Biliyorsunuz Kur’an’ı Kerim Kadir gecesinde inmiştir. Kadir gecesi, Ramazan içerisinde bir gecedir. Ama hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Genel kanaat, yaygın görüş, Ramazan-ı Şerif’in 27. Gecesi olmasıdır. Bu gece de 27. Gece. Bu vesileyle Kadir gecesiyle ilgili ayetleri okuyup hep birlikte anlamaya çalışacağız.
Elinizdeki Kur’an’ı Kerim’lerden 495. Sayfayı açın. Orada Duhan suresi var. Kur’an’ı Kerim’in 44. Suresi. Cenabı Hak şöyle buyuruyor.
“Hâ mîm. Vel kitâbil mubîn. İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubârakeh innâ kunnâ munzirîn.”
“Ha mim. Her şeyi açıklayan kitaba yemin olsun. Ya da açık kitaba yemin olsun. Bu kitabın iki özelliği var; bir her şeyi açıklar, ikinci özelliği de açıktır.”
“İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubârakeh” “Onu bereketli bir gecede indirdik.”
“İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubârakeh” “Onu bereketli bir gecede indirdik.
O gecenin özelliği ne?”
“Fîhâ yufragu kullu emrin hakîm.” “ O gece karara bağlanmış olan her iş paylaştırılır, taksim edilir. Görev taksimatı yapılır. “Emran min ındinâ” “Bizim katımızdan bir emir olmak üzere” “İnnâ kunnâ mursilîn” “Biz elçiler göndermekteyiz”
“Rahmeten min rabbik” “Senin Rabbin katından bir rahmet olmak üzere elçiler göndermekteyiz”
“İnnehû huves semîul alîm. “O işiten ve bilendir.”
“Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ” “Göklerin, yerin ve o ikisi arasında bulunanların Rabbidir.”
“İn kuntum mûgınîn.” “Eğer siz kesin bilgi sahibiyseniz bu böyledir.”
Yani kesin konuşursanız, kendi bilgilerinizi duygularınıza karıştırmazsanız, bunun böyle olduğunu bilirsiniz.
“Lâ ilâhe illâ huve” “Ondan başka ilah yoktur”
“Yuhyî ve yumît” “Yaşatan ve öldürendir”
“Rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn” “Sizin Rabbiniz ve sizden önceki babalarınızın Rabbidir”
Hepiniz hepinizin sahibidir. Hiçbiriniz sahipsiz değilsiniz.
“Bel hum fî şekkin yel’abûn” “Aslında onlar şüphe içerisinde yüzüp gitmektedirler” Doğruları biliyorlar, fakat teslim olamıyorlar, o ikisi arasında yüzüp gidiyorlar.
Şimdi bu surede, buradan okuduğumuz on ayette Allah-u Teala Kur’an’ı Kerim’in indirilişinden bahsediyor. Diyor ki; onu bereketli bir gecede indirdik. Şimdi o gecenin bereketi nedir? O gece, karara bağlanmış her iş taksim edilir. Kime taksim ediliyor? Kime veriliyor? Kadir suresinde, bu durum anlatılıyor. Biliyorsunuz Kur’an’ı Kerim’deki ayetler birbirini açıklar. Burada, zihninize takılan hususlar Kadir suresinde biraz daha açıklık bulmaktadır.
Diyor ki orada; “ İnnâ enzelnâhu fî leyletil gadr” “Biz onu Kadir gecesinde indirdik.” Kadir ne demek? Kadir ölçü demek. Peki; ölçü, ölçünün belirlenmesi, payların belirlenmesi. Burada ne diyor? Diyor ki, “Fîhâ yufragu kullu emrin hakîm.” “Karara bağlanmış olan her iş o gecede paylaştırılır.” Kime paylaştırılacak o iş?
Kadir suresinde Allah-u Teala şöyle diyor; “İnnâ enzelnâhu fî leyletil gadr” “Onu Kadir gecesinde indirdik.”
Kadir gecesi ile işlerin taksim edildiği gece aynı anlama geliyor. Biri diğerini daha da açık hale getiriyor.
“Ve mâ edrâke mâ leyletul gadr.” “Sana kim bildirdi Kadir gecesi nedir? Kadir gecesinin ne olduğunu sen nerden bileceksin? O zaman, dinle.”
“Leyletul gadri hayrun min elfi şehr.” “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.” “Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.” “ Melekler ve ruh, o gecede iner. Her işten bir şey almış olarak. Görevlerini almış olarak.”
Şimdi melekler iner. O Ruh nedir? Onu biraz sonra açıklamaya çalışacağız. O gece iner.
Şimdi oradaki meleklerle, Duhan suresinde, “İnna künna mursilin” ayeti arasında sıkı bir ilişki var. “Mursilin,” elçi göndermekteyiz diyor. Allah-u Teala melekleri elçi olarak görevlendirir.
Fatır suresinde “câılil melâiketi rusulen,” yani 35. Surenin ilk ayetlerinde; “ melekleri elçiler yapan odur.” Bunlar nedir? Allah tarafından görevlendirilmiş olan meleklerdir.
Şimdi bunları toparlarsak, bir yıllık görev taksimatının yapıldığı bir gece olduğu anlaşılıyor. Şimdi Mele-i Âlâ denen birinci kat semada Levh-i Mahfuz’un da bulunduğu bir yer var. Yıldızların bulunduğu semadır o.
Onun için Cenab-ı Hakk, Vakıa suresinde “ Felâ ugsimu bimevâgıın nucûm” “Yıldızların bulunduğu yere yemin ederim”
“Ve innehû legasemul lev tağlemûne azîm” “Bilsen, bu büyük bir yemindir”
Çünkü oranın önemine hep dikkat çekiyor. Şimdi melekler birinci kat semaya, Kadir gecesinde topyekün çıkıyorlar. Hepsi çıkıyor. Bu melekler, yeryüzünde çeşitli görevlerle görevli olan, gökyüzünde çeşitli görevlerle görevli olan meleklerdir. Yıllık görevlerini alabilmek için oraya çıkıyorlar. Şimdi mesela, iyi anlayabilmek için şöyle düşünün. Şu salon, Kadir gecesinde meleklerin toplaştığı bir salon olsun. Ne kadar görevli melek varsa oraya geliyor. Bir yıl içerisinde yapılacak bütün işler Cenab-ı Hakk tarafından belirlenmiş, o gece her bir meleğe yapacağı şeyler bildiriliyor.
