Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Allah nasip ederse geçen hafta okuduğumuz ayeti tekrar okuyacağız. Geçen hafta Kuranı Kerim’in Evrenselliği diye dersin başlığını koymuştuk. Bugünde İslam’ın Evrenselliği şeklinde işleyeceğiz. Çünkü artık bundan sonra bu sahada tartışmaların biraz daha artacağını düşünüyoruz. Allah’a çok şükür, Türkiye’de ciddi anlamda Kuranı Kerim’e yönelmeler var. Tabi ciddi anlamda derken kelle hesabı yapmıyoruz. Yani şu kadar adam var diye değil. Yani bu konuyu kavramış olan insanların sayısı artıyor. Önemli olan odur. Mesela koskoca salondayız. Küçücük lambalar bütün bu salonu aydınlatmaya yetiyor. Dünyadan baktığımız zaman bize küçük görünen güneş her tarafı aydınlatabiliyor. Yani bir karanlık odada bir tek aydınlatma yeter. Dolayısıyla bugün Türkiye’de ve dünyanın hemen her tarafında Allah’ın kitabını anlayan, onu anlatan insanların sayısı arttı. Bu artınca bundan rahatsız olanların sayısı da ister istemez artacaktır. Yani şeytan nerede vazife yapıyordu? Doğru yolun üstünde… O zaman doğru yoldaysanız buraya gelecekler, bu yola girecekler, herkesten daha dindar gözükecekler, doğru yolun gereklerini yapacaklar, saptırmayı da yapacaklar. Dolayısıyla bizde vazifemizi her zaman yapmaya devam edeceğiz. Önce şu ayetleri okuyayım. Allahu Teala bura şöyle diyor. “Gul eyyu şey’in ekberu şehâdeh” “De ki hangi şey şahitlik bakımından daha büyüktür.” “gulillâhu şehîdum beynî ve beynekum” “De ki benimle sizin aranızda şahit Allah’tır.” (Enam 19) Peki, Allah nasıl şahit olur? Mesela benimle senin aranda şahit Allah’tır desem Allah’ı mı getiriyorum? Allah zaten burada… Allah her yerde… Nasıl olacak? Kuranı Kerim olacak. Kuranı Kerim ile şahitlik söz konusu olacak. Muhammed Allah’ın elçisidir dedik. Şimdi ne diyorlar? Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu nereden biliyoruz diyorlar. Bugün etrafta konuşanlar ne diyor?
Seyirci: İncil’den biliyoruz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İncil’den biliyoruz diyen var mı? Onu sen söylüyorsun. Ne diyorlar? Gelenekten bilgi öyle geldi diyorlar. O şekilde söylüyorlar değil mi?
Vedat YILMAZ: Nebimiz çok güvenilir olduğu için ve onun emin olduğu konusunda da tam bir ittifak olduğu için onun yalan söylemeyeceğinden dolayı biz onun peygamber olduğuna inanırız diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunu söyleyenler 4:30 4:32 sn. arası anlaşılmıyor. Falanca böyle dedi. Falanca böyle dedi ile birisinin nebiliğine hükmedilir mi? O zaman Allah benimle sizin aranızda şahit dedi. Yani Allah’ın şahitliği nasıl olur? Allah’ın ayetleri olur. Başka şekilde olmaz. Yani Allah neyle konuşur? Kuran ile konuşur. Ondan sonra devam ediyor. “ve ûhıye ileyye hâzel gur’ânu” “Bu Kuran bana vahyedildi.” “liunzirakum bihî ve mem belağ” “Bununla sizi ve bunun ulaştığı herkesi uyarayım diye…” (Enam 19) Nasıl uyaracaksın? Bir kişinin söylediği doğruysa o doğru herkesin üzerine etki etmez mi? Yeti kerimeyi okuyacak, karşı tarafa söyleyecek. Karşı taraf doğru söylüyor diyecek. Niye doğru söylüyor diyecek? Çünkü yaratanın sözü… Yanlış olma şansı yok. Bu suyu içiyorum. Güzelmiş diyorum. Niye? Çünkü beni yaratan yaratmış bunu… Dolayısıyla ben bu suyu içtiğim zaman oh be içim rahatladı dediğim gibi Kuranı Kerim dinlediğim zamanda gerçekten öyle… Burada Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğunun tek delili Kuranı Kerim’dir. Allah şahitlik yapıyor. Allah şahit olduğu zaman bizim herhangi bir şüphemiz kalır mı? Yani nedir? Allah Kuranı Kerim ile şahitlik eder. Bizde Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğuna ne ile şahitlik etmemiz lazım? Kuran ile… Eşhedü dememiz lazım. Geçen hafta bununla ilgili konuşmalar yaptık. “einnekum leteşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ” “Siz gerçekten Allah ile beraber başka ilahların olduğuna şahitlik ediyor musunuz?” (Enam 19) Bakın Allah’ın varlığına şahitlik ediyor musunuz demiyor. Zaten buna şahit olmayan hiç kimse yok. Yani herkes yaptığı gözlemlerle Allah’ın varlığı ve birliği konusunda en küçük şüpheye düşmüyor. Bu her insan için böyledir. Bir ateistin demiş olduklarına falan bakmayın. Biraz takip ettiğiniz zaman sıkışınca ne diyecek? Allah. Mesela Celal ŞENGÖR ile yaptığımız… Bugün ateistlerin lideri olarak gösteriliyor. Onu birkaç defa Vakfa davet ettim. Gene edeceğim. Gelsin şu jeoloji ile ilgili ayetleri birlikte okuyalım, bakalım. Ona gel şu jeoloji ile ilgili ayetleri beraber okuyalım dedim. Tamam dedi ama gelmedi. Ama gene bekliyorum. Hatırlarsanız Ali KIRCA’nın programındaydık. Orada inançsız olduğunu falan söyledi. Programın sonuna doğru Ali KIRCA ona “Celal Hoca sen deprem hocasısın, söyle bakalım İstanbul’da ne zaman deprem olacak” dedi. Ne cevap vermişti, hatırlayanınız var mı? Allah bilir demişti. Ondan sonra Ali KIRCA şunu söyledi. “Sende, bende, ateist olduğunu söyleyenlerde deprem olduğu zaman hepimiz Allah diyerek sokağa kaçmıyor muyuz” dedi. Onun için Allah konusunda kimsenin şüphesi yok. Ama ne diyor Allah? Başka ilahlar olduğu konusunda gerçekten şahit misiniz? Başka yetkililer mi var? Ama insanlar hayallerinde birilerine yetki verir ama onun yetkili olmadığını da bilir. Kendi kafasına göre verir. İşte bizim şeyh, bizim gavs, bizim bilmem ne falan filan… Ama kendisi yalan söylediğini çok iyi bilir. “gul lâ eşhed” “Onlara de ki ben şahitlik etmem.” Böyle bir şey yok. “gul innemâ huve ilâhuv vâhıduv” “De ki o tek bir ilahtır.” (Enam 19) Peki, o zaman tek bir ilahsa dünyanın her tarafında inancı ne olursa olsun herkes o tek ilaha inanıyor mu? Hıristiyan’ın inandığı Allah başka, Müslümanın başka, bunu diyenlerde var değil mi?
