Kıyamet suresini okumaya devam ediyoruz, geçtiğimiz hafta 19 uncu ayet e kadar gelmiştik şimdi 20. ayet ten itibaren devam edeceğiz. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor;
“Kellâ bel tuhıbbûnel âcileh(âcilete) Ve tezerûnel âhıreh(âhirete).” “Hayır, siz hemen olanı seviyorsunuz, hemen olsun istiyorsunuz olacak olanlar, sonrasını bırakıyorsunuz.” 75 Kıyamet/ 20,21
İnsanlar aceleci bir yapıya sahiptirler gerisini fazla düşünmek istemezler zaten bu günah işleme mantığıdır, buradaki hemen olanı dünya nimetini istiyorsunuz diye tercih etmişler doğrudur çünkü yüz yüze olduğumuz hayat bu dünyadır daha sonrayı da Ahiret diye tercüme etmiş olabilirler oda doğrudur. Ahiret sonrası demek dünyada bize en yakın olan demek dünya kelimesinin anlamı da o bize en yakın yani şuan ki yaşadığımız hayat biraz sonrası gerçek anlamda da Ahiret hayatı olabilir yani hemen o anda ölebiliriz ve bu dünya hayatımız bitmiş olabilir zaten hep o mantıkla hareket etmeliyiz. Dem bu demdir derler, doğru yani yararlanacağım an şu andır az sonrası geç olabilir hayatım bitmiş olabilir bu insanı sürekli doğru işler yapmaya teşvik eder “Ve tezerûnel âhıreh(âhirete).” 75 Kıyamet/20 Sonrasını bırakıyorsunuz, bir günahlar yüz yüze gelen herkes bu günahın kötü olduğunu bilir çünkü günahların hepsi insan fıtratına aykırıdır, insanı rahatsız eder her bir günahın ayrıca bir çekiciliği vardır çekiciliği olmazsa hiç kimse günah işlemez, şu an bu günahı yani bu işi yapayım nasılsa vazgeçerim der. Sevabı geride bırakır geçen hafta da okumuştum ayette günahı öne alır “Bel yurîdul insânu li yefcure emâmeh(emâmehu).” 75 Kıyamet/ 5 Hayır, insanoğlu günahı önüne almak ister. Hemen günah işlemek ister nasıl olsa tövbe ederim der, sanki Allah Teâlâ’dan aldığı bir garanti varmış gibi. Tabi günahta kendisinde bir alışkanlık haline gelir bir süre sonra da artık onun günah olduğunu fark edememeye başlar, artık vicdanı ondan rahatsız olmaya başlar hatta zevk almaya başlar daha sonra da kendi mantığıyla o günahı hoş karşılamaya başlar. Canım ne olacakmış demeye başlar işte o zamanda kâfir olur. İlkönce günahkâr olur, aslında bu yanlıştır ama yapıyoruz, bir müddet sonra da yanlıştır demeyi bırakır bunun doğruluğunu iddia etmeye başlar ve o zaman yoldan tamamen çıkmış olur. Dünya hayatı için El Hayatüddünya der Allah, Ahiret hayatına da El-hayatül Ahirah, Arapça bilenler açısından bu bir sıfat tamlamasıdır. El Hayatüddünya bizim yüz yüze olduğumuz hayat demektir, El-Hayatül Ahirah daha sonraki hayat demektir. Dolayısıyla biz yüz yüze olduğumuz hayati yani şu an bir fırsatımız var aman bu fırsatı doğru kullanalım yanlış yapmayalım belki yarın çok geç olabilir diye düşünmemiz lazım, bir de zaten yaşadığımız her an Allah’ın bize verdiği bir emanettir kaybedildiğini geri gelmesini imkânı yok dolayısıyla her anımızı düzgün değerlendirmemiz lazım. “Vucûhun yevme izin nâdıreh(nâdıretun).” “Bugün, Bir kısım yüzler vardır taptaze neşe saçıyor parıl parıl parlıyor ” 75 Kıyamet/22 mutluluğu her halinden belli, cenâb-ı hak cümlemize nasib eylesin “İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun).” “Rabbine