Bismillahirahman rahim
“Elhamdülillâhi Rabbil-‘âlemîn.
Vel-‘âkıbetü lil-müttekîn.
Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în.
Bugün kadınların boşanma hakkıyla ilgili ayetleri okumaya ve hadisleri okumaya devam ediyoruz. Biliyorsunuz Bakara suresinin 229.ayetinde kaldık. Bütünlük olsun diye ayetin başından hızlıca okuyalım. “Ettalaku merratani “ o Talak yani Talak Suresi’nde Allahu Teâlâ şartlarını belirlediği talak “merraten” iki kere yapılır. “fe imsaküm bi ma’rufin ev tesrıhum bi ıhsarı “ her ikisinin arkasından da ya iyilikle tutmak yada güzellikle ayırmak gerekir. Talak erkeğin boşama hakkıdır. “ve la yehıllü leküm en te’huzu mimma ateytümuhünne şey’en illa ey yehafa ella yükıyma hududellah” onlara verdiklerinizden hiçbir şey almak size helal olmaz. Ancak kadınla erkek Allah (c.c.)’ın koydu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa başka. “fe in hıftüm ella yükıyma hududellahi” Eğer kadın ve erkeğin Allah (c.c.)’ın koyduğu sınırlarda duramayacağından sizde korkarsanız, “fe la cünaha aleyhime fımeftedet bih” Kadının fideye vererek kendisini kocasından kurtarmasında her ikisi için de günah yoktur. Şimdi erkeğin karısını boşamasıyla ilgili hükümler Talak adı altında geçiyor. Kadının boşama hakkı İftidâ olarak geçiyor. Erkek nasıl tek taraflı eşini boşarsa, kadın da kendi kararıyla eşini boşayabiliyor. Her ikisinin de boşanma konusunda eşit hakları var. Ama arada bir uygulama farkı var. Erkeğin karısını boşamak istediği zaman uyacakları şartlar farklı, kadının kocasından ayrılmak istediği zaman uyacağı şartlar farklı. Aradaki fark sadece o, çünkü her ikisinin evlenirken hak ve sorumlulukları birbirinden farklıdır. Evlendiği zaman erkek eşine mehr vermek zorundadır. Ayrıca eşinin yemesini, içmesini ve barınmasını sağlamak zorundadır. Eğer kadın da erkek gibi boşama hakkına sahip olursa, bu erkeğin sömürülmesi demek olur. Yani kadın mehr hakkını alır, ondan sonra kocasına “Ben seni boşadım.” der, ondan sonra o mehri alır gider. Sonra gider bir başkasıyla evlenir. Biliyorsunuz son zamanlarda Türkiye’de bir takım haberler duyuluyor. Bazı emekli ve dul erkeklere bir kısım kadınlar gösteriyorlar, resmi nikah kıymadan onlarla evlendiriyorlar, onlardan bir takım mallar alıyorlar, evler alıyorlar. Kadın bir ay ya da iki ay kalıyor ondan sonra çekip bu defa bir başkasına gidiyor. Böylece bir sürü mal edinmeler duyuyoruz. Yani her ikisinin konumları farklı olduğu için evlenmedeki konumları ister istemez boşanmaya da yansıyor. Yani Allahu Teâlâ hem kadının rabbidir, hem erkeğin rabbidir hiçbirini diğerine ezdirmez. Her birinin hakkını tam olarak verir. İşte burada diyor ki, “ve la yehıllü leküm en te’huzu mimma ateytümuhünne şey’en” eşlerinize verdiklerinizden hiçbir şey almanız size helal olmaz. İsterse kantar dolu altın vermiş olsanız da boşadığınız eşinizden hiçbir şey alamazsınız diyor. Almanın tek yolu “illa ey yehafa ella yükıyma hududellah” kadın ve erkek Allah ‘ın koyduğu sınırda duramayacaklarından karşılıklı olarak korkarlarsa, o zaman erkek kadının vereceği fidyeyi alabilir. “fe la cünaha aleyhime fımeftedet bih” kadının fidye vererek kendisini kurtarmasında her ikisine de günah yoktur. Geçen hafta tam bu noktada kalmıştık. Ve bir ayeti kelimeyi hatırlatmıştık size. “Ve le kad sarrafna fı hazel kur’ani li yezzekkeru ve ma yezıdühüm illa nüfura” İsra suresi 41.ayet. Biz bu Kuran da her örneği verdik. Ama insanlar Kuran’dan kaçma konusu