Vedat YILMAZ: Var Hocam… Dinler Tarihi Profesörü…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Vedat Dinler Tarihçisi… Onların dediklerini bilmiyorum.
Vedat YILMAZ: Yani hocam bir Dinler Tarihi profesörü hem bunu kendi sosyal medya hesabında söylemişti. Hem de benim katıldığım bir sempozyumda söylemişti. “Ben Kitabı Mukaddes’te ki pasajlardan bahsederken orada kesinlikle Allah kelimesini kullanmam, tanrı ifadesini kullanırım. Çünkü Kuran’da ki Allah ile Kitabı Mukaddes’te ki (Tevrat) Allah kesinlikle birbirinden farklıdır” dedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gerçekten Batı’da bunları iyi yetiştirmişler. Yetişen böyle… Yetişmeyenlerin problemi yok. Kafası şartlanmamış olanların problemi yok. Problem kafası şartlanmış olanlarda… Herkesin inandığı ilah aynı Allah… Aynı Allah olduğu için o zaman ne oldu? Herkesi bir noktada toplama imkânımız oldu değil mi? Yani dünyanın neresine giderseniz gidin, herkesin inandığı Allah… Zaten başka olması imkânsızdır. Onu ancak öyle teori üretmeye çalışan insanlar söyleyebilirler. “ve innenî berîum mimmâ tuşrikûn” “Ben sizin Allah’a ortak koştuklarınızdan uzağım.” (Enam 19) Yani araya koyduğunuz aracılardan tefecilerden ben uzağım. Zaten insanların aklına mantığına uymuyor. Mesela Hıristiyanlar baba, oğul, kutsal ruh diye üçlü derler. Çok kutsal üçlü birlik derler. Peki, bunun mantığı var mı diyorsunuz. Sen anlamazsın, bu işi kiliseye bırakacaksın diyor. Ben anlamazsam… İnanacak olan ben değil miyim? Tarikatlarda da öyledir. Bu dergaha girdiğin zaman aklını dışarıda bırakacaksın derler. Onun için okumamış, kafasını çalıştırmayan insanları çok severler. Ama bir soru sorduğunuz zaman senin yerin burası değil derler. Şimdi madem bütün kainatı yaratan Allah… Bütün insanlar aynı Allah’a inanıyor. Onda hiç şüphe yok. Peki, bütün insanlar kendilerini yaratanın da Allah olduğunu biliyor mu? Ayeti kerimede var. “Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda” “Onlara sor. Gökleri ve yeri yaratan kim?” “leyegûlunnallâh” “Kesinlikle Allah derler.” (Ankebut 61) ani dünyada kime sorarsanız sorun. Sizi kim yarattı? Allah derler. Peki, seni Allah yarattı. Senin yaşadığın bu toprakları Allah yarattı. Ondan sonra yediğini, içtiğini, soluduğun havayı her şeyi Allah yarattı. Senin vücudunu da Allah yarattı. Allah’ın senin vücuduna koyduğu kurallara uyuyor musun? Mesela ben birkaç gün uyumayacağım desen ona gücün yeter mi? Bakarsın ki hiç farkına varmadan uyumuşsun. Peki, kuralı koyan kim? Allah. Allahu teala Ankebut Suresi 61. Ayette şöyle diyor. “Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda” “Onlara gökleri ve yeri kim yarattı diye sorsan” “ve sehharaş şemse vel gamera” “Güneşi, ayı sizin hizmetinize sokan kim?” “leyegûlunnallâh” “Kesinlikle Allah’tır diyecekler.” “feennâ yué’fekûn” “O zaman bu yalana nereden geliyorlar?” (Ankebut 61) Nasıl oluyor da böyle yalan şeylere girişiyorlar? Ondan sonra şöyle diyor. “Allâhu yebsutur rizga limey yeşâu min ıbâdihi ve yagdiru leh” “Allah kullarından tercih ettiğinin önüne rızkı yayar. Bir kısmına da ölçülü olarak verir.” Ancak yetiyor, ancak şey yapabiliyorum, az bir şey var falan… Bazıları hayatta zor kalıyorum falan der. “innallâhe bikulli şey’in alîm” “Allah her şeyi bilir.” (Ankebut 62) “Ve lein seeltehum” “Onlara bir sorsan” “men nezzele mines semâi mâen” “Gökten suyu kim indiriyor?” Yani yağmuru kim yağdırıyor? “feahyâ bihil arda mim bağdi mevtihâ” “Ölümünden sonra toprağı dirilten kim?” Toprağa bakıyorsunuz ölmüş. Yani hiçbir bitki yok, bir şey yok. Şimdi kış mesela kar yağıyor her tarafta… İşte altta bitki diye bir şey kalmıyor. Peki, baharda bu toprağı yeniden dirilten kim? “leyegûlunnallâh” “Elbetteki Allah diyecekler.” “gulil hamdu lillâh” “De ki her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur.” “bel