ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
İki hafta kadınların boşanma hakkı ile ilgili olarak ders yaptık. Geçen hafta bitirmeyi bekliyorduk ama bitmedi. Bu hafta da kalan kısmını anlatmaya devam edeceğiz. Bu arada biliyorsunuz geçen Perşembe ve Cuma günleri Almanya’daydım. Cumartesi ve Pazar günleri de Avusturya ‘da Viyana’daydım. Orada her iki ülkede de konferanslar verdim ve sohbetlerde bulundum. Dünya eskisi gibi değil biliyorsunuz. Bir de İslam, dünyanın gündemine her geçen gün daha fazla oturmaya başlıyor. Bundan dolayı hedef kitle durumunda olan gayrimüslimler, haklı olarak bir kısım konularda Müslümanlara yükleniyorlar. İşte onların bir tanesi ‘Siz çocukları evlendiriyorsunuz, gerdeğe bile gireceğini söylüyorsunuz’ diyerek mezheplerden, tefsirlerden delil getirmişler. Benzer şey işte bu konularla da ilgili kadının boşanma hakkı da aynı şekilde biliyorsunuz ittifakla elinden alınmış. Yerine Hull ya da Muhala denilen bir şey verilmiş. Yani İftida ile Talak arası bir hak diyelim, bir şey verilmiş. Yine yetki kocanın elinde bırakılıyor. Yani Muhala ya de Hull denilen şeyde kocasından ayrılmak isteyen kadın, kocasına mal veriyor. Eğer koca kabul ederse ayrılabiliyor.
-(Oradan Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabını getir, Servet hoca’ya ver. O şeyleri bulur. Velayet-i kut’da İbn-i Teymiye’nin bir şeyi vardı biliyorsun.)
-Şimdi deniyor ki, kadının boşanma hakkı var. Kocasından ayrılmak istiyorsa kocasına mal verir. Mal verir derken de aldığı ile sınırlı değil yani. Kocasının kendisine verdiği mehirle sınırlı değil.
-(Yok o İbn-i Teymiye’den Velayet’in altında)
-Kocasından ayrılmak isteyen kadın kocasına mal verir de koçasıda kabul etmezse yine boşanma o Muhalla denilen usül ile boşanma gerçekleşmiyor. Yani son söz kocaya verilmiş. Halbuki Ayet-i Kerime’de son söz kadına verilmiştir. Yani bir heyete gidiyor. Heyet kadını haklı buluyor. Kadının haklı bulunması da onun bir takım oyunlarla sömürülmesini engellemek için. Onunla ilgili ayetleri okumuştuk daha önceki sohbetlerimizde. Konu le ilgili ilk sohbette okumuştuk. Nisa suresinin 19. Ayetini okumuştuk.
( Ya eyyühellezine amenü la yehıllü leküm en tesirun nisae kerha / ve la ta’duluhünne li tezhebu bi ba’dı ma ateytümu hünne illa ey ye’tıne bi fahışetim mübeyyineh / ve aşiruhünne bil ma’ruf / fe in kerihtümuhünne fe asa en tekrahu şeyğa ve yec’alellahü fıhi hayran kesıra.) (Nisa 19)
-Son sözü koca söyleyecek, son sözü koca söyleyeceği için, burada kadın tamamen etkisizleştiriliyor. Yani Kur’an-ı Kerim’in kadına verdiği boşanma hakkı elinden alınıyor. Yerine Muhul ya da Muhala denilen bir şey konuluyor. O da kadının aleyhine bir duruma getiriliyor. Çünki son söz kocanın. Şimdi İslam Aleminde aklı başında birisi İbn-i Teymiye’dir. Erkeğin boşanma hakkı konusunda İbn-i Teymiye tamamen, Kur’an-ı Kerim’e uygun bir sistemi kitabına koymuştur. İbn-i Teymiye’nin konu ile ilgili çalışmaları son derce azdır. Yani bizim yaptığımız çalışmalarla İbn-i Teymiye’nin yaptığı çalışmaları karşılaştırırsanız, yüzde biri bulmaz, bizim çalışmalarımızla onu kıyasladığın zaman. Ama ona rağmen çok büyük tepki toplamıştır. Hala, biliyorsunuz O’nun aleyhinde atıp tutanlar vardır. Şimdi ben bu kitaba (Doğru Bildiğimiz Yanlışlar) İbn-i Teymiye’den örnek koydum. Onun sebebi şu, bazıları bize İbn-i Teymiyeci diyor, bazıları selefi diyor, bazıları Vahabi diyor. Şimdi ama hiç kimse bir noktada duramıyor. Halbuki biz Müslümanız. Şimdi şuraya bakın İbn-i Teymiye’nin Mecmu el Fetava diye, verdiği fetvaların bir arada basıldığı kitap vardır. O kitabın 32. Cildinin 306-307. Sayfasından nakil yapacağım size.
