Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün yine Enam Suresini anlamaya devam ediyoruz. Daha öncede söylediğimiz gibi bu sure Mekke’de inmiştir. Topluca indiği söylenir. Tabi Mekke’de inmiş olması bir açıdan da o günün Mekke’sini daha yakından tanımamıza sebep oluyor. Biraz sonra göreceğiniz gibi aslında insanların dine yaklaşımları hiç değişmiyor. Yani Allah’ın varlığından birliğinden kimsenin şüphesi yok. Kendisini Allah’ın yarattığından, tüm varlıkları Allah’ın yarattığından, bütün kanun ve kuralları onun koyduğundan hiç kimsenin şüphesi yok. Ama bütün mesele şudur. Bizde varız ama kardeşim… Bütün mesele o… O da imtihandan geçtiğimiz için Allahu Teala seçim hakkı vermiş. Seçim hakkı verince bakıyorsunuz ki insanlar kendilerini ilahlaştırmaya çalışıyorlar. Bu her zaman var. İşte İblis’in kendisini nasıl ilahlaştırdığını biliyorsunuz. Adem’in (a.s) sınırdan döndüğünü de biliyorsunuz. Yani dünya hevesiyle İblis’e uyduğunu ama sonradan yanlışını anlayıp da döndüğünü biliyorsunuz. Burada geçen hafta okuduğumuz ayetlerde gayb konusu üzerinde durmuştuk. Bugün okuyacağımız konularda gene gayb konusuyla alakalıdır. Gayb Türkçemizde de var. Geçen haftada biraz daha detay vermiştik. Mesela ben kalemimi kaybettim, gören var mı dersiniz. Ne demek kaybettim? Yani ben kalemimin nerede olduğunu bilmiyorum demektir. Göremiyorum deriz. Onun için farkında değilim deriz. Ya da sesi olan bir şey olsa… Mesela çocuğumu kaybettim der. Çocuk belki bir yerde anne diye ya da baba diye bağırıp çağırıyordur. Ama sen duymuyorsundur. Dolayısıyla gayb bizim duyu organlarımızdan uzak olan varlığa denir. Bir de bazıları der ki… Falan adam aklını kaybetmiş der. Birisi de aklı var mıydı ki der. Öyle şeylerde olur. Buradan ne anlarsınız? Olan şey gaybtır. Olmayan şey gayb olmaz. Bu bütün bu halleri ile Kuranı Kerim’de var. Arap dilinde de öyledir. Olmayan şeye gayb denmez. Olana denir. Peki, Allahu Teala her şeyi yaratan… En ince ayrıntısına kadar her şeyi bilen… Bir yaprak düşse bilen olduğu için onun açısından gayb söz konusu olmaz. Dolayısıyla var olan şey gaybtır, olmayan şey gayb değildir. Yani olacak ki… Önceden planlayacaksınız, şey yapacaksınız… Ya bir an için kafamdan gitti, ne de güzel planlamıştım dersiniz. Bir şey ezberlemiştim. Şimdi tek kelimesi aklımda yok dersiniz. Zihnimden kayboldu gitti diyebilirsiniz. Ama yine de ister proje halinde olsun, ister varlık halinde olsun. Var olana gayb denir. Şimdi buradan geçen hafta okuduğumuz ayetleri tekrarlayalım. Çünkü şimdi okuyacağımız ayetlerle bütünlük gösteriyor. Enam Suresinin 59. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “Ve ındehû mefâtihul ğaybi” “Bütün gaybın anahtarları Allah katındadır.” Yaratan bilmez mi? Tabi ki bilir. “lâ yağlemuhâ illâ hû” “Ondan başkası bilmez.” Sadece Allah bilir. “ve yağlemu mâ fil berri vel bahr” “Karada ve denizde ne var ne yok hepsini bilir.” “ve mâ tesgutu miv veragatin illâ yağlemuhâ” “Bir yaprak düşse onu da mutlaka bilir.” “ve lâ habbetin fî zulumâtil ardı ve lâ ratbiv ve lâ yâbisin illâ fî kitâbim mubîn” “Yerin derinliklerinde bir dane ya da kuru yaş ne varsa hepsi bir kitapta açık bir şekilde yazılmıştır.” (Enam 59) Her şeyin kaydı da tutuluyor. Sadece bilgi değil. Ayrıca kaydı tutulduğu zaman onun etrafında görevli meleklerde o kayıttan öğreniyorlar. O kaydı hepsi bilmediği için bütün gaybı bilen Allahu Tealadır. Bizim için gayb olan uykuyu anlatıyor. Uyku nedir? Mesela bugün insanlar rüyayı anlamakta zorluk çekiyorlar. Çok haklılar… Çünkü bizim için gaybtır. İşte burada da Allahu Teala şöyle diyor. Geçen hafta da bu ayeti okumuştuk. Tekrar ediyorum. “Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli” “O sizi geceleyin vefat ettirendir.” (Enam 60) Geçen hafta ben size göstermeye çalışmıştım. Vefat neydi? Kalemle göstermeye çalışmıştım. Kalemin dışı ceset, kalemin içindeki mürekkep dolu plastik kısım ruh demiştim. Vücut yapısını ana rahminde tamamladığı zaman ruh gelip vücuda giriyor. Ana rahminde yapısını tamamlamış… Yani bütün organları tamamlamış olan vücut canlı mı? Canlı olmaması mümkün mü? İmkansız. O zaman ruhun buraya girmiş olması canlılıkla ilgili bir olay değil. Burada da bu kalemin dışını yapmasanız plastik kısmı içine koyamazsınız. Anlaşılsın diye bu örneği veriyorum. Yoksa ruh daha çok bilgisayarın işletim sistemine benziyor. O ruhun girmesi ile birlikte vücudumuzda görme, bakma değil. Çünkü gözler zaten yaratılmış. İşitme değil dinleme… Vücuda kan pompalayan kalbin yanında bir de ruhun kalbi oluşuyor. Ruhun kalbide karar merkezi oluyor. “Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli” Kalemin içindeki plastik ruhsa Allah gece ruhu çekip alıyor. Çekip aldığı zaman vücut ölmüş mü? Uyuyor. Uyuduğumuz zaman ruh çıkıp gidiyor. Bakıyorsunuz ki hiç görmediğiniz, bilmediğiniz yerde yürüyorsunuz. Mesela bir yere gidiyorsunuz. Ben burayı daha önce görmüştüm diyorsunuz. Hatırlıyorsunuz ki ben burayı rüyamda görmüştüm diyorsunuz. Mesela bu sabah namazdan sonra Süleymaniye’nin bahçesinde şey yaparken… Ben ilkokul öğrencisiyken o bahçede… Yani kendimi bir yerde görmüştüm. Şöyle bir baktım. Hatırladım. Aklıma geldi. Bütün açıklığıyla… Halbuki benim Erzurum’dan İstanbul’a gelişim 1968’dir. Belki buraya göçtüğüm ilk yıllardır. Demek ki ruh çıkıp geliyor, dolaşıyor. Bilmiyorsun. Ruhu bilmezseniz rüyayı asla anlayamazsınız. Bugünde dünyada en bilinmeyen şey ruhtur. Ben Avrupa’ya gittiğim zaman üniversitelerde bana en çok ruhu sorarlar. Vatikan’da bir toplantıya çağırmışlardı. Herkese 20 dk vermişlerdi. Bana 3 saat verdiler. Hayırdır ne oldu dedim. Her yerden sana soru sormaya gelecekler dediler. Ben en son konuşmacıydım. Salonda hiç kimse yoktu. Ben saat 3’de konuşmaya başlayacaktım. Baktım ki salon doldu. Çeşitli üniversitelerden gelmişler. Ruhu anlatacaksın dediler. Rusya’dan da geldiler. Şu ruh konusunu bize anlatır mısınız dediler. Arkadaşlarımız çalışmalarını bitirmek üzereler… Yakında gidecekler. Niye? Bunları ancak Kuran’dan öğrenebiliyorsunuz. Başka bir şeyden değil. Bunlar gayb bilgileridir. Allah şöyle diyor. “Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli” “Geceleyin sizin ruhunuzu çekip alır.” Geçen hafta biraz daha ayrıntılı anlatmıştım. “ve yağlemu mâ cerahtum bin nehâri” “Gündüz neler yapıp ettiğinizi Allah bilir.” “summe yeb’asukum fîhi” “Sonra sizi gündüz kaldırır.” Yataktan kalkıyorsunuz. Yani tekrar ruh gelip vücuda giriyor. “liyugdâ ecelum musemmâ” “Belirlenmiş süre tamamlanmış olsun.” Gece kalkamazsınız manasında değil. O ayrı bir konu… Burada genel bir özet yapılıyor. “summe ileyhi merciukum” “Sonra dönüşünüz Allah’ın huzurudur.” “summe yunebbiukum bimâ kuntum tağmelûn” “Sonra Allah neler yapıp ettiğinizi ahirette size tek tek bildirecektir.” (Enam 60) Çünkü her şeyden Allah’ın haberi var. Bizim içimizden, dışımızdan, yaptığımız her şeyden… Allah vücudumuzdaki sinir uçlarına kadar her taraftan haberdardır.