ekseruhum lâ yağgılûn” “Aslında bunların çoğu aklını kullanmıyor.” (Ankebut 63) Beni Allah yarattıysa, gökleri yeri Allah yarattıysa, ben Allah’ın koyduğu kurallara uymak zorundaysam… Mesela şu anda kış… Bakıyorum hepiniz paltodur, kalın giyeceklerdir, ayaklarınıza dikkat etmişsiniz falan… Niye? Çünkü Allah’ın koyduğu kurala teslim olmak zorundasınız değil mi? O zaman bu teslimiyetin adı nedir? İslam’dır. Ali İmran 83. Ayette Allahu Teala şöyle diyor. “Efeğayra dînillâhi yebğûne” “Bunlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar?” “ve lehû esleme men fis semâvâti vel ardı tav’av ve kerhev” “İsteyerek ve istemeyerek göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a teslim olmuştur.” Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? “ve ileyhi yurceûn” “Onun huzuruna çıkarılacaklar.” (Ali İmran 83) Göklerde ve yerde her şey Allah’a teslim olmuş. Siz Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorsunuz? Sende teslim olmuşsun. Teslim olmayan yok. Hayatımıza bakın. Bize bırakılmış olan çok azdır. Yemek yemek zorunda kalıyoruz değil mi? Su içmek zorundayız. Temiz hava solumak zorundayız. Yani her saniyemiz için Cenabı hakkın yarattığı birçok şeyi kullanmak zorundayız. Ona teslim olmak zorundayız. O zaman Allah’ın dini ne? Günlük hayatımızda… Kendi tercihimize bırakılan hayatta doğru davranışlar içerisine girmektir. Onu da Allahu Teala zaten hepinizin de çok iyi bildiği Rum Suresinin 30. Ayeti var. Allahu Teala orada dinini nasıl tanımlıyordu? “Feegım vecheke liddîni hanîfâ” “Yüzünü dosdoğru bu dine çevir.” “fıtratallâhilletî fetaran nâse aleyhâ” “Allah’ın fıtratına” (Rum 30) Yani yaratma kanununa… Oluşum, gelişim ve değişim kanun ve kurallar… Oluşuyor, gelişiyor ve değişiyor. Mesela şimdi benim saçlarım ağarmaya başladı. Bir zamanlar simsiyahtı. Bir zamanlar çocuktuk, büyüdük. Şimdi dede olduk. Yarın da toprak olacağız. Bu fıtrattır. İşte din Allah’ın fıtratıdır. Yani Allah’ın yarattıklarında geçerli kanun ve kurallardır. Peki din, bu kanun ve kurallardan bizim tercihimize bırakılmış olan kısmıdır. Öyleyse bu din şu su gibi, hava gibi bizim vücudumuzla tam örtüşmesi gerekiyor. Hah işte bu dediğin an ona teslim olmanda bir sıkıntı olmaz. O zamanda evrensel olur. “lâ tebdîle lihalgıllâh” “Allah’ın yarattığının yerine geçecek hiçbir şey yoktur.” Hiçbir şey… Bugün ne deniyor? GDO’lu ürünler, bilmem ne bir sürü şeyler söyleniyor. Mesela şu suyun yerine geçecek, insanların üreteceği bir şey var mı? “zâliked dînul gayyimu” “İşte sağlam din bu dindir.” (Rum 30) Peki, bu dinde Allah’ın koyduğu kanun ve kurala uyacaksa insan sadece kime teslim olur? Allah’a… Başkasına değil. Ve hürriyetinde doruk noktasında olur. Hür yani ayakta dik durabiliyorsun. Zaten Fatiha Suresinde her gün okuruz. “İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn” “Kulluğu yalnız sana yapar, yardımı da yalnız senden isteriz” (Fatiha 5) diye… Bitti. Peki, kulluğu yalnız sana yapmak… Bir gün bugün hepinizin adını bilebileceği Türkiye’nin önemli kişilerinden bir tanesiyle konuşuyoruz. Tabi böyle dindar birisi değil. Hürriyet konusu konuşuyorduk. İslam’da olmazsa olmaz hürriyettir dedim. Sen imdi Allah’ın kulu, kölesisin değil mi dedim. Evet, Allah’ın yaptığına karşı çıkma şansım yok dedi. İşte Fatiha Suresinde “Kulluğu yalnız sana yaparız” başkasına değil… İstesen de istemesen de Allah’ın kulusun ama onun dışındakilere olmayacaksın. Böyle bir hürriyet tanımı var mı dünyada dedim. Yok ya öyle şey mi olur, bu çok acayip bir şey dedi. Akıl alabilecek gibi değil. Çok üst seviyelerde bu hürriyet tanımı dedi. Bu kadar… Bir tek Allah’a kul olacaksın başkasına değil. Allah’ın resulüne de kul olmayacaksın. Sadece Allah’a kul olacaksın. Onun için her şeyi denetleyebileceksin. Hudeybiye