-‘Muhala: kadının kendini kocasından kurtarmasıdır.’ (mecmu el fetava)
-Bu cümle doğru.
‘Tıpkı esirin kendini esaretten kurtarmasına benzer.’ (mecmu el fetava)
-Bu yanlış. Çünkü fıkıhta evlenme, tamamen esirin esir pazarında satılmasına benzetilmiştir. Hanefi mezhebi hariç, yani diğer üç mezhepte.
-‘BU üç talaktan sayılmaz.’ (mecmu el fetava)
-diyor, bu kısım doğru.
‘Dört mezhebin imamlarına ve cumhura göre,’(mecmu el fatava)
-gerçi ‘Üç talaktan sayılmaz’ İbn-i Teymiye’nin kendi sözüdür. Bu görüşte olan diğer imalardan da var.
-‘Dört mezhebin imamlarına’ esas dikkatinizi çekmek istediğim burası;
-‘Dört mezhebin imamlarına ve cumhura göre, esir için fidye vermekte olduğu gibi, bu işlemi kadının dışında bir başkası yapabilir’ (mecmu el fetava).
– Yabancı bir kişi, kadının onayını almasına da gerek duymuyor. Kadının haberi olmasına da gerek yok bu işte. Kocasından ayrılma gibi çok ciddi bir olay var, kadının haberi olmayabiliyor. Bu dört mezhebin imamlarına göre olan bir husus.
-‘yabancı bir kişi, köleyi azad etmesi için kölenin sahibine onun bedelini verebilir. Bu sebeple kişinin maksadı’ (mecmu el fetava)
-Kişinin niyeti sadece, kadının niyeti mühim değil.
‘ esir için fidye öder gibi kadını kocasının boyunduruğundan kurtarmaksa’(mecmu el fetava)
-ki niyetini Allah’tan başka kimse bilmez.
‘ödeme yaparken bunu şart koşmalıdır’(mecmu el fetava).
-Yani adama diyor ki ‘ben şey yapıyorum kadını eşini hul etmem şartıyla sana para veriyorum’.
-‘çünkü muhala bedeli kadının kocasına köle olmaktan kurtarmak ve onun kadın üzerindeki hakimiyetini ortadan kaldırmak için verilir’(mecmu el fetava).
– Şimdi mantığa bakın, kadın son derece etkisiz. Kocasının yanında köle. Sistem bu. Peki verdik, birisi verdi. Kadının hiç haberi yok. Akşam kocasını evde beklerken belki seneyi devriyeyi kutlayacak yemekler hazırlamış milleti davet etmiş bir de duyuyor ki ‘kocam beni hul etmiş’. O an nikah tamamen bitmiş oluyor. Haberi yok, geçerli. Peki kadın hul ile kocasının hakimiyetinden kurtuldu. Hürriyetini eline aldı mı? ‘hayır’ diyor. Diyor ki;
‘BU kadını kocasının boyunduruğundan kurtarmak içindir. Yoksa bu kadının kendi üzerindeki hakimiyeti, kendi üzerine alması için değildir’(mecmu el fetava)
-Şimdi geçen hafta ve evvelki hafta Kur’an ı Kerim ve Sünnette Müslüman kadına ve gayrimüslim kadına verilmiş olan müthiş hakkı gördük değil mi? Böyle onun karşısında kimse ağzını açıp konuşamaz. Peki, bütün dünyada yayılma sürecine girmiş olan bir İslam var ve bugün ‘İslam’ dendiği zaman bunlar anlaşılıyor. Yani bu gün herhangi bir kişinin karşısına bunu İbn-i Teymiye’nin görüşü olarak çıkarırsanız selefilerin dışındakiler bunu reddeder. Ama dört mezhebin görüşü olduğu için başkasının da reddetme imkanı yok. Şimdi eğer siz Cenab ı Hak’a sonsuz şükürler olsun yani hakikaten çok oralara gittim dolaştım. Her noktasında Allah’a şükrettim. Batıda herhangi bir probleme çözüm bulunmuşsa kaynağı Süleymaniye Vakfı. Çok şükür. Başka bir kaynak ta çözüm ben duymadım. Türkiye’de de öyle, şimdi bu çalışmalar olmasa siz İslam’ı Allah’ın dini olarak insanlara anlatıyorsunuz. Karşınızda sizin gayrimüslim dediğiniz insanlar da Allah’a inanıyor. Hiç şüphe yok şimdi size diyecek ki; ‘ya Allah erkeklerin Allah’ı da kadınların Allah’ı değil mi?’ diyecek. Ne cevap vereceksin? Siz bununla, hani her defasında size soruyorum. Siz gayrimüslim olsanız böyle bir dine inanır mısınız? Hiç aklınızın köşesinden geçirir misiniz inanmayı? Bu muhteşem din ne hale getirilmiş görüyor musunuz?