hariç her konuda ayak diretiyorlar. Yani kurandan kaçma konusu dediğinde hiç kimsenin ayak direttiği yok, ama “Kuran’ a gel!” dedimi, herkes ayak diretiyor. Gerçekten çok hayret edici bir şey bütün açıklığıyla ayetleri yazıyorsunuz, hesabına gelmediği zaman neler yapıyorlar neler. Şimdi her örneği Allah ütala Kuran-ı Kerim’de verdiğine göre kadının boşanmasını da Kuran-ı kerim’de vermesi lazım. Erkeğin boşanmasıyla ilgili örnek Talak Suresi’nde onu daha önce okumuştuk. Kadının boşanması ile ilgili de Kuran-ı Kerim de örnek var. Tabi bu örnekleri bulmak o kadar kolay olmuyor. Kehf Suresi 54. ayet “Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur’âni lin nâsi min kulli mesel(meselin), ve kânel insânu eksere şey’in cedelâ(cedelen)” ( VİDEONUN 08:19 DAKİKASINDA İKİ AYETİ KARIŞTIRARAK MI OKUDUĞUNU SÖYLÜYOR BAYINDIR. NEYİ KARIŞTIRDIĞINI ANLAYAMADIĞIM İÇİN BUTAYI YAZAMADIM) İsra Suresi 41. Ayet her ikisi de Kuran-ı Kerim’de her örneğin verildiğini bize bildiriyor. Tabi biz hamdolsun şuana kadar birçok konumunun örneklerini bularak çıkardık ama tamamını çıkardığımızı söyleyemeyiz. Çünkü her defasında tekrarlamak zorunda kaldığımız bir şey var. İslami ilimler Kuran’a göre geliştirilmemiş olduğu için biz bunları sıfırdan keşfetmek zorunda kalıyoruz. Sıfırdan keşfedince de zaten şurada bir avuç insanız dünya kadar baskı altında herkes her taraftan bir şeyler istiyor. Yetişmek mümkün değil. O arada da araştırmalar için vakit ayır dersen olmuyor. İnşallah Cenab-ı Alah lütfeder ekip kuvvetlenir ve bulma işi kolaylaşır. Yani Kuran-ı Kerim’de bir şey bulmak tabiattan bir buluş yakalamak gibi. Yani o kadar ciddi çalışmayı gerektiriyor. Mumtehine Suresi’nin 10. ve 11.ayetlerinde kadının boşanmasının örneği var. Mumtehine Suresi Kuran-ı Kerim’in 60.suresi. 549. Sayfa. Burada Allahu Teala şöyle buyuruyor. “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ câekumul mû’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunn(hunne)”, Mü’min kadınlar hicret eder size gelirlerse, onları imtihandan geçirin “allâhu a’lemu bi îmânihinn(îmânihinne)” onların imanını en iyi Allah bilir.“fe in alimtimû hunne mû’minâtin fe lâ terciû hunne ilel kuffâr” onların mü’min olduğunu bilirseniz kafirlere geri çevirmeyin. “lâ hunne hıllun lehum ve lâ hum yehıllûne le hunn(hunne)” O kafirler bu kadınlara bu kadınlarda onlara helal değildir. “ve âtûhum mâ enfekû” kocalarının kendilerine yaptığı harcamaları onlara verin. “ve lâ cunâha aleykum en tenkıhû hunne izâ âteytumû hunne ucûrehunn(ucûrehunne)” bu kadınların mehrlerini verdiğiniz zaman bunlarla evlenmekte sizin için bir günah yoktur “ve lâ tumsikû bi isamil kevâfir” nikahınız altındaki kafir kadınları da onlara karşı olan koruma hakkınıza yapışmayın. Yani sizin nikahınız altındaki kafir kadınlar dinlerini gerekçe göstererek ayrılmak istiyorlarsa engellemeyin. “ves’elû mâ enfaktum” onlara yaptığınız harcamayı isteyin.”vel yes’elû mâ enfekû” mümin kadınların kocaları da onlara yaptıkları harcamayı istesinler. “zâlikum hukmullâh” bu Allah’ın size olan hükmüdür.”yahkumu beynekum” sizin aranızda buna göre hükmünü verir. “vallâhu alîmun hakîm” Allah bilir ve doğru karar verir. Şimdi bu ayetler Hudeybiye Antlaşması’nın arkasından gelip müslümanlara sığınan kadınlarla ilgili olarak inmiştir. Hepiniz biliyorsunuz hicretin beşinci senesinde Mekkeliler bir Medine baskını yapmışlardı. Hayber Yahudileriyle ve Medine’deki Katafan Araplarla çevredeki bir