“Ve huvel gâhiru fevga ıbâdihî” “Kulları üzerinde tam hakimdir.” Tam egemendir. “ve yursilu aleykum hafezah” Tam egemen olmasına rağmen… Yani Cenabı Hak her şeyi kurala bağladığı için… “Size koruyucu melekler gönderir.” (Enam 61) Hepiniz bilirsiniz. Mesela yürürken elinizde bir şey okursunuz. Zihniniz bir şeyle meşguldür. Birden bir uyanırsınız önünüzde büyük bir çukur vardır. Sizi kim uyandırıyor? Görevli melekler… Bazen birçok şey aklınıza gelir. Daha önce hiç aklınızda olmayan şeyler… Mesela burada ders verirken bakarsınız ki öyle şeyler aklımıza gelir ki… Süleymaniye’de vaaz ederken, diğer camilerde… Allahu Teala melekler vasıtasıyla yardım ediyor. Müslüman kafir ayrımı olmaksızın bu herkese olur. “hattâ izâ câe ehadekumul mevtu” “Sizden birisine ölüm geldiği zaman” “teveffethu rusulunâ” “elçilerimiz onları vefat ettirir.” (Enam 61) Geçen hafta konuşmuştuk. Ölüm meleğinin adı neydi? Azrail diye bir melek var mıydı? Ama tekrar edeyim. Hakikaten Müslümanlar ne kadar zavallı durumdalar? Yani çoğumuz olup bitenden haberdar değiliz. Anlatılanı din biliyoruz. Ben şahsen Azrail diye bir melek olmadığını bu vakıfta öğrendim. Birkaç sene önce… Bu kolay bir şey değil ki…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: 14:02 14:05 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tevrat’ta geçmiyor. Geçen hafta burada anlatıldı. On tane ölüm meleğinden sadece bir tanesinin adına Yahudi alimleri Azrail diyor. O ismi kendileri veriyor. Allah vermiyor. Bizimkiler de ne yapıyor? Dört büyük melekten birisi Azrail diyorlar. Tevbestağfirullah. Ondan sonra bizde şaşırıyoruz. Nasıl bir melek ki aynı anda milyonlarca insan ölse hepsinin canını alıyor. Dünyanın her yerinde nasıl oluyor? Onlara bir şekil verilemiyor. Halbuki Allahu Teala ölüm meleği… Herkes için görevlendirilen melekler olduğunu geçen hafta ilgili ayetlerden okumuştuk. “ve hum lâ yuferritûn” “Onlar görevlerinde eksiklik yapmazlar.” (Enam 61) Canı tam alırlar. Çünkü o görevinde bir aksatma yaparsa derhal görevden kovulacağı için çok dikkatli olurlar.
“Summe ruddû ilallâhi mevlâhumul hagg” “Sonra öldürülenler tekrar dirilir.” (Enam 62) Vücut öldüğü zaman toprağa atılan tohum gibi olur. Yani fasulyeyi toprağa attığınızı düşünün. Önce bir yer açıp koyuyorsunuz. Üstünü örtüyorsunuz. Onun gibi… Fasulyenin belli bölümleri çürüyor. O çürüyen bölümler diğer taraflara gıda oluyor. Bir müddet sonra bakıyorsunuz onun içerisinden bir kök çıkıyor, büyüyor falan… Onun oluşum kanunları farklıdır, insanın oluşum kanunları farklıdır. İnsanın yeniden oluşumu için… Yani en son ölen insanla yeniden diriliş arasında 17,5 milyar yıl oluyor. Allahu Teala Mearic Suresinde 50 bin yıl diyor. Alla’a göre bir gün bize göre bin yıl gibidir. Tekrar bir gözden geçirelim. “ve inne yevmen ınde rabbike keelfi senetim mimmâ teuddûn” (Hac 47) Allah’a göre bir gün bize göre bin yıl gibidir. Peki, az önce okuduğumuz kimin sözü? Allah’ın sözü… Peki, Allah zamandan münezzeh mi? Bu da Cenabı Hakka yapılan bir başka iftiradır. O iftirayı yapabilmek için… Yani kader diye bir inanç uyduruyorlar ya… Kuranı Kerim’de kader diye bir inanç yoktur. Sahih hadislerde de… Sadece bir hadisin bir rivayeti vardır. Cibril hadisi… Kader’e; hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanırım. Hayrın ve şerrin Allah’tan olması demek hayrın ölçüsünü de, şerrin ölçüsünü de koyan Allah’tır demektir. Allah her birisinin kanunlarını çıkarmış. Ölçüyü koymuş. Hadi buyurun hangisini yapıyorsanız yapın… İnsanları serbest bırakmış. Mesela İmam Maturidi şöyle diyor. Bizimkilerin hepsi İmam Maturidi’ye inandıklarını söylerler değil mi? “Kader, Allah’ın hayrın ve şerrin ölçüsünü koymasıdır. Bunun dışında bir anlamı yoktur” diyor. Ama Maturidi’yim diyenler kadere böyle mi diyorlar? “Ben ezelde var mıyım ki? Allah benimle ilgili ezelden yazsın. Ben yokum ki… O zaman Allah ile beraber çok sayıda ezeli varlık ortaya çıkar. Böyle bir şey olur mu” diyor. Buna cevap veremeyenler ne yapıyorlar? Allah zamandan münezzehtir diyorlar. O zaman senin için Allah için zaman yok diyorlar. Yalanlarını bir başka yalanla desteklemeye çalışıyorlar. İşte şu geçmiş, şu gelecek, bu da şimdiki zaman… Şimdiki zamanı kaldır, geçmiş gelecek diye bir şey kalmaz diyor. Çünkü şimdiki zaman varsa geçmişte vardır, gelecekte vardır. Onu kaldırınca şimdiki zaman diye bir şey yoksa geçmişte yoktur, gelecekte yoktur diyorlar. Bu Allah’a göre böyle diye yalan söyleyerek Allah zamandan münezzehtir diyorlar. Peki, hiçbir insan yokken Allah dünyayı kaç günde yaratmıştı? 