İsra 17/9;
Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn. Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
Kuran’ı Kerim’i hatmetmek üzereyiz biliyorsunuz. Allah nasip ederse Nas suresinden sonra Bakara’ya yeniden başlayacağız. Orada nasıl bir yöntem daha uygun olur diye, şöyle içinizden geçen, teklif ettiğiniz şeyler varsa, bizzat da söyleyebilirsiniz, yazılı olarak da verebilirsiniz. Ona göre şimdiden bir takım hazırlıklar yaparız. Yani şöyle olursa daha iyi olur, daha güzel olur falan gibi bir takım içinizden geçen olmasını arzu ettiğiniz şeyler varsa onları yazıp verebilirsiniz yahut ta bizzat söyleyebilirsiniz.
Bugün Kuranı Kerim’in 108.suresindeyiz, Kevser suresi;
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim
İnna a’taynakel kevser
Fe salli li rabbike venhar
İnne şanieke hüvel’ebter
“Sana çok şey verdik, öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Senden nefret eden, arkasından gidecek kimsesi olmayandır.”
Şimdi Kuranı Kerim’in ayet sayısı itibariyle en kısa sure bu. Bu en kısa surede Cenabı Hak birçok şeyi özet olarak bize vermektedir.
İnna a’taynakel kevser “Sana çok şey verdik”. Şimdi bu sana çok şey verdik sözü ilk anda Peygamber SAV’e hitap eder, ama aynı zamanda bizim için de geçerlidir. Çünkü
“Fe salli li rabbike venhar”, bu emir bizim için de geçerli olan bir emirdir. Şimdi düşünün kendi kendinize, Cenabı Hakkın vermediği, ama sizin sahip olduğunuz ne var? Var mı? Allah’ın vermediği ve sizin sahip olduğunuz ne var? Hiçbir şey yok. Onun için Allahü Teâlâ hepimize çok şey vermiştir. Ama insanlar genellikle Allah’ın verdiklerine değil de vermediklerine bakarak nankör oluyorlar. Ama ne zaman ki Allah’ın verdiklerinden birisi eksik olursa onun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Sana çok şey verdik, hepimiz için geçerli.
Fe salli li rabbik “Öyleyse namazı Rabbin için kıl, duayı Rabbine tahsis et, ibadeti Rabbine yap, başkasına değil”
venhar “ve kurbanı da Rabbin için kes”.
İnne şanieke “Senden nefret eden kişi var ya”. Yani senin inancından nefret eden, senin dininden nefret eden kişi var ya,
hüvel’ebter “ebter olan odur, yani arkasından gelecek kimsesi olmayan odur”. Onun arkasından gelecek hiç kimsesi yoktur. Ne demek arkasından gelecek kimsesi? Biz şimdi Kuranı Kerim’in ayetlerinden biliyoruz ki Müslümanlar vefat ettiği zaman Cennet’te kendileri gibi inanmış olan, eşleri, anneleri, babaları, çocukları ne yapacak? Hepsi bir arada olacaklar. Belki 10.göbek torununla beraber olacaksın. Ve sen ta Hz. Adem’e kadar dedelerini göreceksin. Bu ne kadar güzel bir şey değil mi? Ne arkan kesiliyor ne de senden öncekilerle irtibatın kesilmiş oluyor. Peki, bu dinden nefret eden insanların hali ne olacak? Ne diyor Allahü Teâlâ?
(anlaşılamadı) 08:04
Yani o kişi, o kâfir olan kişi, Müslümandan nefret eden kişi, yani bunun bir örneği Abese suresindeki kişi. Abese suresindeki o kişiyi hatırlayın, Peygamber SAV ile konuşmak istemiyor, bir an önce oradan ayrılmak istiyor ki ondan nefret ediyor. Hep ondan kaçmak istiyor, işte peygamberimizden kaçmak isteyen o kişi etrafı zengin itibarlı falan ama ahirette o kişi kardeşinden kaçacak diyor, annesinden kaçacak, eşinden kaçacak, oğullarından kaçacak, çünkü her birinin işi başından aşacaktır. Ve aralarındaki ilişki de tamamen de kopmuş olacaktır ayetler öyle diyor ya. O zaman bunun dünya kadar oğlu kızı evladı olsa arkasından gelecek kimsesi var mı? İrtibat kesildiğine göre. Tamam, bu sure elbette ki ilk önce Hz Muhammed SAV ile ilgilidir, hiç şüphesiz.