çok Arap kabilelerle ittifak ederek bir Medinne baskını yapmışlardı. Biz buna Hendek Savaşı diyoruz. Medine’deki Beni Kurayza Yahudileri Müslümanlarla işbirliği yapmışlar birlikte şehri koruma kararı almışlardı. Ama daha sonra Ben-i Kureyza de o ittifakın yanına geçti. O güne kadar arap yarım adasının gördüğü en büyük orduyla Medine’ye saldırmışlardı. Sonra Allah nasip etti tabi işin ayrıntılarını biliyorsunuz. Müslümanlar oradan galip çıktılar, düşman geri dönmek zorunda kaldı. Hicretin beşinci yılında bu hadise oldu. Hicretin 6. yılından peygamberimiz (s.a.v.) Çevre arap kabillerine Müslüman olmuş Arap kabillerine haberler gönderdi. Hacca gidiyoruz diye. O sene söyle bir şey olmuştu. Mekkeliler etraftaki kabilleri Medine’ye hücum konusunda ikna etmek için onlara epeyce mal teklif etmişlerdi. Eğer başarılı olsalardı Müslümanlardan alacakları ganimetlerle o şeyi kapatacaklardı. Fakat başarılı olamayınca, üstelik kendi yaptıkları harcamalarda gidince Mekke’de çok büyük bir kıtlık başlamıştı. Peygamberimiz (s.a.v). O kıtlık içerisinde Mekkeli Ebu Süfyan’ın deposundaki derilerin hepsini satın aldı. Bir psikolojik savaş yapıyor. Mekke fakirlerine para gönderdi. Ayrıca müslüman olmuş olan bir bölge Mekke’ye buğday satmak istemiyor. Mekke’nin buğday kaynağı olan bir yer. Müslüman olduğu için Mekkelilerim Medine baskınını cezalandırmak istiyor. Peygamberimiz haber gönderiyor diyor ki “Buğday ver.”. Sonra Mekkeliler cevre kabilelerin hepsi Medine baskını nedeniyle maddi sıkıntıya girdiği için o Mekke’ye mümkün olan en kalabalık cemaatle umreye gitme kararı alıyor. Tabi Medine’de ki münafıklar peygamberimizle dalga geçiyor diyorlar ki “biz bunların kellelerinin uçmuş olduğunu görür gibiyiz”. Buraya kadar gelen bir ordu var bunlar gelip kendilerini kendin elleriyle Mekkelilere teslim edecekler gel bizi öldür böyle bir şey oluru mu peygamber efendimizin bu konularda herkese örnek olan tavırları var . Gidiyor oraya kadar orada karşı çıkıyorlar. Kurbanlarla gidiyor peygamberimiz, Mekke’ye sokmuyorlar. Orda olan olaylar var biliyorsunuz. Sonra bir Hudeybiye antlaşması yapılıyor. O antlaşma gereği birbirlerine bir taahhütte bulunuyor. Taahhütlerden bir tanesinde, Müslümanlardan herhangi Mekke’ye gelirse, Mekkeliler onu iade etmeyecek ama Mekke’den bir adam Medine’ye gelirse Medineliler onu iade edecek. Şimdi bir adam derken oraya “racül” kelimesini yazmışlar sözleşmeye. “Racül” da erkek anlamına geliyor. Şimdi o sırada birkaç erkek müslümanlara sığınıyor. Peygamberimiz onları iade ediyor. Kadınlar da gelip sığınınca onları da istiyorlar fakat peygamberimiz diyor ki “Hayır! Sözleşmemizde erkek yazıyor, kadınları vermem.” diyor. İşte bu ayet onlarla ilgili olarak inmiştir. Diyor ki Allahu Teala burada “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ câekumul mû’minâtu muhâcirâtin” Mümin kadınlar size hicret ederek gelirlerse, bunlar biraz sonra ayette göreceğiz, kocalarından kaçarak gelen kadınlar, yani müşrik kocalarla beraber yaşamak istemiyorlar. Ama Mekke’de yaşayan müşrik kocalarıyla birlikte olan hicret etmeyen kadınlar da var. Onun da ayetini inşallah okuyacağız Allah nasip ederse. Diyor ki Allahu Teala “Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ câekumul mû’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunn(hunne)”, mümin kadınlar size hicret ederek gelirlerse onları imtihandan geçirin, çünkü biz mü’min olduğumuz için geliyoruz diyorlar. Biz inançlıyız