“Fîhâ yufragu kullu emrin hakîm.” “Leyletül Kadr” aynı anlama geliyor yani. Kadir ölçü, ölçünün belirlediği, belirlendiği, yani sistemin konduğu, bir yıllık görevlerin belirlendiği gece. Hepsi bir arada, bütün melekler.
Dolayısıyla; yeryüzünde ve göklerde görevli melekler iş başında değiller. Ondan dolayı; “ Selâmun hiye” “o gece bir sukûnet gecesidir. Bir güvenlik gecesidir.” Yani Cenab-ı Hak göklerde ve yerde, o ilk yaratılışta nasıl güvenli, güzel bir şekilde yaratmışsa o devam ediyor.
“Hattâ matleıl fecr.” “Tan yeri ağarana kadar.”
Şimdi tan yerinin ağarması nasıl olur? Mesela, İstanbul’da tan yeri ağardı. Edirne’de de ağarıyor mu? Efendim? (Katılımcı) Ağarmıyor. Ağarmıyor. Tan yeri yirmi dört saat boyunca dünyanın her yerinde peş peşe ağarıyor değil mi? O zaman bu gece demek ki, yirmi dört saat süren bir gecedir. Ama bizim bulunduğumuz yer açısından, tan yeri ağarana kadardır. Yani bizim bulunduğumuz yere gelecek olan görevli melekler, tan yeri ağarana kadar gelirler. Ondan sonra öbür yere, öbür yere, öbür yere…. Derken dünyanın tamamındaki görevli melekler tan yeri, her yerde tan yeri ağarıncaya kadar görevlerine başlarlar.
Bu Kadir gecesi öteden beri böyle bir düzenleme yapmış Cenab-ı Hak. O gece bütün melekler görevlerini alıyorlar ve görev yerlerine gidiyorlar. Peki o gece, görev alan meleklerden bir tanesi de Cebrail Aleyhisselam olması lazım değil mi? Peygamberimiz SAV Peygamber olarak görevlendirildiğinde yani yıllık görev taksimi, paylaşımı Kadir gecesinde olduğuna göre, yılın ilk günü, ilk gecesi olmuş oluyor.
Peygamberimiz de o gece, Nur dağında, Hira dağında, oradaki mağarada ibadete çekilmiş. Cebrail Aleyhisselama verilen emir de, bunları Muhammed’e SAV götüreceksin. İşte inna künna mursilin. Biz görevlendiriyoruz. O görevi aldı. Peki ne zamana kadar Cebrail Aleyhisselam Peygamberimizin yanına inebilir ayetlere göre? O gece. Tan yeri ağarana kadar. Peki tan yeri ağardığı zaman gece bitiyor mu? Gece ne zaman bitiyor? Güneş doğunca bitiyor. O zaman demek ki; Kur’an’ı Kerim’in Peygamberimize indiği sıra tan yeri ağarmış olması lazım. Yani Peygamber Efendimiz orada gece istirahatini yapmış, dinlenmiş ve zihni tamamen arı duru halde iken Cebrail Aleyhisselam geliyor ve ona, -o da “mürselin”den olan birisidir- kendisine verilen görev gereği Muhammed SAV’e ilk ayetleri indiriyor.
Peki bu gece Ramazan’da bir gece mi acaba? Şimdi soracaksınız, “Siz, işte her şey Kur’an’ı Kerim’de açıklanıyor” diyorsunuz, bunun ayeti nedir diye? Sormazsınız bilirsiniz çünkü. Ayeti nedir? Ben size sorayım.
Şehru ramedân. Bakara 185. “Şehru ramedânellezî unzile fîhil gur’ânu” “Ramazan ayı ki; onda Kur’an indirilmiştir.”
O zaman bir başka soru. El Kur’an dendiğine göre bu Kur’an’ı Kerim’in tamamı mı indirildi Ramazan ayında? (Katılımcı) Hayır. Efendim? Hayır. Kur’an neydi? Kur’an’ın anlamı neydi? Ayetler topluluğuydu değil mi? Allah’ın indirdiği bütün ayetler bunun içersinde olduğu için buna Kur’an deniyor.
Yani kümeler var ya, okullarda öğrencilere öğretiyorlar. Bir büyük küme var, bu ayetlerin büyük kümesi. Bir de alt kümeler var. Kur’an’ı Kerim içersinde sayısız Kur’an’lar var. Kur’an’ı Kerim içerisinde sayısız Kur’an’lar var. Yani sayısız ayet kümeleri var. Şimdi o sayısız Kur’an’lardan bir tanesi indirilmiş oluyor. O sayısız Kur’an’lardan bir tanesi indirilmiş oluyor.
Onun için Kadir suresine ne diyor Allah-u Teala? “İnna enzelna “ “ hu” Biz “O” nu indirdik. “O” ne? “O” neyi gösteriyor? Şimdi Kadir suresini lütfen açın. 97. Sure. “ İnnâ enzelnâhu” “Biz onu indirdik.” Ondan önceki sureye bakın. 96. Sure. Hangi sure o? Alak suresi. Orda hangi ayetler var?
“Igraé’ bismi rabbikellezî halag.” “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” Değil mi? Bunlar hangi ayetlerdi? İlk inen ayetler değil mi? O zaman bakın Kadir suresinin hemen öncesinde o derken; – en yakın olanı gösterirse,-Kadir suresi olması lazım. Şimdi birde; Bakara suresinde onu, o Kur’an’ı Ramazan ayında indirdik dediğine göre Allah-u Teala, bir ayetler topluluğu olması lazım. Kur’an denebilecek bir şekilde. Bir ayetler kümesi olması lazım. Şimdi bize gelen rivayette buranın ilk beş ayetinin Kadir gecesi indiği şeklindedir ki; o rivayetlerle bu ayetleri birleştirdiğimiz zaman mantık oturuyor mu? Yani o beş ayetten oluşan bir küme. Oturuyor değil mi?
