiye izin vermeli diyor. Mesela Allah ilk önce peygamberine bu izni vermiştir. Şefaat ve duada aracılık yetkisi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nerede varmış o? Haşa, Allahu Teala’nın bundan haberi yok. Allahu Teala İnfitar Suresinde şöyle diyor. “Yevme lâ temliku nefsul linefsin şey’â” “O gün hiç kimsenin, hiç kimse lehine yapabileceği hiçbir şey yoktur.” (İnfitar 19) Ne oldu? Allah yetki vermiş mi?
Yahya ŞENOL: Şimdi bu sözün niçin söylenmesi gerektiği bir sonraki paragrafta anlatılıyor. Önce Resulullah’a verdirecek ki şimdi söylenenler söylenebilsin.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Önce Resulullah’ı ilah yapıyor. Başka ilahlar arkadan gelsin.
Yahya ŞENOL: Şimdi peygamber böyle… Peki, “Kendilerinin veli (evliyâ) olduğuna inanılan kimselere gelince, ilham, keşif ve bunlara dayalı haber sebebiyle bunlardan istiğâse (yardım isteme) ve tevessülün de şirk ile alakası olmadığına inanıyorum.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hiç Fatiha Suresini okumuyor muymuş?
Yahya ŞENOL: “Çünkü bunlara inanan ve uygulayanlar, “Allah Teâlâ bu sevdiği kullara izin verdiği için yaptıklarına” inanıyorlar.” İyi niyetleri var diyor. “Allah’a rağmen veya O’nun yanında ikinci bir otorite olarak yaptıklarına inanmıyorlar.” Yani biz Allah’tan daha önce bunlara dua ediyoruz ama neticede her türlü yardımı gönderen tabi ki Allah, o kadar da değil diyor. “Sonuç olarak ibadet Allah’a, yardım dileme de Allah’tan oluyor; teşbihte hata olmazsa “Allah Teâlâ nasıl rızkımızı kulları vasıtasıyla veriyorsa, bazı yardım ve lütuflarına da bazı kullarını aracı kılıyor”.” Bu inançta olduğunuz sürece şirk falan yok, istediğinizi yardıma çağırabilirsiniz diyor. Yeni Şafak Gazetesinin sitesinde “Veli (evliya) Kimdir?” yazısını 6 Ocak 2019 Pazar günü, “Kabir Ziyareti, Tevessül ve Şefaat” yazısını 11 Ocak 2019 Cuma günü yazılarında çok rahatlıkla bulabilirsiniz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Telefonda görüştüğümüzde yazılı gönder dediği için 30 Ocak 2001’de bir mektup göndermiştim. O zaman şöyle yazmıştı. “Allah bu sevgili kullarına bazı yetkileri, özellikleri, imkanları bahşetmiştir. Bunlar şefaatçilerimizdir. Bizler günahkar olduğumuz için doğrudan Allah’tan istemeye yüzümüz yok. Belki bunlar sayesinde Allah dileklerimizi kabul eder.” Bu ifadeler o yazılarda var mı?
Yahya ŞENOL: Birebir yok ama değişik cümlelerle aynı şeyleri söylüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Okuduğun zaman aynı anlama geliyor.
Yahya ŞENOL: Yani iyi niyetli olmak bunları kurtarır mı? Biz Allah’ın bunları bu insanlara bahşettiğini düşünüyoruz, o yüzden böyle yaparsanız müşrik olmazsınız diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kendi kafasına göre bir din uyduruyor. Şimdi şu şeye bakın. Burada yaptıkları meal… Ben 2001’in 1. Ayında mektubu göndermişim. Şu anda 2019’un 1. Ayındayız. 18 sene olmuş. Ben 18 sene önce bu mektubu bunlara göndermişim. Bana yanlış söylüyorsun demesinin hemen arkasından göndermişim. Ben yanlış yaptıysam onun bana cevap vermesi gerekmez mi? Ondan sonra birbirimizi tanımayan insanlar değiliz ki… 1976’dan beri her toplantıda beraber oluyorduk.
