Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün ki dersimiz İnsanı Kamil Uydurması başlığı altında olacaktır. Enam Suresinin 15. Ayetinden 18. Ayetine kadar okuyacağız. İnsanı Kamil ne demek önce ona bakalım. Dıştan baktığınız zaman oldun insan, kemal insan gibi anlarsınız. Zaten bu tür kavramlar seçilirken insanların zihinlerini bildikleri kavramlara bilmedikleri anlamlar yüklenerek zihin karışıklığı, laf cambazlığı yapılır. Bir takım anlamlar oradan inanç kaydırması olur. Bizim Aracılık ve Şirk kitabından okuyorum. “İnsanı kamil, Hakikati Muhammediyye’dir.” Hakikati Muhammediyye ne demektir? Hakikati Muhammediyye, Hıristiyanların İsa anlayışının İslam’a uyarlanmasıdır. Mesela bugün ki Hristiyanlar İsa (a.s) için şöyle derler. “İsa gerçek Allah ve gerçek İsa’dır.” Yani % 100 Allah, % 100 insandır derler. Şimdi öyle bir şey söylüyorlar ki insanların zihinleri karışsın. % 100 insan ise geriye ne kaldı? Yok % 100 Allah ise nasıl oluyor? Aklın eriyor mu? Zaten bu işe akıl ermez derler. O zaman ne oluyor? Aklı kullandırmadığı zaman sizi koyun haline getiriyor. İstediği gibi güdüyor. Hakikati Muhammediyye diye aynı mantık bizde de var. Mesela tarikatlara göre Hakikati Muhammediyye varoluşun başlangıcıdır. Hıristiyanlarda da öyledir. İsa (a.s) için hiçbir şey yokken söz vardı derler. Bu da varoluşun başlangıcıdır. “Onunla Allah aynı gerçeğin ön ve arka yüzleridir. Allah’tan başka hiçbir şey yokken Hakikati Muhammediyye var olmuş, her yaratık ondan ve onun için yaratılmıştır. O nebilerin ve velilerin ledunni ve batıni bilgilerini aldıkları kaynaktır.” Peki, bunu söyleyen kim? Bunu söyleyen Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisidir. Şimdi burada size açayım. Hakikati Muhammediyye diye bir başlık var. Mehmet DEMİRCİ yazmış. Mesela İsa… Niye İsa madem % 100 Allah ise niye ortalıkta görünüyor? İnsan şekline bürünerek gelmiş diyorlar. Aynı şeyi Muhammed (a.s) için Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde söylüyorlar. “Vücudu mutlakın taayyün ettiği ilk mertebeye…” Allahu Teala hiçbir şeye benzemez. Taayyün de belli bir şekil, bir insan şekli almış oluyor. İlk mertebeye deniyormuş.
Bugün ki şeyleri neden anlatıyorum, baştan söyleyeyim. Bugünlerde tarihselcilerle ilgili birkaç gündür bir tartışma başladı. Mustafa ÖZTÜRK, bir de 29 Mayıs Üniversitesine bağlı KURAMER Kuran Araştırmaları Merkezi… Tartışmanın merkezinde yer alıyor. Tabi Mustafa ÖZTÜRK’ün görüşlerine katılma imkanı yok. Çünkü o Kuranı Kerim’i Allah’ın sözü olarak kabul etmiyor. KURAMER’in başkanı olan Ali BARDAKOĞLU’da Kuran ile herhangi bir problemin çözüleceğini kabul etmiyor. Din dediğiniz zaman sadece iman ve itikat meseleleri vardır, diğer konular Kuran’ın konusu değildir diyor. Bunlar bize biraz ters… Biraz değil, tümüyle terste… Bu terslik yeni başlamış değil. 29 Mayıs Üniversitesi Diyanet’e bağlı bir üniversitedir. Bu kitapta Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisidir. Diyanet’te Mustafa ÖZTÜRK’e karşı bir beyanat yayımladı. Tamam güzel de kardeşim önce bir kendinizi düzeltin. Biraz sonra size göstereceğim. Kuranı Kerim meallerine kadar bozmuşlar. Yani bu dinin bozulmamış bir tarafı kalmamış. Abbasi döneminde çok ciddi bir hareket bugüne kadar devam etmiş. Yanlış yapanlara müdahale edilmemesi için de Cumartesi günü bir ders yaptık. Bir insan inancını tam bir hürriyet içerisinde ifade edebilir. Resulullah’ın hayattayken Ali İmran Suresi 72. Ayette ehli kitap yani Yahudi ve Hıristiyanlardan uzman kişiler oradaki Hahamlar “âminû billezî unzile alellezîne âmenû vechen nehâri vekfurû âhırahû leallehum yerciûn” “Müminlere inene günün başlangıcında inanın, sonunda inkar edin. Belki dinlerinden dönerler” (Ali İmran 72) diyorlar. Organize bir hareket yapıyorlar. Arkadan bunları organize edenler var. Gidin, Muhammed’e indirilene sabahleyin inanın… Haham gidip inandık diyecek. Zaten onu da Bakara Suresi 75 ve devamı ayetlerde ayrıntılı açıklıyor. İnandık diyecekler, çok iyi kavrayacaklar. Ama arkasından kelimelerin anlamını bozmaya çalışacaklar. Az önce söylediğim gibi insanı kâmil, olgun bir insan… Ne? Ama o insanı kâmil senin bildiğin gibi değil diyerek sağa sola çekecekeler. Sabahleyin gidip inandığınızı söyleyin… Haham gelip tam işte beklediğimiz nebi geldi, beklediğimiz kitap buydu diyecek. Oh be ne kadar güzel. Cumartesi günü buraya gelenlere söylemiştim. Şu derse bir Haham gelse bu Kuran bizim beklediğimiz kitaptı, biz buna inanıyoruz dese siz onu nasıl karşılarsınız? Mutlulukla değil mi? Davet edelim bak ne kadar güzel dersiniz. Ondan sonra bir hafta sonraki dersimize gelip ya beyler öyleydi ama ben yanılmışım, yok, bu sizin dininizde şu var, şu var bir takım yalan şeylerle ben buna inanmıyorum dediği zaman herkesin zihni karışmaz mı? Böyle bir organize hareket yapıyorlar. Günün sonunda da inanmadığınızı söyleyin. Belki dinlerinden dönerler diyorlar. Peki, Resulullah dinden döneni öldürse böyle bir organizasyon olur mu? Onu bütün ayrıntılarıyla Kuranı Kerim’de dünya kadar ayetle Cumartesi günü anlatmıştık. Arzu edenler onu Hikmet Çalışmalarından izleyebilirler. Abbasiler Döneminde İranlılar devlete tam hakim olmuşlardır. Batılılarla da tam bir anlaşma içerisine girmişlerdir. İnşallah Cenabı Hak onları da tümüyle ortaya çıkarmayı nasip eder. Hamd olsun, önemli bir kısmını çıkardık. Uydurdukları dine karşı çıkılmaması için bir hadis uydurmuşlardır. “Kim dininden dönerse onu öldürün.” Bir müddet sonra o da yetmemiş. Dört dörtlük Müslümanları da öldürmeleri lazım. Zındıklık diye bir kelime çıkarmışlar. Siz bakmayın dışta dört dörtlük görünüyor ama bu adam münafıktır… Münafıkları Resulullah tanıyamıyordu sen nereden tanıdın? Biz tanırız derler. Divanı Zenadika diye bir divan oluşturmuşlar ve insanları öldürmüşler. Yani ilim adamlarını öldürmüşler. Bu inanç… Burada size defalarca anlattım. Ebussuud’un Maruzat’ı var. Acaba bir yanlışlık var mı diye Süleymaniye Kütüphanesinden el yazma nüshasını almıştım. İbn Abidin’de ki şeyinde bir talebe soru soruyor. Onun sorusu üzerine… Yani Nebimizin bütün emirlerine uymak gerekir mi, hepsi doğru mudur diye sorunca ilk sorunla kafir oldun, çünkü doğru mu demek sen yanlış olduğuna inanıyorsun, kabul etmezsen öldürüleceksin diyor. Uygulamak gerekir mi dediğin zaman bu defa tevbe etsen de öldürüleceksin diyor. Böyle bir eğitim sistemi olur mu? Ama bugün böyle bir eğitim sistemi var. Bugün İslam Alemi dediğimiz alemde böyle bir eğitim sistemi var. Türkiye’de maalesef Müslümanlarda olması gereken din hürriyetini ancak Laiklikle birazcık görmeye başladık. Bizdeki din hürriyetiyle Laiklik asla karşılaştırılamaz. Ama gene hiç yoktan iyidir. Buradan bakıyorsunuz. Sen Diyanet olarak çıkarmış olduğun ansiklopedi de şöyle diyorsun. “Allah’tan başka hiçbir şey yokken Hakikati Muhammediyye var olmuş, her yaratık ondan ve onun için yaratılmıştır. Alemin var olma sebebi, maddesi, gayesi bu hakikattir.” Burası çok uzun hepsini okumak istemiyorum. “Allah ile Hakikati Muhammediyye aynı hakikatin ön ve arka yüzleri gibidir” diyor. Diyanet İslam Ansiklopedisi, 15. Cilt, 179 ve 180. Sayfa… İsteyen okuyabilir. İnternette de var. Hakikati Muhammediyye diye yazarsanız okuyabilirsiniz. Bu ansiklopedi bir kitaptır. Bunun gösterdiğim yüzü ön yüzüdür. Diğer tarafı arka yüzüdür. İkisi iki ayrı kitap mı? Tek kitap… Allah ile Muhammed arasındaki fark da buymuş. Fark var mı?