İnna a’taynakel kevser “Sana çok şey verdik”. Gerçekten Cenabı Hak Peygamber SAV’a gerçekten çok şey vermiştir. Mesela Duha suresini hatırlarsınız, çok yakın zamanda okuduk. Ne diyor Cenabı Hak (Duha 93/6-8);
Elem yecidke yetiymen feava “Seni yetim olarak bulup da sana bir barınak sağlamadı mı?”
Ve vecedeke dallen feheda. “Şaşkın vaziyetteydin ne yapacağını bilmiyordun, sana yol gösterdik”
Ve vecedeke ‘ailen feağna “Fakirdin, ihtiyacını giderdi”
Şimdi bütün bunlar oldu değil mi Peygamber SAV’a? Siz şimdi kendi hayatınızı şöyle bir gözden geçirin. Bakın ki ne badirelerden atlamışsınızdır. Hah işte bugün yok oldum bittim gittim dediğiniz nice anlar olmuştur ve kurtulmuşsunuzdur. Evet, Peygamber SAV’dir, tabii ki ilk şey, muhatap olan zat, ama biz de muhatabız. Eğer biz bu sureye muhatap olmasak “Fe salli li rabbike venhar” emri bizim için geçerli olur mu? Olur mu Enes bey?
Enes Bey: Olmaz.
Yani Peygamberimiz için ne kadar geçerliyse bizim için de o kadar geçerli. O zaman;
İnna a’taynakel kevser “Sana Kevser’i verdik” yani çok şey verdik. O zaman Allah’ın verdiklerine bakıp şükredelim. Allah’ın vermediklerine bakıp da nankörlük etmeyelim. Çünkü bu dünya zaten imtihan dünyasıdır. Yani deneme. Bir kalite kontrolü yapılıyor ya fabrikalarda. Mesela en pahalı saat İsviçre saatidir, değil mi? Diğer saatten farkı ne? Adamlar o saati denizin dibine indirip orada deniyorlar, gökyüzüne çıkarıp orada deniyorlar. En soğuk şartlarda deniyor, en sıcak şartlarda deniyor, hepsinde başarılı çıkıyor, ondan sonra çok yüksek fiyatlarla satıyorlar. E şimdi sizde çeşitli denemelerden geçirileceksiniz, dayanıklılık testinden geçeceksiniz, her Müslüman geçecek. Dayanıklı olan başarılı olacak Cennet’e gidecek, dayanıklı olmayan da ıskartaya atılacak. Efendim ben ne imtihandan geçmek istiyorum ne de Cehenneme gitmek istiyorum diyen varsa, böyle bir şey yok, böyle bir olay yok. En zor zamanınızda bile Cenabı Hakkın size yaptığı iyiliklerle, size verdiği sıkıntıları karşılaştırırsanız iyilikler her zaman çok daha fazladır. O zaman iyi tarafa bakın, ya Rabbi sen bana bu kadar şey verdin, şunu da ver diye Cenabı Hak’tan isteyin.
Şimdi geçen hafta Ma’un suresini okumuştuk. Orada Cenabı Hak (Ma’un 107/4-5);
Fe veylün lil müsallin “O ibadet edenlerin çekeceği var” demişti. Dimi yani orada öyle diyor ayeti kerime, geçen hafta öyle okumuştuk. O dua edenlerin, o ibadet edenlerin, o namaz kılanların çekeceği var.
Ellezine hüm an salatihim sahun “Onlar öyle kimselerdir ki, dualarına karşı ilgisizdirler”. Aslında namazda, duada, ibadette gözleri yoktur. Namazda gözü olmayanın kulağı ezanda olmaz derler ya, onun gibi bir şey.
Ellezine hüm yüraun “Onlar gösteriş yaparlar”. Yani ibadeti Allah için değil başkaları için yaparlar. Başkaları için yapıyorlarsa, başkaları varsa ibadet yaparlar, yoksa niye yapsınlar ki?
Ve yemneunel maun “ve küçük yardımlara da engel olurlar”. Şimdi burada Cenabı Hak Peygamber efendimize ve bize diyor ki; (Kevser 108/2)
Fe salli li rabbike “Sen ibadeti Rabbin için yap”. Öbürleri başkaları için yapıyor, sen Rabbin için yap.
venhar “ve de kurbanı Rabbin için kes”.