Enes ALİMOĞLU: 48:46 48:48 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Diyanet Vakfı Mealinde hiçbir değişiklik yapmamışlar. Ben buraya yazmışım. Bir ayetin manasındaki o ayet iki satırlıkta değil. 6 affedilmez yanlış yapmışlar. Bu meal bir ekip tarafından yazılmıştır. O ekipte olan birisine götürdüm. Böyle böyle hatalar yapmışsınız dedim. Bu yazıyı ona da verdim. “Biz senin dediğin gibi yapacak olsak 25 seneye bir meal yazamayız” dedi. Meal yazmaya mecbur musunuz dedim. Yazmayın. Niye yanlışlarla milleti kandırıyorsunuz? Yahya sen o yazıları okumuşsun. Bir karşılaştırma yapalım. Allahu Teala Zümer Suresinin 3. Ayetinde şöyle diyor. “vellezînettehazû min dûnihi evliyâé’” “Allah ile kendi aralarına evliya edinenler” (Zümer 3) Şimdi okunan yazılarda hepsi evliya ediniyor mu? Büyük zatlar diyor. Gavs diyor. Gavs ne demek? Gavs, esma ve sıfatı ilahi mazharı sayılırlar diye tanımlanıyor. Allah’ın sıfatları nedir? Yani Allah’ın sıfatları onlarda var. Allah’ın isimleri de onlarda ise geriye ne kaldı? Allah’ın özellikleri onlarda varsa Allah olur. Allah yaratıcıdır, o da yaratır. Allah öldürür o da öldürür. Allah diriltir o da diriltir. Allah olmuyor mu o? Gavs dedikleri budur. Peki, buna inanan kafir olmaz da, müşrik olmaz da kim olur? Abdülkadir Geylani’ye en büyük Gavs derler. Allahu Teala bu ayette şöyle diyor. “Elâ lillâhid dînul hâlıs” “Dikkat edin, katıksız din Allah’ındır.” Öyle bir şeyler katacaksınız, az önce okunan yazıyı yazanlar gibi sulandıracaksınız, o din Allah’ın dini değildir. Şimdi katıklı din neymiş? “vellezînettehazû min dûnihi evliyâé’” “Allah ile kendi aralarına evliya edinenler” Yani onları kendilerine daha yakın kabul edip bizim Allah’ın yanında yüzümüz olmaz falan diyenler var ya… Ne derler? “mâ nağbuduhum illâ liyugarribûnâ ilallâhi zulfâ” Biz bunlara neden kulluk ediyoruz biliyor musunuz? “Bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.” (Zümer 3) Müşriklerin hedefleri neymiş? Allah’a daha çok yaklaşmakmış. Peki, az önce okunan yazıda söylenenle arasında bir fark var mı?
Yahya ŞENOL: Bunlar Enes Hocanın başta söylediği şeyde yanılıyorlar. Bu ayette “mâ nağbuduhum” diyen müşrikler biz onlara –hani “ma nağbudu illa” olumlu anlamı çıkıyor- kulluk ettiklerini itiraf ediyorlar diyor. “nağbudu” kelimesi ibadet ya bunlar ibadeti de namaz, oruç, hac, zekat gibi hani en çok yaptığımız ibadetlerle sınırladıkları için “Biz onlara ibadet etmiyoruz diyorlar. Bak ayette müşrikler onlara ibadet ettiklerini söylüyorlar. O yüzden müşrikler. Yoksa biz şeyhimize, cemaat liderimize şuna buna ibadet etmiyoruz ki… O yüzden bizi onlarla aynı kefeye koyamazsınız. Onlar ibadet ediyorlar ama biz ibadet falan etmiyoruz” diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, kurtulabiliyorlar mı Yahya?
Yahya ŞENOL: İbadetin ne olduğunu yanlış tanımlıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tamam, yanlış tanımlama, onu kabul edelim öyle…
Yahya ŞENOL: En çok ihtilaf buradan geliyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın kendi meallerinden okuyayım. “Ve men edallu mimmey yed’û” (Ahkaf 5) diyor. “yağbudu” diyor mu?
Enes ALİMOĞLU: Hayır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada ibadet diyor mu? “yed’û” diyor.
Yahya ŞENOL: Ama nasıl tercüme ediyorlar?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İyi ya işte Allah’ın ayetini bozmak bu…
Yahya ŞENOL: İbadeti de tapmak olarak nitelendirdikleri için onlarda haklı olarak tapmadıklarını iddia ediyorlar. Yani yanlış mealden yola çıkarak…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bile bile bozmaktır bu… Güzel de bu meali veren kim? Kendileri… Zümer 3’de ibadet tamam. Ahkaf 5’de? “Ve men edallu mimmey yed’û” Yardım isteyen, dua eden… Yetiş ya falan… Yetiş ya şu… Yetiş ya bu…
Yahya ŞENOL: İşte mesele o yani… Kavramları önce daraltıyorlar. Bozuyorlar. Yeniden tanımlıyorlar. Ondan sonra o kavramlar bizimle ilgili değil ki diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İşte bunlar yeni bir din oluşturmuşlar. Onun için Allahu Teala “Halis din Allah’ın dinidir” diyor. Bu halis olmuş mu? Bakın meal bu ya… Elimde Diyanet İşleri Başkanlığının da meali var. Diyanet 2017’de bunun yeni baskısını da yaptılar. Aynı mana devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı mealinde de şu var. Onun yazarı kimdi?