bakacaktır” 75 Kıyamet/ 23 Şimdi tabi ki birçok insan bu ayetleri tevil etmiştir, peygamberimize sormuşlar biz Rabbimizi görebilecek miyiz? Evet, ayın on dördünde ayı gördüğünüz gibi. Şimdi burada insan aklına şu geliyor ozaman Cenâb ı Hak sağı, solu, üstü, altı olan bir varlıkmı? Siz ayı yukarda görüyorsunuz ama ayın ışıkları sizin bulunduğunuz yerde de var tabii ki Allah Teâlâ herhangi bir varlığı benzemiyor, bu hadisi şerif sahih ise, bu hadisin üzerinde şahsi bir çalışmam yok eğer bu hadisi şerif sahih ise bu bizim meseleyi anlayıp kavrayabilmek için verilmiş bir örnektir. Biz örnek olarak nasıl söyleriz güneş girmeyen eve Doktor girer. Peki, güneş hangi eve giriyor? Güneşin kendisi girmez, ışığı girer değil mi ama o da güneştir. Güneş yanığı deriz, güneşte pişmiş dileriz, güneşte ısınmış deresiniz. Dolayısıyla Allahu Teâlâ arşa istiva etti deriz arşa istiva etmiş olması bizim burada olmadığı anlamına gelmez. . “ ve huve meakum eyne mâ kuntum ” “çünkü siz nerede olursanız olun o sizinle beraberdir ”57 Hadid/4 diyor. “ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîd” “Biz kişiye şah damarından daha yakınız” 50 Kaf/16 diyor. Bunların hepsi de doğrudur. Tüm kâinatı yaratmış olan her yerde var olan Allah Teâlâ’yı bizim hayal etmemiz mümkün değil mümkün olmadığı için de peygamber peygamberimiz bizim anlayacağımız şekilde ona anlatmış. Şöyle örnek verelim saçınızın dibinde bir tane böcek var bit var, bite deseniz ki bu adamı bize tanıt, burada adam diye bir şey yok ki der, şurada uzun uzun saçlar var başka bir şey yok, siz buna adam mı diyorsunuz der. Çünkü onun bütün bildiği ve görebildiği odur, sizin karşınıza geçerek sizi tanıma imkânı yoktur. Kâinat içerisindeki dünyayı bir nokta gibi gösterebilmek için herhalde dünya büyüklüğünde bir harita yapmak lazım. Ancak o dünya içerisinde insan bir nokta gibi değil, dolayısı ile tün kâinatın yaratıcısı olan Allahu Teâlâ’yı tamı tamına kavramamız zaten fiilen mümkün değil ancak Allahın bize bildirmiş olduğu özellikleri ile onu tanıyabiliriz. “Vucûhun yevme izin nâdıreh(nâdıretun) İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun).” 75 Kıyamet/20,21 buyuruyorsa, Allahu Teâlâ Rabbine bakacaktır mutlaka olacak ama keyfiyeti nasıl artık dua edelim Cennete gidersek orada göreceğiz. Bunun dışındaki açıklamaların hepsi körün fili tarif etmesi gibi bile olmaz, onun eliyle tutup tuttuğu kısmı izah edebilir ancak bizim bunu yapabilmemiz bile mümkün değildir. Yani Kuran-ı Kerim ne kadar bildirmişse, peygamberler ne kadar bildirmişse o kadar anlayabiliriz
“Ve vucûhun yevme izin bâsireth(bâsiretun).” “o gün bazı yüzlerde var” 75 Kıyamet/24 “Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh(fâkıretun)”“Zanneder ki beli kırılacak”75 Kıyamet/25
Buradaki bel kelimesi çok önemli, insanlar belden birçok deyimler türetmişlerdir; belim büküldü der, adam belimi kırdı, belimi ancak doğrultabildim. Dolayısı ile bel kişi için çok önemli bir organdır. Bel ağrıları insanların en fazla ızdırab çektikleri hastalıklardır yürüyemezler, ayakta duramazlar, yatamazlar uyuyamazlar bir sürü sıkıntıları var. İşte ahirette bazı yüzler de vardır ki son derece dökülmüş vaziyettedir, zanneder ki belli kılacak. “Yevme tebyaddu vucûhun ve tesveddu vucûh(vucûhun)” 3 Ali-İmran/106 ayet. Bugün “bazı yüzler ak olur, bazı yüzlerde kararır” “fe emmellezînesveddet vucûhuhum e kefertum ba’de îmânikum” 3 Ali-İmran/106 “Yüzleri kararanlara inandıktan sonra kâfir mi oldunuz denir?” 3 Ali-İmran/106