Seyirci: Muhammed eşittir Allah…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi tabi… Onu da söylüyorlar. Muhammed eşittir Allah cümlesi aynen var. Yani Diyanetin yayınladığında da var. Okuduğumu çok iyi hatırlıyorum. Ama şu an hangi kitap olduğunu söyleyemem. Mesela şey var. “Ehad Ahmed olur, ki mim eder fark, bütün alem o mim içre olur ğark.” Allah Ahmed’dir diyorlar. Bunu söyleyen şahısla yıllar önce gidip anlattım. Bunları nereden çıkardın falan dedim. Onlara gereken her şeyi kendi cemaatinin en önde gelenlerinin içerisinde kendisine anlattım. Hem de gece öyle bir vakitteydi ki Sokaklarda in, cin yok. Hiçbir şey yok.
Abdullah BAYINDIR: Yeni Dünya Dergisi çıkarıyorlardı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evet, Yeni Dünya Dergisi çıkarmışlardı. Beyazıt’ta Ali Ramazan DİNÇ adında bir müridinin evine gelmişti. Gece vakti Beyazıt’ta hiç kimse yok. Girdim, ağzına kadar dolu… Onların yanında bütün ayrıntılarıyla kendilerine söyledim. Yanlışları ortaya koyduk. Koydun ne işe yaradı ki? Diyanete yıllar önce Talak ve nikahla ilgili hükümleri anlattık. Din İşleri Yüksek Kuruluna anlattık da ne değişti? % 100 Kuran’a aykırı hükümleri hala İslam diye anlatıyorlar. Şimdi çıkıp da Mustafa ÖZTÜRK’e karşı çıkabilirsiniz, Ali BARDAKOĞLU’na karşı çıkabilirsiniz. Ama önce bir kendinizi düzeltin kardeşim. Bu sadece Diyanet için değil, bütün mezhepler için geçerlidir. Bütün mezhepler derken inançla ilgili mezhepleri de, amelle ilgili mezhepleri de kastediyorum. Şimdi ayetleri okuyacağım. İnsanı kamil neymiş? Hani siz zannediyorsunuz ki. Bakın İnsanı Kamil ne? Bunu tarif eden şu anda İstanbul Müftüsü olan Hasan Kamil YILMAZ… Size ondan okuyacağım. Altınoluk mecmuasında Temmuz 1996’da çıkmış. Hasan Kamil Bey’i defalarca tevbeye davet ettim. İlan edeceksin. Niye? Çünkü bu Allahu Teala’nın emridir. Allah’ın ayetlerini gizleyenler için Allahu Teala “İllellezîne tâbû ve aslehû ve beyyenû” “Tevbe edecek, kendisini düzeltecek ve gerçeği ortaya koyacak” (Bakara 160) diyor. Aksi takdirde Allahu Teala bunların meleklerin ve bütün insanların laneti altında olacağını açıkça söylüyor. Bunlara sizin benden daha iyi bir dostunuz olmaz diyorum. Çünkü ahiretinizi kurtarmanız için çalışıyorum. Geçende de Mevlana etkinliklerinde Mevlana insanı kamil’dir dediler. Söyleyenlerin çoğu insanı kamil nedir bilmiyor. Zannediyor ki olgun bir insandır. Bakın neymiş? “Hakikati Muhammediyye’nin diğer adıdır.” Yani hiç kimse yokken o vardı. “Tarikatlara göre o Muhammed aleyhisselamdır. Ama…” Muhammed ama o sizin bildiğiniz Muhammed değil. Bu ifade tamamen Hasan Kamil YILMAZ’a aittir. “Ama onun tarihi şahsiyeti değil. Adem balçık halindeyken nebi olan Muhammed’dir.” Adem balçık halindeymiş, o sıra nebiymiş. Bunu nereden çıkarıyorsun? Allah “Ve mâ muhammedun illâ rasûl, gad halet min gablihir rusul” “Muhammed sadece Allah’ın elçisidir. Ondan önce çok elçiler geldi” (Ali İmran 144) demiyor mu? Ayrıca “hâtemen nebiyyîn” “nebilerin sonuncusudur” (Ahzab 40) diyor. Bunlar Adem balçık halindeyken nebiydi diyorlar. Din ne hale getirilmiş görüyor musunuz? Adam İstanbul Müftüsü… Hadi buyurun. Ama Abdülaziz BAYINDIR’a 2002’den beri 21 yıl vaaz ettiği Süleymaniye Cami dahil bütün camiler resmen yasaktır. Tamam açıklamalar yapıyorsunuz ama birazcık kendinize çeki düzen verin. Devam ediyorum. “Adem balçık halindeyken nebi olan Muhammed’dir.” Haşa Allah’ın bundan haberi yok. “O varlığın ve yaratılışın gayesidir.” Hıristiyanların İsa için söylediği yalanlar. “Zira ilahi irade ancak onun aracılığı ile gerçekleşir.” O olmasa Allah hiçbir şey yapamayacak, görüyor musunuz? “Eğer insanı kamil olmasa Allah bilinemezdi.” Tevbestağfirullah… “İnsanı kamil maddi, manevi bütün kemal mertebelerini kapsar. Onun kalbi arşa, benliği kürsüye, makamı sidrei müntehaya, aklı kalemi alaya, nefsi levhi mahfuza, tabiatı 20:53 sn. anlaşılmıyor. bağlıdır.” Hiçbir şey bırakmadı. “Derler ki insanı kamil alemde daima vardır. Birden fazla olamaz.” Allah daima var. Birden fazla oluyor mu? Allah ile aynı görüyor musunuz? “İnsanı kamil için mülkte, melekutta ve ceberutta hiçbir şey gizli değildir. O eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir. Bu hakikat her devirde değişen isim ve suretlerde nebi veya veli olarak ortaya çıkar.” Nebi en son Muhammed (a.s) zamanında ortaya çıktı. Bugünde veli olarak ortaya çıkar diyor. Devam ediyor. İşte Said Nursi’de, Fetullah’ta kendilerini böyle tarif ediyorlar. Hem Fetullah ile ilgili, hem Said Nursi ile ilgili Aracılık ve Şirk kitabında çok ayrıntılı bilgi vardır. Herkesin Fetullah’ın kapısında kuyruğa girdiği, herkesin nurculara nasıl iyi davranması gerektiği konusunda birbirleriyle yarıştığı zamanda biz bu kitabı yazdık. Ve onların şirk içerisinde olduğunu kendilerine anlattık. Hadi erkeklerse bir cevap versinler bakayım. Yaptıkları ne oldu? Birisi geldi. İsmini vermeyeyim. Çok tanınmış birisidir. Belki tevbekar olmuştur. “Abdülaziz Bey sen bir kitap yazmışsın, okuduk. Gittim, çalışıyorlar. Sana cevap vermek istiyorlar. Ama asla veremezler. Senden bir ricamız var. Kitabı yazmışsın ama bir yerde o konuları konuşma” dedi. Erzurum’a gittim. Atatürk Üniversitesinde çok eski bir arkadaşım oradaki İlahiyatta Profesördür. Her akşam evine çağırıyor. Çıkarken ya Abdülaziz Bey bir şey diyeceğim diyor. Eski arkadaşım olduğu için kıyamıyorum da… İmam Hatip 1. Sınıftan arkadaşımdır. “Burada Nurcular bizi çağırıyorlar. Sana cevap vermek için… Sana (Aracılık ve Şirk kitabına) cevap vermek mümkün değil. Senden bir şey rica edeceğim. Yazmışsın bir yerde konuşma.” Görüyor musunuz?