kocalarımızın inancı yok onun için geliyoruz. Şimdi gerçekten onun için mi geliyorlar, yoksa başka bir sebeple mi geliyorlar. Bunun bilinmesine ihtiyaç var, onun için diyor ki Allahü Teala imtihan edin. İman kalptedir. “allâhu a’lemu bi îmânihinn(îmânihinne)” Tabi onları imanlarını en iyi Allah bilir. Ama siz de kendinize göre imtihan yaparsınız. “fe in alimtimû hunne mû’minâtin fe lâ terciû hunne ilel kuffâr” Bunların mümin olduklarını anlarsanız bu kadınların. O zaman bunları kâfirlere geri çevirmeyin. O kâfirler kendi kâfir kocaları biraz sonra göreceksiniz. İşte diyor neden geri çevirmeyin “lâ hunne hıllun lehum ve lâ hum yehıllûne le hunn(hunne)” çünkü bunlar onlara, onlar da bunlara helal değildir. Şimdi bu ayetin bağlantılarını keserek bir müslüman kadının müslüman olmayan bir erkeğe helal olmadığına fetva veririler. Bağlantıları kestin mi normaldir. Bağlantıları kestin mi herkese her şeyi söyletebilirsiniz. Ondan sonra diyor ki “ve âtûhum mâ enfekû” onların yaptıkları harcamayı kendilerine verin. Şimdi bu kadınlar mü’min kocaları kafir. Bizim gelenekte şöyle bir hüküm vardır. Bir kadının kocası müşrikse ki, Mekkeli müşriklerden, kendi de müminse nikâh otomatik olarak düşer. Bu ittifakla kabul edilen bir husustur. Hiç itilaf yok bu konuda. Hâlbuki burada öyle bir şey yok, bu kadınlar kocalarından ayrılmak için geliyorlar. Kadının kocasından ayrılma hakkı var. Tekrar hatırlatalım Bakara 229.ayetinde Cenab-ı Hak diyor ki “ve la yehıllü leküm en te’huzu mimma ateytümuhünne şey’en” ey erkekler eşlerinize verdiklerinizden hiçbir şey almak isteyenler olmaz. “illa ey yehafa ella yükıyma hududellah” bunların ikisinin Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağınızdan korkarlarsa o başka. Şimdi burada bu kadın kocasına karşı bir eş olarak görevinin yapamayacağı kanaatine varmış. Ben kâfir bir kocayla yaşamak istemiyorum diyor. Müşrik bir kocayla yaşamak istemiyorum diyor. Şimdi ondan sonra ayetin devamı ne diyor “fe in hıftüm ella yükıyma hududellahi” Siz de korkarsanız, kadının tek başına korkması yetmiyor. Bir heyetin karşısına çıkıyor, bir mahkeme olabilir, hakem heyeti olur, onlar da “Tamam. Gerçekten bu kadın haklı iddiasında” derlerse “fe la cünaha aleyhime fımeftedet bih” Kadının fidye vererek kendini kocasından kurtarmasında bir günah yoktur. O karar kadına ait olan karar mahkeme kadına ayrılma kararı vermez. Mahkeme sen haklısın kocandan ayrılabilirsin der çünkü ayrılmanın sonucunda yapacağı bir ödeme var. Şimdi Mekke’den hicret ederek gelmiş olan bir kadın kaçıp gelmiş böyle bir kadın kocasından aldığını geri verecek durumda olur mu? Kaçıp gelen kadının cebinde parası olur mu? Çoğunlukla ya bir ev vermiş olurlar ya da bir arsa vermiş olurlar onu da götüremez. Şimdi işte burada Allahü Teala bu kadın kocasıyla anlaşamayacağı kanaatinde hicret etmiş, ortaya sürdüğü gerekçe ben mü’minim diyor. O zaman gerçekten bu kadın davasında haklı mı? Birisi bunu kontrol etmesi lazım ondan dolayı Allahu Teala diyor ki “femtehınû hunn(hunne)” imtihan edin bakalım gerçekten mümin mi iddiası doğru mu? “fe in alimtimû hunne mû’minâtin fe lâ terciû hunne ilel kuffâr(kuffâri)” bunların mümin olduklarını anladınız mı artık o kâfir kocalarına geri çevirmeyin. Neden? Ayrılmak niyetiyle gelmişler ortaya sürdükleri gerekçe de haklı ve bu kadınlar da kararlarında ısrarlılar. Haklılıklarını da tespit edildikleri zaman, kadınlarda kararlı oldukları zaman, o zaman ne