Bu sebeple Almanya’da ilk toplantı Düseldorf yakınlarında buranın üç katı büyüklüğünde bir yer. Tamamen doldu. Gelenler çok değişik yerlerden gelmişler. O yerden gelen belki çok azdı. 500 km, 300 km, 100 km, hep uzaklardan gelmişler. O benim görüştüklerimden her birisi meseleyi öyle bir içselleştirmiş ki, yani orada bunlar o gayrimüslimlerle sürekli karşı karşıya kalıyorlar ya, hamdolsun cevabı da buralarda buluyorlar. Bu çalışmaları öyle bir ezberlemişler ki, bazıları bunun daha ilerisine geçmiş. Çok zeki çok kabiliyetli insanlar var. Bazıları araştırmayı daha da ileri götürmüşler. Gerçekten son derece mutlu edici bir durum. Çok şükürler olsun. Tabi benzer manzarayı Avusturya’da da gördük. Şimdi dolayısıyla bu gün dünyanın gündeminde ciddi ciddi İslam konuşuluyor. Ama o insanlar, yani hedef kitle olan gayrimüslimler Müslümanların karşısına bunları çıkarıyorlar. ‘ya siz buna Müslümanlık diyorsunuz, buna mı inanıyorsunuz?’ deyince bizimkiler de apışıp kalıyor. Mesela bizim bir arkadaşımız, Almanya’da bu organizasyonları yapan Mehmet ve Ecevit diye, onlara buradan teşekkür ediyorum. Avusturya’da Çetin bey var, onlar da çok ciddi gayret göstermişler. Allah razı olsun hepsinden. Şimdi Ecevit diyor ki ‘toplantıya çağırıldım’ diyor. Çocukların evlendirilmesiyle ilgili soru yağmuruna tutmuşlar. O da anlatmış anlatmış bir yerde tıkanmış kalmış. Buraya kadar tamam hiç problem yok O da şu Talak suresinin 4. Ayeti delil gösterilerek küçük kız çocuklarının evlendirilebileceği ve buluğa ermeden onunla ilişkiye girilebileceği söyleniyor, ayet delil getiriliyor. Delil getirilmesi için ayetin anlamı çarptırılıyor. Ayetin anlamı çarptırılınca çok daha farklı şeyler çıkıyor Talak 4. ayetinde
(Vellaiy yeisne minelmehıydı min nisaikum inirtebtum fe’ıddetuhunne selasetu işhurin vellaiy lem yehıdne ve ulatul’ahmali eceluhunne en yeda’ne hamlehunne ve men yettekıllhe yec’al lehu min emrihi yusren.) (talak 4)
‘’vellaiy lem yehıdne’’
-diyor
‘’hayız görmeyen kadınlar’’
-Şeklinde tercüme ediliyor. Yani iddet bekleme işi adet gören kadın için üç kere adet görüp temizlenme, bu Bakara 228 de bildiriliyor.
(Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru’* ve la yehıllü lehünne ey yektmne ma halekallahü fı erhamihinne in künne yü’minne billahi vel yevmil ahır* ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fı zalike in eradu ıslaha* ve lehünne mislüllezı aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh* vallahü azızün hakım.) (bakara228)
-Talak 4 de adetten kesilmiş kadınlarla, düzenli adet görmeyen kadınları üç ay, hamilelerde doğuma kadar deniyor. Şimdi düzenli adet görmeyen kadınlar, hepiniz bilirsiniz bezen olur kadınlarda bir psikolojik durumu olabilir, değişik durumu olabilir, şu ya da bu olabilir. Bazen iki ay, beş ay, iki sene bazen daha fazla süre uzar. İşte böyle durumlarda kadınlar üç ay iddet bekleyecek. Ayet bunu söylüyor.