“ İnnâ enzelnâhu” “Biz O ayetler kümesini, o Kur’an’ı” Tekrar ediyorum, Kur’an ayetler kümesi demektir. Tüm ayetleri içerdiği için Kur’an’ı Kerim’e Kur’an dendiği gibi, sayısız alt kümeden oluşan her bir kümeye de Kur’an denir. Bu Kur’an’ı Kerim’de birçok ayette anlatılır. “İşte biz o Kur’an’ı, Kadir gecesinde indirdik.” O zaman o ilk beş ayet. Demek ki, Kur’an’ın tamamının inmesi gerekmiyor.
Şimdi bu, bunu çözemeyen kişiler, deniyor ki, işte dünya semasına indirilmiştir deniyor Kur’an’ı Kerim. İşte Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına o gece topyekün indirilmiştir diyenler var. Levh-i Mahfuz dediğiniz nerde ki? Levh-i Mahfuz Neresi ki? Mele-i Âlâ neresi ki? Mele-i Âlâ zaten dünya semasında olan bir yerdir. Onun için o dünya seması şeytanlardan korunmuştur. 37. Sureyi açarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Diyor ki; “Lâ yessemmeûne ilel meleil ağlâ” “Şeytanları Mele-i ala’ya kulak veremezler.” Korunduğu için, birinci kat sema en yakın gök. “Ve yugzefûne min kulli cânib” “ Her taraftan taşlanırlar” Mele-i Âlâ’ya yani o şeye çıktıkları zaman birinci kat semaya oradan her taraftan taşlanırlar. “Duhûran ve lehum azâbun vâsıb.” “Oradan kovulmak için böyle yaparlar, ordan uzaklaşsınlar diye. Onlar için sürekli bir azap da vardır” Peki “İllâ men hatıfel hatfete feetbeahû şihâbun sâgıb.” “Ancak bir kulak hırsızlığı yapmış olan olursa başka.” Yani şöyle bir söz kapan birisi olursa o başka. Demek ki ordan bazı kulak hırsızlıkları da yapabiliyorlar, birinci kat semaya çıktıkları zaman. Orası Mele-i Âlâ. Korunan yer ora. Levh-i Mahfuz da orada.
Onun için şeyde, Vakıa suresinde de; buna benzer ifadeler var. Oraya da bir bakalım. 535. Sayfayı açın lütfen. Vakıa suresinin 75. Ayeti. “Felâ ugsimu bimevâgıın nucûm.” “ Hayır yıldızların bulunduğu yerlere yemin ederim.” Saffat ta neydi? “İnnâ zeyyennes semâed dunyâ bizînetinil kevâkib.” Burada “kevkebtü” “Birinci kat semayı yıldız süsleriyle süsledik.” O zaman o yıldızların bulunduğu yer neymiş? Birinci kat semaymış değil mi? Diyor ki; “Felâ ugsimu bimevâgıın nucûm.” “O yıldızların bulunduğu yere yemin ederim.” Yani çok önemli olduğunu belli ediyor Allah-u Teala. “ Ve innehû legasemul” “ Bu gerçek bir yemindir.” “Lev tağlemûne azîm.” “Bilseniz büyük bir yemindir.” Peki. Sonra ne? “İnnehû legur’ânun kerîm.” “ O kerim bir Kur’an’dır. Bereketli bir Kur’an’dır.” “Fî kitâbin meknûn.” “ Saklı bir kitaptadır.” Peki, “Lâ yemessuhû illel mutahherûn.” “Tertemiz olmuş olanlardan başkası ona dokunamaz.” “Tertemiz sayılanlardan başkası” diyelim ona. “Allah’ın temiz saydıklarından başkası ona dokunamaz.”
Şimdi, Allah-u Teala birinci kat semayı şeytanlardan koruduğuna göre, diğerlerinden korumamış oluyor değil mi? Şeytan olmamış olanlar ne olur? Allah’ın temiz saydıkları olur. O zaman onlar oraya girebilir, dokunabilirler. Öyleyse Levh-i Mahfuz nerdeymiş? Birinci kat semadaymış. Mele-i Âlâ nerdeymiş? Birinci kat semadaymış. Oraya kimden korunuyormuş? Şeytanlardan korunuyormuş. Şimdi bütün bu ilişkileri kuramadığınız zaman, bir de Kur’an kelimesi ile ilgili maalesef bizde yeterli bir çalışma yoktur. Kur’an dediğiniz zaman hemen herkes, bunun tamamını anlar. Alt kümeler hiç anlaşılmaz. Öyle olunca da çok sayıda ayet anlaşılmaz olur.
Yani mesela Allah-u Teala, “ Kitâbun fussılet âyâtuhû gur’ânen arabiyyen” “Bu bir kitaptır ki ayetleri Arapça Kur’an olarak açıklanmıştır” dendiği zaman Kur’an olarak ne demek? Buna bir türlü anlam verilemez. Halbuki alt kümeler halinde açıklanmıştır derseniz ayet kümeleri şeklinde derseniz, olur. Şimdi biraz sonra ilk inen Kur’an’ın ne olduğunu da görmeye çalışacağız.
Ama ondan önce söylemek istediğim başka bir şey var. Kadir suresini açalım tekrar. Şimdi bu biraz daha anlaşılır hale gelmiştir. “İnnâ enzelnâhu fî leyletil gadr.” “ Biz onu Kadir gecesinde indirdik.” Kadir ölçüydü değil mi? Görevlilerin belirlenmesiydi. “Fîhâ yufragu kullu emrin hakîm.” Dedi Allah-u Teala. Duhan suresinde. O gece karara bağlanmış her iş paylaştırılır. Kime paylaştırılır? Meleklere. Melekler gelir verilen görevleri yerine getirir.
Mesela İbrahim Aleyhisselamı hatırlayın. Lût kavmine giden melekler önce İbrahim Aleyhisselama uğradılar. Değil mi? İbrahim Aleyhisselam “Aman etmeyin, yapmayın” falan derken, meleklerin yapacağı bir şey yok ki, görev verilmiş. Ne zaman verilmiş? Kadir gecesinde verilmiş o görev. Onlar gitti. Orada vazifelerini yaptılar.