Şimdi gelelim ayetlere… Allahu Teala burada şöyle diyor. “Gul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm” “Ya Muhammed şöyle de. Ben korkuyorum. Allah’ın emrini yerine getirmezsem büyük günün azabından korkuyorum.” (Enam 15) Allah’a en büyük isyan nedir? Şirktir. Peki, Muhammed’in (a.s) müşrik olma ihtimali var mı? Hayattayken yok muydu? Zümer Suresinin 65. Ayetinde Muhammed’e ve diğer bütün nebilere şöyle diyor. “Ve legad ûhıye ileyke ve ilellezîne min gablik” “Şu sana kesin olarak vahyedildi. Senden öncekilere de…” “lein eşrakte leyahbetanne ameluke” “Hele şirke düş, bütün amellerin yok olur, gider.” Peki, korunmuş birisine bu söylenir mi? Peki, bize ismet sıfatını olmazsa olmaz sıfat diye öğretmediler mi? Günahlardan korunmuşlardır dediler. Efendim zelleler olur derler. Bu şirk zelle mi? En büyük günah değil mi? “ve letekûnenne minel hâsirîn” “kaybedenlerden olursun.” (Zümer 65) Peki, Enam Suresi 15. Ayette ne diyor? “Gul” “Ya Muhammed şöyle söyle.” “innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm” “De ki rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkuyorum.” (Enam 15) “Mey yusraf anhu yevmeizin fegad rahimeh” “O gün kim ondan uzaklaştırılırsa Allah ona ikramda bulunmuş olur.” Yani biz ne kadar yapsak da Cenabı Hakkın istediği gibi tam kamil bir şey yapamıyoruz. Ama gene Cenabı Hak bir sürü yardımla, destekle -yeter ki şirkten ve büyük günahlardan uzak kalalım- bizi ondan uzak tutuyor. “ve zâlikel fevzul mubîn” “Bu apaçık bir kurtuluştur.” (Enam 16) “Ve iy yemseskallâhu bidurrin felâ kâşife lehû illâ hû” “Eğer Allah sana bir zarar vermek isterse onu ondan başka kaldıracak biri yoktur.” (Enam 17) Şimdi öyle mi? Mesela Eyup Sultan’a gidin. Topkapı Sarayında ki Mevlevi haneye gidin. Şimdi orası üniversiteye verildi. Oranın girişinde de ne yazılı biliyor musunuz? Kapının üstünde… İkisinde de… “İza tehayyertüm fil-umur, feste’inu min ehlil-kubur” “Ne yapacağınızı şaşırırsanız gidip ehli kuburdan (ölülerden) yardım isteyin.” Bu hangi din? Camiye yazmışsın. Orada da öyle… İkisine de bunu buradan kaldırın dedim. Dinleyen mi var? Yetkililere söyledim. Her ikisi içinde… Yeni değil yani… Bu yalanı uyduranda Osmanlı Şeyhülislamlarından İbn Kemal’dir. O da bizim Tarikatçılığa Bakış kitabında ayrıntılı olarak yer alır. Tamı tamına Resulullah’a iftiradır. Senet menet uydururlar o da yok. “Resulullah böyle dedi” diyor. Sanki kendisi duymuş. Haşa… Ayette ne diyor? “Ve iy yemseskallâhu bidurrin felâ kâşife lehû illâ hû” “Sana Allah bir zarar verecek olursa onu ondan başka kaldıracak yoktur.” (Enam 17) Bunlar ne diyor? Ölüler kaldırır diyor. Tevbestağfirullah. Bu ne ya? Diyanet bunu yarından geçi yok. Derhal o camilerde, o şeylerden kaldırması lazım. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi olması lazım. Derhal o yazıyı kaldırması lazım. Topkapı Mevlevihanesinde ki yazıyı da… Öyle çıkıp falanda, filanda bir tane şamar oğlanı bulun. Kardeşim birisine yaparken hiç olmazsa sen sağlam yerde dur da ondan sonra yap. Bana niye sinirleniyorsun diyorlar. Kardeşim ayetlere bakın. Bu ayetleri okuyup da rahatsız olmamak mümkün mü? “ve iy yemseske bihayrin fehuve alâ kulli şey’in gadîr” “Ama Allah sana bir iyilik yapacaksa bil ki her şeye bir ölçü koymuştur.” (Enam 17) Öyle bedavadan da iyilik yapmaz. Ölçüsü vardır. “Ve huvel gâhiru fevga ıbâdih” “Kullar üzerinde tam etkindir.” “ve huvel hakîmul habîr” “Kararları doğrudur ve her şeyden haberi vardır.” (Enam 18) Resulullah’ın (s.a.v) ve bütün nebilerin günahsız… Bakın, ilah yaptıkları kişiler günah işler mi? Aslında Resulullah’ı ilah yapmak hiçbirisinin umurunda değil. İsa’yı ilah yapmak kilisenin umurunda değil. Ama İsa’yı ilah yapmaz Papa ilah olmaz. Kilise ilah olmaz. Bizde de Resulullah’ı ilah yapmazlarsa şeyhler ilah olmaz. Her devirde nebi veya veli şeklinde görünür diyor ya… Ya nebi ya veli… Nebi bitti, veli… O zaman benim velim insanı kamil, yani ilahtır diyecek değil mi? Sanki Muhammed (a.s) umurundaydı. Ama onu kullanıyor. Efendim böyle birisi hiç günah işler mi? İşte bakın size şunu söyleyeyim. Ben bugün Diyanet’e, şuna, buna, İstanbul Müftüsüne laf ettim. Değil. Bugün Abdullah bir takım şeyler anlatacak. Onu makale olarak da yazdı. Sitemizde de var. O ayetlere gidip tefsirlere bakın ki… Buradaki Arapça tefsirlerde dahil. Bir tane doğru mana veren birisi bulur musunuz? Ayetin manasını saptırmamış bir tane tefsir bulup bana gelin. Bilirsiniz her defasında burada bütün tefsirlere meydan okurum. Bir tek kişi gelebiliyor mu? Gelemez. Şimdi Resulullah (s.a.v)… Yazdığın makalenin adı neydi?
Abdullah BAYINDIR: Allah’ın Elçisinin Örnekliği ve Nasr Suresi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nasr Suresinin başına gelenler… Şimdi bu konuda Abdullah’ı dinleyelim.