-Şimdi kız çocuklarını evlendirip, af edersiniz onlarla ilişkiye girebilmek için ayetin manası çarptırılmış. ‘henüz adet görmeyen’ diye anlam verilmiş ki bu anlamı oraya vermenin imkan ve ihtimali yok. Ama bütün müfessirler bunda ittifak halindeler. Bütün mezhepler istisnasız ittifak halindeler. Böyle olunca küçük kız çocuklarının evlendirilmesi..
-Şimdi Ecevit diyor ki ‘karşıma getirdiler tefsirlerden referans verdiler. Taberi gibi, daha diğerleri gibi mezheplerden verdiler. Ben her şeyi biliyordum ama Talak suresinin 4. Ayetini bilmiyordum. İlk defa duydum, orada cevap veremedim’ dedi. Şimdi buradan bu çocukların evlenmesine delil alırken öte yandan da Ayetin asıl hükme bağladığı konuyu yine kadına işkence haline getiriyorlar. Üç kere adet görüp temizlenecek.
-Diyorlar ki ‘Kadın buluğa erdikten sonra eğer kocası onu boşamış, ondan sonra adeti uzuyorsa on senede bir adet görüyorsa otuz sene sürecek’ evet! Aynen var. ‘hatta’ diyorlar, ‘çok uzamışsa onun yaşıtları menopoz dönemine girdikten sonra üç ay iddet bekleyecek’ diyor.
-Diyelim 15 yaşında boşanmış eşinden- olabilir çünki buluğa erdikten sonra evlenebiliyor- böyle bir rahatsızlığı olmuş arkadaşları 55 yaşına varana kadar iddet bekleyecek evlenmeyecek boşandığı kocadan. Ondan sonra 3 ay daha bekleyecek, gencecik bir kız olarak evlenecek tabii!.. 50 küsur yaşında canım fazla bir şey yok.. Şimdi burada bu şekilde zulüm, orda o şekilde zulüm.
Katılımcı Soruyor:
-O yaştaki kız çocuğuna nisa denir mi?
ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
Siz haklısınız canım..
Katılımcı Tekrar Soruyor:
-Yani böyle basit bir hata nasıl yapılır?
ABDÜLAZİZ BAYINDIR:
İşte çok haklısınız da! Yapmışlar. İttifakla yapmışlar. İstisnası yok.
-Şimdi dedim ki ‘ Ya sen bizim sitede Fatih Orum’un bir makalesi var onu şey yapmadın mı daha 1. Sayfada çünki çocukların evlendirilmesi’ tabi çok yoğunluktan dolayı bu organizasyonla ilgili çakışırken oraya bakmamış. Cenab ı Hak’a sonsuz şükürler olsun dünyaya İslam’ın açıldığı bu günlerde ne kadar büyük önem taşıdığını öğrenmek isterseniz birazcık çıkın dünyanın değişik bölgelerinde dolaşın orada göreceksiniz. İnsanların yapılan tenkitlere cevap vermek için beslendikleri başka kaynak yok şu anda. Cenab ı Hak’a çok dua ediyorum bizim gibi yüzlerce vakıf kurulur da bu konuyla ilgili çok fazla çalışma yapılır. O çok çalışmalar bizim de göremediğimiz hatalarımızın tespitine yarar. Şimdi sadece siz olduğunuz zaman kendi hatalarınızı görmeniz mümkün değil ki, birisi gösterecek. Biz bu evin içindeyken dışarda neyin olduğunu görebilir miyiz? Başkası gösterecek. Siz yürürken yakanıza bir kuş pislemiş olur hiç bilmezsiniz. Yanınızdaki bir çocuk gösterebilir. Onun için sizin dışınızdan biri olmalı, tenkit etmeli. Biz bunu çok istiyoruz. İnşallah olur. Tenkit ettiğini zanneden birileri var sırf hakaret ediyorlar.
-Evet şimdi dersimize devam ediyoruz. Tabi burada o kadar çok yanlış var ki anlata anlata bitiremiyoruz her derste, siz gayet yakından biliyorsunuz. Her derste bu kadar büyük yanlış çıkar mı kardeşim? Ama çıkıyor. İnanın ki bu yanlışlardan asla mutlu olmuyorum. Rahatsız oluyorum. Olmamasını istiyorum. Çıkınca da söyleyeceğiz mecburen. Birileri bize küsecek diye susacak halimiz yok ya! Şimdi bu gün de birkaç tane daha yanlışlar söyleyeceğiz inşallah. Bu ayeti bir kere daha okuyayım bakara 229:
‘’ettalaku merratani’’( bakara 229)akHak’a çok dua ediy
‘’o talak iki keredir’’
-Talak suresinde anlatıldığı şekliyle ‘talak’.