Musa Aleyhisselamı hatırlayın. İşte kullarımızdan bir kul diye Cenab-ı Hakkın tanımladığı, Peygamber SA’in de adının Hızır olduğu bir melek, Hızır olduğunu söylediği bir melek, o melekle beraber seyahat ediyor. Nasıl, İbrahim Aleyhisselam yanına gelen meleğin melek olduğunu tanıyamadı da hemen bir buzağı kesip yesinler diye pişirdiyse, nasıl Lût Aleyhisselam gelen meleklerin melek olduğunu tanıyamadı da, oradaki Lût Aleyhisselam’ın kavminde yaşayan insanlar da, onu melek olarak değil erkek insanlar olarak görüyordu. Gözleriyle görüyorlar. Buraya birkaç tane yakışıklı delikanlı gelmiş. Ne Lût kavmi onların melek olduğunu biliyordu, ne Lût Aleyhisselam onların melek olduğunu biliyordu. Ondan dolayı, kavminin ahlaksızları onları istemek için Lût Aleyhisselama geldiler. Lût Aleyhisselam da son derece bunaldı. “Beni misafirlerim karşısında rezil rüsva etmeyin”dedi. Eğer bunların melek olduğunu bilseydi, böyle bir şey olmaz. Ama onlar ne dediler? “Biz bir görev için gelen melekleriz, sen şöyle şöyle yapacaksın biz de bunu yapacağız.” İşte bu görevde Kadir gecesinde kendilerine verilmiş olan bir görevdir, zamanı geldiğinde yerine getiriliyor.
Musa Aleyhisselam da aynı şekilde o kullarımızdan bir kul dediği Cenab-ı Hakk’ın, Hızır adındaki meleği, bir insan zannederek onunla arkadaşlığa çıktı. Halbuki o, “sen bilmediğin bir konuda benimle beraber olmaya dayanamazsın” dedi. Nedir bilmediği? Aslını astarını bilmiyorsunuz ki, ne olacağını bilmiyorsunuz ki? Onun görev alanı farklı. Mesela, Lût kavmini altüst etmek Lût Aleyhisselamın görevi değil. Onun görev alanı farklı. Onun için Musa Aleyhisselamla birlikte biliyorsunuz gemiye bindi. Gemiyi deldi. Eğer o bir insan olsaydı, ona gemiyi deldirirler miydi? Demek ki, başkaları görmüyor, sadece Musa Aleyhisselam görüyordu.
Bu şunu gösteriyor. Belki biz bazen bir melekle beraber olabiliriz. Bir yerde çok sıkışık bir durumda bir insan çıkıverir bizim işimizi görebilir. Ama biz onu, bir kişi hatta bir arkadaşımız şeklinde de gelebilir. Ama aslında melek de olabilir. Bütün bu ayetler bize onu gösteriyor. Mümkündür bunlar, olmayacak şeyler değil. Ama onlar bu görevlerini Kadir gecesinde almışlardır. İşte Kadir gecesinde bir araya geliyorlar. Her birinin görevleri kendisine taksim ediliyor. Hadi bakalım herkes işinin başına.
“Leyletul gadri hayrum min elfi şehr.” “ Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.” Peki bin aydan hayırlılık ne demektir? Şimdi burada yanlış işler yapılıyor. Ne gibi yanlış işler? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır, bu gece yapacağın bir iyilik bin ay yapmış olduğun iyilik gibi olur, bu gece kılacağın bir namaz bin ay yaptığın gibi olur. Bu aşırıya kaçmaktır. Allah-u Teala’nın böyle bir şey dediği yok, Peygamberimizin de böyle bir şey dediği yok. Hayırlılık başka bir şey.
Mesela önünüze bir yemek gelir, yersiniz, müthiş bir zevk alırsınız. Ömrümde böyle bir yemek yemedim, şu ana kadar yediğim tüm yemeklere bedel. Öyle dersiniz de, ondan önce yediğiniz yemekler değersiz değil, ondan sonra da artık yemek yemeyeceksiniz manasına gelmez. Çok hayırlıdır ama, nihayet bir gecedir. Efendim kim bu geceyi yaşarsa… kardeşim sen hayattaysan o geceyi zaten yaşayacaksın. Yani ölü değilsen, o gecede hayat zaten olacaksın. O zaman, Cenab-ı Hakk’ın vermediği, Peygamber Efendimizin göstermediği bir uygulama içerisine girip de, insanları aldatmaya hakkımız yok.
Peki bu gece bu kadar güzel de, ne yapacağız? Allah-u Teala hiçbir şey dememiş. “Şunu yapın” dediği yok. “Şunu yaparsanız şu kadar sevap alırsınız “ dediği yok.
Aişe Validemiz, Peygamberimiz SAV’e soruyor. “Ya Rasulallah, Kadir gecesini idrak ettiğimi anlarsam, bu gece Kadir gecesidir diye anlarsam, ne yapayım? Peygamberimiz ne diyor? Şu duayı yap diyor. Allahumme inneke afüvvün kerim, tuhibbul af ve fafu anni. Yarabbi sen affedicisin, ikramın boldur, affı seversin, beni de affet. Bu kadar.
Peki Peygamberimiz yerine bizden birisine bu söylenseydi, ne derdi? Neler demezdik ki işte. Bin rekat namaz kıl, şu kadar şunu yap, bu kadar bunu yap. Kendi kendimize görevler ihdas ediyoruz. Şimdi çıkıp diyor, hocalar söylüyor, “bu gece işte şu kadar namaz kıl, şu kadar tesbih çek.” Ya kardeşim tamam da, nerde var bu? Bu Allah’ın dini. Allah-u Teala’nın söylemediği, Rasulullah’ın bildirmediği bir şeyi sana kim söyledi? Ama hayırlı. Hayırlıysa hayırlı, tamam. Hayırsız diyen olmadı ki. Tamam. Ama acaba hayırlılık, bütün kainatın yönetimi açısından mı, yoksa bizim açımızdan mı?
Tamam. Peygamberimiz SAV’den gelen bir hadiste, işte “Men kàme leyletel-kadri îmânen vehtisâben gufira lehû mâ tekaddeme min zenbihî” diye bir rivayet var. İşte “sevabını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini kim ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.” Peki ihya etmek ne demek? Geceyi uykusuz geçirmek mi?