Abdullah BAYINDIR: Bismillahirrahmanirrahim. Nasr Suresi hepimizin okuduğu kısa sureler arasındadır. Hemen hemen de manasını okumuşsunuzdur. Ama genelde biz… Bazen okurken derinlemesine tefekkür ederek okumuyoruz. Ya da Kuranı Kerim’de o zikredilen ayetlerin diğer ayetlerle nasıl bağlantılı olduğunu genelde düşünmeden okuyoruz. Mesela Nasr Suresinin sonunda “Fesebbıh bihamdi rabbike vestağfirh” geçer. “İzâ câe nasrullâhi vel feth” “Allah’ın yardımıyla fetih olduğunda” “Veraeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ” “Allah’ın dinine insanların gruplar halinde girdiğini gördüğünde” “Fesebbıh bihamdi rabbike vestağfirh” “Allah’ın yüceliğine yönel, onu hamd et ve ondan af dile.” Orada af dile geçiyor. “innehû kâne tevvâbâ” “Çünkü o tevbeleri kabul edendir.” (Nasr 1-3) Burada neden af dileyecek?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstersen burada karşılıklı konuşalım da daha iyi anlaşılsın. Allah ne diyor? Resulullah Mekke’yi fethedecek. İnsanların bölük bölük İslam’a girdiğini görecek. O zaman ya rabbi beni affet diyecek. Bu ne? Hakikaten çocukluktan beri bende bu ayeti bir türlü anlayamazdım. Çünkü bizim anlamamızın önünde bir sürü engeller vardı. Ayetleri birlikte okuyun diye bir şey öğretmiyorlar ki… Resulullah Mekke’yi fethedecek. İnsanlar bölük bölük İslam’a girecek. Estağfirullah diyecek. Bunu anlayabiliyor musunuz?
Abdullah BAYINDIR: Neden af dileyecek? Bir şey mi yapmış? Tabi bunu diğer ayetlerle bağlantılı okumadığımızda… Resulullah’ın özellikle Mekke’nin fethiyle alakalı Mekkeli müşriklerle yapmış olduğu mücadelenin artık son noktayı koyduğu yer. Yani burada istiğfarın niye yapıldığını hakiki anlamda çözebilmek için o mücadelenin başından sonuna kadar bakmak lazım. Buna da Kuranı Kerim’den bakmak lazım. Netice itibariyle biz Hud Suresinde Kuran’ın, ayetlerin ayetlerle açıklanması gerektiğini anlıyoruz. “Elif lâm râ, kitâbun uhkimet âyâtuhû summe fussılet mil ledun hakîmin habîr” “Bu öyle bir kitaptır ki ayetleri hem muhkem kılınmış (hükümler barındıran) hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.” (Hud 1) Neden böyle yapılmış? “Ellâ tağbudû illallâh” “Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye.” “innenî lekum minhu nezîruv ve beşîr” “Bende o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen bir kişiyim.” (Hud 2) Bu Hz Muhammed’in dilinden… Burada biz kitabı görüşümüze göre, % 100 Kuranı Kuran ile açıklamazsak… Bu ayette istiğfardan bahsediyor, o zaman neden böyle yapılmış diye düşünmeden ya da sadece kendi bakışımıza göre açıklarsak “Ellâ tağbudû illallâh” Allah’tan başkasına kul olmayalım diye Kuran’ın Kuran ile açıklanmasını Allah istemiş. Biz aslında farklı şeylere hizmet ederiz. Onun için bu Mekkeli müşriklerle mücadelesi… Tabi ki bunlarla alakalı o kadar fazla ayet var ki… Hepsi şu anda ele alacak kadar vakit yok. Ben makalenin içerisinde zikrettiğim ayetlerden hareketle bunu açıklamaya çalışacağım. Özellikle Mekkelilerle mücadele boyutunda… Resulullah 13 yıl Mekke’de kalmıştı. Müslümanlık, İslam daveti biraz güç kazanmaya başladığı anda baskılarda artmaya başladı. Müslümanları ilk başlarda zaten çok ciddiye almıyorlardı. Müslümanlar sahabeden Erkam bin Ebil Erkam’ın evinde toplanıyorlardı. Bu ev Kabe’ye çok yakın bir evdi. Orada namaz kılıyorlar, konuşuyorlar. Yeni gelen ayetleri Resulullah orada açıklıyordu. Mekkeliler de bunu görüyorlardı fakat çok ciddiye almıyorlardı. Peygamberliğini ilan etmiş, söyler geçer diye düşünüyorlardı. Ancak Kuran ayetlerinin etkileyiciliği İslam’a girenleri arttırınca baskılarda artmaya başladı. Baskılar öyle bir boyuta geldi ki… Siyerde karşılaştıysanız bilirsiniz. Mekke’de mücadeleye güç yetiremeyenlerin Habeşistan’a gidişi var. Ondan sonra Hz Muhammed’in ve Haşimi soyunun üç-dört sene bir boykot süreci var. Boykot sürecinde Müslümanlar evlerinden alınmışlar. Evlerini terk etmeye zorlamışlar. Hani filmlerde görürüz. Kapının üzerine çarpı şeklinde tahtalar çakılır. 36:49 sn. anlaşılmıyor. Ona benzer bir hadise yaşanır. Onlar belli bir mahalleye… Tamamen etrafı güvenlik çemberine alınmış bir mahallede yaşamaya zorlanmışlar. Ve böyle bir dönem geçirilmiş. Bu dönemde de Müslümanlar ile müşrikler arasında belli ayetler çerçevesinde, çeşitli münazara şeklinde tartışmalar yaşanmış. Bunlardan bir tanesi de… O dönemde Bizans var. Hıristiyan… Roma İmparatorluğunun doğudaki temsilcisi… Bir de Sasani İran var. İranlılar ateşe tapıyorlar. Ateş şeklini verdikleri, ateşi temsilen yapmış oldukları şekillere tapıyorlar. Mekkeliler kendilerini İranlılarla özdeşleştirmiş. O günlerde özellikle boykot zamanında Bizanslılarla İranlılar arasında bir savaş oluyor. Bu savaşı İran kazanıyor. Burada Mekkeliler bunu Müslümanlara karşı “Bak sizinkileri yendik” diyorlar. Tek tanrıya inanan Hıristiyanlar… Her ne kadar Hıristiyanlar tanrı üç dese de… Hz İsa’yı Allah’a ortak koşsalar da netice itibariyle kitaba inanan bir din… Sizinkileri yendik diye bu savaşı üstünlük sağlama, dalga geçme vesilesi yapmaya çalışıyorlar. Bununla alakalı Rum Suresi iniyor. “Elif lâm mîm” “Ğulibetir rûm” “Evet, Rumlar yenildiler.” Nerede? “Fî ednel ardı” “Yakın bir yerde yenildiler.” “ve hum mim bağdi ğalebihim seyağlibûn” “Onlar bu mağlubiyetlerinden sonra yeneceklerdir.” (Rum 1-3) Allah burada galip geleceklerdir diyor. “Fî bıd’ı sinîn” Vakitte veriyor. “3 ila 9 sene içerisinde” “bıd’a” kelimesi bir vakit ifade eden kelimedir. “lillâhil emru” “Bu Allah’tan bir emirdir.” “min gablu ve mim bağd” “Bu işin öncesi de sonrası da Allah’ın yetkisindedir (emrindedir).” “ve yevmeiziy yefrahul mué’minûn” Burası