‘’ fe imsaküm bi ma’rufin ev tesrıhum bi ıhsan’’ (bakara229)
‘’her ikisinden sonra ya güzellikle tutmak, ya da güzellikle ayırmak sözkonusudur’’
‘’ ve la yehıllü leküm en te’huzu mimma ateytümuhünne şey’en’’(bakara229)
‘’-kadınlara verdikleri şeyden yani- Boşadığınız kadınlarınıza verdiklerinizden hiçbir şey almanız size helal olmaz’’
-Hatta boşayın ya da boşamayın fark etmez. Yani insan evli olduğu süre içinde de eşine verdiği mehiri, hediyeleri veya harcadığı bir şeyi geri alma hakkına sahip değildir. Eşi kendi arzusu ile verirse başka.
-Bazı yerlerde vardır evlenirken, çocukluğumda duymuşumdur. Ondan sonra hatırlamıyorum. Evlenir takılar falan takılır. Evlendikten sonra kocası karısının elindeki altınları, şunları bunları alır. ‘Bunları babanın evinden mi getirdin?’ der. Ondan sonra gider bir şeyler alır. Ve ondan da hiçbirisi karlı çıkmaz. Onlar da gider yani bu arada. Çünki haramın binası olmaz. Yani bir erkek boşamış olsun olmasın eşine verdiği hiçbir şeyi geri alma hakkına sahip değildir. Tabi kadın kendi rızası ile verirse. O da nisa suresinin 4. Ayetinde.
(Ve antün nisae sadükatihinne nıhleh* fe in tıbne leküm an şey’im minhü nefsen fe küluhü henıem merıa) (nisa4)
-‘Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin, ama kendi arzularıyla, hiçbir etki altında kalmadan size verirlerse o zaman afiyetle yiyebilirsiniz’ diyor Allah u Teala. Ama hiçbir etki altında kalmaması lazım. Psikolojik baskı, şu, bu falan olmaması lazım. Evet şimdi Allah u Teala burada böyle diyor. Boşasa da bir şey alamaz, boşamasa da bir şey alamaz eşine verdiğinden.
‘’ illa ey yehafa ella yükıyma hududellah’’(bakara229)
‘’Ama Allah’ın sınırlarında duramayacaklarından korkarlarsa o başka’’
-Tabi erkek korkarsa boşayacak, hiçbir şey alamayacak. Kadın korkarsa, kadının boşanmasında geçen ve önceki hafta okumuştuk.
Eşinden aldığının tamamını ya da bir kısmını geri vermek suretiyle bir heyetin kararıyla eşinden ayrılıyor ama kararını kadın veriyor. Yani son karar kadına bırakılıyor çünki;
‘’ fe la cünaha aleyhime fımeftedet bih ’’ (bakara229)
-Diyor ayet.
‘’Kadının iftida’da bulunmasına ikisine de bir günah yoktur’’
-‘ikisine de günah yoktur’ demek şu:
-Erkek alamaz hükmü böyle bir durumda ortadan kalkar. Alabilir. Kadının da ayrılma talebinde bulunması onun için günah değildir. İfteded fiilinin faili kadın olduğu için kadının tek taraflı kararıyla bu iş biter. Yani o heyet boşama kararını veremez. Son karar kadınındır. Heyet sadece kadına’ sen haklısın ayrılabilirsin’ der. Ya da mahkeme.
-Şimdi İslam’la diğer sistemler arasındaki en temel fark. İslam çok güçlü insan yetiştirir. Öyle ki Allah’tan başka hiç kimseye kul olmayan insan. Zaten böyle bir insan hürriyetin doruk noktasındadır. Her yerde de kadın olsun erkek olsun onun onuru sonuna kadar korunur.
Diyor ki Allah u Teala:
‘’Tilke hududüllah’’(bakara229)
‘’Bu Allah’ın koyduğu sınırlardır’’.