Antlaşmasından sonra eşlerinden kaçıp Medine’ye sığınan hanımlar vardı. Eşlerinin inancından dolayı, tavırlarından dolayı… O hanımlarla resulullah sözleşme yaptı. O da Devlet başkanı bunlar göçmen… Oradaki Mümtehine Suresinin 12. Ayetindeki şartlardan bir tanesi neydi? “ve lâ yağsîneke fî mağrûfin” “O kadınlar marufta sana isyan etmeyecekler.” (Mümtehine 12) Bakın isyan… Doruk nokta… Marufta… Yani nebi olması… Resul sıfatıyla Allah’ın ayetini tebliğ eder. Onda problem yok. Ama nebi sıfatıyla uygular. Uygulama da hata olabilir. Allahu Teala, bu kadınlar senin hatanı gördükleri zaman karşı çıkacaklar, haberin olsun dedi. Kime dedi? Nebiye ve devlet başkanına… En sıkıntılı durumda olan göçmen ya… Nebi sıfatıyla bile bir devlet başkanına karşı çıkacak. Hürriyetin bundan daha fazlası düşünülebilir mi? İşte İslam bu…
Size birkaç kere anlatmıştım. Gene anlatayım. Tübingen Üniversitesinde… Tübingen sözleşmesini buldun mu? Orada çok güzel bir bölüm vardı. Allah’ın indirdiği kitap, yarattığı kitap diye bir paragraf vardı. Ben şimdi konuşayım. Sen onu okursun. Almanya’da ki Tübingen Üniversitesi ile Süleymaniye Vakfı arasında bir sözleşme yapacağız. Orada çok sayıda seminer vermiştim. Üniversitenin bütün bölüm başkanları ile toplantı halindeyiz. Ana konuşmacı benim. Allah katında din İslam’dır dedim. Tam karşımda Katolik Fakültesinden Hocalar vardı. Giyim kuşamlarından belliydi. Memnuniyetsiz bir şekilde kalemi kağıdı bıraktılar. Bir sorun bakalım İslam ne dedim. İslam nedir diye bir sorsanıza dedim. İslam sizin topraklarınızdan çıkıp Karadeniz’e dökülen tuna Nehri gibidir. Dünya kurulduğu günden beri bu nehir aynı kaynaklardan besleniyor, aynı yataktan akıyor, aynı yere dökülüyor. Ama zaman zaman bu nehir kirleniyordu. Allah nebi gönderip nehri temizlettiriyordu. Artık son nebi geldi. Bundan sonra bu nehri temizleme görevi bizde… Bir bardak su içen adam zehirleniyor. İşte İslam kaynağından çıkan El değmemiş sudur dedim. Bu ayetleri de okudum. Allah’ın tabiatta koyduğu kanun ve kurallardır deyince hepsi kağıda kaleme sarıldı. Oradaki sözleşmeyi bir okur musun? Ben geçenlerde bir yerde okudum. Allah Allah dedim. Onların yazdığı metindir, benim yazdığım değil. Onların yazdığı metin bende beğendim, altını imzaladım.
Vedat YILMAZ: “Tabiat kitabını okuyan her insan Allah’ı kavrar.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Tabiat kitabını okuyan her insan…” Onlara hep Allah’ın yarattığı kitap, indirdiği kitap merkezinde konuşuyordum.
Vedat YILMAZ: “Ve her şeyi ona borçlu olduğunu anlar. Peygamberler çalışmalarını bu sahada yoğunlaştırmış din konusunda aklın ve fıtrat bilgilerinin kullanılması için çaba göstermişlerdir. Onların örnek alınması halinde din ve bilim uyuşacak…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Din ve bilim uyuşacak…” Bugün bizim Türkiye’de kendilerini hoca zanneden birçok kişi ne diyor? Dinin bilimle ne ilgisi var diyorlar. Onlar yıllarca yaptığımız şeyden sonra bu kanaate varmışlar. Din ve bilim uyuşacak.
Vedat YILMAZ: “Ve insanlığın ortak değerler etrafında bütünleşmesinin zemini oluşacaktır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu cümleye bakın. “İnsanlığın…” insanlık dediğiniz zaman bu tanıma girmeyen bir şey var mı? “ortak değerler” ne oluyor? Herkesin ortak değeri… Din ve bilim uyuşacak. İnsanlığın ortak değerler etrafında bütünleşmenin yolu açılacaktır. İşte evrensel din budur. Onlar bunu kavradılar. Ve onlarla sözleşme imzaladık.
Vedat YILMAZ: “Bilimin kaynağı Allah’ın yarattığı kitap yani fıtrattır. Bu sahada Allah’ın indirdiği kitaptan yararlanılırsa bilimde hayalden öte bir gelişme yaşanacaktır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bilimde hayallerin ötesinde gelişme yaşanacaktır.” Az önce dediğim gibi bu metni onlar yazdılar.