Mekkelilerin Peygamber efendimizden önce iki türlü kestikleri kurban vardı, bir kısmına Allah’ın adını anıyorlardı, bir kısmına da Allah’a iftira ederek putları. Bir kısmını Allah’ın adını anarak, bir kısmını da putların adına kesiyorlardı. Ama kurban kesiyorlardı. Sen de kurban kes ama Rabbin için. Efendim kurbanı Mekkeliler kesiyor, ben kesmem değil. Çünkü o Peygamberin sünnetidir, bir peygamberin getirmiş olduğu bir görevdir, ibadettir. Onlar bu görevi yanlış yapmışlar ama sen doğrusunu yap. Mesela bugün Hristiyanlar kurban kesme işini bırakmışlardır, çünkü diyorlar ki İsa kendisini bizim için kurban etti, artık kurban kesmemize gerek yoktur diyorlar. O işte çarmıha gerilme iddiaları var ya. Yahudiler de kurban kesmiyorlar. Onlar da diyorlar ki bu kurban ancak Beyti Makdis’te kesilir. Yani o Kudüs’te bulunan Süleyman Mabedinde kesilir. O mabet de Titus tarafından, işte Roma valisi Titus tarafından yıkılmış 70 yılında miladi. O gün bugün artık orada bir mabet yok, mabet olmadığı için ibadet de yapmıyor, kurban da kesmiyorlar. E birçok dinlerde kurban var. Çünkü bunların temelinde bir peygamber tebliği vardır. Cenabı Hak Hac suresinin 34.ayetinde şöyle buyuruyor (Hac 22/34);
Ve li külli ümmetin cealna mensekel li yezkürüsmellahi ala ma razekahüm mim behımetil en’am “Her ümmete bir mensek koyduk”. Mensek demek, mensek kelimesinin 3 anlamı var. Burada kurban manasına, kurban kesecek zaman, kurban kesecek mekân ve kurban kesmek. Her ümmet dediğine göre Adem AS’dan beri bütün peygamberlerin ümmetleri kurban keser. İbrahim AS da kurban kesmiştir. Hatta o oğlunu bile kurban edecek diyordu rüyadan dolayı Cenabı Hak onun yerine bir koç göndermişti. Şimdi bütün ümmetlere Cenabı Hak kurban kesme görevi yüklemiş. O zaman kurban kesmek nedir? Efendim? Farz bir görevdir. Ama her ümmete dediği için her ferde farz olmayabilir. Peygamberimiz SAV uygulaması da öyle zaten. Her bir fert için demiyor. Her ümmet ifadesi geçiyor burada. Mesela namazla ilgili olarak her ümmete namazı farz kıldık ifadesi yok.
(anlaşılamadı) 19:24 “Namazı kılın” diye emrediyor.
fe ilahüküm ilahüv vahıdün “Hepinizin ilahı bir tek ilah”. Yani bugün Kuzey Kutbundaki Eskimoların ilahı da aynı, ekvatorda yaşayanlarınki de aynı, güney kutuptaki yaşayanların da aynı, nerede dünyanın neresi dersen hepsinin ilahı Cenabı Hak’tır. Dolayısıyla her bir topluma da bir peygamber göndermiştir, içinden bir peygamber çıkarmıştır. İşte o peygamberlerin tamamı, o insanlar kurban kesmeyi emretmiştir. Onun için kurban kesmek çok yaygın bir ibadettir. Ama zamanla bu bozulmuş, Allah’la birlikte başkalarına da kurban kesme noktasına gelinmiş. Şimdi burada Cenabı Hak diyor ki, hatta daha önce söylemiştik, dolayısıyla onu da kısaca tekrarlayalım. Kurban kesme zamanı, kurban kesme mekânı, kurban kesmek, 3 anlama da geliyor mensek, üçünü birden anlamak da mümkün, farklı anlamak da mümkün, şimdi biz bunu kimden öğreneceğiz, Peygamber efendimizden öğreneceğiz, başka öyle bir imkânımız yok. Bakıyoruz ki Peygamber efendimiz Mekke’de de kurban kesmiş, Kurban bayramı kurbanını, Medine’de de kesmiş. O zaman demek ki bir mekân şartı yok. O zaman kurban kesmeyle, kurban kesme zamanı. Peki, zamanı ne? Onu da yine Hac suresinin 28.ayetinde görüyoruz, yine Allahü Teâlâ İbrahim AS’a diyor ki; (Hac 22/27-28)