Şimdi bakın Allah-u Teala o melekleri görev yerlerine tan yeri ağarırken gönderiyor. Uykusuz geçirmenin bir alemi yok. Her gece nasıl ibadet ediyorsanız, bu gece de öyle ibadet edersiniz. Yani, şeyde Türkiye’de birazcık İslami yönden rahatlama meydana geldi diye, artık hurafelerin bini bir para. İnsanlar hurafe yarışına girdiler. Kim daha çok hurafe ile meşgul olursa o daha iyi olacak.
Bugün Mehmet Şener hoca söyledi, camideki imamlar söylemiş galiba, belki başka duyanlarınız da vardır, okuduğunuz hatimleri getirin, bir yerde toplanacak, toplu dua yapılacak. Duydunuz mu? Duyanınız var mı? Yani imamlar böyle bir şey söylediğini duyanınız var mı? Mehmet hoca? Tamam. Ya bu ne demek? Ne demek hatim duası? Bu hatim duası nerden çıktı? Kur’an’ı hatmetmek diye bir ibadet ortaya çıkarıldı. Bir de insanlar hatim yarışına giriyorlar. Benim şu kadar hatimim var, benim şu kadar hatimim var. Ya kardeşim, Peygamberimiz SAV, vefatından üç gün önce ancak Kur’an’ı Kerim’i hatmetmişti. Yani ona indirilen ayetler ancak o zaman tamamlanmış. Üç ay, üç ay önce, yanlış söyledim. Üç ay önce. Kur’an o zaman tamamlanmıştı. Kur’an’ı Kerim’i hatmetmek diye bir şey çıkarırsanız o zaman insanlar Kur’an’ı anlamayı değil, daha çok okumayı hedef alırlar. Daha çok okumak ne işinize yarar ki? Bir şey anlamadıktan sonra. Ömür boyu her gün bir hatim okusanız da Kur’an’ı Kerim’den bir ayeti anlamasanız hayatınıza nasıl yansıyacaktır bu? Yani öylesine bir hurafe yarışı var ki, inanılır gibi değil.
Ve çok ilginç te bir şey var. Yani, bilmiyorum, görüyorsunuzdur, ben bunu çok açık ve net bir şekilde görüyorum. Süleymaniye Vakfına karşı adeta, tüm diğerleri ittifak etmiş gibi.
Bu Cuma, geçtiğimiz Cumayı Cumartesiye bağlayan gece, Konya’da çok büyük bir olay yaşadık. Gittik. Karapınar’a. Konyalılarla beraber. Servet Hoca’da vardı. Buradan Adnan Ökten hoca vardı. Bizim vakfın yönetim kurulundan Mustafa Arslan vardı. Yine Fehmi Çeçen diye bir arkadaşımız vardı. Oradan da birçok kimseler geldiler. Konyalılar bir platform oluşturmuşlar. İmsak gözleme platformu. Çok değerli arkadaşlarımız var orada. Hepsine çok çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Büyük fedakarlıklar yapmışlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı çağırmışlar. Önce birisini görevlendirmişler. Sonra Konya TV’nin canlı yayınlayacağını öğrenince vazgeçmişler.
Şimdi gittik orada, gece Konya TV’de bir program yaptık. İmsak ile alakalı. Mehmet Emin Parlaktürk hocanın programında bu meseleyi anlattık. Arkasından Diyanet’in ilan ettiği imsak vakti geldi.Ve canlı yayında o vakitte herhangi bir yerde en küçük bir aydınlığın olmadığını, yarım saat boyunca herhangi bir şeyin olmadığını gösterdik. Yarım saat sonunda doğu ufkunda fecri kazip gözükmeye başlandı ve bizim o yer için yapmış olduğumuz takvim Allah’ın büyük bir lütfu böyle dakikası dakikasına değil saniyesi saniyesine tuttu. Güneşin doğuşu da aynı oldu.
Hatta Abdullah diyor ki, baba diyor saatin bozuk diyor, bu buradan takip etti. Ekrana saati koymuşlar benim saatim yanlış, ekranın saati doğru, bizim ilan ettiğimiz de ekrandaki saate birebir uydu. Bu büyük olay bütün Televizyon kuruluşlarına yazı yazıldı. İsteyen ücretsiz bunu verebilir. Hiçbirinde ne bir haber yapıldı, ne de herhangi birisi yayınladı. Bu yayını yapan Konya Televizyonuna teşekkür ediyorum ama, o Konya Televizyonu da bunu haber yapamadı. Bakın, saatlerini buna ayıran Konya Televizyonu bizim bu olayımızı haber yapamadı. O televizyonun yayınladığı gazetede tek bir kelimeyle bahsedilmedi.
İnsanlar niye doğrulardan bu kadar çok kaçıyorlar? Adeta Türkiye ittifak etmiş hurafeler konusunda. Çünkü ortada; inanılır gibi değil, inanılır gibi değil. Ey Diyanet İşleri Başkanlığı, doğru olduğuna inanıyordun da niye bir tane adam göndermedin? Haklı olduğuna inanıyordun da, Ceviz Kabuğu programına niye bir tane kişi göndermedin? Ne oluyor da bu insanların, bu basın yayın kuruluşlarının tamamı, yanlış tarafta bir duvar halinde, bir cephe oluşturuyorlar? Bunun mantığı var mı?
İşte şimdi bu akşam da, şey, Kadir gecesi, birisi ilan etmiş bu gece sabaha kadar teravih kılacağız. İyi halt edersiniz. …… Tesbih namazları bilmem neler. Sabahlara kadar milleti uyanık tutuyorlar, Peygamberimiz haşa böyle bir şeyden hiç haberdar değildi. E birisi gidip te haber versin bari Peygamberimiz Sav’e haşa. Kur’an’ı Kerim’in de bundan haberi yok.