Yahya ŞENOL: Halil ALTUNTAŞ ile Muzaffer ŞAHİN…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır?” (Diyanet İşleri Meali, Ahkaf 5) Ayetin anlamını bozdular. Bakın size söyledim. 6 affedilmez yanlış var. Biz “Kuran Işığında Tarikatçılığa Bakış” ve “Aracılık ve Şirk” kitaplarında yıllar önce bunları yazdık. 1990’lı yıllardan beri bunları yazıyoruz. Bunlar bizi tanımayan insanlar değil. Kardeşim biz sizin yanlışlarınızı canlı yayında açık açık açıklıyoruz da siz niye açıklamıyorsunuz? Gerçekten bu akşam Süleyman ATEŞ Hocanın sitesinde gördüğüm faizle ilgili yazısı beni o kadar mutlu etti ki… Ben şahsen Hayrettin Hocanın da bu yanlışından dönmesini çok isterim. Onun da faizle ilgili affedilmez yanlışları var. Onlara yanlış da denmez de… Ben yanlış diyeyim. Dolayısıyla ölmeden önce dönsün. Süleyman Hocaya çağrı yapmıştık. Yerini bulmuş. Son derece mutlu oldum. İnşallah bu Hocada dönsün. Kendisine mektup göndermişiz ya… Yanlışım varsa söyle. Birbiriyle tanışmayan insanlar değiliz ki… Zümer Suresi 3. Ayeti okumaya devam ediyorum. “vellezînettehazû min dûnihi evliyâé’” “Allah ile kendi aralarına velileri koyanlar var ya” “mâ nağbuduhum” “biz bunlara kulluk etmiyoruz.” “illâ liyugarribûnâ ilallâhi” “Sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye” Hedefimiz Allah diyorlar. “zulfâ” “daha çok yaklaştırsınlar” Ben kendi başıma yaklaşamam o yaklaştırsın diyorlar. “innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn” “Bunların ihtilaf ettikleri konularda Allah yarın hükmünü verecektir.” İşte bunlar ihtilafla ne yapmışlar? Kuran’dan uzaklaşmışlar. “innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr” “Allah yalan söyleyen, gerçeklerin üstünü örtüp duran kişileri yola getirmez.” (Zümer 3) Kendileri yola gelecek. Bir tane ayette 6 tane affedilmez hata yapmış olan… Bunlar Arapçayı da çok iyi bilen kişilerdir. Öyle bilgileri sıradan değildir. Gerçekten sağlam bilgileri vardır. Ne oluyor böyle ya?
Enes ALİMOĞLU: Arapçaya dayanarak Kuranı Kerim’de ki kelimeleri, cümleleri bu şekilde anladı. Tefsirlerde yazılanları ön plana alıyor. Bir de tefsir yazan alimleri bunlar en büyük alimler biz ondan daha iyi bilmeyiz diye bir düşünce var. Öyle olduğu için dediğim gibi Mukatil ibn Süleyman’dan günümüze kadar “yed’u” kelimesine “yağbudu” manası veriliyor. “men” kelimesine “put” manası veriyor. O tefsirlerde olanları bunlar aynen aktarıyorlar. Yani biz ondan daha büyük alim olamayız diyorlar. Kendi bildiğinin üzerini bu sefer örtüyor. Böyle bir şey var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bugün Enam Suresinin 21. Ayetinden 23. Ayetine kadar olan kısmı okuduk. Konumuzun başlığı “Kimse Müşriğim Demez” şeklindeydi. Yani hiç kimse kendisini suçlu kabul etmez. Mutlaka kendisi haklıdır. Haklı sebepleri vardır. Bir şeyleri vardır. Aynı şekilde müşriğim demez. Kendi kafasına göre bir takım kurgular oluşturur. Kendisini şirkin uzağında düşünür. Bugün onu anlatmaya çalıştık. Ama bizimle ilgili kararı verecek olan biz değiliz. Kararı verecek olan hocalar değildir. Kararı verecek olan Allahu Tealadır. Dolayısıyla kendimizi Allahu Tealanın ayetlerine göre yönlendirmemiz lazım. Ona uyacak hale gelmemiz lazım. Allahu Teala ayetlerine kayıtsız, şartsız uyan samimi kullarından olmamızı nasip eylesin.