olmuş olur ayrılma için ortam tamam olur. Burada yapacak tek bir şey kalır, kocalarından aldıklarını iade etmek. Çünkü “fımeftedet” Fidye verilebilir dedi ya son nokta kadının kocasından aldıklarını iade etmesi. Kendinde iade edecek kadar bir şey yok o zaman diyor ki “ ve âtûhum mâ enfekû” kocalarının bunlara yaptıkları harcamayı onlara verin. Burada şuna dikkat edin, bir mü’min de olsa bunların kocaları, aynı işlem yapılacaktı. Burada bir devletler hukuku söz konusudur. Çünkü orada Medine’nin hukuki yapısı başka, ayrı bir devlettir. O günkü Arabistan’da yerleşik geleneklere ve kurallara göre Medine ayrı bir devlet, Mekke ayrı bir devlet. Mekke’den adamın karısı kaçıp geliyor Medine’ye o Mekkeli kocası kafir, bu kafirdir ona bir şey vermeyelim denmiyor. Şimdi fıkıhta bir kadının kocası kâfir olursa nikâh otomatikman düşer, kadının aldığı da kendi yanında kalır. Kocasına hiçbir şey vermez. Ama bakın burada ne diyor, onların bu kadınlara yaptıkları harcamaları onlara ödeyin diyor. Kim ödeyecek? Müslümanlar. Neden ödeyecek? Çünkü kaçıp gelen kadının elinde mal olmaz ki, para olmaz ki versin. Onu ödediği zaman onun medeni hali ortaya çıkmış olur, artık dul bir kadındır. İşte onun için bunlar kocalarına helal değil, kocaları da bunlara helal değil. Yani boşanma hükmü gerçekleştiği için helal değil. Yoksa şimdiye kadar da bunlar Müslüman olarak Mekke’de yaşıyor olabilirlerdi. Ayrılamaya karar verinceye kadar gayrimüslüm kocalarıyla birlikte olmalarında hiçbir günah yok ki. Burada bir şeye dikkatinizi çekmek isterim. Bir insan akşam Müslüman sabahleyin kafir olabilir. İnanç dediğiniz şey insanda sürekli değişebilir. Yani bir kimse erkek ya da kadın olduğu gibi Müslüman ya da kafir olmaz ki. Bu sürekli değişebilecek olan bir karardır. Peki adamın kararı değişti diye “aileni de değiştirteceksin” derseniz. Yani ister kadın ister erkek “kafir oldun kocan yada karın sana haramdır” dediğiniz an bu kişinin inanma hürriyetini bir şekilde ortadan kaldırmış olmaz mısınız? Müthiş bir baskı uygularsınız. Şimdi bu kadın yada erkek eşinden uzak kalmamak için inançsızlığını içinde gizleyecektir. Bu da Allah’ ın asla istemediği bir şeydir. Yani bunlar münafık olacaklardır. bunlar çok açık hükümlerdir. Mekke’de Müslüman olduğu halde eşinden ayrılmamış kadın ve erkekler vardı. Olur ya mesela ben zaman zaman görüyorum bazı kadınlar diyor ki “kocam ateisttir. Hiçbir şeye inanmaz. Ama benim ibadetime saygı duyar. Hatta beni sabah namazına falan kaldırır. Hadi kalk bak vakit geçiyor der.” diyor. Şimdi fıkıh kitaplarına baktığımız zaman söylememiz gereken şu. Derhal kocandan ayrıl zina yapıyorsun. Ama işte Allah’ın kitabı burada ne deniyor. Şimdi Fetih Suresi’ni açıyoruz 48. Sure 513.sayfa. Bu fetih suresi peygamberimizin Hudeybiye’den Mekke’ye dönüşü sırasında inmiş olan suredir. Hudeybiye’ deki olayları anlatan bir suredir. Az önceki ayetlerde Hudeybiye’deki olayları anlatıyor. Allahu Teala şöyle diyor. Fetih Suresi 24.ayette “Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batni mekkete” bakın yeri de söylüyor.. Mekke’nin göbeğinde. Hudeybiye bugün Mekke’nin mahallerinden olmuştur. Artık Mekke’nin içinde kalmış bir yer. Sizi onlardan onları sizden engelleyen odur, Allah engellemiştir. “min ba’di en azferekum aleyhim” onlara karşı size zafer verdikten sonra. Siz tam zafere kavuşmuştunuz girip Mekke’yi elde edebilirdiniz ama Allah (c.c.) engelledi. Bırakmadı. “ ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ(basîran)” Ne yaptığınızı Allah görüyordu. “Humullezîne keferû” kafir olan Mekkeliler, “ve saddûkum anil mescidil harâm” sizi Mescid-i Haram’dan da engelliyorlar. Hacca geliyorsunuz. Arap yarım adasındaki geçerli kurallara göre hacca gelen kişiyi Mekkelilerin engelleme yetkisi yok. “vel hedye ma’kûfen en yebluga mahılle” işaretli kurbanlar var onların da kesileceği yerer kadar ulaşmasını engellediler. Bunlar Arap yarım adasındaki kurallara göre yerleşik kurallar göre suç engellediler.Peki neden Allahu Teala Peygamber (s.a.v.) in Mekke’ye girmesine müsaade etmedi.Diyor ki” ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm” eğer mümin erkekler ve mümin kadınlar olmasaydı sizin tanımadığınız ve bilmediğiniz. Mekke’de birçok erkek var ki inanmış birçok kadın da var ki inanmış ancak siz onu bilmiyorsunuz. Bilmediğiniz için onları çiğneyebilirdiniz Mekke’ye girmediğiniz zaman çünkü savaş ortamı, barış ortamı değil ki “fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm” bilmeden yapmış olduğunuz şeyden dolayı size utanç dokunurdu. Yani derlerdi ki “bunlar girmişler kendi mümin kardeşlerini bile ezmiş geçmişler” derlerdi. Etraftaki insanlar sizin özel durumunuza bakmaz ki laf söylemek için fırsat kollar. Eğer böyle bir durum olmasaydı Mekke’ye girecektiniz. O zaman Mekke’de kocası kafir olan sadece oradan göç eden kadınlar mıymış bu ayetlere göre. Bakın göç etmeyen mümin kadınlar varmış. Göç etmeyen mü’min erkeklerde varmış karıları mü’min değil. Eğer az önceki okuduğumuz Mumtahine 10. ayetteki gibi “la hunne hıllun lehum ve la hum yehıllune lehunne” Yani müslüman kadın kafir kocasına, kafir koca müslüman kadına helal değildir. Sırf mü’min oldukları için helal değildir der başından sonundan bütün ilişkili olan ayetlerden bunu koparır dersek o zaman Mekke’deki erkek ve kadınlara da eşleri haram olmaz mı? Allah ona müsaade etmiş olur haşa. Gördünüz mü bakın Kuran-ı Kerim’in koyduğu metodolojiyi koyduğunuz zaman, her olayın ayrıntılarının Kuran’da olduğunu görüyorsunuz. O zaman demek ki din farkı evliliğe engel değilmiş. Karı kocadan birisi Müslüman kafir olmuş aile bozulmuyormuş. Peki, buradaki bozulma ne? Kadın kendi hakkını kullanıyor. İstemiyor kafir bir adamla evli kalmayı. İstemiyorsan “ondan aldığını geri ver” diyor. Kaçıp gelmiş nerden bulacak? o zaman “Müslümanlar siz verin adamı mağdur etmeyin” deniyor. O kafir de olsa başka bir ülkenin vatandaşı da olsa bunu ona yapmayın. Şimdi görüyor musunuz bakın İslam tıpkı güneş gibi güneş, doğduğu zaman ben kâfirin bahçesini aydınlatmam der mi? Aynı işte bakın herkese aynı hükmü uyguluyor? Tabi dünya açısından ahiret ayrı, ahirette Allah karşılığı neyse onu insanlara verecektir. Tekrar Mumtahine Suresi’ne gelelim 549.sayfaya “ve atuhum maenfeku” o kadınlara kocalarının yaptığı harcamayı verin. Kadınların kocaları Müslüman da olsa aynı şeyi yapacaklardı. O zaman bu kadınların medeni hali ne oldu, kocasından ayrılmış kadın oldu. Peki ne yapması gerekir bir başkasıyla evlenmek için? İddet beklemesi lazım. Yani Talak’la ilgili hükümleri gördük. Eğer adet görüyorsa üç kere temizlenecek, adet görüp temizlenecek, adetten kesilmişse üç ay, düzensiz adet görüyorsa üç ay, hamileyse doğuma kadar. Öyle mi yapacak burada? Burada hiç böyle söylemiyor. Çünkü o iddet beklemek zannedildiği gibi kadın hamile midir değil midir, onu öğrenmek için değil. Talakın usulüne göre aileyi yeniden kurmak için gereken