Bakın tekrar ediyorum. Saatinize bakar mısınız kaç saniye sürecek. Aişe validemiz soruyor diyor ki, ya Rasulallah ben Kadir gecesine yetiştiğimi anlarsam ne yapayım. Okuyacağım duayı. Bakın kaç saniye sürüyor. Allahümme inneke afüvvün Kerim. Tuhibbül af ve fafu anni. Kaç saniye. Yedi saniye. E buyur işte. Bu kadar. Ya kardeşim, sabahlara kadar o cami senin bu cami benim, niye dolaşıyorsunuz? Cami dolaşmak diye bir ibadet mi var? Sonra işin kolayı kandil gecelerinde gidin, belli günlerde ibadetlerinizi tamamlayın, ondan sonra istediğiniz kadar serbestsiniz.
Şunu çok iyi bilmek lazım. Allah-u Teala Kadir gecesinde bize hiçbir görev yüklememiştir. Peygamberimiz de yüklediği bir görev yoktur. Ama Allah namazları vaktinde kılmamızı emretmiştir. Onun için siz, gece sabaha kadar dolaşır da, sabah namazını kılamazsanız bir milyar Kadir gecesi onun yerini tutmaz. Bir sabah namazının yerini tutmaz. İnsanları niye yanlış şey yapıyoruz? Doğruları söylemek lazım insanlara. Evet Kadir gecesi şu kadar hayırlıdır diyor ama Allah-u Teala, bize bu gecede bir görev yüklemiyor ki. Biz kendi kafamızdan niye görevler icat ediyor ve o insanlara şu kadar yaparsan şu kadar kat sevap alırsın diyoruz?
İstanbul Müftülüğünde iken bir kadın telefon açtı. Hocam Kadir günü ne zaman? Kardeşim Kadir günü olmaz, Kadir gecesi olur. Ya lütfen söyleyin ne zaman? Allah Allah, ya Kadir günü yok! Peki ne zaman oruç tutacağız? Ya orucu Ramazan’ın tamamında tutacaksın. Şimdi, bu yanlış yönlendirme, düşünüyor ki, ben Kadir günü bir gün oruç tutarsan, bu aptallar otuz gün tutuyormuş, aaa ben bin yıl tutmuş sayılıyorum, binn ay tutmuş sayılıyorum. Yanlış yönlendirdiğiniz zaman neler oluyor görüyor musunuz? Efendim? Onun için hurafeler bini bir para.
İnsanları Kur’an’ı Kerim’e çağırdıkça, onlar Cenab-ı Hakk’ın ayeti kerimesinde bildirdiği gibi, “Keennehum humurum mustenfirah. Ferrat min gasverah.” “Aslandan kaçak yaban eşekleri gibi kaçıp duruyorlar.” Bu Cenab-ı Hakk’ın ifadesidir. Benim değil. Müddessir suresinin son ayetleridir.
Peki burada bir başka şey daha anlatmak istiyorum. “ Tenezzelul melaike” “Melekler indi.” Şimdi o gece inen meleklerden bir tanesi, yani Peygamberimize Kur’an’ı Kerim’in indiği Kadir gecesinde inen meleklerden bir tanesi Cebrail Aleyhisselam değil mi? Peki “verruhu,” ve “ruh,” o ne demek acaba? Şimdi bu “ruh”a Cebrail Aleyhisselam diye anlam verilir. Hep öyledir. Bakayım burada da parantez içersinde öyle mi demiş? Evet. O gece Rabbiniz melekler ve “ruh,” Cebrail. E Cebrail de melek. Peki “ruh” nedir?
Allah-u Teala bildiriyor, “Ve yes’elûneke anir rûh, gulir rûhu min emri rabbî,” İsra 85’te. “Sana ruhu soruyorlar, de ki ruh Rabbimin emridir.” Min’i beyaniye yaparsanız öyle olur. “Rabbimin emridir.” Peki Rabbimin emri kelimesini diğerleriyle birleştirin. O gün işler paylaştırılır. Kimin emri olarak paylaştırılır? Allah’ın emri. Zaten Allah ne dedi orada?
Bakın, tekrar o 44. Sureyi açarsanız. Ne dedi orada? “Emran min ındinâ” dedi değil mi? “ Kendi katımızdan bir emir olarak.” O zaman “tenezzelül melaiketi verruh” vema uhumurruh diye mana verirsiniz, “beraberlerinde o emir olduğu halde.” Yani görevlerini içeren emirler. Görev taksimatı, “ruh” o. Kendi bir yıl boyunca yapacakları o emirle beraber. Yapacakları işlerle beraber, yani o listeyle birlikte inerler.
“Biizni rabbihim,” zaten açıklama da yapıyor, “min kulli emr.” Her işten bir “ruh” var, yani her bir melek görevli olduğu bir iş var. O kendisi o işin içeriği diyelim, o emirlerin içeriği diyelim “ruh”a, o emirlerle beraber iniyorlar. İşte o “ruh”la beraber inenlerden bir tanesi de Cebrail Aleyhisselam dı. Yani o onun içeriği Kur’an’ı Kerim’di. Kur’an’dı. Şimdi o “ruh”un Kur’an olduğunu… Bakın neden bu manayı veriyoruz?
Şimdi bugün benim size yaptığım konuşmaların belki yüzde sekseni ilk defa duyulan konuşmalar. Bu bakımdan bir çoğu itiraz edecektir, falan filan olacaktır. Peki, o “ruh”un Kur’an olduğunu nasıl anlayacağız? İsra 85 i açın lütfen. 17. Sure 85. Bakın diyor ki Allah-u Teala, “Ve yes’elûneke anir rûh” “Sana o ruhu soruyorlar.” O ruh ne? “ Gulir rûhu min emri rabbî.” “ De ki ruh Rabbimin emridir.” “Ve mâ ûtîtum minel ılmi illâ galîlâ” “Siz bütün ilimden size az bir şey verilmiştir.” Yani Allah-u Tealanın bilgilerinden çok az bir kısmı vardır sizde. İşte o az ilim Kur’an’ı Kerim’de olandır. Şimdi niye öyle diyoruz? Ayetin devamına bakın. “Ve lein şié’nâ” “Eğer emir versek” “lenezhebenne billezî evhaynâ ileyke” “sana yaptığımız bu vahyi de giderirdik.” “Summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ.” “Bu konuda sen kimseyi bize karşı bir koruyucu olarak bulamazsın.” Kimse sana vekillik yapamazdı bize karşı. Avukatlık yapamazdı. İşte bu, o “ruh’dur Kur’an’ı Kerim.