6 gün yani 6000 yıl ediyor. Aslında bu konuda uzman kişilerle çalışmak nasip olursa o başlangıçta Kuranı Kerim’e göre 17,5 milyar yıldır. Ama bu tür konularda çalışabilmek için konunun uzmanlarından bir ekip oluşması lazım. Bir de bizim her tarafa yetişmemizde imkansız… Allah’a göre bir gün bize göre bin yıl… Cenabı Hakkın esas aldığı kameri yıldır. Kameri yıl 354 gündür. O zaman Allah’a göre 354 gün bize göre kaç gün eder? 354000 gün eder. Mearic Suresinde 50 bin yıl son kişinin ölmesiyle yeniden diriliş arasında geçecek süre olarak anlatıyor. 354.000 sayısını 50.000 ile çarpın bakalım. 17.700.000.000 yıl eder. Peki, o zaman hiçbir insan yeryüzünde yok. 17 milyar yıl kime göre? Bize göre gözü kapayıp açacak kadar vakit… Çünkü vücut öldüğü zaman, zaman bitmiş oluyor. Ölen vücut için zamandan bahsedilir mi? Ne zamana kadar? Dirilinceye kadar… Oradan sura üflendiği zaman ölen gözünü kapatıyor, açıyor. O da Nahl Suresinde ifade ediliyor. Bu kadar… Bizim için belki birkaç saniye… Allah için kaç? 17.700 milyar yıl. Peki, Allah zamandan münezzeh miymiş? Burada Saim YEPREM hocayla Allah zamandan münezzeh meselesini 2,5 saat konuştuk. Bir tane ayet oku diyorum. Yok. Hadis, yok. Mantıki delil var mı? Hayır. Ayete uymuyor, hadise uymuyor. Hiçbir mantıki 22:42 sn. anlaşılmıyor. yok. Sen sonunda ne diyorsun? Allah zamandan münezzehtir. Allah’ta siz onu kavrayamazsınız diyor. Gayb konusunu sadece Allah bilir ifadesi son derece önemli değil mi? Bunların hepsi de gaybtır. Ondan sonra Cenabı hak şöyle diyor. “Summe ruddû ilallâhi mevlâhumul hagg” “Sonra hak Mevlaları olan Allah’a döndürülürler.” Yani gerçek dostları… Gerçekten onlara en yakın olan… Evet, Cenabı Hak bizim dostumuz ama suç işlediğim zaman cezayı veriyor. Hiç şeysi yok… Mevla, veli çok yakın demektir. Mesela siz çocuklarınızın velisisiniz, en yakınlarısınız değil mi? Kelime Arapça açısından o anlamda oluyor. Türkçede başka manalarda da kullanılıyor da… Gerçi Arapçada da başka manalarda kullanılıyor. “elâ lehul hukmu” Hepimiz Allah’ın huzuruna çıkarılacağız. “Dikkat edin karar Allah’a aittir.” Yarın ahirette oraya gittiğiniz zaman Allah’tan başka kimse sizi yargılayamayacak. Peki, ondan sonra? “ve huve esraul hâsibîn” “O hesap görenlerin en çabuk olanıdır.” (Enam 62) Çok hızlı hesap görür.
Buldun mu sen o kısımları?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: 24:13 24:24 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tamam, istersen o kısmı oku. Allah’a şükür ki yeni yeni kitaplar çıkmaya başladı. O kitaplara da çok ciddi müdahaleler olduğu belli yani… Çünkü insanlara yanlış inancı vermek için büyük adamların adını kullanmak gerekiyor. Onu kullanırken de onun kitabına müdahale ediyorsunuz. Adam nereden bilsin? Bugün İsa’ya (a.s) neler söyletiyorlar? Ama gene de bir takım doğru bilgiler var yani…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: İmam Maturidi’nin Kitabut Tevhid kitabının 67. Sayfasında… Ankara 2005 baskısında şöyle bir ifade kullanılıyor. “Olmayana (maduma) şey dense varlıkların Allah ile birlikte ezeli olması gerekir. O da Tevhid inancına ters düşer.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben olmadan bana şey denmez. Şey Arapçada var olan demektir. Bu tevhid inancına ters düşer ne demek? Şirk olur demektir. Ne diyorlar? “Ezelden Allah bizimle ilgili şeyleri belirlemiş.” Ben yokum. Bir de İmam Maturidi’ye mal ediyorlar. Zavallı ne yapsın? Ölmüş, gitmiş. Kitabında yazmış ama birçok yerini değiştirmişler. Allah’tan böyle bazı düzgün şeylerde var. Bu ayeti bir daha okuyayım. Bakalım size neler çağrıştırıyor. Yani öldükten sonra yeniden dirilince… “Summe ruddû ilallâhi mevlâhumul hagg” “Sonra gerçek Mevlaları (kendilerinin en yakını olan)…” Çünkü Allahu Teala bizim sinir uçlarımızdan bile bize yakındır. “Mevlalarının huzuruna çıkarılırlar.” “elâ lehul hukmu” “Hüküm ona aittir.” “ve huve esraul hâsibîn” “En çabuk hesap gören odur.” (Enam 62) Mesela bugün bilgisayarlar çıkınca hesaplar biraz daha kolaylaştı değil mi? Bir tıklamayla birçok şeyi bulabiliyorsunuz. Peki, Allah’ın gördüğü hesap… Çok daha çabuktur. Hesabı en çabuk o görür. Peki, ahirette hesabın çabuk görülmesi ayetine ters bir şey aklınıza geliyor mu?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Şefaat meselesi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şefaat… Şefaat ile ilgili neler söylüyorlar? Evet, Rüstem Hoca sende şefaat ile ilgili ayetleri oku bakalım. İstersen Fehmi işin tarihini anlatsın. Şimdi Kuranı Kerim’ baktığınız zaman ve insanları incelediğiniz zaman Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan bir tek insan bulamazsınız. İnanmadığını söyler de o başka… Peki, fark nedir? Allah ile araya birilerini koyar. O birileri çoğu zaman kendisi olur ya da başka birileri, güvendiği birisi olur. Genellikle bir din adamı olur. Bir din büyüğü olur. O Allah’ın yanında kendisini koruyacak.