(anlaşılamadı) 22:55. “İbadet yerlerimizi de göster”. Allah onu da gösteriyor işte, Arafat, Mina falan gibi. Çünkü oralar kaybolmuş ya. Onu da gösterdikten sonra artık Hac yapma imkânı ortaya çıkıyor. (Hac 22/27.ayet devamı;)
ye’tuke ricalev ve ala külli damiriy “Yürüyerek ve her bitkin binekler üzerinde sana gelsinler”
ye’tıne min külli feccin amiyk “Her derin vadilerden akarak gelsinler”. Dünyanın her yerinden gelsinler demektir. Çünkü Kâbe’nin bulunduğu yer, ümmül kura’dır. Dünyanın merkezi, yani ana kenttir, başkenttir. Tüm dünyanın ana kentidir. Zaten hesap etmişler, kara parçalarının tam orta noktasına geliyormuş, her tarafa eşit uzaklıkta, yani kendi noktasal şeyi itibarıyla. Gelsinler de
ve yezkürüsmellahi fı eyyamim ma’lumatin ala ma razekahüm mim behımetil en’am “Belli günlerde Allah’ın onlara rızık olarak verdiği “behımetil en’am” denen yani koyun, keçi, deve, sığır üzerine” bunların olduğunu da Enam suresinde Allah semaniyeti ezvac denen sekiz eş ayetinde anlatıyor, bunlar üzerine Allah’ın adını ansınlar.” Ne zaman ansınlar? Malum günlerde. Bu malum günler sözü İbrahim AS’a söyleniyor, bunun manası nedir? İbrahim AS o günleri biliyor değil mi? İnsanlar biliyor mu? Onlar da biliyor, malum günlerde buraya gelin. Onlar da biliyor. Malum günlerde ne yapacaklar? Allah’ın nimet olarak verdiği “behımetil en’am” denen bu hayvanlar üzerine Allah’ın adını anacaklar, yani kurban kesecekler değil mi? Malum günlerde kesecekler. Yani Kurban Bayramı günlerinde kesecekler. Bayramın birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü günlerinde kesecekler. Peki, kurban kesme günleri de, kurban kesme günleri de aynı mıymış? Hepsinde aynıymış değil mi? Malum İbrahim AS’dan öncekini anlatıyor. Peki, İbrahim AS’la değişti mi? İsrailoğullarının peygamberleri kimin soyundan? İbrahim AS. O zaman onlarda da değişmemiş olması gerekiyor değil mi? Ama birisi diyor ki, şey, İsa bizim yerimize kurban oldu, öbürü diyor ki Beyti Maktis yıkıldı, bırakmışlar onlar. Mekke’de kurban kesme geleneği devam ediyor, çünkü Mekkeliler de kendilerini Hz İbrahim AS soyundan kabul ediyor, bakın müşrik toplum olmasına rağmen. Dünyanın neresine giderseniz gidin, bir dini cemaat görürseniz, bizimkine benzer bazı uygulamalar mutlaka vardır. Çünkü onun temelini kazırsanız bir peygamber çıkar. Evet, birçok şeyleri bozmuşlardır ama hala bir takım işaretler vardır. Şimdi burada Cenabı Hak bize şunu emrediyor (Kevser 108/2)
Fe salli li rabbik “Sen Rabbin için ibadetini yap”. Çünkü bu ibadet yapma işleri değişiyor. Önce Rab için yapılırken sonra araya aracılar giriyor. Benim yukarıdakiyle aram iyidir, sen gel ben seni idare ederim diyenler çıkmaya başlıyor. E şimdi sana kimse inanmayacağı için, bu defa tutuyor, yahu kardeşim senin benden ne farkın var demeyesin diye diyor ki, işte mesela İsa şöyledir, İsa’ya laf söyleyemez ya, bir takım din büyüklerini tanrılaştırıyor. Ve onları istismar ederek bir sömürü düzeni kuruyor. Bu defa ikili oynamaya başlıyorsunuz, bir Allah için, bir de başkası için. Şimdi burada başkalarını tenkit ederken çok rahat oluyoruz da ama tenkit kendimize yöneldi mi bakıyorsunuz ki Müslümanlar hop oturup hop kalkıyorlar. Mesela şimdi ben burada bazı şeyleri söylerken Cenabı Hakkın bazı ayetlerini sizin canınızı sıkmamak için, bana karşı tavırlarınızda bir bozulma olmaması için size anlatmaz üstünden atlar