zamanı kazanmak oradaki maksat. Ama kadın boşanma talebinde bulunduğu zaman bu zaman zaten hakemlerin devreye girmesiyle bir şekilde kazanılmış oluyor. Dolayısıyla bu kadının iddet beklemesine gerek yok, sadece bunun hamile olup olmadığını anlamak yeter o da bir kere adet görüp temizlenince yeter. Üç kere temizlenmeye gerek yok. Onun için “ve la cunaha ‘aleykum en tenkıhuhunne iza ateytumuhunne ucurehunne” bu kadınların mehrlerini verirseniz, onlarla evlenmenize bir günah yoktur. Burada da şunu söylüyor. Sakın demeyin ki biz bunların mehrlerini kocalarına göndermiştik, biz bunlarla mehrsiz evlenelim biz zaten ödemiştik. Yok, o sizin hayrınıza. Bakın kadınlar nasıl korunuyor görüyor musunuz? Kuran-ı Kerim’in bütün hükümleri korur. Ama şu anlattıklarımın hiçbirisi fıkıh kitaplarında yoktur. O haklar o şekilde ellerinden alınmıştır. Millette oradakini islam zannediyor. Halbuki islam bu kitapta olandır. Allah’ın kitabında olandır ve peygamberimizin uygulamasıdır. Peki Mekkeli müşrikin müslüman olan karısı Medine’ye kaçıp geliyor da ona kocasından ayrılma hakkı veriyorsun, Medine’de kocası Müslüman olan kadınlara bu hakkı verecek misin? Bir mütekabiliyet var mı? Onu da burada söylüyor diyor ki “ve la tumsiku bi’ısamilkevafir” “ısam” ismet kelimesinin çoğuludur, “ismet” koruma engelleme anlamlarına gelir. Şimdi kadın kocasının koruması altındadır. Bazı davranışlarına engel olabilir. O zaman bu hakkınıza yapışmayın diyor. Kafir kadınlardaki böyle bir hakkı kullanmayın. Niye devamı var onlarda gitmek istiyorlarsa gitsinler onlarda sırf inancınızdan dolayı sizinle yaşamak istemiyorsa gitsin. Müslüman kadına tanınan hakkın aynısı kafir kadına da tanınıyor. Ama aynı hükümler. “ves’elu ma enfaktum” onlara yaptığınız harcamayı onlardan isteyin. Çünkü öbürlerine de verdiniz. Şimdi siz bu kadınlara diyeceksiniz ki size şu harcamaları yaptım. Peki Mekkeli kadının Mekkeli kocasına sordun mu hangi harcamaları yapmış. Sen şu kadar harcama yapmışsın al diye kafana göre parasını gönderdin “velyes&elu ma enfeku” onlarda talep etsinler. Sizin gönderdiğinizden daha fazla olduğunu ispatlarlarsa fazlasını verirsiniz. Yani talak hakkı Mekkeli kocaya da Müslüman kocaya da eşit olarak tanınmış oluyor. “zalikum hukmullah” bu size Allah’ın verdiği bir hükümdür. Şimdi örnek oldu mu bakın ne kadar ayrıntılı bir örnek oldu. Devletler hukuku devreye girdi, mütekabiliyet, mü’min-kafir yani hukukta eşit oldukları, bütünüyle eşit oldukları. Ve bu da aile hukukudur. Fatih ORUM diyor ki “Peki müslümanın karısı kaçarsa ne olacak? Mekkelinin karısı kaçtı siz ödediniz. Müslümanın müşrik olan karısı kaçarsa Mekkeli ödemeyecek ne olacak?”. Onun da cevabı burada. “Ve in fatekum şey’un min ezvacikum” eşlerinizden herhangi biri kaçıp da Mekke’ye giderse tabi bu bir örnek olay Mekke ve Medine değil onu başka yerlere uygulayacaksın. “fe’akabtum” Mekkelilere ceza verme fırsatı yakaladıysanız mesela savaş oldu siz onlardan ganimet aldınız olur ya “featulleziyne zehebet ezvacuhum misle ma enfeku” eşleri oraya kaçmış olanlardan o alınan ganimetten bu adamların o kadınlara harcamış olduklarını öncelikle bunlara verin. Diyelim ki yüz altın harcamış karısına Mekke’den de ganimet alınmış kadın da kaçmış önce o yüz altını bu karısı kaçmış olan kişiye verin sonra diğerlerini ganimet olarak paylaştırırsınız. Şimdi hiç eksik parça kalmadı. “vettekullahelleziy entum bihi mu’minune” kendisine inandığınız Allah’tan korkun. Çok