önemlidir. “İşte o gün müminler sevineceklerdir.” (Rum 4) Şimdi müminler sevinecek deyip Allah burada bırakmış olsaydı herhalde orada Romalıların yapmış olduğu galibiyetten dolayı sevineceklerdir diye nokta koyabilirdik. Ama devamında şöyle diyor? “Binasrillâh” “Allah’ın vermiş olduğu bir zaferle sevineceklerdir.” “yensuru mey yeşâé’, ve huvel azîzur rahîm” “O çalışana yardım eder. O güçlüdür, ikramda bulunur.” Devamında “Vağdallâh” “Bu bir vaaddir.” Bakın açık bir şekilde Allah’ın vaadidir. Bu da yine önemli bir ifadedir. Burada “Binasrillâh” ifadesi önemlidir. Nasr Suresindeki ile aynı kalıptadır. Allah’ın zaferiyle sevinecekler. “Vağdallâh” “Bu Allah’ın bir vaadidir.” “lâ yuhlifullâhu vağdehû” “Allah vaadinden caymaz.” “ve lâkinne ekseran nâsi lâ yağlemûn” “Ancak insanların büyük bir bölümü bunu bilmezler.” (Rum 5-6) Aradan vakit geçiyor. Habeşistan hicretinden sonra boykot belli sebeplerle sona eriyor. Yine Mekke’de yaşama şartları ortadan kalkıyor. Hz Muhammed’in hayat tehlikesi ortaya çıkıyor. Akabe biatları falan… Ve Medine’ye en nihayetinde bir hicret gerçekleşiyor. Medine’de hicretten birkaç sene sonra Mekke liderlerinden Ebu Sufyan’ın bir kervanla Suriye tarafına çıktığı haberi duyuluyor. Kervanın dönüşünde Hz Muhammed o… O zamanda da aynı dönemde de yine Allah’ın o Rum Suresinde belirtmiş olduğu 3 ila 9 sene içerisinde diyordu. Belli bir sürede vermiş. Bizans ile İranlılar arasında haberler geliyor. Tekrar savaş hazırlıkları var. Yakında savaş görülecek diye… Rum Suresindeki zafer vaadi Müslümanların beyninde… Ve o dönemde de Mekke’de gündem olmuştu. Müşriklerinde aklında olan bir şey… Çünkü konuşulmuş, edilmiş… Hz Muhammed, Ebu Sufyan’ın Suriye dönüşünde kervanına el koymayı düşünüyor. Müminleri organize ediyor. Bedir Savaşının hazırlıkları böyle… Yola çıkıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani orada Rumlarla Persler savaştığı gün… O gün Allah müminlere yardım edeceğine göre bu yardımın Ebu Sufyan’ın kervanının Müslümanlara verilmesi şeklinde olacağını düşünüyor. Ona göre yola çıkıyorlar.
Abdullah BAYINDIR: Zaten bu “Vağdallâh” (Rum 6) şeklinde geçiyordu. Bedir Savaşının başlangıcıyla alakalı Enfal Suresinde de çok ayet vardır. Enfal Suresinin 7. Ayetinde özellikle Müslümanlar ya savaş için yola çıkacaklar… Çünkü aynı dönemde savaşmaları emredilmişti. Veya gidip sadece kervanı ele geçirecekler. “Ve iz yeıdukumullâhu ıhdet tâifeteyni” “Allah size, o iki topluluktan birinin sizin olacağı sözünü vermişti.” Ya kervan ya da savaşla galibiyet… “ennehâ lekum ve teveddûne enne ğayra zâtiş şevketi” “Siz güçsüz olanı istiyordunuz.” (Enfal 7) Niye? Kervan belli bir kişilik korumayla korunuyor. Ama karşı taraftaki ordu büyük bir ordu… Mekke hemen hemen bütün Arap yarımadasında yenilmez bir ordu olarak görülüyor. Herkesin merkezinde olan, korktuğu, yenilmez olduğu hatta kendilerini kutsal gören kişiler bunlar… Kabe’nin koruyucusu olduklarından dolayı kutsal olduklarını düşünen… Hac’da da hatta kutsal olduklarından dolayı insanları kendi sattıkları kıyafetleri almaya mecbur eden kişilerdir. Yani Mekkeliler kendilerini böyle düşünen, Allah’ın özel insanları olarak kendilerini düşünen kişilerdir. Ve yenilmeyeceklerini… Müslümanlarda yeni gelmişler. Daha yeni bir topluluk, daha hiç savaş yapmamışlar. Tabi ki Mekke’nin gücünü biliyorlar. Müslümanlarda orada kuvvetsiz olanı istiyorlar. Allah ayette söylüyor. “Siz güçsüz olana hevesleniyordunuz. Allah ise size verdiği sözler sebebiyle gerçeği ortaya çıkarmak ve o kafirlerin arkasını kesmek istiyordu.” (Enfal 7) Allah bunu niye buyurdu? Çünkü “Liyuhıggal hagga ve yubtılel bâtıle ve lev kerihel mucrimûn” “O suçlular istemeseler bile gerçeği ortaya çıkarıp yanlışı ortadan kaldıracağını, bu şekilde gösterecekti.” (Enfal 8) Burada özellikle dikkatinizi çekerim. Rum Suresindeki “Vağdallâh” “Allah’ın vaadi” (Rum 6) ile bu ayetlerde “yeıdukumullâhu” “Allah size vaad eder” (Enfal 7) Allah’ın vaadi aynı ifadeler geçiyor. Oradaki vaat ile buradaki vaadin örtüşmesi var. Allah size verdiği sözler sebebiyle diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen unuttun galiba… Allah’ın sözü de Mekke’de inen İsra Suresindedir.
Abdullah BAYINDIR: Şimdi okuyacağım. Şunu da özellikle söylemek lazım. Allah’ın sünnetullah denilen kuralları vardır. Bunu genelde tabiat kuralları diye anlatıyorlar. Tabiat kuralları değildir. Allah’ın o toplumsal anlamdaki, kitaplarında belirtmiş olduğu kurallar vardır. Bu kuralların en önemlilerinden bir tanesi İsra Suresi 76 ve 77. Ayetlerde geçer. Bu ayetler Mekke’de inmiştir. Allah resullerle alakalı kuralı şöyle söylüyor. “Ve in kâdû leyestefizzûneke minel ardı liyuhricûke minhâ” “Seni bu topraklardan çıkarmak için yerinden oynatmak üzereler” “ve izel lâ yelbesûne hılâfeke illâ galîlâ” “Eğer sana böyle bir şey yaparlarsa (seni topraklarından çıkarırlarsa onlarda burada çok az bir müddet kalırlar.” (İsra 76) Nereden bahsediyor? Nerde kalırlar? Kimler? Mekkeli müşrikler Mekke’de çok az bir süre kalırlar. Allahu Teala bu ayeti Mekke’de indiriyor. Neden böyle? Şundan dolayı… “Sunnete men gad erselnâ gableke mir rusulinâ” “Senden önce gönderdiğimiz elçilere uygulanan kanun budur.” (İsra 77) Kanundur. Suyun 100 derecede kaynaması gibi bir kanundur. Allah’ın koyduğu kanundur. Bu diğer nebilerle de alakalıdır. Yani Resulullah’tan önce dünya kadar nebi geçmiş. Hepsiyle alakalı gerçekleşen kanun budur. Yani seni buradan çıkarırlarsa onlarda fazla kalamazlar. Niye? Allah’ın nebilerle alakalı kanunu böyledir. “ve lâ tecidu lisunnetinâ tahvîlâ” “Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.” (İsra 77) Bu genel kuraldır. Şimdi Resulullah çıkarıldı mı? Çıkarıldı. Bedir Savaşı öncesi Rum Suresinde belirtilen gerekli şartlarda gerçekleşti mi? Gerçekleşti. Müminler yola çıktılar. Fakat onlar kervanı elde etmek istiyorlardı. Kafalarında o vardı. Çıktıklarında ordudan haberleri yoktu. Yolda haberini alıyorlar. Ve devam ediyorlar. Savaş ortamına geliniyor. Savaş meydanında karşılaşıyorlar. Onunla alakalı Enfal Suresinde yine uzun uzun anlatılıyor. Savaştan önce uyuyorlar. Uykularında, rüyalarında karşı taraftaki ordu küçük gösteriliyor. Yine savaş meydanında daha azmış gibi görüyorlar. Onların hepsi Kuranı Kerim’de ayrıntılı bir şekilde Enfal Suresinde anlatılıyor. Müminler saldırıya geçiyorlar. Karşı taraf dağılıyor. Bunların hepsi var. Ama özellikle savaştan önce inen surelerden Muhammed Suresinin 4. Ayetinde herhangi bir savaşta neler yapılması gerektiğini Allah belirtmiş. “Feizâ legîtumullezîne keferû fedarber rıgâb” “Herhangi bir şekilde savaşta kafirlerle karşılaştığınızda onların boyun köklerini vurun.” Savaş esnasında öldürmekten çekinmeyin. Çünkü savaş… “hattâ izâ eshantumûhum” “Ancak onları etkisiz hale getirince” “feşuddul vesâga” “Onları güvenlik çemberine alın.” Onların etrafını sarın. “feimmâ mennem” “ve onları yakalayın.” Yani esir alın. Ne zamana kadar? Devamına da bakmak lazım. “feimmâ mennem bağdu ve immâ fidâen” “Onları karşılıklı veya karşılıksız olarak serbest bırakın.” “hattâ tedaal harbu evzâraha zâlik” “Böyle yapın ki savaşın ağırlığı kalmasın.” (Muhammed 4) Savaş meydanında kâfirlere yani o karşılaşılan kişilere hâkim olununca bunlar yapılacak. Savaş meydanında karşılaşınca… Bedir Savaşında Mekkeli müşrikler gerisin geriye kaçıyorlar. Muhammed Suresine göre onlar kaçıyorlar. Belli bir zayiat veriyorlar. Müslümanlarda tamamen onlardan toplanacak ganimete odaklanıyor. Normalde herhangi bir savaş meydanında, dünya arzında onlara tam olarak üstünlük sağlayacakları bir galibiyet elde edilmemiş. Sadece püskürtülmüş, kaçırtılmış. Bedir Savaşının şeyi budur. Tamam, savaş üzerinde bir galibiyet varmış gibi gözüküyor ama İsra Suresinde… Bir de Muhammed Suresinde söylenilen durum tamamen güvenlik çemberine almak bütün kâfirlerin etkisiz hale getirilmesi anlamına geliyor. Yani sadece o savaşta yakalanan esirler değil. Siz orada bütün kâfirleri etkisiz hale getirmediniz ki… Orada Müslümanlar esir almaya başlıyorlar. Belli bir esir alınıyor. Galibiyet elde edilmeden ganimetler alınarak Müslümanlar belli bir savaş meydanında yakalanan kişileri esir alıyorlar. Bu şekilde Medine’ye dönülüyor. Dönüş yolunda aynen Muhammed Suresinin 4. Ayetini Allah hatırlatıyor. Gene Enfal Suresinde… Resulullah’ı azarlayarak hatırlatıyor. “Mâ kâne linebiyyin ey yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fil ard” Aynı ifadeyi kullanıyor. Savaş meydanında % 100 hakim… Karşı tarafı alt etmeden… Buradaki şey alt etmek… “Savaş alanında düşmanı etkisiz hale getirinceye kadar hiçbir nebinin esir alma hakkı yoktur.” Sen ne yaptın? Etkisiz hale getirmeden esir aldın. “turîdûne aradad dunyâ” “Siz dünyalık istiyorsunuz.” Bunu kim diyor? Allah diyor. Bütün müminlere diyor. İçinde Resulullah’ı da ayırmadan… “vallâhu yurîdul âhırah” “Allah ise daha sonrasını istiyor.” (Enfal 67)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 50:23 sn. anlaşılmıyor. asıl vurgu Resulullah’a… Çünkü komutan o… Hiçbir nebi bunu yapma hakkına sahip değildir. Komutan o… Asıl vurgu ona…
Abdullah BAYINDIR: Allah da sonrasını istiyor. Yani sizin ilk başta istediğiniz şey değil. Tam bir hâkimiyet istiyor. Zaten Allah Muhammed Suresinde bunu emretmişti.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Enfal 8. Ayette şöyle diyor. “O gerçekleşecek olan şey gerçekleşsin.” Yani siz Mekke’ye gidin ve Mekke’yi alın. Yani Müslümanlar Bedir’de Mekke’ye gideceklerdi. Mekke’ye gireceklerdi. “Kafirler hoşlanmasalar da böyle işte…” (Enfal 8)
Abdullah BAYINDIR: Evet onu atladık. Vurgusunu yapmadım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ve Mekke’yi alamadılar. Çünkü Resulullah (s.a.v) çok ağır bir suç işledi.
Abdullah BAYINDIR: Bir de takip etmeleri gerekiyordu. Karşı taraf sadece püskürtülmüş oldu. Ve onlar Mekke’ye gerisin geri döndüler. Ama bir galibiyet olması için İsra Suresinde belirtilen o bölgede az bir süre kalabilmeleri, Allah’ın sünnetinin hemen gerçekleşmesi lazım. Zaten mağlup oldu, ordu dağıldı. Mekke’ye kadar izlendiğinde bir daha toparlanması mümkün olmayan bir durum vardı. Allahu Teala Enfal Suresi 68. Ayette şöyle diyor. “Lev lâ kitâbum minallâhi sebega” “Allah’tan daha önce yazılmış bir şey olmasaydı.” “lemessekum fîmâ ehaztum azâbun azîm” “Aldığınız esirlerden dolayı size büyük bir azap dokunacaktı.” (Enfal 68) Çok büyük bir azap dokunacaktı. Çünkü Allah galip gelinmeden esir alınmasını istemiyor. Bunu Muhammed Suresinde söylemiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Orada bir şey daha var. Anlaşılması için söyleyelim. “Lev lâ kitâbum” bu kitap kelimesi bizde… Mesela ciltli kalın şeylere kitap deriz. Ama Araplar küçük bir yazıya da kitap derler. Allahu Tealanın buradaki kitabı Abdullah’ın söylediği gibi Rum Suresinde… Allah ne dedi? “O gün müminler Allah’ın vereceği zaferle sevinecekler. Bu Allah’ın vaadidir” (Rum 5-6) dedi. Bu sözü Allah Mekke’de verdi. İşte bu kitap dediği o ayettir. Mekke’de indirilen o ayet olmasaydı “lemessekum fîmâ ehaztum azâbun azîm” “o aldığınız esirlerden dolayı kesinlikle size büyük bir azap (azabı azim) dokunacaktı.” (Enfal 68) Derken başta Resulullah ve ashabı…