Gene burada birkaç kere anlatmıştım. Bir Ramazan günü… Türkiye’nin büyük televizyonlarından birisine çağırmışlardı. Meşhur türkücülerden birisi bir ilahi seslendirmiş. Arka planda ezan var. Onunla beraber canlı yayına çıktık. Bana “ilahinin arka planında ezan olmasına ne dersiniz” diye soruyorlar. Bunda bir şey yok dedim. Ama esas şuna bakın dedim. Yunus Emre’ye ait olduğu söylenen bir şiir var. “Gel şefaat eyle kemter kuluna, adı güzel kendi güzel Muhammed.” O şarkıcı bunu seslendirmiş. Sen ezanı boşver dedim. “gel şefaat eyle kemter kuluna” ifadesindeki kemter kul ne demek biliyor musun dedim. Bilmiyorum dedi. En kötü kul demektir. Sen kimin kulusun dedim. Allah’ın tabi dedi. Şimdi burada gel şefaat eyle dediğin zaman kime kul olmuş oluyorsun dedim. Şefaati kim yapıyor dedim. Tabi ki peygamberimiz dedi. O zaman kimin kulu oluyorsun dedim. Yok ya dedi. İnsanların çoğu bilmiyor. Peki, şefaat ne demek dedim. Bunu canlı yayında soruyorum. Beni kurtar demek dedi. Kim kurtaracak dedim. Peygamberimiz dedi. Kimden kurtaracak dedim. Olur mu öyle şey diyerek irkildi. Kimden kurtaracak deyince olur mu öyle şey dedi. Esas hata burada, ezanda değil dedim. Yani birçok kimse bilmiyor.
Adem’den (a.s) beri insanların özelliklerini anlatan bir ayet var. Araf Suresi 30. Ayet… Allah orada bütün insanlığı ikiye bölüyor. “Ferîgan hedâ ve ferîgan hagga aleyhimud dalâleh” “Allah bir grubu yoluna kabul ediyor. Bir grupta sapıklığı hak ediyor.” Sapıklığı hak edenler ne yapıyor? “innehumut tehazuş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi” “Allah ile kendi aralarına şeytanları evliya diye koyuyorlar.” (Araf 30) Çünkü kendilerine öyle öğretiliyor. Mesela İsa’yı (a.s) ilah diye koyuyorlar ama İsa (a.s) değil ki… Adına İsa dedikleri… Çünkü ona yanlış öğreten kişiler kendi şeytanının adına İsa desin ki adam inansın. Haşa İsa (a.s) öyle şeylerden uzaktır. Muhammed’de (a.s) öyle… Hepsi öyle… Melekleri de araya koydururlar. Niye araya koyuyor? Biz Allah’tan uzağız, bizi Allah’a yaklaştıracak ve bizi kurtaracak. Mahmut Efendi ile görüşmemiz sırasında bu meseleleri de konuşmuştuk. Bizim Tarikatçılık kitabında var o… Müftülükte mesai arkadaşım olan, Mahmut Efendinin de kayınbiraderi olan bir hoca… “Bu efendiye bizim bunları yapmamızın sebebi yarın Allah’ın huzurunda belki eteğine yapışırız diye” dedi. Onun da amcasının oğlu olan başka bir hoca vardı. Onlar çok meşhurdur. “Biliyorsun mahkemede avukat olan da davaya girer, olmayan da… Ama genellikle avukatı olan kazanır. Bu zat da bizim avukatlığımızı yapacak” dedi. Eteğine yapışırız diyene “bu kendisini kurtaracak mı ki sizi kurtarsın” dedim. Diğerine de “Avukat neden mahkemede bulunur? Çünkü hakimin ister istemez bilgi eksikliği olur. Hem hukuk açısından olur hem de davalı ve davacı konumu açısından olur. O bilmediği şeyleri söyler. Peki, Allah’ın bilmediği bunun bildiği neyiniz var ki yarın Allah’a söyleyecek” dedim. Hemen onlarda sustular ama vazgeçmediler. Bu öteden beri böyle… Şimdi biraz Fehmi’yi dinleyelim. Bu işin tarihçesini anlatsın.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Aslında şefaat mantığını özetledik. Bütün insanlık tarihi boyunca şefaat inancı konusunda sapkınlığa düşülmüştür. Hani bazen şöyle diyoruz. Herhalde bu Hıristiyanlıktan bize geçmiştir, herhalde bu Yahudilikten bize geçmiştir deriz. Sosyolojik olarak bu mümkün… Birbirimizi etkileriz ama Kuranı Kerim’e baktığımız zaman anlıyoruz ki şefaatçilik sapkın anlayışı aslında her toplumda var. Yani insan içerisinde Allah’a yaklaştırıcı arzu bulunduğu müddetçe kendisini Allah’a yaklaştıran bir takım dini liderler, bir takım kabile şefi, tarikat lideri… Bunlar olacak. Bir Hindu için kendisini Allah’a yaklaştıran şey bir inektir. Bir Hıristiyan için Hz İsa’dır. Bir Müslüman için Muhammed’dir (a.s), evliyalardır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Müslüman olduğunu söyleyen için diyelim.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Öyle hocam… Aslında işin aslı o… Yine bu tayfa için evliyadır, şudur, budur… Gidin Budizme, Brahmanizme, şuna, buna… Her birinin 34:16 sn. anlaşılmıyor. şeyini araştırın. Mutlaka kendilerine bir kurtarıcı vardır. O kurtarıcı dünyada yoksa o zaman onun miras bıraktığı eşyalar, aletler, şunlar bunlar vardır. Eskiden kiliselerde Azizlerin eşyaları sergilenirdi. Bu öyle bir çılgınlığa dönüştü ki artık azizlerin kemikleri, saç, tüy şu bu… Cebrail’in kanadının tüylerine varıncaya kadar… Kendileri bunlar bizde var diye söylüyorlar. Birkaç tane kemiği azizin kemiği mi diye araştırmışlar. Eşeğin kaburga kemiği çıkmış. Hıristiyanları kandırmışlar. Bunlar size şefaat edecek, dokunduğunuz zaman şey olursunuz…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Eşeğin adını değiştirmişlerdir yani…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Bilmiyorum hocam ama siz özetlediniz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani bizde yok mu? Bizde de Resulullah’ın sakalı şerifini ziyaret ederler.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: İşte hocam o sapkınlarda müthiş bir ticari zeka var. Her türlü kıl, tüy, yün… Ne bulduysa paraya çeviriyor. Bu yüzden o lazım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten başka bir sebepte yok yani…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Evet hocam siz aslında olayın mantığını özetlediniz. Bende Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinin 38. Cilt sayfa 412 ve 413’de özellikle biz Müslümanlar arasında şefaat anlayışı nasıl, hakim olan görüş ne bunu okuyorum. “Ahirette gerçekleşecek şefaat ile ilgili hadislerin çoğu Resuli Ekrem’in şefaatine dairdir. Allah’ın özellikle bir duasını mutlaka kabul edeceğine dair her peygambere tanıdığı imtiyazı Resulullah dünyada kullanmamış, şefaat etmek amacıyla bunu ahirete bırakmış ve Allah’a ortak koşmamak şartıyla büyük günah işleyen herkesin bundan yararlanacağını söylemiştir. Hz Peygamberin ilk şefaati mahşerde gerçekleşecektir. Hesaba çekilmek üzere orada uzun süre bekleyen insanlar hesabın başlatılmasını sağlamak için Adem’e (a.s), Nuh’a (a.s), İbrahim’e (a.s), Musa’ya (a.s) ve İsa’ya (a.s) gelerek şefaat isteyecekler. Fakat o günün dehşeti karşısında kimse buna cesaret edemeyecek. Sonunda İsa (a.s) Hz Muhammed’den istemelerini tavsiye edecek. Ve Resulullah yapacağı dua ile Cenabı Hak hemen bunu kabul edip şefaati” başlatacakmış. İskeleti bu…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne kadar süre oluyor? Oraya niçin gidiyorlar?