es geçersem, ne olur? Allah için mi ders yapmış olurum? Yoksa cemaat mi? 2 şey için. Bazı konularda, sizi rahatsız etmeyen konularda Allah için olur, sizi rahatsız eden konularda da sizin için olur. O zaman ne olur bu? Bu olur şirk. Yani bakın hepimiz bu tehlikeyle karşı karşıyayız. Başkasını o kadar kolay tenkit ediyoruz ki, ya şimdi yapmadığın kalbi niye kırıyorsun kardeşim? Allah Allah, yahu ben Allah’ın ayetini anlatıyorum, kırılırsa kırılsın ne yapalım? O zaman peygamberlerin hiç gelmemesi gerekirdi öyle değil mi? E canım şimdi o ayetin yeri miydi? Hepsinin bir zamanı var. Ben onlarla hep karşılaşıyorum. Tabii sert cevaplar aldıkları için daha söyleyemiyorlar. Ondan sonra diyorlar bu adamla konuşulmaz bu adam çok sert. Ben de diyorum sert olan ben miyim, yoksa ayetler mi? Şimdi ayete bakın, ben mi daha sertim, ayet mi daha sert? Bakara suresi 159.ayet (Bakara 2/159);
mim ba’di ma beyyennahü lin nasi fil kitab “Bu kitapta onu biz insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler”. Bu ayetler bu kitapta var. E canım zamanı mı? Zamanı olmasa Allah indirmezdi, değil mi? Demek ki zamanı gelmiş ki indirmiş. E canım şimdi okuman gerekir mi? Gerekir, sen şimdi madem Allah’ın kulusun, madem şimdi senin davranışınla alakalı bir ayet, tabii ki şimdi okuyacağım, ne zaman okuyacağım? Yok, onu biz kendi aramızda okuyalım, başkaları duymasın. O zaman ne olur bu? Gizlemek olur değil mi? Allah’ın ayetlerini Allah’ın kullarından nasıl gizlersiniz? Şimdi burada ne diyor Allah? (Bakara 2/159);
mim ba’di ma beyyennahü lin nasi fil kitab “bu kitapta onları insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler var ya”
ülaike yel’anühümullah “Allah onlara lanet eder”. Lanet ne demek? Rahmetinden uzaklaştırmak demektir. Yani onlar giderek kaybederler. Giderek kaybederler. Şimdi şu anda başarılı gibi gözüküyorlar ama ha bire kaybederler, mevzi kaybederler. Başka?
ve yel’anühümül laınun “ve lanet etme durumunda olan insanlar da onlara lanet ederler, onlar da ondan uzaklaşırlar”. Hani derler ya ne İsa’ya ne Musa’ya. Ne Allah’a yaranabilirsin, ne insanlara yaranabilirsin. Allah da, insanlar da seni yalancı olarak kabul ederler. Ama doğruları söylersen adam senden hoşlanmayabilir. Der ki şu adamı sevmem ama hep doğruları söyler, dürüst adamdır. Peygamberimiz SAV’i sevmiyorlardı, nefret ediyorlardı değil mi? Peki mallarında ona güvenmiyorlar mıydı? Güven çok mühim bir şeydir. Güveni kaybettiniz mi her şeyinizi kaybettiniz demektir. Şimdi bizim sözlerimiz mi daha sert bu ayetler mi? Benim sözüm sert olsa ne yazar ki? Hani demişler adın ne, Mülayim, sert olsan ne yazarsın? Benim sözüm sert olsa ne ifade eder ki? Benim gücüm ne şeyim ne değil mi? İmkânlarım ne? Ama her şeye sahip olan Allahü Teâlâ’nın sözleri böyle olunca çok dikkatli olmak gerekir. “Bir kulun kalbini kırmak Allah’ın beytini yıkmak gibidir” diyorlar. Şimdi adamın kalbini kıracaksın, niye? Doğruları söyledin diye. O zaman dünyada en büyük kalp kıran peygamberlerdir. Ama doğruları söylerseniz karşı tarafın kalbi kırılmaz, size güvenleri artar. Peki, ne oldu, şimdi ben gizledim de, kalbini kırmak istemiyordum, doğruları istemiyordum falan. Bakara 2/160;
fe ülaike etubü aleyhim “ben de onlara dönerim”. Yani onların tövbesini kabul ederim
ve enet tevvabür rahıym “ben tövbeleri kabul eden ve ikramı bol olanım”.
2/161. İnnellezıne keferu “Ama o kimseler ki kafirdirler”. Allah’ın ayetlerini gizleyenlere Allah ne dedi? Kâfir. Bunlar 5 vakit namaz kılıyor olabilirler.
ve matu ve hüm küffar “ve bunları gizledikleri halde böyle vefat ederlerse, bunları karakter haline getirmişlerse”. Şimdi yeri değil zamanı değil; ben bunları çok yaşamışımdır, masanın altından ayağıma vururlar, beklerler ki gözlerine bakayım, bir işaret etsinler falan. Ama son zamanlarda artık korkmaya başladılar, çünkü ne vuruyorsun derim adama, çek ayağını rezil olur. Ne bakıyorsun bir şey mi var derim adam rezil olur.
ülaike aleyhim la’netüllah “tevbe etmezlerse Allah’ın laneti bunların üzerinde kalır”
vel melaiketi “meleklerin laneti”
ven nasi ecmeıyn “tüm insanların laneti”. Ya sen doğruları söyle. Efendim adam taş gibi anlamaz. Ya taş gibi olsun hiçbir zararı yok. Taşın üzerine suyu dökersin, o taştan bir şey olmaz da süzülür gider o kenarda ot bitirir, dostlarını sular. Sen vazifeni yap, gerisine karışma. Oralardan süzülür gelir, ta aşağılardan birine faydası olur. Senin hayatta hiç görmediğin birisine faydası olabilir. Ama Cenabı Hak görüyor ya.
2/162. Halidıne fıha “bunlar sürekli Allah’ın laneti altında kalırlar” Allah’ın, meleklerin, tüm insanların laneti altında kalırlar. Çünkü gerçekleri gizliyorlar, çünkü o insanların doğruyu öğrenmelerine engel oluyorlar. İslam âleminde bu çok yaygındır maalesef.
la yühaffefü anhümül azab “onların üzerinden azap hafifletilmez”
ve la hüm yünzarun “yüzlerine de bakılmaz”.
2/163. Ve ilahüküm ilahüv vahıd “İnsanların ilahı bir tek ilahtır”
la ilahe illa hüv “ondan başka ilah yoktur”
er rahmanür rahıym “iyiliği sonsuz, ikramı boldur”.
İşte şimdi Cenabı Hak burada bize diyor;
İnna a’taynakel kevser “sana çok şey verdik”. Her birimize bunu söylüyor. Sana çok şey verdik, düşün. İbrahim 14/34;
Fe salli li rabbike “O zaman Rabbin için ibadet et”. Cihat en büyük ibadet değil mi? Yani ibadetin büyüklerinden, yani olumsuzluklarla mücadele etmek, yani Allah’ın emirlerini daha çok kimseye duyurmak, o zaman gizlediğin zaman bu olmaz işte. Yalnız Rabbin için, karşılığını yalnız Allah’tan bekleyeceksin, falandan filandan değil. Falandan filandan beklersen bu adamın makamı var aman buna söylemiyim, bu adamın parası var buna söylemiyim, bu adam da güçlü kuvvetli bunun da tokadı var buna söylemiyim. Bu adam da zaten çok fakir buna söylemiyim. Allah’ın emrini anlatmak sanki günahmış ta…
Fe salli li rabbike venhar “Sen Rabbin için ibadet et”. Başkaları gösteriş için ibadet yapıyor, yapsınlar ama sen Rabbin için ibadet et.
Evet, bu da gerçekten (kitap uzatılıyor), Kevser’in tam karşılığı oluyor değil mi? 261.sayfada İbrahim suresi 34.ayet; Allah razı olsun bu hocalar bulup getiriyor, biz de istifade ediyoruz, çok sağolun;
ve in teudu nı’metellahi la tuhsuha “Allah’ın size olan nimetlerini saymaya kalksanız buna gücünüz yetmez”. En fakirinin, en zor durumda olan kişinin gücü yetmez.
innel insane le zalumün keffar “ama şurası bir gerçek ki insan çok yanlış işler yapar”. Başkalarına her ne kadar ben çok iyi işler yaptım dese de kendi de bilir ne mal olduğunu. Nasreddin hoca gibi hani düşmüş, ah ihtiyarladık demiş, bakmış etrafta hiç kimse yok, demiş ben senin gençliğini de gördüm demiş.
innel insane le zalumün keffar “insan çok yanlış işler yapar”. Çok da nankördür. Allah’ın yaptığı o iyilikleri görmez. Evet, sağ olun teşekkürler.