Vedat YILMAZ: “Böylece diyalog içerisinde birlikte araştırmalar yapma ve hayırlı işlerde yarışma imkanları ortaya çıkacaktır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, bunlar orada Allah’ın kitabı dedi. Peki, şimdi Kuranı Kerim Allah’ın kitabı… Tevrat nedir? O da Allah’ın kitabı… İncil ne? O da Allah’ın kitabı… Gatalarda, Ginzalarda… Hepsi aynı… Vedalarda aynı… Peki, bunların ortak noktası nedir? Bakın şimdi Nisa Suresinin 163. ayetini bir açalım. “İnnâ evhaynâ ileyke” “Ya Muhammed sana vahyettik.” Melekler vasıtasıyla Allahu Teala bilgileri Muhammed’e (a.s) ulaştırdı. Nasıl vahyettik? “kemâ evhaynâ ilâ nûhiv ven nebiyyîne mim bağdih” “Nuh’a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi” Nuh’a ve ondan sonraki nebilere… Dünyanın her tarafına Allah nebi gönderdiğini söylüyor mu? O zaman dünyanın her tarafına gelen din aynı olmuyor mu? Sonra devam ediyor. “ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâga ve yağgûbe” “İbrahim’e, ismail’e, İshak’a, Yakup’a vahyettik.” İbrahim (a.s) Muhammed’in (a.s) dedesidir. Aynı zamanda İsa’nın (a.s) da dedesidir. Bugün İbrahim (a.s) dediniz mi hem Müslümanlar devreye girer hem de İsrailoğulları… Yakup da dedi. “vel esbâtı” “Yakup’un soyundan gelenler” İsrail nebileri… “ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân” “ve âteynâ dâvûde zebûrâ” “Davud’a da bir kitap verdik.” (Nisa 163) “Ve rusulen gad gasasnâhum aleyke” “Birçok resul ki onların hayatlarını sana anlattık.” “min gablu” “daha önce” “ve rusulel lem nagsushum aleyk” “Ama birçok resul var ki onlardan sana hiç bahsetmedik.” “ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ” “Allahu Teala Musa ile de konuşmuştur.” (Nisa 164) Şimdi Nuh ve ondan sonra… Bir ayet daha okuyacağım size… O da şura Suresinin 13. Ayetidir. Burada Allahu Teala şöyle diyor. “Şeraa lekum mined dîni mâ ves sâ bihî nûhav” “Allah Nuh’a hangi görevi yüklediyse sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır.” Az önce Nuh’a yapılanlar… Öyleyse Nuh’tan (a.s) itibaren… Zaten bir Nuh tufanı oldu. İnsanlar yeniden şey yaptı. O zaman dünyanın her tarafına gönderilen nebilerin söylediği şeriat neymiş? Aynı değil mi? Değişen bir şey yokmuş. O zaman İslam evrensel mi? Bakın hem fıtri açıdan hem Allah’ın kitapları açısından… Ondan sonra “vellezî evhaynâ ileyke” “Sana yaptığımız vahiy” “ve mâ ves saynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ” “İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya” Musa dediğimiz zaman bugün kim aklımıza geliyor? Yahudiler değil mi? İsa dediğimiz zaman Hıristiyanlar akla geliyor. O zaman onların dini de aynı din değil mi? Aynısı, değişen bir şey yok. Ondan sonra “en egîmud dîne” “Aynı dini ayakta tutun.” “ve lâ teteferragû fîh” “Bunda ayrılığa düşmeyin.” (Şura 13) O zaman bugün hepsi aynı dinse son kitapta bu olduğuna göre “elyevme ekmeltu lekum dînekum” “Bugün dininizi artık olgunlaştırdım” “ve etmemtu aleykum niğmetî” “size olan nimetimi tamamladım” “ve radîtu lekumul islâme dînâ” “Sizin için din olarak bu İslam’a razı oldum” (Maide 3) dediğine göre tamamının uyması gereken ne oluyor? Kuranı Kerim. O zaman biz bu insanlara giderken Yahudi farklı, Hıristiyan farklı, falan farklı filan farklı diye mi gideceğiz? Ben şahsen şimdiye kadar hiç öyle gitmemişimdir. Bize neyse o kardeşim… Size daha önce de anlatmıştım. Beyoğlu Belediyesi Ramazan’da bütün dini grupları toplayarak bir iftar veriyor. Evvel ki sene iftarda yanımda Süryani kilisesinin lideriyle yan yana oturuyoruz. Beyoğlu Belediyesi Başkanı’nın babası da Ali Rıza DEMİRCAN Hoca da diğer tarafımda… Ben ortalarındayım. Ali Rıza Hoca ben şimdi buna soru soracağım sen dinle dedim. Ramazan’da siz oruç tutuyorsunuz değil mi dedim. Elbette dedi. Ramazan Bayramına da Fıtır Bayramı deriz dedi. Tevrat ve İncil Kadir Gecesinde indi değil mi dedim. Şüphe mi var dedi. Tabi ki dedi. Tabi dedim. Kuran ne zaman indiyse onlarda o zaman inmesi lazım. Bu senede Türkiye’de ki Katoliklerin lideriyle yan yanaydık. Sizin cemaat içerisinde Ramazan’da oruç tutan var mı dedim. Çok az dedi. Ya bu emir sizde de var, niye yapmıyorsunuz dedim. Ben ne yapayım tutmuyorlar dedi. Biz bunlara tasdikle gitme mecburiyetimiz var. Keyfi değil. Bakın bu ayetlere hepsi aynı… Bak kardeşim bu din aynı din diyeceksin. Gene size defalarca anlattığımı hatırlıyorum. Roma’da toplantı sırasında Yahudilik uzmanı bir Alman orada Yahudilerde günde üç vakit ibadet vardır dedi. Niye üç diyorsun beş değil mi dedim. Sesini çıkarmadı. Döndüm Katoliklere… Bu beş vakit namaz sizde de var siz niye kılmıyorsunuz dedim. Hiçbiri sesini çıkarmadı. Hep öyle yaparlar. Bir keresinde de 20-30 tane Papaz bizim vakfı ziyarete buraya gelmişti. Ramazandı. Onları iftar yemeğine götürdüm. İftar edip buraya geldik. Hepsi de Katolikti galiba… Öyle olmaları lazım. Çünkü diğerlerinden de çok gelen vardı. Öyle hatırlıyorum. Burada sohbet ettik. Ramazan orucu sizde de var. Siz niye tutmuyorsunuz dedim. Başkanları sen çok ağır sorular soruyorsun dedi. İşte tasdikle gitme mecburiyetimiz var.