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Şefaati başlatmak için gidiyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şefaati değil. Hesaplaşmayı başlatmak için gidiyorlar. Ne kadar süre geçiyor? Adem’e gidiyorlar. Bütün insanlık toplanacak. Adem’den Muhammed’e (a.s) kadar gidecekler.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Anlaşacaklar, birbirlerini bulacaklar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gitmelerinin sebebi nedir?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hesabı başlatmak…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah ne diyor? Bu konuda on tane ayet var. Dokuz tanesinde “serîul hısâb” diye geçiyor. Yani “Allah hesabı çok çabuk görür.” Bugün okuduğumuz Enam Suresinin 62. Ayetinde “ve huve esraul hâsibîn” “hesap görenlerin en süratlisidir” diyor. Bakın Allah hesabı çok çabuk görürüm diyor. Kendilerini Müslüman sayan mezheplerin tamamı değil mi?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hemen orayı okuyayım hocam… “İslam Alimleri, Hz Peygamberin mahşer meydanında uzun bekleyiş sıkıntısı içindeki insanların hesaba çekilmesini sağlamak ayrıca Müminlerin cennetteki derecelerini yükseltmek amacıyla Allah katında şefaat edeceği buna karşılık kafirler hakkında şefaatin gerçekleşmeyeceği hususunda ittifak etmişlerdir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bütün alimler ittifak etmişler diyor. Bakın ayetler bunun asla olmayacağını söylüyor. Bu ne oluyor kardeşim? Hıristiyanlıkta Papazlar konuştuğu zaman herkes bir laf yetiştirir. Peki, bizimkilere kim laf yetiştirecek? Bir de alim sıfatıyla…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Allahu Teala Nahl Suresinde kıyamet gününün gerçekleşmesi ile ilgili “illâ kelemhıl basari” “göz açıp kapayıncaya kadar” (Nahl 77) diyor. Oraya kadar göz açıp kapayıncaya kadar oluyor. Ama ondan sonra niye aksama meydana geliyor?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah çok çabuk yapacağım diyor. Bunlar yok diyor. Bir de şey yaparlar. Bazı böyle hikaye sayılabilecek hurafe kitaplarında… Yok efendim güneş yaklaşıyormuş, milletin beynini kaynatıyormuş. Güneş yok ki… Güneş dürülecek. Yıldızlar dürülecek. Yani insanların dinlerini kullanarak onları sömürmek için korkutacaksınız. Ondan sonra da bir ışık göstereceksiniz. Ben seni kurtarırım diye… Tabi ben kurtarırım derseniz kimse inanmaz. Bir tane saygın bir insanın adını söyleyeceksiniz. O vesileyle bir ara açılacak ve adamın ceplerini boşaltacaksın. Sen şimdi bu dünyada bana ver bende seni ahirette kurtarayım… Tabi asla para ver demezler. Sen anla… Haşa benim dünyalıkla bir alakam olmaz. Ben istemiyorum sen getir sağ cebime koy.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Burada şefaatle ilgili hadislere ve mezheplerin kanaatlerine değinmiş. Özetle bu şefaati uzma konusunda uzun süren bekleyişin ardından Resulullah’ın ricası üzerine Allahu Teala’nın hesaplaşmayı başlatacağına dair İslam Alimlerinin ittifak ettiği söyleniyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın İslam Ansiklopedisinde söyleniyor. Aynı ansiklopedide ne yazıyor Rüstem? Doğru bilgilerde var yani… Hepsi yanlış değil.
Rüstem: Bunu okumadan önce biraz bir giriş yapayım. 59. Ayetten başlarken Kader konusu dedik ya. Kader bir kural oluşun açık bir göstergesidir. Allah her bir olayın bir kuralını yarattı. Kural var. Mesela diriliş… Bir insan yokken var olması için ana babası olacak falan… Öldükten sonra dirilmesi için bir kural yarattı. Hayatında yaşarken de bir kural vardı. O kural içinde yaşarken gündelik hayatta… İnsan tabi bir imtihandan geçiyor. Ki öbür dünyada onun belli bir yeri olsun. Ya sol taraf, ya sağ taraf… Bu kuralı Allah insanı belirlemek için yapmıştı. Tamam insan öldü. Diriliş günü geldi. Orada da bir kural vardı. O kurala göre Allah dirilttiği zaman şefaat ile ilgili Kuran’da topladığımız ayetlere baktığımız zaman öyle bir… Az önce söylendiği gibi “serîul hısâb”… O kelimeyle açıkladığı için orada Allah Teala insanın hesabının çabuk görüleceğini gösteriyor. Yani bunun saklanacak bir yanı yok. Sonra aynı İslam Ansiklopedisinde iki farklı makale var. Birini yazan Yusuf Şevki Yavuz… Diğeri de Mustafa ALICI… Mustafa ALICI’nın şefaat ile ilgili yazdığı makale… Bütün toplumlarda ve dinlerde şefaatin ne olduğunu açıklıyor. Yani bir gelenektir. Bir dini dayanağı yoktur. Onu açıklıyor. Diğer bir şeyde de bizim İslam dininde olan ve bize de diğer şeylerden aktarılmış olması sebebiyle bizde yaygınlaşan ve şefaati uzma ya dönüşen bir olayı anlatıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Uzma demek en büyük demektir.
Rüstem: Ancak bunu ikiye bölüyorlar. Dünyadaki şefaat ve ahiretteki şefaat… Dünyadaki şefaat Resulullah’ın duası, evliyaların duası, kutsal veya kutsadığımız insanların duası… Hatta bu görüşü diğer alimler şirk olarak kabul ediyorlar. Yani Resulullah hakkı için söylenmez. Onun duası… Tamam. O sağken yapmıştı. Öldükten sonra bir dua yaparken… Veya evliyalar hakkı için veya falanca kutsal adamın hakkı için söylenemez. Bu dünyadaki şefaat ile ilgilidir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şefaat demek birlikte olmak, yardımcı olmak, destek olmak manasındadır. Biz bu dünyada birbirimize destekler veririz. Ama mesele şu ahirette insanlara destek veriyorsunuz kimin yanında kime karşı? Allah’ın yanlış yapacağı söz konusu değil ki destek veresin. Allah sana böyle bir yetki vermemiş ki… Yani dünyadayken şefaat olur. Dünyadayken tabi ki birbirimize yardımcı oluruz, destek veririz. Çünkü burası imtihan yeridir. Ama ahirette imtihan bitiyor.