‘’fela tağteduha’’(bakara229)
‘’O sınırları aşmayın’’
-Şimdi bu sınırlar duruyor mu? Yani Allah’ın kadına verdiği boşanma hakkı. Sınırlar mezheplerde var mı? Hangisinde var? Hiçbirinde yok. Peki erkeğin boşanma hakkıyla alakalı onu da bundan önceki haftalarda okumuştuk. Bu sınırlar onunla da alakalı. Konuyla ilgili ilk derste Kuran ı Kerim’de 16 tane ‘hududullah’ kelimesinin geçtiğini söylemiştik. Bunun tam 8 tanesi Talak ve İftida ile alakalı , yarısı Allah’ın koyduğu sınırlar. Dikkat ediyor musunuz? Bakın bunların tamamı aşılmış. Bunları sokaktaki cahil cühela aşsa problem değil, ama bunlar ilim diye aşılmış. Bu gün dünyanın her yerindeki Müslümanlar, İslam’ın hükmü budur diyerek fetva veriyorlar. Sınırlar aşıldığı halde İslam’ın hükmü budur diyerek fetva veriliyor. Onun için size sık sık söylediğimiz bir söz var. Peygamberimiz ve sahabe döneminde İslam problem çözüyordu her tarafta. Şimdi de problem oluyor maalesef. Problem çözen İslam, maalesef problem kaynağı haline getirilmiş. Hastalandığınız zaman bir ilaç kullanırsınız. Son derece fayda görür ve iyileşirsiniz. Ama o ilaçta küçük bir bozulma yapılsa yapısında ilaç zehire dönüşür değil mi? Tedavi eden şey bu defa hastalık yapan zehir konumuna gelmiş olur. İşte Allah’ın koyduğu sınırlar diyor. ‘Aşmayın’ deniyor ama aşılmış. Ben şahsen Allah’ın sınır koyup ta ‘Aşmayın’ dediği aşılmamış olan hiçbir şey hatırlamıyorum Özellikle bakmıştım, aşmayın dediği bütün sınırlar aşılmış. Hem de ilim adı altında aşılmış. Doğruları söylemeye başladığınız zaman insanlar hemen hemen şunu…
-Gerçi son zamanlarda artık azaldı çok şükürler olsun, insanlar bunları anlamaya başladılar yavaş yavaş. ‘şimdiye kadar bütün ulema yanlıştı da siz mi doğrusunuz?’ deyip duruyorlar. Ya da az önce arkadaşımızın dediği gibi, ‘bu kadar basit hata yapılır mı?’ çok doğru. Mantık olarak düşünürsen asla yapılamaz. Ama yapmışlar, ittifakla yapmışlar. Bunun akıl ile mantık ile izah edilmesi mümkün değil.
‘’ ve mey yeteadde hududellahi fe ülaike hümüz zalimun’’(bakara229)
‘’Kim Allah’ın koyduğu sınırları çiğnerse onlar zalimlerdir’’
-Peygamberimiz s.a.v. bir gün erkenden evinden çıkarak karşısında bir kadın buluyor. ‘sen kimsin’ diyor. ‘ben’ diyor ‘Habibe’yim Sabit bin Kays’ın karısı’ . ‘hayırdır?’ diyor. ‘Ben artık bundan sonra onunla birlikte olmayacağım’ diyor. Onun evveliyatı da var. Peygamberimiz daha öncesini de biliyor. Sabit bin Kays’ın onu çok sevdiği, fakat karısının ondan nefret ettiği. İşte diyor ki; ‘ben dün birkaç tane erkeğin yanında gördüm, en çelimsiz, en sevimsiz adam oydu. Allah’tan korkmasam yanıma geldiğinde yüzüne tüküreceğim’. Bu derece nefret etmiş kadın. Ama adam çok seviyor karısını. İki taraflı olacak tek taraflı yürümez tabi.
-Diyor ki; ‘Ya resulallah ondan aldığım bahçe yanımda duruyor. Bir bahçe de üste verebilirim.’ Diyor. Şimdi kadın biliyor haklarını ve sorumluluklarını ayetler inmiş. Peygamberimizin sahabesi Kur’an’da olanı gayet iyi biliyor. Peygamberimiz onlara çok güzel öğretmiş. Peygamberimiz diyor ki; ‘Fazlası dursun o bahçe yeter’. Kocası geliyor.
Diyor ki; ‘Habibe seninle ilgili söyleyeceği her şeyi söyledi’. O da sesini çıkarmıyor. ‘Tamam ver bahçeyi’ diyor. Veriyor. ‘Git’ diyor ‘babanın evine’. Şimdi habibe iddet bekliyor mu? Beklemedi bakın. Mezhepler bu konuda itilaf ediyor. Bazıları bekletiyor bazıları bekletmiyor. Bazıları bunu talaktan sayıyor. Bazıları saymıyor. Her şey karmakarışık olmuş.