Abdullah BAYINDIR: Resulullah burada ayrılmıyor. Bu ayet geldiği zaman Resulullah üzgün… Çünkü kendisi de bu ayetlerin direkt muhatabıdır. Orada Allah’ın istediği şey yerine gelmemiş oluyor. Bedir Savaşını biz kâğıt üzerinden bir galibiyet olarak değerlendiriyoruz ama Allah’ın Muhammed Suresinde söylediği şeyler yapılmadığı için Bedir Savaşı dönüşünde bu büyük ikazı yapıyor. Netice itibariyle devam ediyor. O gün aslında Mekke’nin alınması…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela Diyanet’in mealinde nasıl mana veriliyor? Bütün tefsirlerde böyledir. Yani Diyanet’e mahsus bir şey değil. “Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz.” (Enfal 67) Bu ne biçim laf? “Yeryüzünde hâkim hale gelmedikçe” böyle bir nebiden Kuranı Kerim bahsediyor mu? Böyle bir insan var mı? Ne demek yeryüzünde hâkim? Hâkim olduktan sonra daha niye esir alıyorsun ki? Şu ayetlere verilen manaya bakın. Bir de “yakışmaz” diyor. “Hakkı yoktur” demiyor. Çünkü anlamı öyle bir bozmuşlar ki… Kelimelere öyle bir anlam veriyorlar ki o anlamada gelebiliyor. Yani İnsanı Kamil’e olgun insan diyebilirsiniz. Kelimelere öyle yanlış mana veriliyor ki insanların zihnini karıştırıyor, ayeti anlamsızlaştırıyor. Ondan sonraki ayette ne diyor? “Eğer Allah’ın daha önce verilmiş bir hükmü olmasaydı…” (Enfal 68) Ne o? Abdullah’ın anlattığını, olayın Rum Suresi ile irtibatlandırıldığını bakın ki herhangi bir tefsirde görebilir misiniz? Çünkü hikmet metodu tamamen kaybolmuştur. Bu ayetleri doğru bir şekilde anlamaları mümkün değil. İmkânsız yani… O zaman ne oluyor? Demek ki Allah’ın yazgısı, o zaman kader inancı diyorlar. Ne güzel… Oh…
Abdullah BAYINDIR: Yani burada Resulullah Muhammed Suresini uygulamadığı için bir günah işlemiş. Sonrasını biz biliyoruz. Bedir Savaşından sonra Uhud Savaşı var. Kağıt üstünde Uhud Savaşı bir mağlubiyet olmasına rağmen… Savaş meydanında Resulullah’ın orada yapmış olduğu davranışlardan dolayı Uhud Savaşı Ali imran Suresinde anlatılıyor. Tam aksine orada övülüyor. Yani etrafındakiler dağılır gider diye sen onlara yumuşak davrandın. Arkasından kaçanlara gelin buraya falan diye bağırdın. Yine Hendek Savaşında da Resulullah’ın davranışları övülüyor. Hatta üsvei hasene olarak orada… Hendek Savaşındaki davranışlarından dolayı… Ahzab Suresinde “Resulullah’ta sizin için güzel bir örnek vardır. Onu örnek alın” diye davranışları Allah tarafından müminlere tam örnek gösteriliyor. Yani Bedir Savaşı üzerine Uhud ve Hendek Savaşı yaşanıyor. Hendek Savaşından sonra da Hudeybiye Antlaşması var. Müslümanlar yola çıkıyorlar. Udeybiye Antlaşmasında daha önce bir güç olarak kabul edilmeyen Müslümanlar, artık Mekkeliler tarafından bir güç olarak kabul ediliyorlar. Geri dönüş yolunda Fetih Suresi nazil oluyor. “İnnâ fetahnâ leke fetham mubînâ” “Fethin önündeki engeller senin için tamamen kalktı. Biz sana apaçık bir fetih verdik” (Fetih 1) diye meal verilir. Fetih açmak demektir. Fethin önündeki engelleri açmaktır. Fethin önündeki engeller yani Mekke’yi almanın önündeki engeller senin için kalktı. Artık bu… Müminler geri dönüş yolunda Hudeybiye Antlaşmasının şartlarına itiraz ederken özellikle Hz Ömer… Fetih Suresi nazil olduğunu öğrenince bütün itirazları artık bir kenara bırakıyorlar. Yani durumu anlıyorlar. Neden böyle oldu? Devamı önemli… “Liyağfira lekallâhu mâ tegaddeme min zembike ve mâ teahhara” “Allah bunu senin önceki ve sonraki günahını bağışlamak için…” (Fetih 2) Burada Resulullah’ın günahından bahsediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O günahı bağışlasın diye fethin önünü açtı diyor. Günahı olmayana bu söylenir mi? Ama bakın Diyanet Vakfının yayımladığı mealde ne diyor? “Geçmiş ve gelecekte günahtan uzak bulunan peygambere tamamlanan ilahi nimet Mekke ve Taif’in fethi…” Allah geçmiş ve gelecek günahlarını affetti mi diyor? Hepsi “gelecek günahlarını affetti” diye mana verirler.
Abdullah BAYINDIR: Burada daha da ileri gitmiş. Günahtan uzak yazmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Günahtan uzak diyor. O zaman Allah yalan söylüyor demek ki… Haşa… Tahriften daha öte bir şey… Allah yalan mı söylüyor?
Abdullah BAYINDIR: Diğer mealleri eleştirebiliriz de bu hepten kötü…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Büsbütün berbat bir şey… Geçmiş ve gelecek… Gelecekteki günahlarını affetmek ne demek? Olmamış günah affedilir mi? Allahu Teala bakın. Gene Diyanet Mealinden size okuyacağım. Ahkaf Suresinin 9. Ayetine verdikleri manaya bakın. “De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.” (Ahkaf 9) Peki, gelecek günahları affedilecekse “bana ne yapılacağını bilmem” der mi? Ne yaparsam yapayım ben garantiyim der değil mi? Size karışmam demesi gerekmez mi? Ya bu ne biçim bir şey ya… Ayete böyle mana verilir mi? “Önceki günahını ve ondan sonraki günahını bağışlasın” diye meal verilmesi gerekir. Demek ki Fetih ile alakalı bir olay bu? “İz yurîkehumullâhu fî menâmike galîlâ” “Ya Muhammed Allah sana onları rüyanda az gösteriyordu.” “ve lev erâkehum kesîral lefeşiltum” Enfal 66’da onlar iki katı kadar savaşabilirsiniz diye izin verildi. Onlar üç katı olduğu için Allah iki katı gösteriyordu. Kime? Resulullah’a. “Eğer sana çok gösterseydi kesinlikle dağılacaktınız.” (Enfal 43) Dağılmak bir nebi için suç değil midir? Bu Resulullah için söyleniyor. Bu Resulullah’ın savaş öncesi günahıdır. Bir de savaş sırasındaki günahı esir alması… Hem onu hem de bunu… İki günahında Fetih ile ilgili olması lazım. Eğer orada bunları yapmasaydı doğru Mekke’ye gidecekti. Yok, efendim geçmiş ve gelecek diyorlar. Gerçekten bunları anlamıyorum. Bunu nasıl yapmışlar?