Zaten Kur’an’ın “ruh” olduğuna dair de bir ayet vardı. Hatırlıyor musunuz? Hah! “Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ” Tamam, tam bunu söylüyorum. “Ve kezâlike evhaynâ ileyke” “İşte sana vahyettik” “rûhan min emrinâ” “emrimizden bir ruh vahyettik.” İşte o mesela Cebrail Aleyhisselam Kadir gecesinde bir yıl boyunca hangi gün hangi ayetleri Peygamberimize getireceğini alıyordu, o da bir “ruh.” İşte bu bizim en çok bildiğimiz şey olduğu için aldığı göreviyle isimlendiriliyor Cebrail Aleyhisselam, ona da er-ruh-ül Kudüs deniyor. Er Ruh, Ruhül Kudüs deniyor. Ruh deniyor, yani kendine de ruh adı veriliyor. Çünkü göreviyle bütünleşmiş olduğunu göstermek için.
Buldun mu hangi ayet? Şura 52. 42. Sure 52. Ayet öyle mi? 488. Sayfa. Ve “Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ” “Böylece sana da kendi emrimizden bir ruhu indirdik.” İşte bakın o geceki ruh, bütün meleklere verilen emirlerdir. Dolayısıyla Cebrail Aleyhisselam her Kadir gecesinde bir yıl boyunca Peygamberimize hangi ayetleri getireceğini orada görev olarak alıyordu. “Mâ kunte tedrî mel kitâbu” “Ya Muhammed, sen kitap nedir bilmezdin” “ve lel îmân” yani bu kitaptan senin haberin yoktu, kitap diye bir şey bilmezden manasına değil. Peygamberimiz Mekke’de yaşıyordu, Mekke’ye Yahudiler, hristiyanlar geliyorlardı. Bunların elindeki kitapları pekala biliyordu. Ama bu kitabı bilmezdin. El kitap. Sana böyle bir kitabın verileceği hiç aklının köşesinden geçmezdi.
Ama biliyorsunuz, bu hurafeciler ne yapıyorlar? Adem suyla çamurun arasında iken Muhammed Aleyhisselam neydi diyorlar? Peygamberdi diyorlar. Allah-u Teala’nın bundan haberi yok haşa. Onun için diyor ki, “Ve mâ muhammedun illâ rasûl, gad halet min gablihir rusul” “ Muhammed sadece bir Rasuldur. Ondan önce de çok Rasuller gelip geçmiştir.” Bu mantığa göre peygamberimizden önce Rasul var mı? Ya bu ne oluyor? Allah’a siz dini, dini Allah’a siz mi öğretiyorsunuz? Ne oluyor? Doğru din insanlara niye bu kadar ağır geliyor? Bak sen böyle bir kitaptan habersizdin, bu şekilde bir imandan da habersizdin. Bu elif lamlı. Yani Kur’an’da anlatılan şekliyle bir imandan habersizdin. “Ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ıbâdinâ, ve inneke letehdî ilâ sırâtım mustegîm.” Evet. “Onun için biz bunu nur yaptık, kullarımızdan koyduğumuz kurala uygun olanı hidayete erdirmiş oluruz.” Diyor.
Evet şimdi, tekrar Kadir suresine gelelim. “Tenezzelul melâiketu ver rûh” Yani vemauhumurruh. Yanlarında o ruhla beraber, her biri aldığı görevle birlikte melekler iniyor. Melekler iniyor. “Fiha,” “ o gecede” “biizni rabbihi” “Rablerinin izniyle” Çünkü görevlerini aldılar daha herkes görev yerlerine dağılıyor. “Min kulli emr” “Her konuda.” Her konuda. “Selamun hiye.” “ O gece bir selamettir. Güvenliktir.” “ Hatta matla il fecr.” “Fecir doğuncaya kadar.”
Fecir doğdu mu görev başlamış oluyor. Görev başladığı zaman mesela fecirle birlikte falan yerde bir deprem olabilir. O görevli melek gider orda bir deprem yapar. Falan yerde su baskını da olabilir. Filan yerde şu, şu şeyler de olabilir. Ama fecre kadar. Bulunduğunuz yerde fecre kadar bir şey yok. Çünkü görevli melekler henüz işe başlamış değiller. Bir şey yok, onun için bir huzur ve güvenlik. Şimdi tabi o gece az önce anlattığım gibi, burada fecir doğar, biraz sonra işte Silivri’de doğar, ondan sonra Tekirdağ’da doğar. Yani her saniye bir yerde fecir doğuşu vardır, Yirmi dört saat boyunca devam eder. O zaman o gece bizim için fecir doğduğu zaman bitmiş olur. Bir başka yer için başlamış olur.
Bundan dolayı Peygamberimiz SAV’e Kur’an ayetlerinin fecirin doğuşundan sonra gelmiş olması gerekir. Fecrin doğuşundan sonra da tabi gece devam ettiği için, güneş doğana kadar Kadir gecesidir o. Ama fecir doğana kadar huzur ve güven vardır. Gene Kadir gecesi olmaya devam ediyor da, fecir doğana kadar melekler göreve başlamamış oluyor. İşte o fecir doğduktan sonra göreve başladığı için ayetlerin o sırada gelmiş olması lazım.
Şimdi de ilk gelen ayetleri şey yapalım. Şimdi Aişe validemize dayandırılarak bir rivayet vardır biliyorsunuz. Cebrail aleyhisselam Peygamberimiz SAV’e gelmiş. “Oku” demiş. O ne demiş? “Ben okuma bilmem.” Yani Cebrail Aleyhisselam Peygamberimize şöyle bir kitap mı uzattı ki oku diye? Öyle mi? Böyle mi oldu? Oku diye bir kitap mı verdi eline? Bir kağıt mı verdi? Kağıt verecek ki ben okuma bilmem desin. Böyle bir şey yok. O zaman niye “ben okuma bilmem” diyor? Ezbere oku dese, neyi okuyayım diye soracak. Okur. Oku diyorsa, neyi okuyacağını da söylemesi lazım. Eğer o rivayeti doğru kabul edersek bir kağıt vermesi lazım. Al da şunu oku diye. Böyle bir şey yok.