Bunlar doğruyu tamamen kavramış ondan sonra yanlışa düşmüşlerdir onun için kararmıştır yüzleri, işledikleri bir suçtan dolayı kararmıştır, yoksa yapmadıkları bir şey yüzünden Allah tarafından cezalandırılacak değillerdir. Çünkü Allah Teâlâ hiç kimseye zulmetmez hem insan bilmeyecek hem de ahirette ceza görecek bu olacak şey değil. “Ve vücuhun yeme izin basiratun tezunnu en yufela biha fakırah” “Bir kısım yüzler o gün dökük olur zannedersin ki beli kırılacak.”75 Kıyamet/24,25 Dolayısıyla herkes bu dünyada yaptıklarının karşılığını orada görecektir, herkes gerçeği anlayacaktır herkes suç işlediğini bilir bu sûrenin başında da vardı. “Beli-l-insânu ‘alâ nefsihi basîra(tun); Velev elkâ me’âżîrah(u)” “birçok özürler sayıp dökse bile insan kendisine karşı bir basirettir, bir delildir.”75 Kıyamet/14 Herkes kendi durumunu gayet iyi bilir, ne mal olduğunu çok iyi bilir onun için ahirette herkes suçunu itiraf edecektir. Bu dünyada yalan söylersiniz ancak yalan söylemenin fayda vermeyeceği yerde de doğruyu söylersiniz. Mülk suresinde Allahu Teâlâ diyor ki
“Ve lillezîne keferû bi rabbihim azâbu cehennem(cehenneme), ve bi’sel masîr(masîru).” “İzâ ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûr(tefûru).” “ cehennem kaynarken oraya atıldıkları zaman bir ses isteyeceklerdir, cehennemin hıçkırığını işiteceklerdir ”
67 Mülk/6,7
“Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi)” “sanki cehennem çatlayacak gibi olacak, kininden ” “kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).” “Cehenneme her bir grup atıldığı zaman bekçiler diyecek ki size bir uyarıcı gelmedi mi?67 Mülk/8
“Kâlû belâ kad câenâ nezîrun” “ evet gerçekten bize bir uyarıcı geldi. ” 67 Mülk/9
“fe kezzebnâ” “Ancak biz yalana sarıldık” “ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey” Dedi ki Allah bir şey indirmemiştir” 67 Mülk/9
Neden bize sıkıntı versin ihtiyacımı var, bunu hep söylerler duyarsınız “in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).” “Siz büyük bir sapıklıktasınız dedik” 67 Mülk/9
“Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na’kıl” “ve şöyle diyeceklerdir keşke söz dinleseydik ya da aklımızı çalıştır saydık” 67 Mülk/10
“mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).” “o zaman cehennemliklerin arasında olmayacaktık.” 67 Mülk/10
“Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri).” “evet böylelikle suçlarını itiraf ettiler cehennemlikler kahrolsun” 67 Mülk/11
Yani insanlar sadece yaptıklarının karşılığını göreceklerdir bu dünyada kim olursak olalım yaptığımızın dışındaki hiçbir şey bizim değildir Allahu Teâlâ ne diyor “Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.” “ kişinin kendi çalışıp kazandığından, yaptığından başkası kendinin değildir ” 53 Necm/39 başkasınındır.