Abdullah BAYINDIR: “Liyağfira lekallâhu mâ tegaddeme min zembike ve mâ teahhara” “Bunun için yapacaktı önceki günahını affetmesini…” “ve yutimme niğmetehû aleyke” “ve böylece sana olan iyiliklerini tamamlamak” “ve yehdiyeke sırâtam mustegîmâ” “ve seni doğru yola (sıratı müstakim’e) yöneltmek için yaptı.” (Fetih 2) Devamı da önemli… Bir sonraki ayet… “Ve yensurakallâhu nasran azîzâ” “Allah sana güçlü bir nasr (fetih) verecek.” (Fetih 3) Bunun bir sebebi de… Bakın Nasr Suresindeki aynı ifadeler… “nasran azîzâ” Yani ayetler arasındaki bağlantılar kurulması gerekir derken aslında Allah aynı ifadeleri kullanıyor. RumSuresinde de “nasr” ifadesine dikkat edelim. Burada da Fetih Suresinde “Ve yensurakallâhu nasran azîzâ” ifadesine dikkat edelim. Bir de nasr kelimesine “İzâ câe nasrullâhi vel feth” o Nasr Suresinde de aynı ifadeyi kullanmasına dikkat edelim. Yani aslında devamı olduğu, aynı konudan bahsedildiği çok çok açıktır. Netice itibariyle bu Hudeybiye Antlaşmasının maddelerini Mekkelilerin anlaşmalı olduğu bir grup çiğniyor. Çiğnendiği için Resulullah Müslümanları organize edip Mekke’ye doğru yola çıkıp netice itibariyle Mekke’yi fethediyor. İşte Mekke’yi fethettiğinde o baştan beri Rum Suresi, Enfal Suresi, Fetih Suresiyle bağlantılı olarak Nasr Suresinin esas manası ortaya çıkıyor. Resulullah’ın orada tevbe etmesi, istiğfar etmesi istenen şeyde ortaya çıkmış oluyor. Artık sen hatalarını kapattın. Neydi hata? Bedir Savaşında yapmış olduğu hatalar… Sen fetihle birlikte onları telafi ettiğin için, hatalarını kapattığın için hatanı telafi ettikten sonra senin af dilemeye hakkın var. Sen o Bedir Savaşındaki hatalarını ancak Mekke’nin fethiyle yerine getirdin. Yani aynen burada bize verilen mesaj şu? 1- İnsanı kamil denilen bugün ki dersle bağlantılı olan, tamamen hatadan korunmuş bir nebi yok. Tam aksine insanlara güzel örnek olan bir kişi var. Düşünün. Yani bu örnek daha önceki derslerde verildi. Güzel örnek olduğu için ben tekrarlamak istiyorum. İki tane öğrenci var. Sınavdan 100 alıyor ama sınavdaki her şey, yaptığı her şey bütün cevaplar kulaklıktan söyleniyor. 100 alıyor. En küçük hata olmadan noktası, virgülüne… Öbür öğrenciye de siz diyorsunuz ki “bak o öğrenciyi örnek al.” Ama bunda kulaklık yok. Sınava normal girecek. Aynı sorularla muhatap olacak. Şimdi böyle bir her şeyde dışarıdan uyarılıp kendisini hatadan korumuş bir şekilde tanzim eden bir nebi düşüncesi üsvei haseneden uzak bir nebidir. O zaman bize nasıl örnek olacak? Bize Cebrail (a.s) devamlı gelip hataları söylemiyor ki… Bize devamlı işte sen unu yaptın, bunu yaptın diye… Resulullah’da aynıydı. Bedir Savaşında o anlamda ayette bir çiğneme hatası, Muhammed Suresinin 4. Ayetine göre davranmama hatası Enfal Suresindeki o dağılma hatasını yaptığı için o hataları ancak Mekke’nin fethiyle bertaraf ettiğinden dolayı o vakit affı kabul oldu. Yani bir mümin hata işlediği zaman hakiki anlamda o hatasının affı için o hatasını bir şekilde bertaraf etmesi gerekiyor. Nasr Suresinin örnekliğinin özü bu…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir arkadaşımız suç işleyen Resulullah mı nebi mi diyor? Tabi ki resul sıfatıyla suç işleyemez. Resul sıfatıyla suç işlemesi demek ayetlerin anlamını bozması demektir. Hakka Suresinde Allahu Teala o zaman onu şah damarından yakalayıp öldüreceğini, şah damarını koparacağını söylüyor. Ama nebi olarak suç işleyebilir. Çünkü Allah’ın ayetini anlattığı zaman resul oluyor. Nebi günün her saatinde oluyor. Mesela Abdullah öğretmendir. 24 saat öğretmendir. Ama 24 saat öğretmenlik yapmıyor.
Abdullah BAYINDIR: Özellikle Bedir Savaşında yapılan hata da hiçbir mümin itiraz etmemişti. Tam bir icma vardı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bedir Savaşında olan o Enfal Suresi 67. Ayet bütün sistemi çökertiyor. Şimdi icma diye bir saçmalık uydurmuşlar. Hıristiyanların konsil karalarının bir yansımasıdır. Nasıl onların İsa anlayışını Hakikati Muhammediyye diye yansıtmışlar, konsil kararlarını da bize icma diye aktarmışlar. Tabi bu ayette başta nebi hata yapıyor. Arkasından hiçbir sahabi buna itiraz etmiyor. Dolayısıyla hepsi yanlışta ittifak etmiş oluyor. O ayete doğru mana verirlerse sistemleri çöker. Hiçbirisi doğru mana vermez. Onun için bugün tutup da öyle falana filana tamam söyleyin, tabi ki yanlışlara karşı çıkacaksınız. Ama önce kendinizi bir düzeltin kardeşim… Elbette karşı çıkacaksınız. Yahudiler tarafından Kuranı Kerim’e düşmanlık Resulullah hayattayken başlamıştır. Hala bu organize ediliyor. Bugün siz gönderin İngiltere’ye, gönderin Avrupa’ya, gönderin Amerika’ya ilahiyat doktorası yapsınlar diye ondan sonra şikâyet edin. Allahu Teala şöyle diyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû in tutîû ferîgam minellezîne ûtul kitâbe” “Müminler kendilerine kitap verilenlerin bir kısmına gönüllü olarak boyun eğerseniz” “yeruddûkum bağde îmânikum kâfirîn” “İnanmanızdan sonra sizi kafir hale getirirler.” (Ali İmran 100) Peki, ne yapıyorsunuz? Talebe olarak teslim ediyorsun. Buna doktora yaptır diyorsunuz. Haham’ın yanında, Papaz’ın yanında doktora yapan adamdan ne bekliyorsun? Kuranı Kerim’e hizmet mi edecek? Hem bu milletin parasını oraya vereceksin. Ne oluyor? Şimdi sonuç ne? Abdullah gayet güzel bir şekilde anlattı. 1- Mekke’de iken Allah Rum Suresinde ayetler indiriyor. “Rumlar Perslere yenildi. Ama 9 seneye kadar galip gelecekler. Onların galip geleceği günde Allah müminlere zafer verecektir” diyor.
Abdullah BAYINDIR: 1:08:05 01:08:09 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bedir Savaşı günü Rum ve Pers Savaşı oluyor. Allah o gün müminlere Bedir’de zaferi veriyor. Ama müminler zaferi hak etmemişler. Çünkü Allah düşmana galip gelmeden esir almayacaksınız diye önceden bir takım emirler vermiş. Kaderi inanç diye Müslümanlara yutturmuş olan Abbasi dönemi ve ondan sonra yazılan kitaplar hiç bu ayetlere doğru mana verirler mi? Bu ayetlere doğru mana verirseniz kader diye bir şey kalmaz. Sizin bütün uydurmalarınız çeker gider. Bu dini ne hale getirmişler, görüyor musunuz? Sonra Resulullah Mekke’ye giremedi. Halbuki Enfal Suresinin başında o şey gerçekleşsin diye sizin karşınıza Bedir ordusunu çıkardık dedi. Ve bu kâfirlerin kökü kurusun dedi. Nerede kuruyacak? Bedir’de… Bedir’de kurudu mu? Bedir’de kökü kurusaydı Uhud ve Hendek Savaşı olur muydu? Hudeybiye olur muydu? Ondan sonra Fetih Suresi Hudeybiye’den sonra iniyor. Ya Muhammed önün açıldı diyor. Allah senin günahını bağışlasın diye bu fethin önünü açtı diyor. Önce döktüğünü bir temizle. Ondan sonra estağfirullah de. Şimdi Müslümanlar ne hale geldi? Şunu şöyle yap. 70 yıllık günahın bağışlanır diyorlar. Vallahi Hıristiyanlara da diğerlerine de rahmet okutacak şeyler çıktı. Yok efendim şu sudan içersen, şu sakaldan şöyle yaparsan… Din diye bir şey orta yerde kalmadı. Tabi herkes cehenneme gitme hürriyetini kullanıyor. Ama ben müminim diyen insanlar Kuranı Kerim’e yapışmaları lazım. Bugün İslam Âleminde en büyük düşmanlık Kuranı Kerim’e yapılır. Onun için Cenabı Hak İslam Âlemini inim inim inletiyor. Aklımızı başımıza alalım. Allah yardımcımız olsun. Yani insanı kamil diye bir şey yok. Hakikati Muhammediyye diye bir saçmalık yok. Muhammed (a.s) bizim gibi bir insandır. O da bizim gibi günah işleyecek durumdadır. Abdullah’ın örnek verdiği gibi kopya çekip de not almıyor. Görüyorsunuz, canını dişine takarak hizmet ediyor. İşte o zaman bize örnek olur. Onu örnek almamız lazım. Allah yardımcımız olsun.