-Buraya gelmeden önce Almanya’dan oranın kafası çalışan adamlarından biri telefon açtı, konuştuk, problemleri anlattı bu sizin dediğiniz şeylerin olması için en az 500 kişilik kadro ile çalışmak lazım, işte ancak bu kadar yapabiliyoruz. Nereye el atıyorsanız elinizde kalıyor.
-Talak suresinden okurken kadının iddet beklemesi ve sebebi, o süre içerisinde kocası ile aynı ev içerisinde kalsınlar, çünki kocası boşuyor talak suresinde kadın ayrılmak istemiyor. Orda kalsınlar araya aracılar girsin, bunları barıştırsın. Belki:
‘’ la tedriy le’allellahe yuhdisu ba’de zalike emren’’ (talak 1)
-Diyor ki Cenab ı Hak:
‘’Bilemezsin belki Allah bundan sonra bir çözüm ortaya çıkarır’’
-diyor. O süre içerisinde kocasıyla aynı evde geçiriyor. Bir heyecanda, şunda, bunda bir boşanma olmuşsa ciddi bir problem yoksa, onun halledilmesi için. Tatlıya bağlanması. Araya kadının ailesinden erkeğin ailesinden hakemler girecek tarafları dinleyecek, problemi çözmeye çalışacak.
-Kadın boşanmak istediği zaman bunu bir heyete götürüyor. O heyetin görevi yine hakemler görevlendirmek. Kadını da Erkeği de ayrı ayrı dinlemesi, sonra heyetin bir sonuca varması. Bu da iddete benzer bir süre olacaktır. Sonunda kadınla ilgili ‘tamam sen ayrılabilirsin’ dedikten sonra kadın artık iddet beklemesine gerek olmadan doğru babasının evine gidiyor. Yeni birisiyle evlenmek isterse o zaman hamile olmadığı anlaşılsın diye bir adet dönemi bekliyor. Bir temizlik dönemi bekliyor. Tamam. Adet görüp temizlendiği zaman demek ki hamile değilmiş evlenebilir. Böylece kadının boşanma hakkı bitmiş oluyor. Kısa bir özet yapayım kadının boşanmasıyla alakalı olarak.
-Bir kadın kocasından ayrılmak isterse ona sebep te sorulmaz. Neden? Çünki öyle bir şey söyler ki kendini suçlu hale getirebilir. Mesela derki ‘zina ediyor’ ispat et, E nasıl ispatlayacaksın? Bugün hakim i ikna etme diye bir asla kabul edilemez bir yöntem var. Bunun dünya gündeminden bir an önce kaldırılması gerekir. Böyle bir yargılama olmaz. Mesela Hz. Ömer’e geliyor bir kadın kocasıyla ilgili ‘Şöyle iyidir, böyle iyidir ama o yok mu o?! Müslüman olduktan sonra nankör olmak istemem’ diyor. Hz. Ömer’de olayın ciddiyetini kavramak için kadını bir samanlıkta yatırıyor. Bir deneme yapıyor. Sabahleyin kadına diyor ki; ‘Nasıl geçti gecen?’ ‘Vallahi ben uzun yıllardır böyle tatlı bir gece geçirmedim’ diyor. Hz Ömer ‘O zaman sen kocandan ayrılabilirsin’ diyor. Ona yetki veriyor. Yani kocandan niye ayrılıyorsun diye soru sormuyor. Çünki burada şu var:
-‘Ayrılırken güzellikle ayrılın’ diyor ya Ayet-i Kerime. Burada bir söz söylersiniz yarın bir daha yüz yüze bakamazsınız. Birbirinizle tekrar evlenmek isteseniz bile o sözler sebebiyle evlenemezsiniz. Evlenseniz bile o sözler aklınıza geldi mi huzursuzluk ortaya çıkar. Onun için ne erkeğe ne kadına gerekçe sorulur boşanmada. Niçin boşanıyorsun denmez. Hakemlere söyleyebilirler. Hakemler arayı düzeltmeye gittiğinden dolayı bir mahremiyet içerisinde olur o dışarıya yansımaz. İşte böyle ayrılınca da ilerde yeniden evlenme kapıları açık. Kadın kocadan ayrıldıktan sonra bu talaktan sayılmaz bunun sayısı yok. Erkek ayrıldığı zaman sayısı var. En fazla üç kere ayrıla biliyor erkek. Artık dördüncüsü yok. Dolayısı ile bir kadın kocasından ayrılmak istediği zaman olayı bir hakem heyetine getiriyor, bir mahkemeye getiriyor artık yetkili olan kim olursa olsun. Çünki İslamiyet’teki sistem öyle bir şeydir ki her yerde her şart altında uygulanır. Mahkemeye git gün al, öyle bir şey yok. Olaya iki dakikada bakılır. İnsanlar sıkıntıya sokulmaz. Son derece kolay, pratik, faydalı şekilde problemler çözülür. Bu pratiklikten dolayı Osmanlıda yargı konusunda en küçük bir sıkıntı yaşanmamıştır altı buçuk asır içinde. Bu açıdan dünyanın bizden öğrenmesi gereken çok şey var ama en başta Türkiye’nin öğrenmesi gereken çok şey var. Hiç olmazsa insanlar şu atalarımızın ne yaptığına dönüp bakabilse şu yargıdaki tıkanıklığın iki dakikada nasıl çözülebileceğini görebilirler.