Ondan sonra ne diyor Allahu Teala? Bu dini ayakta tutun. Onda ayrılığa düşmeyin diyor. “kebura alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh” “Senin çağrın müşriklere ağır geliyor.” Çünkü sen sadece Allah’a kulluk edeceğim dediğin zaman adamın kilisesini kapatacaksın. Öbürünün Havrasını kapatacaksın. Çünkü oradan geliri var. Bugün mesela tarikatlar niye rahatsız oluyorlar? Çünkü gelirleri kapanacak. Oradaki vatandaşların sıkıntısı yok ama oradan geçinenlerin sıkıntısı var. “allâhu yectebî ileyhi mey yeşâu ve yehdî ileyhi mey yunîb” “Allahu Teala kim doğru tercihte bulunursa onu kendisine doğru seçer ve kim doğruya yönelirse onu da kendi yoluna yönlendirir.” (Şura 13) “Vemâ teferrakû illâ min ba’di mâ câehumu-l’ilmu baġyen beynehum” “Bu ilim geldikten sonra onlar ayrılığa düştüler.” (Şura 14) Niye? Hakimiyet bizde olsun diye… Mesela Medine’de Yahudiler Muhammed’in (a.s) geleceğini bekliyorlardı. Vedat siz bu konuda ders yaptınız. İstersen Yahudilerin Medine’de Resulullahı beklediklerine dair kısa bir özet yap.
Vedat YILMAZ: Yani Kitap ve Tasdik programında bununla alakalı üç tane ders yaptık. Tevrat’ta Muhammed 1, Tevrat’ta Muhammed 2, Tevrat’ta Muhammed 3 diye… Tevrat’ta çeşitli pasajlarda nebimizle alakalı bilgiler veriliyor. Bu bilgiler arasında nebimizin ümmi olması, Arapların yani İsmail oğullarının en merkezi bölgesinden çıkacağı, daha sonra Sel dağının bulunduğu şehre hicret edeceği…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hacca gidenler, umreye gidenler bilir. Hendeklerin kazıldığı yerde ziyaret edilir. Hendek Savaşı… İşte onun arkasındaki dağın adıdır. Yani Medine onun eteğindedir. Bu Tevrat’ta var. Oraya geleceği…
Vedat YILMAZ: Oraya hicret edeceği, orada ümmi olan topluluklara yol göstereceği Tevrat’ta bu çeşitli ifadelerle dile getiriliyor. İşte körlere kılavuzluk edeceği vs. Savaşlarda bulunacağı, savaşlardan zaferle çıkacağı, putları yıkacağı vs. Putperestleri utandıracağına dair birçok pasajlar Tevrat’ta çeşitli yerlerde özellikle Yeşaya bölümünde yer alıyor. Bununla alakalı biz zaten hocam pasajların hepsini hangi baplar olduğu vs. dileyenler o programlara bakarak izleyebilirler. Nerede geçtiğine vs.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allahu Teala Bakara Suresi 89. Ayette şöyle diyor. “Ve lemmâ câehum kitâbum min ındillâhi musaddigul limâ meahum” “Allah katından onlara bir kitap geldiği zaman” Ama nasıl bir kitap? “yanlarında olanı tasdik eden” Bakın yanlarında olan… Şu anda sizin yanınızda ne var? Kuranı Kerim… Musa’ya indiği şekliyle diye bir ifade var mı? Yanlarında olan… Öyle değilse oradaki adamı ne ilgilendirir? Ben ne bileyim, o dönemi ben nereden bileceğim diyecek. “ve kânû min gablu yesteftihûne alellezîne keferû” Daha önce gelmişler. Çünkü Resulullah’ın Medine’ye geleceğini biliyorlar. Orada müşriklere hava atıyorlar. Biliyorlar ki Allahu Teala dünya hakimiyetini bunun ümmetine verecek. Henüz gerçekleşmiş değil. İnşallah o konuda gereken çalışmaları yaparız diye ümit ediyorum. Orada gelip müşriklere hava atıyorlar. Bir gün elimize geçecek göreceksiniz falan diyorlar. “felemmâ câehum mâ arafû keferû bih” “O tanıdıkları nebi ne zaman onlara geldi, inkar ettiler.” Görmezlikten geldiler. “felağnetullâhi alel kâfirîn” “Allah’ın laneti onlaradır.” (Bakara 89) Yani Allah onları dışladı. Allah dışlayınca Medine’de kalamadılar değil mi? Kısa sürede Medine’yi boşalttılar. O zaman bu kâfirleri yenmenin en kolay yolu onlara doğru dini tebliğ etmektir. Bunu tebliğ edersin kaçarlarsa Cenabı Hak onları dışlar. Dışladığı zamanda onlar sizden kaçmak zorunda kalırlar. Hakimiyetin en kısa yolu budur. Ondan sonra şöyle diyorlar. “Bié’semeşterav bihî enfusehum” “Kendilerini ne kötü sattılar?” “ey yekfurû bimâ enzelallâhu bağyen ey yunezzilallâhu min fadlihî alâ mey yeşâu min ıbâdih” “Allah’ın indirdiğini görmezlikten geldiler.” Çünkü Allah’ın kitabı olduğunu gayet iyi biliyorlar. Niye? Kıskanıyorlar. Niye Allah bize indirmedi de ona indirdi diyorlar. “febâû biğadabin alâ ğadab” “Gazap üzerine gazabı hak ettiler.” “ve lilkâfirîne azâbum muhîn” “O kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.” (Bakara 90) Gördünüz mü tasdik… Dolayısıyla şimdi ne oldu? Dünyanın neresinde bir dini yapılanma varsa oraya bizim tasdikle gitme mecburiyetimiz var. Ama bugün Müslümanlar maalesef… Asırlardır tasdik tamamen unutulmuş. Ve bugünde arkadaşlar tepkiler… Onu bir anlatır mısın?