İnna a’taynakel kevser “sana çok şey verdik”.
Fe salli li rabbik “öyleyse Rabbin için namaz kıl” venhar “kurbanı da Rabbin için kes” Başkası için değil, o zaman burada ne öğrendik? Kurban kesme tüm ümmetlerde var. Ama her zaman şikâyet ediyoruz. Hakikaten ümmeti Muhammed tanınmaz hale gelmiş. Şimdi bu Hanefi mezhebinin yaygın olduğu yerlerde insanlar bol miktarda kurban kesiyorlar Kurban bayramında, ama diğer yerlere gidin, Kurban bayramı olup olmadığını bilemezsiniz. Şimdi Malezya’da bizim Servet var, bazen burada gelirdi amcaoğlu. Kurban bayramında oradaydı da işte birgün tatil yapmışlar. Hiç anlamadım, yani Kurban bayramı olduğuna dair hiçbir yerde en küçük bir işaret görmedim dedi. Çünkü orada Şafii mezhebi yaygın. Şimdi bizde ne deniyor? Efendim Kuranı Kerim’de Kurban bayramıyla ilgili Kuran’da ayet yok. E? işte birazcık dalalet eden “Fe salli li rabbike venhar” ayeti o da açık değil, o zaman hadislere bakarız, e hadislerde de bunun sünnet olduğunu anlıyoruz. Birisi bir hadise bakıyor öbürü diğer hadise bakıyor. Öyle bir yanlış mantık var ki, Allahü Teâlâ eksik bırakmış, Peygamber tamamlamış. İyi ki varmış Peygamber efendimiz yoksa nereden öğrenecektik. Hâlbuki Peygamber SAV bir şey yapmışsa o mutlaka Kuranı Kerim’de vardır. İşte bir kısmını okuduk. Tamamına yakınını da Kurban bayramı zamanında okumuştuk, ben şimdi oralara girmek istemiyorum yani internette bizim Kuran dersi sitemizde bunu isteyen dinleyebilir. Kuranı Kerim Kurban Bayramı kurbanının her şeyini anlatıyor A’dan Z’ye. Hiçbir eksik bırakmıyor. Kuran’da yok, nasıl yok? Şimdi şu ayete de şöyle bir mana veriyorlar, diyorlar ki; Fe salli li rabbike “Rabbin için namaz kıl” venhar “bu venhar kurban kesme manasında da olabilir, ellerini bağla manasında da olabilir”. Yani ellerini şöyle bağla. Nerede böyle bağlayacaksın? Namazda. E namaz kıl diye tercüme ettin zaten, namaz kılsa, bu namazın bir parçası zaten. Değil mi? Bu ne oluyor? Olabilir, çok önemli bir görev olur, bu elleri bağlamak, yani namazın olmazsa olmazı olur, özellikle buna dikkat çekebilir. Elleri bağlamanın hükmü ne? Namazın? E sünnet, buna sünnet diyorsun. Yani bağlamasan da olur diyorsun değil mi? E o zaman bu ayete nasıl oluyor da ellerini bağla manası veriyorsun? Peki, nereden elleri bağla? Burada ne el kelimesi geçiyor, ne bağlama kelimesi geçiyor. Düşünmüşler, şimdi Nahl kelimesinin anlamı göğsün 3 tarafı şurası hani bir hanımlar bir gerdanlık yaparlar şuradan da bir süs yaparlar, kolye mi diyorlar? Kolye biraz daha aşağı sarkılanı değil mi? Neyse adına ne diyorlarsa, işte şuraya kadar. Şurada gözüken, şu kravatın şu şeyinin bulunduğu yer işte, nahl burası. Bu kravatın bağlandığı yer, nahl burası. E şimdi kardeşim ellerini böyle bağlayan gördünüz mü siz şimdiye kadar? Boğarken olur evet birisi boğuyorsa olur. E bu hayvanı boğazlamaktır, gayet açık. Bunu tutup da efendim işte namaz kılarken eli bağlama manası, ya nasıl veriyorsunuz, nereden çıkarıyorsunuz? Mümkün değil böyle bir mana vermek ama bakın tefsirlerde öyle yazılı. Ondan sonra da diyorsunuz ki Kuranı Kerim’de Kurban Bayramı kurbanı yok. Yahu Allah bütün ümmetlerde var diyor. Sadece Müslümanlarda değil. Bütün ümmetlerde var diyor. E niye böyle