-O heyet dinler kadını, hakemler görevlendirilir. Tarafların barışmaya niyeti varsa barış sağlanır. Niyetleri yoksa ya da bir taraf istemiyorsa yine olmaz. O zaman kadına denir ki; ‘sen fidye verip kendini kurtarabilirsin’, o fidye dediği de kocasından evlenirken aldığıdır. Eğer kocayı haksız görürse o heyet, o aldığının çok cüzi bir kısmını da verdirebilir. Mesela Hz. Osman ‘bir tokayı ver tamam’ demiş. Tokayı fidye yaptırmıştır. Ayetin yapısı öyle enteresan bir yapı ki, tabi Arapçadan kaynaklanıyor.
‘’ mimma ateytümuhünne’’ (bakara229)
-diyor, orada ‘mim’ kelimesi de olabilir, ‘ba’ziyye’ de olabilir. Her ikisi için de mümkün, bunu Arapça bilenler anladılar. Yani tamamı için de anlaşılabilir, bir kısmı için de anlaşılabilir.
Son karar kadınındır. Son noktada kadın cayabilir tama devam ediyorum diyebilir. Cayabilir caymayabilir de. Fidyeyi verir ve fidyeyi vermeden de ayrılma kararı alabilir. Borcu olur o borcu kendi ödeyemezse,
-O Mekke’den Medine’ye hicret eden kadınlara Müslümanların ödediği gibi, Müslümanlar öder. Böyle bir durum yok sa, zekattan ödenebilir, başka sadakalarla, yardımlarla ödenebilir. İslam toplumu bu tür yardımların en üst noktada olduğu bir toplumdur.
-Böylece ayrılmış olurlar. Hatta ayrıldıktan sonra, mesela ben bunu çok gördüm, Birbirleriyle geçim sıkıntısı olan karı-kocalara ayrılmayı tavsiye etmişimdir. Şundan dolayı, ayrılınca birbirlerinin kıymetini bilmeye başlıyorlar. Buna çok müşahade ettim. Birisi gelir ‘Hocam ben karıyı boşuyorum’, ‘boşa’, ’ya ama hocam’, ‘ya boşa kardeşim’. Boşanmak istemiyor bana karşı nazlanacak. Kusura bakma naz dileyecek halim yok. Yani boşanmak istiyorum diyenlerden hiçbirisine boşanma demedim. Çünki boşanmak isteyen bana sormaz ki. Hava atıyor yani. Psikolojik durumları çok yüksek noktalarda oluyor ‘ayrılın’ deyince adam ’Allah Allah’ diyor, bir daha düşünüyor ciddi ciddi. Bazı şok tedaviler çok iyi oluyor. Doktorlar iyi bilir. Talak’a haftaya devam edeceğiz. Talak konusu gelecek 230. Ayette talakta iddet var. Ama iftida’da iddet yok. Eğer kadın adetten kesilmiş hamile kalma ihtimali yoksa hemen evlenebilir. Hamileyse doğum yaptıktan sonra evlenebilir. Hamile değil adetten de kesilmemişse o zaman rahminin boş olduğu anlaşılması için bir adet dönemi geçirdi mi hemen bir başkasıyla evlenebilir. Haftaya Bakara 230. Ayetten devam edeceğiz. Üç talak veya üç talak meselesi onu orda anlatmaya çalışacağız Allah nasip ederse.