Rüstem: İşte bu dünya desteğini diyelim ki Resulullah’tan sonra ahirete taşıdıkları zaman ne hale dönüşmüş… İşte şefaati uzma dediğimiz o olay… Ki ayetlere tam terstir. O hadisin bir sürü bölümü tam ters geliyor. Şimdi aynı ansiklopedideki o maddelerden birisinde müellif şöyle yazıyor. Fehmi kardeşimiz okudu. Aynı yerin tam tersini okuyacağım. “Ahiretteki şefaat yalnızca Allah’a ait olup mahiyeti insanlarca bilinemez. Bu sebeple kimlerin şefaatçi olacağı ve şefaatin kimleri kapsayacağı meselesini ilahi ilme havale etmek gerekir. Esasen Kuran’da ahirette şefaatin vuku bulacağına dair açık bir ayet yoktur.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, vuku bulmayacağına dair var mı?
Rüstem: Bu tarafı da uygun, öbür tarafı da uygun… “Aksine şefaatin vuku bulmayacağı veya kimseye fayda sağlamayacağı anlamına gelen beyanlarda mevcuttur” diyor. Yani doğru diyor. Aslında öyledir. Ayetlere bakınca şefaatin Allah’a mahsus olduğunu söylüyor. Öbür taraftan da başkalarına mahsus olmayacağını da ayetler açık olarak söylüyor. “Şefaati Allah’ın iznine bağlayan istisna kaydı ise onun vuku bulmayacağını kesin derecesinde ifade etme amacı taşıyan bir üslup özelliği olabilir.” Açıklayamadığı konularda bizim alimler sebebi bir şeye atıyorlar. O da şu, “Bu sebeple şefaate ilişkin ayetleri müteşabih kabul etmek gerekir.” Yani bilinmiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hakikaten bu müteşabih kelimesini de iyi kullanıyorlar. Müteşabih konusu burada sık sık okuduğumuz ayetlerdendir. “Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtum muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât” “Sana bu kitabı indiren odur. Muhkem ayetler onun kitabındandır. Onlar kitabın anasıdır. Diğerleri müteşabihtir.” (Ali İmran 7) Peki ana mı çoktur diğerleri mi? Diğerleri çoktur. Ana azdır. Ona anlaşılmaz diyerek hemen topu taca atıyorlar. Anlaşılmazsa Allah o ayetleri kime indirdi? Kendisine mi indirdi? Halbuki kitabı mubin diyor. Her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık diyor. Yani şu İslam Aleminin ne kadar kötü bir pozisyonda olduğunu bir düşünün. İnanılır gibi değil. Mesela işte bugünlerin konusu Sri Lanka’da yapılan saldırılar… Kiliseye yapılan saldırılar… Ki onlarda bugünler Ramazan Bayramı’dır. Çünkü onların Paskalya dedikleri Ramazan Bayramıdır. Çünkü onlar Ramazanı kısa günler olan Mart ve Nisan’a almışlar. Bazıları 10 gün bazıları da 20 gün ilave etmiş. Perhize çevirmişler. Şimdi de Paskalya Bayramı, Ramazan Bayramıdır. Ama onlarda da Kilise işi öyle bozuyor ki işte sıradan bir Hıristiyan vatandaşın bunlardan haberi yok. Son açıklamaya göre oraya gidip intihar eylemini gerçekleştiren kim? IŞİDçiler. Peki, o kendini patlatmaya giden gençler hangi niyetle gider? Şehit olacağına inandırılır değil mi? Bugün Yusuf Karadavi diye bir kişi var. Kendisiyle çok iyi tanışırız. İslam Alimler Birliği başkanıdır. Onunla İslam Ekonomisiyle ilgili toplantılarda çok beraber olmuşuzdur. Ama benden hiç hoşlanmaz. İlk günden beri hiç hoşlanmaz. Aynı masada kalmak istemez. Hemen bir tarafa çekilir. Çünkü ona rahatsız edici sorular sorarım. Biliyorsunuz o intihar eylemleriyle ilgili fetva verdi. Allahu Teala kendinizi öldürmeyiniz diyor. O fetva veriyor. İstişhad diyor. Şehid olmakmış. Bu fetvası yayınlandıktan birkaç gün sonra Mekke’de bir toplantımız olmuştu. Ona bir sorayım dedim. Biliyor benim onu boş bırakmayacağımı… Yemekhane de aynı masaya düştük. Baktım ki kalkıp gitti. Peşinde dolaşıyorum. Mümkün değil. Konuşamadık. Ama ne yaptı? İslam Alimler Birliği Başkanı… Televizyonlarda sürekli konuşur. 50:13 50:14 sn. arası anlaşılmıyor. İkra televizyonunda da konuşur. Her tarafta konuşur. Büyük bir destek alıyor. İslam’a % 100 muhalif olan bu fetvasıyla bir sürü gencin, bir sürü insanın öldürülmesine ve İslam’ın dünyaya çok kötü bir şekilde tanıtılmasına sebep oldu. O zavallılar zannediyorlar ki şehit olduk. Ondan sonra İsrail’in eline çok büyük bir koz verdi. İsrail Gazze ile kendi arasına büyük bir duvar ördü. Filistinlileri hapse koydu. Dolayısıyla bunlar hep böyle… Dayandıkları bir şey yok. Şefaatı uzmayla ilgili hadisi okur musun? Şu hadisi dinleyin bakın ki tamamen yalan mı değil mi? Niye biliyor musunuz? Yalan söyleyen mutlaka açık verir.
Rüstem: “Şefaatı uzma en büyük şefaat yetkisi demektir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen hadisi oku.
Rüstem: Ebu Hureyre yoluyla şu rivayet delil alınır. “Allah’ın elçisi Muhammed (a.s) dedi ki, Ben kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Neden öyle olduğunu biliyor musunuz? Allah bütün insanları, öncekileri ve sonrakiler bir yerde toplar. Çağıran sesini işitir. Göz onları görür. Güneş yaklaşır. Sıkıntı ve keder güçlerinin yetmeyeceği ve taşıyamayacağı sınıra ulaşır. İnsanlar birbirlerine şöyle derler. Ne hale geldiğimizi görmüyor musunuz? Rabbinize karşı şefaat edecek birine bakmayacak mısınız?”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Güneş ne yapmış?