yapıyorsunuz? Gerçekten tanınmaz hale gelmiş dinimiz. Yani burada derslere devam eden sizler gayet iyi biliyorsunuz. Hangi konuya el atıyorsak, hani bir eski evi tamir etmek çok zordur, niye? Nereye el atsan yıkılır. Şimdi maalesef bu hale gelmiş, Allah’a hamt olsun ki, önümüzde Kuranı Kerim var. Yine hamt olsun ki, Peygamber SAV’in uygulamaları bize kadar gelmiş, her ne kadar ona bazı yanlış şeyler katmışlarsa da, Kuran’la karşılaştırdığınız zaman yanlışları ayıklama imkânımız var. Çok şükür. Ama bu defa da kalkıp şunu diyorlar. Siz mi daha iyi biliyorsunuz eskiler mi? Bana birisi böyle demişti ki, sen mi daha iyi biliyorsun İmam Rabbani mi demişti? Vallahi dedim hiç te düşünmemiştim şu ana kadar, biraz düşüneyim dedim. Ben ondan daha çok biliyorum dedim. Biraz daha durdum dedim ki yok yok, en iyisi siz bir terazi getirin dedim. Bir tarafa İmam Rabbani’nin ilmini koyun, bir tarafta da benim ilmimi koyun, bakalım hangisi daha ağır gelecek? Ondan sonra dedim ya siz neyin peşindesiniz? Sizin şu yaptığınızı sokaktaki çocuklar yapar. Benim babam senin babanı döver derler. Ben size bir şey söylüyorum İmam Rabbani ölmüş gitmiş, sen biliyorsan cevap ver, bilmiyorsan o mu çok biliyordu sen mi çok biliyorsun, böyle laf olur mu? Şimdi de kalkıyorlar yani şimdi birisi diyor ki Abdülaziz Bey ben kabul edemiyorum, yani şimdi bunlar yanlışta sen mi doğrusun? Kardeşim sen bir ilim adamısın. Söylediğim yanlışsa, de ki yanlış, kaynaklar burada de, göster bir delilini, ondan sonra benim babam senin babanı döver demenin bir anlamı yok onu sadece çocuklar söyler büyükler söylemez. Hüdaverdi sen işitiyor musun? Benim babam senin babanı döver diyor musun? Çocukken diyordun ama şimdi daha demiyorsun değil mi? Enver beye demiyorsun öyle bir şey. Diyor mu Enver Bey? Demiyor. Çocukken diyebilirdin. Evet.
İnne şanieke “senden nefret eden kişi”. Ben senden nefret ediyorum, e niye? Tabii ki nefret edersin. Günahkârların en çok hayran kaldığı ve en fazla nefret ettiği kişiler doğru insanlardır. Hayrandırlar, çünkü onların yaptıklarının doğru olduğunu bilirler. Nefret ederler, çünkü kendileri kötü duruma düşüyor. Onlar da kendileri gibi günah işlese oh herkes rahat olacak. İşte senden inancından dolayı nefret edenler ebter olan kişilerdir. İşte onlar şurada ne yapıyorlarsa o. Bırak bırak ne yaparlarsa yapsınlar. Çünkü bunların ne ahirette alacakları bir şey var, Cennet’e de gidemeyecekler, çoluk çocuklarıyla da ilişkileri kesilecek, mallarıyla da ilişkileri kesilecek, makamlarıyla da ilişkileri kesilecek, çok zavallı duruma düşeceklerdir. Ama sen öyle değilsin ki, Allah sana burada yaptığının kıyaslanamayacak kadar fazlasını verecek, senle beraber eşin, çoluğun, çocuğun, bütün geçmişlerinin Cennet’e gidenlerin hepsi olacak, e sonsuz bir mutluluk, sen şimdi bunlardan niye üzülüyorsun? Ne yaparlarsa yapsınlar. Ha örnek olmaya çalışırsın başka. Senden nefret eden sonu gelmeyecek olan kişidir.
Peki, böylece bu dersimizi de bitirmiş olalım, bir meali tekrar okuyayım, Kevser Suresi;
Sana çok şey verdik
Öyleyse ibadeti Rabbin için yap ve kurban kes
Sana kin besleyen, senden nefret eden
Arkasından gelecek kimsesi olmayandır
Evet, birkaç dakika sonra tekrar buluşmak üzere.