Vedat YILMAZ: İslam alemi içerisinde tasdik dendiği zaman ve geleneğin yaklaşımı bellidir. Bize çocukluktan beri öğretilen şudur. Allah bir nebi gönderir. O nebiyle birlikte bir kitap indirir. Sonra o kitap bozulur. O kitap bozulduğu için Allah yenisini gönderir. Sonra o da bozulur. Bozulduğu için tekrar yenisini gönderir. Böyle bir kurgu… Kuran’a baktığınız zaman Kuran’da kesinlikle bu kurguyu destekleyecek, bu kurguyu ima edecek bir bilgi yok. Yani Allahu Teala bir kitap gönderir sonra o bozulduğu için yenisini gönderir tarzı bir bilgi Kuran’da yok. Ama bizim geleneğimizde bu tarz bir sistem oturtulduğu için dolayısıyla tasdik dendiği zaman Kuran mevcut olanı tasdik etmez. Yani az evvel ayette söylenen onlarla birlikte olanı değil, onların yanında olanı değil, daha önce zamanında öyle bir kitabın inmiş olduğu bilgisini tasdik eder. Bizim geleneğimizdeki tasdik anlayışı budur. Tabi günümüzde yeni yaklaşımlar ortaya çıkıyor. Kuran’a yönelişler oluyor. Bu yönelişlerin içerisinde tasdik konusu ne gibi evrimler geçirmiş ona baktığımız zamanda yine tasdik konusuna aslında Müslümanlar önem vermiyorlar. Şu açıdan tasdik kelimesini bazıları bu sefer değiştirme, tahrif etme yoluna gitmişler. “Tasdik kelimesi aslında bir şeyi doğrulamak, onaylamak anlamına gelmez. Tasdik demek aslında tashih anlamına gelir” demişler. Yanlış olan bir şeyi düzeltmek anlamına gelir demişler. Dolayısıyla Kuran’ın musaddık oluşu kendinden önceki kitapların yanlışlığını düzelttiği anlamına gelir şeklinde bir tahrife gitmişler. Kelimeyi tahrife gitmişler. Çünkü bu minvalde hareket eden insanlarda tasdik konusunu kabul etmek istemiyorlar. Yani Kuran’ın mevcut olan kitapları tasdik ettiği gerçeğini kabul etmek istemiyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Neden? Çünkü bugün Yahudi ve Hıristiyan ulemasının, uzmanlarının en çok korktukları şey budur. Çünkü tasdikle gidildiği zaman… Bak az önce ne oldu? Allahu Teala Medine’de ki Yahudileri dışladı. Kısa sürede gittiler. Hepsi de bunun başlarına geleceğini biliyorlar.
Vedat YILMAZ: Yani bir de Hocam bir şeyi de söylemek lazım. Özellikle bugün İslam aleyhine yapılan çalışmalarda… Batıdakiler olsun, müsteşrikler yapmış olduğu, misyonerlerin yapmış olduğu… İslam aleyhine yazıların, makalelerin genel odak noktası tasdik ilişkisini yok etmeye çalışmadır. Sürekli olarak Kuran’ın Kitabı Mukaddes’e aykırı olan yönlerini göstermeye çalışırlar. İşte kuran dediğimiz gibi özellikle Allah kavramını bozmaya çalışırlar, Kuran’ın Mesih kavramını bozmaya çalışırlar, nebi kavramını bozmaya çalışırlar. Kuran’da ki bu kavramların aslında Kitabı Mukaddestekinden çok farklı olduğu, Kitabı Mukaddes’e aykırı şeyler söylediğini sürekli olarak dile getirip bu ilişkiyi bozmaya çalışıyorlar. İslam karşıtı çalışmalarda… Yani bu alanda çalışanlar zaten görüyordur, biliyordur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bugün okuduğumuz ayetlerden, tekrar baştan alayım. “Gul eyyu şey’in ekberu şehâdeh” “De ki en büyük şahit kim?” “gulillâhu” “De ki Allah” “şehîdum beynî ve beynekum” “Benim ve sizin aranızda şahit olan Allah’tır.” (Enam 19) Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunun tek şahidi Kuranı Kerim’dir. Çünkü Allah’ın şahitliğini ancak Allah’ın kitabıyla biliyoruz. Sözleriyle biliriz değil mi? Geçen haftada söylemiştik. O zaman buyurun bunu başkası yazabiliyorsa inanma… Hadi buyurun. Bütün dünya toplansın, hadi yapın. “ve ûhıye ileyye hâzel gur’ânu liunzirakum bihî ve mem belağ” “Bana Kuran vahyedildi ki bununla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım.” (Enam 19) O zaman ulaştığı herkes bütün dünyadır. Bugün öyle bir hale geldi ki, şu konuşmamızı dünyanın her noktasında isteyen herkes izleyebilir değil mi? “einnekum leteşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ” “Siz gerçekten Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz?” Gerçekten böyle bir şey var mı? Hiç kimse evet demez. Dese bile yalan söylediğini bilir. “gul lâ eşhed” “De ki ben şahitlik etmem.” “gul innemâ huve ilâhuv vâhıduv” “De ki o tek bir ilahtır.” “ve innenî berîum mimmâ tuşrikûn” “Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.” (Enam 19) Az önce Vedat ne dedi? Resulullah’ın gelip evini kuracağı yerin bile adı var. Her şeyi var. Resulullah’ın geleceğine dair haberler İncil’de de var. Bunlarda hep sohbetlerinizde var değil mi?