Rüstem: Yaklaşmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah kıyamet günü ile ilgili ne diyor? “İzeş şemsu kuvvirat” (Tekvir 1) Güneşin çevresi sarılıyor. Aynı köz gibi… Etrafı bir müddet sonra ne olur? Külle kaplanır, içinde kalır. Onun gibi de değil. O göklerin içerisinde küçücük bir parça olarak kalacak. Peki, öyle bir güneşten ışık çıkar mı? Bakın orası Allah’ın ayetine aykırı… Ondan sonra bu Ahkaf Suresinde Allahu Teala Resulullah’a emrediyor. Resulullah hiç kimsenin söylemediğini söyleyen bir resul değil. “De ki “İlk elçi ben değilim.” Bugüne kadar gelen her resul ne söylediyse bende onu söylüyorum. “Bana ve size ne yapılacağını bilmem.” (Ahkaf 9) Size ne yapılacağını bilmem dediyse bu siz kelimesinin içerisine aşerei mübeşşere denilen kişilerde dahil olur mu? Ne yapılacağını bilmiyorsa sizi cennetle müjdeliyorum diyebilir mi? Bunların hepsi yalan ve iftiradır. Peki, böyle birisi ahirette ben insanların efendisiyim diyebilir mi?
Rüstem: “Kimileri Adem’e gitmelisiniz derler. Adem’e gelip sen insanların atasısın. Allah seni eliyle yarattı ve sana ruhundan üfledi. Meleklere emretti sana secde ettiler. Rabbine karşı bize şefaat et. Halimizi ve başımıza gelenleri görmüyor musun derler. Adem, bugün rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Halbuki Allah mevlanıza gideceksiniz diyor. O da öfkelendi. Demek ki bunlar daha önce öfkelendiğini görmüşler. Görüyor musunuz ne saçmalıklar var.
Rüstem: “Bundan sonra da böyle öfkelenmeyecek. O bana ağacı yasaklamıştı. Ben ona asi oldum. Nefsim nefsim başkasına gidin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’ın yasakladığı ağaçtan yedim diyor. Yedin ama Allah seni affetti. Affettikten sonra bir daha eski şeyleri mi karıştıracak?
Rüstem: “Nuh’a gelip şöyle derler. Ey Nuh sen insanlığa gönderilen ilk elçisin. Allah sana çok şükreden kul adını verdi. Rabbine karşı bize şefaat et. Ne halde olduğumuzu görmüyor musun?”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Halbuki Nuh (a.s) ilk elçi değil. Bu da büyük bir yalandır. Çünkü Enam Suresinde önümüzdeki derslerimizde okuyacağız. Nuh da sayılıyor. “min abaihim” “babaları” (Enam 87) Allah Nuh’un babalarından da elçiler olduğu söylüyor. Peki, Nuh’un babalarına kim girer? Adem’de girer mi? Tamamı yalan…
Rüstem: “Bugün rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra da böyle öfkelenmeyecektir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nereden biliyorlar? Sanki dünyada öfkesini görmüşler de… Az önce şey yaptık. Güneş yok da, yeryüzü ne ile aydınlanıyor? “Ve eşragatil ardu binûri rabbihâ” “Yeryüzü rabbinin nuruyla aydınlanacak.” (Zümer 69) Yani yeryüzünün aydınlanması güneşle, yıldızla şunla bunla değil. Allah kendi yarattığı bir başka ışıkla aydınlatacak. Orada birbirimizi göreceğiz.
Rüstem: “Benim bir dua hakkım vardı. Kavmimin aleyhine kullandım. Nefsim, nefsim başkasına gidin. İbrahim’e gidin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dua hakkı diye bir şey mi var?
Rüstem: “İnsanlar İbrahim’e gelir. Ey İbrahim sen Allah’ın nebisi ve halk içinde onun sevdiği kişisin. Rabbine karşı bize şefaat et. Şu halimizi görmüyor musun? İbrahim onlara şöyle der.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah ben hesabı çok çabuk görürüm diyor. Bunlar ne yapıyor? Ne kadar da tembel Haşa… Bir de çok kızmış. Bu ne Allah aşkına ya….
Rüstem: “Bugün rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra da böyle öfkelenmeyecektir. Ben üç kere yalan söyledim. Nefsim, nefsim… Başkasına gidin. Musa’ya gidin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İbrahim (a.s) üç kere yalan söylemişmiş… Allah sıddık yani çok dürüst birisi diyecek. Allah’ın haberi yok. Görüyor musun bakın. Her cümlesi yalan değil mi? Ama bütün mezhepler buna dayanarak şefaati uzma denen bir saçmalık… Kuran’a %100 aykırı… Onu şey yaparlar. Onu da Fehmi İslam Ansiklopedisinden okudu. Gördünüz.
Rüstem: “Musa’ya gelip derler ki… Ey Musa sen Allah’ın elçisisin. Allah elçilik vererek ve seninle konuşarak diğer insanlardan üstün kıldı. Rabbine karşı bize şefaat et. Şu halimizi görmüyor musun? Musa onlara şöyle der. Bugün rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra da böyle öfkelenmeyecektir. Ben öldürme emri almadan bir cana kıydım. Nefsim, nefsim… Başkasına gidin. İsa’ya gidin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya o daha nebi olmamıştı. Öldürmek için değil ki… Cana kıymak ne demek… Bir adama yumruk vurmak cana kıymak olur mu? Yumruğunuzla adam ölebilir ama hiç kimse bir yumrukla adamın öleceğini düşünmez. Sonra Allahu Teala onu affettiğini de söylüyor. Hayır nebi oldu bitti. Zaten o nebi olmadan önceydi.
Rüstem: “Bu sefer insanlar İsa’ya giderler. Derler ki ey İsa sende Allah’ın elçisisin. Meryem’e hitaben söylediği söz ve ondan bir ruhsun dediler.” Bir de öyle bir yaklaşımla yaklaşıyorlar ki gel de şefaat etme. “Beşikteyken insanlara hitap ettin. Rabbine karşı bize şefaat et. Şu halimizi görmüyor musun? İsa onlara şöyle der. Bugün rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi. Bundan sonra da böyle öfkelenmeyecektir. İşlediği günahtan söz etmeden nefsim nefsim… Başkasına gidin. Muhammed’e gidin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben sadece kendimi düşünüyorum. Ben size karışmam diyor.
Rüstem: Onun da bir günahı vardır ama söylememişler. “Sonra insanlar Muhammed’e gelip derler ki… Ey Muhammed sen Allah’ın son elçisisin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Adem’den (a.s) son insana kadar bütün insanlık geliyor. Dikkat edin.
Rüstem: “Ey Muhammed sen Allah’ın son elçisisin ve nebilerin sonuncususun. Allah geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladı.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Geçmiş, gelecek günahlarını bağışladı diye bir şey yok ki… Gelecek günah bağışladı ne demek? Olmayan şey ne demek ya?
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Bağışlamışsa ne kadar yaparsan yap….
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bağışladıysa istediğini yap. Her türlü rezilliği yapabilirsin. Böyle bir saçmalık olur mu? Bakın hep yalan. Görüyor musunuz? Zaten Fetih Suresine de böyle yanlış mana vererek kutsal bir nebi oluştururlar.
Rüstem: “Rabbine karşı bize şefaat et. Şu halimizi görmüyor musun? Resulullah bunun üzerine yola koyulur. Arşın altına gider.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sanki Allah orada… Haşa…
Rüstem: “Rabbi için secdeye kapanır. Derken Allah benden önce kimseye açmadığı takdir ve övgüleri benim için açar. Sonra şöyle denir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah, “Ben ne yapılacağını bilmem” de diye emrediyor ama orada neler var? Ayete % 100 muhalefeti görüyorsunuz değil mi?