“Kellâ izâ belegatit terâkıy(terâkıye).” “ Ruh köprücük kemiklerine kadar çıktığı zaman ” 75 Kıyamet/26 demek ki Ruh bütün vücuttan çekiliyor; buradaki ayetten şunu anlıyoruz İnsan Ana rahmindeyken 16. ncı haftada Ruh üfleniyor onu burada defalarca ayetlerde okuduk anlattık. 16. ncı haftada üflen Ruh vücudun şeklini alıyor ve böylelikle tüm hücrelerde o ruhun parçacıkları var. Vücuda üflendikten sonra artık o ruha nefis adı veriliyor ve böylece o ruh vücutla birlikte bir anlam ifade ediyor. Vücutla birlikte olursa o bir insan olarak iş yapıyor. Birde vücutta ayrıca canlılık var, bilgisayar örneğini verdik kolayca anlaşılabilmesi için. Bir bilgisayar var o bilgisayarın bir maddi yapısı var o bilgisayarı çalıştıran bir de elektrik var, maddi yapısı sizin vücudunuz, elektrikte sizdeki canlılık gibi. Bir de bilgisayar yapısı tamamlandıktan sonra ona yüklediğiniz program var işte o da insanın ruhu gibi. İnsanın ruhundan farkı o program, o bilgisayardan başka herhangi bir yerde çalışmaz. bu bilgisayarla tamı tamına bütünleşmiştir artık ikisine de bilgisayar diyeceksiniz, insana üflenmiş olan ruhta insanla bütünleşmiş olduğu için ona nefis deniyor, vücuda da nefis deniyor. o ikisi birleşmedikten sonra bir insan oluşmuyor, sadece vücut ya da sadece ruh insanı karşılamıyor bilgisayarın elektrik aksamı bozulmuşsa elektrik burada cana benzetiliyor, bu bilgisayarı çalıştırma imkanı yok programı. Bir yerde bekletiyorsunuz o elektrik aksamı tamir edildikten sonra bilgisayarınızı çalıştırıyorsunuz. işte böyle, insanlar da ölüm yaklaştığı zaman önce ruh vücuttan çekiliyor tüm hücrelerden çekilen ruh göğüste toplanıyor, göğüste toplandığı an artık nefes alması değişiyor tavrı değişiyor yanında bulunan yakınları bu işin ciddi olduğunu, hastanın ölmek üzere olduğunu anlıyor “Ve kîle men râk(râkın).” “ Hemen telaşa kapılırlar ”75 Kıyamet/26 aman bir okuyucu aman bir ilaç aman bir doktor, çare. Kim bana bunu iyileştirir diye telaşa kapılırlar “Ve zanne ennehul firâk(firâku).” “Oda anlar” 75 Kıyamet/27 buraya kadarmış ayrılma zamanı geldi, artık ruh vücuttan ayrılıyor. O andan itibaren artık tövbe de kabul edilmiyor, çünkü ölüm yüzde yüz, kurtulma imkânı yok. Biliyorsunuz ruh vücuttan çıkıyor onu ölümle görevli melekler gelip alıyor; bu arada şunu da söylemiş olalım aklınızda bulunsun bizim gelenekte dört büyük melek var. Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil, Azrail hangi ayette geçiyor? Azrail bir ayette yok hiç bir hadiste de yok ama bize küçüklükte öğrettiler dört büyük melek bir tanesi de Azrail diye, Arapçada değil o kelime. Kuran-ı kerimde ölüm meleği diye geçiyor, ölüm meleği bir de ölümle görevli melekler var. Şimdi bu konuyu yoğun bir şekilde çalışan Enes hoca var, Enes hoca çalışıyor epeyce malzeme topladı inşallah çalışmasını bitince bizimle paylaşacak. Enes hoca diyor ki her kişinin ölümüyle meşgul olan ayrı melekler var değil mi? daha henüz kesin kanaat oluşmamış inşallah bitince daha detaylı anlatacağız sizlere. O ayetler de şöyle “Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum” “Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği sizin canınız alır ”32 Secde/11 bu insanın ruhunu alan ölüm meleği ki bunun yanında meleklerde var, sadece bir melek değil bunun yanında meleklerde var. Bir tane melek değil melekler heyeti geliyor ruhu almak için. Ruh alınca göklere yükseltiliyor ayeti kerimede var bazıları için gök kapılarını açılmıyor bazıları için de açılıyor “ hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn” “ onlara ölüm vakti gelince elçilerimiz onu vefat ettirir ” 6 Enam /61 bir vefat kelimesi var birde ölüm kelimesi var. İkisi birbirinin yerine kullanılıyor