Vedat YILMAZ: Evet, Hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi… Şimdi burada Allah şöyle diyor. “Ellezîne âteynâhumul kitâbe” “Kendilerine kitap verdiklerimiz var ya” Bakın burada ehli kitap demedi. Uzmanlar değil. Sıradan Yahudi, Hıristiyan… Uzman olmaya gerek yok. Herkes… “yağrifûnehû” “Aslında o nebiyi tanırlar.” Bilirler. Nasıl? “kemâ yağrifûne ebnâehum” “Kendi oğullarını tanıdıkları gibi.” (Enam 20) Mesela bir milyar insanın içerisinde ben oğlumu gördüğüm zaman bu benim oğlumdur dediğimde yok, yok sen yanlış söylüyorsun senin oğlun değildir deseler herkes güler değil mi? Babası tanımayacak da sen mi tanıyacaksın derler. İşte o benim kızımdır dese. Tamam. O değil aslında… Ne demek o değil? Benim kızımı ben tanımayacağım da sen mi tanıyacaksın. Bütün dünya değildir dese beni inandırabilirler mi? Onun Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğunu bu derece kesin bilirler. “ellezîne hasirû enfusehum” “Ama kendilerini zarar edenler” Kendilerini zarara sokuyorlar, kendilerini kaybediyorlar. Kendilerini harcıyorlar. “fehum lâ yué’minûn” “İşte onlar inanmayacaklar.” (Enam 20) Kendilerini harcayanlar inanmayacak. İnanmadıkları zaman yaptıklarının kendi aleyhlerine olduğunu gayet iyi bilirler. “Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben” “Bir yalanı Allah’a mal edenden daha kötü kim vardır?” (Enam 21) Yalan söylüyor, Allah söylemiştir diyor. Haşa… Yahudi ve Hıristiyanların bu tür sözlerine rastladın mı? Yani Muhammed’i (a.s) Allah’ın elçisi saymamak için uydurdukları şeyler…
Vedat YILMAZ: Yani Hocam birçok kavramı tahrif ediyorlar. Tahrif Örnekleri diye bir program yapmıştık. O programda bunlardan da bahsetmiştik. Nebimizin hak nebi olduğu yani beklenilen nebi olduğunu gizlemek için kendi kitaplarındaki birçok kavramı tahrif ediyorlar. Siyon kavramını, keder kavramını tahrif ediyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Siyon’dan bahset arkadaşlar siyon’u bilsinler. Siyonizm diye duyarsınız. Siyon ne demek?
Vedat YILMAZ: Siyon; Kitabı Mukaddes içerisinde, Eski Ahit içerisinde Mekke bölgesini ifade eden bir yer… Mescidi Haram bölgesini ifade eden bir yerdir. Ama bunu da tahrif ederek farklı yerlere çekmişler. Paran kelimesini tahrif ediyorlar. Ümmilikle ilgili bölümleri tahrif etmeye çalışıyorlar. Birçok şeyi tahrif ederek nebimizle alakalı olan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah böyle diyor diye Tevrat’a mal ediyorlar, İncil’e mal ediyorlar.
Vedat YILMAZ: Zaten elimizdeki tercümelerden yola çıkarak bir şeyler elde etmek o kadar zor ki… Bu kavramları çevirmedikleri için…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuran mealleri de öyledir. “Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben” “Bir yalanı Allah’a mal edenden daha zalim kim olabilir?” “ev kezzebe biâyâtih” “ya da Allah’ın ayetleri karşısında yalan söyleyenden daha zalim kim olabilir?” (Enam 21) Mesela az önce Vedat’ın söylediği gibi, Allah yanınızda olanı tasdik eden diyor. Bugün bizim ulema ne diyor? Musa’ya (a.s) inen şeklini diyorlar. Kardeşim Allah böyle der mi? Şimdi sana birisi Resulullah’a indiği şekliyle dese ben nereden bileceğim? Ben ancak bunu bilirim. Benim o zamana gitme şansım var mı? Bunun eğer Allah’ın kitabı olmadığını iddia ediyorsan buyur gel. Meydan okuyor. “innehû lâ yuflihuz zâlimûn” “Şurası bir gerçektir ki zalimler (yanlış yapanlar) hedeflerine ulaşamazlar.” (Enam 21) Bakın işte ulaşamıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar yarı yolda kalıyorlar. Az önce Bakara Suresindeki ayetlerde Allah’ın lanetlediklerini okuduk. Eğer biz insanlara, bu din mensuplarına doğru dini anlatır, doğru dini tebliğ edersek onlarda karşı çıkarlarsa Medine’de ki Yahudiler gibi her şeylerini kaybetmek zorunda kalırlar. Bunu unutmayalım. İşte onun İslam evrenseldir. “İnneddîne ındallâhil islâm” “Din Allah katında İslam’dır.” (Ali İmran 19) İslam ne demek? Allah’a teslim olmak demektir. Allah ne diyorsa o. İslam odur. Allah’a teslim olmak. Zaten Allah’a teslim olması gerektiğini bilmeyen hiç kimse yoktur. İşte Ali İmran 83’te bildirildiği gibi göklerde ve yerde ne var ne yok hepsi zaten Allah’a teslim olmuş. Allah’ın dininden başka in mi arayacaksın? Allah’a teslim oldun mu dünyanın en hür, en güçlü insanısın. Bu kadar… Öyleyse Allah’a teslim olma dini kişisel mi, evrensel mi? Evrensel… Bütün insanları mutlu eder mi? Eder. Bütün insanları güçlü hale getirir mi? Bu kadar… İnsanlar sadece Allah’ın kölesi olur, başkasının kölesi olamaz dediğiniz zaman hürriyetin doruk noktası değil mi? “İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn” “Ya rabbi kulluğu yalnız sana yapar, yardımı da yalnız senden isteriz.” (Fatiha 5) O kadar… Allah yardımcımız olsun.