güzel bir örnek ama siz bunun meallerini istediğiniz kadar tefsirden okuyun bakalım bu örneği yakalayabilecek misiniz? Bizim en büyük sıkıntımız o. Kelimeler farklı anlamlara çekilmiş, sistem çökmüş, örneği göremiyorsunuz, kolay değil ki bunu görünceye kadar yıllar geçiyor. Okuyorsun ama sen de ister istemez öğrendiklerinle şartlanıyorsun. Bu işin böyle olduğunu zannediyorsun. Mesela şurayı okuyum size bakın. Hatta onuncu ayetten mealini okuyum bakın diyanetin mealinden “Ey iman edenler mümin kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman onları imtihan edin.Allah onların imanlarını daha iyi bilir.Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz, onları kafirlere geri göndermeyin. Bunlar onlar helal değil onlar da bunlara helal değil. Onlara kocalarını sarf ettiği mehrleri geri verin. Mehrlerini kendilerine verdiğiniz taktirde onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kafir kadınları nikahınızda tutmayın.” Şimdi bu da geleneğe uymuyor kafir kadını nikahında tutuma demek, boşa demektir. Halbuki gelenekte bu otomatikman düşer nikah. Boşamaya gerek yok.o da uymuyor yani.ondan sonra diyor ki sarf ettiğinizi isteyin. Şimdi bakın siz Medine’desiniz nikahınızda bir kafir kadın var. Kadın diyor ki ben kocamdan memnunum. Allah haram kıldı bende seni çok seviyorum ama şimdi burayı uygulayın yani burdaki manayı bende seni çok seviyorum senin inancın beni ilgilendirmez, çocuklarımın da annesisin çok güzel ama gideceksin. E peki gidiyim ver bakıyım harcadığımı da , hem sen kovuyorsun hem para istiyorsun ben nerden vereceğim. Şimdi az önceki mükemmelliğe bakın buradaki dağınıklığa bakın. Şimdi alem islamı böyle zannediyor. Siz böyle bir islama inanırmısınız. Yani bir Müslüman toplumda doğup büyüyen bir kişi olmasanız. Size şu meal okunsa Müslümanlar işte böyle. Hem kafir kadınları nikahlarında tutmayıp kovuyorlar hem de harcadıklarını istiyorlar. Gördünüz mü bak ne kadar bozuldu sistem. Tamamen çöktü. Ondan sonra onlarda sarf ettiklerini istesinler e onlar kim. Kadınlar mı isteyecek sarf ettiklerini kadın kocasına mı sarf etmiş . Sistem tamamen çöktü. Artık bunu bir yere oturtamazsın. Allahın hükmü budur diyip kendi yanlış tercümelerini Cenab-ı Hakk’ın hükmü olarak da bildiriyorlar. Aksini söylersen kafir olursun. İşte Kuran şüphesiz Kuran ama verilen mana yanlış kardeşim. Yanında orijinal Arapçası olmasına rağmen hemen yanı başındaki meal böyle. Aranızda o hükmeder Allah bilendir hikmet sahibidir. Bakın bunda bir hikmet vardır diyeceksin kafir diyecek ki “yav ne hikmeti kardeşim!”o zaman diyecek ki tamam ben Müslüman oldum ama olmayacak o gizleyecek, kafirliğini devam ettirecek. İşte burada bir örnek görmüş olduk. Kuran-ı Kerim’in kadına verdiği boşama hakkı ittifakla elinden alınmıştır. Onun yerine Kuran’da da sünnette de olmayan “holo”(KELİMEYİ ANLAMADIM) diye bir kavram konmuştur. muhalaa. o mukhalada yetki tamamen erkeğe verilmiştir. Ve öyle bir sisteme oturtulmuştur ki kadının adına bir başkası da hareket edip onu kocasından kurtarabiliyor. Kadının onayına hiç gerek yok. Haberinin olmasına da gerek yok. Yani bu mükemmel sistem acayip bir hale getirilmiştir.
NOT : BÜYÜK HARFLE PARANTEZ İÇİNDE YAZDIĞIM YERLER VİDEO VE SES KAYDINDAN ANLAYAMADIĞIM YERLERDİR. İNCELENMESİNİ İSTERİM.
ayrıca yazımdaki eksiklerimi tespit edip bana bildirirseniz. Düzeltmeleri yapıp size tekrar geri gönderirim. Diğer çalışmalarda daha dikkatli olurum )
Turgut ÇETİN