Arapçada da kullanılıyor, Türkçede de ikisi beraber birbirinin yerine kullanılıyor. Öldü ile vefat etti arasında bir fark yok ama vefat kelimesini insanlar için kullanırız Türkiye de ölümü de tüm canlılar için kullanırız, vefat da sanki bir saygı var gibi anlaşılıyor. Arapçada aslında aynı fakat yüklenen bir fark var vefatın anlamı işi bitmiş olan bir şeyi çekip almak. İşte az önce bilgisayardan programa alma dedik ya programı yüklediğiniz çekip alıyorsunuz, işte onun adına vefat deniyor tamamlamış olan bir şeyi alıp götürmesi; şimdi insanın ömrü tamamlanınca Ruh ondan çekilip alınıyor. Ruh ondan çekilip alınınca geri dönmemek üzere çekilip ağlıyor; mesela bilgisayar çalışırken siz program ondan çıkarın tekrar yükleyebilirsiniz bu insanların uyuyup uyanmasına benziyor birde çalışmayacak durumda yani bozulmuşsa, tamire gitmişse, çalışmıyorsa, tekrar çalışacak güne kadar o programı bir yerde saklarsınız. İnsanlarda öldüğü zaman vefat ruhların çekilip alınması oluyor ölümde bilgisayara gelen elektrik aksamının bozulması elektriğin ulaşmaması gibi bir şey, yani canlılığın kaybolması. Dolayısıyla canlılıkla ruh arasında çok büyük bir fark var, o canlılık bütün hayvanlarda da vardır, bitkilerde de vardır. Görüntüsünde bir takım farklılıklar gösterse de hepsin de vardır ama ruh ayetlerde da öğrendiğimize göre sadece insanlarda var ayette “Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen)”67 Mülk/2 Kuran-ı kerim de mevt yani ölüm kelimesi yaşamanın zıttı olarak geçiyor ama vefat kelimesi yaşamanın zıttı değil. Öyle geçtiği yerler de var ama kelimenin asıl anlamı bir şey çekip almak, bir şeyi mutlaka çekip alan. Birde vefatla insandan ruh çekilip alınıyor ruh çekip alındıktan sonra; şimdi şöyle düşünün bilgisayar çalışmaz hale geldikten sonra programı ondan çekip alabilir misiniz? Alabiliyor musun, alamıyorsun işte aynı, ölümden önce ruh çekilip alınıyor yani canlılık kaybolmadan önce ruh çıkıyor ve canlılık kayboluyor. İsa aleyhisselam da öyle evet, çünkü oda bir insandı. Allahu Teâlâ diyor ki “innî muteveffîk” “ben senin ruhunu çekip alacağım” 3 Ali İmran/55 bizi nasıl vefat ettiriyorsa İsa aleyhisselâm’ı da öyle vefat ettirmişti.
“ve râfiuke ileyye” “ Bana yükselteceğim. ” 3 Ali İmran/55 “mutahhiruke minellezîne keferû” “seni ve kâfirlerin kirli ellerinden kurtaracağım.” 3 Ali İmran/55 yani cesedini onlara bırakmayacağım dolayısıyla İsa aleyhisselam cesedini onlar alıpta bir şey yapamadılar o yüzden hâlâ kendi aralarında tartışmaları devam ediyor İsa’yı öldürdük mü öldürmedik mi ölen başkasımıydı falan diye tartışıp duruyorlar, önce vefat sonra ölüm. zaten size her zaman okudum ayette Allah Teâlâ diyor ya hatta bir başka ayette de diyor ya …….. Gece sizi vefat ettiren Allah tır diyor, her gece vefat ediyoruz ama ölmüyoruz. “Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ” “Öldüğü zaman Allah ruhları çeker alır” “velletî lem temut fî menâmihâ” “Ölmemiş olanları uykusunda alır.”39 Zümer/42 İşte bu ruh galipte köprücük kemikleri ne kadar ulaştığı zaman şurada zaten nefes almasında da farklılıklar olur, ölenin başında bulunanlar bilirler bakarsınız ki artık zor nefes alıyor insanlar artık anlar bu gidiyor, kendisi de anlar ben gidiciyim diye “Ve zanne ennehul firâk(firâku).” “artık ayrılmanın zamanı geldiğini kesin olarak kavrar.”75 Kıyamet/28 “Velteffetis sâku bis sâk(sâkı).” “ Bacak bacağa dolanmıştır” 75 Kıyamet/29 ayaklarını hareket ettiremiyor. Artık bacak bacağa dolaştırıp bağladığınız zaman nasıl hareket ettiremiyorsanız o can köprücük kemiklerine geldiği zaman artık ayakları hareket ettirme imkânı yok, dondu artık hatta elinize atarsınız soğumaya başladı artık ayaklardan, cam