Rüstem: “Ey Muhammed başını kaldır ve isteğini bildir ki karşılansın. Şefaat et. Şefaatin yerine getirilsin. Bende başımı kaldırıp ya rab ümmetim, ya rab ümmetim, ya rab ümmetim derim.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, ümmetim, ümmetim zavallı adamlar ne diyecekler? Bütün insanlık geldi, sen ümmetin ümmetin diyorsun. Biz daha niye geldik demezler mi? Yalan söylemek ne kadar zor değil mi?
Rüstem: “Denir ki ey Muhammed ümmetinden üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al. Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hani bunlar hesap görülsün diyorlardı. Şimdi kapıdan içeri al’a geldi. Bakın hesap falan kalmadı. Başıyla sonu…
Rüstem: Hocam şefaat ile ilgili bir makalede okudum. Aslında onlar cennetin kapılarının açılması için ona yalvarıyorlar. Ki bir sürü insan hesapsız cennete girecek. Allah bir türlü hesabı göremiyor. Onlar da giremiyor. Onlar da yalvarmak için uğraşıyorlar ki… Allah Teala kapıları açsın bizde cennete girelim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani şu şeyi görüyor musunuz? Müslim’de geçer o hadis… Şimdi şefaati uzma diye meheplerin kabul ettiği şeyi geç. Aklı başında bir insan bunu doğru söz olarak kabul edebilir mi?
Rüstem: Hocam bir cümle daha bitireyim. “Nefsim elinde olana yemin ederim ki cennet kapısının iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busra gibidir” dedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Matematiksel ölçülerde veriyor. Allah bilmem de dedi. Ama bu rivayetlerde çok ayrıntılı anlatıyor. Halbuki Allahu Teala o kadar çok ayette şefaatin olmayacağını söylüyor ki…
Fehmi İlkay ÇEÇEN: O da mantıksız hocam… Cennetin kapısı şura ile şura demek de mantıksız. Çünkü Ali İmran Suresinde “Genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun” (Ali İmran 133) diyor. Genişliği gökler ve yer kadar olan cennet için o kadar kapı tarif etmek çok küçük, mantıksız…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Genişliği gökler ve yer kadar olan cennet bir kişiye verilecek.
Rüstem: Kapı mecaz anlamında galiba… Öyle bir kapı…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Neyse artık her şeyi söyleyebilirsiniz.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hayır, yani senaryoyu yazanın Kuran’dan haberi olmadığı belli…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuran sanki umurundaydı. Bugün de öyle yani… Allahu Teala her şeyi söylüyor ama kimsenin umurunda değil.
Evet şimdi burada çok net bir şekilde gördünüz. Yani din ne hale geliyor. Tabi Resulullah’a bunu şey yapacaklar ki bir başka efendide çıkıp onu kurtarsın. Ondan sonra onun eteğine yapışacaklar. O efendi Allah’tan daha güçlü olmayacak mı? Beni kurtaracak. Kimden? Allah’tan… Şeyde vardır mesela… Eskiden ok olurdu da ben son zamanlarda dinlemiyorum. Talebeliğimizde mecburen dinlediğimiz olurdu. Yetiş ya Muhammed bugün imdat günüdür. İmdat diye bağırıyor. Kimden kaçarak imdat diye bağırıyor? Allah’tan. Kime sığınıyor? Peki, insan dünyada imdat diye neyden kaçar? Kötülerden kaçar değil mi? Sığındığı kimdir? Güçlü olandır. Peki, Allah’tan imdat diye Resulullah’a kaçıyorlarsa hangisi daha güçlüdür? Yani şu saçmalıklar yığınını görüyor musunuz? Bize din diye anlatıyorlar.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Hocam burada deştikçe başka mantıksızlıklarda ortaya çıkıyor. Allahu Teala Furkan Suresinde “ve kâne yevmen alel kâfirîne asîrâ” “O gün kafirler için çok zordur” (Furkan 26) diyor. Kaldı ki enbiya Suresinde “cennetlikler cehennemin hışırtısını da işitmezler” (Enbiya 102) diyor. Yani Allahu Teala cennetlikleri öldükleri andan itibaren garanti altına alıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi o büyük günahları olmayanlar için… Yani büyük günah işlememişse ya da sevabı günahından fazlaysa cehennemin hışırtısını bile duymadan doğruca cennete girecek. Zaten onları melekler karşılayacaklar.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Gittik, kapı kapalıymış. Bu nereden çıktı?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hayır zaten neresi doğru ki? Orası doğru olsun.
Allahu Teala gayb bilgileri diye anlatıyor. Resulullah’a sen bilmezsin diyor. Ondan sonra da mesela Bakara Suresi 254. Ayetinde “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “enfigû mimmâ razagnâkum” “size rızık olarak verdiğimiz her şeyden elinizden çıkarıp bir hayra harcayın.” “min gabli ey yeé’tiye yevmun” “Bir gün gelmeden önce” “lâ bey’un fîhi” “O gün alışveriş yok.” Hiç duydunuz mu ben mahşer yerinde bir tezgah açacağım diyeni? Orada bir bakkal dükkanı açayım da millete bir şey satayım ya da bir gazoz satayım diyeni duydunuz mu? Hiç kimse söylemez. Buna hiç kimsenin itirazı yok. “ve lâ hulletuv” “dostlukta yok.” (Bakara 254) O gün dostlar birbirlerine karşı düşman olacak. Baba oğuldan, karı koca birbirinden kaçacak. “Yevme yefirrul mer’u” “Kişi o gün kaçar” “min ehîh” “kardeşinden” “Ve ummihî ve ebîh” “Annesinden kaçar, babasından kaçar” “Ve sâhıbetihî ve benîh” “Eşinden ve çocuğundan kaçar.” “Likullimriim minhum yevmeizin şeé’nuy yuğnîh” “O gün her birisinin işi başından aşkındır.” (Abese 34-37) Tabi bunlar günahkar olan kişilerdir. Sevabı günahından fazla olanlar ise bu sıkıntıları görmeden doğru cennete girecek.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Peki, hocam adam Nakşibendi tarikatının halidi kolundansa nereye gidecek?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Herhalde cehennemin en sıcak yerine gider. Başka nereye gitsin yani? Cennete gidecek hali yok ya… Mahmut efendinin sohbetler diye bir kitabı var. Orada yazmış. Şah Nakşibendi Hazretleri vefat ettiği zaman kabrine münker nekir melekleri geldi. Benim rabbimle sözleşmem var. Siz kimsiniz? Bütün müridlerimi yerlerine yerleştirmeden kimseyle konuşmayacağım demiş. Bende diyorum ki acaba o melekler yırtmaçlı mıydı? İnsan azıcık Allah’tan korkar ya… Ama insanları sömürmek istiyorsanız kullanacağınız en güzel yol dindir. Fakat en büyük cezayı da orada görürsünüz. Allah yardımcımız olsun.