Peki ne diyor burada Allah-u Teala? “Igraé’ “ “Oku” “Bismi rabbikellezî halag.” “Yaratmış olan, yaratan Rabbinin adıyla oku.” Oku. Hemen yaratmaya tabiata geçti. Hemen varlıklar alemine geçti. “Halegal insâne “ “İnsan oğlunuda yarattı” “Min alag.” “ Alaktan yarattı.” Şimdi bu Alak, ana rahminin cidarına yapışmış olan embriyo, manasına gelir. Gelir de, ana rahminin cidarına yapışan embriyo sadece insanlar da mı oluyor? Döllenen diğer hayvanlarda bu embriyo var mı? İnsana mahsus bir şey mi bu? Öyleyse insana mahsus bir anlam vermek lazım. İnsana ait bir şey olması lazım. Alak kelimesi Türkçemizde bu kelimeden, alaka deriz. Benim falancayla alakam var, filancayla alakam var Nedir? İlişki manasına gelir. İnsan ilişkiler ağı içerisinde yaratılır. Bir evde doğarsınız, bu senin annen, bu baban, bu amcan, bu dayın, bu teyzen, bu komşumuz, bu falanca, bir müdet sonra bu okul, bu ev. Peki bu şekilde ilişkiler ağı içerisinde yaşayan bir hayvan var mı yeryüzünde. Var mı? Yani herhangi bir hayvan bugün amcamlara gidiyoruz diye evinden çıkar mı? Bugün komşuya gidiyorum der mi? Ama bakın dikkat edin, bizim hayatımız bir ilişkiler ağıyla doğar. Diğerlerinden farklı. Bu ilişkimiz tabiatla olan ilişkimizdir, bu ilişkimiz diğer canlılarla olan ilişkimizdir, bu ilişkimiz diğer insanlarla olan ilişkimizdir. Öyleyse insana mahsus bir anlam vermemiz gerekiyorsa, böyle anlam vermemiz lazım. “Igraé’ “ “Oku” Okumak kafaya yerleştirmektir. Kafada birleştirmektir. Kafanda, zihninde toparla, tabiatı oku. Bak insanlara bak, bir ilişkiler ağı içersindedir herkes. Allah böyle yaratmış.
Bakın bir tane koyunu götürün sulak bir yerde otu bol, otu ve suyu olan bir yere bağlayın, bütün ömrünü orada geçirebilir mi? Başka bir yere ihtiyacı var mı? Yok. Peki Bir insanın böyle olmasına imkan var mı? Bakın sabahleyin sofraya oturuyorsunuz. Şu anda burada bakın, şu anda burada size konuşma yapıyorum. Birileri şu binayı yapmış, biz gelmeden önce şu masayı hazırlamış, işte şu mikrofon hazır, şu Kur’an’ı Kerim’i birileri bastırmış, arkadaşlarımız orada kumanda masasında bu hizmeti sunuyorlar, onların arkasında da onların sunduğu hizmeti sunan başka firmalar var. Bizim görmediğimiz, arka planda. Şimdi Özkan orada, bizim buradaki konuşmaları alıyor. Bakın küçücük bir işi yapmak için dünya kadar insanın seferber olması lazım. Sabahleyin sofranıza oturuyorsunuz, hiçbir şey yok, bir dilim ekmeğin var. Güzel de, o bir dilim ekmeğin arkasındaki ilişkileri bir düşün bakayım. Taa tarlada onun buğdayının oluşmasından, o ekmek senin masana gelene kadar kaç kişi, kaç bin kişi acaba bu işten istifade etmiştir. İşte insan böyle.
Ama bir koyunu bir yere bağlarsın, bütün ömrünü orada geçirir. İnsan mümkün değil. Ne kadar fakir olursa olsun. Ayağına bir ayakkabı giyeceksen, onu yapan birinin olması lazım. Sırtına giydiğin elbiseyi birisi yapması lazım. Oturduğun evi. Yani hiç kimse kendi ihtiyaçlarını karşılama gücüne sahip değildir. Dolayısıyla birlikte yaşamak zorunluluğu vardır. İşte bu da o alak kelimesiyle ifade edilebilir. Dolayısıyla insana mahsus bir anlam vermek daha uygun.
“Igraé’ “ “Oku” “Ve rabbukel ekram. “ “ Senin Rabbin çok cömerttir.” Bak senin kendine ait bir şeyin yok. Neyin varsa hepsi Allah’a aittir. Kendini bir şey zannetme. Sen dün yoktun. Yarın gene olmayacaksın. Bütün her şeyin, elinde avucunda olan hepsi Allah’a aittir. Çok cömerttir. “Ellezî alleme bilgalem.” “Rabbin kalem ile öğretmiştir.” Allah Allah, kalem ne zaman icat edilmişti? Falanca tarihte. “Allemel insâne mâ lem yağlem.” “ O insana bilmediğini öğretti.” Ma lem yağlem, “o insana” bilmediğini öğretti. Kim o Allah’ın öğrettiği insan? Adem Aleyhisselam. Neyle öğretmiş? Kalemle. O zaman yazı ne zaman icat edilmiş? Yazı icadı diye bir şey yok, yazı zaten vardı. Allah, Adem Aleyhisselama öğretti.
O zaman hayatı batılıların gözüyle okumaktan vazgeçelim. Bizim arkamızda olması gereken insanları önümüze koymayalım. Baş olması gereken insanlar olarak, kuyruk olmayalım. “Allemel insâne mâ lem yağlem.” “O insana bilmediğini öğretti.” Şimdi bu ayetler, beş tane ayet, bir anlam kümesini oluşturdu mu? Hayata bak, seni yarattı Allah, bir ilişkiler ağı içersindesin, bu dünyaya sen bilgisiz gelmedin, senin büyük büyük baban Adem, Allah tarafından eğitildi. Yazı öğretildi. Yazı çok mühimdir. Allah ona bilgilerini yazı ile yazdırdı. Dolayısıyla burada hayatı, hayatın tümünün bir özeti var mı bu ilk ayetlerde. Evet. İşte buyurun. Peygamberimiz SAV o gece almış olduğu şeyle. Bu bilgiler, bin ay ne ki, her şeyden daha önemli. Asıl önemli olan Kur’an’ı Kerim’dir.