çekiliyor. “İlâ rabbike yevme izinil mesâk(mesâku).” “Bugün sevkiyat rabbine doğrudur”75 Kıyamet/30 Gidiş Rabbine oraya doğru gidiyorsun yani artık dünya hayatınız bitti ondan sonra hesap verme, sonucu alma zamanı. “Fe lâ saddeka ve lâ sallâ.” “ tasdik etmedi, duada etmedi ”75 Kıyamet/31 Şimdi bu verdiğim manayı mealde görmeyeceksiniz bakalım ne demiş burada, ne sadaka verdi ne namaz kıldı. Olur, bu mana yanlış değil ama öncelikli mana bu değil. “Fe lâ saddeka” “Tasdik etmedi” kabul etmedi. ne demek tasdik etmedi şimdi Firavun Musa aleyhisselamın göstermiş olduğu o mucizeler karşısında onun bir peygamber olduğuna çok kesin olarak biliyordu …………. ama içten içe onun Allahın peygamberi olduğu hususunda o gösterilen ayetler sebebiyle kesin bir kanaatleri vardı……… Bile bile yanlışlık yaparak, zalimlik ederek ve üstünlük taslayarak bunu yapıyor. Doğru olduğunu biliyor ama kabul etmiyor, siz çevrenizde duyarsınız kabullenemiyorum derler, biliyorum ama kabullenemiyorum peki biliyorsan neden kabullenemiyorsun? Kendime yediremiyorum. İşte kâfirlik bu tasdik etmedi demek bu yoksa sadaka vermedi olsa, sadaka vermediği zaman, zekât vermediği zaman günah işlemiş olur ama kâfir olmaz. Sadaka çok önemli bir ibadettir asla küçümsenecek bir şey değildir kelimenin manası öylede olabilir sallanın Asıl mana dua etmek. Allah’la ilişkinin en üst seviyesidir salla. ikametüssala olduğu zaman namaz kılmak manasına gelir ama salla dediğiniz zaman namaz manası uzak değil yani olabilir mümkün ama asıl manası dua etmektir. Dua ne demek, dua etmek yani istekte bulunmaktır. Siz birisinden bir şey istiyorsanız, size vermesini istiyorsanız ona saygısızlık edebilir misiniz? birinden bir şey elde etmeye çalışıyorsunuz o anda bir saygısızlığınız olur mu? Allahtan istiyorsanız ona saygısızlık edemezsiniz ona kul olursunuz, o nasıl istiyorsa onu yaparsınız değilmi mesela bir delikanlı bir kızla evlenmek ister, namaz kılmayana babası kız vermiyormuş diye öğrenir, babası hangi camiye gidiyorsa ondan önce camiye gider niye? Çünkü elde etmek istediği bir şey var. Onun için dua esasen kişinin isteğidir, o isteği Cenâb-ı Hakk’a sunacaksınız tümüyle. Hâlbuki insanlar evet birçok şeyde Allah Teâlâ’ya sunar ama bazende kibirlilik eder, sen sensen ben de benim gibi bir hale gelirler. İşte dua da kesin teslimiyet olması lazım tamam ben senin emrini kabul ederim ama bir şartım var ben namaz kılmam, öyle bir şey yok sen şart koşabiliyorsan Cenâb-ı Hakk’a karşı o zaman sende ikinci bir Tanrısın, onun için yani tasdik etmedi, duada etmedi yani tümüyle Allah’a da yönelmedi. o yüzden burada “ saddakanın” karşılığı “kezzebe” geliyor dolayısıyla sadaka vermenin karşılığı yalanlama değildir asıl verilmesi gerekenken mana bu. Zekât vermeyen insana ne denir? Cimri denir, o zaman zekât vermedi ise burada cimrilik etti diye bir kelime olması lazım. Namaz kılmadı ise tembellik etti diye bir kelime olması lazım “Ve lâkin kezzebe” “Ama yalanladı” aslında buradaki “kezzebe” kelimesi hep öyle söylüyoruz çok yalan söyledi. Medine’deki görüşmelerden birisinde bu kelimelerin üzerine durmuştuk. Oradaki Arapça hocalarına dedim ki bak burada Kuran-ı Kerimde “bi kezzebe” geçiyor bir “kezzebe bihi” geçiyor bide “kezzebe hu” geçiyor bunların üçüne de yalanladı diye anlam veriliyor. bana göre bu anlam yanlış sözlükte böyle geçiyor, gerçi Allah razı olsun Enes hoca araştırdı buldu şimdi söyleyeceğimiz şekilde anlamlandıran sözlükler de var “kezzebe” çok yalan söylemek demektir, “kezzebe bi” bir şey karşısında yalan söylemek “kezzebe hu” da Teksibetmek demektir, çünkü bir şeyi yalanlama yalan söyleyen kişi haklıda olabilir ama Allah’ın emirleri karşısında yalanlama olamayacağı için çünkü onlar çok açık ve nettir her kez onun doğruluğunu kavrar yani onu söyleyen yalan söylüyordur, yalanlayan yalan söylüyordur. “saddaka” tasdik etmedi tasdikin karşılığı yalanlamak mıdır? Yalan söylemek midir? doğru olduğunu biliyorsa; yani şimdi bak Firavunu düşünün görmüş olduğu mucizeler karşısında Musa aleyhisselam ve Harun aleyhisselamın peygamber olduğunu kesin bir kanaate hasıl olmuş. Peygamber değildir derken yalanlamada mı bulunuyor? yalanmı söylüyor? Yalan söylüyor tabi. Onu duyanlar yalanladığını zannederler ama gerçekte kendisi yalan söylüyor. “Ve lâkin kezzebe” ama yalan söyledi hani kabullenemediği için reddediyor ya yalan söylüyor. “ve tevellâ.” sırtını çevirdi kime sırtını çevirdi Allah’ın dinine “Summe zehebe ilâ ehlihî yetemettâ.” Sonra da kendi çevresine, arkadaşlarına, yakın çevresine, dostuna çalım satarak gitti. “seninkine ağzının payını verdim yobaz. işte gericilere yüz vermemek lazım”
Şimdi orda bacak bacak dolanmış her şey bitmiş ve işin ciddiyetini gayet iyi anlamış. Böyle bir durumda ne diyordu ölen kişi, “Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).” “Yarabbi beni geri çeviriniz” 23 Mu’minun/99 çevir demiyor gayet saygılı biri olmuş “Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu” “Belki terk ettiğim dünyaya geri çevirirsen, iyi bir şey yaparım.” 23 Mu’minun/100 bunu öldükten sonra söylüyor gerçeği anladı ya “kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ,” “Hayır bu onun söylediği boş sözdür.” “ve min verâihim berzahun” “Arkalarında engel var” 23 Mu’minun/100
Artık bu program o bilgisayara yüklenmez çünkü bilgisayar bozuldu, artık bu Ruh gelip o vücuda girmez çünkü o vücut öldü. Canlılık yok orda bitti engel var ruhun vücuda girmesine engel var. Soru var Anlaşılmıyor !!! Cenab-ı Hak kendisine gereken her türlü fırsatı vermiştir kafir olarak ölene o fırsatı iyi kullanılmamıştır. Bunun örnekleri de var, hani ölüm tehlikesi geçirenler hani “yarabbi bizi kenara çıkarırsan sana iyi kul olurum” diyorlar kenara çıkınca bu sefer Allah kurtarmış olmuyor da büyükler kurtarmış oluyor. Hapishaneden çıkanların tekrar hapse girmesi gibi bir şey, neden biliyor musunuz? Çünkü her insan yaptığı yanlışın farkında, yanlıştan dönmek çok büyük gayret ister. Bir günahı terk etmek sigarayı terk etmek kadar zordur çünkü başlangıçta sizi rahatsız eden günah, bir süre sonra sizin zevk aletiniz haline gelir. Başlangıçta göz yaşartan ağzımızdan burnumuzdan öksürtüp aksırtan sigara bir müddet sonra ne oluyor? en büyük zevk haline geliyor. Yemek yemiyor ama sigarasızda kalmıyor hatta iftarda önce sigara içiyor bazıları. Şimdi tıpkı onun gibi olur günah alışkanlığı sigara alışkanlığı gibidir, ciddi bir gayret ister onu bırakmak için kesin kararlılık gerekir. Sonra Allah’tan yardım istersiniz ve sonra terk edersiniz ona karşı arzunuz sevgimiz bir müddet daha devam eder. Çünkü kendi yaptığınız hatanın cezasıdır, baştan düşünecektiniz o belaya. Soru!!! terk ettikten sonra da o zamana kadarki günah sevaba çevrilir oda Allahu Teâlâ’nın bir ikramiyesi “ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).” “ Yeniden dirilecekleri güne kadar arkalarında bir engel var ” 23 Mu’minun/100 Yani o vücuda girme imkânı yok, bu ruh o vücuda girmezse artık İnsan olarak da fonksiyonları mümkün değil. Vücut ölüğü için bu imkânsız artık bitti. Üzülüyor işte bu kabir azabı dediğimiz olay. “Evlâ leke fe evlâ.” İşte sana evla olan işte senin yüz yüze olman gereken şey bu, sana layık olan budur. “Summe evlâ leke fe evlâ.” Senin için öncelikli olan bu hani sen dünyada günaha öncelik tanıyordun ya işte azapı tat, senin şimdi öncelik verdiğin bu Burada ara verelim…